11.09.2014 Views

Poster bildirileri TARK 2006 - TARD

Poster bildirileri TARK 2006 - TARD

Poster bildirileri TARK 2006 - TARD

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

P1<br />

MESANE TÜMÖRÜ NEDENİYLE OPERE EDİLEN HASTADA OBTURATOR<br />

NEVRALJİ<br />

Cemil YILMAZ 1 * ,Hatice TÜRE 2 ,Faruk YENCİLEK 3 ,Can ÖBEK 3 ,Bora AYKAÇ 4<br />

1 Yeditepe Üniversitesi Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Istanbul-Turkey 2<br />

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, İstanbul-Turkey 3<br />

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi, Üroloji AD - 4 Yeditepe Üniversitesi Hastanesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

Giriş: Obturator nevralji; genellikle obturator kanal herniasyonu, pubis osteiti, alt üriner<br />

sistem infeksiyonu veya cerrahisi, pelvik tümörlerin sinire bası yapması sonucu ortaya<br />

çıkar(1).<br />

Olgu Sunumu: 70 yaşında, erkek hasta, 1 yıl önce mesane tümörü nedeniyle sistektomi<br />

uygulanmış. 6 ay sonra yapılan tetkiklerde pubis arkasında rezidü tümör tespit edildi.<br />

Ameliyattan bu yana genital bölgede VAS:4 ağrısı mevcut. Günde 5-6 kez bıçak saplanır<br />

tarzda ağrıda artma oluyor. Sol bacak iç-arka kısımdan diz üstü seviyeye doğru yayılan yanma<br />

tarzında ağrısı mevcut. Otururken sol kalça havada, üzerine oturduğunda ağrı çok artıyor.<br />

Gece sol tarafının üstüne yatamıyor. Ayağa kalkma ve yürüme ile ağrısı azalıyor. Gece<br />

ağrıyla uyanıyor, genelde ağrı nedeniyle uyuyamıyor. Genital bölgeye dokunulduğunda<br />

yanması geçici olarak artıyor. Parasetamol+kafein preparatlarıyla ağrısı azalıyor, ancak bazı<br />

günler 12-13 tablet ilaç kullanıyor.<br />

Çekilen MRI da obturator kanalda sinire bası yapacak herhangi bir oluşum ve herniasyon<br />

izlenmedi.<br />

Hastaya uygulanan EMG’de; Obturtor sinir inervasyonlu kaslar normal bulunurken, solda<br />

hafif, subakut, siyatik sinir lezyonu düşünüldü.<br />

Hastada ayırıcı tanı için diagnostik siyatik ve obrutaor blok uygulandı; obturator blokla<br />

bacağa yayılan yanma tarzındaki ağrısı tamamen geçti genital bölge orta hatta künt bir ağrı<br />

kaldı. Mevcut bulgularla hasta obturator nöropati ve rezidü tümöre bağlı genital ağrı olarak<br />

değerlendirildi. Tramadol 4x50 mg + gabapentin 3x100 mg başlandı ve 1. ay sonunda<br />

tramadol 4x100 mg + gabapentin 4x600 mg ile ağrı tamamen kontrol altına alındı ve uyku<br />

düzeni sağlandı.<br />

Sonuç: Mesane tümör ameliyatlarında gerek masada yatış pozisyonu, gerekse direkt cerrahi<br />

travmaya bağlı olarak obturator sinir hasarı izlenebilmektedir. Bu hastaların postoperatif<br />

erken dönemde olası sinir hasarı açısından değerlendirilerek, uygun tedavilerin başlanması,<br />

ileride etkin olmayan ilaç veya girişimlere maruz kalmalarını önleyeceği gibi, yaşam<br />

konforlarında da gelişme sağlayacaktır.<br />

Kaynaklar<br />

1. Aldemir T: Ağrı Sendromları. Erdine S. Editör. Ağrı. Istanbul: Nobel, 2000, pp. 778.


P2<br />

BUERGER HASTALIĞINA BAĞLI İSKEMİK BACAK AĞRISI VE AÇIK YARASI<br />

OLAN HASTADA EPİDURAL YOLLA SEMPATOLİTİK TEDAVİ<br />

Cemil YILMAZ 1 * ,Türkan ÇORUH 2 ,Yahya YILDIZ 3 ,Zuhal AYKAÇ 4<br />

1 Yeditepe Üniversitesi Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Istanbul-Turkey 2<br />

Siyami Ersek Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Kliniği - 3 Çamlıca Medicana Hospital, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği<br />

- 4 Siyami Ersek Göğüs Kalp Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji<br />

ve Reanimasyon Kliniği -<br />

Giriş: Buerger hastalığı genç-orta yaş erkeklerde ve hemen daima sigara içimi ile ortaya çıkar.<br />

Sıklıkla eforla gelen, istirahatte azalan bacak ağrıları vardır. Ağrı genellikle keskin, sızlayıcı<br />

ve yanıcı olup aktivitenin durmasıyla azalır.<br />

Tedavide sigarayı bırakma, antiagregan ilaçlar, vazodilatasyon sağlayıcı ilaçlar ve<br />

sempatektomi yaygın olarak kullanılmaktadır.<br />

Erken dönemde ağrı tedavisinde farmakolojik yaklaşım yeterli olmakla beraber, orta ve ileri<br />

dönem vakalarda genellikle opioidlerde etkisiz olduğundan bölgesel sinir blokları<br />

uygulanmaktadır.<br />

Olgu Sunumu: 45 yaşında, erkek hasta, 15 yıl 1.5 paket/gün sigara içmiş, son 6 aydır içmiyor.<br />

On yıldır Buerger tanısı ile izlenmekte.<br />

İlk başvuruda; 3 aydır giderek artan, geceleri VAS 10 puan, gün içinde 5-7 puan ağrılı, her iki<br />

bacak diz altı seviyesinde soğuk ve siyanoze görünümdeydi. Her iki ayakta tırnakları da<br />

etkileyen trofik değişiklikler ve ayak parmaklarında cilt nekrozu ve açık yaralar mevcuttu.<br />

Ağrısı oral analjeziklere hiç cevap vermemekte, İM uygulanan dolantin ile ancak % 50<br />

oranında azalmaktaydı.<br />

Hastaya epidural kateterle % 0.12 Markain 0.5 mg Morfin 12 ml uygulandı. 50. dakikada<br />

VAS değeri 1’di. Her iki bacakta da cilt rengi normale yaklaştı. Devamlı analjezi ve sempatik<br />

blok sağlamak amacıyla mekanik pompa kullanılarak % 0.06 Markain 0.07 mg Morfin 3<br />

ml/saat infüzyonu 1 ay uygulandı. Ayaktaki açık yaraları tamamen kapandı ve ayak rengi<br />

normale döndü. İdame tedavisi oral tramadol 4 x 50 mg, diklofenaksodyum 2 x 25 mg ile<br />

yapıldı. Tedaviye başlandığı andan itibaren etkin ağrı kontrolü, 10. gününden itibaren uyku<br />

düzeni sağlandı. 1.yılında ayak yaraları tamamen iyileşti.<br />

Sonuç: Buerger hastalarında mevcut tedavi yöntemlerine ilave olarak uygulanacak sempatik<br />

bloğun, hastada etkin ağrı kontrolü, kollaterallerin dilatasyonu ile kanlanmayı arttırarak<br />

mevcut semptomların gerilemesine katkıda bulunması açısından tedavinin bir parçası olarak<br />

değerlendirilmesi gerektiğini düşünmekteyiz.<br />

Kaynaklar<br />

1. Burns P, Gough S, Bradbury AW: Management of peripheral arterial disease in primary<br />

care. BMJ 2003; 326: 584-588.<br />

2. Pekel AF: Vasküler ağrı. Erdine S. Editör. Ağrı. Istanbul: Nobel, 2000, pp. 421-426.


P3<br />

DURAL YARALANMA SONRASI OLUŞAN İŞİTME KAYBINDA EPİDURAL KAN<br />

YAMASI (ŞAHSİ TECRÜBE)<br />

Şaban Yalçın 1 * ,Enver Özgencil 2 ,Murat Akbaba 2 ,İbrahim Aşık 2<br />

1 Ankara üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloj ve reanimasyon, Ankara-Turkey 2 Ankara<br />

üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloj ve reanimasyon -<br />

GİRİŞ<br />

Epidural girişimler sırasında kaza ile dural yaralanma sonrası özellikle düşük frekanslı<br />

seslerde işitme kaybı görüldüğü bildirilmiştir (1). Dural yaralanma sonrası işitme kaybının<br />

beyin omurilik sıvısı kaçışına bağlı değişen dural basıncın iç kulaktaki basıncı etkilemesiyle<br />

ortaya çıktığı öne sürülmektedir. Bu olguda; dural yaralanma sonrasında analjezi, hidrasyon<br />

ve yatak istirahatına rağmen oluşan işitme kaybı üzerinde, epidural otolog kan yamasının<br />

etkinliği tartışıldı.<br />

OLGU<br />

L4-5 disk protüzyonu nedeni ile epidural steroid uygulanması planlanan 27 yaşındaki erkek<br />

hastaya 18 G tuohy iğnesi ve asılı damla tekniği ile epidural streoid uygulanırken hastanın<br />

durası yaralandı. İşlemden sonra 48. saatte bilateral frontalde, pozisyonla değişen baş ağrısı<br />

ortaya çıkarken, 72.saatte hasta işitme kaybının olduğunu söyledi. Yapılan odyometrik<br />

değerlendirme de sağ kulakta 250-1000 Hz’de hafif sensorinöral işitme kaybı tespit edildi.<br />

Hastaya uygulanan konservatif tedaviye cevap alınamaması ve baş ağrısı ile işitme kaybının<br />

artması üzerine 10. günde hastaya epidural otolog kan yaması yapılması planlandı. L4-5<br />

aralığından steril şartlarda direnç kaybı yöntemiyle epidural aralığa verilen 5 ml serum<br />

fizyolojikle hastanın şiddetli ağrısının olması nedeniyle L3-4 aralığından epidural boşluğa<br />

girilerek 13 ml otolog kan verildi. Hasta işitme kaybının ve kulaktaki dolgunluk hissinin 1dk.<br />

içinde geçtiğini belirtti. Kan yaması uygulandıktan bir gün sonra yapılan odyometride işitme<br />

fonksiyonlarının normale döndüğü görüldü. Hastanın işlem sonrası takiplerinde baş ağrısı ve<br />

işitme kaybı şikayeti olmadı.<br />

SONUÇ<br />

Dural yaralanma sonrasında işitme kaybı oldukça nadir görülen bir klinik durum olsa da<br />

gözden kaçırılmamalıdır. Epidural kan yamasının hangi mekanizma ile etki ettiği tam olarak<br />

açık değildir. Kan yaması sonucu fibrin 48.saatte oluşmakta, kollajen birikimi 2. haftada<br />

başlamakta ve skar oluşumu 3 ayda tamamlanmaktadır ama bu hastada olduğu gibi<br />

semptomlar dakikalar içinde ortadan kalkabilmektedir (1). Dural yaralanma sonrası<br />

konservatif tedaviye cevap vermeyen işitme kaybı olgularında aynen başağrısı olgularında<br />

olduğu gibi epidural otolog kan yaması dakikalar içinde etki eden etkin bir yöntem olarak<br />

önerilmektedir.<br />

Kaynaklar:<br />

1-Repetitive hearing loss following dural puncture treated with autologous epidural blood<br />

patch. Acta Anaesthesiol Scand. 1995 Oct;39(7):987-9.


P4<br />

KARDİYAK CERRAHİDE YARA YERİ VE MEDİYASTİNAL DİREN YERLERİNE<br />

LEVOBUPİVAKAİN İLE İNFİLTRASYON UYGULAMASININ POSTOPERATİF<br />

ANALJEZİYE ETKİSİ<br />

Seden Kocabaş* ,Demet Yediçocuklu ,Esra Yüksel ,Özgün Anadolu ,Ersin Uysallar<br />

,Fatma Zekiye Aşkar<br />

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ:<br />

Kardiyak cerrahi hastalarında postoperatif ağrının ana nedeni sternotomi ve mediyastinal<br />

tüplerin yerleştirilmesidir. Çalışmamızın amacı, kardiyak cerrahi uygulanan olgularda yara<br />

yeri ve mediyastinal diren yerlerine levobupivakain ile infiltrasyon uygulamasının<br />

postoperatif ağrı düzeyine ve morfin tüketimine olan etkilerinin araştırılmasıdır.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM:<br />

Çalışmamıza, etik komite izni alındıktan sonra elektif koroner arter baypas cerrahisi geçiren<br />

50 olgu dahil edildi. Anestezi indüksiyonunda 5 µg/kg fentanil, 0.3 mg/kg etomidat, 1mg/kg<br />

lidokain, 0.1 mg/kg vekuronyum uygulandı. Anestezi idamesi % 50 O2 + hava içerisinde %<br />

2.0-4.0 sevofluran ve gereğinde uygulanan ek fentanil dozları ile sağlandı. Ameliyatın<br />

sonunda sternumun kapatılmasını takiben hastalar iki gruba randomize edildi: Sternum<br />

insizyon yerinin cilt altına 30 ml ve her iki mediyastinal diren yerlerine de 15’er ml’lik<br />

%0.25’lik levobupivakain (İnfiltrasyon Grubu) veya serum fizyolojik (Kontrol Grubu)<br />

infiltrasyonu uygulandı. Cerrahinin sonlanmasıyla birlikte hastalar entübe olarak yoğun<br />

bakıma nakledildi ve 0.5-1 mg/kg/sa propofol infüzyonu başlandı. Ağrı kontrolü 2 mg’lık<br />

morfin bolusları ile sağlandı. ‘Weaning’ kriterlerine ulaşıldığında propofol infüzyonu kesildi.<br />

Ekstübasyonu takiben tüm hastalara morfin ile hasta kontrollü analjezi uygulandı. Postoperatif<br />

döneme ait derlenme ve ekstübasyon süreleri, VAS ve sedasyon skorları, morfin tüketimi,<br />

hemodinamik ve solunumsal parametreler kaydedildi. Verilerin istatistiksel analizinde Kikare,<br />

T-testi, Mann-Whitney, Friedman ve Wilcoxon Signed Ranks testleri kullanıldı.<br />

BULGULAR: Demografik özellikler, postoperatif derlenme ve ekstübasyon süreleri, VAS ve<br />

sedasyon skorları açısından gruplar arasında fark bulunmadı (p>0.05). Postoperatif 24 saatlik<br />

morfin tüketiminin İnfiltrasyon Grubunda (29.5±5.1) Kontrol Grubuna (42.8±4.7) göre<br />

anlamlı olarak düşük olduğu saptandı (p


P5<br />

TEKRARLAYAN DOZDA LORNOKSİKAM VE MELOKSİKAM TEDAVİLERİNİN<br />

RAT BÖBREK FONKSİYONLARI ÜZERİNDEKİ ETKİLERİNİN<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Başak Pehlivan 1 ,Özgün Cuvaş 2 ,Hülya Başar 3 * ,Fatih Bakır 4 ,Hüseyin Üstün 5 ,Bayazit<br />

Dikmen 6<br />

1 Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Ankara Eğitim ve<br />

Araştıma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Ankara-Turkey 3 Ankara Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 4 Hıfzısıhha Enstitüsü, Biyokimya - 5<br />

Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji - 6 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Siklooksijenaz-2(COX-2) selektif inhibitörlerinin geleneksel NSAİİ ile<br />

karşılaştırıldığında daha az renal yan etkilere sahip olup olmadıkları aşikar değildir.<br />

Çalışmamızda non-selektif COX inhibitörü bir NSAİİ olan lornoksikamın ile seçici COX-2<br />

inhibitörü bir NSAİİ olan meloksikamın rat böbrek fonksiyonları üzerindeki etkilerinin<br />

karşılaştırılması amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem: Hastane etik kurul onayı alındıktan sonra çalışmaya 30 adet 300 gr<br />

ağırlığında Sprague-Dawley cinsi erkek rat dahil edildi. 14 günlük çalışma periyodu süresince<br />

kontrol grubuna (Grup K, n=10) % 0.9 NaCl günde bir defa 1 ml olacak şekilde, meloksikam<br />

grubuna (Grup M, n=10) 5.8 mg/kg meloksikam ve lornoksikam grubuna (Grup L, n=10) 1.3<br />

mg/kg lornoksikam günde bir defa 1 ml volüm içinde intraperitoneal olarak uygulandı.<br />

Çalışmanın 14. gününde, ratlar ayrı ayrı metabolik kafeslere alındı ve 24 saatlik idrarları<br />

toplandı, takiben anestezi altında kan örnekleri alındı ve nefrektomi yapıldı. Serum sodyum,<br />

potasyum, BUN, kreatinin, idrar sodyum, potasyum, kreatinin, NAG (N-Asetil-Beta-<br />

Glukozaminidaz) değerleri, idrar volümü ve idrar dansitesi, kreatinin klerensi, proteinüri ve<br />

hematüri düzeyleri ölçüldü. Renal doku örnekleri ışık mikroskobuyla incelendi.<br />

Bulgular: Serum Na+, K+, BUN ve kreatinin düzeyleri Grup M ve L de kontrol grubu ile<br />

karşılaştırıldığında anlamlı derecede artmış ve idrar Na+, K+, volüm ve kreatinin değerleri ve<br />

kreatinin klerensi ise kontrol grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı derecede azalmış bulundu<br />

(p


P6<br />

SIÇANLARDA İNFİLTRASYON ANESTEZİSİNDE KULLANILAN<br />

ROPİVAKAİNİN FARKLI KONSANTRASYONLARDA YARA İYİLEŞMESİNE<br />

ETKİSİ<br />

Ömer Aktaş 1 * ,Özgür Özbağrıaçık 1 ,Muhammet Çalık 2 ,Sibel Oba 3 ,Cemal Gündoğdu 4<br />

1 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon - 2 Atatürk Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Patoloji - 3 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve<br />

Reanimasyon, istanbul-Afghanistan 4 Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji -<br />

Amaç:Postop analjezi yöntemi olarak kullanılan lokal anestezik infiltrasyonunda ropivakainin<br />

en uygun konsantrasyonun tesbiti ve gereğinden fazla kullanımın engellenmesini amaçladık.<br />

Gereç ve Yöntem: Atatürk Üniversitesi Tibbi Deneysel Uygulama Ve Araştirma Merkezi<br />

(ATADEM) ‘den etik kurul onayı aldıktan sonra her biri 12 hayvandan oluşan 4 grup olacak<br />

şekilde toplam 48 adet dişi Sprague-Dawley sıçanın dorsal kısmı cilt altına sırasıyla 3 er cc<br />

serum fizyolojik kontrol(K), % 0,25 ropivakain (R2,5), % 0,5 ropivakain (R5), % 1<br />

ropivakain (R10) infiltrasyon olarak verildi. Hayvanların lokal anestezi verilen dorsal<br />

bölgelerine 4 cm uzunluğunda cilt ciltaltı bağdokusunu içeren longitidunal steril cerrahi kesi<br />

yapıldı. Bu kesiler 3.0 atravmatik ipekle sütüre edildi. Cerrahi işlemden sonraki 8. günde<br />

hayvanlar intraperitoneal ketamin verilerek genel anestezi altında sacrifiye edildi. Dorsal yara<br />

bölgesini içine alacak şekilde cilt-ciltaltı dokusu patolojik inceleme için kesilerek alındı.<br />

Kesilen dokular Hemotoksilen-Eozin ile boyanıp PMNL, fibroblastlar ve iyileşmenin değişik<br />

safhalarında görülen doku morfolojisi patolojik olarak skorlandı. Elde edilen sayısal veriler<br />

SPSS 10.0 istatistik programında uygun testler yapılarak değerlendirildi ve p≤0,05 anlamlı<br />

kabul edildi.<br />

Sonuç:Postop analjezi yöntemi olarak lokal anestezik infiltrasyonunda ropivakain’in<br />

konsantrasyonu arttıkça yara iyileşmesinin geciktiği en iyi iyileşmenin kontrol grubunda<br />

olduğunu tesbit ettik. Sonuçlaımız gösteriyor ki postop analjezi yöntemi olarak ropivakain<br />

infiltrasyonu düşünülüyorsa mümkün olan en düşük konsantrasyonda kullanmak yararlı olur<br />

kanaatindeyiz.


P7<br />

LAPARASKOPİK KOLESİSTEKTOMİ SONRASI POSTOPERATİF AĞRI<br />

TEDAVİSİNDE İNTRAPERİTONEAL VE İNSİZYONEL LEVOBUPİVAKAİN<br />

UYGULANMASI<br />

Zeynep Nur Akçaboy 1 * ,Eda Uysal Aydın 1 ,Esra Canbay 2 ,Oğuz Uğur Aydın 3 ,Erkan<br />

Yavuz Akçaboy 4 ,Nermin Göğüş 4<br />

1 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1.Anesteziyoloji - 2 Ankara Numune Eğitim<br />

ve Araştırma Hastanesi, 1. Anesteziyoloji - 3 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi,<br />

2. Cerrahi - 4 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1.Anesteziyoloji -<br />

Giriş Amaç: Laparaskopik kolesistektomi sonrası postoperatif dönemde karın ve omuz ağrısı<br />

sıklıkla görülen komplikasyonlardır. Bu prospektif ve randomize çalışmanın amacı,<br />

laparaskopik cerrahide intraperitoneal ve insizyonel levobupivakain uygulamasının<br />

postoperatif dönem etkilerini araştırmaktır.<br />

Materyal Metod: Hastane etik kurul izni alındıktan sonra, elektif kolesistektomi ameliyatı<br />

olacak olan ASA I-II 80 hasta çalışmaya alındı.Monitorize edilen hastalara indüksiyonda 2<br />

mg/kg propofol,0.1 mg/kg vecuronyum ve 10 µg/kg alfentanil IV verildi ve anestezi %2<br />

sevofluran ve %50 NO2 + %50 O2 ile idame edildi. % 0.25’lik levobupivakain (LB) ve serum<br />

fizyolojik (SF) 20 mL’lik solüsyonlar halinde hazırlandı. Randomize olarak dört gruba ayrılan<br />

hastalardan kontrol grubuna 20 mL SF insizyonel, 20 mL SF intraperitoneal olarak, insizyon<br />

grubuna 20 mL LB insizyonel, 20 mL SF intraperitoneal olarak, intraperiton grubuna 20 mL<br />

SF insizyonel, 20 mL LB intraperitoneal olarak ve kombine gruba da 20 mL LB insizyonel,<br />

20 mL LB intraperitoneal olarak uygulandı. Hastaların tümüne ekstübasyon öncesi 4 mg<br />

ondansetron İV ve 75 mg diklofenak IM olarak uygulandı. Hastaların postop dönemde<br />

istirahat ve öksürürken ki ağrıları 30.dk, 1.,4.,8.,12. ve 24. saatlerde vizüel ağrı skalası (VAS)<br />

ile değerlendirildi. VAS≥40 olduğunda 100 mg tramadol IM olarak uygulandı. Kullanılan<br />

analjezik miktarı, omuz ağrısı ve bulantı-kusmanın varlığı kaydedildi. İstatistiksel<br />

değerlendirmede Fisher’in Exact Ki Kare, varyans analizi ve gruplar arası farklılığın<br />

belirlenmesinde post-hoc Duncan testleri kullanıldı. p


P8<br />

KARDİYAK CERRAHİDE YARA YERİ VE MEDİYASTİNAL DİREN YERLERİNE<br />

LEVOBUPİVAKAİN İLE İNFİLTRASYON UYGULAMASININ POSTOPERATİF<br />

ANALJEZİYE ETKİSİ<br />

Seden Kocabaş* ,Demet Yediçocuklu ,Esra Yüksel ,Özgün Anadolu ,Ersin Uysallar<br />

,Fatma Zekiye Aşkar<br />

Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ: Kardiyak cerrahi hastalarında postoperatif ağrının ana nedeni sternotomi ve<br />

mediyastinal tüplerin yerleştirilmesidir. Çalışmamızın amacı, kardiyak cerrahi uygulanan<br />

olgularda yara yeri ve mediyastinal diren yerlerine levobupivakain ile infiltrasyon<br />

uygulamasının postoperatif ağrı düzeyine ve morfin tüketimine olan etkilerinin<br />

araştırılmasıdır.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamıza, etik komite izni alındıktan sonra elektif koroner arter<br />

baypas cerrahisi geçiren 50 olgu dahil edildi. Anestezi indüksiyonunda 5 µg/kg fentanil, 0.3<br />

mg/kg etomidat, 1mg/kg lidokain, 0.1 mg/kg vekuronyum uygulandı. Anestezi idamesi % 50<br />

oksijen + hava içerisinde % 2.0-4.0 sevofluran ve gereğinde uygulanan ek fentanil dozları ile<br />

sağlandı. Ameliyatın sonunda sternumun kapatılmasını takiben hastalar iki gruba randomize<br />

edildi: Sternum insizyon yerinin cilt altına 30 ml ve her iki mediyastinal diren yerlerine de<br />

15’er ml’lik %0.25’lik levobupivakain (İnfiltrasyon Grubu) veya serum fizyolojik (Kontrol<br />

Grubu) infiltrasyonu uygulandı. Cerrahinin sonlanmasıyla birlikte hastalar entübe olarak<br />

yoğun bakıma nakledildi ve 0.5-1 mg/kg/sa propofol infüzyonu başlandı. Ağrı kontrolü 2<br />

mg’lık morfin bolusları ile sağlandı. ‘Weaning’ kriterlerine ulaşıldığında propofol infüzyonu<br />

kesildi. Ekstübasyonu takiben tüm hastalara morfin ile hasta kontrollü analjezi uygulandı.<br />

Postoperatif döneme ait derlenme ve ekstübasyon süreleri, VAS ve sedasyon skorları, morfin<br />

tüketimi, hemodinamik ve solunumsal parametreler kaydedildi. Verilerin istatistiksel<br />

analizinde Ki-kare, T-testi, Mann-Whitney, Friedman ve Wilcoxon Signed Ranks testleri<br />

kullanıldı.<br />

BULGULAR: Demografik özellikler, postoperatif derlenme ve ekstübasyon süreleri, VAS ve<br />

sedasyon skorları açısından gruplar arasında fark bulunmadı (p>0.05). Postoperatif 24 saatlik<br />

morfin tüketiminin İnfiltrasyon Grubunda (29.52±5.10 mg) Kontrol Grubuna (42.84±4.77<br />

mg) göre anlamlı olarak düşük olduğu saptandı (p


P9<br />

AKUT POSTOPERATİF AĞRI TEDAVİSİNDE LORNOKSİKAM İLE DİĞER<br />

PARENTERAL NON-OPİOİD ANALJEZİK AJANLARIN ETKİNLİKLERİNİN<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Mesut Şener 1 * ,Cüneyt Yılmazer 2 ,İsmail Yılmaz 2 ,Nesrin Bozdogan 3 ,Cem Özer 4 ,Aslı<br />

Dönmez 5 ,Gülnaz Arslan 5<br />

1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Başkent Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Cerrahisi - 3 Başkent Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, adana-Turkey 4 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Cerrahisi - 5 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve amaç: Non-opioid analjezikler akut postoperatif ağrı tedavisinde yaygın olarak<br />

kullanılmaktadırlar. Akut postoperatif ağrı tedavisinde analjezik etkinliğinin yüksek olduğu<br />

bildirilen lornoksikam ile akut postoperatif ağrı tedavisinde parenteral uygulanabilen diğer<br />

non-opioid analjeziklerin etkinliklerini karşılaştırmayı planladık.<br />

Gereç ve yöntem: Etik kurul izni alındıktan sonra elektif septoplasti operasyonu yapılan, ASA<br />

I grubu 200 hasta onayları alınarak çalışma kapsamına alındı. Çalışma prospektif, randomize,<br />

çift kör ve plasebo kontrollü olarak planlandı. Hastaların operasyonunda genel anestezi<br />

uygulaması standardize edildi. Postoperatif analjezi amacıyla ilk dozları operasyon bitmeden<br />

45 dk. önce intramuskuler (im) olarak uygulanan analjeziğe göre hastalar 5 gruba ayrıldı; grup<br />

1 (n=40): lornoksikam 8 mg, 2x1, grup 2 (n=40): ketoprofen 100 mg, 2x1, grup 3 (n=40):<br />

diklofenak sodyum 75 mg, 2x1, grup 4 (n=40): dipyrone 1 gr, 3x1, grup 5 (n=40): plasebo (%<br />

0.9 sodyum klorür) 2 mL, 2x1. Analjezikler önerilen günlük dozlarını aşmayacak şekilde<br />

kullanıldı ve ek analjezik gereksinimi olan hastalara pethidin hidroklorür 1 mg/kg im yapıldı.<br />

Hastaların ağrıları operasyon sonrası 2-4-6-8-12-16-20-24 saat sonra görsel ağrı skalası<br />

(VAS) ile değerlendirildi. Ayılma odasında ve operasyondan sonraki ilk 6, 12 ve 24 saatlik<br />

toplam opioid gereksinimleri ek analjezik olarak kaydedildi. Bulantı, kusma, kanama,<br />

dispepsi, allerji vb. yan etkiler kaydedildi.<br />

Bulgular: Ayılmadaki opioid gereksinimi ve postoperatif ilk 6, 12 ve 24 saatlik ek analjezik<br />

gereksiniminin grup 5’de diğer gruplardan anlamlı derecede fazla olduğu bulunurken<br />

(p0.05). Postoperatif dönemde<br />

ölçülen VAS değerlerinin grup 5’e göre grup1’de 8-16-24. saatlerde, grup 2’de 4-6-8-16.<br />

saatlerde, grup 3’de 16.saatde, grup 4’de 24.saatte anlamlı derecede düşük olduğu bulundu<br />

(p0.05).<br />

Tartışma ve sonuç: Çalışmamızda kullanılan her bir analjeziğin ağrıyı kesme gücünün<br />

plasebodan daha yüksek olduğu, ancak birbirleri arasında istatistiksel olarak fark olmadığı<br />

bulunmuştur. Kullanılan tüm analjezikler hastalar tarafından iyi tolere edilmişlerdir.<br />

Lornoksikam’ın akut postoperatif ağrıyı kesmedeki etki gücü çalışmada kullanılan diğer<br />

analjeziklerden üstün olmayıp ancak onlar kadar etkili olduğu çalışmamızın bir diğer<br />

sonucudur.


P10<br />

PREMEDİKASYONDA KULLANILAN DEKSMEDETOMİDİN HCL, MORFİN<br />

SÜLFAT VE KETOPROFENİN PEROPERATİF ETKİLERİNİN<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Necla Cengiz 1 * ,Figen Banu Salman 2 ,Melih Eray Kaplan 2 ,Pelin Çorman 2 ,Murat<br />

Ünsel 3 ,Murat Ünsel 4 ,Yonca Tekbaşferhatoğlu 5<br />

1 Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon, istanbul-Turkey 2 Taksim<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon - 3 Taksim Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon istanbul- 4 Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi,<br />

Anestezi ve Reanimasyon, istanbul-Turkey 5 Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi<br />

ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Hastanemiz etik kurul onayı alınan, unilateral inguinal herni vakalarında;<br />

premedikasyonda deksmedetomidin HCl, morfin sülfat ve ketoprofenin intramusküler<br />

dozlarının, peroperatif hemodinamik, endokrin ve sedatif etkileri karşılaştırıldı.<br />

Gereç ve Yöntem: Randomize seçilen ASA I-II 15’erlik gruplardan, deksmedetomidin HCl<br />

grubuna 2 µ/kg (Grup D), morfin sülfat grubuna 0.1mg/kg (Grup M), ketoprofen grubuna<br />

100mg (Grup K) dozlarındaki ilaçlar ameliyattan 30 dk. önce intramuskuler uygulandı.<br />

İndüksiyonda, fentanil 2µg/kg, pentothal 6 mg/kg, rokuronyum 0,6 mg/kg yapıldı. İdamede,<br />

sevorane %1, %60 N2O ve %40 O2 devam edildi. İntraoperatif ek analjezi uygulanmadı.<br />

Premedikasyon ve indüksiyon öncesi, intraoperatif ve postoperatif hemodinamik parametreler<br />

kaydedildi. Sedasyon postoperatif; 1-2-5-10-15-30.dk.’larda Ramsey ve 10-20-30.dk’larda<br />

VAS skalasıyla; endokrin etkiler, premedikasyon öncesiyle intraoperatif ve postoperatif<br />

30.dk’larda kortizol, insülin ve glikoz seviyeleriyle değerlendirildi. Postoperatif analjezi<br />

ihtiyacı ve yan etkiler kaydedildi.<br />

Bulgular: Premedikasyon, indüksiyon ve postoperatif dönemlerdek arterial kan basınçları<br />

arasında anlamlı bir farklılık yoktu. Sadece intraoperatif 60dk ‘da Grup(K)’nın sistolik arter<br />

basıncı ortalaması (SAB) Grup(M) ve Grup(D)’ ye göre anlamlı derecede daha yüksekti. Kalp<br />

tepe atımı (KTA) ortalaması; entübasyonun 1.dk.’sında Grup(M) ve Grup(K) da Grup(D)’ye<br />

göre, grup (M)’in ise entübasyonun 20. dk’sında. Grup(D) ve Grup(K)’ya göre anlamlı<br />

derecede daha yüksekti. Ekstübasyon 1. dk. KTA ortalaması Grup(K) da Grup(M) ve Grup(D)<br />

ye göre anlamlı derecede daha yüksekti. Postoperatif VAS skorunda anlamlı bir farklılık<br />

yokken, Ramsey 1-2.dk. ortalaması Grup(M) ve Grup(D)’de Grup(K)’ya göre anlamlı<br />

derecede yüksekti. Gruplardaki kortizol, insülin, glikoz düzeyleri, premedikasyon öncesi ve<br />

intraoperatif dönemlerde farklı değilken, postoperatif Grup(M)’in sadece kortizol ortalaması<br />

Grup(D) ve Grup(K)’ya göre anlamlı derecede daha yüksekti. Postoperatif analjezi ihtiyacı<br />

süresi ve yan etkiler bakımından gruplar arasında anlamlı bir farklılık yoktu.<br />

Sonuç: Dexmedetomidin HCI, morfin sülfat ve ketoprofenin intraoperatif ek analjezi ihtiyacı<br />

gerektirmeden güvenle kullanılabileceği; postoperatif sedasyon ve endokrin etkiler,<br />

perioperatif hemodinamik stabilite ve postoperatif analjezik özelliklerinin benzerliği ile<br />

ketoprofenin NSAII olarak opiyat ve alfa-2 agonistlere tercih edilebileceği kanısındayız.


P11<br />

VARİKOSELEKTOMİ OLGULARINDA LORNOKSİKAM’IN PREEMPTİF<br />

ANALJEZİK ETKİSİ<br />

Kerem İnanoğlu 1 ,Sadık Görür 2 ,B. Çağla Ö. Akkurt 3 * ,Oğuz E. Güven 4 ,Alper<br />

Kararmaz 5<br />

1 Mustafa Kemal Ünivesitesi Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Antakya- 2 Mustafa Kemal Üniversitesi Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi,<br />

Üroloji - 3 Mustafa Kemal Üniversitesi Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon - 4 Mustafa Kemal Üniversitesi Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi, Üroloji - 5<br />

Mustafa Kemal Üniversitesi Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

-<br />

Amaç<br />

Lornoksikamın postoperatif analjezide etkinliği gösterilmiştir. Bu çalışmamızda lokal anestezi<br />

ile varikoselektomi uygulanan olgularda lornoksikamın cilt insizyonundan 30 dk önce<br />

intravenöz olarak verilimiyle postoperatif verilimini ağrı giderimi yönünden karşılaştırmayı<br />

amaçladık.<br />

Gereç ve Yöntem<br />

Bu çift-kör, randomize çalışmaya fakülte etik kurulu onayı alındıktan sonra varikoselektomi<br />

planlanan ASA I-II grubunda 44 erkek hasta dahil edildi. Hastalar iki gruba ayrılarak, grup<br />

I’dekilere cilt insizyonundan 30 dk önce 8 mg lornoksikam (100 ml salin içerisinde) ve cildin<br />

kapanmasından hemen sonra da 100 ml boş salin infüze edildi. Grup II’deki olgulara bunun<br />

tersi uygulandı. Bütün hastalara bupivakain ile lokal infiltrasyon anestezisi uygulandı.<br />

Postoperatif ağrı skorları 10 cm’lik bir vizüel analog skala (VAS) kullanılarak değerlendirildi<br />

ve ilk 8 saat boyunca saat başı, ayrıca 12, 16, 20 ve 24. saatlerde kaydedildi. İlk analjezi<br />

süresi ve hastaların ağrı giderimi memnuniyetleri de kaydedildi.<br />

Bulgular<br />

Grup I’deki hastalarda postoperatif ağrı skorları tüm zaman aralıklarında grup II’ye göre<br />

anlamlı olarak düşük bulundu (P


stimulasyonun santral sensitizasyonunu etkilediğidaha önceki çalışmalarda gösterildiğinden,<br />

çalışmamızda lokal anestezi modeli kullanılmıştır.<br />

Sonuç<br />

Cerrahiden önce uygulanan iv. lornoksikamın lokal anestezi altında varikoselektomi yapılan<br />

olgularda preemptif analjezik etkisi olduğu kanısına varıldı.<br />

Anahtar Kelimeler<br />

Lornoksikam, NSAİİ'lar, preemptif analjezi, varikoselektomi


P12<br />

POSTOPERATİF AĞRIDA PREEMPTİF IV PARASETAMOLÜN OPİOİD<br />

KULLANIMINI AZALTICI ETKİSİNİN KOLESİSTEKTOMİLERDE<br />

ARAŞTIRILMASI<br />

Mustafa Arslan 1 * ,Hüseyin Yılmaz 2 ,Hülya Üstün Kalender 2 ,Ramazan Çiçek 3 ,Mustafa<br />

Atabek 3<br />

1 Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi, Anesteziyoloji Bölümü Kırıkkale- 2 Kırıkkale Yüksek<br />

İhtisas Hastanesi, Anesteziyoloji Bölümü - 3 Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi, Genel<br />

Cerrahi Bölümü -<br />

Giriş ve Amaç: Preemptif ağrı kontrolü son yıllarda üzerinde durulan bir konudur. Burada<br />

rejyonal veya sistemik analjezikler cerrahi işlem başlamadan önce uygulanmakta, bu şekilde<br />

ağrı yollarının santral sensitizasyonu önlenerek analjezik gereksinimi ve miktarının<br />

azaltılması amaçlanmaktadır. Kontrollü klinik çalışmaların sonuçları, iv parasetamolün<br />

önerilen terapotik dozlarda güvenilir olduğu ve iyi tolere edildiğini, plaseboya benzer yüksek<br />

güvenilirlik profiline sahip olduğunu desteklemektedir. Bu çalışmanın amacı preemptif iv<br />

perfalganın ilk analjezik gereksinim zamanına etkisi ve postoperatif opioid (contramal)<br />

kullanımını ne oranda azalttığını ortaya koymaktır.<br />

Gereç ve Yöntem: Çalışmaya etik kurul onayı alındıktan sonra elektif kolesistektomi<br />

ameliyatı yapılan ASA I-II grubundan, 18- 70 yaş arasında, 60 hasta, randomize olarak kabul<br />

edildi. Grup I’deki hastalara iv parasetamol (perfalgan) 1g 10 dakikada işlem öncesi ve<br />

operasyon bitiminde 100mL salin solüsyonu 10 dakikada uygulandı. Grup II’deki hastalara<br />

100mL salin solüsyonu 10 dakikada işlem öncesi ve operasyon bitiminde iv parasetamol<br />

(perfalgan) 1g 10 dakikada uygulandı. Grup III’deki hastalara iv 100mL salin solüsyonu 10<br />

dakikada işlem öncesi ve operasyon bitiminde 100mL salin solüsyonu 10 dakikada uygulandı.<br />

İlk analjezik ihtiyaç ve 24 saatlik toplam tüketilen analjezik miktarı kaydedildi. Ağrı skoru<br />

Visual Analog Skala (VAS) ile postoperatif 15. 30. dakika, 1, 2, 4, 6, 8, 12 ve 24. saatlerde<br />

kaydedildi.<br />

Bulgular: İlk analjezik ihtiyaç süresi; Grup I ve Grup II’ de Grup III’ e, Grup I’de Grup II’ ye<br />

göre anlamlı şekilde artmıştı (p


P13<br />

POSTOPERATİF ANALJEZİK TÜKETİMİNE DİAZEPAM,<br />

DİAZEPAM+TRAMADOL PREMEDİKASYONLARININ ETKİSİ<br />

Funda Yarba Gök 1 ,Ebru Kelsaka 2 * ,Fuat Güldoğuş 3<br />

1 Faruk Sukan Çocuk ve Doğumevi Hastanesi, Anesteziyoloji - 2 Ondokuzmayıs Üniversitesi,<br />

Anesteziyoloji Samsun- 3 Ondokuzmayıs Üniversitesi, Anesteziyoloji -<br />

Çalışmamızda hem anksiyolitik premedikasyon hem de preemptif analjezinin postoperatif<br />

analjezik tüketimi üzerine olan etkisini, preoperatif diazepam ve diazepam + tramadol alan<br />

grupla, plasebo alan grubun Hasta Kontrollü Analjezi (HKA) izlemi karşılaştırmayı planladık.<br />

Etik kurul onayı alındıktan sonra, elektif total abdominal histerektomi planlanan, 25-60 yaş<br />

arası ASA I-II, 90 kadın hasta çalışmaya alındı. Çalışmaya alınan 3 gruba ayrıldı. Grup D:<br />

Operasyondan önceki gece ve operasyondan 1 saat önce oral 10 mg diazepam alan hastalar.<br />

Grup T: Operasyondan önceki gece oral 10 mg diazepam ve operasyondan 1 saat önce oral 10<br />

mg diazepam ve 50 mg tramadol alan hastalar. Grup P: Operasyondan önceki gece ve<br />

operasyondan 1 saat önce oral plasebo alan hastalar.<br />

EKG, non- invaziv kan basıncı ile SpO2 monitorizasyonları uygulandı. Anestezi indüksiyonu<br />

fentanil+propofol ve sisatrakuryum ile yapıldı. Entübasyondan sonra ve intraoperatif 10, 15,<br />

20, 25, 30, 45, 60, 90, 120. dak ve ekstübasyondan önce KAH, OAB ve SpO2 değerleri<br />

kaydedildi. Postoperatif tüm olgulara petidin 2 mg/ml ile hazırlanmış HKA cihazı<br />

(Eczacıbaşı-Baxter AP II) ile i.v analjezi uygulandı. HKA için yükleme dozu 20 mg, bolus<br />

doz 10 mg, kilitli kalma süresi 15 dakika, 1 saatlik limit 30 mg olacak şekilde ayarlandı. İlk<br />

bir saat 10, 20, 30, 45, 60. dak, serviste 2, 4, 6, 8, 12, 24. saatlerde KAH, OAB, solunum<br />

sayısı, ağrı değerleri, sedasyon skorları, kullanılan analjezik miktarı, analjezik istek sayıları,<br />

yan etkiler kaydedildi.<br />

Grupların ilk bir saatte VAS değerleri ve bütün zamanların sonunda kullanılan meperidin<br />

miktarı, HKA cihazından kaydedilen istek sayıları, kullanılan ek analjezik miktarı tramadol +<br />

diazepam alan hastalarda, diazepam ve plasebo alan hastalardan daha düşüktü. Diazepam alan<br />

hastalarda toplam kullanılan meperidin miktarı, istek sayıları, ek analjezik miktarı plasebo<br />

grubuna göre daha azdı.<br />

Sonuç olarak; cerrahi sonrası şiddetli ağrı beklenen operasyonlarda gerek diazepamın<br />

anksiyolitik etkisinin, gerekse tramadolun preemptif analjezik etkisinin postoperatif ağrı<br />

üzerine etkili olduğunu; her iki ajanın postoperatif kullanılan analjezik miktarını, yan etki<br />

sıklığında artışa neden olmaksızın azalttığını saptadık. Bu bulgular ışığında operasyon<br />

öncesinde tek başına anksiyolitik ya da analjezik kullanımı yerine, analjezik + anksiyolitik<br />

kombinasyonunun, stresle mücadele ve postoperatif analjezi için daha etkin olacağı<br />

kanısındayız.


P14<br />

TORAKOTOMİ SONRASI AĞRI TEDAVİSİNDE, PETİDİN VE TRAMADOL’ÜN<br />

HASTA KONTROLLÜ ANALJEZİLERİ’NİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Münevver Bulut*<br />

Sağlık Bakanlığı Süreyyapaşa Göğüs Kalp ve Damar Hastalıkları Eğitim ve Araştırma<br />

Hastahanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, istanbul-Turkey<br />

Sağlık Bakanlığı, Süreyyapaşa Göğüs Kalp ve Damar Hastalıkları Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi, Anesteziyoloji Bölümü.*<br />

Giriş:<br />

Torakotomi sonrası ağrı, tanımlanan en şiddetli ağrılardan biridir . Komplikasyonlarının<br />

önemi nedeni ile ciddi tedavi gerektirir. Hasta kontrollü analjezi ile pulmoner fonksiyonların<br />

iyileşmesi ve pulmoner komplikasyonların azalması mümkündür. Çalışmamızda, petidin ve<br />

tramadol’ün hasta kontrollü analjezide (HKA) etkinliği ve yan etkileri karşılaştırıldı.<br />

Yöntem:<br />

Elektif torakotomi planlanan ASA I-II grupunda, 20-70 yaşları arasında 40 hasta randomize<br />

olarak çalışma kapsamına alındı. İndüksiyonda; i.v 5-7 mg/kg tiopental 0,1 mg/kg<br />

vekuronium ve 0,1mcg/kg fentanil, idamesinde %50 Oksijen/Azotprotoksit ve % 1-2<br />

Sevofluran kullanıldı. Postoperatif hastanın ağrı yakınması ile İVHKA uygulamasına I.Grupta<br />

petidin; yükleme dozu: 50 mg, bolus dozu:5 mg, bazal infüzyon: 0,3 mg/h, kilitli kalma<br />

süresi: 10 dakika .II.Grupta Tramadol: yükleme dozu: 100 mg, bolus dozu: 5 mg, bazal<br />

infüzyon: 5 mg/h, kilitli kalma süresi: 10 dakika olacak şekilde başlandı.Analjezi yeterli<br />

olmadığında ivNSAİ yapılması planlandı. Postoperatif ağrı ( Visual Analog Scale = VAS ),<br />

vital bulgular, SpO2 değerleri,solunum sayısı,sedasyon, ve yan etkiler 24 saat süre ile<br />

değerlendirildi. İstatistiksel değerlendirme SPSS programı ile yapıldı.<br />

Bulgular:<br />

Her iki grupta’da kan basıncı ve kalp hızı değerleri VAS skorlarındaki azalmaya paralel<br />

olarak azaldı ve hemodinamik bulgular açısından belirgin analjezik etkinlik gösterdikleri<br />

düşünüldü. İki grup arasında ortalama arter basınçları,kalp atım hızları,solunum sayıları<br />

açısından fark yoktu. (p > 0,05), belirgin sedasyon gözlenmedi. Gruplar arasında hiç bir<br />

dönemde VAS değerleri arasında fark yoktu (p > 0,05). Yan etkiler açısından, Petidin<br />

grup’unda 1’hastada, hipotansiyon gözlendi. Petidin grubunda 1 hastada, tramadol grubunda 4<br />

hastada bulantı oldu. Bulantı ve kusma’ya tramadol’de daha fazla rastlandı.Petidin grubunda 1<br />

hastada bradikardi gözlendi. Ek analjezik istemi tüm gruplarda benzerdi.<br />

Sonuç:<br />

İVHKA yöntemi ile iki ilaç’lada etkin ağrı kontrolü yapılabileceği ve torakotomi sonrası ağrı<br />

giderilmesinde HKA uygulamasının diğer yöntemlere alternatif olabileceği sonucuna varıldı.<br />

Kaynaklar:<br />

1- Michael F et al.Anesth Analg 1996;83:87-91.<br />

2- Erhan ve ark.Anestezi Dergisi 2001;9(2):92-95.


P15<br />

ARTROSKOPİK OMUZ CERRAHİSİNDE POSTOPERATİF ANALJEZİ<br />

Kemalettin Koltka 1 * ,Melek Batmaz 2 ,Süleyman Küçükay 2 ,Ahmet Başel 2 ,Mert<br />

Şentürk 2 ,Kamil Pembeci 2<br />

1 İst Üniv İstanbul Tıp Fak, Anesteziyoloji İstanbul- 2 İst Üniv İstanbul Tıp Fak,<br />

Anesteziyoloji -<br />

GİRİŞ: Artroskopik omuz cerrahisi uygulanan hastalarda postoperatif ağrıyı önlemede farklı<br />

yollar kullanılmıştır. Çalışmamızda interskalen kateterle (İSK), tek doz İS blok sonrası takılan<br />

subakromiyal kateter (SAK) ve sadece SAK’in postoperatif analjezik etkinliklerini<br />

karşılaştırdık.<br />

METOD: Etik kurul ve hastalardan izin alındıktan sonra ASA I-II 54 hasta üçe ayrıldı. İlk 2<br />

gruba preoperatif dönemde 30 ml %0.5 bupivakainle İSB yapıldı. Grup I’deki hastalara İSK<br />

yerleştirildi. Grup II ve III’deki hastalara operasyon sonunda SAK yerleştirildi. Grup III’deki<br />

hastalara kateterden 15 ml %1 lidokain yapıldı. Postoperatif dönemde kateterlerden hasta<br />

kontrollü analjezi (HKA) uygulanmaya başlandı, HKA’da %0.125 bupivakain GI’de 5 ve GII<br />

ve GIII’de 2.5 ml bazal infüzyon; GI’de 5 ml ve GII ve GIII’de 2.5 ml %0.125 bupivakain<br />

bolus doz olarak verildi; kilitli kalma süresi 20 dakikaydı. Hastaların postoperatif vizuel<br />

analog skala (VAS) değerleri (0-10 cm) 4., 8., 12. ve 24. saatlerde sorgulandı, ek analjezik<br />

ihtiyaçları kaydedildi. 24 saat sonunda hasta memnuniyeti (HM) sorgulandı.<br />

BULGULAR: GI’in VAS değerleri tüm zamanlarda diğer gruplardan anlamlı olarak daha<br />

düşüktü; sadece postoperatif 4. saatte GI ile G II arasında fark yoktu. GII’nin VAS değerleri<br />

postoperatif 4. saatte GIII’den anlamlı olarak daha düşüktü; diğer zamanlarda iki grubun VAS<br />

değerleri arasında anlamlı fark yoktu (Tablo 1). GI’in ek analjezik gereksinimi iki gruptan<br />

daha azdı; ama sadece GI ile GIII arasında anlamlı fark vardı ve GII ile GIII arası fark yoktu.<br />

Grup I’in HM diğer iki gruptan istatistiksel açıdan anlamlı olarak yüksekti, bu açıdan diğer iki<br />

grup arasında fark yoktu.<br />

SONUÇ: SAK’in rahat takılabilmesi, ciddi yan etki ve komplikasyona neden olmaması ve<br />

İSK kadar etkili olmasa da yeterli analjezi sağlayabilmesi nedeni ile önerilebilir bir yöntem<br />

olduğu sonucuna varıldı.<br />

Tablo id 1<br />

1<br />

6<br />

2<br />

3<br />

4<br />

VAS 4.saat VAS 8.saat VAS12.saat VAS24.saat<br />

7<br />

G1 1.2 ± 1.5<br />

11<br />

G2 2.0 ± 1.1<br />

16<br />

12<br />

17<br />

G3 3.8 ± 1.5<br />

8<br />

0.9 ± 1.0<br />

13<br />

2.5± 0.9<br />

18<br />

3.1± 1.2<br />

9<br />

1.1 ± 1.1<br />

14<br />

3.0 ± 0.8<br />

19<br />

2.8 ± 1.1<br />

5<br />

10<br />

1.0 ± 0.9<br />

15<br />

3.0 ± 0.8<br />

20<br />

3.0 ± 1.1


P16<br />

PARASETAMOL, TRAMADOL VE TRAMADOL + PARASETAMOL<br />

KOMBİNASYONUNUN PREEMPTİF ETKİLERİNİN PLASEBO KONTROLLU<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Tülün Öztürk* ,Koray Erbüyün ,Gönül Keleş , Ayşe Eda Bayram ,Alp Yentür<br />

Celal Bayar Universitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Parasetamol, COX 3 yolu ile ve seratoninerjik sistemlerin aktivasyonu yolu ile primer olarak<br />

santral etki ederek ağrı ve ateşi gidermektedir (1). Çalışmamızın amacı, alt batın cerrahisi<br />

uygulanan olgularda operasyon sonrası ağrının giderilmesinde intravenöz parasetamol (<br />

perfalgan, 10 mg/ml) ve tramadol’un tek başlarına ve birlikteliklerinin preemptif<br />

özelliklerinin plasebo kontrollü karşılaştırılmasıdır.<br />

Gereç ve Yöntem: Çalışmaya alt batın cerrahisi geçiren 18-60 yaş arası, ASA 1 ve 2, her<br />

gruptan 20 olgu alındı. Olgular operasyondan 1 saat önce rastgele 4 gruba ayrıldılar: Grup P:<br />

1 gr parasetamol IV; Grup T: 100 mg tramadol IV; Grup PT: 1 gr parasetamol +100 mg<br />

tramadol IV aldı. Grup PL: Plasebo grubu idi. İntraoperatif uygulanan anestezi yöntemi<br />

gruplarda aynı idi. Post operatif analjezi tüm olgularda hasta kontrollü analjezi (PCA) ile<br />

tramadol uygulanarak sağlandı. Tramadol, 20 dakika kilitli kalma süresi, 2 ml(10 mg.ml-1)<br />

basma dozu olacak şekilde ayarlandı. Tüm olgular, post operatif 1., 2., 4., 6., 12. ve 24.<br />

saatlerde ağrı, bulantı-kusma, sedasyon açısından değerlendirildi. PCA cihazının kilitli kalma<br />

süresi içinde ağrısı olan olgularda ve VAS ≥ 3 (Vizüel ağrı skoru) olan olgularda, 0.4 mg.kg<br />

IV meperidin uygulandı. Bulantı- kusma olduğunda 10 mg. iv metpamid uygulandı.<br />

Postoperatif tüketilen tramadol, meperidin ve metpamid dozları kaydedildi.<br />

İstatistiksel analiz: Gruplar arasında veriler student’s t ve ANOVA testleri ile karşılaştırıldı.<br />

Bulgular:Olguların preoperatif özellikleri gruplarda benzerdi. Preemptif verilen intravenöz<br />

parasetamol, tramadol, parasetamol+tramadol, plasebo ile karşılaştırıldığında postoperatif<br />

tramadol tüketimini anlamlı olarak azalttı. (p< 0.05). Bu anlamlılık tramodol ve<br />

tramadol+intravenöz parasetamol uygulamalarında daha belirgindi. Postoperatif tüketilen<br />

metpamid miktarı gruplar arasında anlamlı farklılık göstermedi.<br />

Sonuç: Preemptif kullanılan intravenöz parasetamol, tramadol, tramadol+intravenöz<br />

parasetamol, plasebo ile karşılaştırıldığında postoperatif ağrıyı azaltmıştır.<br />

Kaynaklar:<br />

1- Bonnefont, Courade JP, Alloui A, Eschalier A. Mechanism of antinociceptive effect of<br />

Paracetamol. Drugs 2003; 63(2): 1-4


P17<br />

PREEMPİTİF İV PARASETAMOL KULLANIMININ POSTOPERATİF ANALJEZİ<br />

KATKISI VAR MI?<br />

Kudret Doğru ,Harun Aydoğan* ,Karamehmet Yıldız ,Halit Madenoğlu ,Adem Boyacı<br />

Erciyes. Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ:<br />

Bu çalışmada amacımız; ameliyat ve anestezi öncesi İV parasetamolun uygulamasının<br />

anestezi indüksiyonu sırasında oluşturduğu hemodinamik parametreleri araştırılması;<br />

parasetamolün postoperatif aneljeziye katkısı; total dolantin tüketimini azaltıcı etkisi;<br />

parasetamolün anestezi öncesi verilmesi ile uyanma döneminde verilmesi arasındaki farkın<br />

araştırmaktır.<br />

METOD<br />

Bu çalışma total kalça protezi ve vertebra cerrahisi yapılacak 30-65 yaşları arasında ASA<br />

(American Society of Anaesthesiology) I-II grubu 90 olguda Etik kurul izni alınarak<br />

yapılması planlandı. Grup I ( n = 30, pre-emptif grup) deki olgulara operasyondan yarım saat<br />

önce ve takiben 6 saat ara ile 3 doz daha İV 1 gr parasetamol + dolantin (PCA ile)<br />

verilecek.Grup II (n = 30, parasetamol ) deki olgulara cerrahi bitmeden yarım saat önce ve<br />

takiben 6 saat ara ile 3 doz daha İV 1 gr parasetamol + dolantin (PCA ile) verilecek. Grup III<br />

(n = 30 , kontrol grubu) daki olgulara ise İV parasetamol uygulanmayacak. Tek başına<br />

dolantin (PCA ile) verilecek. Rutin monitorizasyon ve preoksijenizasyonu takiben 0,15 µg/kg<br />

fentanil , 5-6 mg/kg tiopental ile anestezi indüksiyonu yapıldı. Endotrakeal entübasyon için<br />

0,1 mg/kg vekuronyum uygulandı. Anestezi idamesi %35-65 O2-N2O karışımı içerisinde %1-<br />

1,5 sevofloran ile sağlandı. Operasyon bitiminde rezidüel blok 0,02 mg/kg atropin ve 0,04<br />

mg/kg neostigminle antagonize edildi. Operasyon sonrası olgular derlenme ünitesine alınarak<br />

sistolik arter basıncı, diastolik arter basıncı, kalp atım hızı, SpO2, aldrete postanestezi<br />

derlenme skoru , VAS ağrı skorları kaydedildi. Postoperatif analjezi için yükleme dozu 0,5<br />

mg/kg, set bolus dozu 0.1 mg/kg , kilitli kalma süresi 10 dakika programıyla iv PCA dolantin<br />

uygulandı. Her üç grupta analjezi etkinliği VAS ile değerlendirilecek. Olgular derlenme<br />

ünitesinde 60 dakika izlendikten sonra 24 saat süreyle 6, 12 ve 24. saatlerde VAS, SAB<br />

,DAB, KAH ve dolantin tüketimleri kaydedildi ve 24. saatte KC fonksiyon testlerine bakıldı.<br />

BULGULAR<br />

Gruplar demografik özellikler açısından benzerdi. Çalışma dönemlerinde kaydedilen SAB,<br />

DAB, KAH ve SpO2 yönünden gruplar arasında fark gözlenmedi.Her üç grupta da kontrol ve<br />

parasetamol sonrası ölçülen karaciğer enzimleri ALT ve AST bakımından gruplar arasında<br />

fark bulunamadı. Postoperatif dönemde kaydedilen VAS skorları ve 6.,12., ve 24. saatlerde ki<br />

PCA ile dolantin tüketimleri arasında istatistiksel anlamlı fark bulunamadı.<br />

SONUÇ


P18<br />

TORAKAL EPİDURAL ANESTEZİ İLE SAĞLANAN PREEMPTİF ANALJEZİNİN<br />

POSTOPERATİF PULMONER FONKSİYONLAR VE AĞRI KONTROLÜNDEKİ<br />

ETKİNLİĞİ<br />

Filiz SARIMEHMETOĞLU 1 ,Lütfiye PİRBUDAK 2 * , Gökçen SERİN 3 ,Akın<br />

SARIMEHMETOĞLU 4 ,Ünsal ÖNER 5<br />

1 gaziantep üniv., Anesteziyoloji - 2 gaziantep üniv., Anesteziyoloji gaziantep- 3 gaziantep<br />

üniv., Anesteziyoloji - 4 gaziantep üniv., Göğüs cerrahisi - 5 gaziantep üniv., Anesteziyoloji -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ: Torakotomiden sonra erken postoperatif dönemde oluşan şiddetli ağrı,<br />

solunum fonksiyonlarında azalmaya neden olur.<br />

Uyguladığımız preemptif analjezinin postoperatif pulmoner fonksiyonlar ve ağrı<br />

kontrolündeki etkinliği araştırıldı.<br />

MATERYAL VE METOD:<br />

Etik Kurulu onayı alındıktan sonra elektif akciğer cerrahisi olacak ASA I-III risk sınıfında,<br />

18-80 yaş arasında 30 hasta çalışmaya alındı.<br />

Premedikasyon yapılmayan hastalar randomize iki gruba ayrıldı. Grup I: Genel Anestezi,<br />

Grup II: Genel + Torasik Epidural Anestezi. Damar yolu açılıp standart monitorizasyon<br />

yapıldı. Grup II hastalara; anestezi indüksiyonundan sonra TEK’den bolus doz bupivakain ve<br />

fentanil (%0.175 bupivakain ve15 µg/ml fentanil) 0.1 ml/kg verildi, idame % 0.125<br />

bupivakain ve 10 µg/ml fentanil kombinasyonu (0.1/kg/saat) ile sürdürüldü.<br />

Grup I hastalara; postoperatif dönemde TEK’den %0.1 bupivakain + 5 µg/ml fentanyl’den 8<br />

ml yükleme doz verildi. Her iki grup hastada infüzyona 0.1ml/kg/ saat olacak şekilde<br />

başlandı.<br />

OAB, KAH, SpO2, ETCO2 değerleri giriş, indüksiyon, insizyon , insizyondan sonra<br />

5.,10.,15.,30. ve 60. dakikalarda ve operasyon süresince her yarım saatte bir kayıt edildi.<br />

Perop IV analjezik ihtiyacı, postoperatif 48 saatlik ağrı skorları (dinlenmede ve öksürme<br />

esnasında), PaCO2, kalp hızı, kan basıncı, solunum hızı ve yan etkiler değerlendirildi.<br />

BULGULAR:<br />

Her iki grupta perop ve postoperatf dönemde hemodinamik parametreler ile SpO2 değerleri<br />

benzerdi.<br />

Postoperatif solunum hızı, 1., 2., 4., 12., 24. ve 48. saatlerde II.Grupta anlamlı olarak<br />

azaldı(p


Sonuç: Genel anestezik gereksinimini azaltması, yoğun bakım ve hastanede kalış süresini<br />

azaltması ve daha etkin postoperatif analjezi sağlaması nedeniyle preemptif torakal epidural<br />

analjezinin posttorakotomi ağrısı tedavisinde iyi bir alternatif olduğu kanısındayız


P19<br />

İNTRAVENÖZ PARASETAMOL, TRAMADOL VE TRAMADOL + İNTRAVENÖZ<br />

PARASETAMOL KOMBİNASYONUNUN PREEMPTİF ETKİLERİNİN PLASEBO<br />

KONTROLLÜ KARŞILAŞTIRILMASI.<br />

Tülün Öztürk 1 * ,Koray Erbüyün 2 ,Gönül Keleş 2 ,Eda Bayram 2 ,Alp Yentür 2<br />

1 Celal Bayar Üniversitesi Tıp fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon ABD - 2 Celal Bayar<br />

Üniversitesi Tıp fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon ABD -<br />

Parasetamol, COX 3 yolu ile ve seratoninerjik sistemlerin aktivasyonu yolu ile primer olarak<br />

santral etki ederek ağrı ve ateşi gidermektedir (1). Çalışmamızın amacı, alt batın cerrahisi<br />

uygulanan olgularda operasyon sonrası ağrının giderilmesinde intravenöz parasetamol (<br />

perfalgan, 10 mg/ml) ve tramadol’un tek başlarına ve birlikteliklerinin preemptif<br />

özelliklerinin plasebo kontrollü karşılaştırılmasıdır.<br />

Gereç ve Yöntem: Çalışmaya alt batın cerrahisi geçiren 18-60 yaş arası, ASA 1 ve 2, her<br />

gruptan 20 olgu alındı. Olgular operasyondan 1 saat önce rastgele 4 gruba ayrıldılar: Grup P:<br />

1 gr parasetamol IV; Grup T: 100 mg tramadol IV; Grup PT: 1 gr parasetamol +100 mg<br />

tramadol IV aldı. Grup PL: Plasebo grubu idi. İntraoperatif uygulanan anestezi yöntemi<br />

gruplarda aynı idi. Post operatif analjezi tüm olgularda hasta kontrollü analjezi (PCA) ile<br />

tramadol uygulanarak sağlandı. Tramadol, 20 dakika kilitli kalma süresi, 2 ml(10 mg.ml-1)<br />

basma dozu olacak şekilde ayarlandı. Tüm olgular, post operatif 1., 2., 4., 6., 12. ve 24.<br />

saatlerde ağrı, bulantı-kusma, sedasyon açısından değerlendirildi. PCA cihazının kilitli kalma<br />

süresi içinde ağrısı olan olgularda ve VAS ≥ 3 (Vizüel ağrı skoru) olan olgularda, 0.4 mg.kg<br />

IV meperidin uygulandı. Bulantı- kusma olduğunda 10 mg. iv metpamid uygulandı.<br />

Postoperatif tüketilen tramadol, meperidin ve metpamid dozları kaydedildi.<br />

İstatistiksel analiz: Gruplar arasında veriler student’s t ve ANOVA testleri ile karşılaştırıldı.<br />

Bulgular:Olguların preoperatif özellikleri gruplarda benzerdi. Preemptif verilen intravenöz<br />

parasetamol, tramadol, parasetamol+tramadol, plasebo ile karşılaştırıldığında postoperatif<br />

tramadol tüketimini anlamlı olarak azalttı. (p< 0.05). Bu anlamlılık tramadol ve<br />

tramadol+intravenöz parasetamol uygulamalarında daha belirgindi. Postoperatif tüketilen<br />

metpamid miktarı gruplar arasında anlamlı farklılık göstermedi.<br />

Sonuç: Preemptif kullanılan intravenöz parasetamol, tramadol, tramadol+intravenöz<br />

parasetamol, plasebo ile karşılaştırıldığında postoperatif ağrıyı azaltmıştır.


