Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
ayağı bir kadın buldu. Kadın, onun açlığını geçici bir süre için<br />
bastırdı. Amaranta'ya karşı da hor görme taktiğini denemeye başladı.<br />
Amaranta'yı terasta oturmuş, kısa zamanda ustası olduğu dikiş makinesinin<br />
başında çalışırken görüyor ve selam bile vermiyordu. Amaranta kendini,<br />
kayalara çarpmaktan son anda kurtulmuş bir tekneye benzetiyor ve Albay<br />
Gerineldo <strong>Marquez</strong>'i neden düşünmeye başladığını, Çin daması oynadıkları<br />
günleri neden özlemle andığını ve Gerineldo'yu yatak odasındaki adam<br />
olarak neden düşlediğini kendisi bile anlayamıyordu. Aureliano Jose<br />
ise kayıcsızlık komedyasına daha fazla dayanamayarak yeniden<br />
Amaranta'nın odasına gittiği gece ne büyük yenilgiye düştüğünü<br />
farkedememişti. Amaranta, sarsılmaz ve şaşmaz bir kararlılıkla onu<br />
geri çevirmiş ve kapısını ömür boyu sürgülemişti.<br />
Aureliano Jose'nin dönüşünden birkaç ay sonra, yasemin kokuları içinde,<br />
süslü püslü bir kadın, beş yaşlarında bir oğlan çocuğunu elinden tutmuş,<br />
kapıya geldi. Çocuğun, Albay Aureliano Buendia'nın oğlu olduğunu ve vaftiz<br />
edilsin diye Ursula'ya getirdiğini söyledı. Adı konmamış çocuğun nesebinden<br />
kimsenin kuşkusu olmadı: Çocuk hık demiş, albayın burnundan düşmüştü.<br />
Aureliano'nun ilk kez buz gördüğü zamanki durumunun tıpkısıydı. Kadın<br />
çocuğun nasıl doğduğunu anlattı: Gözleri faltaşı gibi açık doğmuş. Doğar<br />
doğmaz, büyük adam gibi bakan gözlerini çevresindekilere dikmiş, onları<br />
yargılıyormuşcasına bakmış. Gözünü kırpmadan bakışı anasını korkutuyormuş.<br />
Ursula, -Tıpkı o, dedi. -Bunun tek eksiği, bir bakışla sandalyeleri<br />
yerinden oynatamayışı.<br />
Çocuğa Aureliano adını ve anasının soyadını verdiler. Çünkü yasalar<br />
uyarınca, babası resmen tanıyıncaya dek çocuk, babasının soyadını alamıyordu.<br />
Generel Moncada vaftiz babası oldu. Amaranta, çocuğun yetiştirilmesini kendi<br />
üstlenmek için yanlarında kalsın diye çok diretti, ama çocuğun anası buna<br />
karşı koydu.<br />
Tavukların cins horozların yanına salındığı gibi, bakirelerin<br />
de askerlerin koynuna sokulması töresinden daha o sıralarda haberi yoktu<br />
Ursula'nın. Ama o yıl içinde bunu iyice öğrendi. Albay Aureliano Buendia'nın<br />
dokuz oğlu daha vaftiz edilmek için eve getirildi. Baba tarafına hiç<br />
çekmemiş, esmer, yeşil gözlü bir çocuk olan en büyükleri, on yaşını<br />
geçmemişti. Her yaşta, her renkte, ama hepsi de erkek ve hepsi de babası<br />
konusunda kuşku bırakmayan çocuklar getirip duruyorlardı. Gelenlerin içinde<br />
yalnızca ikisi ötekilerden ayrı özellikler gösterdiler. Biri, yaşına göre iri<br />
yapılıydı ve evde kırılmadık çanak çömlek, kırılmadık saksı bırakmıyordu.<br />
Ellerinde, dokundukları her şeyi kırma yeteneği var gibiydi. Öteki, annesi<br />
gibi açık renk gözlü, sarışın bir çocuktu. Saçları kız çocuğu gibi uzatılıp<br />
lüle lüle kıvrılmıştı. Eve, sanki orada boğup büyümüşcesine alışık bir<br />
tavırla girdi, doğruca Ursula'nın odasındaki konsolun başına gitti ve<br />
-Kurgulu balerini istiyorum, dedi.<br />
Ursula şaşırıp kaldı. Çekmeceyi açtı, ta Melquiades'in zamanından kalma<br />
eski, tozlu ıvır zıvırı karıştırdı ve bir çift çoraba sarılı olan kurgulu<br />
balerini buldu. Bunu, eve Pietro Crespi getirmiş, sonra da herkes<br />
unutup gitmişti. On iki yıldan az süre içinde, albayın kendi savaş