P20<br />

HERPES ZOSTERDE LEZYONUN BÜYÜKLÜĞÜ İLE VAS DEĞERİ ARASINDAKİ<br />

İLİŞKİ<br />

Habib Bostan 1 * ,Erdem Nail Duman 2 ,Engin Ertürk 3 ,İbrahim Özen 4<br />

1 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, trabzon-Turkey 2 K.T.Ü. Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon, Trabzon-Turkey 4 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Varisella-zoster virüsü primer enfeksiyondan sonra sinir sisteminde latent olarak kalır.<br />

İmmünitenin baskılandığı bir anda bir veya birkaç sinir trasesi boyunca ilerleyerek, sinirlerin<br />

dermatomunda ağrılı vezikül kümeleri oluşturur. Yerleştiği sinirin içinde çoğalır ve sinirin<br />

uçlarına, sinirin dağıldığı deri bölgesine gelerek ağrı ve cilt döküntüsüyle seyreden herpes<br />

zosteri (zona) oluşturur.<br />

Yöntem: 01.01.2003-15.08.<strong>2006</strong> tarihleri arasında akut herpes zoster geçirmekte olan ve ağrı<br />

tedavisi için ağrı polikliniğimize baş vuran hastalar çalışmaya alındı. Hastaların ağrı<br />

tedavilerin düzenlenmesi yanı sıra deri üzerindeki lezyonun hangi sinir dermatomunda olduğu<br />

belirlendi. Deri üzerindeki lezyonun büyüklüğü ölçüldü ve VAS değeri kaydedildi. Herpes<br />

zosterde deri üzerindeki lezyonun büyüklüğü ile VAS değeri arasında ilişki olup olmadığı<br />

araştırıldı.<br />

Bulgular: Hastaların özellikleri Tablo 1’de görülmektedir. Lezyonun büyüklüğü ile VAS<br />

arasındaki ilişki Pearson korelasyon analizi ile değerlendirildi. Deri üzerindeki lezyonun<br />

büyüklüğü ile VAS değerlerinin yüksekliği arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki<br />

bulundu (p


25<br />

Cinsiyet (K/E)<br />

26<br />

9/18


P21<br />

PREEMPTİF LORNOKSİKAM VE PARASETAMOLÜN ANALJEZİK<br />

ETKİNLİKLERİNİN TOTAL ABDOMİNAL HİSTEREKTOMİ OPERASYONUNDA<br />

KARŞILAŞTIRILMASI.<br />

Mustafa Kemal Arslantaş 1 * ,Reyhan Arslantaş 2 ,Erdem Akçay 2 ,Fikret Kutlu 3 ,Emine<br />

Özyuvacı 4<br />

1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği İstanbul- 2<br />

İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği - 3 İstanbul<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği istanbul- 4 İstanbul<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği -<br />

Giriş ve Amaç:<br />

Elektif total abdominal histerektomi (TAH) yapılacak olgularda preemptif uygulanan 8 mg<br />

lornoksikam ile 1gr parasetamol’ün analjezik etkinliklerini karşılaştırarak değerlendirmeyi<br />

amaçladık.<br />

Gereç ve Yöntem:<br />

Etik kurul onayı alındı. TAH yapılacak ASA I-II grubu 50 olgu preoperatif dönemde rasgele 2<br />

gruba ayrılarak:1. gruba (Grup P) 1gr parasetamol, 2. gruba (Grup L) 8 mg lornoksikam iv<br />

yolla verildi. Anestezi indüksiyonu iv 1µgr kg-1 fentanil, 5 mg kg-1 tiyopental, ve 0,2 mg kg-<br />

1 cisatrakuryum besilat ile sağlandı. Anestezi idamesi 6 L dk-1 %50 O2 %50 N20 içinde %2<br />

Sevofluran ile sağlandı. Olgulara postoperatif dönemde Grup P’ye 1gr parasetamol, 2. gruba<br />

Grup L’ye 8 mg lornoksikam iv yolla verildi. Olgular 30 dk. derlenme odasında izlendikten<br />

sonra; olguların tümüne postoperatif dönemde hasta kontrollü analjezi (HKA) cihazı ile<br />

sürekli infüzyon 5 mg, bolus doz 15 mg, kilitli kalma süresi 30 dakika olacak şekilde<br />

ayarlanarak iv tramadol başlandı. Olguların postoperatif Aldrete ≥ 9 olduğu dönemdeki ve<br />

bundan sonraki 2.,4.,6. ve 12. saatlerdeki VAS değerleri, kalp atım hızları, sistolik ve diastolik<br />

kan basınçları, istenen ve sunulan doz sayıları, toplam tüketilen tramadol miktarı, ek analjezik<br />

ihtiyacı, yan etki ve hasta memnuniyeti (çok iyi, iyi, orta, kötü) olarak kaydedildi.<br />

Bulgular:<br />

Gruplar arasında, kalp atım hızları, sistolik ve diastolik kan basınçları, istenen ve sunulan<br />

tramadol doz toplamları, toplam tüketilen ilaç miktarı, postoperatif VAS değerleri, ek<br />

analjezik ihtiyacı arasında fark bulunmadı. Heriki grupta toplam 7 hastada bulantı görüldü<br />

fakat gruplar arasında yan etki açısından bir fark bulunmadı. Her iki grupta da hasta<br />

memnuniyeti “çok iyi” olarak değerlendirildi.<br />

Tartışma ve Sonuç<br />

Total abdominal histerektomi sonrası postoperatif analjezi için tramadol ile yapılan HKA de<br />

preemptif 1gr parasetamol veya 8 mg lornoksikam kullanımının birbirinden farklı ek analjezi<br />

oluşturmadığını ve her ikisininde güvenle kullanılabileceği sonucuna vardık.


P22<br />

POPLİTEAL SİYATİK SİNİR BLOĞUNDA HASTA KONTROLLÜ ANALJEZİ<br />

TEKNİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASITEXT<br />

Serpil Şavlı 1 * ,Gülçin Özalp 2 ,Canan Küçük 2 ,Gonca Tuncel 2 ,Menşure Kaya 2 ,Nihal<br />

Kadıoğulları 2<br />

1 Ankara Onkoloji Hastanesi, anestezi ve reanimasyon kliniği ankara- 2 Ankara Onkoloji<br />

Hastanesi, anestezi ve reanimasyon kliniği -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ:<br />

Ayak cerrahisinden sonra oluşan şiddetli ve uzun süreli ağrının kontrolünde kateter<br />

yerleştirilerek uygulanan popliteal siyatik sinir bloğu, kullanılan etkin yöntemlerden<br />

biridir(1).<br />

Bu çalışmada, ayak cerrahisinden sonra, popliteal siyatik sinir bloğu uygulamalarında iki<br />

farklı hasta kontrollü infüzyon tekniğinin lokal anestezik tüketimi üzerine etkisi araştırıldı.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM:<br />

Etik kurul onayı ile elektif ayak cerrahisi planlanan ASA I-II grubu 40 hasta çalışmaya alındı.<br />

Standart genel anestezi öncesi tüm hastalara, popliteal fossanın apeksinden girilerek 0.5mA<br />

veya daha az stimulus ile, ayakta plantar fleksiyon veya dorsifleksiyon görüldüğünde<br />

popliteal kateter yerleştirildi.Operasyondan 30 dk önce tüm hastalara, 30 ml %0.25<br />

bupivakain kateter aracılığı ile uygulandı. Postoperatif rastgele iki gruba ayrılan hastalardan<br />

Grup I’e; (n=20) %0.125 bupivakain, hasta kontrollü 10 ml ve 60 dk kilit süreli bolus, Grup<br />

II’ye; %0.125 bupivakain 5ml/sa bazal infüzyon ile 5ml 60 dk kilit süreli bolus şeklinde<br />

uygulandı. Genel anestezi indüksiyonunda ve postoperatif 12 saat ara ile 48 saat süresince iv.<br />

8 mg lornoksikam uygulandı.VAS skoru ≥4 ise 1mg/kg iv tramadol yapıldı.Postoperatif<br />

ağrı,duyu bloğu dağılımı, ek analjezik gereksinimi, bupivakain tüketimi,hasta memnuniyeti ve<br />

yan etkiler kaydedildi.<br />

BULGULAR:<br />

Her iki grupta da yeterli postoperatif analjezi sağlandı ve yan etki görülmedi . Bupivakain<br />

tüketimi; Grup I’de 100 mL(20-210), Grup II’de 182.5mL (125-205) olarak saptandı<br />

(p=0.001).Gruplar arasında istatistiki olarak anlamlı farlılık göstermemekle birlikte, Grup I’de<br />

32.5 mg (0-120) Grup II’de 65 mg (0-225), tramadol tüketildi.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ:<br />

Ayak cerrahisinde, ağrı tedavisi için popliteal siyatik sinir bloğunda kullanılan hasta kontrollü<br />

bolus tekniğinin lokal anestezik tüketimini azalttığı, sürekli infüzyon ile birlikte bolus<br />

uygulamasına benzer analzejik etkinlik sağladığı sonucuna varıldı.<br />

KAYNAKLAR:<br />

1.Mendicino RV, Statler TK, Catanzariti AR.Popliteal sciatic nevre blocks after foot and<br />

ankle surgery:An adjunt to postoperative analgesia.The Journal of Food & Ankle Surgery<br />

2002; 41:338-341


P23<br />

KAPALI MİNÖR ÜROLOJİK GİRİŞİMLERDE AĞRI TEDAVİSİ İÇİN<br />

LORNOKSİKAM VE TRAMADOL UYGULAMALARININ KARŞILASTIRILMASI.<br />

Meral Paksoy 1 ,Murat Ünsel 2 ,Murat Ünsel 3 ,Mehmet Gökhan Özcan 4 ,Zekiye Güdül 4<br />

,Gülden Kesriklioğlu 4 * ,Melih Eray Kaplan 4<br />

1 Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon - 2 Taksim Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon istanbul- 3 Taksim Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon, istanbul-Turkey 4 Taksim Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Kapalı minör ürolojik ameliyat planlanan hastalarda analjezide NSAİİ olan<br />

Lornoksikam ile zayıf bir opioid olan Tramadol Hidroklorür’ün etkinlik ve yan etkilerini<br />

karşılaştırdık.<br />

Gereç ve Yöntem: Hastanemiz etik kurul onayı alınmış, kapalı minör ürolojik planlanan<br />

ameliyat ASA I-II, 40-65 yaş arasında 40 hasta, randomize iki gruba ayrıldı. Grup T: 50 mg<br />

tramadol i.v (n:20), Grup L: 8 mg lornoksikam i.v (n:20) uygulandı. Premedikasyonda gece<br />

0.5 mg diazepam tablet, ameliyattan 30 dk önce midazolam 0.04 mg/kg i.m ve 15 dk. öncede<br />

her iki gruba belirtilen dozlarda Lornoksikam ve Tramadol Hidroklorür yapıldı. İndüksiyon<br />

propofol (1.5 mg/kg i.v.), idame %50O2/%50 N2O ve sevofluran (1-1.5 MAC) ile sağlandı.<br />

Ek aneljezik ilaç kullanılmadı. Ameliyat süresince noninvaziv kan basıncı, kalp atım hızı,<br />

SPO2 ve pupil büyüklüğü (büyük, orta, küçük); 5 dk ara ile değerlendirildi. Postoperatif 5, 30,<br />

60. dakikalarda ve 6., 12., 24. saatlerde ilaçların etkinliğini VRS (verbal rating scale) (0:<br />

rahatsızlık hissi, 1: hafif ağrı, 2: orta şiddetli ağrı; 3: şiddetli ağrı, 4: dayanılmayacak kadar<br />

şiddetli ağrı) ile değerlendirildi. Ayrıca hemodinamik parametreler ve bulantı, kusma gibi yan<br />

etkiler takip edildi, postoperatif 24. saatte hasta memnuniyeti değerlendirildi.(1: çok kötü, 2:<br />

kötü, 3: iyi, 4: çok iyi, 5: mükemmel).<br />

Bulgular: Demografik özellikler, hemodinami, SPO2 ve pupil büyüklüğü açısından gruplar<br />

arası fark gözlenmedi. VRS takiplerinde hastalarda ağrı şikayeti olmadı. Her iki grupta<br />

postoperatif dönemde tedavi gerektirecek herhangi bir yan etki gelişmedi.<br />

Tartışma ve Sonuç: Ağrı tedavisinde ajanların, ağrıyı gidermesi, yan etkilerinin az olması ve<br />

uygulamasının kolay olması istenir. Çalışmamızda lornoksikamın üç özelliğe de sahip olduğu<br />

görüldü. 8 mg lornoksikam ağrıyı gidermede 50 mg tramadol kadar etkiliydi. Narkotik<br />

ajanları bir çok yan etkileri düşünüldüğünde lornoksikam kapalı minör ürolojik operasyon<br />

planlanan hastalarda veya hafif–orta dereceli ağrı tedavisinde tek başına, güvenle<br />

uygulanabilir yeni ve etkin bir seçenek olabileceği sonucuna varıldı.


P24<br />

MAJOR SPİNAL CERRAHİDE EPİDURAL ANALJEZİNİN<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ: BUPİVAKAİN-FENTANİL VE BUPİVAKAİN-FENTANİL-<br />

METİLPREDNİZOLON ASETAT'IN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Halide Hande Şahinkaya 1 * ,Enver Özgencil 2 ,Ayhan Attar 3 ,Dilek Yörükoğlu 4 ,Yüksel<br />

Keçik 4<br />

1 Ankara Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Ankara-Turkey 2 Ankara Üniversitesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 Ankara Üniversitesi, Nöroşirurji - 4 Ankara Üniversitesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Bu çalışmada major spinal cerrahi planlanan hastalarda epidural analjeziyi değerlendirmek<br />

amacıyla bupivakain-fentanil ve bupivakain-fentanil-metilprednizolon asetat<br />

kombinasyonlarını karşılaştırdık.<br />

Çalışmaya 18-70 yaş arası, ASA I-II, posterior lomber ve/veya alt torakal vertebra<br />

enstrumantasyonu planlanan toplam 24 hasta kabul edildi. Hastalar kapalı zarf usulüne göre 2<br />

gruba ayrıldı.<br />

Tüm hastalara entübasyonu takiben cerrahi planlanan disk mesafesinin 2 disk mesafesi<br />

üzerinden epidural kateter yerleştirilip cilt altı tünelize edildi. Her iki gruba da intraoperatif<br />

epidural bupivakain-fentanil solüsyonu infüzyon olarak verildi. Grup II’deki hastalara cerrahi<br />

başlangıç öncesinde 80 mg epidural metilprednizolon asetat verildi. İntraoperatif kan basıncı,<br />

kalp hızı, oksijen saturasyonu takip edildi. Kan kaybı, transfüzyon sayısı, intraoperatif i.v.<br />

fentanil tüketimi ve epidural solüsyon infüzyonları kaydedildi. Ekstübasyon ve derlenme<br />

zamanları dikkate alındı. Postoperatif 48 saat süreyle hasta kontrollü epidural analjezi<br />

uygulandı. Hastaların ağrıları görsel analog skala (VAS) ve sözel ağrı skalası (VRS) ile<br />

değerlendirildi. VAS>4 olan hastalara 1 gr i.m. metamizol uygulandı. Analjezik talepleri<br />

(demand), ihtiyacı karşılama (delivery), total uygulanan epidural solüsyon miktarı, ek<br />

analjezik gereksinimleri kaydedildi. Hastalar yan etki ve yöntem memnuniyeti açısından<br />

dikkatle sorgulandı.<br />

Demografik veriler, intraoperatif hemodinamik parametreler, kanama miktarı, transfüzyon<br />

sayısı açısından gruplar arası fark yoktu. Ekstübasyon ve derlenme süreleri bakımından<br />

gruplar arası farka rastlanmadı. Postoperatif hemodinamik parametrelerde fark bulunmadı.<br />

Gruplar arası VAS değerlerinde anlamlı farklılık olmamasına karşın Grup II’deki hastaların<br />

24. saatteki VAS değeri daha düşük tespit edildi (p=0.04). Grup II’deki (epidural<br />

metilprednizolon asetat) hastaların ilaç talebi (demand) Grup I’deki hastalara göre istatistiksel<br />

olarak anlamlı derecede daha azdı (p=0.007). Gruplar arasında ihtiyacı karşılama (delivery),<br />

ek analjezik gereksinimi açısından anlamlı fark bulunmadı. Yan etki bakımından iki grupta<br />

benzer sonuçlara rastlandı. Hastaların %87.5’i ağrı tedavisi yönteminden memnun kaldı.<br />

Postoperatif ağrı tedavisi için uygulanan hasta kontrollü epidural analjezinin güvenilir ve<br />

etkili bir yöntem olduğu sonucuna vardık. Epidural steroid uygulamasının analjezik ihtiyacını<br />

azalttığını, ama ağrı skorları üzerinde anlamlı bir fark oluşturmadığını tespit ettik.


P25<br />

GÖMÜLÜ DİŞ OPERASYONLARINDA DİFLUNİSAL VE LORNOKSİKAM’IN<br />

PREEMPTİF ANALJEZİK ETKİNLİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Zafer Özgür Pektaş 1 ,Mesut Şener 2 * ,Burak Bayram 3 ,Tamer Eroğlu 3 ,Nesrin Bozdoğan 4<br />

,Aslı Dönmez 4 ,Gülnaz Arslan 4 ,Sina Uçkan 5<br />

1 Başkent Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Çene Cerrahisi - 2 Başkent Üniversitesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 Başkent Üniversitesi, Diş Hekimliği Fakültesi, Çene<br />

Cerrahisi - 4 Başkent Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 5 Başkent Üniversitesi,<br />

Diş Hekimliği Fakültesi, Çene Cerrahisi -<br />

Giriş ve amaç: Ağrı kesicilerin etkinliklerinin karşılaştırılmasında dental ağrı modelinin tercih<br />

edilen bir ağrı modeli olduğu bilinmektedir. Son yıllarda non-steroid antiinflamatuar<br />

ajanlardan lornoksikam ve diflunisal’in preemptif analjezik etkinliğinin yüksek olduğu<br />

bildirilmektedir. Bu çalışmanın amacı, bu iki ajanın preemptif analjezik etkinliklerini dental<br />

ağrı modelinde ve aynı hastada karşılaştırmaktır.<br />

Gereç ve yöntem: Etik kurul onayı ve hastaların izni alındıktan sonra, bilateral simetrik olarak<br />

pozisyonlanmış ve yaklaşık olarak eşit derecede operasyon zorluğuna sahip gömülü<br />

mandibuler 3. molar dişlerin operasyonla çıkarılması amacıyla oral ve maksillofasiyal cerrahi<br />

kliniğine başvuran, 16-46 yaş arası ASA I grubu 40 hasta çalışma kapsamına alındı.<br />

Operasyondan 1 saat önce randomize olarak diflunisal 1000 mg veya lornoksikam 16 mg oral<br />

olarak uygulanan hastaların sorunlu 3. molar dişlerinden ilki ve diğer randevuda ikincisi aynı<br />

cerrahi ve anestezi tekniğiyle opere edildi. Postoperatif 2. saatten itibaren, ihtiyaç<br />

duyulduğunda maksimum 2000 mg asetaminofenin ek analjezik olarak kullanılmasına izin<br />

verildi. Postoperatif 2-4-6-12 ve 24. saatlerde ağrı skorları görsel ağrı skalası (VAS) ile<br />

değerlendirildi. Postoperatif ek analjezik tüketimi, yan etki ve komplikasyonlar kaydedildi.<br />

Bulgular: Postoperatif 2-4-6-12 ve 24. saatlerde VAS ile ölçülen ağrı skorları arasında<br />

istatistiksel olarak fark bulunmadı (p>0.05). Toplam 40 hastadan, diflunisal grubunda 20’ si<br />

(50 %) ve lornoksikam grubunda 14’ ü (35 %) ek analjezik kullanmadı. Ek analjezik tüketimi<br />

bakımından her iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı bir fark bulunmadı (p=0.459).<br />

Hastaların hiçbirinde analjezik kullanımına bağlı müdahale gerektirecek ciddi yan etki ve<br />

komplikasyona rastlanmadı.<br />

Tartışma ve sonuç: Non-steroid antiinflamatuar ajanlardan lornoksikam ve diflunisal’in<br />

preemptif analjezik etkinliğinin benzer olduğunu ve her iki analjeziğinde hastalar tarafından<br />

iyi tolere edildiğini düşünüyoruz.


P26<br />

PERKÜTAN NEFROSTOMİ UYGULAMASI SIRASINDA TOPİKAL ANESTETİK<br />

AJAN KULLANIMI<br />

TUBA BERRA ERDEM 1 * ,MEHMET MESUT PİŞKİN 2 ,MEHMET KILINÇ 2 ,ŞEREF<br />

OTELCİOĞLU 3<br />

1 SÜMTF, ANESTEZİ KONYA- 2 SÜMTF, ÜROLOJİ - 3 SÜMTF, ANESTEZİ -<br />

Giriş ve Amaç: Perkütan nefrostomi, hidroüreteronefroz tedavisinde kullanılan kateterizasyon<br />

yöntemlerinden birisidir. EMLA krem lidokain ve prilokain içeren bir lokal anestetik olup<br />

daha önce ürolojide renal biopsi, ESWL, sirkumsizyon gibi işlemlerde kullanılmıştır.<br />

Perkütan nefrostomi lokal anestezi ile altında rahatlıkla uygulanabilen bir yöntemdir. Biz bu<br />

işlemi, hastaların enjeksiyona bağlı rahatsızlıklarını azaltıp, konfor düzeyini artırma amacı ile<br />

bu işlemi lokal topikal bir anestetik ajan olan EMLA (eutetic mixture local anesthetic) krem<br />

uygulamayı amaçladık<br />

Gereç ve Yöntem: Kliniğimizde Kasım 2005 ve Temmuz <strong>2006</strong> tarihleri arasında hidronefrozu<br />

bulunan 18 kadın 22 erkek toplam 40 hastaya, etik kurul onayı alındıktan sonra, ultrason<br />

eşliğinde, lokal anestezi ile perkütan nefrostomi konuldu. Perkütan nefrostomi konulan 20<br />

ünitede lokal anestetik olarak citanest (prilokain hidroklorür) ve 20 renal ünitede ise lokal<br />

anestetik olarak EMLA krem kullanıldı. Lokal anestetik yapılacak alan ultrason altında<br />

işaretlenerek hastanın bu bölgesine 5 gr %5 EMLA sürülüp işlem için 60 dakika beklendi.<br />

Citanest yapılacak grupta ise 8-10 ml, %5’lik citanest enjeksiyonu yapıldı. Hastaların ağrı<br />

düzeyleri Visüel Analog Ağrı Skalası kullanılarak değerlendirildi.<br />

Bulgular: Hastaların hepsinde yeterli analjezi sağlanıp işlem rahatlıkla gerçekleştirildi. EMLA<br />

ile analjezi sağlanan grupta ağrı skorları 1 ile 6 arasında değişmekte ve ortalaması 3.6 idi.<br />

Citanest ile analjezi sağlanan grupta ise ağrı skoru 2 ile 6 arasında değişmekte ve ortalaması<br />

3.7 idi. Ağrı skor ortalamaları arasında anlamlı bir fark bulunamadı (p


P27<br />

ABDOMİNAL HİSTEREKTOMİ OPERASYONLARINDA POSTOPERATİF<br />

ANALJEZİDE REKTAL PARASETAMOL VE REKTAL PARASETAMOLE<br />

İNTRAMÜSKÜLER TRAMADOL İLAVESİ<br />

Feyza Yaycı ,Nurten Bakan ,İlknur Sözenoğlu ,Tayyibe Kaşıkçı* ,Melek Çelik<br />

S.B. Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Parasetamol postoperatif ağrı tedavisinde rutin kullanımda alternatif olarak önerilen<br />

nonopioid bir analjeziktir (1). Bu çalışmada abdominal histerektomi olgularında postoperatif<br />

analjezi amacıyla uygulanan rektal parasetamol ve rektal parasetamole intramüsküler<br />

tramadol ilavesinin etkinliklerinin karşılaştırılması amaçlandı.<br />

Abdominal histerektomi planlanan, ASA I-II risk grubu, 18-70 yaş arası 90 kadın hasta<br />

çalışmaya dahil edildi. Standart anestezi yöntemi uygulanan olgular 30’ar kişiden oluşan 3<br />

gruba ayrıldı. Ekstübasyonu takiben Grup I’deki hastalara rektal parasetamol 1000 mg, Grup<br />

II’deki olgulara intramüsküler tramadol 100 mg ve Grup III’deki olgulara her iki ilacın<br />

kombinasyonu verildi. Başlangıç, ekstübasyon sonrası, postoperatif 30.dk, 1,2,4,6,8,12, 24.<br />

saatlerdeki vital bulguları ve ağrı şiddetini değerlendirmek amacıyla VRS (verbal rating<br />

Score) değerleri, yan etkiler ve ilk analjezik gereksinim zamanları kaydedildi. Postoperatif 24<br />

saatlik takibin sonunda analjezi yöntemiyle ilgili hasta memnuniyeti (zayıf-orta-iyi-çok iyi)<br />

sorgulandı.<br />

Gruplar arasında hemodinamik veriler, ilk analjezik gereksinim zamanı, yan etkiler ve hasta<br />

memnuniyeti açısından farklılık saptanmadı. Postoperatif takip zamanlarında Grup I’in VRS<br />

değerleri, Grup II ve Grup III’e göre anlamlı yüksekti (p0.05).<br />

Postoperatif analjezi amacıyla rektal yolla uygulanan parasetamolün tek başına etkinliğinin<br />

yeterli olmadığı, tek başına kullanılan tramadol ile tramadol-parasetamol kombinasyonunun<br />

etkinliği arasında da farklılık olmadığı sonucuna varıldı.<br />

Kaynak<br />

1. Cobby TF, Crighton IM, Kyriakides K, et al. Rectal paracetamol has a significant<br />

morphine-sparing effect after hysterectomy. Br J Anaesth 83(2): 253-256, 1999.


P28<br />

BRUGADA SENDROMU NEDENİYLE GELİŞEN PEROPERATİF VENTRİKÜLER<br />

FİBRİLASYON OLGUSU<br />

Feray Güler 1 ,Tolga Ergönenç 1 * ,Bülent İçöl 2 ,Kadir İdin 3 ,Gülşen Bican 3<br />

1 Haseki Eğitim ve araştırma hastanesi, Anesteziyoloji ve reanimasyon, istanbul-Turkey 2<br />

Haseki Eğitim ve araştırma hastanesi, Kardiyoloji - 3 Haseki Eğitim ve araştırma hastanesi,<br />

Anesteziyoloji ve reanimasyon -<br />

Giriş:Brugada sendromu polimorfik ventriküler taşikardi ve ventiküler fibrilasyon(VF)<br />

ataklarını takiben ani kardiyak ölüm veya tekrarlayan senkop ataklarından<br />

oluşmaktadır.Yapısal bir kalp hastalığı ile birlikteliği tespit edilmemiştir.En sık 4. dekadda ve<br />

erkek cinsiyette izlenir.Tipik EKG bulgusu,sağ prekordiyal derivasyonlarda (V1-V3) ST<br />

yüksekliğinin sağ dal bloğu(RBBB) ile birlikte olmasıdır.Hücre membranındaki voltaj<br />

bağımlı Na kanalını kodlayan SCN5A geninde mutasyon olduğu düşünülmektedir.Otozomal<br />

dominant geçişlidir.Bu yazıda ilk VF atağı genel anestezi altında gelişen ve postoperatif<br />

dönmede Brugada sendromu tanısı alan bir olgu sunulmuştur.OLGU:38 yaşındaki erkek hasta<br />

sağ alt ekstremitesindeki varis nedeniyle genel anestezi altında operasyona<br />

alındı.Anamnezinde bir yıl önce spinal anestezi altında gerçekleştirilen sol alt ekstremite varis<br />

operasyonu vardı.Fizik muayenesi ve laboratuvar değerleri normal olan olgunun EKG’sinde<br />

inkomplet sağ dal bloğu,V1-V2-V3’de 1 mm ST elevasyonu mevcuttu.İndüksiyon öncesi<br />

TA:125/80 mmHg,KAH:85/dk.,SPO2:%98,EKG sinüs ritminde idi.İndüksiyon 0,02 mg/kg<br />

i.v. midazolam,7 mg/kg tiyopental,1mcg./kg fentanil,entübasyon 0,6 mg/kg rokuronyum ile<br />

tek seferde komplikasyonsuz olarak gerçekleştirildi.Entübasyon sonrası 1.dakikada<br />

TA:135/85 mmHg,KAH:90/dk.SPO2:%99,EKG sinüs ritminde idi.İdamede %50 N2O,%50<br />

O2,%4 desfluran kullanıldı.Entübasyonu takiben 6.dakikada monitörde VF geliştiği<br />

görüldü.200j ile defibrile edilen hastanın ritmi sinüs ritmine döndü.Hastada,2 kez daha VF<br />

gelişti,sırası ile 200j ve 300j ile defibrilasyon uygulandı.Sinüs arresti gelişince kardiyak<br />

masaja başlandı.Kalp atım hızı 55/dk olarak sinüs ritmi ile dönen olguya 0,5 mg i.v. atropin<br />

uygulandı.Resüstasyonu takiben KAH:80/dk.,TA:105/55mmHg,SPO2:%99,arter kan gazı<br />

normal sınırlarda tespit edildi.Spontan solunum eforu yeterli,şuuru açık,koopere halde ekstübe<br />

edilerek koroner yoğun bakım ünitesinde takibe alınan olguya ertesi gün elektrofizyolojik<br />

çalışma(EFÇ) uygulandı.EFÇ\'de farmakolojik stimülasyon ile VF atağı gelişmesi üzerine<br />

Brugada sendromu tanısı konulan olguda,tedavi intrakardiyak defibrilatör implantasyonu ile<br />

gerçekleştirildi.SONUÇ:RBBB ve prekordiyal derivasyonlarda ST segment elevasyonu olan<br />

hastalarda,açıklanamayan senkop atakları ve ani ölüm yönünden aile öyküsü dikkatle<br />

sorgulanmalıdır.Brugada sendromunun fatal seyretmesi preoperatif değerlendirmede sağ dal<br />

bloğu yapan sebeplerin arasında ayırıcı tanıya gidilmesini zorunlu kılmaktadır.


P29<br />

LAURENCE-MOON-BARDET-BIEDL SENDROMU OLAN BİR OLGUDA GENEL<br />

ANESTEZİ UYGULAMASI<br />

Figen Leblebici 1 * ,Mustafa Baydar 2 ,Dilşat Özkavak 2 ,Nermin Göğüş 2<br />

1 ANEAH, anestezi ANKARA- 2 ANEAH, anestezi -<br />

Giriş ve Amaç: Otosomal-resesif geçişli bir hastalık olan Laurence-Moon- Bardet-Biedl<br />

sendromlu olguda genel anestezi açısından risk faktörleri oluşturan durumlar; böbrek<br />

yetmezliği, sol ventrikül hipertrofisi, spastisite, strabismus, tekrarlayan anestezi uygulamaları,<br />

gelişim geriliği, diabetes mellitus, hipertansiyon, mental retardasyon, hepatik fibrozis, obesite<br />

ve entubasyon güçlüğüdür. Biz de literatür taraması sonucu 1/160.000 oranında görülen,<br />

elektif şartlarda genel anestezi uyguladığımız bu sendromu tanıtmayı amaçladık.<br />

Olgu: 12 yaşında, 74 kg, 6 yıl önce polidaktili operasyonu geçirmiş olan ve sol tibia varus<br />

nedeniyle medyalden uzatma yapılacak olan kız çocuk genel anestezi açısından planlandı.<br />

Hemogram ve biyokimya parametreleri normal bulundu. Olabilecek kardiyak anomalileri<br />

nedeniyle kardiyoloji ve pediyatri konsültasyonu uygun görüldü. Herhangi bir patolojiye<br />

rastlanmadı.<br />

Preoperatif AKŞ: 80 mg/dl Hb: 13 g. Olguya premedikasyon uygulanmadı. Standart<br />

monitorizasyon uygulandı. İndüksiyonda 50 mcg fentanil, 7 mg/kg Na - thiopental ve 0.1<br />

mg/kg vekuronyum uygulandı. Kısa boyun, büyük dil ve obesiteye rağmen hastanın<br />

entubasyonunda bir sorun yaşanmadı. Anestezi idamesi sevofluran ve N2O ile sürdürüldü.<br />

Operasyon sırasında hemodinami, ısı, kan şekeri takipleri stabil seyretti. Operasyon 3,5 saat<br />

sürdü. 1500 ml SF mayi verildi. Turnike ile çalışıldığından kayda değer kan kaybı olmadı.<br />

Operasyon sonunda hasta uyandırılarak ekstübe edildi.<br />

Konjenital anomalisi olan hastalarda karşılaşılan sorunların başında zor havayolu ve zor<br />

entubasyon gelir. Spastisite ve strabismus gibi kas-iskelet sistemi anomalisi olduğunda malign<br />

hipertermi riski gözönünde bulundurulmalıdır. Bu durumda süksinilkolin ve halotandan<br />

kaçınılmalıdır. Obezite, mental retardasyon ve davranış bozukluğu bölgesel anestezi<br />

tekniklerinin uygulanmasında zorluk yaratır. Oysa böbrek anomalileri, hepatik fibrozis ve<br />

tekrarlayan operasyonlar açısından bölgesel anestezi uygun bir seçenektir. Bizim çocuk<br />

hastamızda öğrenim ve konuşma bozukluğu, mental retardasyon ve obezite de söz konusu<br />

olduğundan genel anesteziyi uygun gördük.<br />

Sonuç: Laurence-Moon-Bardet-Biedl sendromlu olgularda zor entubasyon açısından hazırlıklı<br />

olunmalı, hastanın dahili incelemesi ayrıntılı yapılmalı ve tüm patolojileri bilinmeli, malign<br />

hipertermi ve kardiyak aritmi potansiyeli yüksek ilaçlardan kaçınılmalıdır.


P30<br />

AMELİYATHANELERİN VERİMLİ ÇALIŞMASINI ETKİLEYEN NEDENLER<br />

osman ekinci 1 ,cemil adaş 2 ,kürşat eşlik 3 * ,neşe aydın 4<br />

1 haydarpaşa numune hastanesi, anesteziyoloji, istanbul-Turkey 2 haydar paşa numune<br />

hastanesi, anesteziyoloji - 3 haydarpaşa numune hastanesi, anesteziyoloji - 4 haydarpaşa<br />

numune hastanesi, enesteziyoloji -<br />

A<br />

MAÇ:Ameliyathanelerin verimli kullanılması için nelerin engel oluşturduğunu araştırmayı<br />

amaçladık.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM:Hastanemiz blok ameliyathanesinde kurum onayı alınarak altı ana<br />

branşta operasyon yapan kliniklerin hastalıklarından aynı zamanlı 35 şerli toplam 210 hastayı<br />

çalışmaya aldık.(HGS) hastanın ameliyathaneye gelme süresi,(AHS)ameliyat hazırlama<br />

süresi,(AS)ameliyat süresi, .(HÇS)Ameliyat bitiminden hastanın ameliyathaneden çıkışına<br />

kadar geçen süre .(TOS) hastanın ameliyathaneye girişinden çıkışına kadar toplam<br />

süre.(SHS)Bir sonraki hastanın ameliyat masasına alınışına kadar geçen süre kaydedildi.Bu<br />

sürelerin uzamasının nedenleri araştırıldı.<br />

BULGULAR:8:00 olan mesai başlaması ile HGS başlatılarak süreler<br />

kaydedilmiştir.HGS,HÇS ve SHS 10 dk,AHS 15 dk kabul edilerek gecikme nedenleri<br />

sorgulanmıştır.<br />

HGS AHS HÇS SHS AS<br />

A KLİNİĞİ 15.22 23.30 18.06 16.19 120.50<br />

B KLİNİĞİ 19.35 34.19 21.06 21.31 105.01<br />

C KLİNİĞİ 14.21 16.40 13.20 14.90 69.53<br />

D KLİNİĞİ 14.00 21.43 16.33 18.42 116.75<br />

E KLİNİĞİ 20.01 15.60 14.29 21.80 135<br />

F KLİNİĞİ 15.25 17.48 15.60 17.42 117.3<br />

Tablo 1:Sürelerin ortalamaları<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ:Zaman kaybının nedenler ;hastane alt yapısının<br />

yetersizliği,personel eğitim yetersizliği,hastanın ameliyata hazırlığının önceden yeterli<br />

yapılmaması,ameliyat planının önceden yapılmaması ve ameliyat ekibinin geç toplanması<br />

olarak saptandı.


P31<br />

HİPERTİROİDİZM İLE KOMPLİKE OLMUŞ MOL HİDATİFORMUN<br />

KÜRETAJINDA ANESTEZİ (İKİ OLGU)<br />

Engin Ertürk 1 * ,Habib Bostan 2 ,Şükran Geze 3 ,Bahanur Çekiç 4 ,Müge Koşucu 5 ,Şebnem<br />

Saraçoğlu 6 ,Ahmet Eroğlu 6 ,Nesrin Erciyes 7<br />

1 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Trabzon-Turkey 2 K.T.Ü. Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, trabzon-Turkey 3 K.T.Ü. Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon trabzon- 4 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon - 5 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Trabzon-Turkey 6<br />

K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 7 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji<br />

ve Reanimasyon, -Turkey<br />

Giriş: Hidatiform mol nadir görülen fakat şiddetli vajinal kanama ve tirotoksikoza neden<br />

olabilen bir durumdur. Bu yüzden mol gebeliğin tahliyesinde seçilecek anestezi yöntemi ve<br />

kullanılacak ilaçlar çok önemlidir.<br />

Olgu1: Daha önce hiçbir şikayeti olmayan, ilk gebeliğinin 12. haftasındaki hasta lekelenme<br />

tarzında vajinal kanama, şiddetli bulantı, kusma, çarpıntı, terleme ve son 1 aydır kilo kaybı<br />

şikayetiyle hastanemize geldi. Fizik muayenesine taşikardi (145/dk) ve hipertansiyon (150/85<br />

mmHg), tetkiklerinde tiroid hormonlarında aşırı artış bulunan hastanın ultrasonografisinde<br />

canlı fetusla birlikte mol hidatiform tespit edildi.<br />

Olgu2: Öncesinde şikayeti olmayan, ikinci gebeliğinin 10. haftasında aşırı vajinal kanama,<br />

şiddetli bulantı ve çarpıntı şikayetiyle gelen hastanın fizik muayene ve tetkiklerinde taşikardi<br />

(140/dk), hipertansiyon (140/80 mmHg), anemi, tiroid hormonlarında artış ve fetus içermeyen<br />

mol gebelik saptandı.<br />

Her iki hastayada küretajla gebeliğin sonlandırılması planlandı. Zaman darlığı nedeniyle<br />

antitiroid tedaviye yeterince cevap alınamayan hastalara 3 gün plazmaferez yapıldı. Tiroid<br />

hormonlarında oldukça azalma görülen ve nisbeten stabil hale gelen hastalardan Olgu2’ye<br />

premedikasyon ve monitorizasyondan sonra 2.5cc % 0.5lik bupivacain ile spinal anestezi<br />

yapıldı. Olgu1 ise yapılan sedasyonlara rağmen hala çok ajite olduğu için tiyopental, fentanil<br />

ve vekuronyum ile uyutuldu. Entübasyondan sonra propofol ve remifentanil ile total<br />

intravenöz anestezi (TİVA)uygulandı. Yaklaşık 45 dk süren ameliyat sonrası 6 saat<br />

postoperatif bakım odasında takip edilen hastalar sorunsuz olarak servise gönderildi. Yaklaşık<br />

3 hafta sonra hastalar tamamen ötiroid hale geldi..<br />

Tartışma-Sonuç: Hipertiroidizmle komplike olmuş molar gebeliğin tahliyesinde anestezi<br />

yönteminin ve kullanılacak ilaçların seçimi, tiroid fırtınası ve aşırı endometriyal kanamaya<br />

sebep olabilme açısından çok önemlidir. Spinal anestezi sempatik blokajla olumlu etki<br />

sağlaması ve tiroid krizine sokacak ilave yük getirmemesi açısından tercih edilebilen bir<br />

yöntemdir. Öte yandan rejyonal anestezi yapılamayan vakalarda taşikardi ve histamin deşarjı<br />

gibi yan etkileri olmayan ilaçların kullanılması ve tokolitik etkileri nedeniyle kanamayı daha<br />

da arttırabilecek inhalasyon anestezikleriyle genel anestezi yerine TİVA uygulamasının da bu<br />

tür vakalarda alternatif bir seçenek olabileceği görüşündeyiz.


P32<br />

FRIEDREICH ATAKSİSİNDE ANESTEZİ (OLGU SUNUMU)<br />

Gonca ÇAĞLAR TOPRAK 1 ,Aynur BAYRAM 1 ,Hülya GÖKSU 1 * ,Mithat<br />

KAHRAMANOĞLU 2 ,Ömer Lütfi ERHAN 2<br />

1 FÜ Tıp Fak. Elazığ, Anest. ve Rean. - 2 FÜ Tıp Fak. Elazığ, Anest. ve Rean. Elazığ-<br />

GİRİŞ<br />

Friedreich ataksisi (FA) nadir görülen bir nöromüsküler hastalık olmasına rağmen herediter<br />

ataksilerin en sık karşılaşılan tipidir. Otozomal resesif olarak kalıtılmakta ve sporadik olgulara<br />

rastlanmaktadır. Spinoserebellar ve piramidal traktusun ilerleyici dejenerasyonu ve dorsal kök<br />

ganglionlarındaki atrofi nedeniyle motor hastalığıdır. Hipertrofik kardiyomiyopati<br />

gözlenmekte ve kardiyak yetersizliğin yol açtığı aritmiler nedeniyle kaybedilmektedir. Pes<br />

kavus ve kifoskolyozun yol açtığı restriktif solunum yetersizliği de ölüm nedenidir.<br />

OLGU<br />

24 yaşındaki kadın hastaya karın ağrısı, bulantı ve kusma kliniğiyle, akut apandisit ön tanısı<br />

ile operasyon planlandı. Preanestezik bakıda bir yıl önce FA tanısı aldığı ve desteksiz<br />

yürüyemediği öğrenildi. PA akciğer grafisinde kardiyotorasik indeks artmış ve beyaz küre<br />

artışı dışında rutin biyokimyasal tetkikleri normaldi. Premedikasyon uygulanmayan hastaya,<br />

rutin monitorizasyon ytapıldı. TOF-Guard cihazı ile nöromüsküler monitorizasyonu takiben<br />

anestezi indüksiyonu; propofol, fentanil ve veküronyum ile sağlandı. Anestezi idamesinde<br />

oksijen-N2O içinde %1.5 sevofluran kullanıldı. Anestezi sırasında hemodinamik<br />

parametrelerde değişiklik gözlenmedi. Kalıntı nöromusküler blokajı için atropin, neostigmin<br />

verildi ve 5 dakika sonra hasta ekstübe edildi.<br />

SONUÇ<br />

Klinik başlangıcı genellikle ilk 2 dekatta ve sık görülen herediter ataksi olan FA prevalansı 1-<br />

3/100.000’dir. Preanestezik bakıda nörolojik, kardiyak, pulmoner ve endokrin yönünden<br />

değerlendirilmelidir. Hastamızda gövde ataksisi, dizartri, alt ve üst ekstremitelerde derin duyu<br />

kaybı mevcuttu. Anestezide hemodinaminin stabil seyretmesi kardiyomiyopatilide önemlidir.<br />

Süksinilkolin kullanımından hiperkalemik yanıt olma olasılığı nedeniyle kaçınılmaktadır.<br />

Nondepolarizan kas gevşeticilerde duyarlılık artışı gözlenebilir. Hastamızda monitorizasyon<br />

eşliğinde veküronyum kullandık. FA’da rejyonel anestezi de endike olup, abdominal cerrahi<br />

geçirecek olması nedeniyle rejyonel anestezi uygulamadık.<br />

Sonuçta FA’lı hastanın preoperatif nörolojik, kardiyak, pulmoner ve endokrin sisteminin<br />

değerlendirilmesi yanında nöromüsküler monitörizasyonu gerekir. İndüksiyon ve peroperatif<br />

dönemde hemodinaminin sıkı takibi temel noktalardır.


P33<br />

TAKAYASU ARTERİTİ VE ANESTEZİ (OLGU SUNUMU)<br />

faruk çiçekci* ,cevher ünsal<br />

kütahya devlet hastanesi, anesteziyoloji -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: Takayasu arteriti (TA) aort ve aortanın ana dallarını tutan progresif bir<br />

panendarterittir. Ciddi kontrolsüz hipertansiyona bağlı endorgan disfonksiyonu, büyük<br />

damarların stenozuna bağlı bölgesel dolaşımın etkilenmesi ve arteriyel kan basıncının<br />

monitörizasyonundaki güçlükler nedeniyle anestezi uygulamasında dikkatli olunmalıdır. Bu<br />

sunuda TA olan ve umblikal herni nedeni ile opere edilecek bir hastada genel anestezi<br />

uygulamamızı tartışmayı amaçladık.<br />

OLGU: operasyonu planlanan 43 yaşında kadın hastanın preoperatif değerlendirilmesinde<br />

rutin hematolojik ve biokimyasal değerleri normal idi. Anjiyografide sağ subklaviyan arterde<br />

tam oklüzyon, sol subklaviyanda hafif bir stenoz, sol commin karotis aortada %60 stenoz, sağ<br />

renal arterde %70’e varan irregüler stenoz mevcut idi. sağ commin arterde ise normal idi. Sol<br />

vertebral arter izlenemiyordu. Sağ vertebral arterin ise kalibrasyonu normalden artmıştı.<br />

Torakal dallar normal idi. Renal arter distalinde aort çapı %20 azalma mevcuttu. Her iki iliak<br />

arterler ise normal olarak değerlendirildi. Grade II HRP tespit edildi. Hastanın her iki aksiller,<br />

ulnar, radiyel arter nabazanları alınamadı. Noninvazif kan basıncı alınamayan hastanın hafif<br />

hissedilen sağ femoral arterden kanülizasyon ile invazif kan basıncı takibi yapıldı (OAB<br />

102±13mmHg). EKG, ETCO2, SaO2 monitörizasyonu ile anestezi indüksiyonunda fentanil,<br />

etomidat, vekuronyum ayrıca prednizalon verildi. İdamede %3-4 desfluran ve %50 O2/N2O<br />

uygulandı. Operasyon sonunda 8 saat yoğun bakımda tutularak servisine gönderilen hasta,<br />

sorunsuz olarak taburcu edildi.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ: TA’lı hastalarda nabazan yokluğu nedeni ile nonivazif kan basıncı<br />

ölçülemediği durumlarda mümkünse doopler USG, değil ise anatomik yaklaşım ile arteriyel<br />

kanülasyon uygulaması gerekir. Pulmoner arter kanülasyonu ile kalp debisi ölçümü organ<br />

perfüzyonu açısından oldukça faydalıdır ama %50 vakada yerleştirmede başarısızlık<br />

oluşabilir. Ayrıca imkan olduğu zaman EEG monitörizasyonuda yararlıdır. Boyun<br />

hiperekstansiyonu beyin kan akımını kısıtlayabileceği için semptomatik hastalarda baş<br />

pozisyonuna dikkat edilmelidir. Karotis arteri kapsayan hastalarda rejyonal anestezi tercih<br />

edilmektedir. Çünkü hastanın bilinçli olması nörolojik fonksiyonların basit olarak<br />

izlenebilmesini sağlamaktadır. Biz kardiyak disfonksiyon, serebral hemoraji veya iskemiye<br />

yol açabilecek hiper/hipotansiyon epizodlarına dikkat edilerek genel anestezi tekniklerinin de<br />

uygulanabileceği kanaatindeyiz.


P34<br />

MULTİPL SKLEROZ VE ANESTEZİ (OLGU SUNUMU)<br />

Faruk Çiçekci* ,Cevher Ünsal<br />

Kütahya Devlet Hastanesi, Anesteziyoloji -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: Multipl Skleroz (MS) aksonal demiyelinizasyon, sklerotik plak<br />

formasyonu ve santral sinir sisteminin inflamasyonu ile karakterize kronik nörolojik bir<br />

hastalıktır. Enfeksiyon, yorgunluk, emosyonel travma, hamilelik, cerrahi ve anestezi stresi<br />

hastalığın alevlenmesine neden olabilir. Bu olgu sunumunda tibia kırığı redüksiyonu için<br />

opere edilen MS'li bir hastadaki genel anestezi yaklaşımını aktarmayı amaçladık.<br />

OLGU: 3 yıl önce MS tanısı konulan ve tedavi alan 35 yaşında bayan hasta operasyona alındı.<br />

Remisyonda olan hastanın Tebokan tb., Benexol tb., Trental tb. kullandığı öğrenildi.<br />

Preoperatif değerlendirmede hastanın ekstremitelerinde parestezi tespit edildi. Diğer FM ve<br />

laboratuvar bulguları normal idi. Premedike edilmeden operasyona alınan hasta noninvazif<br />

kan basıncı, EKG, pulseoksimetre ve ısı yönünden monitörize edildi. Anestezi<br />

indüksiyonunda fentanil 1 mcg/kg, propofol 2,5 mg/kg, vekuronyum 0,1 mg/kg uygulanarak<br />

sorunsuz bir entübasyon gerçekleştirildi. İdame %1-2 sevofluran ve %50 O2/N2O ile<br />

sağlandı. Hastaya 1 mg/kg prednizalon ve 50 mg ranitidin verildi. Operasyon boyunca 36,7°C<br />

düzeyinde seyreden ısı değeri ile birlikte diğer vital bulguları stabil seyretti. Operasyon<br />

sonunda dekürarize edilmeden iyice soluyunca ekstübe edilen hasta, derlenme odasında<br />

gözlenerek servisine gönderildi.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ: Hastalığın akut döneminde cerrahi stres ve anestezikler MS’i<br />

agreve ettiklerinden dolayı elektif cerrahi uygulanmamalıdır. Genel anestezik ajanlar MS<br />

üzerinde yan etkiye sahip değillerdir. Nörolojik defisitleri ve kas atrofisi olan ileri derecede<br />

hastalarda hiperkalemik cevaba neden olabilen süksinilkolin kullanılmamalıdır.<br />

Nondepolarizan kas gevşeticilere karşı anormal cevaplar saptanmamıştır. MS’in neden olduğu<br />

otonomik disfonksiyon volatil anesteziklere abartılı hipotansif etkiler oluşturabilme ve<br />

gereksiz ısı artışı olasılığından dolayı antikolinerjik ajanlardan sakınılmalıdır. Bu nedenle<br />

operasyon sırasında vücut ısısı takip edilmeli ve en küçük bir ısı artışı bile tedavi edilmelidir.<br />

Kronik steroid tedavisi alan hastalarda perioperatif steroid tedaviye devam edilmelidir.<br />

Demiyelizasyon nedeni ile spinal kord lokal anesteziklerin histotoksititesine karşı daha<br />

duyarlı hale geldiği için spinal anestezi kontraendikedir. Epidural anestezi ise spinal<br />

anesteziye göre daha az risklidir. Solunum kaslarındaki güçsüzlük ve disfonksiyon<br />

postoperatif dönemde mekanik ventilasyon gereksimininden dolayı dolayı hazırlıklı<br />

olunmalıdır.


P35<br />

GEBEDE PRONE POZİSYONDA VERTEBRA CERRAHİSİNDE ANESTEZİ<br />

UYGULAMASI<br />

Şenay Atilla Özaksu 1 * ,Murat Yaşar Özkalkanlı 2 ,Kaan Katırcıoğlu 2 ,İlknur Karakul<br />

Özmete 3 ,Oktay Okuş 4 ,Serdar Savacı 5<br />

1 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştıma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 İzmir<br />

Atatürk Eğitim ve Araştıma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon İzmir- 3 İzmir Atatürk<br />

Eğitim ve Araştıma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 4 İzmir Atatürk Eğitim ve<br />

Araştıma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon İzmir- 5 İzmir Atatürk Eğitim ve<br />

Araştıma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Fetusun varlığı nedeniyle cerrahi sırasında gebe hastalara verilen pozisyon önemlidir. Yapılan<br />

literatür taramasında, gebelerde prone pozisyonda nonobstetrik cerrahi ile ilgili bugüne kadar<br />

bildirilmiş herhangi bir olgu sunumuna rastlanmamıştır.<br />

29 yaşında 22 haftalık gebe hasta , 3ay önce başlayan ve her iki kola yayılan şiddetli sırt ağrısı<br />

ve 1 hafta önce başlayan sol ayağında güçsüzlük şikayeti ile hastanemiz Nöroşirurji<br />

polikliniğine başvurmuş: Muayene ve radyolojik değerlendirme sonrasında C7-T1<br />

seviyesinde torakal kitle saptanarak, kitlenin çıkarılması amacı ile operasyonu planlanmıştır.<br />

Operasyon sırasında hastanın rutin monitorizasyonunun yanı sıra, fetal kalp atım hızı Doppler<br />

ultrasonografi ile izlendi. Tiyopental, fentanyl , vekuronyum ile indüksiyonu takiben O2<br />

(%100), remifentanil infüzyonu ve sevofluran ile idame sağlandı. Silikon yastıklarla<br />

desteklenerek hastaya prone pozisyon verildi. Abdominal bası olmamasına özen gösterildi.<br />

Operasyonda C7-T1 seviyesinde intradural yerleşimli kitle, laminektomi ile çevresindeki<br />

membranöz oluşumla çıkarıldı. Operasyon 160 dakika sürdü. Operasyon bitiminden sonra<br />

10.dakikada hasta extübe edildi . Operasyon süresince olguda herhangi bir hemodinamik<br />

instabilite, hipoksik period yaşanmadı, fetal kalp atım hızı stabil olarak seyretti. Kitlenin<br />

patolojik incelemesi kist hidatik olarak değerlendirildi. Postoperatif dönemde cerrahi ve<br />

obstetrik bir komplikasyon görülmeyen olgu, 6. günde evine taburcu edildi.<br />

Gebelikte nonobstetrik cerrahide zorunlu durumlar dışında prone pozisyonun kullanılmasının<br />

kontrendike olduğu vurgulanmıştır. Ancak doğum sırasında gebelerin prone pozisyon<br />

almasının fetal oksijenizasyonu iyileştirebileceği de belirtilmiştir. Bu olguda biz, abdominal<br />

basıdan sakınarak, anne ve fetusta herhangi bir hipoksik ve hipotansif period oluşturmadan<br />

sürekli fetal kalp atım hızı monitorizasyonu ile, prone pozisyonda güvenli bir şekilde<br />

cerrahinin gerçekleştirilebileceği sonucuna vardık.


P36<br />

ENTÜBASYON SONRASI HİPOGOSSAL SİNİR FELCİNDE AYIRICI TANI<br />

ZİYA KAYA 1 * ,YEŞİM ŞENAYLI 2 ,FATİH ÖZKAN 3 ,SALİH YILDIRIM 3<br />

1 GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON AD, tokat-Turkey 2 GAZİOSMANPAŞA ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON AD, TOKAT-Turkey 3 GAZİOSMANPAŞA<br />

ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON AD -<br />

Giriş:Endotrakeal entübasyonu takiben kranial sinir hasarları nadirde olsa tanımlanmıştır.<br />

Olgumuzda septorinoplasti sonrası gelişen hipoglossal sinir hasarı ve ayırıcı tanısı<br />

sunulmaktadır.<br />

Olgu sunumu: 22 yaşında, yaklaşık 80 kg ağırlığında, 178 cm boydaki erkek hasta<br />

septorinoplasti nedeniyle genel anestezi altında operasyona alındı. İndüksiyonda 200mg<br />

propofol , 80 µg fentanil ve 50mg rokuronyum kullanıldı. Entübasyon ilk seferde<br />

zorlanmadan ve baş aşırı ekstansiyona getirilmeden başarıyla gerçekleştirildi. Tüp kaf içi<br />

basıncı 20 cmH2O civarındaydı. İntraoperatif anestezi idamesi sevoflurane, hava/oksijen<br />

inhaslayonu, remifentanil infüzyonu ve bolus ek rokuronyum uygulamasıyla sağlandı. Vital<br />

bulgular intraoperatif stabildi. Anestezini sonlandırılmasında ve ekstübasyonda herhangi bir<br />

problem yaşanmadı. Ameliyat masasında konuşabilen ve sözlü uyaranlara yanıt verebilen<br />

hasta daha sonra derlenme ünitesinde yaklaşık 30 dakika daha takip edildi. Modifiye Aldrete<br />

skoru’u 9’un üstünde olan hasta servise alındı. Operasyonun ertesi günü hastanın dilini dışarı<br />

çıkarırken sağa deviye olduğu fark edildi. Yapılan nörolojik konsültasyon, radyolojik ve<br />

laboratuar incelemeleri sonrası hipoglossal sinir felcinin açıklayabilecek patolojiye<br />

raslanmadı. Ancak öykünün tekrar detaylandırılıp derinleştirilmesinden sonra daha önceden<br />

benzer şikayetlerinin olduğu ve Arnold− Chiari malformasyonu ön tanısı aldığı öğrenildi.<br />

Magnetik rezonans görüntüleme ile bu tanı doğrulandı.<br />

Sonuç: Otorhinolaringolıjik ve anesteziyolojik literatürlerde entotrakeal entübasyon, larengial<br />

maske uygulamaları, bronkoskopi ve laringoskopi sonrası hipoglossal sinir hasarı nadir olarak<br />

tanımlanmıştır. Literatürde tüp kafının havası indirilmeden dikkatsizce yapılan ekstübasyonda<br />

hyoid kemiğin uzun boynuzunun daha fazla bası ve gerginliğe yol açarak siniri hasara<br />

uğrattığı düşünülmüştür (1). Ayrıca sinirin hasar gördüğü taraftaki tonsil bölgesinde gelişen<br />

hematomun ve Macintosh bleydle laringoskopi sırasındaki lokal hasara bağlı oluşan<br />

hematomun sinir paralizisine sebep olabileceği bildirilmiştir(2). Olguda hipoglossal sinir<br />

felcinin entübasyona ait bir komplikasyon olup olmadığı araştırılırken bunun Arnold─ Chiari<br />

malformasyonuna bağlı olduğunu tespit ettik.Çok nadirde olsa entübasyona bağlı görülebilen<br />

bu komplikasyonun ayırıcı tanısında Arnold─ Chiari malformasyonu gibi konjenital<br />

anomaliler de düşünülmelidir.<br />

Kaynak:1. Venkatesh B ve ark., Hypoglossal neuropraxia following endotracheal intuba


P37<br />

KRİYOTERAPİ UYGULANAN BİR OLGUDA ANESTEZİK YAKLAŞIM<br />

FATMA ULUS* ,HİLAL SAZAK ,ALİ ALAGÖZ ,ESER ŞAVKILIOĞLU<br />

ATATÜRK GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA<br />

HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

GİRİŞ: Santral havayolu obstrüksiyonu olan hastalar ASA III - IV grubu olup, pulmoner<br />

sepsis ve superior vena kava obstrüksiyonu gibi hastalıklar da eşlik edebilmektedir.<br />

Kriyoterapi endoskopik olarak trakeobronşiyal obstrüksiyonlarda lokal anestezi altında<br />

bilinçli sedasyonla endoskopi odasında uygulanabilmektedir. Bu sunumdaki amacımız;<br />

kriyoterapi uygulanan olgumuzdaki anestezik yaklaşımı vurgulamaktır.<br />

OLGU SUNUMU: Sağ akciğer alt lob segmentindeki endobronşiyal lezyon nedeniyle<br />

kriyoterapi planlanan 66 yaşındaki olguya (ASA IV) operasyon odasında periferik damar yolu<br />

açıldı. Standart monitorizasyon sonrası invaziv kan basıncı ve arteriyel kan gazı ölçümü için<br />

radiyal arter kanülasyonu yapıldı. Preoksijenasyon sonrası 1 mg/kg lidokain, 0.07 mg/kg<br />

midazolam ve 2 mg/kg propofol ile indüksiyon yapıldı. Fiberoptik bronkoskop eşliğinde<br />

RüschelitÒ (Bronchoflex) marka tüp ile entübe edildi. İdamede propofol 50-100 mcg/kg/sa<br />

(BİS değeri 40-60 olacak şekilde) ve 4-6 L/dk oksijen uygulandı. İşlem süresince ve<br />

sonrasında bir sorunla karşılaşılmadı. Kriyoterapi sırasındaki hemodinamik veriler ve arteriyel<br />

kan gazı değerleri Tablo 1’dedir.<br />

SONUÇ: Trakeobronşiyal obstrüksiyonu olan olgular kritik durumda olgulardır. Bu olgularda<br />

sedasyonun; kas gevşetici kullanılmaması nedeniyle derlenmeyi ve postoperatif<br />

komplikasyonları azaltabileceği için, tercih edilebilecek bir yöntem olduğu kanısındayız. Bu<br />

olgularda yakın izlem, arteriyel kan gazı analizleri yapılmalı, genel anestezi koşulları hazır<br />

bulundurulmalıdır. Sedasyonun derinliği açısından BİS monitorizasyonunun yol gösterici<br />

olacağı kanısındayız. Kriyoterapi sırasında kullandığımız endotrakeal tüp spiralli ve kafsız<br />

olup, dış ekseni boyunca O2 vermek amacıyla bir lümen içermektedir. Tüpün bu özellikleri<br />

nedeniyle entübasyon yanıtı daha az olup, etkin oksijenasyon sağlanabildiğini düşünmekteyiz.<br />

Tablo id 1<br />

TABLO 1. Hemodinamik veriler ve arteriyel kan gazı değerleri<br />

1<br />

11<br />

Anes.<br />

önc.<br />

21<br />

Ent.<br />

20.dk<br />

31<br />

Ent.<br />

40.dk<br />

2<br />

3<br />

KB(mmHg) KAH(/dk) SpO2(%) pH<br />

12<br />

152/71<br />

22<br />

117/63<br />

32<br />

106/70<br />

13<br />

111<br />

23<br />

105<br />

33<br />

100<br />

4<br />

14<br />

92<br />

24<br />

96<br />

34<br />

97<br />

5<br />

15<br />

6<br />

7.480 25.2<br />

25<br />

7<br />

PCO2(mmHg) PO2(mmHg) BE HCO3 SaO2(%)<br />

16<br />

7.362 40.3<br />

35<br />

26<br />

36<br />

7.364 38.2<br />

17<br />

72<br />

27<br />

212.6<br />

37<br />

235.3<br />

8<br />

18<br />

-<br />

3.4<br />

28<br />

-<br />

9<br />

19<br />

18.4<br />

29<br />

22.4<br />

2.4<br />

38<br />

39<br />

-<br />

21.3<br />

3.3<br />

10<br />

20<br />

94.9<br />

30<br />

99.1<br />

40<br />

99.4


41<br />

Ent.<br />

60.dk<br />

42<br />

118/64<br />

43<br />

94<br />

44<br />

97<br />

45<br />

7.340<br />

46<br />

43.5<br />

47<br />

221.4<br />

48<br />

-<br />

2.7<br />

49<br />

22.9<br />

50<br />

98.6<br />

51<br />

Ekst.<br />

önc.<br />

52<br />

118/68<br />

53<br />

94<br />

54<br />

94<br />

55<br />

7.371<br />

56<br />

38.8<br />

57<br />

178.9<br />

58<br />

-<br />

2.6<br />

59<br />

22<br />

60<br />

98.9<br />

61<br />

Ekst.<br />

son.<br />

62<br />

134/69<br />

63<br />

88<br />

64<br />

96<br />

65<br />

7.397<br />

66<br />

38.2<br />

67<br />

111.3<br />

68<br />

-<br />

2.5<br />

69<br />

21.2<br />

70<br />

97.9


P38<br />

POSTURAL BAŞAĞRISININ NADİR BİR SEBEBİ: TRAVMAYA BAĞLI BRAKİAL<br />

SİNİR HASARININ SEBEP OLDUĞU SEREBROSPİNAL SIVI KAYBI (OLGU<br />

SUNUMU)<br />

Ayda Türköz* ,H.Evren Eker ,Lale Titiz ,Gülnaz Arslan<br />

Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Travmaya bağlı brakial pleksus hasarı sonrası, servikal sinir kökünde gerilme ve kopmaya<br />

bağlı dura yırtılmasıyla serebrospinal sıvı kaçağı gelişebilir. Brakial pleksus hasarına bağlı<br />

serebrospinal sıvı kaybının neden olduğu travmatik postural başağrısı gelişen olgu sunuldu.<br />

Olgu sunumu: 10 gün önce araç dışı trafik kazası geçiren 18 yaşında erkek hasta acil servise,<br />

sağ proksimal humerus, 1/3 distal klavikula kırığı ve brakial pleksus hasarıyla başvurdu.<br />

Ortopedi servisine yatırıldı. Bir gün sonra operasyonu planlanan hasta anestezi vizitinde, ani<br />

başlayan 48 saattir süren ve şiddeti giderek artan postural karakterdeki başağrısı, beraberinde<br />

bulantı kusmadan şikayet etmekteydi. Fizik muayenesi ve laboratuar bulguları normal olan<br />

hastaya beyin cerrahisi konsültasyonu istendi. Anamnezinde kaza sırasında kafa travması,<br />

bilinç kaybı veya nöbet yoktu. Nörolojik muayenesi ve sonrasında çekilen beyin tomografisi<br />

normaldi. Hasta operasyona alındı. Anestezi indüksiyonunda propofol ve fentanil ile laringeal<br />

maske yerleştirildi. İdamede propofol ve fentanil infüzyonu yapıldı. Humerus kırığı için açık<br />

redüksiyon, internal fiksasyon yapıldı. Klavikulaya fiksasyon için explorasyon yapıldığı<br />

sırada brakial pleksus sinir kökünün koptuğu ve serebrospinal sıvı kaçağı oluştuğu gözlendi.<br />

Klavikula fikse edilip sütüre edildi. Operasyon problemsiz olarak sonlandırıldı. Taburcu<br />

olduktan 2 hafta sonra hastanın başağrısının tamamen düzeldiği öğrenildi.<br />

Sonuç: Brakial sinir hasarı sonrası servikal sinir kökünde kopmaya neden olan pregangliyonik<br />

lezyonlar, postgangliyonik lezyonlardan daha sık görülmektedir. Bu hastada, travmaya bağlı<br />

anatomik dislokasyon ve gerilme dural yırtığa neden olmuştur. Cerrahi sırasında, traksiyonun<br />

sona ermesi ve yırtığın etrafına destek dokunun yaklaştırılması sonucunda dural kaçak<br />

sonlandı. İki hafta sonra hastanın postural başağrısı geçti. Hasta postural başağrısının klinik<br />

semptomlarını tariflemiş olmasına rağmen preoperatif dönemde tanı konmada gecikildi.<br />

Bilgisayarlı tomografi ile değerlendirme yetersiz kalabileceği için, tanıdan şüphelenilen<br />

vakalarda serebrospinal sıvı kaçağını belirlemek için myelografi, radyonüklid sisternografi<br />

veya manyetik resonans görüntüleme yöntemlerinden biri kullanılmaktadır. Sinir hasarı ve<br />

serebrospinal sıvı kaçağının onarımında erken tedavi ciddi komplikasyonları önleyebileceği<br />

için, travma sonrası postural başağrısı hikayesi olan hastalar, operasyon öncesi ileri tanı<br />

yöntemleri ile değerlendirilmelidir.


P39<br />

BİR HİPOGAMAGLOBULİNEMİ OLGUSUNDA ANESTEZİK YAKLAŞIM<br />

FATMA ULUS* ,ALİ ALAGÖZ ,HİLAL SAZAK ,SONGÜL DURAN ÖZKAZANÇ<br />

,ESER ŞAVKILIOĞLU<br />

ATATÜRK GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA<br />

HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

GİRİŞ: “Immunodeficiency-Centromeric Instability-Facial anomalies” (ICF) sendromu nadir<br />

görülen, otozomal resesif, değişken immün defekt, perisentromerik heterokromatin instabilite<br />

ve fasial dismorfizmle karakterize bir hastalıktır. Bu olgularda en yaygın bulgu immün<br />

yetmezliğe bağlı tekrarlayan respiratuvar enfeksiyonlardır. Amacımız; ICF sendromu olan bir<br />

olgudaki anestezik yaklaşımı vurgulamaktır.<br />

OLGU SUNUMU: 21 yaşındaki kadın olguya bronşiektazi nedeniyle sağ torakotomi, alt<br />

lobektomi planlandı. 4 yaşından beri ICF sendromu tanısıyla pediatrik immünoloji tarafından<br />

izlenen olgunun; bronşiektaziye bağlı gelişebilecek amiloidoz gibi komplikasyonlar nedeniyle<br />

proflaktik antibiyotik ve immünglobulin alarak operasyondan fayda göreceği belirtildi.<br />

Planlanan operasyon ateş ve ral - ronküs nedeniyle üç kez ertelendi. Preoperatif<br />

değerlendirmede; hipertelorizm, yassı burun, düşük kulak ve düşük saç çizgisi gibi tipik yüz<br />

görünümü mevcuttu. Rutinler normal sınırlarda, FVC: 1.63 (%41), FEV1: 1.33 (%38),<br />

DLCO: %75, toraks BT’de mediasten ve kalp sağa deviye olup sağda bronşiektazi<br />

izlenmekteydi. EKG, SpO2 ve noninvaziv kan basıncı monitörizasyonları yapıldı. Periferik<br />

damar yolları açılarak, preoksijenasyonu takiben propofol, fentanil ve atrakuryum ile<br />

indüksiyon yapıldı. Sol endobronşiyal tüp ile entübe edilerek, pozisyon fiberoptik bronkoskop<br />

ile doğrulandı. İdame sevofluran, fentanil ve atrakuryum ile sağlandı. % 50 O2-hava karışımı<br />

kullanılıp, tek akciğer ventilasyonunda %100 O2’e geçildi. 330 dk süren sağ torakotomi,<br />

bilobektomi inferior süresince bir sorunla karşılaşılmadı. Ekstübasyon sonrası yoğun bakıma<br />

çıkarılan olguya hasta kontrollü analjezi uygulandı. 1 gün sonra servise nakledildi.<br />

SONUÇ: Anestezi uygulamasının kendisi veya anesteziyoloğun girişimleri immün<br />

fonksiyonlarda değişikliklere neden olabilmektedir. Enfeksiyona yatkınlığı olan olgumuzda<br />

preoperatif dönemde Ig replasmanı ve antibiyotik proflaksisi yapıldı. Peroperatif dönemde<br />

invaziv girişimlerimizi olabildiğince sınırladık. Postoperatif atelektazilerin oluşturabileceği<br />

ciddi komplikasyonlar düşünülerek göğüs fizyoterapisi ve etkin postoperatif analjezi sağlandı.<br />

Hipogamaglobulineminin ön planda olduğu ICF olgularında anestezik yaklaşımın her<br />

aşamasında enfeksiyon riskinin yüksek olabileceği ve anestezinin de immün yanıtı<br />

baskılayabileceği göz önünde bulundurularak önlemler alınması gerektiği kanısındayız.


P40<br />

OPERASYON ÖNCESİ UYGULANAN ONDANSETRON VE LORNOKSİKAM’IN<br />

ANESTEZİ KALİTESİNE ETKİSİ<br />

MURAT ALYAKUT 1 ,IŞIK ALPER 2 * ,IŞIK ALPER 3 * ,SEZGİN ULUKAYA 4 ,AYNUR<br />

ALİYEVA 5 ,TANER BALCIOĞLU 5<br />

1 EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON, izmir-<br />

Turkey 2 ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON İZMİR-<br />

3 ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON, İZMİR-Turkey<br />

4 ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON, İzmir-Turkey 5<br />

ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

Giriş ve Amaç: Ameliyatın ve anestezinin sonucu ortaya çıkabilen anksiyete, ağrı, bulantıkusma,<br />

kardiyak ritm bozuklukları gibi durumları oluşturan mekanizmaların zayıflatılması<br />

amacı ile preoperatif çeşitli ilaçlarla hasta hazırlığı anestezi kalitesini ve gereksinimini<br />

değiştirebilir. Bu nedenle çalışmamızda preoperatif uygulanan sedatif, anksiyolitik, analjezik<br />

ve antiemetik kombinasyonunun anestezinin değişik aşamalarına etkisini araştırmak<br />

amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem: Etik Kurul ve kendisinden izin alınmış, laparoskopik kolesistektomi(LK)<br />

planlanmış (18-60 yaş, ASA I-II) 40 hastadan rastgele 2 grup oluşturuldu. Midazolam 2 mg<br />

sonrası, ondansetron 8 mg ve lornoksikam 8 mg iv uygulanan hastalar I.Grup (n=20),<br />

uygulanmayan hastalar da II.Grup (n=20) olarak kabul edildi. Anestezi indüksiyonu 5-6<br />

mg/kg Na-tiyopental, 2 micg/kg fentanil, 0.6 mg/kg rokuronyum ile; idamesi 1 %isofluran,<br />

%40 O2/%60 NO2 ve gereğinde 1 micg/kg fentanil, 0.15 mg/kg rokuronyum ile sağlandı. Beş<br />

dakika aralıklarla KAH, KB, SpO2 ve ek ilaç gereksinimi kaydedildi. Anestezi son sütur<br />

sonrası sonlandırıldı. Hastanın spontan solunumunun başlama zamanı, spontan göz açma,<br />

ekstübasyon ve emirlere itaat etme zamanları, derlenme skoru (Modifiye ALDRETE),<br />

postoperatif ağrı düzeyi (VAS) ve analjezik gereksinimi, sedasyon düzeyi (RAMSEY<br />

sedasyon skalasına göre 10 puan olma zamanı), bulantı-kusma sıklığı, yardımsız ambulasyon<br />

zamanları takip edildi. Postoperatif dönemde ilk analjezik ve ilk antiemetik ilaç gereksinim<br />

zamanları kaydedildi. İstatistiksel değerlendirmede Ki-kare ve T-Testi testleri kullanıldı,<br />

p


2. Liberman MA, et al. Am J Surg. 2000; 179: 6


P41<br />

TANI KONMAMIŞ FEOKROMASİTOMADA HİPERTANSİYONUN<br />

KONTROLÜNDE PROPOFOLÜN ADİTİF ETKİSİ<br />

IŞIK ALPER 1 * ,IŞIK ALPER 2 * ,EYLEM TAYDAŞ 3 ,SEZGİN ULUKAYA 4 ,TANER<br />

BALCIOĞLU 5 ,ÜNAL AYDIN 6 ,MURAT KILIÇ 6<br />

1 EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON İZMİR- 2<br />

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON, İZMİR-<br />

Turkey 3 EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 4<br />

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON, İzmir-<br />

Turkey 5 EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 6<br />

EGE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, GENEL CERRAHİ -<br />

Giriş: Feokromasitomalı hastalarda anesteziye ek olarak antihipertansif tedavi büyük önem<br />

kazanmaktadır. Çalışmamızda, feokromasitoma ön tanısı ilk hipertansif yanıt üzerine klinik<br />

olarak operasyon sırasında konan hastada hipertansiyon kontrolü için yapılan tedavi<br />

sunulmuştur.<br />

Olgu sunumu: 53 yaşında (70 kg, 153 cm) kadın hasta batın içi retroperitoneal inter<br />

aortikokaval yerleşimli kitle nedeni ile operasyona alındı. Preoperatif regüle hipertansiyon<br />

(1991’den beri) dışında özelliği olmayan hastada propofol, fentanyl ve rokuronyum ile<br />

anestezi indüksiyonu ve intübasyon sorunsuzdu. İnsizyondan 15 dakika sonra ortaya çıkan ilk<br />

hipertansif atak (180/110 mmHg) üzerine sırasıyla fentanyl 100 micg, isofluran kons.<br />

arttırma, nitrogliserin 100 micg iv. bolus, radial arter ve santral venöz basınç<br />

monitorizasyonu, nitrogliserin infüzyonu gerekti. Yüksek infüzyon hızları gerekmesi üzerine<br />

diltiazem 25 mg (5 mg’lık artışlarla) ve metoprolol 5 mg (1 mg’lık artışlarla) ile kan basıncı<br />

kontrol edilebildi. Kitlenin ellenmesi sırasında tekrar ciddi hipertansiyon atağı (240/150<br />

mmHg) olması üzerine Na-nitroprussid eklendi. Nitrogliserin (4 micg/kg/dk), nitroprussid (2<br />

micg/kg/dk) ve artmış isofluran konsantrasyonuna (%3) rağmen kan basıncının tam<br />

kontrolünün sağlanmasındaki güçlük, kafa içi basıncı artışına engel olmak ve kan basıncını<br />

azaltıcı etkisinden faydalanmak amacı ile propofol 1 mg/kg bolus sonrası 6 mg/kg/saat<br />

dozunda infüzyona başlandı. Kan basıncı kontrolünün sağlanması üzerine beş dakika sonra<br />

propofol 3 mg/kg/saat, nitrogliserin 2 micg/kg/dk ve nitroprussid 0.5 micg/kg/dk dozlarına<br />

azaltıldı. Kitlenin çıkartılması sonrası feokromasitoma kliniğine uygun şekilde kan basıncının<br />

düşmesi üzerine vazodilatörler kesildi. Propofol anestezisi altında santral venöz basınç takibi<br />

ile sıvı infüzyonu arttırıldı. Sonrasında dopamin 5 micg/kg/dk dozunda postoperatif 2. saate<br />

kadar uygulandı. Operasyon sonunda hasta sorunsuz ekstübe edildi. Çıkarılan kitlenin<br />

patolojisi feokromasitoma olarak değerlendirildi.<br />

Sonuç: Feokromasitoma tanılarının operasyon sırasında konabildiği görülmektedir (1).<br />

Kitlenin atipik yerleşimi nedeni ile operasyon öncesi feokromasitoma düşünülmeyen<br />

olgumuzda da bilinen klinik özellikle karşılaşılmış, ancak vazodilatör antihipertansif tedavi<br />

yetersiz kalmış, propofolün eklenmesi üzerine ise tedavide belirgin yanıt elde edilmiştir.<br />

Propofolün bu belirgin aditif etkisi intraoperatif ciddi hipertansif atakların kontrolünde göz<br />

önünde bulundurulmalıdır


P42<br />

BLOOM SENDROMU VE ANESTEZİ<br />

Rıza Hakan Erbay 1 ,Sezai Değirmenci 2 * ,Ömer Tunca 3 ,Derviş Berk 3 ,Hüseyin Öz 3<br />

1 PAÜTF, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Denizli- 2 PAÜTF, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon AD denizli- 3 PAÜTF, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

Giriş<br />

Bloom Sendromu otozomal resesif kalıtılan, doğum öncesi ve sonrasında orantısal gelişme<br />

geriliği, güneş ışığına duyarlılık, telanjiektatik, hipo- ve hiperpigmente cilt lezyonları ve<br />

kromozomal instabilite ile karakterize bir sendromdur. Bloom sendromlu bir olgu için<br />

anestezi uygulamasının özellikleri literatür ışığında irdelenmiştir.<br />

Olgu Sunumu<br />

17 yaşında 26 kg ağırlığında 140 cm boyunda erkek hastaya hastanemizde yapılan<br />

endokrinolojik, dermatolojik ve onkolojik incelemeler sonucunda Bloom Sendromu tanısı<br />

konmuştu. Hipogonadizm ve testiküler mikrolitiazis saptanan hastada DEXA sonucuna göre<br />

osteoporoz görülmesi üzerine D vitamini ve kalsiyum tedavisi uygulanmaktaydı. İnsülin<br />

hipoglisemi testi ile hastada parsiyel yanıtsızlık (GH 7,54 kortizol 11,6 ACTH:39) mevcuttu.<br />

Toraks ve batın tomografilerinde patoloji yoktu. Bilateral mastoidit saptanması üzerine KBB<br />

tarafından timpanomastoidektomi önerilmişti. Hastanın preanestezik değerlendirilmesinde<br />

ciltte cutis marmoratus tarzı basmakla solmayan lezyonları mevcuttu. Baş boyun hareketleri<br />

normaldi ve diğer kas iskelet sistemi muayenesinde patoloji saptanmadı. Ağız açıklığı<br />

normaldi ve oral yapıların görüntüsü Mallampati I olarak değerlendirildi. Rutin kan ve<br />

biyokimya ile bazal hormon değerleri normaldi. Entübasyon güçlüğüne karşı fiberoptik<br />

entübasyon koşulları da hazırlandıktan sonra hastaya 0.3 mg vecuronium ile priming<br />

nöromusküler bloker uygulandı ve ardından 2 mg.kg-1 propofol indüksiyonu sağlandı.<br />

Hastada oral ve servikal herhangi bir patoloji saptanmadığı için geri kalan nöromusküler<br />

bloker ajan dozu tamamlanarak rahatlıkla entübe edildi ve anestezi idamesi %50 oksijen ve<br />

hava karışımı içinde %3 düzeyinde sevofluran ile sürdürüldü. Ameliyat sonrasında hastada<br />

uyanma, ekstübasyon ve derlenme dönemilerinde herhangi bir sorun ile karşılaşılmadı.<br />

Sonuç<br />

Bloom sendromlu olgularda genel anestezi uygulaması sırasında zor havayolu nedeniyle güç<br />

entübasyon olasılığı öncelikle dikkate alınmalı ve bu yönde hazırlık yapılmalıdır. Mümkünse<br />

bölgesel anestezi teknikleri ön planda düşünülmelidir.


P43<br />

TRANS-STERNAL TİMEKTOMİ OPERASYONU YAPILACAK MYASTENİA<br />

GRAVİS<br />

HASTASINDA DEKSMEDETOMİDİN KULLANIMI<br />

ünsal öner 1 ,sıtkı göksu 1 ,süleyman ganidağlı 2 ,rauf gül 3 ,gülşen özkan 4 *<br />

1 GAÜTF, anestezi - 2 GAÜTF, anestezi GAZİANTEP- 3 GAÜTF, anestezi - 4 GAÜTF,<br />

anestezi, gaziantep-Turkey<br />

Giriş; Bu çalışmada, trans-sternal timektomi yapılacak myastenia<br />

gravis olgusunda, kas gevşetici ajan kullanmadan, peroperatif ve<br />

postoperatif deksmedetomidin kullanımını tartışmayı amaçladık.<br />

Olgumuz; Myastenia gravis Osserman II sınıflamasına dahil, 20 yaş ve 55 kg ağırlığında,<br />

yapılan preoperatif değerlendirmesinde ekstra bir patolojiye rastlanmayan bayan hastaydı.<br />

Operasyondan 15 dk önce deksmedetomidin 1 µg/kg/saat İV infüzyon<br />

başlatıldı. Anestezi indüksiyonu propofol 2mg/kg ve fentanil 2µg/kg İ.V. ile sağlandı.<br />

Sorunsuz bir entübasyon sonrası hasta, volüm kontrollü modda, %45 FİO2 (O2 /hava<br />

karışımı) ve tidal volüm, end-tidal CO2 30–35 mm Hg olacak şekilde 6–7 ml/kg olarak<br />

ayarlandı. Anestezi idamesinde propofol infüzyonu 5–10 mg/kg/saat olacak şekilde<br />

sürdürüldü. İlave olarak deksmedetomidin 0,3µ/kg /saat hızında yeniden ayarlandı.<br />

Torakotomi sırasında propofol 50 mg ve fentanil 50 µg birer kez ek ilave İ.V. bolus yapıldı.<br />

Operasyon boyunca hastanın invaziv kan basıncı 90/ 45–110/50 mm/Hg, kalp atım hızı 55–65<br />

atım/dk, SPO2 % 99–100 aralıklarında seyretti. Hasta 90 dk. süren operasyon sonunda şuur<br />

kapalı ve entübe olarak yoğun bakım ünitesine alındı.<br />

Yoğun bakımda hasta SIMV+PS modunda FiO2 0,45 SIMV frekansı 12 /dk PS 10 cm H2O<br />

PEEP 5 cm H2O ile mekanik ventilatöre bağlandı. Neostigmin 2,4 mg/gün altı dozda<br />

verilecek şekilde yapıldı. Deksmedetomidin infüzyonuna 0,3- 0,5 µg/kg/saat hızla 24 saat<br />

devam edildi. Postoperatif analjezi, ihtiyaç oldukça meperidin 0,5 mg/kg İ.M. ile sağlandı.<br />

Hastanın spontan solunumu postop 15. dk başladığı gözlendi. Hastanın postop 4.saatte<br />

şuurunun tamamen açılması (Ramsey Skalası 2), tidal volüm ve solunum frekansının yeterli<br />

olması üzerine ekstübe edildi. Nazal maske ile 2 L/dk O2 verildi. Postoperatif dönemde etkin<br />

bir analjezi sağlandı. Hiçbir komplikasyonla karşılaşılmadı. Hasta ertesi gün yoğun bakım<br />

ünitesinden servise taburcu edildi.<br />

Sonuç olarak peroperatif ve postoperatif deksmedetomidin infüzyonunun<br />

kas gevşetici kullanılmaksızın uygun hemodinamik koşullarda peroperatif<br />

hasta konforu sağladığı, myastenia gravisli hastalardaki anestezi yönetiminde iyi bir alternatif<br />

olacağı kanısındayız.


P44<br />

DUCHENNE MUSKÜLER DİSTROFİSİ BULUNAN HASTALARDA ANESTEZİ<br />

YÖNETİMİ<br />

Rıza Hakan Erbay 1 ,Barış Ülker 2 ,Berna Elibol Oğuz 2 ,İbrahim Öztürk 2 ,Sezai<br />

Değirmenci 3 *<br />

1 Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Denizli- 2<br />

Pamukkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 3 Pamukkale<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD denizli-<br />

Giriş<br />

Duchenne musküler distrofisi (DMD) X’e bağlı resesif kalıtılan bir kas hastalığıdır. Hastalık<br />

sadece çizgili kasları değil kalp kaslarını da tutar ve kalp kasında da dejenerasyonlar oluşur.<br />

Bu olgu sunumunda DMD bulunan pediyatrik bir hastada genel anestezi uygulamasının<br />

özellikleri gözden geçirilmiştir.<br />

Olgu Sunumu<br />

Tonsillektomi ve adenoidektomi geçirecek dört yaşında, 20 kg ağırlığında erkek hastaya 9 ay<br />

önce DMD tanısı konmuştu. Preanestezik değerlendirmede öyküsünde önemli bir özellik<br />

yoktu. Fizik bakı normaldi ve kas gücü 5/5 olarak değerlendirildi. Diğer sistem muayeneleri<br />

normaldi. Elektrokardiogram, ekokardiogram ve göğüs filmi normaldi. Laboratuar çalışmaları<br />

ile serum aspartat aminotransferaz (AST: 181 IU/L), alanin aminotransferaz (ALT: 350 IU/L)<br />

ve kreatin kinaz (CK: 3827 IU/L) yüksek olarak bulundu. Diğer laboratuar değerleri normaldi.<br />

Sol el sırtından İV yol açılan hastaya pediyatrik kristalloid sıvı (Isolyte-P) infüzyonu başlandı.<br />

Anestezi indüksiyonu öncesi 1 mg/kg prednizolon verildi. Propofol 2 mg.kg-1 ile anestezi<br />

indüksiyonu sağlandıktan sonra herhangi bir nöromusküler bloker kullanmaksızın trakeal<br />

entübasyon kolayca gerçekleştirildi. Anestezi idamesi propofol (250-200 µg.kg-1.dk-1) ve<br />

remifentanil (0.2 µg.kg-1.dk-1) kullanılarak total intravenöz anestezi (TİVA) ile sağlandı.<br />

Girişim süresince nöromusküler bloker ajan kullanılmadı. Operasyon 30 dk sürdü. Ameliyat<br />

sonunda TIVA infüzyonu kesildi. Hastanın 15 dk içinde uyanık hale geldi ve solunum çabası<br />

yeterli hale gelince ekstübe edildi. Hasta derlenme ünitesinde 1 saat izlendi ve tam olarak<br />

derlendikten sonra yatağına gönderildi. Operasyon gecesi hastanede yatırılan hasta ertesi günü<br />

anesteziye ilişkin herhangi bir olumsuz etki gözlenmeksizin taburcu edildi.<br />

Sonuç<br />

Duchenne musküler distrofisi bulunan hastalarda genel anestezi uygulaması rabdomiyolizis,<br />

kardiyak aritmiler, kardiyak arrest ve malign hipertermi gibi peri-operatif yaşamı tehdit eden<br />

komplikasyonlarla birlikte olabilir. Bu hastalara ayrıntılı laboratuar inceleme ve<br />

monitörizasyon sağlanmalı mümkünse kas gevşetici kullanılmadan anestezi uygulanmalıdır.<br />

TİVA uygulaması bu hastalar için uygun bir seçenek olabilir.


P45<br />

DİABETES MELLİTUS VE ZOR ENTÜBASYON<br />

DİDEM AKPİR 1 * ,AKDOĞAN BASRİ 2 ,ÇAMCI EMRE 2<br />

1 İst. Üniv. İst Tıp Fak., Anesteziyoloji ve Reanimasyon ABD istanbul- 2 İst. Üniv. İst Tıp<br />

Fak., Anesteziyoloji ve Reanimasyon ABD -<br />

Giriş<br />

Zor entübasyon ve diabetes mellitus arasında var olan ilişki çoğu zaman göz ardı edilir1.<br />

Entübasyon güçlüğü yaşanan bir olgumuzu, bu ilişkinin önemini bir kez daha vurgulamak<br />

amacıyla burada sunmak istedik.<br />

Olgu<br />

14 yıldır diabetes mellitus tip I tanısı ile takip edilen, son 1 yıldır da hipertansiyon nedeniyle<br />

tedavi başlanan 47 yaşında kadın hasta, vitre içi hemoraji nedeniyle pars plana vitrektomi<br />

operasyonuna alındı. Fizik muayenesinde boy 1.65 m., vücut ağırlığı 93 kg, vücut kitle<br />

indeksi (VKİ) 34.26kg/m2 (obez), boyun çevresi 42cm, sternomental mesafe 13cm,<br />

tiromental mesafe 6.5cm, interinsizör mesafe 4.5 cm olarak ölçüldü. Mallampati grade III ve<br />

hafif boyun hareket kısıtlılığı olduğu saptandı.<br />

Sonuncusu 14 yıl önce olmak üzere iki kez sorunsuz sezaryen operasyonu geçiren hastanın<br />

zor entübasyon olabileceği öngörülerek şartlar hazırlandı. Operasyon öncesi kan basıncı<br />

153/82 mmHg, kalp hızı 82 atım/dk, SpO2 %97 olarak saptandı. Üç dakika süreli<br />

preoksijenizasyon uygulandı. Hastya midazolam 0.02mg.kg-1, fentanyl 1µg.kg-1, propofol<br />

2mg.kg-1 ve suksinilkolin 1mg.kg-1 ile indüksiyon yapıldı.<br />

Yüz maskesi ile ventilasyonu zor olan hastaya havayolu yerleştirilerek ve jaw-thrust<br />

manevrası yapılarak ventilasyon sağlandı. Laringoskopide Cormack-Lehane skoru grade 4<br />

olarak değerlendirildi. Trakeal entübasyon denemesi başarısız oldu. Fastrach Laringeal Maske<br />

no:4 yerleştirilen hastada ventilasyon sağlandıktan sonra rokuronyum 0.5mg.kg-1 yapıldı.<br />

LMA içerisinden gönderilen entübasyon tüpü üçüncü denemede trakeaya yerleştirildi.<br />

İntraoperatif dönemde otonomik disfonksiyona bağlı ciddi hemodinamik dalgalanma<br />

gözlendi.<br />

Tartışma ve Sonuç<br />

Eklem katılığı sendromu (limited joint mobility syndrome), uzun süreli tip I diabetes<br />

mellituslu hastalarda kollajenin non-enzimatik glikozilasyonu sonucu oluşur2. Özellikle<br />

obezite ile birlikte atlantooksipital eklemde hareket kısıtlılığına sebep olarak trakeal<br />

entübasyonu güçleştirebileceği unutulmamalıdır.<br />

Kaynaklar:<br />

1. Reissell E, Orko R, Maunuksela EL, Lindgren L, Predictability of difficult laryngoscopy in<br />

patients with long-term diabetes mellitus. Anesthesia. 1990 Dec;45(12):1024-7<br />

2. Salzarulo HH, Taylor LA, Diabetic “stiff joint syndrome” as a cause of difficult<br />

endotracheal intubation. Anesthesiology. 1986 Mar;64(3):366-8


P46<br />

TİROİDEKTOMİ SONRASI BİLATERAL KORD VOKAL PARALİZİSİNE EŞLİK<br />

EDEN PNÖMOTORAKS OLGUSU<br />

Bülent Baltacı 1 ,Hülya Başar 2 * ,Ferda Yaman 2 ,Erçin Öngen 2 ,Buğra Kaptanoğlu 3<br />

1 SB Ankara Eğ.ve Araş.Hast., Anesteziyoloji ve Reanimasyo - 2 SB Ankara Eğ.ve Araş.Hast.,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 SB ankara Eğ.ve Araş.Hast., Genel Cerrahl -<br />

Tiroid Cerrahisi sonrası sık olmasada kord paralizisi, trakeomalazi gibi ciddi komplikasyonlar<br />

görülebilmektedir. Bu olgu sunumunda postoperatif dönemde pnömotoraks ile eş zamanlı<br />

gelişen şüpheli bilateral kord vokal paralizisi incelenmiştir.<br />

OLGU SUNUMU; Total tiroidektomi amacıyla operasyonu planlanan hastanın ( 42y, K, F.Ö<br />

)öz ve soy geçmişinde bir özellik yoktu.Ameliyat öncesi tetkik ve konsültasyonlarıda ASAII<br />

olarak değerlendirilen hasta sorunsuz bir ameliyat dönemi geçirdi. Ekstübasyon sonrasi<br />

kontrolde kord vokaller hafif ödemli ve şüpheli? hareketliydi. Bu esnada uyanık ve inspiratuar<br />

stridor\'u olan hastanın Akciğer sesleri normaldi ve oda havasında SaO2\'u %80\' lere kadar<br />

düşüyordu.Hasta maske ile O2 desteğinde 60 dakika boyunca takip edildi, ancak durumunda<br />

değişiklik izlenmedi.KBB Kliniğince Bilateral Kord Vokal Paralizisi tanısı konup,<br />

trakeostomi açılmasına karar verildi. Trakeostomiye rağmen solunum sıkıntısı devam eden<br />

hastanın kontrol amaçlı çekilen Akciğer grafilerinde sağ tarafta (küçük, lokalize) pnömotoraks<br />

tespit edildi ve kapalı su altı drenajı uygulandı. 48 saat sonra göğüs tüpü çekilen ve<br />

trakeostomisi kapatılan hasta servise alındı.<br />

TARTIŞMA; Bu olgu sunumuzda tiroid cerrahisi sonrası ortaya çıkan solunum sıkıntılarında<br />

anesteziye ait olan ve olmayan tüm nedenlerin ayırıcı tanılarını yaparken pnömotoraksın da<br />

göz ardı edilmemesi ve trakeostomi kararının çok yönlü düşünülerek verilmesinin gerekliliği<br />

vurgulanmak istenmiştir.


P47<br />

ANESTEZİ İNDÜKSİYONU SIRASINDA GELİŞEN ANAFİLAKSİ (OLGU<br />

SUNUMU)<br />

HATİCE ADSAN 1 * ,MELTEM MORTİMER 2 ,ZÜLEYHA KAZAK 2 ,REHA<br />

CENGİZLİER 3 ,SUMRU ŞEKERCİ 4<br />

1 UFUK ÜNİVERSİTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON ANKARA- 2 UFUK<br />

ÜNİVERSİTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 3 UFUK ÜNİVERSİTESİ,<br />

PEDİATRİ - 4 UFUK ÜNİVERSİTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

GİRİŞ:<br />

Anafilaksi anestezistler için ne zaman karşılaşacağı belli olmayan ve % 3.5-10 oranında ölüm<br />

ile sonuçlanabilen potansiyel bir tehlikedir. Anestezi altında anafilaktik ve anafilaktoid<br />

reaksiyonların en sık nedeni nondepolarizan kas gevşeticilerdir.<br />

OLGU SUNUMU:<br />

Myomektomi operasyonu planlanan 28 yaşında bayan hasta, anestezi polikliniğinde ASA I<br />

olarak sınıflandırıldı. Daha önce anestezi almamış olan hastaya 3mg IM midazolam ile<br />

premedikasyon uygulandı. Rutin monitorizasyondan sonra, indüksiyonuna prekürarizasyon<br />

amaçlı 1 mg vekuronyum bromür (Norcuron®, Organon) ile başlandı. Ardından 250mg<br />

pentotal sodyum (Pental sodyum®, İ.E. Ulugay) yavaş verildi. Bu sırada hastanın maske ile<br />

havalandırılmasında sıkıntı başladı. Norkuron 8 mg’a, pentotal 500 mg’a tamamlanarak hasta<br />

entübe edildi. Bu sırada ölçülen TA 103/68 mmHg ve nabız 70/dak olarak kaydedildi. Elle<br />

ventile edilen hastanın balonunda ciddi bir dirençle karşılaşıldı. Bu sırada crista ilicaları<br />

birleştiren hattın altında tüm alt ekstremiteleri de içine alan yaygın eritem tarzında cilt<br />

reaksiyonu ile karşılaşıldı. Bunun üzerine anafilaksi düşünülerek , 1/10 000'lik adrenalinden 3<br />

ml (0.03 mg) iv olarak verildi. Adrenalinden hemen sonra cilt reaksiyonu kayboldu ve<br />

akciğerler havalanmaya başladı. Bu nedenle operasyonun başlamasına izin verildi. Anestezik<br />

gazlar %50 O2 + %50 N2O karışımında izofloran %1 olacak şekilde ayarlandı. Bu tedaviler<br />

sırasında hastaya ringer laktat ve % 0.9 NaCl solüsyonları ile hızlı sıvı infüzyonu yapıldı.<br />

Hala balonun geri dönüşü iyi olmadığı ve bronkospazm devam ettiği için operasyonun 15.<br />

dakikasında 0.5 mg adrenalin subkutan(sc) olarak uygulandıktan sonra, hastanın<br />

bronkospazmı çözüldü. Alınan kan gazı örneğinde: pH: 7.46, pO2: 215, pCO2: 31, HCO3: 22,<br />

BE: -1.8, SAT: % 100, Hb: 11.8 gr dl-1, Na: 139 mmol L-1, K: 2.9 mmol L-1, Ca : 1.02<br />

mmol L-1 ve Glu: 155 idi. Hastaya 8 mg dekort yapıldı. Yaklaşık 1 saat süren ameliyat<br />

boyunca hasta hemodinamik olarak stabil seyretti. Postoperatif dönemde norkuron ve pentotal<br />

ile deri testleri uygulanan hastada norkuron alerjisi tespit edildi.<br />

SONUÇ:<br />

Perioperatif dönemde uygulanan ilaçların herhangi biri hayatı tehdit eden anafilaksi veya<br />

anafilaktoid reaksiyon nedeni olabilir. Sonuç olarak anafilaktik olayların teşhisinde hastanın<br />

klinik tablosu, deri testleri ve laboratuar testleri (serum triptaz ve plazma histamin düzeyleri )<br />

ile geç dönemde Ig E antikorlarının tayini sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi anlamlıdır.


P48<br />

SPİRALLİ ENDOTRAKEAL TÜPE AİT BİR KOMPLİKASYON: OLGU SUNUMU<br />

Şebnem Atıcı 1 * ,Handan Birbiçer 2 ,Serdar Epözdemir 2 ,Uğur Oral 2<br />

1 MeÜTF, Anesteziyoloji Mersin- 2 MeÜTF, Anesteziyoloji -<br />

Giriş: Bazı operasyonlarda endotrakeal tüpün kavsinin ileri derecede artma ihtimali ve<br />

bununda hava yolunun devamlılığını bozması nedeniyle entübasyon spiralli tüp ile<br />

uygulanmaktadır. Bu olgu ile spiralli tüpün içerisindeki metal aksama ait bir komplikasyonun<br />

sunulması amaçlandı.<br />

Olgu: Spondilolistezis tanısı ile posterior füzyon yapılması planlanan 70 yaşında erkek olguya<br />

premedikasyon olarak 2 mg midazolam iv uygulandı. Monitorizasyon EKG, SpO2, invaziv<br />

kan basıncı ve CVP ölçümü ile sağlandı. Rutin anestezi indüksiyonundan sonra 38 numara<br />

spiralli endotrakeal tüp (Rüsh, Germany) ile entübasyon uygulandı. Anestezi idamesine %2<br />

sevofloran ve %33 O2 + %66 N2O ile devam edildi. İndüksiyon sırasında ve sonrasında<br />

solunum mekanikleri ve hemodinamisi stabil olan olguya prone pozisyonu uygulandı. Cerrahi<br />

operasyona başladıktan 1 saat sonra ani gelişen hava yolu basınç artışı nedeniyle yapılan<br />

oskültasyonda akciğerlerin bilateral eşit havalandığı saptandı. Arteriyal kan gazı ölçümlerinde<br />

% 33 FiO2 ile PCO2 basıncı 40 mmHg ve PO2 66.7 mmHg olarak ölçüldü. Fiberoptik<br />

bronkoskopi uygulaması yapılan olguda tüpün spirallerin dairesel şeklini kaybettiği ve tüpün<br />

yapısının bozulduğu gözlendi ( Şekil 1, 2 ). Bu kısımdan karinaya kadar olan hava yolunda bir<br />

problem gözlenmedi. Yapılan ölçüm sonrası oral kavite ve farinks arasındaki bölümde kaldığı<br />

saptanan tüpün tespiti açıldı ve skopi altında tüp 2 cm geriye çekildi, hava yolu direncinin<br />

azaldığı saptandı. Operasyon bitimine kadar aralıklı olarak ölçülen kan gazları normal<br />

değerlerdeydi ve hemodinamik ve solunum parametrelerinde bir değişiklik saptanmadı.<br />

Sonuç: King yapmama üstünlüğü nedeniyle kullanılan spiralli tüplerin metal aksamlarının<br />

hava yolu açıklığında problemlere yol açabileceği uygulamalar sırasında göz önünde<br />

bulundurulmalıdır.


P49<br />

FEOKROMASİTOMA REZEKSİYONU UYGULANACAK HASTADA<br />

REMİFENTANİLİN HEMODİNAMİĞE ETKİSİ<br />

Nevzat Mehmet Mutlu 1 ,Ayşe Pınar Mutlu Titiz 2 ,Suna Sadıç 3 * ,Mustafa Baydar 3<br />

,Nermin Göğüş 3<br />

1 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Ankara<br />

Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Nöroloji - 3 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç:<br />

µ-opioid reseptör antagonisti olan remifentanil, anestezi derinliğini arttırarak stabil bir<br />

kardiyovasküler profil sağlayabilmektedir. Bu olguda feokromositoma rezeksiyonunda<br />

remifentanil kullanımının hemodinamik stabiliteye etkisini aktarmak istedik. (Olgu ile ilgili<br />

yerel etik kurulun görüşü alınmıştır.)<br />

Olgu:<br />

37 yaşında 64 kg kadın hasta 2 yıl önce sağ sürrenal kitle (Feokromasitoma) tanısı almış. İki<br />

yıl içerisinde 2 kez sürrenal kitle eksizyonu için operasyona alınan hastanın anestezi altında<br />

iken tansiyon arteriyel (TA) değerlerinin çok yükselmesi nedeniyle işlem sonlandırılmış.<br />

Üçüncü girişimde; operasyondan 1 hafta önce hastaya prazosin başlanarak TA değerleri<br />

120/90 mmHg ve kalp atım sayısı 80/dk olacak şekilde stabilize edildi. Antihipertansif<br />

tedaviye operasyon sabahına kadar devam edildi. Preoperatif ve postoperatif detaylı nörolojik<br />

muayenesi yapıldı. EKG, pulse oksimetri, invaziv arteriyel basınç, kapnograf<br />

monitörizasyonu ve internal juguler venden kateterizasyon uygulandı. Premedikasyonda 3 mg<br />

midazolam, indüksiyonda (TA 130/75 mmHg) remifentanil 1µg/kg, propofol 2.5mg/kg ve<br />

vecuronyum bromür 0.1mg/kg, idamede 6-8mg/kg/saatten propofol, 0.5 µg/kg/dk’dan<br />

remifentanil infüzyonuna başlanarak, hava/oksijen (3/1) karışımı verildi. Peroperatif hastanın<br />

TA durumu da dikkate alınarak remifentanil infüzyon dozu 0.1-1 µg/kg/dk olacak şekilde<br />

ayarlandı. Tümör manuplasyonu sırasında remifentanil dozunun TA (200/118 mmHg)<br />

regülasyonunda yeterli olmaması nedeniyle nitrogliserin infüzyonuna başlandı. Tümör<br />

manüplasyonu ve rezeksiyonu sırasında TA değerleri 200/118 ile 120/60 mmHg arasında<br />

değişti. Tümör rezeksiyonunu takiben remifentanil dozu azaltılarak (0.1 µg/kg/dk)<br />

nitrogliserin infüzyonu kesildi. Rezeksiyon sonrası TA değerleri 160/90 ile 95/65 mmHg<br />

arasında değişti. Postoperatif hastada hiçbir komplikasyon görülmeksizin yoğun bakıma<br />

nakledildi.<br />

Sonuç:<br />

Remifentanil ile uygulanan total intravenöz anestezinin, nitrogliserin infüzyonu ile beraber<br />

feokromositoma rezeksiyonu sırasında gelişebilecek anormal hemodinamik değişiklikleri<br />

azaltarak uygun bir anestezi imkanı sağlayabildiğini düşünmekteyiz.


P50<br />

LAPAROSKOPİK NİSSEN FUNDOPLİKASYON’DA SUBKUTAN AMFİZEM<br />

Nevzat Mehmet Mutlu 1 ,Eda Uysal Aydın 1 * ,Oğuz Uğur Aydın 2 ,Cüneyt Aksu 3 ,Nermin<br />

Göğüş 3<br />

1 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Ankara<br />

Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi - 3 Ankara Numune Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç:<br />

Hastanede kalış süresini ve mortaliteyi azaltması nedeniyle son yıllarda laparoskopik cerrahi<br />

uygulamalarında artış görülmektedir. Olgumuzda laparaskopik Nissen Fundoplikasyon<br />

sırasında gelişen subkutan amfizemden bahsetmek istedik. (Olgu sunumu ile ilgili yerel etik<br />

kurul onayı alındı).<br />

Olgu:<br />

31 yaşında 78 kg, sigara içme öyküsü dışında hiçbir sistemik hastalığı olmayan ASA II erkek<br />

hastaya laparoskopik Nissen fundoplikasyon operasyonu planlandı. İndüksiyon öncesi EKG,<br />

pulse oksimetri, noninvaziv arteriyel basınç, kapnograf monitörizasyonu uygulandı.<br />

İndüksiyonda midazolam 2mg, fentanyl 50µg, tiyopental sodyum 5mg/kg ve vekuronyum<br />

bromür 0.1mg/kg uygulandı. Entübasyon sonrası supin pozisyondaki hasta ameliyat masasına<br />

ters trendelenburg (40-45 derece) ve sol yan üste pozisyon verildi. Anestezi idamesinde<br />

sevoflurane %1.5-2 ve azot/oksijen (1/1) karışımı verildi. Gerektikçe Fentanyl 50µg ve<br />

vekoronyum bromür 1mg ek doz yapıldı. Operasyon yaklaşık 4.5 saat sürdü. Operasyon<br />

başlangıcında %97-98 olan periferik SpO2 değeri; laparoskopinin 1. saatinde %95-96, 2.<br />

saatinde %94-95 ve 3. saatinde %89-90 olarak ölçüldü. Olası pneumotoraks düşünülerek<br />

akciğer grafisi çekildi ancak pneumotraks saptanmadı.Yapılan değerlendirmede hastanın üstte<br />

olan yani yüzünün sol yanı (periorbital) ve gene solda daha fazla olmak üzere bilateral boyun<br />

ve göğüs ön duvarında subkutan amfizem tespit edildi. Derhal laparoskopi işlemi<br />

sonlandırılarak açık fundoplikasyona geçildi. Laparoskopinin sonlandırılmasından yaklaşık 45<br />

dk sonra periferik SpO2 değeri %97-98 olarak ölçüldü. Hastadan eş zamanlı alınan kan gazı<br />

örnekleri ile de benzer sonuçlar doğrulandı.<br />

Sonuç:<br />

Abdominal Karbondioksit verilmesi ile uygulanan laparoskopik girişimlerde gerek cerrahi<br />

işlem sürenin uzaması gerekse hasta pozisyonun etkisi ile subkutan amfizemi gelişebilmekte,<br />

toraks içi basıncı arttırarak doku oksijenlenmesi bozulabilmektedir. Efektif takip ve<br />

monitörizasyonun zamanında müdahale ile hayat kurtarıcı olabileceği düşünülmektedir.


P51<br />

KARTAGENER SENDROMU OLAN HASTADA ANESTEZİ<br />

Habib Bostan 1 * ,Engin Ertürk 2 ,Ahmet Şen 3 ,Ahmet Akyol 3 ,İbrahim Özen 3<br />

1 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, trabzon-Turkey 2 K.T.Ü. Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Trabzon-Turkey 3 K.T.Ü. Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Kartagener sendromu otozomal resesif geçişli situs inversus, paranazal sinüzit ve<br />

broşiektazinin görüldüğü ender bir doğumsal hastalıktır. Hastalarda erken çocukluk<br />

döneminden itibaren tekrarlayan solunum yolu enfeksiyonları ve buna bağlı sorunlar gelişir.<br />

Biz burada Kartagener sendromlu 10 yaşındaki bir çocukta genel anestezi deneyimimizi<br />

sunuyoruz.<br />

Olgu: Doğduğundan beri tekrarlayan solunum sistemi problemleri olan hastada broşiektazi,<br />

maksiller sinüzit ve situs inversus totalis tespit edilmesi üzerine kartagener sendromu tanısı<br />

konulmuş. Tekrarlayan tonsilit atakları nedeniyle tonsillektomi planlanan hasta uygun<br />

antibiyotik ve bronkodilatatör kullanımı, solunum fizyoterapisi ve postüral drenaj ile<br />

ameliyata hazırlandı. Ameliyathaneye gelmeden 45 dakika önce 0,25 mg atropin ve 1 mg<br />

midazolam im. olarak yapıldı. Ameliyathanede standart monitörizasyon sonrası 2 mg/kg<br />

propofol, 1µg/kg fentanil ve 0,15 mg/kg cisatrakuryum ile anestezi indüksiyonu yapıldıktan<br />

sonra entübe edilen hastanın anestezi idamesi % 40 oksijen, % 60 azotprotoksit ve % 1-3<br />

sevofluran ile sağlandı. Perioperatif önemli bir sıkıntı yaşanmayan hasta 45 dakika süren<br />

operasyon sonrası komplikasyonsuz şekilde ekstübe edildi. Postoperatif bakım odasında bir<br />

müddet takip edilen hasta yaşamsal parametreleri stabil şekilde servise gönderildi.<br />

Tartışma: Kartagener sendromu primer silier diskinezi sendromlarının yarısını oluşturur.<br />

Solunum yollarında muko-silier aktivitenin olmaması mukus birikimine ve tekrarlayan<br />

akciğer enfeksiyonlarına neden olur. Bunun sonucunda akciğerlerde bronşiektazi gelişir.<br />

Perioperatif dönemde aşırı mukus birikimi bronşiyal obstruksiyona ve ciddi hipoksiye neden<br />

olabilir (1). Bu nedenle preoperatif dönemde solunum fizyoterapisi, postüral drenaj,<br />

antibiyotik tedavisi ve bronkodilatatör kullanımı gibi yöntemlerle hastaların ameliyata<br />

hazırlanması prognoz açısından oldukça önemlidir. Bu tür hastalarda sevofloran gibi solunum<br />

yollarında irritasyon yapmayan bir inhalasyon anesteziği ve histamin salınımı ve buna bağlı<br />

olumsuz yan etkilere neden olmayan cisatrakuryumun kullanımının faydalı olabileceği<br />

kanısındayız.<br />

Kaynak:<br />

1- Dylan Bould M, Gothard JW.Sudden hypoxia during anesthesia in a patient with<br />

Kartagener's syndrome. Paediatr Anaesth. <strong>2006</strong> Sep;16(9):977-80.


P52<br />

İNTERNAL JUGULER VEN KATETERİZASYONU SONRASI GELİŞEN FRENİK<br />

SİNİR BLOKAJI<br />

Mustafa Süren 1 ,Fisun Dayıoğlu 2 * ,Mevlüt Çömlekçi 3 ,Başol Bay 3 ,Ayşe Gül Söylemez 3<br />

,Deniz Öcal 4 ,M. Tayfun Aldemir 5<br />

1 Bezm-i Alem Valide Sultan Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji - 2 Bezm-i Alem<br />

Valide Sultan Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji, İSTANBUL-Turkey 3 Bezm-i<br />

Alem Valide Sultan Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji - 4 Bezm-i Alem Valide<br />

Sultan Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Genel Cerrahi - 5 Bezm-i Alem Valide Sultan Eğitim<br />

ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji -<br />

Santral ven kateterizasyonu, günlük anestezi uygulamalarımız ve yoğun bakım hastalarında<br />

hemen her gün yaptığımız invaziv işlemlerin başında gelmektedir. Daha az komplikasyona<br />

yol açması nedeniyle internal juguler ven kateterizasyonu tercih edilmektedir.<br />

Ateşli silah yaralanması nedeniyle genel cerrahi kliniği tarafından tanısal laparotomi<br />

planlanan 40 yaşında erkek hastanın preoperatif muayenesinde; şuuru açık, solunum sesleri<br />

doğal ve solunum sayısı 18/dk idi. TA: 130/70 mmHg, KTA:80/dak ritmik, oksijen<br />

satürasyonu oda havasında %98 idi.<br />

Genel anestezi altında anterior yaklaşımla(1), 7,5G Seldinger tekniği ile sağ internal juguler<br />

ven kateterizasyonu uygulandı. İnternal Juguler vene 3.denemede girildi. Kateter yerleştirme<br />

esnasında ve sonrasında hematom gözlenmedi.<br />

Operasyon sonrası dekürarizasyonu takiben,spontan solunumun yeterli olduğu düşünülerek<br />

hasta ekstübe edildi. Ekstübasyondan sonra solunum sayısının 38/dk ve oksijen satürasyonun<br />

%92 olduğu gözlemlendi.Solunum seslerinin sağ akciğer bazalinde azaldığı saptandı. Bunun<br />

üzerine hasta reanimasyon ünitesine alındı. Maske ile 5 lt/dk‘dan sürekli oksijen verilmeye<br />

başlandı.Postoperatif çekilen akciğer grafisinde sağ diafragmada yükselme olduğu tespit<br />

edildi.Bunun üzerine yapılan skopik incelemede sağ diafragmanın hareket etmediğinin<br />

saptanması üzerine frenik sinir paralizisi geliştiği düşünüldü. 6 saat sonra solunum sıkıntısı<br />

geçen hastanın solunum sayısı 20/dk ve oksijen satürasyonu %99 (maske ile O2 5lt/dk)<br />

ölçüldü. Hasta 24 saat reanimasyon ünitesinde takip edildikten sonra servisine gönderildi.<br />

Sonuç: İnternal juguler ven kateterizasyonu sonrası frenik sinir blokajı(1,2.) nadir görülebilen<br />

bir komplikasyon olup hematom kompresyonuna(2) bağlı ya da lokal anestezik<br />

infiltrasyonunda frenik sinir blokajı gelişebilir. Peroperatif juguler ven kateteri takılan,<br />

postoperatif dönemde solunum sıkıntısı gelişen hastalarda, ayırıcı tanıda frenik sinir blokajı<br />

da düşünülmelidir.


P53<br />

BAŞ VE BOYUN BÖLGESİNDEKİ DEV ARTERİO-VENÖZ MALFORMASYONA<br />

BAĞLI ZOR ENTÜBASYON (OLGU SUNUMU)<br />

Çetin Kaymak 1 * ,Nur Doğancı 2 ,Sibel Özçakır 3 ,Unase Büyükkocak 3 ,Alpaslan Apan 3<br />

1 Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Kırıkkale<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kırıkkale- 3 Kırıkkale Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Hemanjioma, venöz lenfatik ve arteriovenöz malformasyonlar (AVM), oral ve<br />

maksillo-mandibular alandaki en yaygın vasküler anomalilerdir. Bu olgularda zor havayolu ve<br />

yumuşak doku ve kemikteki vasküler yapılardan anormal kanamaya bağlı komplikasyonlar<br />

gelişebilmektedir. Dev AVM cerrahisi nedeniyle anestezi planlanan zor entübasyon olgusunu<br />

sunmayı amaçladık.<br />

Olgu: Dev AVM tanısıyla izlenen 24 yaşında 45 kg ağırlığındaki bayan olguda, ağız içi,<br />

mandibular ve boyun bölgesini kapsayan AVM mevcuttu. Olgunun bilinci açık, preoperatif<br />

vital fonksiyonları ve laboratuar tetkikleri normaldi. Havayolu açısından değerlendirilen<br />

olguda, baş ve boyundaki kitle nedeniyle anormal bir yüz görünümü mevcuttu.<br />

Mandibuladaki kitleye bağlı olarak, kontur deformasyonu ve fasiyal asimetri bulunmaktaydı.<br />

Mandibulanın öne ve laterale doğru genişlemesine bağlı olarak dil hareketleri kısıtlıydı ve<br />

arkaya doğru deviye olmuştu. Başın atlantooksipital eklem üzerindeki hareketleri normal<br />

olmasına karşın (boyun ekstansiyonu >35o) ağız laringoskopun girebileceği kadar<br />

açılmıyordu. Ağız ve dil yerleşimli vasküler malformasyon nedeniyle faringeal kavite yeterli<br />

genişlikte değildi. Mallampati testi sınıf IV olarak değerlendirildi. Tiromental uzaklık 7 cm ve<br />

sternomental mesafe 13 cm olarak ölçüldü. Horizontal mandibula uzunluğu normal sınırlarda<br />

olmasına karşın üst oklüzal dişler ile arasındaki açı oldukça dardı. Üst ve alt kesici dişler arası<br />

mesafe 2.5 cm olarak ölçüldü. Olgu 0.05 mg/kg midazolam ile premedike edildi. Zor<br />

entübasyon için tüm hazırlıklar yapıldı. Anestezi uygulamasında 1 mg/kg propofol ve 1<br />

mcg/kg fentanil ardından spontan solunum altında, fast-trach yerleştirilmesi sonrasında<br />

trakeal entübasyon sağlandı.<br />

Tartışma ve Sonuç: Vasküler komponenti içeren yumuşak doku malformasyonlu olgularda<br />

güç hava yolu yönetimi ve zor entübasyon gibi problemlerle karşılaşılabilir. Bu tür olgularda<br />

spontan solunumun korunarak, maske ventilasyonunun sağlanması ardından entübasyon<br />

işlemi gerçekleştirilmelidir. Olgumuzda, spontan solunum altında fast-trach yerleştirilmesinin<br />

ardından trakeal entübasyon gerçekleştirilmiştir. Güç hava yolu yönetiminde, preoperatif<br />

değerlendirme ile zor havayolu ve entübasyon açısından hazırlıklı olunması yanı sıra ekipman<br />

ve ekip çalışmasının başarılı entübasyon oranını arttıracağı düşüncesindeyiz.<br />

Kaynaklar<br />

1. Pediatric Anesthesia 2004;14:53-59.<br />

2. J Clin Anesth 1991;3:76-79.


P54<br />

HASTALARIN İŞ ORTAMI OPERASYON VE ANESTEZİ YÖNETİMİNİ ETKİLER<br />

Mİ?<br />

Tamer Kuzucuoğlu 1 * ,Feriha Temizel 2 ,Hacer Yeter 3 ,Zuhal Arıkan 4<br />

1 Dr.Lütfi Kırdar kartal eğitim ve araştırma hastanesi, I.Anestezi ve reanimasyon kliniği - 2<br />

Dr.Lütfi kıradr kartal eğitim ve ararştırma hastanesi, I.Anestezi ve reanimasyon kliniği<br />

istanbul- 3 Dr.lütfi Kırdar kartal eğitim ve ararştırma hastanesi, I.Anestezi ve reanimasyon<br />

kliniği - 4 Dr.lütfi kırdar kartal eğitim ve araştırma hastanesi, I.Anestezi ve reanimasyon<br />

kliniği -<br />

Giriş: Akü imalathanesinde uzun süre çalışmak,kurşun plazma düzeylerini yükseltmektedir.<br />

Kurşun, klinikte derin anemiye sebep olmakta uzun süre maruz kalındığında akciğerlerde<br />

infiltrasyonlar ve fibrozise sebep olmakta ve restriktif tip akciğer yetmezliğine yol<br />

açmaktadır(1).Bu hastaların operasyonunda, kemik ve yumuşak dokuda kurşun elementlerine<br />

rastlanmaktadır.<br />

Olgu: 35 yaşında 14 yıldır akü işinde çalışan ve femur fraktürü nedeniyle ortopedi kliniğince<br />

opere edilecek erkek hasta.Yapılan preop muayenede 3yıldır kurşun zehirlenmesi nedeniyle<br />

Süreyya paşa göğüs hastalıkları hastanesinde antibiyotik tedavisi gördüğünü belirtiyor.<br />

Kardiakmuayenede özellik saptanmayan hastanın solunum sistemi muayenesinde; Rie grafide<br />

heriki akciğerde kurşun zehirlenmesine bağlı infiltratlar ve fibrotik değişiklikler görüldü.<br />

Ancak solunum fonksiyon testinde FEV1/FVC: %70 üstü olduğu ve diğer bulguların normal<br />

olduğu tesbit edildi. Laboratuar tetkiklerinde kan element düzeyinde >25meq/l(normali<br />


P55<br />

LAPAROSKOPİK KOLESİSTEKTOMİ SIRASINDA KARBONDİOKSİT EMBOLİSİ<br />

SONRASI BAŞARILI RESÜSİTASYON: OLGU SUNUMU<br />

Alkin Çolak 1 * ,Mehmet Özdemir 2<br />

1 Kütahya Askeri Hastanesi, Anesteziyoloji Edirne- 2 Kütahya Askeri Hastanesi, Genel<br />

Cerrahi -<br />

Laparoskopik cerrahi, hastanede kalış süresini kısaltması, postoperatif ağrıyı ve<br />

komplikasyonları azaltması, kozmetik avantajları nedeniyle tercih edilmektedir. Bununla<br />

birlikte cerrahi sırasında ve sonrasında ciddi komplikasyonlar oluşabilmektedir.<br />

Olgu Sunumu<br />

27 yaşında, 167cm boyunda, 110kg ağırlığında, bayan olguya kolelithiazis nedeniyle,<br />

laparoskopik kolesistektomi ameliyatı planlandı. Preoperatif değerlendirmede morbid obezite<br />

(BMI:39) dışında bir özellik saptanmadı. Operasyon öncesi rutin premedikasyon uygulanan<br />

hasta, ameliyat odasında 3 yollu EKG, noninvaziv arter basıncı ve periferik oksijen<br />

satürasyonu monitörize edildi. Preoksijenasyonu takiben anestezi indüksiyonu için 2mgkg-<br />

1propofol+ 75mgFentanil +0.5 mgkg-1 atrakuryum besilat iv. verildi. Yeterli kas gevşemesi<br />

sonrası hasta 7.5 no’lu endotrakeal tüp ile entübe edildi. Anestezi idamesi sevorane %2-3 +<br />

%50 O2 + hava ile sağlandı. Cerrahi için göbek altından Veress iğnesi ile girilerek CO2<br />

insüflasyonu başlanmasıyla olguda desatürasyon ve ardından sık ventriküler erken atımlar<br />

gelişmesi sonucu hemen CO2 insüflasyonu sonlandırıldı. Hastanın aritmilerinin devam<br />

etmesinin ardından lidokain 100 mg (aritmal) i.v. yapılarak % 100 O2 verilmeye başlandı.<br />

Masa trendelenbrug pozisyonuna alınarak sola yana doğru çevrildi. Desatürasyonun<br />

derinleşmesinin ardından SpO2 %65 ölçülen hastada, bradikardi ve kardiak arrest gelişmesi<br />

üzerine 1 mg atropin ve 1 mg adrenalin i.v. yapılarak eksternal kardiyak masaja uygulanmaya<br />

başlandı. Tekrarlayan dozlarda toplam 4 mg adrenalin iv yapılmasından sonra resüsitasyonun<br />

yaklaşık 20. dk’sında sinüs taşikardisi oluştu. KTA:135 atım.dk-1, TA:138/81 mmHg,<br />

SpO2%80 idi. Resüsitasyonun 40.dk da bilinci açılan olguya kas gücünün yeterli olmaması<br />

nedeniyle propofol ile sedasyon uygulandı. İndüksiyondan itibaren yaklaşık 60dk sonra olgu<br />

ekstübe edilerek yoğun bakım ünitesine alındı. Postoperatif erken dönemde yapılan batın<br />

USG’de batın içi serbest sıvı tespit edilmedi ve kan sayımı takipleri stabil seyretti. Ertesi gün<br />

sağ ve sağlıklı taburcu edilen olguya 3 ay sonra sorunsuz laparoskopik kolesistektomi<br />

operasyonu uygulandı.<br />

Sonuç olarak, laparoskopik kolesistektomi, postoperatif komplikasyon riskinin düşük olması<br />

yanında hastanede kalış süresinin kısa olması, postoperatif ağrının az olması gibi üstünlükleri<br />

vardır. Ancak gaz embolisi gibi ciddi komplikasyonlar görülebileceği için dikkatli<br />

monitörizasyon ve erken tanının başarılı resüsitasyonda önemli olduğu kanısındayız


P56<br />

OSTEOGENEZİS İMPERFEKTALI HASTADA ENTÜBASYON İÇİN FLEKSİBLE<br />

LARİNGOSKOP KULLANIMI:OLGU SUNUMU<br />

Solmaz Günal 1 ,Ahmet Şenol Uyar 1 * ,Ayşegül Ceyhan 2<br />

1 S.B. Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği - 2 S.B.<br />

Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği ankara-<br />

GİRİŞ: Osteogenezis imperfekta nadir görülen otozomal dominant kalıtsal bağ dokusu<br />

hastalığıdır. Bu olguda osteogenezis imperfektalı bir hastada, entübasyonu sağlamak için<br />

fleksible laringoskop kullanımı ve anestezik yöntem anlatılmaktadır.<br />

OLGU: 16 yaşında(120 cm-24 kg) kız çocuğuna tibial osteotomi ve aşiloplasti operasyonu<br />

planlandı. Hastanın fizik muayenesinde kifoskolyoz, multiple fraktürlere bağlı ekstremitelerde<br />

deformite, kısa boyun mevcuttu, boyun hareketleri kısıtlıydı. Mallampati skoru III olarak<br />

tespit edildi. Preoperatif kan gazı analizi, hormon ve rutin testleri (++++) pozitif hematürisi<br />

dışında normaldi.<br />

Premedikasyon uygulanmayan hastada rutin monitorizasyon dışında invaziv arter<br />

monitorizasyonu, kan gazı analizi, vücut ısısı monitorize edildi. Preoksijenizasyondan sonra<br />

50 mcg fentanyl, 100 mg propofol ile indüksiyon yapıldı, maske ile ventilasyonun başarılı<br />

olduğu gözlendikten sonra kas gevşemesi için 2 mg vekuronyum uygulandı. Boynu korumak<br />

için baş ve boyun desteklendi. Entübasyon güçlüğü olabileceğinden fleksible laringoskop ile<br />

baş ve boyun zorlanmadan 6 numara disposible tüple entübe edildi. CMV modunda 200 ml<br />

tidal volüm, 14 solunum sayısı/dak ile etCO2 30-31 olacak şekilde %50 O2-N2O karışımı ve<br />

sevoflurane kullanıldı. Operasyon süresince hemodinamik parametreler ve kan gazı analizleri<br />

normaldi. Ek doz kas gevşetici yapılmadı. Ekstübasyonda problem olmadı. Postoperatif<br />

dönemde IV hasta kontrollü analjezi ile tramadol uygulandı. Postoperatif kan gazı analizleri<br />

de normal sınırlardaydı.<br />

TARTIŞMA: Osteogenezis imperfektalı hastalar kardiyopulmoner fonksiyonlar ve iskelet<br />

sistem deformiteleri nedeniyle sıklıkla anestezi açısından sorun oluşturabilir(1). Boyun<br />

hareketlerinin kısıtlılığı ve kifoskolyoz, çene yapısındaki anormallikler ventilasyon ve<br />

entübasyon güçlüğü oluşturabileceğinden fleksible laringoskobun bu olguda entübasyonu<br />

sağlamada alternatif olabileceğini düşünmekteyiz.<br />

Kaynaklar: 1- Partridge BL, Phill D. Skin and bone disorders. İn: Kata J, Benumof JL, Kadis<br />

LB, eds. Anesthesia and Uncommon Diseases. Philadelphia: WB Saunders, 1990:568-597


P57<br />

PİERRE ROBİNS SEKANSLI HASTANIN 15 YILLIK HAVAYOLU SERÜVENİ<br />

Özlem Serpil Çakmakkaya 1 ,Güner Kaya 2 ,Fatiş Altıntaş 2 ,Tarık Umutoğlu 2 *<br />

1 İ.Ü Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, İstanbul-Afghanistan 2 İ.Ü<br />

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ<br />

Pierre Robin sekansı mikrognati, glossoptosis, yarık ve ya yüksek damakla karakterizedir.<br />

İzole olarak veya sendromlarla birlikde görülebilir. Bu hastalarda yenidoğan döneminde ciddi<br />

havayolu obstruksiyonları, beslenme güçlüğüne bağlı gelişme geriliği ve sık gelişen akciğer<br />

enfeksiyonları görülür. Entübasyon güçlüğü, akciğer sorunları ve eşlik eden sendromlar<br />

nedeniyle Pierre Robin sekanslı hastaların anestezi yönetimi zor olabilir. 1991-<strong>2006</strong> yılları<br />

arasında hastanemizde 7 kez ameliyat olan Pierre Robin sekanslı bir hastanın bu ameliyatlar<br />

esnasındaki havayolu yönetimiyle ilgili hikayesini sunuyoruz.<br />

OLGU SUNUMU<br />

Doğumdan hemen sonra Pierre-Robin sekansı tanısı konulan, kız çocuğu ilk olarak 1991<br />

yılında kulak lobul rekonstruksiyonu için hastanemize başvurdu. Hastada anatomik defekte<br />

bağlı olarak yutma güçlüğü, sık geçirilen akciğer enfeksiyonları ve gelişme geriliği mevcuttu.<br />

Daha sonraki yıllarda 7 kez ameliyat olan hastanın bu ameliyatlardaki havayolu sağlanması<br />

ameliyatın cinsi, anestezi ekibinin tecrübesi, teknik olanaklar ve hastanın yaşına bağlı olarak<br />

değişik yöntemlerle olmuştur (Tablo 1).<br />

SONUÇ<br />

Hastamızın ilk ameliyatlarında, çocuk fiberoptik entübasyon bronkoskopumuz olmadığı için,<br />

maske ile ventilasyon, retrograd entübasyon ve trakeostomi yöntemleri uygulanmıştır. Sonraki<br />

ameliyatlarda çocuk büyüyüp yetişkin fiberoptik bronkoskopu ile entübe edebileceğimiz yaşa<br />

gelince fiberoptik entübasyon tercih edilmiştir. Pierre Robin sekanslı hastalar ventilasyon ve<br />

entübasyon güçlüğü riski yüksek olan hasta grubundadırlar. Entübasyon güçlüğü özellikle<br />

yenidoğan döneminde daha fazladır ve yaş ilerledikçe azalmaktadır. Havayolu yönetiminde<br />

ileri girişimsel teknikler ve cerrahi yöntemler düşünülmeli, hazırlıklar bu ihtimaller göz<br />

önünde bulundurularak yapılmalıdır.<br />

REFERANS<br />

Paediatr Anaesth 1998;8(6):510-1<br />

Tablo id 1<br />

Tablo 1 (Hastanın doğum yılı:1985)<br />

1<br />

TARİH<br />

5<br />

2<br />

AMELİYAT<br />

6<br />

12.05.1991 Lobül Rekonstruksiyonu<br />

9<br />

24.11.1993 Bilateral Kondilektomi<br />

13<br />

10<br />

14<br />

3<br />

HAVAYOLU<br />

7<br />

Maske ile ventilasyon<br />

11<br />

Trakeostomi<br />

4<br />

AMELİYAT SONRASI<br />

8<br />

Servis<br />

12<br />

YBÜ (2 gün)<br />

09.07.1996 Eksternal distraktör takılması Retrograd Entübasyon YBÜ (3 gün)<br />

17<br />

18<br />

03.12.1997 Silikon Blok Çıkarılması<br />

15<br />

19<br />

16<br />

20<br />

Fiberoptik Entübasyon Servis


21<br />

22<br />

12.09.2001 Kondil Rezeksiyonu<br />

25<br />

26<br />

23<br />

24<br />

Fiberoptik Entübasyon YBÜ (1 gün)<br />

09.06.2003 Mandibula Rekonstruksiyonu FiberoptikEntübasyon YBÜ (2 gün)<br />

29<br />

30<br />

29.03.<strong>2006</strong> Lobül Rekonstruksiyonu<br />

27<br />

31<br />

Maske ile ventilasyon<br />

28<br />

32<br />

Servis<br />

YBÜ: Yoğun bakım ünitesi


P58<br />

SYRİNGOMYELİ VE ARNOLD CHİARİ TİP I MALFORMASYONLU HASTADA<br />

ANESTEZİ YÖNETİMİ<br />

Saffet Karaca 1 ,Emre Erbabacan 2 * ,Banu Gökay 3 ,Mois Bahar 3<br />

1 Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 2 Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji<br />

İSTANBUL- 3 Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji -<br />

Giriş<br />

Syringomyeli spinal kord içersinde kavitelerin oluşması ile çeşitli kalıcı hasarlara sebep olan<br />

ilerleyici bir hastalıktır. Beyin kökü herniasyonu ve spinal kord basısı riskini de taşıyan<br />

ilerleyici bir myelopati olduğundan bu hastaların anestezisi özelliklidir. Bu olgu sunumunda<br />

kollum femoris fraktürü nedeniyle operasyonu planlanan syringomyelili hastanın anestezi<br />

yönetimini irdelemeyi amaçladık(1).<br />

Olgu Sunumu:<br />

58 yaşında erkek hastada, 29 yıl önce, syringomyeli ve Arnold Chiari tip I nedeniyle T12-L1<br />

seviyesinden laminektomi, filum terminale disseksiyonu ve subaraknoid alana shunt<br />

yerleştirilmesi sonrasında tetrapleji ve nörojen mesane gelişmişti. Fizik tedaviden fayda gören<br />

hastada kırılan bacak hariç diğer ekstremiteler motor fonksiyonlarını kazanmıştı.<br />

Santral blok uygulaması mevcut olan hastalığı daha da kötüleştirebileceğinden genel anestezi<br />

tercih ettik(2). Hastada kas gevşeticilerin neden olabileceği solunum sorunlarını en aza<br />

indirmek amacıyla anestezi indüksiyonu pentotal ile sağlandıktan sonra 10 mg atrakuryum<br />

verilerek hasta laringeal maske ile entübe edildi ve anestezi idamesi %0,8–1,5 sevoran ve<br />

FiO2 0,5 olacak şekilde (hava/oksijen) karışımı ile sağlandı. Hastaya sadece 100 µ fentanyl<br />

IV verildi, kırığın monoplejik olan ekstremitede olmasından dolayı ek analjezik ihtiyacı<br />

olmadı. Hasta ileri takip için yoğun bakim ünitesine alındı ve ertesi gün yoğun bakımdan,<br />

postop. 10.günde ise hastaneden taburcu edildi.<br />

Sonuç:<br />

Biz hastamızda, hem syringomyelili hastaların kas gevşeticilere karşı artmış duyarlılığı<br />

olduğu bilindiğinden kullanılan kas gevşetici dozunu azaltmak, hem de oratrakeal entübasyon<br />

ve ekstübasyon sırasında meydana gelebilecek intrakraniyal basınç artışını engellemek adına<br />

entübasyonu laringeal maske ile sağlamayı tercih ettik<br />

Sonuç olarak ortopedi ameliyatı geçirecek syringomyelili ve Arnold Chiari tip I<br />

malformasyonlu hastalarda genel anestezinin ve düşük kas gevşetici kullanımına izin veren<br />

LMA entübasyonun güvenli bir alternatif olduğu düşüncesindeyiz.<br />

Kaynaklar:<br />

1 .Parker J D, Broberg J C, Napolitano P G. Maternal Arnold-Chiari type I malformation and<br />

syringomyelia: a labor management dilemma. Am J Perinatol 2002; 19: 445–450.<br />

2. Aldrete JA, Ferrari H. Myelopathy with syringomyelia following thoracic epidural<br />

anaesthesia. Anaesth Intensive Care. 2004 Feb;32(1):100-3.


P59<br />

CİDDİ MORBİD OBEZİTE OLGUSUNDA ANESTEZİK YAKLAŞIM<br />

Güneş Terzi* ,Uğur Özgürbüz ,Gülçin Aran ,Tayfun Adanır ,Yasemin Dereli ,Nagihan<br />

Karahan ,Nurşen Sığ<br />

İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği -<br />

GİRİŞ: Obezite, önemi her geçen gün artan çok önemli bir sağlık problemidir. Genellikle<br />

ciddi obezitenin (BMI> 35) tek tedavisi uzun dönemde kilo vermeyi sağlayan bariatrik<br />

cerrahidir. Roux-en Y gastroenteral baypas bu amaçla uygulanan bir yöntemdir.<br />

OLGU SUNUMU: 44 yaşında, 220 kg ağırlığında, 160 cm boyunda (BMI:85) bayan hastaya<br />

morbid obezite nedeniyle genel cerrahi tarafından mide küçültme+Roux-en Y tarzı<br />

gastroenteral bypass operasyonu planlandı. Preoperatif bakıda, sırt üstü yatamadığı ve yarı<br />

oturur şekilde uyuduğu, hipertansiyon ve diyabeti olduğu öğrenildi. Antihipertansif ve oral<br />

antidiyabetik kullanımı ile kan şekeri ve tansiyonları normal sınırlardaydı. Mallampati skoru 3<br />

ve kısa boyunlu olduğu görüldü. Laboratuvar test sonuçları normal sınırlardaydı. SFT’de FVC<br />

%77, FEV1 %82, FEV1/FVC %91 idi. Efor kapasitesi obeziteye bağlı olarak kısıtlıydı. Hasta<br />

operasyon masasına yatırıldığında memelerinin çok büyük olmasından dolayı solunum<br />

güçlüğü çektiği ve boyun basısı ile venöz staza neden olduğu gözlendi. Memeleri flasterlerle<br />

gövdesine sabitlenerek bası engellendi. Zor entübasyon olabileceği düşünülerek gerekli<br />

hazırlıklar yapıldı. Sağ el sırtından 18 G branül ile damar yolu açıldı, 3 mg midazolam<br />

premedikasyon amacıyla verildikten sonra lokal anestezik uygulamasıyla sağ radial arter<br />

kanülasyonu ve sağ subclavian kateterizasyonu yapıldı. Anestezi indüksiyonu 2 mcg/kg<br />

fentanyl, 2 mg/kg propofol kullanıldı, kirpik refleksi kaybedildikten sonra 0,15 mg/kg<br />

cisatrakuryum ile kas gevşemesi sağlanarak endotrakeal entübasyon sorunsuz olarak<br />

gerçekleştirildi. Anestezi idamesi %50 N2O+ %50O2 ve %4 desfluran, 0,25 mcg/kg/dk<br />

remifentanil infüzyonu ile sağlandı, iv metoklopromid verildi. Operasyon boyunca arteriyel<br />

kan gazı, santral venöz basınç, idrar çıkışları takip edildi.<br />

3,5 saat süren operasyon sonunda insizyon hattının zor kapatılması ve baskılı pansuman<br />

uygulaması nedeniyle hasta entübe olarak anestezi YBÜ ne çıkarıldı. Postoperatif 3. saatte<br />

spontan solunumu ve kas gücü yeterli hale gelen hasta ekstübe edildi ve ertesi gün servisine<br />

gönderildi.<br />

SONUÇ: Bu olgunun anestezi uygulamasında literatürün ışığında sevoflurana oranla daha<br />

hızlı derlenme sağlayan ve ekstübasyon sonrası oksijen satürasyonu daha yüksek seyrettiği<br />

bildirilmiş olan desfluran (1), anestezi derinliğinin, hemodinamik stabilitenin ve derlenmenin<br />

hızlı olduğu remifentanil ve cisatrakuryum (2) kullanılmıştır.<br />

1.Anesth Analg 2004; 99(6): 1848-53<br />

2.Eur J Anaesthesiol 2003; 20(1):77


P60<br />

OBSTRÜKTİF SLEEP APNE SENDROMU (OSAS) OLAN MULTİPL SKLEROZ<br />

(MS)’LU BİR OLGUDA ANESTEZİK YAKLAŞIM<br />

Ayşegül Ceyhan 1 * ,Esra Türkyılmaz 2 ,Solmaz Günal 2 ,Işın Yazıcı 2<br />

1 S.B Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği ankara-<br />

2 S.B Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği -<br />

Giriş: Talus postero-medial osteokondritis dissekans Tip-3 tanısıyla artroskopik cerrahi<br />

geçiren, 2 yıldır OSAS ve 3 yıldır MS’i bulunan 32 yaşında bayan hastaya anestezik yaklaşım<br />

irdelendi.<br />

Olgu: Ayak bileğinde şişlik, ağrı, kilitlenme şikayetleriyle başvuran hastaya artroskopik<br />

cerrahi planlandı. Ses kısıklığı, idrar kaçırma, yürüme bozukluğu, diplopi, eldiven-çorap tarzı<br />

hipoestezi, başağrısı, uyku bozukluğu, gündüzleri uyuklama, geceleri horlama ve apne<br />

şikayetleri vardı. MRI’nda sol forseps major, sağ frontal lob, bilateral sentrum semiovale, T1-<br />

T2 ve medulla oblongatada plakları mevcuttu. Gece polisomnografisinde apne/hipopne<br />

indeksi (AHI) 22.36 saptandı. Hasta operasyon öncesi 2 ay hazırlandı. CPAP maskesi<br />

kullandırılarak AHI 8.20’ye düştü. Genel anestezi planlandı. Odasının ısısı, ışığı, sesi<br />

düzenlendi. Preoperatif fragmin uygulandı. Midazolam ve atrakuryumla indüksiyonu takiben<br />

entübe edildi. İdamede %50 O2/N2O içinde sevofluran uygulandı. Operasyon boyunca EKG,<br />

NIBP, HR, özofageal ve koltukaltı ısısı, spO2, ETCO2 monitörizasyonu yapıldı. Vücut ısısı<br />

±0.2 derece değişim gösterdi. Oda ısısı değişmedi. Operasyon boyunca vital bulgular sabitti.<br />

Hasta uyanık ekstübe edilerek CPAP maskesi uygulandı. Postoperatif dönemde vital bulgular,<br />

vücut ve oda ısısı değişim göstermedi. Çekilen MRI’da değişiklik saptanmadı.<br />

Tartışma ve Sonuç: OSAS ve MS birlikteliği anestezist açısından karar verilmesi güç bir<br />

durum oluşturur. OSAS için rejyonel teknikler önerilirken, MS için bunun zararlı olabileceği<br />

yönündeki görüşler daha hakimdir. OSAS; entübasyon güçlüğü, anesteziklerin farengeal<br />

kollapsı artırabileceği, postoperatif uzamış apne riskleri nedeniyle, MS ise; plateletlerde<br />

agregasyon eğilimi artışı, nöromusküler iletimde sorunlar, otonom sistem labilitesi, rejyonel<br />

tekniklerin olumsuz etkileri, sıcaklık regülasyonunun önemi nedeniyle anestezik açıdan<br />

özellik taşır.<br />

Pre, per ve postoperatif yakın takiple sorunsuz taburcu edilen hasta 1.5 yıllık takip sonunda<br />

herhangi bir patolojik gelişme göstermemiştir.


P61<br />

MAKSİLLO-FASİAL YÜZ YARALANMALI ACİL HASTADA ANESTEZİ<br />

YAKLAŞIMI<br />

nurten gül 1 ,betül kılıççıoğlu 2 * ,başol bay 3 ,suzan adalı 4 ,tayfun aldemir 5<br />

1 vakıf gureba eğitim hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon - 2 gureba eğitim hastanesi,<br />

anesteziyoloji ve reanimasyon İstanbul- 3 gureba eğitim hastanesi, anesteziyoloji ve<br />

reanimasyon - 4 gureba eğitim hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon, istanbul-Turkey 5<br />

gureba eğitim hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon, -Turkey<br />

AMAÇ: Çalışmamızda hastanemiz acil servisine araç dışı trafik kazası(ADTK) sonrası<br />

politravma ile getirilen ciddi maksillo-fasiyal yaralanması olan hastadaki anestezi<br />

yaklaşımımızı sunmayı amaçladık<br />

OLGU SUNUMU: Olgumuz, ADTK sonrası politravma ( ciddi maksillo-fasiyal yaralanma,<br />

tibiyada parçalı kırık) nedeniyle hastanemiz acil servisine getirilen 31 yaşında bayan<br />

hastadır.Yüzün sağ tarafında yaygın yumuşak doku hasarı, yanakta flep tarzı yaralanma,<br />

mandibulada birden fazla parçalı kırık, septum nasalede kırık, maksillada kırık, dilde 3cm’lik<br />

travmaya bağlı orta hatta yırtılma, multipl diş kırıkları mevcuttur. Genel cerrahi, beyin<br />

cerrahisi, plastik cerrahi, ortopedi tarafından değerlendirilen ASA-I hastaya, yaygın maksillofasial<br />

kırıkları ve açık yaraları nedeniyle plastik cerrahi tarafından operasyon planlanmış,<br />

tibiadaki parçalı kırık daha sonraki seansa bırakılmıştır. Şuur açık, koopere, GKS 15,<br />

operasyona giriş değerleri NIBP 123/74 mmHg, NDS: 90 /dk/R, SAT: %96 olan hastaya<br />

sallanan dişleri, kırık ve stabil olmayan çenesi nedeniyle maske tutulamadı. Preoksijasyonda<br />

nasal basınçlı oksijen uygulandı. İndüksiyonda 2mg midazolam, 100µg fentanyl, 50mg<br />

propofol İV verildi, kürar uygulanmadı. Bilinç kaybı tam gerçekleşmeden hasta sedatize<br />

durumda, laringeal reflekslerin azalmasını takiben 6,5 no’lu spiralli tüp ile nasal entübasyon<br />

yapıldı, 40 mg rokuronyum ve 150 mg propofol ilave edildi. İdamede %40 02 +N20 karışımı<br />

ve %2 sevofluran solutuldu. Altı saat süren operasyon boyunca sıvı olarak kristalloid ve<br />

kolloid (%5 DRL 1000ml, izotonik 1000ml, isolyt 1000ml, jelofusin 500mlx2) solüsyonları<br />

verilmiştir. Operasyon süresince ikili antibiyotik, prednizolon 80mg, antiemetik<br />

(metoklopramid), H2 reseptör blokeri uygulanmış, narkotik analjeziklere ilave olarak<br />

antienflamatuar analjezik (lornoksikam 8 mg) yapılmıştır.<br />

Hastanın hemodinamik ve solunumsal parametreleri NDS, NİBP, ETCO2, SAT, ısı ile<br />

izlenmiş ve operasyon boyunca stabil seyretmiştir. Operasyonda yanaktaki flep onarılmış,<br />

maksilla ve mandibulaya plak yerleştirilerek stabilizasyon sağlanmıştır.. Yüz, dil ve boyunda<br />

yaygın ödem geliştiğinden, postoperatif dönemde üst hava yolları açıklığının güvenliği için<br />

hasta, nazal entübe olarak yoğun bakım ünitesine gönderilmiştir. Yoğun bakımda takip ve<br />

tedavisi yapılmış, 3.günde ekstübe edilmiş, 5. gün servisine gönderilmiştir.<br />

TARTIŞMA: Trafik kazaları sonrası gelişen politravmalar hastanemiz acil servisinde yapılan<br />

operasyonları


P62<br />

2 OLGU NEDENİYLE MELKERSSON ROSENTHAL SENDROMU’NDA<br />

ANESTEZİK YAKLAŞIM<br />

Murat TEKİN 1 * ,İsmail KATI 2<br />

1 Y.Y.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Y.Y.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji<br />

ve Reanimasyon VAN-<br />

Giriş: Melkersson Rosenthal Sendromunda (MRS), fasiyal paralizi, fasial ödem ve scrotal dil<br />

ile karakterize sebebi bilinmeyen granülomatöz bir hastalıktır. Anjioödeme de neden<br />

olabilmektedir. Literatürde MRS anestezi yönetimi ile ilgili bir yayına rastlanmadığı için 2<br />

olgu nedeniyle bu sendromda anestezi yönetimi irdelenmiştir.<br />

Olgu 1: 16 yaşında MRS tanısı almış bayan hastaya yüzünün sağ tarafında 4 yıldır süren şişlik<br />

ve buna bağlı fasiyal asimetri nedeniyle lipektomi planlandı.<br />

Olgu 2: 31 yaşında, MRS tanısı almış erkek olguya bukkal çeiloplasti planlandı.<br />

Her iki hastanın da tam kan ve biyokimyasal tetkikleri normaldi. C3, C4, IgE1, IgG, IgM,<br />

total IgE seviyeleri ile MR ve EMG incelemelerinde de herhangi bir patoloji saptanmadı..<br />

Anestezik ilaçlara ve diğer allerjenlere karşı yapılan deri testleri de negatifti.<br />

Anafilaksiye karşı önlem alındıktan sonra indüksiyondan önce H1 ve H2 bloker verildi.<br />

Anestezi indüksiyonu etomidat, fentanil ve veküronyum ile, idamesi ise oksijen +N2O ve<br />

izofluran ile sağlandı. Operasyon süresince problemsiz takip edilen hasta ekstübasyon sonrası<br />

sorunsuz servise gönderildi.<br />

Tartışma: MRS, genellikle ilk iki dekatta ortaya çıkan, etiyolojisinde infeksiyöz ajanlar,<br />

gıdalara ve katkılarına karşı allerjik reaksiyonlar, otoimmün ve genetik faktörler<br />

düşünülmektedir. Bu nedenle biz de hastada alerjik bir zemin olabileceğini düşünerek hastaya<br />

gerekli immün ve deri testlerini yaptıktan sonra, anestezi sırasında anafilaksi ve anjioödeme<br />

karşı önlem alarak anestezi uyguladık.<br />

Sonuç: Anjioödeme sebep olabilen, nadir bir hastalık olan ve çoğu zaman basit bir fasiyal<br />

paralizi olarak düşünülüp gözden kaçabilen MRS’da alınması gereken önlemlere ve uygun<br />

anestezik yaklaşıma dikkat çekmek istedik.


P63<br />

RİZOMELİK KONDRODİSPLAZİ PUNKTATALI HASTADA ANESTEZİK<br />

YAKLAŞIM: OLGU SUNUMU<br />

Meltem Bektaş 1 ,Müge Türkoğlu 2 ,Namık Özcan 3 * ,Hülya Başar 4<br />

1 S.B.Ankara eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Ankara-Turkey<br />

2 S.B.Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 S.B.Ankara<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Ankara-Turkey 4<br />

S.B.AnkaraEğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ<br />

Kondrodisplazi Punktata (KDP), kıkırdakta punktat kalsifikasyonlar, bilateral ekstremitelerde<br />

proksimal kısalık (rizomelik mikromeli), katarakt, iktiyosis, alopesi, nörolojik problemler,<br />

mental ve gelişme geriliği ile seyreden, değişik genetik kökenleri olan hastalıklar grubudur.<br />

KDP’nin en kötü prognoza sahip formu Rizomelik Kondrodisplazi Punktata’dır (RKDP).<br />

Peroksizomların fonksiyon bozukluğuna bağlı, otozomal resesif geçişli bir hastalıktır.<br />

Eritrositlerde ve fibroblastlarda plazminojen miktarının azalması ve fitanik asit miktarının<br />

artması patognomiktir.Yaşamın ilk iki yılında, sık solunum yolu enfeksiyonları nedeni ile bu<br />

hastalar genellikle kaybedilir.<br />

Bu olgu sunumunda, bilateral katarakt ameliyatı geçirecek 4 aylık RKDP’li bir hastaya<br />

anestezik yaklaşım anlatılmıştır.<br />

OLGU<br />

Dört aylık, 2800 gr erkek bebeğe bilateral katarakt ameliyatı planlandı. Hastada ciddi gelişme<br />

geriliği, üst ekstremitede ciddi proksimal kısalık, biletaral pesekinovarus, mikropenis, sağ<br />

ingüinal herni, her iki alt ve üst ekstremite eklemlerinde kontraktürler mevcuttu.<br />

Radyografilerinde punktat kalsifikasyonlar, bilateral multipl böbrek taşları belirlendi.<br />

Hastanın plazma fitanik asit düzeyi de yüksek olarak bulundu.<br />

Hastaya premedikasyon uygulanmadı. Rutin monitorizasyonun ardından hastaya uyanık<br />

olarak 1/5 Dekstroz ile i.v. yol açıldı. % 50 O2-N2O karışımında Sevofloran ile anestezi<br />

indüksiyonu yapıldı. Kas gevşetici kullanılmadan yeterli kas gevşemesi sağlandıktan sonra<br />

2,5 mm ID kafsız tüp ile entübasyon sağlandı. Entübasyon sonrasında ve operasyon süresince<br />

hemodinamik değişiklik oluşturmayacak konsantrasyonda sevofluran ile anestezi idame<br />

ettirildi. Operasyon sonunda yeterli spontan solunum sağlandıktan sonra hasta<br />

komplikasyonsuz ekstübe edildi, yenidoğan yoğunbakım ünitesine gönderildi.<br />

SONUÇ


RKDP’li hastalarda yaygın sistem anomalileri olduğu için, anestezik yaklaşım gerektiğinde;<br />

anestezi süresinin mümkün olduğunca kısa tutulması ve seçilecek anestezik ajanların titre<br />

edilerek kullanılması, intraoperatif ölüm, malign hipertermi ve postoperatif solunum<br />

yetmezliği gibi olası anestezi risklerininin hatırda bulundurulması gerektiği kanaatindeyiz.<br />

REFERANSLAR<br />

1. Pascolat G., Zindeluk JL., Abrao KC., et.al. Rhizomelic Chonrodysplasia Punctata. J<br />

Pediatr (Rio J) 2003;79 (2):189-92


P64<br />

KRANİYOTOMİ OPERASYONU GEÇİREN KONJENİTAL DİYAFRAGMA<br />

EVENTRASYONLU HASTADA ANESTEZİK YAKLAŞIM<br />

Hale Yarkan Uysal 1 * ,Solmaz Günal 2 ,Ahmet Şenol Uyar 2 ,Hülya Başar 2<br />

1 S.B Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, Ankara-<br />

Afghanistan 2 S.B Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

Kliniği -<br />

Giriş: Bu olgu raporunda intrakraniyal kitle operasyonu planlanan konjenital diyafragma<br />

eventrasyonlu erişkin hastada anestezik yaklaşımın sunulması amaçlanmıştır.<br />

Olgu: Olfaktör oluk menengioma nedeniyle kraniyotomi operasyonu planlanan 79 yaşında<br />

bayan hastanın özgeçmişinde hipertansiyon, KAH, KKY ve diyafragma eventrasyonu mevcut<br />

idi. Preoperatif muayenesinde sağ akciğer bazalinde barsak sesleri alınmaktaydı. EKG’sinde<br />

düşük ventrikül hızlı AF, ekokardiyografisinde 2.derece MY tespit edildi ve EF’u %45 olarak<br />

ölçüldü. Hastanın ön-arka akciğer grafisinde sağ diyafragma eleve idi. Toraks BT’de sağda<br />

diyafragma yüksek yerleşimli olup, anterior kesimde karina düzeyine kadar uzanan barsak<br />

ansları izlenmekteydi. Preoperatif SpO2 %93 idi. Standart monitörizasyonu takiben 25 derece<br />

baş yukarı pozisyonda 5 dk preoksijenasyon uygulandı. İv 1 mg kg-1 lidokain, 3 mg kg-1<br />

etomidate, 1,5 µg kg-1 fentanyl ve 0,1 mg kg-1 vekuronyum ile indüksiyonu takiben entübe<br />

edilen hastaya idamede; %100 O2 ve %4 konsantrasyonda desfluran kullanıldı. İntraoperatif<br />

analjezi iv fentanyl ile sağlandı.Operasyon bitiminde, hasta derin anestezi altında spontan<br />

solurken ekstübe edildi. Ekstübasyon sonrası oda havasında SpO2 %96 idi. Operasyon sonrası<br />

3 gün süreyle yoğun bakımda aralıklı O2 tedavisi alan hasta, postoperatif 9. günde bilinci<br />

açık, koopere, oryante ve herhangi bir nörolojik defisiti olmadan taburcu edildi.<br />

Sonuç: Diyafragma eventrasyonlu hastalarda intra-abdominal basınç artışına neden olabilecek<br />

herhangi bir olay, örneğin öksürme, yüzeyel anestezi esnasında veya ekstübasyon sırasında<br />

ıkınma gerçek diyafragma rüptürüyle sonuçlanabilir (1). Bu hastalarda genel anestezi<br />

uygulamalarında, anestezi indüksiyonu, idamesi ve ekstübasyon dönemlerinde intraabdominal<br />

basıncın artırılmaması için gerekli önlemlerin ayrıntılı olarak düşünülmesi gerektiği<br />

kanaatindeyiz.<br />

Kaynaklar:<br />

1. Faheem M, Fayad A. Diaphragmatic rupture after epidural anaesthesia in a patient with<br />

diaphragmatic eventration. Eur J Anaesthesiol 1999; 16: 574-76.


P65<br />

TORAKS CERRAHİSİ UYGULANAN BİR OLGUDA SAĞ TARAFLI ÇİFT<br />

LÜMENLİ TÜP İLE SOL ENDOBRONŞİYAL İNTUBASYON<br />

Hasan Hepaguslar 1 ,Ayse Pelin Girgin 2 * ,Ulas Pinar 2 ,Zahide Elar 2<br />

1 DEUTF, Anesteziyoloji ve reanimasyon Izmir- 2 DEUTF, Anesteziyoloji ve reanimasyon -<br />

Giriş: Torakal cerrahi girişimlerde, tek akciğer ventilasyon (TAV)’u sık olarak uygulanır.<br />

Akciğerlerin izolasyonu genellikle çift lümenli tüp (ÇLT) ile sağlanır. Bu olgu sunumunda,<br />

selektif sol akciğer ventilasyonu sağlamak için, sağ-taraflı ÇLT\'e yeniden şekil verilerek<br />

gerçekleştirilen sol endobronşiyal intubasyon uygulaması sunuldu.<br />

Olgu: Bir erkek olguya (60 yaş, 58 kg) akciğer kanseri tanısıyla sağ üst lobektomi planlandı.<br />

Olgunun preoperatif solunum fonksiyonlarının değerlendirilmesinde FEV1: 2.29 L (% 69),<br />

FVC: 3.37 L (% 81), FEV1/FVC: % 68 olarak saptandı. Cerrahi girişim günü uygun çapta sol<br />

taraflı ÇLT’ün mevcut olmaması ve yapılacak işlem için selektif sol akciğer ventilasyonunun<br />

gerekliliği nedeniyle, olguya 39 Fr tek kullanımlık polivinil klorid yapıda sağ taraflı ÇLT<br />

(Sheridan, Sher-I-Bronch, USA) ile sol endobronşiyal intubasyon uygulaması kararlaştırıldı.<br />

Anestezi indüksiyonu öncesi, broşiyal lümeninin içinde stile varlığında sağ-taraflı ÇLT’ün<br />

proksimal eğimi, tüpün Y bifurkasyonundan tutularak, tüpün uzun eksenine göre tam ters<br />

yöne değiştirildi. Daha sonra, bronşiyal ucunun açıklığının sola bakması amacıyla, ÇLT saat<br />

yönünde 180 derece döndürüldü. Yeniden şekillendirilen sağ-taraflı ÇLT ile, sol-taraflı ÇLT<br />

uygulamasına benzer şekilde, sol endobronşiyal intubasyon uygulandı. Yerleştirilen ÇLT’ün<br />

pozisyonunun uygunluğu, supin ve lateral dekubit pozisyonlarında; solunum seslerininin<br />

oskültasyonu, toraks duvarı hareketlerinin inspeksiyonu ve peak hava yolu basınçlarının<br />

kontrolü ile doğrulandı. Akciğerlerin etkin izolasyonu, sağ torakotomi sonrası atelektatik<br />

akciğerin görülmesi ile konfirme edildi. Sol-taraflı TAV’u sağlandıktan sonra başlayan<br />

cerrahi girişim 230 dk sürdü ve olguya sağ üst lobektomi ile göğüs duvarı rezeksiyonu<br />

uygulandı. Olgu girişim sonunda ekstübe edildi ve yeterli spontan solunumda Göğüs Cerrahisi<br />

Yoğun Bakım Ünitesi’ne transport edildi.<br />

Sonuç: Literatürde sağa-eğimli trakeal tüp ile sol bronşiyal intubasyon uygulanan pediyatrik<br />

bir olgu (1) dışında, sağ-taraflı ÇLT kullanılarak sol endobronşiyal intubasyon uygulanan bir<br />

olguya rastlanmamıştır.Trakeo-bronşiyal anatomik yapıya bağlı olarak sağ ve sol-taraflı<br />

ÇLT’lerin üretim farklılıkları dikkate alınmak koşulu ile, sol-taraflı ÇLT’ün bulunamadığı ve<br />

TAV’nun gerekli olduğu acil durumlarda, sağ-taraflı ÇLT ile sol endobronşiyal intubasyon ve<br />

akciğer seperasyonu sağlanabilir.<br />

Kaynaklar: 1) Paediatr Anaesth, 1996; 6: 487-489.


P66<br />

MARFAN SENDROMU, AKUT BATIN, GECE 02:00 = OLGU SUNUMU<br />

Beyazıt Zencirci* ,Hafize Öksüz<br />

Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ: Marfan Sendromu; öncelikli olarak kardiyovasküler, iskelet ve oküler sistemi içine<br />

alan bir konnektif doku hastalığıdır. Dermis, epidermis ve gözün yapısındaki elastik fibrillerin<br />

major komponenti olan ve fibrillin-1 olarak adlandırılan kollojenin genetik kodlamasından<br />

sorumlu 15 no\'lu kromozomu üzerindeki FBN1 geniyle bağlantılı ve otozomal dominant<br />

geçişli bir genetik hastalıktır.<br />

OLGU SUNUMU: Yirmisekiz yaşında, 40 kg ağırlığındaki erkek olguda; araknodaktili,<br />

skolyoz ile ileri derecede kifoskolyoz, Akciğer rontgenogramında yaygın büllöz görünüm,<br />

kardiyovasküler sistem açısından Mitral, Aort ile Triküspit kapağa ait ikinci derece yetmezlik,<br />

Pulmoner hipertansiyon, Ebstein anomalisi ve seyrek aritmi mevcuttu. Akut batın öntanısı ile<br />

opere edilmesi planlanmaktaydı. Endokardit ve aspirasyon pnömonisi profilaksisi uygulanan<br />

olguda operasyon öncesi radial arter monitorizasyonu yapıldı, santral venöz kateterizasyon<br />

mevcut iskelet ve akciğer anomalisinin taşıdığı riskler açısından düşünülmedi. Önceden ayrı<br />

bir damar yolundan perlinganit infüzyonu başlanan olguda mevcut kardiyak patolojisi<br />

gözönünde bulundurularak indüksiyona etomidat+propofol kombinasyonu ile başlandı. Kas<br />

gevşemesi atrakuryum besilat ile oluşturulan olguda perlinganit baskısı altında herhangi bir<br />

stres yanıta yol açmaksızın entübasyon gerçekleştirildi. Mevcut bülleri nedeniyle olguda<br />

oluşabilecek pnomotoraks riskine karşı operasyon süresince ETCO2 ve PAP\'a dikkat edilerek<br />

elle ventilasyon uygulandı. Operasyon bitiminde cilt ve ciltaltı lokal anestezik infiltrasyonu<br />

uygulanan olgu perlinganit baskısı altında ve kas gevçetici etkisinin reverse edilmesi sonrası<br />

ekstübe edildi. Bilinç durumu hızla düzelen olgu; intravenöz Hasta Kontrollü Analjezi<br />

eşliğinde ve Perlinganit infüzyonu uygulanır durumda gözlem amacıyla reanimasyon<br />

ünitesine alındı.<br />

SONUÇ: Genellikle mevcut anatomik patolojilerinin düzeltilmesi amacıyla Marfan Sendromu<br />

olguları anestezi pratiğinde karşımıza çıkabilir. Ama anevrizma rüptürü, doğum ve<br />

olgumuzda görüldüğü gibi akut batın şeklinde de karşılaşabiliriz. Zor entübasyon riski,<br />

mevcut kistleri nedeniyle pnömotoraks, pektus ekskavatus ile skolyoza bağlı restriktif akciğer<br />

hastalığı tehditi altındaki ve mevcut kalp kapak hastalıkları ile iletim anomalisi olan Marfan<br />

Sendromlu olguda; mevcut riskler gözönüne alınarak yapılacak dikkatli, ayrıntılı ve hızlı bir<br />

hazırlık sonrası; titiz bir anestezi yönetimiyle gece 02:00\'de de opere edilebileceği<br />

görüşündeyiz.


P67<br />

AMİLOİDOZ HASTASINDA SUBGLOTTİK DARLIĞA BAĞLI BEKLENMEYEN<br />

ENTÜBASYON GÜÇLÜĞÜ<br />

Nesil Coşkunfırat* ,Gülbin Arıcı ,Ertuğrul Ertok<br />

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ: Amiloid depolanmasına bağlı laringeal daralma tüm benign laringeal lezyonların %1<br />

ini teşkil eder ve subglottik bölge tutulum yerlerinden biridir. Laringeal amiloidoz dokusu<br />

oldukça frajildir, kolaylıkla kanayabilir ve entübasyon sırasında masif kanama meydana<br />

gelebilir. 1 Olgu sunumunun amacı amiloidoz tanısı almış, birkaç kez operasyona alınmış bir<br />

hastada gelişen subglottik darlık ve buna bağlı gelişen entübasyon güçlüğünün tartışılmasıdır.<br />

OLGU SUNUMU: 45 yaşında bayan hasta A-V fistül açılması operasyonu için<br />

değerlendirildiğinde yaklaşık 10 yıllık astım tanısı olduğu, 2003 yılında amiloidoz tanısı<br />

aldığı ve kolşisin tedavisi altında olduğu öğrenildi. Mart <strong>2006</strong> da trafik kazası geçiren hastaya<br />

12 saat süren genel anestezi ile ortopedik düzeltme uygulanmış ve 3 saat Reanimasyon<br />

kliniğinde entübe izlendikten sonra servise devir edilmiş. 20. günde hastaya genel anestezi ile<br />

debridman operasyonu uygulanmış. Kreatinin değerleri progresif olarak artan hasta yatışının<br />

40. gününde hemodializ programına alınmış.<br />

Travma sonrası yatışının 3 ayında A-V fistül operasyonu için başvurdu. Entübasyon zorluğu<br />

beklenmediğinden hasta standart şekilde uyutulmak üzere operasyon odasına alındı. 7,5 no.lu<br />

ETT ile bir kez entübasyon denemesinde vokal kordlar altında direnç hissedildi ve hiç<br />

zorlama yapılmadan geri çekildi. Tüpün ucunda hemorajik sekresyon görülmesi üzerine frajil<br />

bir kitle olabileceği düşünüldü ancak bu durum beklenmediği ve flexibl bronkoskopi hazırlığı<br />

olmadığı için 6 no lu ETT ile ikinci bir deneme yapılmasına karar verildi ve hasta sorunsuz<br />

olarak entübe edildi. ETT balonunun şişirilmemesine ve PPV uygulanmasına rağmen hava<br />

kaçağı tespit edilmedi. Operasyon sonunda tam kas gücü ve bilinç açıklığı sağlandıktan sonra<br />

hasta sorunsuz olarak ekstübe edildi.<br />

SONUÇ:<br />

Hastamızda kazanılmış subglottik daralmanın ayırıcı tanısında postentübasyon stenozu ve<br />

amilioidoza bağlı subglottik tutulum düşündük. Yaklaşık 10 yıldır mevcut astım şikayetlerinin<br />

aslında amiloidozise bağlı pulmoner veya trakeabronşial tutulum olabileceği düşünüldü ancak<br />

şiddetli taburcu istemi nedeniyle ileri tetkikler yapılamadı.<br />

Sonuç olarak anestetistler sistemik amiloidozlu hastaların trakealarını entübe ederken<br />

larinksinde tutulmuş olabileceğini dikkate almalı ve gerekli önlemleri almalıdır.<br />

1. Chow LT, Chow WH, Shum BS. Fatal massive upper respiratory tract haemorrhage: an<br />

unusual complication of localized amyloidosis of the larynx. J Laryngol Otol 1993:107:51


P68<br />

GELİŞME GERİLİĞİ OLAN KONJENİTAL HİPOTİROİDİLİ OLGUDA ANESTEZİ<br />

UYGULAMASI<br />

İSMAİL KATI 1 * ,MURAT TEKİN 2 ,KEMAL TOPRAK 2 ,ENES KÜÇÜKKESİM 2<br />

,H.HÜSNÜ YÜCE 2 ,KÖKSAL YUCA 3<br />

1 Y.Y.Ü. TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON VAN- 2 Y.Y.Ü. TIP<br />

FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 3 Y.Y.Ü. TIP FAKÜLTESİ, KULAK<br />

BURUN BOĞAZ -<br />

Giriş: Konjenital hipotiroidizm normal fizyolojide büyük değişikliklere neden olan endokrin<br />

bir bozukluktur. Tiroid glandının büyüklüğü, tiroid hastalığına bağlı trakeal halkanın aşınması<br />

ve büyük dil, cerrahi sonrası hava yolu problemine yol açar. Bu olgularda aşırı sedasyondan<br />

kaçınılmalıdır. Preoperatif tanınması anestezi güvenliği açısından önem arz eder. Boyunda<br />

kitle nedeni ile operasyona alınan 17 yaşında 15 kg ağırlığında, 90 cm boyunda konjenital<br />

hipotiroidili bayan olguda anestezi yönetiminin tartışılması amaçlandı.<br />

Olgu: 3 yaşına kadar büyüme ve gelişmesi akranlarıyla uyumlu olan hastanın, büyümesi 3<br />

yaşında duraklamış. Yüzünde kabalaşma, dilde büyüme ve sırtında kamburlaşma oluşmuş. 8<br />

yaşında tiroid yetmezliği tanısı ile L-tiroksin tedavisi verilmiş fakat hasta ilacı kullanmamış.<br />

Boyundaki şişliğin büyümesinden dolayı solunum zorluğu gelişmesi üzerine operasyon<br />

planlanmış. Yapılan fizik muayenede; makroglossi, kifoskolyoz, mental ve motor retardasyon,<br />

gelişme geriliği, taşikardi, takipne, siyanoz, solunum seslerinde kabalaşma ve SpO2 % 62<br />

olarak saptandı. Propofol, fentanil ve vekuronyum ile indüksiyon sağlanan olgu sorunsuz<br />

entübe edildi. İdamede % 40 O2 + %60 N2O, sevofluran ve vekuronyum verildi. Operasyon<br />

sırası ve ekstübasyonda sorunu olmayan hasta, yoğun bakım ünitesine alındı. Ertesi gün<br />

sorunsuz olarak servisine gönderildi.<br />

Sonuç: Bu olgularda anestezi sırasında ayrıntılı hazırlık, monitörizasyon ve ilaç dozajına özen<br />

gösterilerek sorunsuz anestezi uygulanması yapılabilir.


P69<br />

DWARFİZMLİ GEBEDE ANESTEZİ TECRÜBEMİZ<br />

Hacer Serdaroğlu 1 * ,Şaban Yalçın 2 ,Gülseren Süer Kaya 3 ,Asuman Uysalel 3<br />

1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Ankara Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Ankara-Turkey 3 Ankara Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ<br />

Dwarfizm, erişkin yaşa gelindiğinde 148 cm boya ulaşamama şeklinde tanımlanır. 100’ den<br />

fazla farklı tipi olan dwarfizmin, en yaygın formu akondroplazik dwarfizmdir. Endokondral<br />

kemik formasyonunun bozulmasına bağlı karakteristik spinal ve kraniyofasiyal anormallikler<br />

ön plandadır. Sınırlı boyun ekstansiyonu, foramen magnum darlığı, geniş dil ve mandibula,<br />

atlanto-aksiyal instabilite genel anesteziyi güçleştirirken, artmış lomber lordoz, torasik<br />

kifoskolyoz, genel spinal darlık, rejyonel anesteziyi güçleştirmektedir. 3. trimestr gebeliğe<br />

bağlı artmış aspirasyon riski, azalmış kardiyorespiratuar rezerv ve supin hipotansiyon gibi<br />

bilinen risklerle, dwarfizme bağlı risklerin birleşmesi bu hastalarda hem genel anestezi hem<br />

de rejyonel anesteziyi zorlaştırmaktadır. Bu olgu sunumunda 37. gebelik haftasında olan<br />

akondroplazik dwarfizmli hastada anestezi tecrübemiz aktarıldı.<br />

OLGU SUNUMU<br />

37. gebelik haftasında elektif sezeryanı planlananan hastanın preoperatif muayenesinde;<br />

ağırlığı 45 kg., boyu 141 cm. idi. Hipotiroidi nedeniyle L-tiroksin 1x 0,1 mg kullanan<br />

hastanın troid fonksiyon testleri normal sınırlardaydı. Boyun hareketleri sınırlı, mallampatisi<br />

class II olan hasta rejyonel anesteziyi istemediği için intratrakeal genel anestezi altında elektif<br />

sezeryanı planlandı. İntraoperatif noninvaziv arteryel kan basıncı, EKG, periferik oksijen<br />

saturasyonu ile takip edilen hasta, pentotal 5 mg/k g, rokuronyum 0,6 mg/kg ile anestezi<br />

indüksiyonu yapıldıktan ve kas gevşemesi sağlandıktan sonra entübe edildi. Bebeğin<br />

çıkarılmasından sonra %1 sevofluran, %50 oksijen, %50 azotprotoksit ile anestezi idamesi<br />

sağlandı. İntraoperatif 0,4 mg. metil ergometrin, 15 Ünite oksitosin, 1 gr. sefazolin, 10 mg.<br />

metoklopramid, 50 mg. ranitidin yapıldı. 2220 gr. ağırlığında olan bebeğin 1. dakika apgar<br />

Skoru 8 idi. İntraoperatif vital bulguları stabil seyreden hasta, 45 dakika süren operasyon<br />

sonrası ekstübe edildi. Postoperatif 2. gün sorunsuz taburcu edildi.<br />

SONUÇ<br />

Akondroplazik dwarfizmli bir gebede, genel anestezi seçilmiş ise karakteristik fiziksel<br />

yapıları ve gebeliğinde beraberinde getirdiği risklerden dolayı üst hava yolunun sağlanması ve<br />

trakeal entübasyon zor olabileceğinden zor hava yolu açısından önceden hazırlıklı<br />

olunmalıdır.


P70<br />

EKSTÜBASYON SONRASI LARİNGOSPAZMA BAĞLI GELİŞEN AKCİĞER<br />

ÖDEMİ<br />

MURAT TEKİN 1 ,İSMAİL KATI 2 * ,YAKUP TOMAK 3<br />

1 Y.Y.Ü. TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 2 Y.Y.Ü. TIP<br />

FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON VAN- 3 Y.Y.Ü. TIP FAKÜLTESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

Giriş: Negatif basınçlı pulmoner ödem, özellikle genç ve sağlıklı hastalarda üst solunum<br />

yolunu ilgilendiren pek çok nedenle ortaya çıkabilen bir durumdur (1). Etyolojik faktörler<br />

arasında postekstübasyon laringospazm, endotrakeal tüp obstrüksiyonu, guatr, postoperatif<br />

vokal kord paralizisi, yabancı cisim, hipertrofik tonsiller, hipertrofik uvula ve adenoid,<br />

obstrüktif uyku apnesi gibi nedenler yer almaktadır (2). Ekstübasyon sonrası laringospazma<br />

bağlı negatif basınçlı pulmoner ödem tablosu gelişen bir olguda anestezi pratiğinde yapılması<br />

gerekenler, erken tanı ve tedavinin önemi amaçlandı.<br />

Olgu: 19 yaşında erkek hasta, mandibula fraktürü nedeniyle acil operasyon planlandı.<br />

Preoperatif değerlendirmede, fizik muayene bulguları normal ve rutin laboratuar<br />

incelemesinde kreatin kinaz 3729 U/L dışında patoloji saptanmadı. Anestezi indüksiyonu<br />

propofol, fentanil ve vekuronyum ile, idamesi ise %40 O2+%60 N2O ve desfluran ile<br />

sağlandı. Operasyon süresince stabil seyreden hasta, operasyon bitiminde dekürarize edilerek<br />

ekstübe edildi. Ekstübasyonun ardından laringospazm gelişen olguya, pozitif basınçla<br />

ventilasyon yapıldı. Bu esnada periferik oksijen saturasyon değerinin % 55’lere kadar<br />

düşdüğü görüldü. Ventilasyonda güçlük çekilmesi üzerine hızla endotrakeal entübasyon<br />

uygulandı. Entübasyon sonrası tüp içinden pembe köpüksü bir sıvının geldiği görüldü.<br />

Akciğer ödemine girdiği düşünülen hasta, yoğun bakım ünitesine alınarak mekanik ventilatöre<br />

bağlandı. Ertesi gün ekstübe edilip, sorunsuz olarak servisine gönderildi.<br />

Sonuç: Postoperatif dönemde bir komplikasyon olarak gelişebilen negatif basınçlı pulmoner<br />

ödem, erken tanı ve etkin tedavi ile önlenebilir.<br />

Kaynaklar<br />

1. J Clin Anesth 116-120, 1990.<br />

2. J Perianesth Nurs 18: 317-323, 2003.


P71<br />

TEXTMARFAN SENDROMU VE ANESTEZİ (OLGU SUNUMU)<br />

Işıl Karabeyoğlu 1 ,Nursel Muratlı 1 * ,Ayfer Yılmaz 1 ,Aysun Postacı 2 ,Cüneyt Süsleyen 3<br />

,Nermin Göğüş 3<br />

1 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, I. Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği -<br />

2 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, I. Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği,<br />

Ankara-Turkey 3 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, I. Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Kliniği -<br />

TextGiriş: Marfan sendromu göz, iskelet ve kardiyovasküler sistemi tutan otozomal dominant<br />

geçişli bir konnektif doku hastalığıdır. Özellikle kardiyovasküler patolojiler anestezi alacak<br />

hastalarda ciddi risk oluşturmaktadır.1 Lens subluksasyonu hastaların yaklaşık %50’sinde<br />

görülmekte olup, bu nedenle cerrahi uygulanan bir olgudaki anestezi deneyimimizi<br />

sunuyoruz.<br />

TextOlgu Sunumu: 16 yaşında, 60 kg ağırlığında, 188 cm boyunda önceden Marfan<br />

Sendromu tanısı almış erkek hastaya, lens subluksasyonu ve traksiyonel retina dekolmanı<br />

nedeniyle operasyon planlandı. Preoperatif fizik muayenesinde tipik marfan görünümü (üst alt<br />

extremite orantısı bozuk, ince uzun görünüm, ince uzun parmaklar) ve pectus excavatum, oral<br />

kavite muayenesinde yüksek kavisli damak mevcuttu. Hasta Mallampati Class II olarak<br />

değerlendirildi. Akciğer, kalp oskültasyonu ve diğer sistem muayeneleri normal olarak<br />

değerlendirilen hastanın ekokardiyografik incelemesinde, assendan aortada dilatasyon, mitral<br />

kapakda minimal prolapsus, minimal mitral ve triküspit yetmezliği saptanırken ejeksiyon<br />

fraksiyonu normal sınırlarda bulundu. Anestezi indüksiyonu; 2 mg midazolam, 100 µg<br />

fentanil, 375 mg tiyopental, 6 mg vekuronyum, idamesi ise %50 N2O/ O2 ve % 2 sevofluran<br />

ile sağlandı. Entübasyonda sorun yaşanmadı. Yaklaşık 3 saat süren operasyonda<br />

hemodinamik parametreleri normal sınırlarda seyreden ve operasyon sonunda sorunsuz<br />

ekstübe edilen hasta postoperatif 7. gün taburcu edildi.<br />

TextSonuç: Marfan Sendromlu hastalarda aort dilatasyonu, mitral valv prolapsusu, aort ve<br />

mitral yetmezliği gibi kardiyovasküler patolojilerle, kifoskolyoz ve göğüs duvarı anomalileri<br />

gibi solunum rezervini kısıtlayan problemler hayatı tehdit etmektedir. Aort dilatasyonu ve<br />

buna bağlı rüptür en önemli ölüm nedenidir.2 Hastaların preoperatif dönemde mevcut<br />

kardiyovasküler ve solunum sistemi patolojileri açısından dikkatle değerlendirilmesi ve bu<br />

sistemlerde peroperatif gelişebilecek fatal komplikasyonlardan kaçınmak için en uygun<br />

anestezik yöntemin seçilmesi hayati önem taşımaktadır.<br />

TextKaynaklar<br />

1. Donlon JV: Eye, Ear, Nose, and Throat Diseases. In Benumof JL (ed): Anesthesia and<br />

Uncommon Diseases, 4th ed, Philadelphia, W.B. Saunders Company, 1998<br />

2. Roman MJ, Devereux RB, Kramer-Fox R, et al. Prognostic significance of the pattern of<br />

aortic root dilation in the Marfan syndrome. J Am Coll Cardiol 1993;22:1470–6.


P72<br />

MYASTENİA GRAVİS’Lİ HASTADA ENTÜBASYON SONRASI TRAKEAL<br />

STENOZ GELİŞİMİ<br />

levent özdoğan 1 ,semiha barçın 2 * ,mehmet cantürk 2 ,ibrahim mustafa erol 3 ,bayazit<br />

dikmen 3<br />

1 aneah, anesteziyoloji ve reanimasyon - 2 aneah, anesteziyoloji ve reanimasyon, ankara-<br />

Turkey 3 aneah, anesteziyoloji ve reanimasyon -<br />

Giriş: Trakeal stenoz uzamış entübasyonda görülebilmesine rağmen, geniş çaplı ve uygunsuz<br />

tüple yapıldığında kısa süreli entübasyon veya travmatik manüplasyonu takiben de<br />

görülebilmektedir.(1,2) Tüpün ve kafın tipi, kaf içindeki basınç, tüpün trakea içindeki<br />

hareketi, entübasyon süresi, tüpün temizliği için kullanılan maddeler, enfeksiyon, anemi,<br />

diyabetes mellitus ve hipotansiyon gibi faktörler trakeal mukozanın duyarlılığını<br />

etkilemektedir.(1,3)<br />

Olgu: 2 ay önce solunum arresti nedeniyle entübe edilerek dokuz gün süreyle mekanik<br />

ventilasyon tedavisi alan 15 yaşında, 155 cm boyunda, 91 kg ağırlığında myastenia gravis<br />

tanılı bayan hastaya timektomi operasyonu planlanmaktaydı. Hastanın fizik muayenesinde;<br />

Cushingoid görünüm, belirgin pitozis ve solunum seslerinde kabalaşma vardı. Laboratuar<br />

bulguları normal olan hastanın fiziksel durumu ASA II, Mallampati skoru II olarak<br />

değerlendirildi. Monitorizasyon ve 3mg midazolam,100µg fentanil, 80mg propofol ve 4mg<br />

vekuronyumla anestezi indüksiyonunu takiben 3 dakika %100 oksijen ile ventile edildi.<br />

Laringoskopisinin kolay olmasına rağmen 7 numara kaflı tüp vokal kordlardan geçtikten<br />

sonra ilerlemedi. Hasta 3. denemede 5,5 numara kaflı tüp ile entübe edilebildi. Operasyonu<br />

sorunsuz olan hastanın yapılan flexible bronkoskopisinde; trakeada vokal kordların 2 cm<br />

distalinde 2-3 cm uzunluğunda spiral şeklinde bir kalınlaşma olduğu görüldü. Entübe şekilde<br />

yoğun bakım ünitesinde takip edilen hasta 1 saat sonra ekstübe edildi ve postoperatif dönemi<br />

de sorunsuz seyretti.<br />

Sonuç: Hastamızdaki trakeal stenozun görece kısa süreli veya arrest sırasındaki travmatik<br />

entübasyona bağlı olduğunu düşünmekteyiz. Anestezi uygulaması ve yoğun bakım<br />

ortamlarında kısa süreli olsa bile trakeal mukozaya basıncı azaltacak önlemler alınmalıdır.<br />

Yanı sıra acil entübasyon gereken durumlarda travmatik müdahalelerden kaçınılmalıdır.<br />

Kaynaklar:<br />

1-Hawkins DB. Pathogenesis of subglottic stenosis from endotracheal intubation. Ann Otol<br />

Rhinol Laryngol.1987 Jan-Feb;96(1 Pt 1):116-7.<br />

2-Hawkins DB. Glottic and subglottic stenosis from endotrakeal intubation.<br />

Laryngoscope.1977 Mar;87(3):339-46.<br />

3-Wain JC. Postintubation tracheal stenosis. Chest Surg Clin N Am.2003 May;13(2):231-46.


P73<br />

İNTRAOPERATİF GELATİN KULLANIMI SONRASI GELİŞEN ANAFLAKSİ<br />

AYŞEGÜL KARABAY* ,TÜLAY ÖZKAN SEYHAN ,İLKAY BAŞKAN ,ELVAN<br />

ULUDAĞ ,MEHMET TUĞRUL<br />

İ.Ü.İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji -<br />

İNTRAOPERATİF GELATİN KULLANIMI SONRASI GELİŞEN ANAFLAKSİ<br />

Karabay Aysegul, Seyhan Özkan Tülay, Baskan İlkay,Uludag Leyla Elvan, Tugrul Mehmet<br />

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Anesteziyoloji Anabilim Dalı, İstanbul<br />

Giriş:Anaflaksi; bronkospazm,taşikardi,hipotansiyon ile ortaya çıkan klinik bir<br />

sendromdur.Bu olgu sunumunda intraoperatif dönemde iv jelatin uygulamasını takiben<br />

gelişen anaflaksiye yaklaşımı anlattık.<br />

Olgu sunumu:Radikal prostatektomi geçirecek atopi hikayesi bulunmayan, 68 yaşındaki ASA<br />

2 erkek hasta standart monitorizasyon sonrası indüksiyonda 50 mg esmeron,1.5 mg<br />

midazolam,75 mcg fentanyl ve 140 mg propofol ile entübe edildi. % 40 oksijen, %60 azot<br />

protoksit , % 4 desfluran ve remifentanyl infüzyonu ile idame sağlandı.Giriş<br />

TA:157/85mmHg,KTA:82/dak,SpO2:%99 idi.Operasyon sonuna doğru kanama kontrolü için<br />

kan basıncının yükseltilmesi istendi(TA:97/54 mmHg).Ayrı bir damar yolundan jelatin<br />

infüzyonu başlandı.Jelatin infüzyonu başladıktan sonra hastada hipotansiyon ve taşikardi<br />

gelişti(42/30 mmHg).5mg efedrin iv bolus yapıldı.Havayolu basınçlarının arttığı görülerek<br />

jelatine anaflaksi geliştiği düşünüldü.Jelatin infüzyonu kapatıldı.Tekrarlanan efedrin dozlarına<br />

yanıt alınamadı.100 mg prednisolon ve 1 mg adrenalin uygulandı.Hipotansiyonun devam<br />

etmesi üzerine 3 kez iv adrenalin tekrarlandı.Ventriküler fibrilasyona giren hastaya 5 ampul<br />

NaHCO3 ve 100 mg lidokain intravenöz bolus yapılarak eksternal kardiak masaja başlanıldı.3<br />

kez 300 joule,2 kez 360 joule ile defibrile edildikten sonra sinüs ritmine<br />

döndürüldü.Adrenalin ve dobutamin infüzyonları ile (TA:110/72mmHg) yoğun bakıma<br />

transfer edildi.Yoğun bakımda giriş TA:87/57mmHg , KTA:139/dak SpO2:97 CVP:+7<br />

cmH2O idi.Ekokardiografisi normal olan hastanın ,Troponin I:7.12 ng/ml,CK-MB:73 U/L<br />

değerleri geçirilmiş şok tablosu ve defibrilasyona bağlandı.Takiplerinde enzim düzeyleri<br />

düşen ve vazopressör dozları azaltılarak kapatılan hasta postoperatif 3. gününde şuur açık<br />

koopere oda havasında spontan solunumda servise eksterne edildi.<br />

Tartışma:İntraoperatif anaflaksi en sık nöromüsküler blokerlere karşı gelişmektedir.Kolloidler<br />

ise % 3-4 oranında anaflaksiden sorumludur.İntraoperatif dönemde kolloid kullanımı oldukça<br />

sık olmasına rağmen, bildirilen anaflaksi oranı oldukça düşüktür. Bronkospazmın eşlik ettiği<br />

tedaviye dirençli hipotansiyonla karşılaşıldığında, kolloidlere karşı anaflaksi gelişmiş<br />

olabileceği akılda tutulmalıdır.


P74<br />

KEUTEL SENDROMLU OLGUDA ZOR HAVA YOLUNA ANESTEZİK YAKLAŞIM<br />

Sabiha Ercan oğuz 1 * ,Adnan Torgay 2 ,Gülnaz Arslan 3<br />

1 başkent üniversitesi tıp fakültesi, anesteziyoloji ve reanimasyon, Ankara-Turkey 2 başkent<br />

üniversitesi tıp fakültesi, anesteziyoloji ve reanimasyon - 3 başkent üniversitesi tıp fakültesi,<br />

anesteziyoloji ve reanimasyon -<br />

Giriş<br />

Keutel sendromu; periferal pulmoner stenoz, brakitelefalangizm, miks tipte işitme kaybı ve<br />

kıkırdak dokuda diffüz kalsifikasyonlarla seyreden, otozomal resesif geçişli nadir görülen bir<br />

sendromdur. Bu olgu ile Keutel sendromunda görülebilen subglottik darlık varlığında zor<br />

hava yoluna yaklaşımımızı sunuyoruz.<br />

Olgu<br />

Solunum sıkıntısı nedeniyle KBB polikliniğine başvuran 15 yaşında, erkek hastanın yapılan<br />

larinks BT sonucuna göre hastada krikoid kıkırdaktaki kalınlaşmaya sekonder subglottik<br />

darlık (subglottik hava sütunu ön arka çapı 5,5 mm, transvers çapı 4,5 mm) tespit edildi.<br />

Pediatrik Genetik bölümü tarafından Keutel sendromu tanısı konan hastaya<br />

trakeolaringoplasti operasyonu planlandı.<br />

İleri düzeyde subglottik darlığı olan hasta için, rutin anestezi hazırlığına ek olarak, farklı<br />

numaralarda endotrakeal tüpler (iç çapları 3,0- 6 mm) ve kılavuz stile, laringeal maske (no: 3,<br />

2), fiberoptik bronkoskop cihazı ve acil trakeotomi seti operasyon odasında hazır<br />

bulunduruldu. İndüksiyondan sonra orotrakeal entübasyon 5,5 nolu tüp ile denendi ve<br />

subglottik darlık nedeniyle başarılı olunamadı. Sırasıyla 5,0- 4,5- 4,0- 3,0 nolu endotrakeal<br />

tüpler ile entübasyon gerçekleştirilemedi. Daha sonra laringeal maske denendi ancak effektif<br />

ventilasyon sağlanamadı (LMA no 3 ve 2). Bunun üzerine hastanın maske ile ventilasyonuna<br />

devam edilirken 5 ve 6. trakea halkaları arasından cerrahi teknikle trakeotomi açıldı ve 6 nolu<br />

kanül yerleştirildi. Operasyon odasına alındıktan 75 dakika sonra hava yolu kontrolü sağlanan<br />

hastanın takibinde ek problem olmadı. Hastaya operasyon sonunda, yoğun bakım takibi için<br />

hava yolu emniyeti ve stent amaçlı nazal entübasyon planlandı. İleri derecede septum<br />

deviasyonu ve darlığı olan hastanın nazal entübasyonu gerçekleştirilemedi ve cerrahi ekip<br />

tarafından gerçekleştirilen konka lateralizasyonu sonrasında hasta spiralli tüp (no: 26) ile<br />

nazal entübe edildi. Ek problemi olmayan hasta postoperatif izlem amaçlı yoğun bakım<br />

ünitesine kabul edildi ve 3. gün hasta servise alındı.<br />

Sonuç<br />

Dismorfik yüz görünümü, brakitelefalangizm ve kıkırdak kalsifikasyonları olan olgularda<br />

Keutel sendromu olabileceği ve bu sendromun özellikle respiratuar sisteme ait kıkırdak<br />

kalsifikasyonlarıyla hava yolunda ciddi darlıklara yol açabileceği ve hastanın hava yolu<br />

güvenliğinin sağlanmasında zorluklar olabileceği akılda tutulmalıdır.


P75<br />

LAPAROSKOPİK FEOKROMOSİTOMA OPERASYONLARINDAKİ ANESTEZİ<br />

DENEYİMLERİMİZ<br />

ayşın ersoy 1 * ,aysel altan 2 ,beysim özcan 3 ,mazlum kaya 3 ,levent uygur 3<br />

1 okmeydanı eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon - 2 okmeydanı<br />

eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon, -Turkey 3 okmeydanı eğitim ve<br />

araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon -<br />

Giriş: Çalışmamız, 2005-<strong>2006</strong> tarihleri arasında hastanemizin 1. Cerrahi kliniğinde<br />

gerçekleştirilen 6 laparoskopik feokromositoma operasyonu sırasındaki anestezi<br />

deneyimlerimizi içermektedir.<br />

Olgu sunumu:Yaşları 30-58 arasında değişen 6 hastaya preoperatif 15 günlük süreçte<br />

fenoksibenzamin ve propanolol verilerek alfa ve beta blokaj yapıldı. Sıvı replasmanları ve kan<br />

transfüzyonları uygulandı. Midazolam ile premedike edilen hastaların genel anestezi<br />

indüksiyonu 2mg/kg propofol ve 1µgr/kg fentanil, idamesi ise sevofluran gazı ile sağlandı.<br />

Lateral dekübit pozisyonu verilen hastaların EKG, SVB, invaziv arteriyel basınç, endtidal<br />

CO2 basıncı monitörize edildi, kan gazları ve hemoglobin takibi yapıldı. Operasyon sırasında<br />

hipertansiyon atakları ile karşılaşıldığında perlinganit perfüzyonu ile normotansif durum<br />

korundu. Tümörün rezeksiyonundan sonra da hipotansiyon görülmedi. Ortalama 150 dakika<br />

süren operasyonlar sırasında herhangi bir komplikasyon gelişmedi, hastalar operasyon<br />

sonunda ekstübe edilerek derlenme odasına alındı. Postoperatif dönemde intravenöz PCA<br />

kullanılarak analjezi sağlandı. Feokromositoma kromaffin hücrelerden kaynaklanan bir tümör<br />

olup, yapısal olarak bening olmakla birlikte aşırı miktarda adrenalin ve noradrenalin salınımı<br />

ile yaşamsal tehlike yaratabilir. Sürekli veya paroksismal hipertansiyon en sık görülen<br />

belirtidir. Anestezi açısından en önemli sorun peroperatif dönemde kardiyovasküler<br />

stabilitenin korunmasındaki güçlüktür. Son yıllarda laparoskopik yaklaşım, feokromositoma<br />

cerrahisinde de kullanılmaya başlanmıştır. Ancak laparoskopinin, feokromositoma<br />

olgularında anestezi sırasında karşılaşılabilecek sorunları arttırıcı etki göstermesi söz konusu<br />

olabilir. Laparoskopiye bağlı pnömoperitoneumun kardiyopulmoner etkileri, sistemik CO2<br />

absorbsiyonu, gazın ekstraperitoneal alana insüflasyonu, venöz gaz embolisi, intraabdominal<br />

organlarda zedelenme ve pozisyonun getirdiği güçlükler vb , olguları daha da riskli hale<br />

getirmektedir.<br />

Sonuç: Feokromositoma olgularında, komplikasyon gelişimini önlemede preoperatif hazırlık<br />

ve etkin monitörizasyonun önemi büyüktür. Bu şekilde laparoskopik feokromositoma<br />

olgularında da başarılı bir şekilde anestezi verilebileceği kanaatindeyiz


P76<br />

NAZOTRAKEAL ENTÜBASYONA BAĞLI RETROFARİNGEAL SUBMUKOZAL<br />

DİSEKSİYON VE CERRAHİ TEDAVİSİ (OLGU SUNUMU)<br />

Nesrin Bozdoğan 1 * ,Mesut Şener 1 ,Haluk Yavuz 2 ,Cüneyt Yılmazer 2 ,Ayda Türköz 3<br />

,Gülnaz Arslan 3<br />

1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Başkent Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Kulak Burun Boğaz Hastalıkları ve Cerrahisi - 3 Başkent Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Nazal entübasyon anestezi pratiğinde sıklıkla kullanılan bir tekniktir. Oral-dental,<br />

maksiller-mandibuler, baş-boyun veya yüz cerrahisi gibi birçok cerrahide daha iyi görüş alanı<br />

ve çalışma kolaylığı sağlaması nedeniyle tercih edilmektedir. Ancak bu yöntemin kendine<br />

özgü komplikasyonları da olduğu akılda tutulmalıdır. Bu olgu sunumunda nazotrakeal<br />

entübasyon uygulanan bir hastada oluşan retrofaringeal submukozal diseksiyona bağlı<br />

mukozal tünel oluşumu ve cerrahi tedavisi literatür eşliğinde tartışılmıştır.<br />

Olgu Sunumu: Horlama şikayetiyle gelen, 67 yaşında, 72 kg ağırlığındaki erkek hasta,<br />

uvulapalatofaringoplasti (UPPP) yapılmak üzere operasyon odasına alındı. Nazotrakeal<br />

entübasyon planlanan hastanın nazal pasaj açıklığı değerlendirildikten sonra, lokal anestezik<br />

sprey kullanılarak ucuna lubrikan sürülmüş entübasyon tüpü ile nazotrakeal entübasyon<br />

herhangi bir güçlükle karşılaşılmadan gerçekleştirildi. Her iki akciğerin eşit havalandığı<br />

görüldükten sonra anestezi idamesine geçildi. Cerrahi hazırlık sırasında ağız açacağı<br />

yerleştirildikten sonra entübasyon tüpünün retrofaringeal bölgede tünel oluşturarak<br />

orofarinkste mukozadan çıktığı görüldü. Operasyon süresince cerrahi saha görüşünün kanama<br />

ile engellenmemesi için entübasyon tüpü yerinde bırakıldı. Operasyon bitiminde ekstübasyon<br />

öncesi oluşan retrofaringeal poşun alt ucundan nazofarinkse doğru vertikal insizyon yapılarak<br />

tünel ön yüzü açıldı ve olası bir hematom önlendi. Daha sonra hasta sorunsuz bir şekilde<br />

ekstübe edilip servis takibine alındı. Postoperatif 2. gün taburcu edilen hastanın 15 gün<br />

sonraki poliklinik muayenesinde orofarinksin tamamen iyileştiği görüldü.<br />

Sonuç: Retrofaringeal mukoza diseksiyonu nazotrakeal entübasyonun nadir görülen bir<br />

komplikasyonu olmakla birlikte, diseksiyon yerinde hematom veya apse oluşabilmesi,<br />

solunum sıkıntısı, yutma güçlüğü ve oluşan hematomun gevşek mukozayı mediastene kadar<br />

diseke ederek mediastinit riski nedeniyle önemlidir. Bu olgumuz dolayısıyla her nazal<br />

entübasyon sonrası muhtemel oluşabilecek komplikasyonlara karşı orofarinksin anestezi<br />

uzmanınca dikkatli muayene edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.


P77<br />

BİLGİSAYARLI TOMOGRAFİ ÇEKİMİNDE ANESTEZİ DENEYİMLERİMİZ<br />

Namigar Turgut 1 * ,Aysel Altan 2 ,Aygen Türkmen 3 ,Achmet Ali 4 ,Çiçek Babuna 5<br />

1 SB Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon Istanbul- 2 SB<br />

Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon, -Turkey 3 SB<br />

Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon İSTANBUL- 4 SB<br />

Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon istanbul- 5 SB<br />

Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon -<br />

Bilgisayarlı tomografi ( BT ) çekiminde özellikle çocuklarda rektal ve oral sedatif ajanlar<br />

yetersiz kaldığında; intravenöz veya inhalasyon anestezisi uygulanır. Ancak bu<br />

uygulamalarda kullanılan ilaçlardan ve yöntemden kaynaklanabilen birçok komplikasyonlarla<br />

karşılaşılır.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM<br />

Hastanemiz Etik Kurul onayı alındıktan sonra, 2005-<strong>2006</strong> yıllarında hastanemiz görüntüleme<br />

merkezine BT çekimi için başvuran 96 olgu çalışma kapsamına alındı. Tüm hastalara<br />

uyanıklık sedasyon skoru 3 olacak şekilde yüz maskesi ile inhalasyon anestezisi veya<br />

intravenöz anestezi uygulandı. Kalp atım hızı, sistolik arter basıncı, SpO2 monitörizasyonu,<br />

işlemden önce ve sonrasında takip edildi. Olguların demografik özellikleri, anestezi şekli,<br />

BT’si çekilen alan, bulantı, kusma, allerjik reaksiyonlar ve diğer komplikasyonlar kaydedildi.<br />

BULGULAR: Çalışmamız yaşları 1 ile 47 arasında değişmekte olan (4,14±6,87) ; 56 erkek<br />

(% 58,3), 40 kadın (% 41,6) toplam 96 olgu üzerinde yapıldı. Olguların radyolojik tetkiklere<br />

göre dağılımı; kraniyal BT 74.9%, toraks BT 22.9%, batın BT 10.4%, diğer BT 3.1%.<br />

Olguların anestezik ajanlarına göre dağılımı;sevufluran 94.8%, propofol 2.1%, midazolam<br />

4.15%, tiyopental 1.05% bulundu. Hiçbir olguda işlem sırasında ve sonrasında bulantı kusma<br />

görülmedi, ancak 2.19 % olguda bradikardi, 2.1%’inde allerjik reaksiyon gelişti ve yapılan<br />

ilaç tedavisine yanıt alındı.<br />

TARTIŞMA: Son yıllarda diyagnostik amaçlı görüntülemede ve geleneksel radyolojik<br />

prosedürlerde sedasyon, özellikle çocuklarda önem kazanmıştır, ancak uygulanan sedasyonun<br />

başarısızlığı ve ciddi yan etkilerin görülme sıklığı artmıştır. Kısa etkili ajanlarla yapılan<br />

intravenöz sedasyon özellikle çocuklarda genel anesteziyle karşılaştırıldığında derlenme<br />

zamanı açısından güvenli bir yöntem olarak bildirilmiştir. İnhalasyon anestezisi uygulanan<br />

çalışmalarda cocuklarda ajitasyon bildirilmesine rağmen olgularımızda hipoksemi, solunum<br />

depresyonu veya ajitasyon gözlemlemedik. Birden fazla ilaçla yapılan sedasyonda ise yan etki<br />

görülme sıklığının arttığı bildirilmiştir.<br />

Sonuç olarak; güvenilir intravenöz sedasyon teknikleriyle karşılaştırıldığında maske ile<br />

inhalasyon anestezisi de minimal invaziv diyagnostik prosedürlerde kullanılabilir. Bu<br />

sedasyon programı da uygun sedasyon skorlaması kullanıldığında efektif ve güvenilirdir.


P78<br />

AMELİYAT İLE ORTAYA ÇIKAN KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ<br />

Murat Ünsel 1 ,Murat Ünsel 2 ,Necla Cengiz 2 ,Ersin Okur 3 * ,Neşe Kalaycıoğlu 3 ,Dilek<br />

Kitapçıoğlu 3 ,Seher Bayraktarkatal 3<br />

1 Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon istanbul- 2 Taksim Eğitim<br />

ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon, istanbul-Turkey 3 Taksim Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Akut batın tablosu ile acile başvuran hastadan hangi tahlilleri istersiniz? Hikayesi<br />

olmayan bir hastada kronik bir böbrek yetmezliğini düşünür müsünüz?<br />

Olgu Sunumu: 26 yaşında bayan hasta bulantı, kusma, karın ağrısı şikayeti ile acil servisimize<br />

başvurdu. Fizik muayene ve laboratuar tetkikleri (Hb: 8,8 gr/dl, Hct:26,1%, WBC:9,1uL,<br />

idrarda eritrosit:50uL lökosit:25 uL.) ve batın ultrasonu [bilateral böbrek parankiminde artış<br />

(renal parankimal hastalık?) peri apandisial serbest sıvı mevcut (perfore apandisit?)]<br />

sonucunda akut apandisit düşünüldü. Ameliyatı planlanan hastanın anamnezinde bir özellik<br />

yoktu, TA:160/110mmHg, KTA:100/dk. İndüksiyon propofol 2 mg/kg, süksinilkolin 1 mg/kg,<br />

fentanil 2µg/kg ile sağlandı. İdamede sevorane %1; %50O2 / %50N2O kullanıldı..<br />

İntraoperatif TA: 180/100 mmHg civarında seyretti ve 3 kez gliserol trinitrat 0,1mg ile<br />

müdahale edildi. 30 dk. süren operasyonda ek kas gevşetici ihtiyacı olmadı. Ameliyat sonrası<br />

da tansiyonu yüksek seyreden hastaya dahiliye konsültasyonu istendi. Fizik muayene ve ek<br />

laboratuvar tahlilleri sonucu (Glikoz:175mgr/dl; Üre:192mg/dl; Kreatinin:11,51gr/dl;<br />

Potasyum:3,29mmol/L) kronik böbrek yetmezliği(KBY), anemi, HT tanıları konularak tedavi<br />

başlandı. Takibinde üre ve kreatinin değerlerinin düşmemesi üzerine, hasta ileri tedavi için<br />

dializ ve nefroloji bölümü olan başka bir hastaneye sevk edildi.<br />

Sonuç: KBY; üç aydan uzun süren azotemi, anemi, hipertansiyon, hiperfosfatemi,<br />

hipokalsemi, idrar bulguları ve radyolojik bulgular ile karakterizedir. Hastalarda halsizlik,<br />

bulantı, kusma kabızlık, ishal, deride solukluk, kaşıntı, kuruluk, kas iskelet ağrıları vardır.<br />

İleri evreye kadar klinik bulgu vermeyebilir, tablo ameliyat infeksiyon, hipovolemi, , üriner<br />

sistemde tıkanma ve nefrotoksik ilaç kullanımıyla çıkar. Hastamızdaki bulantı ve kusma akut<br />

apandisit tablosuna bağlandı., anemi ise bayan olması ile ilişkilendirildi. KBY’de anestezide<br />

kullanılan ilaçlar düşük dozlarda tutulmalı,. hiperpotasemi riski nedeniyle süksinilkolin<br />

kullanılmamalıdır. Acil operasyona alınacak hastalarda da tam bir fizik muayene yapılmalı, ek<br />

laboratuvar tetkikleri de istenmelidir.


P79<br />

EBSTEİN ANOMALİLİ GEBEDE ANESTEZİK YAKLAŞIM (OLGU SUNUMU)<br />

Fatma Ertuğrul 1 ,Nihan Çete 2 ,Canan Salman 3 * ,Nurten Kayacan 3 ,Bilge Karslı 3 ,Meliha<br />

Erman 4<br />

1 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 2 Akdeniz<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Antalya-Turkey 3 Akdeniz<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 4 Akdeniz Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, -Turkey<br />

Giriş:<br />

Ebstein anomalisi triküspit kapağa ait yaprakçıkların aşağı doğru yer değiştirmesi nedeni ile<br />

oluşan nadir bir konjenital kalp defektidir ve hem gebelik sırasında hem de anestezi sırasında<br />

ciddi hemodinamik dengesizlik riski taşımaktadır.<br />

Bu olgu sunumunda Ebstein anomalisi tanısı olan bir gebedeki anestezi deneyimimizi<br />

paylaşmayı amaçladık.<br />

Olgu sunumu:<br />

30 yaşında, 36 hafta 3 günlük gebeliği olan hastaya doğum eyleminin başlaması üzerine<br />

sezaryen girişimi planlandı. Hastanın preoperatif değerlendirilmesinde, biyokimya ve tam kan<br />

tetkikleri normaldi. Fizik muayenede, triküspit odakta belirgin olmak üzere S1 çiftleşmesi<br />

saptandı. Ekokardiyografik incelenmesinde ejeksiyon fraksiyonu %58, triküspit kapakta<br />

atriyalizasyon ve 3º yetmezlik, sağ boşluklar ileri derecede dilate olarak saptandı. Operasyon<br />

öncesi infektif endokardit profilaksisi yapılan hastaya operasyona alındığında 18 G iv kanül<br />

ile damar yolu açıldı. EKG ve invaziv arter monitörizasyonu yapılan hastanın preoperatif kan<br />

basıncı: 127/77 mmHg, nabız: 77 atım/dk, SpO2:%97 olarak ölçüldü. Preoksijenizasyonu<br />

takiben 2 mg nimbex, 0,1mg fentanil, 350mg tiyopental, 100mg süksinilkolin indüksiyon için<br />

kullanıldı. Krikoid bası ile birlikte entübasyonu takiben operasyon başlatıldı. Operasyonun<br />

3.dk. da bebek doğurtuldu ve 1.dk Apgar skoru 8, 5.dk Apgar skoru 10 olarak değerlendirildi.<br />

Bebek çıkışını takiben %50 O2-N2O karışımı, %1 sevoflurane ile 2mg nimbex ve 0.1mg ilave<br />

fentanil ile anestezi idamesi gerçekleştirildi. Operasyon süresince kan basıncı ve kalp atım<br />

hızı normal sınırlarda seyretti. Operasyon süresi 30 dk. idi, komplikasyonsuz bir şekilde<br />

ekstübe edilen hasta bir saat derlenme odasında izlendikten sonra servise gönderildi.<br />

Tartışma ve sonuç:<br />

Ebstein anomalili bir gebe, hem gebelik sırasında hem de anestezi sırasında ciddi<br />

hemodinamik dengesizlik ve kardiyak aritmilere bağlı ölüm riski taşımaktadır. Takahashi K<br />

ve arkadaşları Ebstein anomalisi olan bir gebede başarı ile genel anestezi uyguladıklarını<br />

bildirmişlerdir. Bu olgu sunumunda bu hastaların preoperatif dönemde dikkatle<br />

değerlendirilmesinin, entübasyona kardiyovasküler yanıtı baskılamak için yumuşak bir<br />

anestezi indüksiyonunun ve perioperatif hemodinamik parametrelerin yakın takibinin önemini<br />

vurgulamak istiyoruz.


P80<br />

KİST HİDATİKLİ HASTADA PERİOPERATİF ANAFLAKTİK ŞOK (OLGU<br />

SUNUMU)<br />

İclal Özdemir Kol 1 ,Kenan Kaygusuz 2 ,Sinan Gürsoy 2 ,Cevdet Düger 3 ,Özgür Güler 4 *<br />

,Caner Mimaroğlu 4<br />

1 Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD sivas- 2<br />

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Sivas- 3<br />

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD sivas- 4<br />

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

Giriş: Hidatik kist; Ekinokokus granulosus embriyosunun oluşturduğu zoonotik bir hastalıktır.<br />

Kan dolaşımına son derece antijenik hidatik kist içeriğinin geçmesi sonucunda, peroperatif<br />

komplikasyon olarak IgE bağımlı anaflaksi gelişebilir.<br />

Olgu: Kist hidatik nedeni ile operasyona alınacak 46 yaşında erkek hastanın preoperatif<br />

muayenesi normal ve alerji öyküsü yoktu. EKG, noninvaziv kan basıncı, SpO2 monitörize<br />

edildi. 0.05 mcg/kg fentanyl, 0.1 mg/kg vecuronyum, 7 mg/kg tiyopental ile iv indüksiyon<br />

yapılarak hastaya genel anestezi uygulandı. Anestezi idamesi %50 O2-N2O ve %1 isofluran<br />

ile sağlandı. Vital bulguları stabil iken, operasyonun 30. dakikasında cerrahlar kiste<br />

ulaşmadan önce 1 amp difenhidramin, 8 mg dekort iv uygulandı. Kaya suyu açıldığında<br />

taşikardi (140 atım/dk) ve beraberinde TA:80/40 mmHg olması üzerine 10 mg efedrin iv<br />

uygulandı. Sıvı infüzyonları artırıldı. Radial arter kanülasyonu yapılarak invaziv kan basıncı<br />

ölçülmeye başlandı. SpO2 %85, TA:60/30 mmHg’a kadar düştü. Tüm anestezikler kesilerek 2<br />

mg/kg prednol ,40 mg ranitidin, 20mg efedrin ve 0,1 mg adrenalin iv uygulandı ve %100 O2<br />

ile solutuldu.TA yükselmeyen hastaya 20 mcg/kg/sa dopamin ve 0,2 mg/sa adrenalin<br />

infüzyonu başlandı. TA:30/10 mmHg’a kadar düştü. AKG: pH:7.10, PaO2: 52, pCO2: 60,<br />

HCO3: 17, BE: 5.5, SpO2: %88.4 idi. Hastanın vücudunda yaygın eritem, baş boyun<br />

bölgesinde ödem, bronkospazm mevcuttu. Santral venöz kateterizasyon uygulandı ve CVP 6<br />

mmHg ölçüldü. TA:70/40 mmHg olduğunda operasyona devam edildi. Anestezi idamesi<br />

%100 O2 ve %0.6 isofluran ile tekrar başlatıldı. İnotropik destek ile TA: 90/50 mmHg’ya<br />

kadar yükseldi. Operasyon sonunda TA: 90/60 mmHg, nabız 130atım/dk, AKG: pH: 7.26,<br />

PaO2: 69, pCO2: 47, HCO3: 22, BE: 4.4, SpO2: %90.6 idi. Hasta Reanimasyon Ünitesine<br />

alınarak mekanik ventilatöre bağlandı. Postoperatif tetkiklerde BK:37100µL, ALT:199 IU/L,<br />

AST:192IU/L idi. Kan gazı ve vital bulguları düzeldikten sonra (yatışının 21.saatinde)<br />

ekstübe edildi ve yatışının 4.günü genel cerrahi servisine devredildi.<br />

Sonuç: Anestezi altında anaflaksinin ilk bulgusu taşikardi ile başlar, aritmi, hipotansiyon,<br />

ciltte eritem, perioral ve periorbital ödem, nazal konjesyon, larinks ödemi, wheezing,<br />

bronkospazm, havayolu obstrüksiyonu, siyanoz, akciğer ödemi, sonunda kardiyak arrest ile<br />

sonuçlanabilir. Bununla beraber hastanın entübe olması hava yolu kontrolünde kolaylık<br />

sağlar. Anaflaksinin erken tanı konularak tedaviye hemen başlanılması hayat kurtarıcı olabilir.


P81<br />

TİROİDEKTOMİ OPERASYONU SIRASINDA İZLENEN TRAKEA RÜPTÜRÜ:<br />

OLGU SUNUMU<br />

Gulbin ARICI 1 * ,Nesil COSKUNFIRAT 2 ,AKİN BIYIK 3 ,Cumhur ARICI 4 ,Abdullah<br />

ERDOGAN 5 ,Alper T. DERIN 6 ,Ertugrul ERTOK 7<br />

1 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 2 kdeniz<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 3 kdeniz Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, nesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 4 kdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel<br />

Cerrahi AD - 5 kdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Gogus Cerrahisi AD - 6 kdeniz Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Kulak Burun Bogaz AD - 7 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji<br />

ve Reanimasyon AD -<br />

GİRİŞ:<br />

Operasyon sırasında hastaların hayati fonksiyonları, uygulanılan cerrahi ve anestezik<br />

prosedüre bağlıdır. Bu dönemde istenilmeyen olaylar sonucunda hastalar çeşitli derecede<br />

zarar görebilir ve hatta ölebilirler (1).<br />

OLGU:<br />

65 yaşında bayan hasta multinodüler guatr nedeniyle 30 yıl önce bilateral subtotal<br />

tiroidektomi operasyonu geçirmiş. Nüks saptanan hastanın İİAB'de folliküler neoplazi ve<br />

lenfositik tiroidit tanısı konması üzerine tamamlayıcı tiroidektomi operasyonu planlanmış.<br />

Standart anestezi indüksiyonunu (pentotal, fentanyl, norkuron ) takiben hastanemizde 7-8.5<br />

numara arası spiralli endotrakeal tüp(ETT) olmaması nedeniyle 6.5 numara ETT ile entübe<br />

edildi. Tüpün kafı kaçak olmayacak şekilde şişirildi. Cerrahi işlemin başlamasından 90 dakika<br />

sonra ETT’den kaçak olması üzerine kaf tekrar şişirildi. Ancak 1-2 dk sonra tidal volümde<br />

düşüş izlenmemesine rağmen, cerrahi bölgeden gelen kaçak sesi duyulduğu sırada, trakea<br />

kenarında ETT’nin balonu açık olarak görüldü. İntraoperatif ilgili bölümlerden kosültasyon<br />

istenildi. Servikal trakeada, kord vokallerin 3 cm altından başlayan, trakea posteriyorunda<br />

membranöz kısımda ve karinanın 0.5 cm üstüne kadar uzanan, yaklaşık 7-8 cm uzunluğunda<br />

perforasyon alanı mevcuttu. Trakeanın membranöz kısmı ösefagustan komplet olarak<br />

ayrıldıktan sonra ösefagus normal olarak izlendi. Trekea 3.0 monoflament polypropylene<br />

sütür (ETHICON-USA) ile onarıldı. Trakeaya silikon T-tüp ( Montgomery T-tube, 8mm)<br />

yerleştirilerek yoğun bakıma devir edildi ve mekanik ventilatöre bağlandı. Kan gazında pH:<br />

7.39, pCO2: 41.8 mmHg, pO2: 249 mmHg, O 2 %99 gelen olgumuz, oniki saat sonra<br />

hemodinamik durumunun iyi olması, şuurunu açık ve solunumunun parametrelerinin yeterli<br />

olması üzerine mekanik ventilatörden ayrıldı. Bir gün sonra servise devir edildi. T-tüp 3. gün<br />

çekilen olgu 21 gün sonra taburcu edildi.<br />

SONUÇ:<br />

Geçirilen operasyona bağlı yapışıklıklar, lenfositik tiroidit, tiroid dokusunun trakea etrafını<br />

sarmış olması, kullanılan 6.5 numara endotrakeal tüpün daha fazla şişirilmeye gereksinimi<br />

nedeni ile kaf basıncının artmış olmasının bu olayın nedenleri arasında yer aldığını<br />

düşünüyoruz. Bu olayın hastaya zarar verebilecek “kritik olay” haline dönüşmesi, ilgili klinik<br />

bölümlerin desteğinin yerinde ve zamanında alınması ile bizim olgumuzda engellenmiştir.<br />

Komplikasyonlardan kaçınmak için koruyucu önlemlerin alınması ve gelişebilecek kritik<br />

olaylar için uygun planlamanın yapılmış olması gerektiği düşüncesindeyiz.


P82<br />

SANTRAL VENÖZ KANÜLASYONDA KLAVUZ TELE BAĞLI BİR<br />

KOMPLİKASYON<br />

AYGEN TÜRKMEN 1 ,NAMİGAR TURGUT 2 ,AYSEL ALTAN 3 ,ESRA AKDAŞ 4 *<br />

,SALİH ÖZTÜRK 4<br />

1 SB. OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON İSTANBUL- 2 SB. OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON Istanbul- 3 SB. OKMEYDANI EĞİTİM VE<br />

ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON, -Turkey 4 SB.<br />

OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON -<br />

Giriş: <strong>Poster</strong>ior fossa tümörü tanısıyla operasyonu planlanan 20 yaşında bayan hastanın<br />

peroperatif monitorizasyonu için santral venöz katater takılması sırasında klavuz telin<br />

düğümlenmesiyle oluşan, etik kurul onayı alınan komplikasyonu sunmayı amaçladık.<br />

Olgu Sunumu : CVP monitörizasyonu ve olası hava embolisi aspirasyonu amaçlı olarak<br />

Seldinger tekniğiyle sağ subklavyen venin kanülasyonu hazırlığı yapıldı. Usulüne uygun<br />

yapılan venöz ponksiyonda kan gelmesi üzerine klavuz tel dirençle ile karşılaşmadan<br />

ilerletildi ve katater yerleştirildi. Tel geri çekilmek istendiğinde spiralli kısmının cildin dışına<br />

çıktığı ancak telin gelmediği görüldü. Skopi ile telin ucunun sternoklavikular bölgede kıvrılıp<br />

düğümlendiği tespit edildi. Kalp damar cerrahisinin yaptığı subklaviyan ven eksplorasyonu ile<br />

telin damar dışına çıktığı görüldü. Tel çıkarıldıktan sonra, operasyon yapılmadan hasta<br />

uyandırıldı. Bir hafta sonra operasyona alınan hastaya santral kanülasyon sol subklaviyan<br />

venden başka bir marka katater ile yapıldı. Peroperatif ve postoperatif bir sorun yaşanmadan<br />

hasta taburcu edildi .<br />

ARGE laboratuarında yapılan her iki katetere ait klavuz tellerin elektron mikroskop ile<br />

incelenmesi sonucu; “Komplikasyon yaşanan katetere ait klavuz telin bükülmesi büyük<br />

olasılıkla telin kötü imalat isleminden kaynaklandigi düsünülmektedir”şeklinde rapor edildi.<br />

Tartışma ve Sonuç : Santral venöz kanülasyon çeşitli komplikasyonlara neden olabilmektedir.<br />

Bunlardan bazıları pnömotoraks, hemotoraks, perikardiyal sıvı, perforasyonlar, hidrotoraks ve<br />

mediyastinal kanamadır. Daha nadir olarak ise hava embolisi, katater kırılması veya embolisi<br />

görülebilir. Komplikasyon gelişiminde anatomik yapı, kanülasyon yapan kişinin deneyimi ve<br />

kullanılan malzemenin kalitesi önemli etkenlerdir. Monaca ve ark.(1) ile Carpentier ve<br />

ark.(2)’ nın yayınladığı iki raporda aynı komplikasyon bildirilmiştir.<br />

Komplikasyonları en aza indirgemek için kaliteli malzeme kullanılmalı, katater iğnesinde<br />

klavuz tel için ikinci bir giriş olmalı, olabildiğince deneyimli kişilerce yapılmalı, venöz<br />

anatomi iyi bilinmelidir.<br />

KAYNAKLAR:<br />

1. Monaco E, Trojan S, Lynch J, Doehn M, Related Articles,Li Wappler F.


Broken guide wire—a fault of design? Can J Anaesth.2005 Oct;52 (8):801-4.<br />

2. Carpentier JP, Braz Da Silva J, Choukroun G.<br />

Formation of a knot in a J spiral metallic guide : a complication of the Seldinger method. Can<br />

Anesthesiol. 1991;39(4):277-8.


P83<br />

ZOR HAVAYOLU YÖNETİMİ VE REJYONEL UYGULAMASI OLAN HASTADA<br />

ANESTEZİ YÖNETİMİ<br />

İsmet TOPÇU 1 ,Selçuk BULUT 2 * ,Gönül TEZCAN KELEŞ 3<br />

1 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fak., Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D. - 2 Celal Bayar<br />

Üniversitesi Tıp Fak., Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D - 3 Celal Bayar Üniversitesi Tıp<br />

Fak., Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D. İzmir-<br />

GİRİŞ<br />

ASA Zor havayolu algoritmi zor endotrakeal entübasyonu; bir anestezi uzmanı tarafından,<br />

geleneksel laringoskopi ile uygun bir tüpün üçten fazla girişim, 10 dakikadan fazla süre veya<br />

her ikisi ile uygun yerleştirilmesi olarak tanımlanır. Zor havayolu yönetimi ile birlikte zor<br />

rejyonel anestezi uygulaması olan bir olguyu sunduk.<br />

OLGU SUNUMU<br />

48 Yaşında, E, mental retarde, her iki bacakta doku defekti nedeniyle operasyonu planlanan<br />

olgunun aşırı kifozu ve toraks ön-arka çapının artışına bağlı olarak servikal hareketi çok<br />

kısıtlı, kısa kaslı ve kalın boyun, tiromental uzaklığı 7.5 cm. sternomental uzaklığı 13.5 cm<br />

olarak ölçüldü. Mallampati testi Sınıf 4 olarak değerlendirildi. Ağır derecede kifozu olan<br />

hastanın solunum sesleri azalmıştı ve ronküsleri vardı. AKG restriktif patern ile uyumluydu.<br />

Zor havayolu yönetimi olarak tanımlanan olguya zor entübasyon hazırlıkları yapılarak cerrahi<br />

bölgenin uygun olması nedeniyle rejyonel anestezi uygulanması planlandı. Hastanın toraks<br />

ön-arka çapının artmış olması ve lumbal lordozunun aşırı olması nedeniyle ameliyat sedyesine<br />

oturtularak spinal anestezi uygulama pozisyonu verildi. L2-L3 aralığı olduğu tahmin edilen<br />

aralıktan 25 G iğne ile 3 kez spinal anestezi denendi ve başarılı olunmadı. Daha sonra 22G<br />

numaralı spinal iğneyle spinal anestezi uygulandı 12.5 mg bupivakain verildi. Olguda<br />

yaklaşık 5 dk sonra Th12 seviyesinde motor blok tespit edildi. Toraks yapısıda dikkate<br />

alınarak pozisyon verildi ve operasyon boyunca 2 lt/dk O2 desteği ile gerekli sıvı idameleri<br />

yapıldı. 70 dk süren operasyonda havayolu ve rejyonel anesteziye ait hiçbir sorun yaşanmadı.<br />

SONUÇ<br />

Zor havayolu tanısı konmuş hastalarda rejyonel anestezi kullanımı zor havayolu sorununu<br />

çözmez; zor havayolu hala mevcuttur. Zor havayolu tanısı almış bir olguda, cerrah çabuk<br />

bitiremeyecekse, hastanın baş ve havayolunda güçlükler varsa rejyonel anestezi kabul<br />

edilemez. Fakat yapılacak işlemin yeri ve süresi uygun ise tüm havayolu yönetimi hazırlıkları<br />

da yapılarak tercih rejyonel anestezi uygulamasından yana kullanılmalıdır.


P84<br />

SİSTEMİK LUPUS ERİTEMATOZUS (SLE) VE OBSTETRİK ANESTEZİ<br />

Tülay Şahin Yıldız 1 * ,Hamdiye Tutan Çulha 2 ,Kamil Toker 3 ,Mine Solak 3<br />

1 KOCAELİ üNİVERSİTESİ, Anesteziyoloji, Kocaeli-Turkey 2 KOCAELİ üNİVERSİTESİ,<br />

Anesteziyoloji - 3 KOCAELİ üNİVERSİTESİ, Anesteziyoloji, -Turkey<br />

Giriş: Kronik enflamatuar bir hastalık olan sistemik lupus eritematozus (SLE), özellikle<br />

doğurganlık çağındaki kadınları etkileyen otoimmün bir hastalıktır (1). Normal bir gebelik<br />

hastalığın klinik seyrini olumsuz etkilemese de, gelişebilecek maternal komplikasyonlardan<br />

hastalığın gebelik sırasında aktive olması, kardiyak ve renal sorunlar sorumlu tutulmaktadır.<br />

SLE’lu gebenin anestezi yönetimi hastanın ve fetusun klinik durumuna göre belirlenir. Bu<br />

olgu sunumu ile makat geliş nedeniyle acil olarak sezaryen endikasyonu konan SLE’lu bir<br />

gebedeki anestezi deneyimimizi aktarmayı amaçladık.<br />

Olgu sunumu: 7 yıldır SLE tanısı ile takip edilen 19 yaşında, 50 kg ağırlığında, 39 haftalık<br />

gebe hasta makat gelişi nedeniyle acil olarak sezaryene alındı. Gebeliği boyunca prednizolon<br />

kullanan hastaya operasyon öncesi ek doz uygulandı. Hastaya tok olması nedeniyle spinal<br />

anestezi uygulandı. Perioperatif olarak anne veya bebekle ilgili herhangi bir sorun yaşanmadı.<br />

Yenidoğanın fizik muayene ve elektrokardiografisi normaldi. Hasta ve bebeği postoperatif 3.<br />

günde taburcu edildi.<br />

Sonuç: Preoperatif iyi bir değerlendirilme ve postoperatif yenidoğan bakımı ile ilgili şartların<br />

sağlanmasıyla SLE’lu hastalarda sezaryen için spinal anestezinin genel anesteziye iyi bir<br />

alternatif olabileceğini düşünmekteyiz.<br />

Anahtar Kelimeler: SLE, obstetrik anestezi.<br />

Kaynaklar<br />

1. Hayslett JP, Reece EA. Systemic lupus erythematosus in pregnancy. Clin Perinatol 1985;<br />

12: 539.


P85<br />

BARİATRİK CERRAHİ ANESTEZİSİ TECRÜBELERİMİZ<br />

Gülbin Arıcı* ,Nesil Değer Coskunfirat ,Necmiye Hadimioğlu ,Neval Boztuğ Uz ,Güner<br />

Öğünç ,Ertuğrul Ertok<br />

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ: Bariatrik cerrahi hastanın yiyebileceği yemek miktarını azaltmak için midenin büyük<br />

bölümünün kapatıldığı ve absorbe edebileceği kalori miktarını azaltmak için ince barsağın<br />

yeniden şekillendirildiği ameliyatlardır. Çoğu işlem geri dönüşümsüzdür ve bunlar önemli<br />

komplikasyonları olabilen zor ameliyatlardır.<br />

OLGULARIN SUNUMU: Kliniğimizde Nisan-Eylül <strong>2006</strong> tarihleri arasında gerçekleşen<br />

toplam 20 bariatrik cerrahi ameliyatı genel anestezi formları retrospektif olarak incelendi.<br />

Hastaların yaş ortalaması 35.70 (18-57), BMI leri 47 kg/m2 ( min 37, max 57) idi. 15 hastaya<br />

laparoskopik gastrik banding uygulandı: bunların 2 tanesine eş zamanlı laparoskopik<br />

kolesistektomi uygulandı ancak bir tanesinde cerrahi nedenlerle açık ameliyata geçildi. 4<br />

hastaya açık gastrik bypass yapıldı; bunların 1 tanesi daha önce banding operasyonundan<br />

fayda görmemiş ve eş zamanlı greftle göbek fıtığı onarımı yapılan bir hasta idi. 1 hastaya açık<br />

gastrik banding ve eş zamanlı greftle göbek fıtığı onarımı yapıldı. 5 hasta hariç tüm hastalarda<br />

(%75) yandaş hastalık mevcuttu. Yedi hastada (%35) 2 ve üzeri yandaş hastalık mevcuttu.<br />

Ortalama operasyon süresi 164, anestezi süresi 202 dk idi. Sekiz hastada Malampati III, 10<br />

hastada II, iki hastada I idi. İki hastada maske ventilasyonunun güç olacağı<br />

düşünülerek(BMI>50, Mallampati III) uyanık fiberoptik nasal entübasyon planlandı ve başarı<br />

ile uygulandı. BMI 57 olan bir hastada ise Mallampati skoru I olarak değerlendirildi ve<br />

kolaylıkla direk laringoskopik olarak entübe edildi. Hastaların ortalama FEV 1 ve FVC %<br />

değerleri sırası ile 93,3 ve 90,2 idi. Hastaların % 85 i (n=17) ameliyat sonrası entübe halde<br />

yoğun bakıma çıkarıldı. Ortalama entübasyon, yoğun bakımda kalış ve ameliyat sonrası<br />

hastanede kalış süreleri sırası ile 795 dk, 195 dk , 3 gün olarak bulundu. Bir hastada yoğun<br />

bakıma transport sonrası gelişen ancak medikal tedaviye yanıt veren ciddi bronkospazm<br />

dışında komplikasyon gelişmedi. Bu hastada HT+DM+Astım+Allerji+Kolesistit hikayesi<br />

olduğu görüldü.<br />

SONUÇ: Bariatrik cerrahi operasyonlarının anestetik yönetimi morbid obes hastalarda sıklıkla<br />

karşımıza çıkan zor entübasyon, yandaş hastalıkların sıklığı ve ameliyat sırası ve sonrasında<br />

gelişebilecek komplikasyonlar nedeni ile özellik arz eder. Bu nedenle bu ameliyatların yoğun<br />

bakım imkanları olan, gerek anestetik açıdan ve gerekse cerrahi açıdan tecrübeli ekiplerle<br />

gerçekleştirilmesinin komplikasyonların önlenmesinde gerekli olduğu düşüncesindeyiz.


P86<br />

DOUBLE J KATETERİ TAKILMASI SIRASINDA İATROJENİK DALAK HASARI<br />

Senem Tüfekçioğlu 1 ,Döndü İyican 1 * ,Derya Acar 1 ,Gülay Önal 1 ,Orhan Kanbak 2<br />

1 Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Ankara<br />

Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, -Turkey<br />

GİRİŞ:İntraabdominal ve sol retroperitoneal alanda yapılan ameliyatlarda dalak hasarı<br />

olabilir.Bu durumda ameliyat süresi uzar, kan kaybı artar ve hastanede kalış süresi uzar.<br />

OLGU:68 yaşında 40 yıldır 1paket/gün sigara içen erkek olguya Mayıs 2005\'de invaziv<br />

mesane ca nedeniyle radikal sistoprostatektomi yapılmış ve bilateral perkütan nefrostomi<br />

takılmış.Daha sonra çeşitli ürolojik ameliyatlar geçiren olgu,Temmuz <strong>2006</strong>\'da Double J<br />

kateterinin değiştirilmesi için genel anestezi altında operasyona alındı.Olgunun preoperatif Hb<br />

değeri 11g/dl, Htc:%33 idi.Sistoskop ile üreter orifisleri ve üreteropelvik anastomoz bölgesi<br />

görülemeyince açık operasyona karar verildi.Olgu sol flank pozisyona getirilerek<br />

retroperitona girildi, fakat double J kateter ileal loop\'a geçirilemeyince nefrektomiye karar<br />

verildi.Operasyon süresince hemodinamisi stabil olan olgunun arteriyel kan basıncı (AKB)<br />

düşmeye başladı, ancak kalp atım hızında eş zamanlı bir yükselme olmadı.Arteriyel kateter ve<br />

santral venöz kateter takılan olgunun arteriyel kan gazında pH:7.32, pCO2:37mmHg,<br />

pO2:253, sO2:%99, BE: -6 mmol/l Hb:11.2g/dl, Htc:%34.5 olduğu için volüm defisiti<br />

olabileceği düşünülerek volüm replasmanı yapıldı.AKB\'nda progresif bir azalma devam etti;<br />

cerrahi alanda kanama görülmemesine rağmen kontrol Hb:8.5 g/dl Htc:26.5 olduğundan<br />

olguya eritrosit süspansiyonu (ES) verildi.Hb değeri yükselmeyen, metabolik asidoz gelişen<br />

olguda ST değişiklikleri de görülünce kardiak enzimler gönderildi. Nefrektomi<br />

tamamlandıktan sonra da AKB\'ı yükselmeyen olgu entübe şekilde YBÜ\'ne alındı.Buradaki<br />

ilk tetkiklerinde Hb:8.77g/dl, Htc:%25.8 plt:119.000/mm3 d-dimer:7030ng/ml, aPTT:95 sn<br />

PTZ:22.4 sn, INR:2.1, fibrinojen>1000 olduğu için TDP ve ES replasmanı yapıldı.Kardiyak<br />

enzimleri normal olan, metabolik asidozu derinleşen (pH:7.18, pCO2:34mmmHg,<br />

pO2:256mmHg, BE:-14mmol/l) , SVB değeri yükseltilemeyen ve AKB daha da düşen olguya<br />

ES veTDP\'nın yanısıra dopamin infüzyonu başlandı. Batında distansiyon görülerek USG<br />

yapıldı ve batın içinde serbest sıvı saptanması üzerine acil laparatomiye alınan olguya dalak<br />

hasarı nedeniyle splenektomi yapıldı.Postoperatif dönemde hemodinamisi ve laboratuvar<br />

değerleri düzelen olgu 1hafta sonra şifa ile taburcu edildi.<br />

SONUÇ:Fazla traksiyon, retraktörlerin dikkatsiz kullanımı ve direkt travma iatrojenik dalak<br />

hasarının en sık sebepleridir.Önceden abdominal cerrahi geçiren hastalarda hemodinamik<br />

stabilite bozulduğunda,anestezist ayırıcı tanıda dalak hasarını da düşünmelidir


P87<br />

HEPATOSELLÜLER KARSİNOM İÇİN RADYOFREKANS ABLASYON<br />

UYGULAMASI SIRASINDA PNÖMOTORAKS GELİŞİMİ (OLGU SUNUMU)<br />

Şirali Oba 1 * ,Ali Abbas Yılmaz 2 ,Şaban Yalçın Yalçın 2 ,Menekşe Hasdoğan Hasdoğan 2<br />

,Handan Çuhruk Çuhruk 2<br />

1 Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ankara- 2 Ankara<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Bir termoablatif teknik olan perkütan radyofrekans ablasyon(PRA) tedavisi cerrahi tedavi<br />

şansı olmayan metastatik veya primer karaciğer tümörlerinde daha sık uygulanan bir yöntem<br />

haline gelmektedir. Bilgisayarlı tomografi veya ultrasonografi eşliğinde uygulanması gereken<br />

bu tekniğin pratik uygulamasında tecrübe eksikliği istenmeyen komplikasyonlara yol<br />

açabilmektedir. Bu olgu ile PRA uygulaması sırasında gelişebilen pnömotoraksı sunmayı<br />

amaçladık.<br />

Sekiz yıldır hepatit B virüsü taşıyıcısı olan ve sekonder siroz gelişmesi nedeni ile kontrolleri<br />

yapılan 53 yaşındaki kadın hastada karaciğerde kitle tespit edilmiş ve biyopsi ile<br />

hepatosellüler kanser (HCC) tanısı konmuş. Cerrahi tedavi için uygun olmayan ve inop. kabul<br />

edilen hastaya PRA tedavisi planlanmış. Hastanın özgeçmişinde 21 yıl önceki nazal septum<br />

deviyasyon operasyonu dışında özelliği ve ek hastalığı yok. Laboratuar incelemesinde;<br />

hemoglobin 9.7 mg/dl, trombosit 113 bin, aPTT 50.1, INR 1.4, AST:64, LDH: 268, HBs Ag<br />

pozitif olarak tespit edildi. Premedikasyonu yapılan ve operasyon masasına alınan hasta rutin<br />

monitorizasyon yapıldıktan sonra tiyopental 5mg/kg ile indüksiyon, rokuronyum 0.6mg/kg ile<br />

kas gevşemesi sağlanıp entübe edildi. İdamesi %50 O2-N2O içinde desfluran ile sağlandı.<br />

ETCO2 35-40 olacak şekilde ventile edildi. Bir radyolog, ultrasonografi eşliğinde<br />

radyofrekans iğnesini tümör içine yerleştirilerek ablasyona başlandı. İşlemin 15.dakikasında<br />

hastanın saturasyonunda progresif olarak düşme gözlendi. Endotrakeal tüp ve kafı, solunum<br />

sistemi, anestezi makinası ve gazlar tekrar kontrol edildi. Sistemler normal bulundu. Ancak<br />

oskültasyonda sağ akciğerinde solunum seslerinin olmadığı tespit edildi. Saturasyonu %72’ye<br />

kadar düşen hastanın çekilen intraoperatif PA akciğer grafisinde sağ akciğerde pnömotoraks<br />

tespit edildi. PRA işlemi sonladırılarak göğüs cerrahi ekibi tarafından göğüs tüpü takıldı.<br />

Daha sonra uyandırılan ve postanestezi derlenme odasında takip edilen hasta cerrahi kliniğine<br />

gönderildi.<br />

PRA uygulamalarında kapsüler nekroz, termal yanıklar, intraperitoneal hemoraji, plevral<br />

effüzyon, hematoraks, ve perihepatik hematom gibi işleme ait komplikasyonlar bildirilmiş(1),<br />

pnömotoraksa ise rastlanmamıştır. Bir ekip uygulaması olan PRA sırasında pnömotoraks gibi<br />

komplikasyonları önlemek için yeterli deneyim kazanmak gerektiğini düşünmekteyiz.<br />

1.McGahan JP, Dodd GD. Radiofrequency Ablation of the liver. AJR 2001; 176: 3-16.


P88<br />

PROPOFOL SEDASYONU SONRASI TONİK-KLONİK NÖBET<br />

SEYHAN YAĞAR 1 * ,MEHMET KILIÇ 2 ,SEMA TURAN 2 ,AYŞEGÜL ÖZGÖK 2<br />

1 T.Y.İ.E.A.H, ANESTEZİ Ankara- 2 T.Y.İ.E.A.H, ANESTEZİ -<br />

GİRİŞ: Propofol, etkisinin hızlı başlaması ve sonlanması, sınırlı yan etki profili nedeniyle<br />

günümüzde özellikle kısa sürecek prosedürlerde tercih edilen bir i.v. anestezik ajandır.<br />

Antikonvülzan olarak bilinen ve yaygın olarak kullanılan propofolün nöbetleri uyardığına dair<br />

yayınlar da mevcuttur.<br />

OLGU SUNUMU: 22 yaşında, 60 kg erkek hasta, internal üretrotomi prosedürü için<br />

hastanemize kabul edildi. Afazik olan hastanın 1 yıl önce geçirdiği trafik kazası sonrası, akut<br />

subdural hematom geliştiği, kraniotomi sonrası, 50 gün yoğun bakımda koma halinde<br />

müşahede edildiği öğrenildi. Yoğun bakımda nöbetleri olan hasta oral antikonvülzan<br />

tedavisine devam etmekteydi. Fizik muayenesinde; genel durumu iyi, koopere, oryante, başboyun<br />

muayenesinde trakeostomi skarı mevcuttu, dolaşım sistemi, solunum sistemi, sindirim<br />

sistemi muayenesi normaldi. Kan biyokimyası normal sınırlardaydı. Operasyon öncesi yapılan<br />

nöroloji, beyin cerrahisi ve KBB konsültasyonlarında operasyona engel bir durumu olmadığı<br />

rapor edilmişti. Kullandığı ilaçlar; levetiracetam (Keppra), escitalopram (Cipralex),<br />

oksibutinin hidroklorür (Üropan), doksazozin mesylat (Cardura) idi. Ameliyathaneye alınan<br />

hastaya işlemin kısa olması nedeniyle propofol sedasyonu planlandı. 50 mg propofolün<br />

ardından hastada tonik klonik nöbetler gelişti. 2mg i.v. dormicuma yanıt alınamayınca 125 mg<br />

tiyopental sodyum eklendi ve cevap alındı. Hastanın operasyonu ertelenerek derlenme odasına<br />

alındı ve 24 saatlik müşahedesinde tekrar nöbet izlenmedi.<br />

SONUÇ: Antikonvülzan olarak bilinen propofolün nöbetlere yol açtığına dair literatürde<br />

birçok yayın mevcuttur. Epilepsi öyküsü bulunan bu olguda da propofol sonrası nöbet<br />

gelişmiştir. Propofolün epileptik hastalarda güvenli olup olmadığına dair henüz bir fikir birliği<br />

yoktur. Ancak propofol sonrası nöbet gelişen bir hastada bu ilaç tekrar kullanılmamalıdır ve<br />

hastada epilepsi öyküsü olsun olmasın her propofol kullanımında böyle bir tabloyla<br />

karşılaşılabileceği akıldan çıkarılmamalıdır.


P89<br />

MALİGN HİPERTERMİ ŞÜPHESİ OLAN HASTADA ANESTEZİK YAKLAŞIM<br />

(İKİ OLGU)<br />

Engin Ertürk 1 * ,Bahanur Çekiç 2 ,Habib Bostan 3 ,Ahmet Can Şenel 4 ,Ahmet Eroğlu 4<br />

,Hülya Ulusoy 4<br />

1 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Trabzon-Turkey 2 K.T.Ü. Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon, trabzon-Turkey 4 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Malign hipertermi genel anestezi indüksiyonundan sonra kas dokusunda akut<br />

hipermetabolik bir durum ile başlayıp oldukça geniş semptom ve laboratuar bulgularına yol<br />

açan herediter bir sendromdur. Aile hikayesi ve kas hastalıkları gibi malign hipertermi şüphesi<br />

uyandıran durumlarda cerrahi için anestezi yöntemi ve kullanılacak ilaçların seçimi son<br />

derece önemlidir.<br />

Olgu1: Daha önce iki akrabası malign hipertermiden ölen 57 yaşındaki hastanın<br />

intraabdominal kitle ameliyatı öncesi yapılan muayenesinde hipertansiyon haricinde bir<br />

özellik yoktu. EKG ve SpO2 monitörizasyonu altında T8-9 aralığından 22G epidural kateter<br />

takılan hastaya 20 ml %0.5 bupivakain verildi. 2mg/kg propofol, 1µg/kg fentanil ve 0.15<br />

mg/kg cisatrakuryum verilip entübe edilen hasta % 40-60 O2-N2O ile ventile edildi. ETCO2,<br />

invaziv kan basıncı ve ısı monitörizasyonundan sonra idame olarak düşük doz propofol<br />

infüzyonu yapıldı. Gerekli oldukça kas gevşetici ve epidural bupivakain ilave edildi.<br />

Olgu2: Daha önce 2. dereceden bir akrabası malign hipertermiden ölen 45 yaşındaki hastaya<br />

tiroidektomi planlandı. Anestezi öncesi değerlendirmede herhangi bir patolojiye rastlanmayan<br />

hastaya 2mg/kg propofol, 2µg/kg fentanil ve 0.15 mg/kg cisatrakuryum yapılarak entübe<br />

edildi. % 40-60 O2-N2O karışımı ile ventile edilen hastanın anestezi idamesi propofol ve<br />

remifentanil infüzyonu ile sağlandı.<br />

Her iki vakada da dantrolen hazır bulunduruldu. Fakat uygulamayı gerektirecek bir<br />

olumsuzluk yaşanmadı. Hastalar postoperatif ekstübasyondan sonra iki saat anestezi sonrası<br />

bakım odasında takip edilip yaşamsal parametreleri stabil şekilde servise gönderildi.<br />

Tartışma: Malign hipertermi anestezi öncesi kesin tanı konulması zor olan, aile hikayesi ve<br />

kas iskelet sistemi hastalıklarının varlığında akla gelebilen bir sendromdur. Anestezide<br />

kullanılan bazı ilaçların tetiklediği hipermetabolik bir tabloyla başlar ve tüm sistemleri etkiler.<br />

Depolarizan kas gevşeticiler ve inhalasyon anestezikleri başlıca tetikleyicilerdir.<br />

Anestezi indüksiyonu sırasındaki masseter kas spazmı sendromun tanısı için ilk belirti<br />

olabilir. Daha sonra taşikardi, disritmi, kan basıncı değişiklikleri, hiperkapni, siyanoz,<br />

peteşiler, kas rijiditesi ve vücut ısısının yükselmesi görülebilir. Malign hipertermi şüphesi<br />

olan olgularda rejyonal anestezi yöntemlerinin kullanılması, rejyonal anesteziye uygun<br />

olmayan durumlarda tetikleyici olmayan ilaçlarla total intravenöz anestezi uygulamasının<br />

daha emniyetli olacağı kanısındayız.


P90<br />

AMELİYAT SIRASINDA PULMONER EMBOLİNİN KAPNOGRAFİ İLE ERKEN<br />

TANISI<br />

Cemil YILMAZ 1 ,Özge KÖNER 2 ,Hatice TÜRE 3 ,Şüheda ÇELEBİ 4 * ,Bora AYKAÇ 4<br />

1 Yeditepe Üniversitesi Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Istanbul-Turkey 2<br />

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 3 Yeditepe Üniversitesi<br />

Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, İstanbul-Turkey 4 Yeditepe Üniversitesi<br />

Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

Giriş: Pulmoner emboli derin ven trombozu ile o kadar yakın ilişkilidir ki ayrı bir hastalıktan<br />

çok onun bir komplikasyonu olarak kabul edilir. Pulmoner embolinin %90’ında neden derin<br />

ven trombozudur.<br />

Pulmoner embolinin klinik etkileri şu faktörlere bağlıdır:<br />

* Tıkanan damar yatağının genişliği<br />

* Serotonin, Tromboxan A2 gibi aktive plateletlerden salınan humoral faktörler<br />

* Daha önceden kardiopulmoner hastalığın varlığı veya yokluğu<br />

* Hastanın yaşı ve genel sağlık durumu<br />

Bu faktörler pulmoner embolili hastalardaki klinik durumların bu kadar farklılıklar<br />

göstermesini açıklamaktadır.<br />

Sonuçta genç ve sağlıklı bir kişi pulmoner damar yatağının %25’ini tolere edebilirken yaşlı<br />

veya altta yatan hastalığı olan bir kişi dolaşım şokuna girebilmektedir.<br />

Olgu Sunumu: 82 yaşında, kadın hasta, halsizlik, karın ağrısı ve kilo kaybı nedeniyle 1 yıl<br />

önce yapılan muaynesinde USG de inen kolonda 9 cm’lik kitle tespit edilmiş. Hasta o<br />

dönemde ileri tetkik ve tedaviyi kabul etmemiş. Hastanemize başvurusunda yapılan<br />

değerlendirmede anal kanal 4.cmde kitle, karaciğerde metastazla uyumlu üç adet kitle tespit<br />

edildi. Hasta hemikolektomi + karaciğerdeki kitlelere müdahale amacıyla yatırıldı.<br />

Hasta premedikasyonla ameliyathaneye alınıp, indüksiyon ve tam monitörizasyon (EKG,<br />

SpO2, anestezik gaz ve etCO2, arter ve santral venöz basınç, nöromusküler) uygulandı ve<br />

litotomi pozisyonunda ameliyata başlandı. Ameliyat sırasında etCO2 değerinin ani olarak 17<br />

mmHg’ya düşmesi üzerine kan gazı alındı. Kan gazında PaCO2: 37.5 mmHg olmasına<br />

rağmen etCO2:17-20 mmHg olarak seyretti, hemodinamik ölçümlerde önemli bir değişim<br />

gözlemlenmedi. Hastada pulmoner emboli olabileceği düşünülerek D-dimer ve fibrin yıkım<br />

ürünleri gönderildi ve fraksiyone heparin 0.6 ml uygulandı. Ameliyat bitiminde hasta yoğun<br />

bakım ünitesine alındı. D-dimer: 2.45 µg/ml (< 0.4), Fibrin yıkım ürünü > 5 µg/ml (< 5)<br />

olarak ölçüldü.<br />

Sonuç: Ameliyat sırasında kapnografi, hastanın ventilasyon parametreleri ve metabolik<br />

dengesini izleme açısından önem taşımaktadır. Dikkatli bir izlemde vakamızda olduğu gibi;<br />

ortaya çıkan komplikasyonların erken tanısında çok yararlı bilgiler sağlamaktadır.


P91<br />

GİLBERT`S SENDROMLU HASTADA ANESTEZİ<br />

Hatice Türe 1 * ,Serap Karacalar 2 ,Cemil Yılmaz 3 ,Sibel Poçan 4 ,Bora Aykaç 4<br />

1 Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D., İstanbul-Turkey 2<br />

Ondokuz Mayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D. - 3 Yeditepe<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D., Istanbul-Turkey 4 Yeditepe<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D. -<br />

Giriş: Gilbert`s sendromu, asemptomatik olabilen, ailevi, unkonjuge non-hemolitik<br />

hiperbiluribinemi ile seyreden bir sendromdur.<br />

Olgu Sunumu: Gilbert`s sendromu dışında bilinen bir patolojisi olmayan, 46 yaşında, kadın<br />

hastaya, total abdominal histerektomi operasyonu planlandı. Preoperatif subikterik skleraları<br />

dışında özelliği olmayan hastanın, karaciğer fonksiyon testleri ve biyokimyasal tetkikleri<br />

yapılmış ve total bilirubin 1.9 mg/dL, direk bilirubin 0.45 mg/dL, protrombin, parsiyel<br />

tromboplastin, kanama ve pıhtılaşma zamanları normal sınırlarda buludu. Etomidat ve fentanil<br />

ile anestezi indüksiyonunu takiben, sis-atrakuryum ile kas gevşekliği sağlandı ve sevofluran,<br />

azot protoksit ve oksijen karışımı ile anestezi idamesine devam edildi. Cerrahi sırasında<br />

problem yaşanmayan hastanın postoperatif enzim takiplerinde özellik saptanmadı.<br />

Sonuç: Gilbert`s sendromlu olgularda; etomidat, fentanil ve sevofluran anestezisinin, güvenle<br />

uygulanabileceği sonucuna varılmıştır.


P92<br />

ENDOTRAKEAL TÜP ÜRETİM HATASI – YABANCI CİSİM ASPİRASYON RİSKİ:<br />

OLGU SUNUMU<br />

davud yapıcı 1 ,sebnem atıcı 2 * ,handan birbiçer 2 ,uğur oral 2<br />

1 mersin uni, anesteziyoloji mersin- 2 mersin uni, anesteziyoloji -<br />

Giriş: Genel anestezi yönetiminde anestezistin en önemli görevi, endotrakeal entübasyonun<br />

gerçekleştirilmesi ve hava yolu güvenliğinin sürdürülmesidir. Bu aşamada sorunlar<br />

yaşanabilir ve bunun muhtemel nedenleri arasında özofagial veya endobronşial entübasyon,<br />

diskonneksiyon, hava kaçağı, endotrakeal tüpe veya solunum devrelerine bağlı tıkanıklık yer<br />

almaktadır.<br />

Bu sunuda, endotrakeal tüpün (ETT) üretim hatasından kaynaklanan ve akciğer’e yabancı<br />

cisim aspirasyon riskine neden olabileceğini düşündüğümüz bir olgunun tartışılması<br />

amaçlandı.<br />

Olgu: Over kisti nedeniğle laparaskopik kistektomi ameliyatı geçirecek 28 yaşında, 55 kg<br />

ağırlığında, ASA I bayan olgu. İntravenöz 2 mg midazolam ile premedikasyon uygulanarak<br />

ameliyathaneye alındı. 2 mg/kg propofol, ve 1 mg/kg vekuronyum ile anestezi indüksiyonu<br />

sağlandı ve uygun şekilde, 7.5 mm endotrakeal tüp ( Well Lead Medical Insruments Co., Ltd.<br />

A4-1# Jinhu Industrial Estate Hualong, Panyu Guangzhou, 511434 P. R. China) ile<br />

entübasyon gerçekleştirildi ve ventilasyon manuel olarak sürdürüldü. Tüp tespiti yapılırken,<br />

lümen içinde inspirasyon sırasında hareket eden bir cisim gözlendi. Solunuma kısa bir süre<br />

ara verildi ve ETT konnektörünün içinde, konnektör ucuna zayıf bir kökten bağlı kopmak<br />

üzere olan ve konnektör materyalinin artığı olarak değerlendirilen cisim saptandı (Resim 1).<br />

Başka bir ETT konnektörü ile değiştirildi ve ventilasyon, operasyon sonuna kadar sorunsuz<br />

bir şekilde sürdürüldü. Olgu, operasyon bitiminde extübe edilerek servise alındı. Postoperatif<br />

çekilen akciğer grafisi normal olarak değerlendirildi.<br />

Tartışma: Konnektör ucundaki materyal üretim hatası olarak değerlendirildi. ETT’ün şeffaf<br />

olması, görünmesini sağladı. Fark edilmeseydi, koparak pulmoner aspirasyona neden<br />

olabilirdi. Bu olguda, genel anestezi öncesi, kullanılacak araçların (maske, ETT, solunum<br />

devreleri gibi) önceden kontrol edilmesinin önemine dikkat çekilmesi amaçlandı.


P93<br />

BRUTON HASTALIĞINDA ANESTEZİ SEÇİMİMİZ<br />

Nesil Coskunfırat 1 * ,Gülbin Arıcı 1 ,Bilge Karslı 2 ,Ertuğrul Ertok 2<br />

1 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Akdeniz Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve ReanimasyonAnesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ: X-e bağlı agamaglobulinemi(XLA) olarakta bilinen Bruton hastalığı; hastaların %80<br />

inde etkilenen erkekte anneden gelen IgG antikorlarının tükenmesi ile bir yaşından önce<br />

pnömoniler ve diğer sinopulmoner enfeksiyonlarla ortaya çıkan bir immun yetmezlik<br />

hastalığıdır. Hastalarda teşhisin gecikmesi ile kronik akciğer hastalıkları, gelişme geriliği ve<br />

erken mortalite ortaya çıkabilir. XLA da daha nadir olarak sepsis, menenjit ve daire gibi<br />

enfeksiyonlarda ortaya çıkabilir.<br />

OLGU SUNUMU: 16 yaşında erkek hasta tek taraflı inguinal herni onarımı operasyonu için<br />

başvurdu. Hastanın bebeklik çağlarından beri sık pulmoner enfeksiyonlar geçirdiği ve XLA<br />

tanısı ile takip edildiği, ayrıca büyüme hormonu eksikliği ve renal tübüler nekroz tanıları<br />

aldığı,gamaglobulin tedavizi almakta olduğu öğrenildi. Laboratuar tetkikleri hafif ürik asit ve<br />

fosfor yüksekliği, lökositinin 12.300bin/mm3 olması dışında normaldi. Hastanın regional<br />

anestezi veya genel anestezi ile ameliyatına karar verirken entübasyonun mu yoksa spinal<br />

anestezide dural ponksiyonun mu enfeksiyonlara neden olma ihtimalinin daha yüksek olacağı<br />

üzerinde duruldu. Yapılan literatür taramasında bu hastalıkta önerilen bir anestezi seçiminin<br />

olmadığı görüldü. Hastanın hemen hiç tam düzelmeyen öksürük, balgam şikayetlerinin<br />

mevcudiyeti ve sinopulmoner enfeksiyonların hastalıktaki dominansı nedeni ile spinal<br />

anestezinin daha güvenli olabileceğine karar verildi. Ancak uygulayıcının tecrübeli olmasına<br />

dikkat edildi, cerrahi olarak steril giyindi ve tek seferde dura delindi. Çift kat eldiven ve<br />

maske+bone ile uygulamayı yaptı. L4-5 aralıktan 29G spinal iğne ile %0.5lik Marcaine heavy<br />

2.8ml(14mg) yaklaşık 10sn de verildi. Hastanın ameliyat sonu takiplerinde spinal anesteziye<br />

ait bir komplikasyon ve enfeksiyon gözlenmedi.<br />

SONUÇ: Literatürde Bruton hastalığında kullanılabilinecek ameliyatlarda regional<br />

anestezinin genel anesteziye tercihi konusunda bir bilgi olmamasına rağmen hastamızda<br />

entübasyonun mühtemel daha yüksek enfeksiyon riski nedeni ile spinal anestezi tercih ettik.<br />

İmmun yetmezlikte steriliteye maksimum özen göstererek ek bir enfeksiyona neden<br />

olmamaya çok büyük özen gösterilmesi gerektiği kanaatindeyiz.


P94<br />

TOKOLİTİK AMAÇLI MGS04 KULLANAN GEBEDE SEZERYAN SONRASI<br />

UZAMIŞ NÖROMUSKULER BLOK<br />

Hülya Ulusoy 1 ,Müge Koşucu 2 ,Sedat Saylan 3 ,Şükran Geze 4 * ,Engin Ertürk 5 ,Bahanur<br />

Çekiç 6 ,Ahmet Eroğlu 6<br />

1 KTÜ Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 KTÜ Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon, Trabzon-Turkey 3 KTÜ Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 4 KTÜ<br />

Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon trabzon- 5 KTÜ Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon, Trabzon-Turkey 6 KTÜ Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ: MgSO4 obstetride tokolitik ajan olarak kullanılır.Terapotik serum Mg seviyelerinde<br />

bile nondepolarizan(NDB) kas gevşeticilerin etkilerinin uzadığı gösterilmiştir(1).MgSO4<br />

tedavisi alan acil sezeryan durumunda anestezik yaklaşım olarak öncelikle rejyonel anestezi<br />

tercih edilmelidir.Ancak EMR gibi durdurulamayan kontraksiyonlar nedeniyle hızla genel<br />

anestezi uygulaması gerekebilir. Burada genel anestezi altında acil sezeryan operasyonu<br />

sonrası düşük doz kas gevşetici kullanılmasına rağmen uzamış vekuronyum paralizisi görülen<br />

olguyu sunmayı amaçladık.<br />

OLGU: 26 y (67 kg,164 cm ) 32 hf. sorunsuz gebeliği olan hasta prematür eylem (EMR)<br />

nedeniyle tokolitik olarak MgSO4 tedavisi alıyordu ve kan Mg++ düzeyleri takiplerinde<br />

terapötik sınırlarda (6,1mg/dl)idi. Primipar makat gelişi ve EMR nedeniyle eylemin<br />

durdurulamadığı gebe, acil olarak sezeryana alındı..Spinal anestezi ile yetersiz duyu bloğu<br />

gelişmesi üzerine genel anestezi uygulandı.250 mg tiyopental , 3.5 mg vekuronyum ,%50-50<br />

N2O-O2 ile maske ventilasyon ile indüksiyon ve ETE sağlandı. % 0,8 sevofluran eklenerek<br />

genel anestezi sürdürüldü.Bebek doğduğunda depresse ,apnede ve bradikardikdi (70/dk). 1inci<br />

dk APGAR :3, 5inci dk APGAR :5 idi. Resusitasyon ve ETE sonrası yenidoğan YBÜ transfer<br />

edildi. Operasyonda vekuronyumdan 60 dk sonra TOF %28 ölçüldü. NMB antagonize<br />

edildi.TOF %50 nin üzerine çıkmadı.Spontan solunumu yeterli olmayan hasta postoperatif<br />

yoğun bakım ünitesinde ventilasyon desteğinde takip edildi.Kan Mg++ düzeyi 5 mg/dl<br />

idi.Postoperatif 4.saatte hasta spontan solunumu yeterli ve TOF değerleri %94 olduğunda<br />

ekstübe edildi.Kan Mg++ düzeyi bu dönemde 3,7 mg/dl ölçüldü.Hasta servise gönderildi.<br />

Bebeğin kan Mg++ düzeyleri ilk 10 gün takip edildi, 3üncü günde MV’den ayrıldı. Azalan<br />

Mg++ düzeyleri 10uncu günde normal sınırlara indi. Anne ve bebek sorunsuz taburcu<br />

edildiler.<br />

TARTIŞMA-SONUÇ: Mg++ asetilkolinin motor son plakta sinir uçlarından salınımını<br />

kalsiyumun yerine geçerek baskılar. Mg++’ un teropatik serum düzeyi 5-8 mg/dl dir.<br />

Hipermagnezemili hastada sezeryan için genel anestezi uygulandığında süksinilkolin<br />

,mivakuryum ve vekuronyum düşük dozlarda kullanılmalıdır. Mg++ kas gevşetici<br />

etkileşiminin süresi kişiden kişiye değişiklik gösterir. Rezidüel blok etkisi her zaman olası<br />

risktir.Biz bu nedenle deneyimimizi paylaştık.Kullandığımız 0,05 mg/kg vekuronyum<br />

dozunun blok uzamasını önleyemediğini gözlemledik.


KAYNAK:-<br />

1 -J .Anesth (<strong>2006</strong>) 20:33-35


P95<br />

RİJİT ENDOSKOPİK LARİNGOSKOPİDE PREDNİZOLON VE<br />

DEKSMEDETOMİDİNİN POSTOPERATİF ETKİLERİ<br />

Mustafa Kemal Arslantaş 1 * ,Nedret Uslu 2 ,Naile Toprak 2 ,Reyhan Arslantaş 2 ,Fikret<br />

Kutlu 3 ,Emine Özyuvacı 4<br />

1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği İstanbul- 2<br />

İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği - 3 İstanbul<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği istanbul- 4 İstanbul<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği -<br />

Giriş ve Amaç:<br />

Bu çalışmada, genel anestezi altında yapılan rijit endoskopik laringoskopi ve kısa süreli<br />

mikrolaringeal cerrahi (MLS) girişimlerinden sonra, görülen solunum problemlerinin<br />

önlenmesinde, metilprednizolon ve deksmedetomidinin etkinliklerini karşılaştırmayı<br />

amaçladık.<br />

Materyal ve Metod:<br />

Yerel etik kurul onayından sonra ASA I-II grubunda 18 yaş üstü larengeal patolojisi (polip,<br />

nodül veya kitle) olan 40 hasta çalışmaya alındı. Hastalar rasgele iki gruba ayrıldı. 1. Gruba<br />

(Grup P; n=25) 3mg.kg-1 metilprednizolon indüksiyondan 15 dk. önce intravenöz yoldan<br />

uygulandı. 2. Gruba (Grup D;n=25) 1µg.kg-1 deksmedetomidin indüksiyondan 15 dk. önce<br />

10 dk süreyle intravenöz yolla uygulandı. Postoperatif dönemde 30 dakika süreyle 5 dakika<br />

arayla hastaların solunum sistemi değerlendirme skorları (SSDS) ve sedasyon skorları (SS),<br />

kalp atım hızı (KAH) ve ortalama kan basınçları (OAB) kaydedildi.<br />

Bulgular:<br />

Preoperatif hemodinamik parametreler açısından gruplar arasında anlamlı bir fark yoktu. Grup<br />

D de KAH tüm ölçümlerde grup P den anlamlı olarak daha düşük bulundu (p


P96<br />

TİYOPENTAL VE PROPOFOLÜN TESTİS İSKEMİ-REPERFÜZYONUNDA<br />

KORUYUCU ETKİLERİ<br />

Hatice Yağmurdur 1 * ,Ali Ayyıldız 2 ,Ersagun Karagüzel 2 ,Elmas Öğüş 3 ,Hatice Sürer 3<br />

,Muzaffer Çaydere 4 ,Barış Nuhoğlu 5 ,Cankon Germiyanoğlu 5<br />

1 S.B Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği - 2 S.B<br />

Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2.Üroloji Kliniği - 3 S.B Ankara Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi, Biyokimya Kliniği - 4 S.B Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Patoloji Kliniği<br />

- 5 S.B Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2.Üroloji Kliniği -<br />

AMAÇ: Testis torsiyonu testis hasarını önlemek için cerrahi müdahale gerektiren ürolojik bir<br />

acildir (1). Bu çalışmada tiyopental ve propofol gibi intravenöz (i.v) anesteziklerin testis<br />

iskemi-reperfüzyon hasarı üzerine etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır.<br />

METOD:Hayvan etik kurul onayı alındıktan sonra 40 adet erkek Wistar Albino rat randomize<br />

olarak 4 eşit gruba ayrıldı. Anestezi grup 1 ve 2’de tiyopental ile indüklenip idame ettirilirken,<br />

grup 3 ve 4’de propofol kullanıldı.Grup 2 ve 4’de sol testis 1 saat iskemik (torsiyon)<br />

bırakıldıktan sonra 4 saat boyunca reperfüzyonu (detorsiyon) sağlandı. Grup 1 ve 3’de bu<br />

işlem uygulanmayıp bu gruplar kontrol grubu olarak kullanıldılar. 5 saat sonunda hayvanlar<br />

sakrifiye edilip hem ipsilateral hem de kontralateral testisler çıkarılarak, dokuda<br />

MDA(malondialdehit), NO(nitrik oksit) analizi ve histopatolojik inceleme yapıldı.<br />

BULGULAR: Tüm grupların kontralateral testisindeki MDA, NO ve histopatolojik inceleme<br />

sonuçları kontrol gruplarının ipsilateral testisinden farklı değildi. Aynı zamanda grup 1 ve 3<br />

arasında da ipsilateral testislerde incelenen parametreler açısından bir fark tespit edilemedi.<br />

Testis torsiyon/detorsiyonu grup 4’de grup 3’e göre doku MDA ve NO düzeylerinde anlamlı<br />

artışa neden olurken (p


P97<br />

RATLARDA OLUŞTURULAN KARACİĞER İSKEMİ-REPERFÜZYON (İ/R)<br />

MODELİNDE PROPOFOL VE DEXMEDETOMİDİN’İN STRESS VE ANTİ-<br />

OKSİDAN SİSTEM ÜZERİNDEKİ ETKİLERİ<br />

Nermin Gogus 1 ,Aykut Urfalıoğlu 1 ,Yavuz Akcaboy 2 * ,Zeynep Akcaboy 3 ,Mine Yavuz 4<br />

,Nedret Kılınç 4<br />

1 Ankara Numune Hastanesi, I.Anesteziyoloji - 2 Ankara Numune Hastanesi, I.Anesteziyoloji,<br />

Ankara-Turkey 3 Ankara Numune Hastanesi, I.Anesteziyoloji - 4 Gazi Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Biyokimya -<br />

Karaciğer ile ilgili olarak kanser, travma ve transplantasyon gibi cerrahilerde önemli<br />

problemlerden birisi karaciğerin İ/R’a dayanıksızlığıdır. Günümüzün popüler konularından<br />

birisi karaciğerde İ/R süresince meydana gelen yapısal ve metabolik değişiklikleri önlemek ya<br />

da en aza indirmektir. Biz çalışmamızda propofol ve dexmedetomidin’in oluşturduğumuz<br />

karaciğer İ/R modelinde İ/R hasarının önlenmesi veya azaltılması ile ilgili olarak yararlı<br />

etkilerinin olup olmadığını doku düzeyinde göstermeyi amaçladık.<br />

Metod:<br />

Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi deney hayvanları etik kurulundan onay alındıktan sonra,<br />

ortalama ağırlıkları 300±50 g olan Sprague-Dawley cinsi 24 adet erkek albino rat, 4 gruba<br />

ayrıldı. 1. gruptaki (Gr K) ratlara sadece laparatomi ile hepatoduedonal ligament gözlendi.<br />

2.grup (Gr İ/R)’a hepatoduedonal ligament askıya alındı ve 30 dk’lık iskemi ardından 45 dk<br />

reperfüzyon oluşturuldu. 3. gruba(Gr Dex) ve 4.gruba (Gr Prop) iskemi oluşturulmadan 15 dk<br />

önce sırasıyla 25 mg/kg dexmedetomidin ve 30 mg/kg propofol intraperitoneal uygulandıktan<br />

sonra aynı sürelerde İ/R yapıldı. Tüm gruplarda deney süreleri sonunda malonildialdehit<br />

(MDA), süperoksit dismutaz (SOD), glutatyon peroksidaz (GPx) ölçümü ve elektron<br />

mikroskopik inceleme için karaciğer doku örnekleri alındı.<br />

Bulgular: MDA, Gr K ile karşılaştırıldığında Gr İ/R’da anlamlı yüksek bulunurken, Gr Dex ve<br />

Gr Prop’a göre ise anlamlı fark bulunamadı.<br />

Bulgular:SOD, Gr İ/R’da Gr K’ya göre anlamlı düşük bulundu. Gr K ile karşılaştırıldığında<br />

ise SOD değerleri Gr Dex ve Gr Prop’da daha yüksek bulundu. Ancak bu değerler istatiksel<br />

olarak anlamlı değildi.<br />

Gpx, Gr İ/R’da Gr K’ya göre anlamlı düşük bulundu. Yine Gr K ile karşılaştırıldığında Gr<br />

Dex ile aynı ve Gr Prop’da anlamlı olarak yüksek bulundu.<br />

Sonuç: Propofolün daha belirgin olmak üzere dexmedetomidin’in çalışmada kullanılan<br />

dozlarda karaciğerde uzun süreli İ/R hasarına karşı koruyucu etkilerinin olabileceği<br />

düşünüldü. Bununla birlikte aynı ilaçların farklı dozlarda kullanıldıkları daha ileri<br />

çalışmaların yapılması gerektiğine inanıyoruz.<br />

Tablo id 1<br />

Gruplarda karaciğer doku örneklerinde Gpx, SOD, MDA değerler


1<br />

6<br />

GPx (nmol<br />

11<br />

2<br />

Gr K<br />

7<br />

9.75±1.39<br />

12<br />

3<br />

Gr İ/R<br />

8<br />

7.33±0.36<br />

13<br />

4<br />

Gr Dex<br />

9<br />

5<br />

Gr Prop<br />

10<br />

9.72±0.58 13.6±2.16<br />

MDA (nmol/ 15.37±3.34 35.38±3.7722.7±4.66<br />

19.82±4.89<br />

16<br />

17<br />

18<br />

19<br />

20<br />

SOD (Ü/mL) 2.53±0.28 1.39±0.28 1.86±0.59 2.32±0.45<br />

14<br />

15


P98<br />

PARASETAMOLÜN OLUŞTURDUĞU ANTİNOSİSEPSİYON ÜZERİNE<br />

FLUMAZENİL VE NALOKSONUN ETKİLERİ<br />

Halit Madenoğlu ,Mustafa Kaçmaz* ,Cihangir Biçer ,Gülay Yaba ,Karamehmet Yıldız<br />

,Kudret Doğru ,Adem Boyacı<br />

Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Ve Reanimasyon Anabilim Dalı -<br />

Amaç<br />

Parasetamolün antinosiseptif etki mekanizmasının ortaya çıkarılmasında, opioid reseptör ya<br />

da benzodiazepin reseptör antagonistleriyle etkileşiminin deneysel yöntemle gösterilmesi<br />

amacıyla bu çalışma gerçekleştirildi.<br />

Materyal ve Metod:<br />

Çalışmaya 32 adet wistar-albino rat dahil edildi. Deneyde kullanılan ratlar her grupta 8 rat<br />

olacak şekilde 4 gruba ayrıldı. Deneyin ilk aşamasında gruplardaki ratların ağırlıkları ölçüldü<br />

ve elde edilen değerlere göre uygulanması gereken ilaç miktarları hesaplandı. İlaçların her biri<br />

intraperitoneal yoldan enjekte edildi. İlaç enjeksiyonları yapılmadan önce bütün gruplardaki<br />

ratların hot plate testi ile kuyruk çekme veya ayak titretme süreleri ölçüldü ve bunlar bazal<br />

değer olarak kaydedildi. Daha sonra her rata ikili enjeksiyon yapılıp 30., 45., 60., ve 90.<br />

dakikalarda hot plate testiyle ölçümler yapıldı. Kontrol grubuna (Grup S) iki kez % 0.9 serum<br />

fizyolojik (SF) enjeksiyonu yapıldı. Parasetamol grubuna (Grup P) önce SF, 5 dakika sonra<br />

300 mg/kg Parasetamol, nalokson grubuna (Grup PN) önce 1 mg/kg nalokson, 5 dakika sonra<br />

300 mg/kg Parasetamol, Flumazenil grubuna (Grup PF) önce 1 mg/kg Flumazenil, 5 dakika<br />

sonra 300 mg/kg Parasetamol enjekte edildi.<br />

Bulgular:<br />

Grup S ile Grup P arasında 30., 45., 60., ve 90. dakikaların tümünde istatistiksel olarak<br />

anlamlı fark vardı. 300 mg/kg parasetamol ile antinosiseptif etki oluştu. Grup S ile Grup PN<br />

arasında tüm ölçümlerde istatistiksel anlamlı fark oluştu. Grup S ile Grup PF ve Grup P ile<br />

Grup PN arasında ise tüm ölçüm zamanlarında istatistiksel olarak anlamlı fark bulanamadı.<br />

Grup P ile Grup PF arasında tüm ölçüm zamanlarında istatistiksel olarak anlamlı fark<br />

bulundu.<br />

Sonuç:<br />

Parasetamol ile oluşan antinosiseptif etki flumazenil tarafından antagonize edilmiş, ancak<br />

nalokson ile antagonize edilememiştir. Bu durum, parasetamolün antinosiseptif etkisi üzerinde<br />

benzodiazepin reseptörlerinin rolü olduğunu düşündürmüştür.


P99<br />

TORAKOTOMİLERDE TORASİK EPİDURAL ROPİVAKAİN VE FENTANİL İLE<br />

BUPİVAKAİN VE FENTANİL KOMBİNASYONLARININ KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Zerrin ÖZKÖSE 1 ,Cengiz Bekir DEMİREL 1 ,Berrin IŞIK 2 * ,Yusuf ÜNAL 3<br />

1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 2 Gazi Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Ankara- 3 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Ankara-Turkey<br />

Giriş ve Amaç<br />

Torakal epidural kateterden uygulanan ropivakain+fentanil ile bupivakain+fentanil<br />

karışımının peroperatif non invaziv kardiyak output (NICO) ve bispektral index (BIS)<br />

monitorizasyonu eşliğinde hemodinamik, anestezik ve analjezik etkilerinin araştırılması<br />

amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem<br />

Çalışma etik kurul izni alınarak, torakotomi planlanan, 18–70 yaş arası, ASA I-II grubu 60<br />

olgu üzerinde gerçekleştirildi. Randomize olarak 3 gruba ayrılan olgulardan ilk iki gruba<br />

preoperatif T5–6 veya T6–7 aralığından epidural kateter yerleştirildi. Anestezi<br />

indüksiyonundan 20 dakika önce ilk gruba epidural yolla 4 mL 0.5 % ropivakain+0.05 mg<br />

fentanil (Grup R), ikinci gruba 4 mL 0.5% bupivakain+0.05 mg fentanil (Grup B), kontrol<br />

grubuna da IV 0.05 mg fentanil (Grup K) verildi. Tüm olguların kalp atım hızı, ortalama arter<br />

basıncı, periferik oksijen satürasyonu ve BIS monitorizasyonu ardından, BIS değeri 40–60<br />

arasında olacak şekilde IV tiyopental, 0.08 mg.kg-1 vekuronyum ve 0.05 mg fentanil ile<br />

anestezi indüksiyonu gerçekleştirildi. Anestezinin idamesi tüm gruplara O2/hava içerisinde<br />

0.5–1.2% izofluran inhalasyonunun yanı sıra, gruplara uygun olarak 90–120 dakikada bir<br />

epidural yolla Grup R’de 4 mL 0.5% ropivakain+0.025 mg fentanil, Grup B’de 0.5%<br />

bupivakain+0.025 mg fentanil ve Grup K’da IV 0.001 mg.kg-1.st-1 fentanil infüzyonu ile<br />

sağlandı. Çift lümenli tüp ile entübasyon sonrası belli aralıklarla KAH, OAB, BIS, soluk sonu<br />

karbondioksit basıncı, pik inspiratuar basınç, end tidal izofluran konsantrasyonu (EtİK), kalp<br />

debisi, kardiyak indeks, stroke volüm ve sistemik vasküler direnç ölçümleri gerçekleştirildi.<br />

Operasyon, anestezi süreleri ile tüketilen lokal analjezik ve fentanil miktarları kaydedildi.<br />

Bulgular<br />

Demografik özellikleri ve hemodinamik verileri benzer olan gruplarda, EtİK değerleri Grup<br />

RF ve Grup BF ile karşılaştırıldığında Grup K’de; pozisyon sonrası 3. dakika, insizyon<br />

sonrası, tek akciğer ventilasyonunun 15. dakikası ve çift akciğer ventilasyonun 15.<br />

dakikalarında anlamlı olmak üzere tüm dönemlerde yüksek bulundu (p


P100<br />

DEKSMEDETOMİDİNİN ETOMİDAT MİYOKLONOSUNU ÖNLEMEDEKİ<br />

ETKİNLİĞİNİN FENTANİL İLE KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Gönül Ölmez 1 * ,Öznur Uludağ 2 ,Sedat Kaya 3 ,Sedat Kaya 4<br />

1 Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Diyarbakır- 2 Dicle<br />

Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 Dicle Üniversitesi, Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon diyarbakır- 4 Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon, diyarbakır-Turkey<br />

GİRİŞ: Etomidat ile anestezi indüksiyonu sırasında miyoklonik hareket görülmesi sık<br />

karşılaşılan bir problemdir. Fentanilin miyoklonusu baskılamada en etkin opioid olduğu<br />

bilinmektedir.<br />

AMAÇ: Prospektif, randomize ve çift kör olarak planlanan çalışmamızda, sedatif ve analjezik<br />

etkili alfa-2 agonist ajan olan deksmedetomidin ile yapılan ön tedavinin, etomidat<br />

miyoklonusunu önlemedeki etkinliğini, fentanil ve plasebo grubu ile karşılaştırmayı<br />

amaçladık.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: Elektif operasyona alınacak, ASA I-II grubuna giren, 18-65 yaş arası<br />

124 olgu çalışmaya dahil edildi. Hastalara premedikasyon uygulanmadı. Olgular randomize<br />

olarak 3 gruba ayrıldılar. Grup D’ye (n=41); 0.4 µg/kg deksmedetomidin, Grup F’ye (n=41);<br />

1.5 µg/kg fentalin, Grup K’ya (n=42), salin verildi. Bütün gruplarda ilaçlar; 10 cc salin içinde<br />

dilüe edilerek eşit hacimde ve dört dakikada tamamlanacak şekilde yavaş bolus doz olarak<br />

uygulandı. İlaçlar uygulandıktan 60 saniye sonra, 0.3 mg/kg etomitad ile anestezi indüksiyonu<br />

sağlandı. Bunu takip eden 60 saniye içinde gelişen miyoklonus, miyoklonik hareket skalası ile<br />

değerlendirildi [0= miyoklonus yok yok, 1= hafif ( bir vücut segmentinin kısa süreli hareketi),<br />

2= orta (bir kas huzmesi veya kas demetinin hafif hareketi), 3= şiddetli (iki veya daha fazla<br />

kas demetinin şiddetli hareketi) ]. Kas gevşemesi 0.9 mg/kg rokuronyum ile sağlandı ve<br />

endotrakeal entübasyon gerçekleştirildi.<br />

BULGULAR: Olguların demografik verileri açısından farklılık saptanmadı. Gruplar<br />

miyoklonus görülmeme sıklığı açısından karşılaştırıldığında, fentanil ile kontrol grubu<br />

arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık saptandı (p


*p


P101<br />

FONKSİYONEL ENDOSKOPİK SİNÜS CERRAHİSİ (FESC) İÇİN KONTROLLÜ<br />

HİPOTANSİYON UYGULAMASINDA REMİFENTANİL İLE ESMOLOLÜN<br />

ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Burçin Mercangöz 1 ,Elif Bombacı 2 ,Serhan Çolakoğlu 3 * ,Ayşenur Boztepe 3<br />

1 Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II. Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

2 Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II. Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

İstanbul- 3 Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II. Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: FESC girişimlerinde kanama cerrahi sahayı kapatarak ciddi<br />

komplikasyonlara yol açabilmektedir. Bu çalışmada FESC’de kanamayı azaltmak için<br />

uygulanan kontrollü hipotansiyonda (KH) esmolol ile remifentanilin etkileri karşılaştırıldı.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma, etik kurul ve bilgilendirilmiş hasta onamı alınarak, elektif<br />

FESC uygulanacak 18-50 yaşları arası, ASA I-II 40 hasta ile yapıldı. Anestezi indüksiyonu ve<br />

entübasyon propofol 2mg/kg+fentanil 1µg/kg+veküronyum 0.1 mg/kg ile, idame % 50 hava–<br />

oksijen karışımı+BİS değeri % 40-60 arasında olacak şekilde propofol infüzyonuyla (75-<br />

150µg/kg/dk) sağlandı. Grup R(n=20): remifentanil 1µg/kg(bolus) +0,25-0,5 µg/kg/dk, Grup<br />

E(n=20): esmolol 0,5 mg/ kg(bolus)+100-300 µg/kg/dk başlandı. İnvaziv kan basınçları kalp<br />

atım hızı(KAH), periferik SpO2 ve bispektral indeks(BİS) değerleri başlangıçtan itibaren<br />

10’ar dk. aralarla ölçülüp kaydedildi. Operasyon boyunca ortalama arter basıncının(OAB) 60-<br />

65mmHg arasında tutulması hedeflendi.Gerektiğinde ek fentanil dozu 50 ug yapılması<br />

planlandı. Çalışma ilacı verildiği andan hedeflenen OAB değerine ulaşıncaya kadar geçen<br />

süre, anestezi ve cerrahi süresi, kontrollü hipotansiyon uygulanan süre, toplam ilaç dozları<br />

kaydedildi. Ameliyat sırasında cerrahi sahanın kuruluğu 10 dk aralar ile 6 nokta skalasıyla<br />

değerlendirildi.Veriler eşlendirilmiş tekyönlü varyans analizi, Newman Keuls çoklu<br />

karşılaştırma testiyle karşılaştırıldı ( p0.05). Cerrahi saha kuruluğu tüm<br />

zamanlarda Grup R’de Grup E’den anlamlı olarak daha iyi bulundu(p


P102<br />

SİGARA İÇİMİ ENDOTRAKEAL ENTÜBASYONA KARŞI HEMODİNAMİK<br />

YANITI ETKİLER Mİ?<br />

Özgün Cuvaş 1 ,Aysel Er 2 ,Özlem Cuvaş İkeda 3 ,Bayazit Dikmen 3 ,Hülya Başar 4 *<br />

1 Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Ankara-Turkey 2<br />

Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 Ankara Numune<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 4 Ankara Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Çalışmamızda sigara içen ve içmeyen hastalarda, trakeal entübasyona karşı<br />

gelişen kalp hızı, kan basıncı ve hız-basınç ürünü değişikliklerinin karşılaştırılması amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem: Hastane Etik kurul onayı alındıktan sonra elektif cerrahi girişim<br />

uygulanacak ve trakeal entübasyon yapılacak olan, ASA-I, 20-49 yaş arası 72 hasta çalışmaya<br />

alındı. Grup1 (Sigara içmeyen bayan, n=18), Grup 2 (Sigara içen bayan, n=18), Grup 3<br />

(Sigara içmeyen erkek, n=18) ve Grup 4 (Sigara içen erkek, n=18) olarak gruplama yapıldı.<br />

Operasyon odasında rutin monitorizasyonu takiben 5 dk lık dinlenme periyodu sonrasında<br />

başlangıç değerleri ölçüldü. Preoksijenasyonu ve indüksiyonu takiben kas gevşetici<br />

uygulamasından 3 dakika sonra entübasyona geçildi. Entübasyon süresi ve skoru kaydedildi.<br />

İndüksiyon sonrasındaki 3 dk boyunca, entübasyonun tamamlandığı anda ve takiben 5 dk<br />

süresince 60 sn aralarla kalp hızı, sistolik, diastolik, ortalama arteriyel basınçlar kaydedildi ve<br />

hız-basınç ürünü değerleri hesaplandı.<br />

Bulgular: Hastaların demografik verileri, entübasyon süresi, skoru ve başlangıç hemodinamik<br />

değerler bakımından gruplar arasında anlamlı farklılık gözlenmedi. Entübasyonu takiben kalp<br />

hızı değerlerinde gözlenen en yüksek artış yüzdesi, % 30.32 ve hız-basınç ürünü değerlerinde<br />

gözlenen en yüksek artış yüzdesi ise % 40.56 olarak Grup 4 de ve entübasyonun<br />

tamamlandığı anda kaydedildi. Grup 4 de ölçülen kalp hızı artış yüzdeleri Grup 1 e göre<br />

entübasyonu takiben 4 dk boyunca , hız-basınç ürünü artış yüzdeleri ise yine Grup 1 e göre<br />

entübasyonu takiben 3 dk boyunca anlamlı olarak yüksek bulundu(p


P103<br />

LAPAROSKOPİK KOLESİSTEKTOMİLERDE PROSEAL LMA VE<br />

ENDOTRAKEAL ENTÜBASYONUN VENTİLASYON VE REGÜRJİTASYON<br />

AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Derya Özkan 1 ,Alp Alptekin 2 * ,Haluk Gümüş 2 ,Emine Arık 2 ,Yasemin Dayıcan 2 ,Sumru<br />

Şekerci 3<br />

1 SB Dışkapı Yıldırım Beyazıt Araştırma ve Eğitim Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon<br />

ankara- 2 SB Dışkapı Yıldırım Beyazıt Araştırma ve Eğitim Hastanesi, Anestezi ve<br />

Reanimasyon - 3 Ufuk Üniversitesi, Anestezi ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: Laparoskopik kolesistektomilerde endotrakeal entübasyon uygun<br />

ventilasyon koşullarının sağlanması ve aspirasyonun önlenmesi nedeniyle tercih<br />

edilmektedir(1). Proseal LMA (PLMA), LMA’ya göre hava yolunu daha iyi izole eden ve<br />

mide drenajını sağlayan bir aygıttır(2). Çalışmamızda PLMA’yı ventilasyon parametreleri ve<br />

regürjitasyon riski açısından endotrakeal entübasyonla karşılaştımak istedik.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM:Etik komite onayı alınarak, laparoskopik kolesistektomi uygulanacak<br />

87 hasta çalışmaya alındı. Operasyondan 20 dk önce olgulara metilen mavisi kaşeleri verildi.<br />

Standart anestezi yöntemi uygulanarak GrupI’e PLMA yerleştirilerek pilot balon gaz kaçağı<br />

olmayacak şekilde şişirildi. PLMA içerisinden fiberoptik laringoskopla girilerek yerleşimi<br />

izlendi. Fiberoptik görüntü parametreleri; sadece vokal kord görüntüsü 1, vokal kord ve<br />

posterior epiglot görüntüsü 2, vokal kord ve anterior epiglot görüntüsü 3, vokal kord<br />

görüntüsü yoksa 4 olarak değerlendirildi. Nazogastrik sonda gastrik drenaj tüpünün içinden<br />

yerleştirildi ve aspire edilerek geri çekildi. GrupII’deki hastalar entübe edildi. spO2, ETCO2,<br />

peritoneal insüflasyon öncesi ve sonrası ortalama hava yolu basınçları, PLMA yerleştirme<br />

girişim sayısı ve süresi, nazogastrik sonda yerleştirme süresi, PLMA ve entübasyon tüpü<br />

pasajında yerleştirmeden hemen sonra ve operasyon sonunda metilen mavisi olup olmadığı<br />

kaydedildi.<br />

BULGULAR: ETCO2 , sPO2, insuflasyon öncesi ve sonrası ortalama hava yolu basınçları<br />

arasında anlamlı fark yoktu. PLMA yerleştirme süresi 20.73± 2.92sn, nazogastrik tüp<br />

yerleştirme süresi 84.34±2.07sn olarak tespit edildi. PLMA grubunda 2 hastada maske<br />

yerleştirildikten sonra haznede metilen mavisi tespit edildi. Entübasyon grubunda, ektübasyon<br />

sonrası 3 hastada laringospazm gelişti.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ: Gastrik içeriğin regürjitasyonu PLMA ile tamamen<br />

önlenememekle birlikte doğru yerleştirildiğinde glottisi hipofarinksten izole<br />

edebilmektedir(2). Bizim çalışmamızda iki hastada regürjitasyon tespit edildi. Bu iki hastada<br />

fiberoptik görüntü skorları 3 olarak tespit edilmişti. Laparoskopik kolesistektomilerde doğru<br />

yerleştirilen PLMA’nın uygun ventilasyon koşulları sağlaması ve gastrik distansiyonu<br />

giderebilmesi nedeniyle endotrakeal entübasyona alternatif olabileceği ve PLMA yerleşiminin<br />

fiberoptik laringoskopla izlenmesinin regürjitasyon riskini azaltabileceği kanısındyız.<br />

Kaynaklar:<br />

1) Cunningham AJ, Anesth Analg 1993; 76:1120-33<br />

2) Brain AIJ, Br J Anaesth 2000;84;650-4


P104<br />

YÜKSEK VE DÜŞÜK AKIMLI DESFLURAN ANESTEZİSİNİN İNSPİRYUM<br />

HAVASI KARBON MONOKSİT VE VENÖZ KAN KARBOKSİ HEMOGLOBİN<br />

DÜZEYLERİNE ETKİLERİ<br />

Sibel Çetinalp ,Lale Karabıyık* ,Yener Karadenizli<br />

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: İnhalasyon anesteziklerinin CO2 absorbanları ile reaksiyona girerek<br />

karbon monoksit (CO) oluşumuna yol açtığı bilinmektedir. CO oluşumunu, kullanılan<br />

anestezik ajanın cinsi ve yoğunluğu, absorbanın kuruluğu, cinsi ve ısısı gibi faktörler<br />

etkilemektedir. Anestezide kullanılan akım hızlarının CO oluşumu üzerine etkileri ise<br />

tartışmalıdır. Bu çalışmada yarı kapalı sistemle uygulanan yüksek ve düşük akımlı desfluran<br />

anestezisinin inspiryum havası CO ve venöz kan karboksi hemoglobin (COHb) düzeylerine<br />

etkisi araştırıldı.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: Etik Kurul Onayı alındıktan sonra ASA І ve ІІ, 40-64 yaşları arasında<br />

yaklaşık iki saat süre ile genel anestezi alacak, sigara içmeyen 50 hasta rastgele iki eşit gruba<br />

(Düşük akım n=25, Yüksek akım n=25) ayrıldı. Hastaların; kalp atım hızı, EKG, noninvaziv<br />

kan basıncı, SPO2 ve anestezi uygulaması sırasında da ETCO2 , ETAA konsantrasyonları<br />

monitörize edildi. Preoperatif ve intraoperatif dönemde; sodalaym ısısı, solunum devresinin<br />

inspiryum kolunda CO düzeyleri ve venöz kan COHb değerleri izlendi. İntraoperatif ve<br />

postoperatif dönemde meydana gelen yan etkiler değerlendirildi.<br />

BULGULAR: Düşük akım ve yüksek akım uygulanan iki grup arasında yapılan<br />

karşılaştırmada, her iki grupta da ETCO2 normal klinik sınırlar içinde kalmakla birlikte düşük<br />

bulundu. Desfluran MAK değeri düşük akım uyguladığımız grupta anlamlı olarak daha düşük<br />

bulundu. Sodalaym ısısının her iki grupta da arttığı, ancak düşük akım grubundaki bu artışın<br />

daha belirgin olduğu görüldü. İnspiryum havasında CO ve venöz kan COHb düzeylerinin ise,<br />

her iki grupta da başlangıç değerlerine göre artmakla birlikte yüksek taze gaz akımı uygulanan<br />

grupta daha yüksek olduğu saptandı.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ: Yarı kapalı sistemle uygulanan yüksek ve düşük akımlı desfluran<br />

anestezisinin inspiryum havası CO ve venöz kan COHb düzeylerine etkisinin karşılaştırıldığı<br />

bu çalışmada, her iki uygulamada da CO ve COHb düzeylerinin arttığı belirlendi. Ancak, bu<br />

artışların klinik olarak normal sınırların altında kaldığı bulundu. Düşük taze gaz akımı<br />

uygulaması sırasında bu artışların daha az belirgin olduğu belirlendi. Düşük akım<br />

uygulamalarında yeniden soluma oranı önemli düzeylere ulaşabildiğinden, devrede artan nem<br />

oranına bağlı olarak absorbanın kuruması önlenebilmiş olabilir. Absorbanın her hastada<br />

değiştirilmediği durumlarda, sigara içme alışkanlığı olan ya da kardiyak disfonksiyonu olan<br />

hastalarda, CO ve COHb düzeylerindeki bu artışların önemli olabileceği kanısındayız.<br />

Tablo id 1<br />

1


P105<br />

İZOLE SIÇAN ATRİYUM KASINDA PANKÜRONYUM, ROKÜRONYUM,<br />

VEKÜRONYUM VE MİVAKÜRYUMUN KALP HIZI VE KASILMA GÜCÜ<br />

ÜZERİNE ETKİSİ VE BETA RESEPTÖR İLİŞKİSİ<br />

İhsan Bağcivan 1 * ,Sinan Gürsoy 2 ,Kenan Kaygusuz 2 ,İclal Özdemir Kol 3 ,Şahin<br />

Yıldırım 4 ,Caner Mimaroğlu 5<br />

1 Cumhuriyet Üniversitesi, Farmakoloji - 2 Cumhuriyet Üniversitesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Sivas- 3 Cumhuriyet Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon sivas- 4<br />

Cumhuriyet Üniversitesi, Farmakoloji - 5 Cumhuriyet Üniversitesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: Bu çalışmada izole sıçan atriyumunda, panküronyum, roküronyum,<br />

veküronyum ve mivaküryumun kalp hızı ve kasılma gücü üzerine etkilerini ve bu etkilerin<br />

beta reseptör uyarımı ile ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM: Bu çalışmada etik kurul izni alındıktan sonra 20 adet erkek Albino<br />

Wistar sıçan kullanıldı. Tiyopental anestezisini takiben kalp dokusu hızla çıkarılıp sağ ve sol<br />

atriyumları ayrıldı. Daha sonra atriyum dokuları %95 O2 + %5 CO2 ile gazlandırılan, pH’sı<br />

7.4 olan 37oC sıcaklığında Ringer solüsyonu içeren 10 ml’lik organ banyosuna asıldı.<br />

İlaçların kasılma gücü üzerine etkilerinin tespit edilmesi için Sol atriyum, spontan kalp hızı<br />

değişikliklerinin tespiti için sağ atriyum preparatları kullanıldı. Atriyum preparatlarına,<br />

propranolol (10-8 M) varlığında ve yokluğunda artan konsantrasyonlarda(10-9-10-5 M)<br />

panküronyum, roküronyum, veküronyum ve mivaküryum uygulandı. Ayrıca her ilaç için<br />

başka bir organ banyosunda ilaç verilmeyen bir kontrol grubu vardı. Kasılma gücü ve spontan<br />

kalp hızı değişikleri Grass poligraf ile kaydedildi.<br />

BULGULAR: Propranolol tek başına hiçbir etki oluşturmadı. Roküronyum, veküronyum ve<br />

mivaküryum 10-6 M ve 10-5 M konsantrasyonlarda kontrol grubuna göre kasılma gücünü<br />

artırdı (p


P106<br />

ABDOMİNAL CERRAHİ OLGULARINDA DENGELİ ANESTEZİYE EKLENEN<br />

DEKSMEDETOMİDİN, REMİFENTANİL VE KETAMİN İNFÜZYONLARININ<br />

İNTRA-POSTOPERATİF ETKİLERİ<br />

Esin Akalın 1 ,Ayşin Alagöl 1 ,Zafer Pamukçu 1 * ,Nesrin Turan 2<br />

1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 2 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Biyoistatistik -<br />

Giriş ve Amaç: İnhalasyon anestezisinin, cerrahi stres yanıtı önlemedeki yetersizliği nedeniyle<br />

adjuvanların eklenmesi anestezi uygulamalarında önem kazanmaktadır(1,2,3,4).<br />

Çalışmamızda sevofluran anestezisi ile abdominal cerrahi geçirecek olgularda,<br />

deksmedetomidin, remifentanil ve ketaminin intravenöz infüzyonunun; intraoperatif<br />

hemodinami, anestezik ve opioid gereksinimi, derlenme kalitesi, postoperatif analjezi ve<br />

bulantı-kusma üzerine etkilerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.<br />

Materyal ve Metod: Etik kurul onayı ile, abdominal cerrahi uygulanacak, ASA I-II grubundan<br />

80 olgu randomize olarak dört gruba ayrılarak, rutin premedikasyon ve monitorizasyon<br />

uygulandı. Grup I’e (n=20) 0.5µg/kg/sa deksmedetomidin, Grup II’ye (n=20) 0.1µg/kg/dk<br />

remifentanil, Grup III’e (n=20) 0.1 mg/kg/sa ketamin, Grup IV’e (n=20) izotonik infüzyonu<br />

başlatıldıktan 5dk sonra indüksiyon yapıldı. Anestezi idamesi sevofluran, %50 O2/hava<br />

(3lt/dk) ile sağlanırken Grup IV’te sevofluran, %50 O2/N2O (3lt/dk) ile sağlandı. Sevofluran,<br />

BİS değeri 40-60 olacak şekilde ayarlandı. SAB ve KTA, başlangıç değerinden %25<br />

arttığında 50µg fentanil iv uygulandı. Ciltaltı sütürasyonunda infüzyonlar sonlandırıldı.<br />

Postoperatif analjezi için HKA ile tramadol uygulandı. Sevofluranın kesilmesi ile;<br />

ekstübasyon, göz açma, verbal uyarıya yanıt ve oryantasyonun dönmesi arasındaki süre(dk)<br />

ve 5, 10, 15.dk.larda Aldrete skorları kaydedildi. Olguların KTA, SAB, DAB, SpO2, ağrı<br />

düzeyleri(VAS) 1 saat süreyle izlendiler.<br />

Bulgular: Remifentanil grubunun entübasyona; ketamin grubunun da ekstübasyona<br />

hemodinamik yanıtı minimal bulundu (p>0.05). İntraoperatif fentanil tüketimi kontrol<br />

grubunda yüksekti (p


P107<br />

ABDOMİNAL DOĞUMDA (SEKSİYO SEZARYEN) İNFANTLARA RUTİN<br />

UYGULANAN ORONAZOFARENGEAL ASPİRASYON VE ETKİNLİĞİ<br />

Ertan Teksöz 1 * ,Kamer Dere 1 ,Ersel Budak 1 ,Sezai Özkan 2 ,Güner Dağlı 3<br />

1 GATA H.Paşa Eğt. Hst., Anes.ve Rean. - 2 GATA H.Paşa Eğt. Hst., Anes.ve Rean. İstanbul-<br />

3 GATA H.Paşa Eğt. Hst., Anes.ve Rean. -<br />

AMAÇ: Seksiyo Sezaryen (Abdominal Doğum) ile doğan, term infantlarda oronazofarengeal<br />

aspirasyon (ONFA) uygulaması ile yüzeyel oral aspirasyon (YOA) uygulamasının etkilerini<br />

araştırmak ve birbirleriyle karşılaştırmak.<br />

GİRİŞ: Geleneksel bir uygulama olan ONFA’ nın pulmoner alandan sıvı direnajını<br />

sağladığına ve solunumu uyardığına inanılmaktadır. Bununla birlikte, vagal uyarı ile<br />

bradikardiye yol açması, mukozal irritasyona ve iatrojenik enfeksiyonlara neden olabilmesi<br />

ise sorgulanan yönleridir.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: İki eşit gruba ayrılan 140 yenidoğan, ilk solunum öncesi kan gazı<br />

çalışmak için umblikal arterlerinden kan alınarak, 45 sn içinde monitörize edildi. Grup I’de<br />

ONFA; Grup II’de ise YOA uygulandı ve aspire edilen sıvı kaydedildi. 20 dakika süresince<br />

kalp atım hızı (KAH) ve oksijen satürasyonu (SaO2) takip edildi. 1. ve 5. dakika APGAR<br />

skorları kaydedildi.<br />

BULGULAR: Her iki grupta, umblikal arter pH, pO2 ve pCO2 değerleri benzer olup<br />

aralarında istatistiki bir fark yoktur. İki ayrı teknik ile aspire edilen volüm 1 ml’nin altındadır.<br />

5. dakika APGAR skorlarında Grup II’de belirgin bir yükseklik gözlendi (p


P108<br />

LARİNGOSKOPİ VE ENDOTRAKEAL ENTÜBASYONA HEMODİNAMİK<br />

YANITLARIN ÖNLENMESİNDE TEK DOZ REMİFENTANİL, ALFENTANİL VE<br />

ESMOLOL’ÜN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

AYSUN POSTACI 1 ,IŞIL KARABEYOĞLU 2 ,GÜLAY ERDOĞAN 3 ,TANER<br />

AYERDEM 4 ,CANAN ÜN 4 ,ÖZLEM TURAN 4 * ,BAYAZİT DİKMEN 5<br />

1 Ankara numune eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve Rean., Ankara-Turkey 2<br />

Ankara numune eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve Rean. - 3 Ankara numune<br />

eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve Rean., muş-Turkey 4 Ankara numune eğitim<br />

ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve Rean. - 5 Ankara numune eğitim ve araştırma<br />

hastanesi, anesteziyoloji ve Rean -<br />

Giriş: Direkt laringoskopi ve endotrakeal entübasyon, sempatik ve sempatoadrenal aktivitede<br />

refleks artışla kontrolsüz hemodinamik yanıtlara neden olabilir.1Bu istenmeyen etkileri<br />

azaltmak ve ortadan kaldırmak için farklı ilaçlar kullanılmıştır. 2,3 Çalışmamızda,<br />

laringoskopi ve entübasyona hemodinamik yanıtların önlenmesinde tek doz remifentanil,<br />

alfentanil ve esmolol’ün etkinliğini karşılaştırmayı amaçladık.<br />

Gereç ve yöntemler: Etik kurul izni ve hasta oluru alındıktan sonra ASA I-II grubunda, 18-65<br />

yaş arası, elektif cerrahi planlanan 60 olgu çalışmaya alındı. Hastalar 5-7 mg.kg-1 tiyopental<br />

ve 0.1 mg.kg-1 vekronyum’la anestezi indüksiyonundan sonra rasgele üç gruba ayrıldı. Grup<br />

A’ya 20 µg.kg1 alfentanil, Grup E’ye 2 mg.kg-1 esmolol ve Grup R’ye 2 µg.kg-1<br />

remifentanil 30 sn süre içerisinde verildi. Çalışma ilaçlarının uygulamasından iki dakika sonra<br />

entübasyon gerçekleştirildi. İndüksiyon öncesi, indüksiyon sonrası, araştırma ilacından 1 dk.<br />

sonra, entübasyondan 1, 3, 5 ve10 dak sonra kalp atım hızı ve sistolik kan basınçları<br />

kaydedildi.Hipotansiyon, bradikardi, aritmi, bronkospazm ve rijidite gibi yan etkiler<br />

kaydedildi. İstatistiksel değerlendirmede; Varyans analizi, Student-T testi ve Khi-kare testi<br />

kullanıldı. P< 0.05 anlamlı olarak kabul edildi<br />

Bulgular: Entübasyondan sonraki 5.dakikada kalp atım hızı esmelol grubunda remifentanil<br />

grubuna göre yüksekti.Entübasyondan sonraki 1.,3.,5. dakikalarda esmelol grubunda sistolik<br />

kan basınçları her iki gruba göre daha yüksekti. Bradikardi sadece Grup R’de 1hastada,<br />

hipotansiyon Grup R’de 3 ve Grup A’da 1 hastada, hipertansiyon Grup E’de 1 hastada,<br />

disritim ise Grup A’da 1 hastada gözlendi. Bronkospazm ve rijidite hiçbir hastada<br />

gözlenmedi.<br />

Sonuç: Esmelol’ün direkt laringoskopi ve entübasyona hemodinamik yanıta olumlu etkileri<br />

bildirilmesine rağmen, çalışmamızda kullanılan dozlarıyla remifentanil ve alfentanil,<br />

hemodinamik yanıtı önlemede daha etkili bulunmuştur.Etki ve apne süresinin kısalığı,<br />

derlenmede uzamaya yol açmaması nedeniyle kısa süreli cerrahi girişimlerde remifentanil<br />

tercihinin daha iyi olacağı düşüncesindeyiz.<br />

KAYNAKLAR<br />

1. Kovac AL. J Clin Anesth 1996; 8: 63-79


2. Miller DR ve ark. Anest -Analg 1993; 76: 1040-6<br />

3. Helfman SM ve ark. Anesth-Analg 1991; 72: 482-6


P109<br />

PERİOPERATİF MAGNEZYUM SÜLFAT UYGULAMASININ DESFLURANIN<br />

MİNİMAL ALVEOLAR KONSANTRASYON DEĞERİ ÜZERİNE ETKİLERİNİN<br />

ARAŞTIRILMASI<br />

YAKUP TOMAK 1 ,MURAT TEKİN 1 * ,İSMAİL KATI 2 ,CEYDA BELENLİ 3<br />

,MELTEM AYDOĞMUŞ 3<br />

1 Y.Y.Ü. TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 2 Y.Y.Ü. TIP<br />

FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON VAN- 3 Y.Y.Ü. TIP FAKÜLTESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

Giriş ve Amaç : Perioperatif intravenöz magnezyum sülfat uygulamasının, Bispektral indeks<br />

(BİS) monitorizasyonu ile desfluranın minimal alveolar konsantrasyon (MAC) değeri üzerine<br />

etkilerini araştırmayı amaçladık.<br />

Gereç ve Yöntem: Yerel Etik Kurul izni alınan ASA I-II grubundan, 60 hasta çalışmaya<br />

alındı. Hastalar rastgele 30’arlı iki gruba ayrıldı. Anestezi indüksiyonu fentanil, propofol ve<br />

vekuronyum ile sağlandı. Birinci gruba 10 dakikada 30 mg/kg yükleme ve 10 mg/kg/saat<br />

idame intravenöz magnezyum sülfat, ikinci gruba ise aynı süre ve miktarda %0.9 sodyum<br />

klorür verildi. Magnezyum yükleme dozu sonrası, indüksiyon ve entübasyonu takiben, kan<br />

basıncı, nabız, BİS, santral ısı, MAC, end-tidal karbondioksit ve periferik oksijen satürasyon<br />

değerleri kaydedildi. Anestezi idamesi BİS değeri 45-55 arasında olacak şekilde, %40 O2 +<br />

%60 N2O, desfluran, remifentanil ve vekuronyum ile sağlandı.<br />

Bulgular: Demografik veriler açısından gruplar arasında anlamlı fark yoktu. MAC değerleri,<br />

magnezyum grubunda kontrol grubuna göre düşük bulundu (p


P110<br />

ARTROSKOPİK DİZ CERRAHİSİNDEKİ İSKEMİ-REPERFÜZYON MODELİNDE<br />

DESFLURAN, SEVOFLURAN VE REJYONEL ANESTEZİNİN ETKİLERİ<br />

Çetin Kaymak 1 * ,Özgür Çetik 2 ,Mehmet Çakır 3 ,Osman Çağlayan 4 ,Ünase Büyükkoçak 5<br />

,Alpaslan Apan 6<br />

1 Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı - 2<br />

Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji Anabilim Dalı - 3 Kırıkkale<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı - 4 Kırıkkale<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya Anabilim Dalı - 5 Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim, Ankara-Afghanistan 6 Kırıkkale Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim -<br />

Giriş ve Amaç: İskemi-reperfüzyon hasarı, ekstravasküler dokuda aktive olan<br />

polimorfonüklear nötrofillerin (PMN) transendotelial migrasyonu ile karakterize nötrofil<br />

aracılı bir fenomendir. İskemi sonrasında doku kan akımının yeniden başlamasıyla<br />

(reperfüzyon), salınan serbest oksijen radikalleri (ROS) doku hasarı oluşturur. Bu çalışmada<br />

dört farklı anestezi uygulaması altında gerçekleştirilen artroskopik diz cerrahisi sırasındaki<br />

iskemi-reperfüzyon modelinde oksidatif hasarın etkileri araştırıldı.<br />

Materyal ve Metod: Çalışmaya etik kurul onayından sonra ASA I-II 18-55 yaş aralığında 60<br />

elektif cerrahi olgu alındı. Rejyonel anestezi amacıyla siyatik (labat tekniği)-femoral (inguinal<br />

femoral paravasküler) blok (Grup 1) ve spinal blok (Grup 2) uygulandı. Genel anestezi<br />

grubuna sevofluran (Grup 3) ve desfluran (Grup 4) anestezisi uygulandı. Hastalarda, 300<br />

mmHg basınca ayarlı pnömatik turnike kullanıldı. İskemi-reperfüzyon hasarının incelenmesi<br />

amacıyla hastalardan anestezi öncesi (I), turnike açılmadan 1 dk. önce (II), turnike açıldıktan<br />

5 dk. sonra (III) ve turnike açıldıktan 20 dk. sonra (IV) plazma kan örnekleri alındı. Ek olarak<br />

II. ve III evrelerde cerrahi alandan doku örnekleri alındı. Plazma ve doku örneklerinde<br />

malonildialdehid (MDA), sülfidril (SH) ve nitrik oksit (NO) düzeyleri incelendi. Hastaların<br />

hemodinamik parametreleri, her 10 dakika arayla kaydedilerek; anestezi, cerrahi ve turnike<br />

uygulama süreleri belirlendi.<br />

Bulgular: Gruplara ait turnike uygulama süreleri sırasıyla 53.33±7.63, 52.26±7.30,<br />

49.80±9,90, 54.43±9.41 (Grup 1-4) olarak tespit edildi. Çalışmamızda iskemi döneminde (II),<br />

MDA ve SH düzeylerinde gruplar arasında farklılık gözlenmezken; Grup 3 ve 4’de Grup 2’ye<br />

göre anlamlı yükseklik mevcuttu. Grup 2’de en düşük NO düzeyleri tespit edildi. Grup 2 ve<br />

3’deki NO düzeylerinde anlamlı farklılık mevcuttu. Reperfüzyon döneminde Grup 2’de III. ve<br />

Grup 3’de IV. evrelerde anlamlı yükseklik saptandı.<br />

Tartışma ve Sonuç: Artroskopik cerrahide turnike uygulaması sonrasında geçici nötrofil<br />

aktivasyonu ve transendotelial PMN migrasyonu gösterilmiştir. Literatürde inhalasyon<br />

anestezisi altında yapılan çalışmalarda reperfüzyon döneminde ROS’nin anlamlı olarak<br />

yükseldiği tespit edilmiştir. Çalışmamızda rejyonel anestezi teknikleri ile inhalasyon<br />

anesteziklerine göre daha az düzeyde iskemi-reperfüzyon hasarı oluştuğu sonucuna varıldı.<br />

Kaynaklar:<br />

1. J Trauma 2001;51:922-926<br />

2. Anesth Analg 2002;94:1617-1620.


P111<br />

DÜŞÜK AKIM ANESTEZİSİNDE SEVOFLURAN VE DESFLURANIN<br />

NEFROTOKSİSİTELERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

FULYA ULUDAĞ KIZILTEPE* ,NALAN SAYGI EMİR ,GÜLAY AŞIK EREN ,OYA<br />

HERGÜNSEL ,ZAFER ÇUKUROVA ,HÜLYA LEBLEBİCİ ,CELİL GEZMİŞ ,DİLEK<br />

ALTUN<br />

BAKIRKÖY DR.SADİ KONUK E.A.H, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

Giriş: Çalışmamızda düşük akımlı anestezide sevofluran ve desfluranı kullanarak<br />

nefrotoksisite açısından karşılaştırmayı amaçladık.<br />

Metod: Etik kurul onayı sonrası, LHNP sebebi ile opere olacak 20-65 yaş arasında, ASA I-II<br />

grubu 40 hasta çalışmaya alındı.<br />

Anestezi indüksiyonunda 5-7 mg/kg tiopental sodyum, 1-2 mcg/kg fentanil ve 0.1 mg/kg<br />

vekuronyum ile %80 O2- %20 hava karışımı ile 4 lt/dk’dan oksijenize edildi. Kan gazı takibi<br />

için arteriyel kanül yerleştirildi. Özefagiyal ısı takibi yapıldı. Anestezi idamesi için %50 O2,<br />

%50 hava karışımı ile sevofluran grubunda yüksek akımda vaporizatör ayarı %2, düşük<br />

akımda %3 volüm; desfluran grubunda vaporizatör ayarı %6 sabit volüm ile kullanıldı. Her<br />

iki grupta da 0.2 mcg/kg/dk remifentanil infüzyonuna indüksiyon sonrası başlanıldı,<br />

operasyon süresince devam edildi.<br />

Entübasyondan sonra, 4 lt/dk’lık (2 lt/dk O2, 2 lt/dk hava ) yüksek akım ile ventilasyon<br />

uygulanarak, cerrahiden 10 dk sonra 1 lt/dk (0.5 lt/dk O2, 0.5 lt/dk hava) ventilasyona geçildi.<br />

Operasyon boyunca hemodinamik veriler, end-tidal CO2 , inspire edilen dakika volümü,<br />

inspire ve ekspire edilen O2, CO2, anestezik gaz konsantrasyonları, inspiryum tepe ve plato<br />

basıncı, ekspiryum sonu pozitif basınç, akciğer kompliyansı, özefagus ısısı, inspiratuvar akım<br />

hızı sürekli izlendi. Arter kan gazı, kan ve idrar üre ve kreatinin ile idrarda N-Asetil-β-D-<br />

Glukozaminidaz değerleri aralıklı olarak değerlendirildi. Sodalaymın ısı ve nemi ölçüldü.<br />

Ekstübasyon sonrası Modifiye Aldrete skoru ile derlenme süresi değerlendirildi.<br />

Bulgular: Çalışmamızda demografik veriler ve hemodinamik parametreler açısından her iki<br />

grup arasında anlamlı farklılık gözlenmedi. Sevofluran grubunda dakika volümü ve<br />

kompliyansın anlamlı derecede yüksek olduğu saptandı. Sodalaym ısısındaki artışın desfluran<br />

grubunda, sodalaym neminin sevofluran grubunda anlamlı derecede yüksek olduğunu<br />

gözledik. Kan gazı analizlerinde 1 lt/dk sonunda PCO2 ve HCO3 değerleri desfluran<br />

grubunda yüksek bulundu. İdrar analizlerinde NAG değerleri sevofluran grubunda<br />

ekstübasyon sonrası anlamlı derecede yüksekti. Anestezi sonrası derlenme açısından gruplar<br />

arası fark bulunmadı.<br />

Sonuç: Yeterli monitörizasyon şartları altında, nefrotoksisite açısından desfluranın daha<br />

güvenli olduğu, sevofluranın ise dikkat edilerek düşük taze gaz akımları ile uygulanabileceği<br />

kanaatindeyiz.


P112<br />

TAZE DONMUŞ PLAZMA KULLANMAKSIZIN KARACİĞER<br />

TRANSPLANTASYONU: TROMBELASTOGRAM İLE DEĞERLENDİRME<br />

Sezgin Ulukaya 1 * ,Işık Alper 2 ,Işık Alper 3 ,Füsun Demir 4 ,İlkben Günüşen 5 ,Hilmi Ömer<br />

Ayanoğlu 6 ,Taner Balcıoğlu 6 ,Murat Zeytunlu 7 ,Murat Kılıç 7<br />

1 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, İzmir-Turkey 2 Ege<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon İZMİR- 3 Ege Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, İZMİR-Turkey 4 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon, İzmir-Afghanistan 5 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon, İzmir-Turkey 6 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji<br />

ve Reanimasyon - 7 Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi -<br />

Giriş ve Amaç: Karaciğer transplantasyonu (KT) sırasında koagülopati ve bununla ilişkili<br />

transfüzyon yönetimi büyük önem taşımaktadır. Koagülasyonun değerlendirilmesi laboratuvar<br />

ve trombelastogram verilerine göre yapılabilmektedir. Çalışmamızda, hasta başında rutin<br />

uygulamaya girmiş olan trombelastogram ile yapılan koagülasyon yönetimi sonucu elde<br />

edilen verilerin kliniğe yansımasının değerlendirilmesi amaçlanmıştır.<br />

Gereç ve Yöntem: Ege Üniversitesi Organ Nakli Merkezinde KT geçirmiş olan, koagülasyon<br />

izlemi konvansiyonel laboratuvar parametreleri (Protrombin Zamanı, Aktive Parsiyal<br />

Tromboplastin Zamanı, Trombosit sayısı, fibrinojen ve D-Dimer düzeyi) ile yapılan 357,<br />

trombelastogram parametrelerine (r time, K time, Alfa Angle, Maximum Amplitude, Lysis30)<br />

göre yapılan 78, toplam 435 yetişkin hastanın kan ve kan ürünleri transfüzyon gereksinimi<br />

retrospektif olarak karşılaştırılmıştır. Veriler operasyon dönemlerine uygun olarak diseksiyon<br />

dönemi başında, anhepatik dönem sonunda, reperfüzyon döneminde elde edilmiştir.<br />

Bulgular: TDP gereksinimi konvansiyonel lab değerlerine göre yönetim sırasında 6.6±3.4 Ü<br />

iken TEG değerlerine göre yönetim sonrası 1.7±2.7 Ü olarak saptanmıştır (p


P113<br />

ESMOLOL VE LİDOKAİNİN PROPOFOL ENJEKSİYON AĞRISI ÜZERİNE<br />

ETKİSİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

HALE BORAZAN 1 * ,TUBA BERRA ERDEM 2 ,RUHİYE REİSLİ 3 ,ŞEREF<br />

OTELCİOĞLU 3<br />

1 SÜMTF, ANESTEZİ konya- 2 SÜMTF, ANESTEZİ KONYA- 3 SÜMTF, ANESTEZİ -<br />

Amaç: Propofol enjeksiyon ağrısı ile sıkça karşılaşılmaktadır. Propofol enjeksiyon ağrısını<br />

önlemek için en sık kullanılan ve en etkili ajan lidokaindir. Bu çalışmada propofol<br />

enjeksiyonu öncesinde verilen esmololün ağrı insidansını azaltmada lidokain kadar etkili olup<br />

olmadığının araştırılması amaçlanmıştır.<br />

Gereç ve yöntem: Genel anestezi altında elektif cerrahi geçirecek olan 93 hasta rastgele<br />

hastane etik kurul onayını takiben üç gruba ayrılıp, propofol enjeksiyonundan önce ilk gruba<br />

20 mg esmolol, ikinci gruba 20 mg lidokain ve son gruba 2 ml salin verildi. Bu ajanlar, her<br />

hastaya el sırtından açılan 20 G kanülden intravenöz yolla 45 saniyede yapıldı. Daha sonra<br />

oda ısısındaki propofolden 2 mg/kg olacak şekilde her 4 saniyede 2 ml verildi. Ağrı sözlü<br />

olarak dört puanlı skala ile, ağrı yok (0), hafif (1), orta (2), şiddetli (3), değerlendirildi.<br />

Bulgular: Demografik verilerde üç grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu.<br />

Kontrol grubunda ağrı insidansı (% 77,42) esmolol grubu (% 32,26) ve lidokain grubundan<br />

(% 38,71) daha yüksekti ve sonuçlar istatistiksel olarak anlamlıydı (p< 0,05). Esmolol ve<br />

lidokain gruplarındaki ağrı insidansı benzerdi ve sonuçlar istatistiksel olarak anlamlı değildi<br />

(p>0,05).<br />

Tartışma ve Sonuç: Propofol enjeksiyonu öncesinde yapılan esmololün enjeksiyon ağrısını<br />

lidokain kadar azalttığı sonucuna vardık. Ağrı üzerindeki bu olumlu etkisi nedeniyle, uygun<br />

hastalarda propofol enjeksiyonundan önce esmolol kullanımının faydalı olacağını<br />

düşünüyoruz


P114<br />

ENDOTRAKEAL N-ASETİLSİSTEİN UYGULAMASININ POSTOPERATİF<br />

SOLUNUM FONKSİYONLARINA ETKİSİ<br />

Yavuz Demiraran 1 ,Ali Nihat Annakkaya 2 ,Gülgün Elif Akçalı 3 * ,Reşat Yeşiloğlu 4<br />

,Buket KOcaman 5 ,Gülbin Sezen 5 ,Abdülkadir İskender 5 ,İlknur Suidiye Yorulmaz 5<br />

1 Düzce Üniversitesi, Anesteziyoloji - 2 Düzce Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları - 3 Düzce<br />

Üniversitesi, Anesteziyoloji - 4 Düzce Üniversitesi, Göğüs Hastalıkları - 5 Düzce Üniversitesi,<br />

Anesteziyoloji -<br />

Giriş: Bu çalışmada, sigara içen ameliyat olacak hastalarda, entübasyon sırasında intratrakeal<br />

n-asetilsistein uygulanmasının per-postoperatif solunumsal komplikasyonlar üzerine etkisinin<br />

araştırılması amaçlandı.<br />

Method: Çalışma, prospektif, randomize, plasebo kontrollü ve çift kör olarak planlandı. 20–60<br />

yaş aralığındaki, ASA I-II, en az 5 yıldır günde 10 adetten fazla sigara içen ve genel anestezi<br />

alacak 40 hasta iki gruba randomize edildi. Hastaların preoperatif akciğer grafisi, solunum<br />

fonksiyon testi ve arteriyel kan gazı incelendi. Entübasyon sonrası entübasyon tüpü içerisine<br />

plasebo grubuna (n=20) 2 ml % 0,9 NaCl (serum fizyolojik), n-asetilsistein grubuna (n=20) 2<br />

ml n-asetilsistein verilerek ilaçların hızlı emilmesi için birkaç kez yüksek basınçlı (20<br />

cmH2O) ventilasyon uygulandı. EKG, non-invazif arteriyel basınç, kalp atım hızı, SPO2 ve<br />

ETCO2 monitörize edildi. Postoperatif 1 ve 24. saat kan gazı ile 24. saat solunum fonksiyon<br />

testi ve akciğer grafisi tekrarlandı.<br />

Bulgular: Preoperatif FEV1/FVC n-asetilsistein grubunda anlamlı düşük bulundu (p


P115<br />

LANZ® ENDOTRAKEAL TÜP AZOT PROTOKSİT ANESTEZİSİNDE AVANTAJ<br />

SAĞLAR MI?<br />

Özgün Cuvaş 1 ,Hülya Başar 2 * ,Fatma Dokumacı 3 ,Mehmet Akif Yazar 3<br />

1 Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Ankara-Turkey 2<br />

Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reaninasyon - 3 Ankara Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Çalışmamızın amacı, azot protoksit anestezisinde Lanz® ETT ün geleneksel<br />

yüksek volüm-düşük basınçlı tüp ile karşılaştırıldığında uygun kaf basıncının sürdürülmesi ve<br />

laringotrakeal yakınmalar açısından avantaj sağlayıp sağlamadığının araştırılmasıdır.<br />

Gereç ve Yöntem: Hastane etik kurul onayı alındıktan sonra, 18-60 yaş arası, ASAI-II, genel<br />

anestezi altında en az 120 dakika süreli elektif operasyon geçirecek ve endotrakeal<br />

entübasyon uygulanacak olan 70 adet bayan hasta çalışmaya dahil edildi. Operasyon odasında<br />

hastalara rutin monitorizasyon ve indüksiyonu takiben kas gevşetici uygulamasından 3 dakika<br />

sonra entübasyona geçildi. Grup I (n= 35) de, kafı yüksek volüm- düşük basınçlı, 7.5 ID tüp<br />

(Saviour, Çin) ile entübe edildiler. Tüpün yeri doğrulandıktan sonra kaf, hasta havayolu<br />

basıncı 20 cmH2O olacak şekilde ventile edilirken kaçak sesinin olmadığı en düşük volüm ile<br />

şişirildi. Grup II ( n= 35) de ise hastalar Lanz® ETT 7.5 ID ( Mallinckrodt, Ireland) ile entübe<br />

edildiler ve kullanım talimatına uygun olarak kaf, başlangıç basıncı 30 cmH2O olacak şekilde<br />

30-40 ml hava verilerek şişirildi. Operasyon süresince 30 dakika aralarla kaf basıncı<br />

manometre (Mallinckrodt, Ireland) ile ölçüldü. Ekstübasyonu takiben nefes tutma,<br />

laringospazm, desaturasyon, öksürük , stridor olup olmadığı kaydedildi. Boğaz ağrısı, ses<br />

kısıklığı ve disfaji derlenme odasından çıkarken ve postoperatif 24 saat sonra Vizüel Analog<br />

Skala (VAS 0-100 mm) ya göre sorgulandı<br />

Bulgular: Gruplar arasında yaş, vücut kitle indeksi, entübasyon süresi, entübasyon skoru,<br />

cerrahi süresi ve anestezi süresi bakımından anlamlı farklılık bulunmadı (p> 0.05). Grup I de<br />

kaf basınçları tüm zamanlarda P0 a göre anlamlı olarak yüksek bulunurken (p0.05). Grup I deki basınçların 60.<br />

dakikadan itibaren 30 cmH2O yu geçtiği ve bu zamandan sonra Grup II ile aralarında anlamlı<br />

farklılık olduğu belirlendi (p 0.05).<br />

Tartışma ve Sonuç: Azot protoksit anestezisinde, Lanz® ETT ün geleneksel tüp ile<br />

karşılaştırıldığında operasyon süresince kaf basıncını 30 cmH2O civarında tuttuğu ve azot<br />

protoksite bağlı oluşan kaf basıncı artışını engellediği ancak ortalama 130 dakika süreli<br />

operasyonları takiben postoperatif laringotrakeal komplikasyonlar açısından anlamlı avantaj<br />

sağlamadığı kanaatine varıldı.


P116<br />

POSTOPERATİF BULANTI-KUSMANIN ÖNLENMESİNDE ONDANSETRON VE<br />

HALOPERİDOLÜN ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

HALE BORAZAN 1 * ,TUBA BERRA ERDEM 2 ,RUHİYE REİSLİ 3 ,ŞEREF<br />

OTELCİOĞLU 4<br />

1 SÜMTF, ANESTEZİ konya- 2 SÜMTF, ANESTEZİ KONYA- 3 SÜMTF, ANESTEZİ - 4<br />

SÜMTF, ANESTEZi -<br />

Amaç: Bu çalışmanın amacı orta kulak cerrahisinde proflaktik uygulanan ondansetron ve<br />

haloperidolün postoperatif bulantı-kusma üzerine etkinliklerinin karşılaştırılmasıdır.<br />

Gereç ve yöntem: Genel anestezi altında orta kulak cerrahisi geçirecek olan 40 hasta rastgele<br />

iki gruba ayrılıp, anestezi indüksiyonundan 5 dakika önce ya intravenöz (IV) 2 mg<br />

haloperidol (Grup I) ya da IV 4 mg ondansetron (Grup II) verildi. Anestezi indüksiyonunda<br />

propofol 2 mg/kg, fentanil 1 µg/kg ve atraküryum 0,5 mg/kg, idamesinde remifentanil<br />

infüzyonu ile % 50 hava/oksijen karışımında % 1 - % 2 sevofluran kullanıldı.<br />

Bulgular: Bulantı-kusma skoru açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık<br />

bulunmadı (p>0.05). Bulantı-kusma görülme sıklığı Grup II’de Grup I’e göre fazlaydı. Ek<br />

antiemetik gereksinimi Grup I’de daha azdı ve bunlar istatistiksel olarak anlamlı değildi<br />

(p>0.05). Yan etki açısından gruplar arasında fark yoktu.<br />

Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak orta kulak cerrahisi geçirecek hastalarda postoperatif<br />

bulantı-kusmayı önlemede 2 mg haloperidolün, 4 mg ondansetron kadar etkili olduğunu,<br />

sonuçların benzerliği ve maliyet avantajı da gözönüne alındığında haloperidol kullanımının<br />

daha uygun olacağını düşünmekteyiz.


P117<br />

DÜŞÜK VE YÜKSEK AKIMLI DESFLURAN ANESTEZİSİNDE HEMODİNAMİK<br />

ETKİLERİN TORASİK ELEKTRİKSEL BİYOEMPEDANS MONİTORİZASYON<br />

İLE KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Çetin Kaymak 1 * ,Hülya Başar 2 ,Özlem Tekin 3 ,Özgür Sert 3 ,Alpaslan Apan 3<br />

1 Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 S.B Ankara Eğitim<br />

ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 Kırıkkale Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Düşük akımlı anestezi, yarı kapalı ve yeniden solutmalı bir sistemle<br />

uygulanan ve solutma oranının en az %50 olduğu inhalasyon anestezi tekniklerini tanımlayan<br />

bir yöntemdir. Bu çalışmada, noninvaziv torasik elektriksel biyoempedans (TEB)<br />

monitorizasyonu kullanılarak, düşük ve yüksek akımlı desfluran anestezisindeki hemodinamik<br />

etkilerin karşılaştırılması amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem: Hastane etik kurul onayı alındıktan sonra, ASA I-II sınıfındaki elektif<br />

cerrahi planlanan 40 olgu dahil edildi. Tüm hastaların anestezi indüksiyonu 5-7 mg/kg<br />

tiopental ve 1.5 µg/kg fentanil ile yapıldı. 0.1 mg/kg veküronyum i.v ardından trakeal<br />

entübasyon gerçekleştirildi. Hastalar, %4-6 desfluran anestezisi altında düşük akım (Grup I, 1<br />

Ldak-1 %50 N2O+O2) ve yüksek akım (Grup II, 4 Ldak-1 %50 N2O+O2) olmak üzere<br />

randomize edilerek iki gruba ayrıldı. Anestezinin derinliği, bispektral index (BIS) değerleri<br />

40-60 arasında hedeflenecek şekilde, desfluran konsantrasyonlarıyla ayarlandı. Noninvaziv<br />

TEB kullanılarak ejeksiyon fraksiyonu (EF), end-diastolik indeks (EDI), kardiyak indeks (CI)<br />

ve strok volüm indeks (SVI) değerleri; bazal, indüksiyon, entübasyon ve 15 dakika aralıklarla<br />

kaydedildi. Postoperatif dönemde Aldrete Derlenme Skoru (ARS) kaydedildi. İstatistiksel<br />

analiz için Student-t testi ve tekrarlayan ölçümlerde varyans analizi kullanıldı. P


P118<br />

İZOLE SIÇAN TORASİK AORTASINDA PANKÜRONYUM, ROKÜRONYUM,<br />

VEKÜRONYUM VE MİVAKÜRYUMUN GEVŞETİCİ ETKİLERİ VE OLASI ETKİ<br />

MEKANİZMALARI<br />

Sinan Gürsoy 1 * ,İhsan Bağcivan 2 ,Kenan Kaygusuz 3 ,İclal Özdemir Kol 4 ,Şahin<br />

Yıldırım 5 ,Caner Mimaroğlu 6<br />

1 Cumhuriyet Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Sivas- 2 Cumhuriyet Üniversitesi,<br />

Farmakoloji - 3 Cumhuriyet Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Sivas- 4 Cumhuriyet<br />

Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon sivas- 5 Cumhuriyet Üniversitesi, Farmakoloji -<br />

6 Cumhuriyet Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışma; izole sıçan torasik aortasında, panküronyum, roküronyum,<br />

veküronyum ve mivaküryumun gevşetici etkilerini ve olası etki mekanizmalarını araştırmak<br />

amacıyla planlanmıştır.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM: Bu çalışmada etik kurul izni alındıktan sonra 20 adet erkek Albino<br />

Wistar sıçan kullanıldı. Tiyopental anestezisini takiben torasik aorta çıkarılarak, %95 O2 +<br />

%5 CO2 ile gazlandırılan, pH’sı 7.4 olan 37oC sıcaklığında Krebs–Henseleit solüsyonu içeren<br />

10 ml’lik organ banyosuna 1.5 gram ön gerilim altında asıldı.<br />

PGF2 alfa ile kastırılan dokulara, prostaglandin sentez inhibitörü indometazin (10-6 M) ve<br />

nitrik oksid sentez inhibitörü L-NAME (3x10-5 M) varlığında ve yokluğunda artan<br />

konsantrasyonlarda(10-7-10-4 M) panküronyum, roküronyum, veküronyum ve mivaküryum<br />

uygulandı. Aynı deney protokolü endotel tabakası çıkarılarak ve elektriksel alan uyarısı(EAU)<br />

uygulanarak tekrarlandı. PGF2 alfa ile kastırılan bu dokularda 10-6 M konsantrasyonda,<br />

panküronyum, roküronyum, veküronyum ve mivaküryumun etkilerine noradrenalin geri alım<br />

inhibitörü desipramin ile propranolol varlığında ve yokluğunda bakıldı. Etkilerin sinir<br />

uyarımına bağlı olup olmadığı tetrodotoksin ile test edildi.<br />

BULGULAR: PGF2 alfa ile kastırılan dokularda panküronyum ve roküronyum<br />

konsantrasyona bağımlı gevşeme oluşturdu (p


P119<br />

ESMOLOLÜN HEDEF - KONTROLLÜ İNFÜZYON POMPASIYLA KULLANILAN<br />

PROPOFOL İNDÜKSİYON DOZU, BİSPEKTRAL İNDEKS VE HEMODİNAMİK<br />

PARAMETRELER ÜZERİNE ETKİLERİ<br />

Utku Tura 1 ,Ayşegül Çizen 1 ,Serhan Çolakoğlu 1 * ,Elif Bombacı 2<br />

1 Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II.Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

2 Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II.Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

İstanbul-<br />

GİRİŞ ve AMAÇ: Bu çalışmada kısa etkili bir beta-bloker olan esmololün iki farklı dozunun<br />

hedef kontrollu infüzyon(HKİ) pompasıyla uygulanan propofolün indüksiyon dozu, BİS, ve<br />

hemodinamik parametreler üzerine etkisi araştırıldı.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: Etik kurul ve hasta onayı alınan çalışmada ASA I- II, 18–60 yaş<br />

arası, elektif cerrahi uygulanacak normotansif 60 hasta rasgele 3 eşit gruba ayrıldı. Grup I:<br />

serum fizyolojik, Grup II: 1 mg/kg esmolol, Grup III: 2 mg/kg esmolol 20ml volümle verildi.<br />

Ardından HKİ pompasıyla, (Orchestra Base Intensive, Fresenius Vial® Fransa) hedef plazma<br />

konsantrasyonu üç dakikada 10 mcg/ml ayarlanarak başlanan propofol infüzyonu, BİS değeri<br />

40-60 arasına ulaştığında durduruldu. Toplam propofol dozu kaydedildi. Entübasyon sonrası<br />

anestezi idamesinde oksijen içinde %66 N2O ve BİS değeri 40–60 arasında olacak şekilde<br />

izofluran % 0,6–1,5 verildi.<br />

Sistolik (SAB), diastolik (DAB), ortalama (OAB) arter basınçları, kalp atım hızı (KAH) ve<br />

BİS değerleri; başlangıçta, esmolol 1. dk, propofol 1., 3.dk, vekuronyum 3.dk., entübasyonun<br />

1., 3., 5., 10. ve 15. dakikasında ölçülüp kaydedildi.<br />

Verilerin İstatistiksel analizleri; grupiçi karşılaştırmalarda paried-t, gruplararası için Anova<br />

testleriyle yapıldı (p0.05). Grup III’te BİS<br />

değerinin daha az propofol ile daha çabuk istenilen değerlere ulaştığı, ancak propofol 3. dk<br />

ölçümlerinde BİS değerinin Grup III’te diğer gruplardan anlamlı olarak yüksek olduğu<br />

gözlendi. Toplam propofol dozu Grup III’te daha az olmakla beraber gruplararası fark<br />

bulunmadı. Hemodinamik değerler esmolol gruplarında kontrol grubuna göre düşük<br />

seyrettiği, laringoskopi ve entübasyona hemodinamik yanıtın baskılandığı görüldü.<br />

TARTIŞMA ve SONUÇ: Esmololün her iki dozuyla da hemodinami korunmakta, 2mg/kg<br />

bolus dozu propofolün etkisini hızlandırmaktadır. Her iki ilacın yarılanma ömrünün kısa<br />

olması nedeniyle BİS değeri kısa sürede yükselmekle birlikte hipnoz için kabul edilebilir<br />

değerlerde kalmaktadır. Sonuç olarak;Hızlı indüksiyon gereken anestezi uygulamalarında<br />

HKİ pompası ile verilen propofolle beraber kontrendikasyon olmadığı sürece Esmolol 2mg/kg<br />

bolus dozuyla adjuvan ilaç olarak kullanılabileceği kaanatine varılmıştır.


P120<br />

ROKURONYUMLA OLUŞTURULAN NÖROMUSKÜLER BLOĞUN NEOSTİGMİN,<br />

EDROFONYUM VE SUGAMMADEX İLE GERİ DÖNDÜRÜLMESİNİN<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

ÖZLEM SAÇAN 1 * ,PAUL F WHİTE 2 ,KEVIN KLEIN 2<br />

1 ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 2. ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON KLİNİĞİ Ankara- 2 UT SOUTHWESTERN MEDICAL CENTER,<br />

ANESTHESIOLOGY AND PAIN MANAGEMENT -<br />

Giriş ve Amaç: Sugammadex (ORG-25969) bir modifiye cyclodextrin molekülüdür ve bu<br />

rokuronyumu inaktive ederek derin nöromusküler bloğu geri çevirir. Bu çalışma<br />

rokuronyumla oluşturulan nöromusküler bloğun sugammadex, neostigmine-glikopirolat veya<br />

edrofonyum-atropin ile geri döndürülmesini karşılaştırmaktadır.<br />

Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayı ile 60 hasta bu çalışmaya dahil edilmiştir. Hastalar<br />

propofol (2mg/kg IV) , desflurane (4% ET) , remifentanil (0,125 µg/kg/min IV) ve<br />

rokuronyum (0,6 mg/kg IV) kullanılarak anestetize edilmişlerdir. Hastalarda TOF-watch’da<br />

T1’in geri dönüşünden ve son rokuronyum dozundan en az 15 dakika sonra neostigmin (70<br />

µg/kg IV) + glikopirolat (14 µg/kg IV) , edrofonyum (1mg/kg IV) + atropine (10mg/4g IV)<br />

veya sugammadex (4mg / kg IV) kullanılarak nöromusküler blok geri döndürülmüştür.<br />

Nöromusküler fonksiyonlar TOF-watch ve bilgisayar kullanılarak değerlendirilmiştir.<br />

Sonuçlar: 3 grupta da demografik veriler aynıydı. Sugammadex grubunda TOF>0,7 ye<br />

ulaşılması oldukça kısa sürede (1-1,5dk) gerçekleşti. Neostigmin grubunda bu süre 5-15 dk ve<br />

edrofonyum gurubunda 2-8 dk idi. Sugammadex grubunda TOF oranının 0,9’a ulaşması 2dk<br />

dan kısa sürede gerçekleşti. TOF 0,9’a edrofonyum grubunda 8dk ve neostigmine grubunda<br />

15dk da ulaşıldı.<br />

Tartışma: Rokuronyumla oluşturulan nöromusküler blok neostigmin ve edrofonyuma göre<br />

sugammadex ile çok daha kısa bir sürede geri döndürülebilmektedir<br />

Tablo id 1<br />

1<br />

5<br />

Yaş (yıl)<br />

9<br />

Kilo (kg)<br />

13<br />

Anestezi s<br />

17<br />

2<br />

3<br />

Edrofonyum Neostigmin Sugammadex<br />

6<br />

63±12<br />

10<br />

86±17<br />

14<br />

134±90<br />

Toplam rok 73±30<br />

21<br />

Rev-roc<br />

25<br />

Rev anı TI<br />

29<br />

T2 zamanı<br />

18<br />

22<br />

40±16<br />

26<br />

12±9<br />

30<br />

44±19<br />

7<br />

60±14<br />

11<br />

92±7<br />

15<br />

147±92<br />

19<br />

79±26<br />

23<br />

35±8<br />

27<br />

13±12<br />

31<br />

75±22<br />

4<br />

8<br />

60± 10<br />

12<br />

93± 33<br />

16<br />

143±77<br />

20<br />

73±22<br />

24<br />

41±9<br />

28<br />

33 34 35 36<br />

6±7<br />

32<br />

50±20


T3 zamanı 45±22 88±29 55±15<br />

37<br />

TOF ol sü<br />

38<br />

57±21<br />

39<br />

115±49<br />

Tablo id 2<br />

40<br />

62±15*<br />

1<br />

Ilk TOF%<br />

5<br />

2<br />

30±14<br />

6<br />

Mak TOF% 64±23<br />

9<br />

TOF 0.7<br />

13<br />

TOF 0.8<br />

17<br />

TOF 0.8<br />

10<br />

3<br />

16±7<br />

7<br />

74±18<br />

11<br />

4<br />

73±16*<br />

8<br />

115±13*<br />

12<br />

202±171 (7 625±341 (971±25 (20*<br />

14<br />

248±32 (5<br />

18<br />

331±7 (2)<br />

15<br />

16<br />

990±56 (5) 79±33 (20*<br />

19<br />

20<br />

1044±590 ( 107±61 *<br />

*p


P121<br />

İNDÜKSİYONDA LİDOKAİN KULLANIMININ MİDAZOLAM VE DESFLURAN<br />

ANESTEZİSİ ALTINDAKİ HASTALARDA QT İNTERVALİ ÜZERİNE ETKİLERİ,<br />

ÖN BULGULAR<br />

Nilgün Kavrut Öztürk 1 ,Murat Yaşar Özkalkanlı 2 * ,Kaan Katırcıoğlu 2 ,Nuri Aygün 3<br />

,Serdar Savacı 3<br />

1 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 İzmir<br />

Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon İzmir- 3 İzmir Atatürk<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ: İnhalasyon ajanlarından desfluran QT intervalinde uzamaya yol açmaktadır<br />

.QT intervali uzamasına etki eden en önemli fakörlerden bir tanesi de entübasyon sonrası<br />

oluşan sempatik aktivasyondur. QT intervalinin uzaması, kardiyak elektriksel instabiliteye<br />

neden olabilmektedir.<br />

Bu çalışmada amacımız, entübasyona sempatik yanıtı baskılamak amacı ile intravenöz yoldan<br />

uygulanan lidokainin anestezik ajanlara ve entübasyona bağlı olarak gelişen QT ve QTc<br />

mesafesi değişiklikleri üzerine etkilerini incelemektir.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM: Etik kurul onayı ve hastaların imzalı olur belgeleri alındıktan sonra,<br />

genel anestezi altında elektif kardiyak dışı cerrahi geçirecek, 18-65 yaş aralığında, ASA I<br />

grubu, 82 olgunun çalışmaya alınması planlandı. QT intervali süresini etkileyecek herhangi<br />

bir durumu olan hastalar çalışma dışı bırakıldı. Her iki gruptan 10’ar hasta ile ön sonuçlar elde<br />

edildi.<br />

.Her iki gruptaki hastalarda operasyon süresince standart monitörizasyona ek olarak 12<br />

derivasyonlu EKG kaydı yapıldı. İndüksiyonda 0,30-0,35 mg/kg midazolam uygulandı.<br />

Kirpik refleksi kaybolduğunda maske ile Desflurane (%6 ) ve oksijen (% 100 ) uygulaması<br />

başlandı. Kas gevşemesi için Cisatracurium Besylate 0.15 mg/kg verildi. Grup 1’de<br />

indüksiyonda midazolam uygulanmasından sonra lidokain 1,5 mg/kg, Grup 2’de eşit volümde<br />

izotonik NaCl kulanıldı. Anestezi indüksiyonu sonrası, entübasyonu takiben ve entübasyonun<br />

10’uncu dakikasında EKG ve hemodinamik parametreler kaydedildi.<br />

EKG kayıtları ile QT intervali ve kalp hızına göre düzeltilmiş QT intervali (QTc) hesaplandı.<br />

BULGULAR: Her iki grupta da anestezi indüksiyonundan ve entübasyondan sonra QT ve<br />

QTc mesafesinin uzadığı, bu uzamanın entübasyon sonrasında daha belirgin olduğu görüldü.<br />

İki grup arasında QT mesafesi uzaması açısında anlamlı bir fark bulunamadı.<br />

SONUÇ: Çalışmamızın ön verileri sonrasında entübasyona sempatik yanıtı baskılamak amacı<br />

ile 1.5 mg/kg dozda uygulanan lidokainin midazolam indüksiyonu ve desfluran anestezisi<br />

altında gelişen QT ve QTc uzaması üzerine önleyici bir etkisinin olmadığını saptadık.


P122<br />

PERKÜTAN LAZER DİSK DEKOMPRESYON OLGULARINDA<br />

AMELİYATHANE DIŞI ANESTEZİ<br />

Mehmet Ali ELMACIOĞLU 1 * ,Mustafa KARAKAN 2 ,Cezmi ÜK 3<br />

1 S.E.V. Gaziantep Amerikan Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, GAZİANTEP-Turkey<br />

2 S.E.V. Gaziantep Amerikan Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 S.E.V. Gaziantep<br />

Amerikan Hastanesi, Beyin ve Sinir Cerrahisi -<br />

GİRİŞ<br />

Hastanemizde <strong>2006</strong> yılı Ocak ayından itibaren perkütan lazer disk dekompresyonu yapılan 17<br />

erkek, 46 kadın olmak üzere toplam 63 hasta hastanemiz etik kurulundan onay alınarak<br />

incelenmiştir. Dekompresyon işlemi, bilgisayarlı tomografi eşliğinde disk içi mesafeye<br />

yerleştirilen bir kanül içinden fiber optik kateter ve 980-nm dalga boyu verebilen diod laser<br />

cihazı ile yapılmıştır.<br />

AMAÇ<br />

Bu girişimde; hastanın hareket etmemesi, ağrı kontrolü ve oluşabilecek nörolojik uyarıyı<br />

hissedebilmesi beklenmektedir. Bu analjezi ve sedasyon düzeyi için analjezi düzeyi yüksek<br />

sedo-analjezi uygulamasını amaçladık.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM<br />

Girişim öncesi; hastaların istirahat ve hareket halindeki ağrı düzeyleri vizüel analog skala<br />

(VAS) ile değerlendirilmiş ve 75 mg Diklofenak Na intra müsküler olarak yapılmıştır.<br />

Hastalara standart monitorizasyon [kalp atım hızı (KAH), periferik oksijen satürasyonu<br />

(SpO2), sistolik arteryel basınç(SAB) ve diastolik arteryel basınç (DAB)] uygulanmıştır.<br />

Sedasyon ölçümleri “Observers Assesment of Alertness/Sedation skalası (OAA/S), ağrı<br />

düzeyi ise VAS ile yapılmıştır (1). Tomografi masasına alınarak pozisyon verilen hastalara 2<br />

L/dk hızında nasal O2 verilmeye başlanmış ve 2-3 µg/kg Fentanyl ve 1 mg Midazolam<br />

intravenöz puşe yapılmıştır. İzlem değerleri (KAH, SpO2, SAB, DAB, OAAS/S ve VAS)<br />

giriş, 5, 10, 15 ve 30. dakikalarda kayıt edilmiştir. Desaturasyon (% 85 ve altı) veya derin<br />

sedasyon (OAAS/S 12 ve altı) gelişen hastalarda ilk önce sesli daha sonra dokunma ile uyaran<br />

verilmesi planlanmıştır. Komplikasyonlar ve nalokson ihtiyaçları kayıt edilmiştir.<br />

BULGULAR<br />

Hastaların demografik verileri (Tablo 1) ve izlem sonuçları (Tablo 2) verilmiştir.<br />

Desaturasyon gelişen 6 hasta ve derin sedasyon gözlenen 4 hasta sesli uyarana yeterli yanıt<br />

vermişlerdir. Nalokson uygulanması gerekmemiştir. Ağrı duyan 5 hastaya 25 µg Fentanyl İ.V.<br />

puşe olarak yapılmıştır.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ<br />

Sonuç olarak; bu girişim için yeterli analjezi ve sedasyon düzeyleri, belirtilen dozlarda<br />

komplikasyon ile karşılaşılmadan elde edilmiştir. Gelişen teknoloji ile anestezi<br />

uygulamalarına giderek ameliyathane dışında da ihtiyaç duyulmaktadır. Bu alanda hasta<br />

izleminde yeterli monitorizasyon yöntemlerinin kullanılmasının ve uygun ilaç seçiminin<br />

önemli bir unsur olduğunu düşünmekteyiz.


(1) Chernik DA, Gillings D, Laine H, et al. Validity and reliability of the Observer’s<br />

Assesment of alertness/Sedation Scale: study with intravenous midazolam. J Clin<br />

Psycopharmacol 1990; 10:2<br />

Tablo id 1<br />

Tablo 1: Hastaların demografik verileri<br />

1<br />

n= 63<br />

3<br />

Yaş (yıl)<br />

5<br />

2<br />

4<br />

45±26 (19<br />

6<br />

Boy (cm) 165±15 (15<br />

7<br />

8<br />

Kilo (kg) 80±25 (105<br />

Tablo id 2<br />

Tablo 2: Hastaların izlem sonuçları<br />

1<br />

n=63<br />

7<br />

KAH (/dk)<br />

13<br />

SpO2 (%)<br />

19<br />

2<br />

Giriş<br />

8<br />

94±41<br />

14<br />

97±3<br />

20<br />

3<br />

5. dk<br />

9<br />

85±36<br />

15<br />

92±8<br />

21<br />

4<br />

10.dk<br />

10<br />

87±37<br />

16<br />

93±7<br />

5<br />

15. dk<br />

11<br />

88±38<br />

17<br />

96±4<br />

6<br />

30. dk<br />

12<br />

89±37<br />

18<br />

97±3<br />

SAB (mmHg) 133±41117±36<br />

115±33 120±34 123±35<br />

25<br />

26<br />

DAB (mmHg) 90±29<br />

31<br />

OAA/S<br />

37<br />

VAS<br />

32<br />

20±0<br />

38<br />

7±2<br />

27<br />

74±17<br />

33<br />

15±3<br />

39<br />

4±2<br />

22<br />

28<br />

72±14<br />

34<br />

15±3<br />

40<br />

4±2<br />

23<br />

29<br />

75±14<br />

35<br />

16±3<br />

41<br />

3±2<br />

24<br />

30<br />

78±14<br />

36<br />

17±3<br />

42<br />

4±1


P123<br />

YAŞLI HASTALARDA ACİL CERRAHİ GİRİŞİMLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

Özlem Sezen 1 ,Banu Çevik 2 * ,Cenk İlham 3 ,Gıyasettin Fidan 3 ,Başar Erdivanlı 3 ,Serhan<br />

Çolakoğlu 3<br />

1 Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II.Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

Kliniği - 2 Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II.Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Kliniği istanbul- 3 Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,<br />

II.Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği -<br />

Giriş ve Amaç:Türkiye nüfus ve sağlık araştırması(TNSA 2003)verilerine göre%5.8 olan 65<br />

yaş üstü nüfusun,2025 yılında%9.7, 2050 yılında ise%18.7olması beklenmektedir.Buna<br />

paralel olarak geriyatrik hastalarda cerrahi ve anestezi uygulamalarında da artış<br />

görülmektedir.Bu çalışmada,acil ameliyathanemizde anestezi uygulanan 65 yaş ve üzeri<br />

hastaların cinsiyet dağılımları,eşlik eden hastalıkları,cerrahi ve anesteziye ait özellikleri ile<br />

mortalite ve morbidite açısından incelenmesi amaçlandı.<br />

Gereç veYöntem:Hastanemiz acil ameliyathanesinde üç masada hizmet verilmekte<br />

olup,çalışmamızın yapıldığı Ocak–Eylül<strong>2006</strong> tarihleri arasında ameliyat edilen 65 yaş ve<br />

üzeri hastalar,65-74 yaş,75-84yaş,85yaş ve üstü olarak üç gruba ayrıldı.Bu hastaların<br />

cinsiyetleri,ASA fizik durumları,eşlik eden hastalıkları,ameliyat tipleri,uygulanan anestezi<br />

yöntemleri ve postoperatif sonuçları anestezi kayıtları esas alınarak retrospektif olarak<br />

incelendi.Yandaş hastalıkların gruplandırılmasında21 başlıklı ICD10 kodları<br />

kullanılmıştır.Elde edilen veriler toplam hasta sayısı üzerinden %olarak bildirildi.<br />

Bulgular:Anestezi uygulanan toplam hasta sayısı 1186 olup bu hastaların%12.73(151)kadarı<br />

65 yaş ve üzerihastalardır.Belirlenen yaşgruplarınagörehastalaraaitözellikleri<br />

,ameliyattipleriveuygulanananesteziyöntemlerinindağılımıTablo1‘degösterilmiştir.Hastaların<br />

97’sinde(%64.23 kadarında)eşlik eden hastalık mevcut olup,en sık görülen yandaş hastalık<br />

hipertansiyondur.53(%54,63) hastada hipertansiyon(I 15.9),18(%18.55) hastada KOAH(J<br />

44.9),11(%11.34) hastada diabetes mellitus(E 14),15(%15.46) hastada kalp hastalığı(I 50.9)<br />

vardı. 35(%23.17)hasta postoperatif solunum yetmezliği nedeniyle yoğun bakım servisinde<br />

takip ve tedavilerine devam edilmiş,111(%73.5)kadarı taburcu edilmiş,5(%3.31)kadarı eksitus<br />

olmuştur.Eşlik eden hastalık sayısı ile morbidite ilişkili bulunmuştur.<br />

Tartışma ve Sonuç:Acil cerrahi uygulanan yaşlı hastalar per ve postoperatif dönemde diğer<br />

hasta gruplarına göre yakın izlem gerektirirler.Bu hastaların acil cerrahi öncesinde<br />

durumlarının iyi değerlendirilmesi morbiditenin azaltılması açısındaönemlidir.Uzun süreli<br />

yatış ve tedavi gereksinimlerinden dolayı hastanelerin yaşlı hastaların bakımı konusunda<br />

yapılandırılması bu hastalara verilecek hizmetin kalitesini arttırılabilir kanısındayız.<br />

Tablo id 3<br />

Tablo 1<br />

1<br />

2<br />

3<br />

4<br />

5<br />

G.C. B.C. Ortopedi KBB Diğer G.ANESTEZİ R.ANESTEZİ<br />

9 10<br />

11<br />

12 13 14 15<br />

16<br />

65-74 47 %31.12 46 %30.46 8 %5.29 4 %2.64 2 %1.32 107 %70.86 4 %2.64<br />

17 18 19 20 21 22 23 24<br />

6<br />

7<br />

8


75-84 12 %7.94 10 %6.62 2 %1.32 4 %2.64 1 %0.66 28 %18.54 1 %0.66<br />

25<br />

85↑<br />

26<br />

3 %1.96<br />

27<br />

6 %3.97<br />

28 29<br />

1 %0.66 0<br />

30<br />

31<br />

1 %0.66 11 %7.26<br />

32<br />

0


P124<br />

KONTROLLÜ HİPOTANSİYON UYGULAMASINDA KULLANILAN ESMOLOL<br />

VE GLİSEROL TRİNİTRATIN ARTER KAN GAZI DEĞERLERİNE ETKİLERİNİN<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

G.Ulufer Sivrikaya 1 ,Ahmet Özmaden 2 ,Ayşe Hancı 3 ,Murad Kaya 4 *<br />

1 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2.Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği - 2 Şişli<br />

Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1.Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği - 3 Şişli Etfal<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2.Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği - 4 Şişli Etfal Eğitim<br />

ve Araştırma Hastanesi, 2.Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, İstanbul-Turkey<br />

Giriş ve amaç: Çalışmamızda orta kulak cerrahisi geçirecek olgularda sevofluran anestezisi<br />

altında kontrollü hipotansiyon sağlamada kullanılan esmolol ve gliserol trinitratın arter kan<br />

gazı değerlerine etkilerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.<br />

Gereç ve yöntem: Hastane Etik Komitesi onayıyla, ASA I-II grubundan timpanoplasti<br />

operasyonu geçirecek 40 olgu çalışmaya alındı. Premedikasyon uygulanmayan olgularda<br />

anestezi indüksiyonu propofol, fentanil ve atraküryumla gerçekleştirildi. Anestezi idamesinde<br />

sevofluran kullanıldı. Kan basıncı takibi radial artere yerleştirilen kanülle invaziv olarak<br />

gerçekleştirildi. Hedeflenen konrollü hipotansiyon değeri; başlangıç ortalama kan basıncı<br />

değerinin % 20 düşük değeri olacak şekilde Grup E’de esmolol ve Grup GT’de gliserol<br />

trinitrat ile sağlandı. Hemodinamik parametreler indüksiyondan önce ve peroperatuar 5 dk<br />

arayla kaydedildi. Kan gazı değerleri olarak PaO2, PaCO2, pH ve HCO3, preoperatuar<br />

dönemde(kontrol değer), kontrollü hipotansiyonun 30. ve 90.dklarında ve postoperatuar 30.<br />

dkda kaydedildi.<br />

Bulgular: Demografik veriler, operasyon ve hipotansif anestezi süreleri gruplar arasında<br />

benzerdi. Grup GT’de grup içi kontrol değerle (p>0.05) ve gruplar arası karşılaştırmada Grup<br />

E’ye göre (p


P125<br />

AZOTPROTOKSİTLİ YÜKSEK VE DÜŞÜK AKIMLI ANESTEZİDE<br />

ENDOTRAKEAL TÜP KAF BASINÇLARININ KARŞILAŞTIRILMASI<br />

AYSUN POSTACI 1 ,IŞIL KARABEYOĞLU 2 ,GÜLCAN ERK 2 ,TANER AYERDEM 2<br />

,HANDAN ŞAŞTIM 2 ,SEMİHA BARÇIN 3 * ,BAYAZİT DİKMEN 4<br />

1 ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REAN.<br />

KLİNİĞİ, Ankara-Turkey 2 ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REAN. KLİNİĞİ - 3 ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA<br />

HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REAN. KLİNİĞİ, ankara-Turkey 4 ANKARA NUMUNE<br />

EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REAN. KLİNİĞİ -<br />

Giriş:Yüksek endotrakeal kaf basıncı trakea mukozasında iskemik hasara yol açabilir1. Genel<br />

anestezi uygulamasında kaf havayla şişirilirse, N2O diffüzyonu kaf volüm ve basıncını artırır.<br />

İnspire edilen N2O konsantrasyonu volüm ve basınç artışını etkileyen faktörlerdendir2. Düşük<br />

akımlı anestezide inspire edilen N2O konsantrasyonu artmaktadır3. Çalışmamızın amacı,<br />

düşük ve yüksek akımlı genel anestezi uygulanan olgularda, inspire edilen N2O ve<br />

endotrakeal tüp kaf basınçlarını karşılaştırmaktır.<br />

Gereç ve yöntemler:Etik kurul izni alındıktan sonra; ASA I-III grubu, 18-65 yaş arası, 70 olgu<br />

çalışmaya alındı. İndüksiyonu takiben kadın olgular 7.5-8 mm, erkek olgular 9-9.5 mm iç<br />

çaplı, endotrakeal tüple entübe edilip, kafları kaçak oluşturmayacak şekilde havayla şişirildi<br />

ve manometreye bağlandı. Anestezi idamesinin ilk on dakikasında % 40 O2 ve % 60 N2O<br />

karışımı içinde %1.5 lik izofloran 4L/ dk akımla verildi. İdameye % 50 O2 ve % 50 N2O gaz<br />

karışımı Grup I’de 4L/dk’lık akımla devam ederken, Grup II’de ise 1L/dk düşük gaz akımıyla<br />

devam edildi.Kaf şişirilmesinden ekstubasyona kadar 10 dk aralarla inspire edilen O2, inspire<br />

edilen N2O, periferik oksijen saturasyonu ve kaf basınçları kaydedildi. İstatistiksel<br />

değerlendirmede; Varyans analizi, Mann Whitney U testi, Tukey’in HSD testi ve Khi kare<br />

testi kullanıldı. P< 0.05 anlamlı olarak kabul edildi.<br />

Bulgular:Demografik veriler, başlangıç kaf basınçları, maksimum kaf basınçları ve<br />

ekstübasyon süreleri her iki grupta benzerdi. Maksimum basınca ulaşma süresi Grup I de<br />

89.3± 4.2dk, Grup II de 77±3.6 dk idi. Bu fark istatistiksel olarak anlamlıydı.<br />

Sonuç:Maksimum basınca ulaşma süresi düşük akımlı anestezide daha kısa olsa da<br />

maksimum kaf basınçları benzerdi. Anestezide kullanılan akım farklılığının kaf basıncında<br />

ciddi değişiklik oluşturmadığını düşünmekteyiz. Genel anestezi sırasında kaf basınç artışları;<br />

önemsiz olarak değerlendirilse1 de uzun süreli operasyonlarda anestezik gaz akımından<br />

bağımsız olarak göz önünde tutulmalıdır.<br />

KAYNAKLAR:<br />

1-Gal T,J. Airway management. In Miller’s Anesthesia. Churchill Livingstone. Sixty<br />

Edition.2005<br />

2-Karasawa F ve ark.. The effect on intracuff pressure of various nitrous oxide concentrations<br />

used for inflating an endotracheal tube cuff. Anesth Analg 2000;91: 708-13<br />

3-Baum JA. Düşük Akımlı Anestezi (Çev.Edit. Tomatır E.) Düşük akımlı, minimal akımlı ve<br />

kapalı sistemle anestezide kuram ve uygulama, İstanbul: Nobel Tıp Kitabevi:2002. S:41-43


P126<br />

BEKLENEN VE BEKLENMEYEN ZOR ENTÜBASYON<br />

SERAP AKTAŞ* ,NİLÜFER N. HAKER ŞENBECERİR ,ZERRİN SUNGUR ÜLKE<br />

,AYŞEN YAVRU ,TÜLAY ÖZKAN SEYHAN ,MEHMET TUĞRUL<br />

İ.Ü.İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji -<br />

BEKLENEN ve BEKLENMEYEN ZOR ENTÜBASYON OLGULARIMIZ<br />

GİRİŞ Anesteziye bağlı ölümlerin %28 i zor havayolu ve sonuçlarına bağlıdır(1). Tanıda<br />

kullanılan testlerin spesifiteleri yüksek sensitiviteleri düşüktür. Çalışmamızda beklenen ve<br />

beklenmeyen zor entübasyonları mevcut risk faktörleri ile birlikte araştırdık.<br />

MATERYAL METOD: Çalışmamıza etik kurul onayı alınan 18-70 yaş arası ASA I-III olan,<br />

cerrahi girişim için entübasyonu planlanan, zor entübasyon düşünülen veya öngörülmediği<br />

halde zor havayolu saptanan hastaları dahil ettik. ASA ya göre; zor endotrakeal entübasyon<br />

klasik laringoskopi ile uygun bir tüpün 3 den fazla girişim,10 dak dan fazla süre veya her ikisi<br />

ile uygun yerleştirilmesi olarak tanımlanır(2). Preoperatif değerlendirmede Mallampati<br />

sınıflaması, Cormack- Lehane skorunu, BMI (body mass index), sternomental ve tiromental<br />

mesafeleri, ağız açıklığını ve boyun çevresini kaydettik. Zor havayoluna neden olacak<br />

sistemik hastalık ve anatomik değişiklikleri araştırdık. Entübasyon şekli, maske ile<br />

ventilasyon güçlüğü, deneme sayısı, süreyi, komplikasyonları, nerede ve nasıl ekstübe<br />

olduklarını kaydettik.<br />

BULGULAR Çalışmamızda 120 zor entübasyon olgusunun %13’ü öngörülemeyen, %87’si<br />

beklenen zor entübasyondu. Beklenmedik zor entübasyonların 6’sı mallampati I, 10’u<br />

mallampati II ve Cormack-lehane skorları III-IV tü. Olguların 3’ü (%18) trakea görülemeden<br />

kör olarak dıştan larenks basısı ile entübe edildi. 2 olgumuz entübe edilemedi larengeal maske<br />

ile ventilasyon sağlandı.<br />

Zor entübasyon olacağı öngörülen 104 olgunun %51’i kadın %49’u erkek hastaydı.BMI<br />

ortalamaları:27.1, cormack-lehane skorları:3.09 , ağız açıklığı:3.6 cm, tiromental<br />

mesafeleri:7.6 cm, boyun çevresi:36.5cm , sternomental mesafeleri:11 cm di. Hastaların % 38<br />

‘inde küçük çene, %20’sinde ekstansiyon kısıtlılığı, %0.6’sında maxiler travma, %17’sinde<br />

intraoral patoloji, %0.9’unda büyük dil, %17’sinde zor entübasyon öyküsü,<br />

%0.9’unda(9)fırlak ön diş risk faktörleri mevcuttu. Öngörülen zor entübasyonların % 83’ü zor<br />

entübe edildi.<br />

TARTIŞMA Zor entübasyon öngörüsünde preoperatif kullanılacak pek çok ölçüm ve<br />

skorlama mevcuttur. Hastaların çok yönlü değerlendirilmesi ve özenli bir preoperatif muayene<br />

ile büyük kısmının öngörülebiliceğini düşünüyoruz.<br />

REFERANS<br />

1.Preoperative assesment for diffıcult intubation in general and ENT surgery;predictive value<br />

of a clinical multivariate risk index. Br J Anaesth 1998-80 (140-6)


P127<br />

KATARAKT CERRAHİSİNDE İNTRAVENÖZ İLAÇ UYGULAMALARININ BIS<br />

MONİTORİZASYONU İLE KARŞILAŞTIRILMASI<br />

NİLÜFER HAKER ŞENBECERİR* ,BASRİ AKDOĞAN ,LÜTFİ TELCİ ,MEHMET<br />

TUĞRUL ,ZERRİN SUNGUR ÜLKE<br />

İ.Ü.İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji -<br />

KATARAKT CERRAHİSİNDE FARKLI İNTRAVENÖZ İLAÇ UYGULAMALARININ<br />

BIS MONİTORİZASYONU İLE KARŞILAŞTIRILMASI<br />

GİRİŞ; Topikal katarakt cerrahisinde sedasyon ve analjezi amaçlı kullanılan farklı intravenöz<br />

ajanlar mevcuttur. Drog seçiminde hasta konforuna ve ek analjezik ihtiyacına etkileri,<br />

hemodinamik ve solunumsal yan etkileri dikkate alınmaktadır. Çalışmamızda farklı<br />

sedatiflerin etkilerini etkin sedoanaljezi, güvenli hemodinami ve solunumsal etkiler açısından<br />

karşılaştırdık.<br />

MATERYAL METOD; Etik kurul onayı alınan,lokal anestezi ve fakoemulfikasyon yöntemi<br />

ile katarakt cerrahisi uygulanacak hastalardan 40-75 yaş arası, ASA I-III, renal fonksiyonları<br />

normal , dekompanse sistemik hastalığı olmayan, kas hastalığı olmayan hastalar ,rastgele 3<br />

gruba ayrıldı.BIS monitorize edilip,IOP ölçümlerinden sonra 1. gruba midazolam (0,02<br />

mg/kg) ,2. gruba magnezyum sülfat (50mg/kg) 3. gruba deksmedetomidin (1mcg/kg) 10<br />

dakika bolus yapıldı. Hastaların hemodinamik parametreleri,BIS değerleri ve IOP ları<br />

kaydedildi.<br />

BULGULAR; Grupların demografik verileri arasında istatistiksel fark yok. Grup 1 ve 3 te TA<br />

de anlamlı azalma ancak Grup 2 de TA de anlamlı yükselme saptandı.Grup 1 ve3 te KTA<br />

azalmış,Grup 3 ,Grup 1 ile karşılaştırıldığında KTA azalma daha anlamlıdır.Grup 1 ve 3 te<br />

BIS değerleri azalmış,Gup 1 deki azalma peroperatif dönemde normale gelmiş,Grup 3 te ise<br />

BIS değerindeki düşüş perop dönemde de devam etmiştir. BIS değerleri Grup 3 te grup 1 e<br />

gore düşük seyretmesine ve rüya görmelerine rağmen Grup 3te hiç amnezi olmamıştır.Grup<br />

2nin %86 sında sıcaklık basması olmuş ve perop dönemde %33’ünde analjezi ihtiyacı<br />

doğmuştur.<br />

TARTIŞMA; Sedasyon ve analjezik etkilerini karşılaştırdığımız gruplar arasında MgSO4<br />

kullandığımız grupta ek analjezi ihtiyacı olmuş, diğer çalışmaların aksine uygulama sonrası<br />

TA yükselme devam etmiştir.BIS değerlerinde de anlık düşmeler olmasına rağmen diğer<br />

gruplara gore istatistiksel olarak anlamlı değildir. Midazolam grubunda amnezi sağlanmıştır.<br />

BIS değerlerimiz anlamlı olarak azalmış ancak daha kısa sürede normale dönmüştür.<br />

Deksmedetomidin grubunda BIS değerleri ileri derecede azalmış, daha uzun zaman düşük<br />

seyretmiştir. Deksmedetomidinin lokal anestezide tek başına kullanımının uygun olduğunu<br />

düşünüyoruz, ancak MgSO4’ın ek analjezik ilaçlarla kullanımı daha etkin olacaktır.


P128<br />

ENDOTRAKEAL ENTÜBASYONA HEMODİNAMİK YANITDA İNTRAVENÖZ<br />

LİDOKAİN VE ESMOLOL’UN ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Murad Kaya 1 * ,Ayşe İyigün Hancı 2 ,Gülcihan Ulufer Sivrikaya 2 ,Hatice Şebnem Yeltepe<br />

Türk 2 ,Nurcan Ak Efe 2<br />

1 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırnma Hastanesi, Anestezi, İstanbul-Turkey 2 Şişli Etfal Eğitim ve<br />

Araştırnma Hastanesi, Anestezi -<br />

Giriş ve Amaç:<br />

Entübasyona bağlı istenmeyen yan etkileri ortadan kaldırmak için; uygulanan genel<br />

anestezinin derinleştirilmesi, genel anestezi eşliğinde laringeal alana topikal anestezi<br />

uygulanması, işlemden birkaç dakika önce intravenöz lidokain verilmesi, sempatoadrenal<br />

yanıtı önleyen vazodilatatörler, alfa ve beta adrenerjik blokerler, prekürarizasyon, anestezi<br />

indüksiyonu öncesinde kısa etkili (alfentanil,remifentanil) narkotik analjezikler uygulanması<br />

gibi önlemler alınabilir.Çalışmamızda anestezi indüksiyonu sırasında laringoskopi ve<br />

endotrakeal entübasyona bağlı gelişen sempatoadrenerjik yanıtı önlemede lidokain ve<br />

esmololun etkinliklerini karşılaştırmayı amaçladık.<br />

Gereç ve Yöntem:<br />

Elektif operasyonu planlanan ASA I-II 20–70 yaşları arasındaki 100 olgu, hastanemiz Etik<br />

Kurul onayı alınarak randomize üç gruba ayrıldı. Anestezi indüksiyonundan önce Grup I’e<br />

(n=40) %0,9 NaCl, Grup II’ye (n=30) lidokain1mg /kg ‏,־‎¹‎ Grup III’e (n=30) esmolol 500<br />

µgr/kg ־‎¹‎ ve her üç gruba da fentanil 1µgr/ kg ־‎¹‎ IV bolus olarak uygulandı. İlaçların<br />

uygulanmasını takiben 2 dk sonra, tiopental 6mg/kg ‏,־‎¹‎ fentanil 0,5 µgr/ kg ־‎¹‎ ve atrakuryum<br />

0,5 mg/kg ־‎¹‎ uygulandı ve 2 dk. sonra laringoskopi ve endotrakeal entübasyon gerçekleştirildi.<br />

Hastaların sistolik,diastolik,ortalama arter basınçları ile kalp tepe atım sayısı ve periferik<br />

oksijen saturasyon değerleri, indüksiyon öncesi, entübasyon öncesi, entübasyon sonrası 1., 2.,<br />

3., 4., 5., dk, cerrahi insizyon öncesi, cerrahi insizyon sonrası ve cerrahi insizyon sonrası 5.<br />

dakikada ölçülerek kaydedildi.<br />

Bulgular<br />

Tüm gruplarda; sistolik, diastolik ve ortalama arter basınçları grup içi karşılaştırmalarda;<br />

entübasyon sonrası değerler, entübasyon öncesi değerlere göre; cerrahi insizyon sonrası<br />

değerler, cerrahi insizyon öncesi değerlere göre istatiksel olarak anlamlı yüksek bulundu<br />

(p


P129<br />

ACE İNHİBİTÖRÜ VEYA ANJİOTENSİN RESEPTÖR ANTAGONİSTİ KULLANAN<br />

HASTALARDA FARKLI İNDÜKSİYON AJANLARININ HİPOTANSİYON<br />

SIKLIĞINA ETKİLERİ<br />

Meltem Eren 1 * ,Reyhan Sahin 2 ,Zerrin Sungur Ülke 2 ,Tülay Özkan Seyhan 2 ,Kemalettin<br />

Koltka 3 ,Ayşen Yavru 4 ,Emre Çamcı 4<br />

1 IU.ITF, Anestezi İstanbul- 2 IU.ITF, Anestezi - 3 IU.ITF, Anestezi İstanbul- 4 IU.ITF,<br />

Anestezi -<br />

AMAÇ: Çalışmamızda ACEI veya ARA kullanan elektif cerrahi olgularda üç değişik iv. ajan<br />

ile anestezi indüksiyonu esnasında gelişen hipotansif yanıtın karşılaştırılması amaçlandı.<br />

MATERYAL- METOD: Çalışmaya etik kurul onayı alınan ve ACEI veya ARA grubu bir<br />

ajanı kullanan ASA II-III 42 hasta alındı. Hastaların preoperatif tansiyon arteryel (TA)<br />

değerleri kaydedildi. Alprazolam ile premedike edilen hastaların indüksiyon öncesi TA<br />

değerleri kaydedildi. Tüm hastalara EKG, SpO2, NIBP monitorizasyonu ile indüksiyon öncesi<br />

8-10ml/kg laktatlı ringer ile prehidrasyon yapıldı. Hastalar rastgele 3 gruba ayrıldı.<br />

Grup T (n=14): Tiyopental 5mg/kg + fentanyl 2µgkg + 0,1mg/kg veküronyum<br />

Grup E (n=14): Etomidat 0,3mg/kg + fentanyl 2µgkg + 0,1mg/kg veküronyum<br />

Grup P (n=14): Propofol 2mg/kg (5ml/dk olarak infüze edilerek) + fentanyl 2µgkg+ 0,1mg/kg<br />

veküronyum ile anestezi indüksiyonu gerçekleştirildi. İndüksiyon öncesi, sonrasında 2, 4, 6, 8<br />

ve 10. dakikalarda, sonrasında intraoperatif olarak her 15 dakikada ve ekstübasyon<br />

dönemindeki TA kaydedildi. Ortalama arter basıncı (OAB) < 70mmHg= hipotansiyon ve<br />


P130<br />

BATIN CERRAHİSİ UYGULANAN HASTALARDA DESFLURAN ANESTEZİSİ<br />

SIRASINDA ESMOLOL VE REMİFENTANİL'İN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Züleyha Çetkin 1 ,Özlem Sezen 1 ,Elif Bombacı 2 * ,Serhan Çolakoğlu 3<br />

1 Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II. Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

Kliniği - 2 Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II. Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Kliniği İstanbul- 3 Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II.<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği -<br />

Giriş ve Amaç:Çalışmamızda,batın cerrahisi uygulanan hastalarda desfluran anestezisi<br />

sırasında esmolol veya remifentanil kullanımının hemodinami,derlenme ve anestezik<br />

gereksinimi üzerine etkilerini karşılaştırmayı amaçladık<br />

Gereç ve Yöntem:Çalışmamıza etik kurul onayı alınarak,elektif batın cerrahisi(inguinal,<br />

insizyonel,umblikal herni)planlanan 18-60 yaşları arasında,fizik durumu ASAI-II olan 60<br />

hastadan rasgele 2 grup oluşturuldu.Hastaların indüksiyon öncesi kalp atım<br />

hızı(KAH),ortalama arter basınçları(OAB) ve periferik oksijen satürasyonları(SpO2) ve BİS<br />

değerleri kaydedilip bazal değer olarak belirlendi.GrupI(n=30)esmolol grubuna,GrupII(n=30)<br />

remifentanil grubuna dahil edildi.Her iki gruba da indüksiyonda 5-7mg/kg tiyopental ve<br />

0.1mg/kg vekuronyum intravenöz şekilde verildikten sonra GrupI’deki hastalara 1mg/kg<br />

esmolol,GrupII’deki hastalara 1µg/kg remifentanil intravenöz yolla bolus olarak<br />

verildi.Anestezi idamesinde her iki grupta da%40 O2 %60 N2O ve BİS değeri 40-65 arasında<br />

olacak şekilde desfluran kullanıldı.Entübasyondan sonra GrupI’de esmololün 5<br />

µg/kg/dk,GrupII’de remifentanilin 0,05µ/kg/dk’dan infüzyonuna başlandı.İndüksiyon<br />

sonrası,entübasyondan hemen sonra ve entübasyonu takiben 5.ve 10.dakikalarda,insizyon<br />

sonrası her 5 dakikada bir KAH,OAB,SpO2,BİS değerleri ve desfluran konsantrasyonu<br />

kaydedildi.Ameliyat bitiminde ekstübasyon,göz açma,sözlü uyaranlara yanıt süresi<br />

kaydedildi.<br />

Bulgular:Çalışmadaki olgularda yaş,boy,vücut ağırlığı,cinsiyet ve ASA sınıflandırmasına göre<br />

gruplar arası anlamlı bir fark bulunmadı(p>0,05).GrupI’i GrupII ile karşılaştırdığımızda<br />

KAH,OAB düzeyleri anlamlı derecede yüksek bulundu(p


P131<br />

TRAKEAL ENTÜBASYONDA OLUŞAN HEMODİNAMİK YANITIN<br />

KONTROLÜNDE REMİFENTANİL VE DEKSMEDETOMİDİN’İN<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Ayşe Esra Sağıroğlu ,Aydemir Yalman ,Havva Sayhan* ,Sibel Yaşar ,Arzu İtilli ,Melek<br />

Çelik<br />

S.B. Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

AMAÇ: Çalışmamızda, trakeal entübasyonda oluşan hemodinamik yanıtın baskılanmasında<br />

hızlı etkili opioid remifentanil ile sedatif-analjezik etkili α2 adrenoseptör agonisti<br />

deksmedetomidinin karşılaştırılması amaçlandı.<br />

MATERYAL-METOD: ASA I-II sınıfında normotansif 60 olgu çalışmaya alındı. Başlangıç<br />

sistolik, diyastolik, ortalama arter basıncı (SAB, DAB, OAB), kalp atım hızı (KAH) ve<br />

periferik oksijen satürasyonu (SpO2) değerleri (t0) kaydedildi.Grup I’de remifentanil 2 µg kg-<br />

1 dozunda 2 dk içinde, Grup II’de deksmedetomidin 1 µg kg-1 dozunda 10 dk içinde infüze<br />

edildi. Ajanların uygulamasından 90 sn sonra 5 mg kg-1 tiyopental sodyum, 0.1 mg kg-1<br />

vekuronyum iv bolus olarak uygulandı, 90 sn sonra endotrakeal entübasyon gerçekleştirildi.<br />

Entübasyon şartları modifiye McNeil ve ark. skorlama sistemine göre değerlendirildi.<br />

Anestezi idamesi % 1 sevofluran ve N2O-O2 karışımıyla sağlandı. Remifentanil/<br />

deksmedetomidin uygulamasından 60 sn sonra (t1), indüksiyon uygulamasından 60 sn sonra<br />

(t2), entübasyondan 60 sn sonra (t3), entübasyondan 5 dk sonra (t4) SAB, DAB, OAB, KAH<br />

ve SpO2 ölçümleri tekrarlandı.<br />

BULGULAR: Gruplar arasında demografik verilerde farklılık yoktu. Deksmedetomidin<br />

grubunun indüksiyondan ve entübasyondan 60 sn sonraki SAB, DAB ve OAB değerleri<br />

remifentanil grubundan anlamlı yüksek bulundu (p


P132<br />

ZOR ENTÜBASYONUN TAHMİNİNDE FARKLI TESTLERİN FARKLI<br />

DEĞERLENDİRME DÖNEMLERİNDE KARŞILAŞTIRILMASI<br />

İsmet Topçu 1 ,Sibel Kerem 1 ,Esen Özgüven 1 ,Gönül Tezcan Keleş 2 *<br />

1 Celal Bayar Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D. - 2 Celal Bayar Üniversitesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D. İzmir-<br />

AMAÇ: Zor entübasyonun tahmininde birçok farklı test kullanılmaktadır. Kullanılan testlerin<br />

beklenen yararları gösterebilmesi için yüksek duyarlılık, seçicilik ve pozitif öngörü değerine<br />

sahip olmaları gerekmektedir. Ancak bu testlerin değerlendirene göre farklı sonuçlar<br />

verebilmesi güvenirliği etkileyebilmektedir. Bu çalışmada testlerin etkinliğinin ve farklı<br />

kişilerce değerlendirmede tutarlılığının değerlendirilmesi amaçlandı.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM: Çalışma, üniversite etik kurul onayı alınarak, genel anestezi altında<br />

elektif operasyonu planlanan, 18 yaş üzeri 330 hasta (122 erkek, 208 kadın) dahil edildi.<br />

Obstetrik hastalar, belirgin havayolu malformasyonları ve baş boyun hareket kısıtlılığına<br />

neden olabilecek patolojisi olan ve dişsiz hastalar ile krikoid bası gerektiren olgular çalışma<br />

dışı bırakıldı. Hastaların poliklinik bakısı sıraında ve operasyon odasında farklı anestezistler<br />

tarafından; önceki anestezi deneyimleri, anamnezi fizik muayene bulguları ve anatomik<br />

özellikleri (çıkık ön dişler, kısa ve adeleli boyun, havayolunu etkileyen yaralanmalar, burun,<br />

ağız ve boyun muayenesi) ve testler (mallampati, tiromental mesafe, sternomental mesafe,<br />

interinsizör açıklık) değerlendirildi. Entübasyon sırasında hastaların larenksin görünümü<br />

(Cormack-Lehane sınıflaması) ve entübasyon güçlüğü değerlendirildi. Testlerin Cormack-<br />

Lehane Grade 3 veya 4 referans kabul edilerek duyarlılık, seçicilik, pozitif ve negatif öngörü<br />

değerleri hesaplandı.<br />

BULGULAR: 17 hastada (%5.2) trakeal entübasyon güçlüğü ile karşılaşıldı. Zor entübasyon<br />

ile cinsiyet, yaş ve vücut ağırlığı arasında bir ilişki bulunmadı (p>0.05). Ancak tiromental<br />

mesafe ≤6 cm, sternomental mesafe 0.05). En yüksek duyarlılığa %47 ile sternomental mesafe<br />

sahipken, Mallampati skorunun 3 veya 4 olması %94.8 ile en yüksek seçiciliğe sahipti.<br />

Mallampati, tiromental ve sternomental mesafe ölçümlerinin kappa testi ile iki farklı<br />

zamandaki ölçümleri arasında tutarlılık saptandı.<br />

SONUÇ: Zor entübasyon tahmini ile ilişkili olarak testlerin duyarlılık, seçicilik ve pozitif<br />

öngörü değerleri karşılaştırdığında klinik kullanımda hiçbir test tam olarak güvenilir değildir.<br />

Preoperatif olarak kullanılabilen Mallampati skorlaması, tiromental, sternomental mesafe<br />

ölçümleri, zor entübasyon tahminine yardımcı olabilir. Bu testlerin farklı kişilerce yapılan<br />

ölçümleri arasında da tutarlılık bulunmaktadır.


P133<br />

GÜNÜBİRLİK DİŞ TEDAVİSİ YAPILAN MENTAL RE<strong>TARD</strong>E HASTALARDA<br />

SEVOFLURAN VE PROPOFOL'ÜN HEMODİNAMİ VE UYANMA<br />

KRİTERLERİNE ETKİSİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

SEDEN KOCABAŞ 1 ,ESRA YÜKSEL 1 * ,DEMET YEDİÇOCUKLU 1 ,FATMA<br />

AŞKAR 1 ,TANER BALCIOĞLU 1 ,HÜSEYİN KOCA 2<br />

1 EÜTF, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 2 EÜTF, AĞIZ ÇENE CERRAHİSİ -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ:<br />

Sevofluran düşük solubilitesi nedeniyle hızlı derlenme sağlayan bir inhalasyon<br />

anesteziktir(1).Propofol ile sağlanan intravenöz anesteziden sonra da derlenme hızlı<br />

olmaktadır (2).<br />

Çalışmamızda günübirlik diş tedavisi yapılan mental retarde hastalarda sevofluran ve<br />

propofol'ün hemodinami ve uyanma kriterlerine etkisinin karşılaştırılması amaçlandı.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM:<br />

Etik kurul onayı alındıktan sonra çalışmaya 8-18 yaş arası ASA 1-2 50 hasta dahil<br />

edildi.Hastalara 0.75 mg /kg PO midazolam verilerek 30 dakika sonra %8 sevofluran %50<br />

nitrojen-oksijen karışımı ile damar yolu açıldıktan sonra atropin 10 mikrogram/kg, fentanyl 1<br />

mikrogram/kg, vekuronyum 0,1 mg/kg yapılarak Grup sevofluran'da (Grup S) %2sevofluran,<br />

Grup propofol'de (Grup P) ilk 10 dakika 9mg/kg sonra 6mg/kg propofol infüzyonu<br />

kullanıldı.İlaçların idamesi hemodinamik duruma göre titre edildi.Operasyon bitiminde<br />

dekürarizasyon atropini takiben neostigmin ile yapıldı.%100 oksijene geçiş zamanı sıfırıncı<br />

dakika kabul edilerek kirpik refleksi,spontan solunum başlama zamanı,ekstübasyon<br />

zamanı,göz açma,sözel emirlere yanıt,öksürük refleksi,Aldrate skorunun 9'a ulaşma süresi<br />

(MAS>9) kaydedildi.Yan etkiler kaydedildi.Preoperatif 5. dakika ve daha sonra 15 dakika<br />

aralarla kalp atım hızı(KAH),oksijen saturasyonu(SPO2),ortalama arter<br />

basıncı(OAB)kaydedildi.<br />

BULGULAR:<br />

Uyanma kriterleri açısından MAS>9 ve kirpik refleksi Grup P'de anlamlı olarak daha kısa<br />

bulundu(p0.05).<br />

Yan etkiler benzerdi.


TARTIŞMA:<br />

Juckenhofel ve ark.'nın çalışmasında (2) propofolle uygulanan TIVA ile sevofluran<br />

karşılaştırılmış,derlenme propofol grubunda daha kısa sürede sağlanmıştır.<br />

Montes ve ark.'nın yaptığı çalışmada (3) ise derlenme kriterleri propofol ve sevofluran<br />

arasında benzer bulunmuştur.<br />

Çalışmamızda uyanma kriterlerinden MAS>9 ve kirpik refleksi süresi açısından propofol<br />

daha kısa süreli bulundu,diğer kriterler açısından fark bulunmadı.<br />

SONUÇ:<br />

Uyanma kriterlerinden MAS>9 ve kirpik refleksinin propofol grubunda daha kısa bulunması<br />

dışında sevofluran ve propofol grubu arasında anlamlı bir fark bulunmadı.Her iki yöntemin de<br />

mental retarde hastalarda günübirlik anestezide güvenle uygulanabileceği kanısına varıldı.<br />

KAYNAKLAR:<br />

1.Smith I,et al. Anesth. Analg. 1995 Dec;81(6 Suppl): 67-72.<br />

2.Juckenhofel S, et al. Anaesthesist 2004;53: 183-98.<br />

3.Montes FR,et al. J. Clin. Anesth. 2002 Aug; 14(5): 324-8


P134<br />

PROPOFOL ENJEKSİYON AĞRISININ ÖNLENMESİNDE SUFENTANİLİN<br />

ETKİNLİĞİNİN SAPTANMASI<br />

TUBA BERRA ERDEM 1 * ,HALE BORAZAN 2 ,SEMA TUNCER 3 ,ŞEREF<br />

OTELCİOĞLU 3<br />

1 SÜMTF, ANESTEZİ KONYA- 2 SÜMTF, ANESTEZİ konya- 3 SÜMTF, ANESTEZİ -<br />

Amaç: Propofol günübirlik anestezide indüksiyon ve sedasyon amaçlı oldukça sık kullanılan<br />

bir anesteziktir, enjeksiyon ağrısı problemiyle sıkça karşılaşılmaktadır. Propofol enjeksiyon<br />

ağrısını önlemede opioidler etkili bulunmuştur. Bu çalışmada propofol enjeksiyonu öncesinde<br />

verilen sufentanilin ağrı insidansını azaltmada etkinliğinin araştırılması amaçlanmıştır.<br />

Gereç ve yöntem: Genel anestezi altında elektif cerrahi geçirecek olan 60 hasta etik kurul<br />

onayını takiben rastgele iki gruba ayrılıp, propofol enjeksiyonundan önce ilk gruba 2ml serum<br />

fizyolojik , ikinci gruba 5µg (2ml) sufentanil verildi. Bu ajanlar, her hastaya el sırtından<br />

açılan 20 G kanülden intravenöz yolla 10-20 saniyede yapıldı. Daha sonra oda ısısındaki<br />

propofolden 5 ml verildi. Ağrı sözlü olarak dört puanlı skala ile, ağrı yok (0), hafif (1), orta<br />

(2), şiddetli (3), değerlendirildi.<br />

Bulgular: Demografik verilerde iki grup arasında istatistiksel olarak anlamlı farklılık yoktu.<br />

Serum fizyolojik grubunda ağrı insidansı (%80), sufentanil (%46,7) grubundan yüksekti ve<br />

istatistiksel olarak anlamlıydı (p< 0,05).<br />

Tartışma ve Sonuç: Propofol enjeksiyonu öncesinde yapılan 5µg sufentanilin enjeksiyon<br />

ağrısını azaltmaktadır. Bu nedenle sufentanilin propofol enjeksiyonu öncesi kullanımının<br />

faydalı olacağını düşünmekteyiz.


P135<br />

LAPARASKOPİK KOLON CERRAHİSİNDE, PNÖMOPERİTONYUM VE<br />

TRENDELENBURG POZİSYONUNUN SOLUNUM MEKANİĞİNE ETKİLERİ<br />

Ziya Salihoğlu 1 ,Şener Demiroluk 1 ,Özlem Serpil Çakmakkaya 2 * ,Güner Kaya 3 ,Fatiş<br />

Altıntaş 3<br />

1 İ.Ü.Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve reanimasyon AD - 2 İ.Ü.Cerrahpaşa Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve reanimasyon AD, İstanbul-Afghanistan 3 İ.Ü.Cerrahpaşa Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve reanimasyon AD -<br />

Giriş ve amaç:Bu çalışmada laparoskopik kolon cerrahisiuygulanan hastalarda<br />

pnömoperitonyumun ve bu ameliyatta sık uygulanan Trendelenburg pozisyonun solunum<br />

mekaniği ve kan gazları üzerine etkisini incelemek amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntemler: Etik kurul onayı sonrası, laparoskopik kolon rezeksiyonu ameliyatı<br />

uygulanan ASA I-II grubuna giren 18 hastanın, kan gazları ve solunum mekaniği<br />

değerlendirildi. Solunum mekaniği dinamik kompliyans, havayolu direnci ve inspiratuvar tepe<br />

basıncı (Ventrak, Respiratory Mechanics Monitoring System, Novametrix Medical Systems,<br />

Wallingford, Connecticut, USA) değerlendirildi. Entübasyondan 10 dk sonra hasta supin<br />

pozisyondayken (dönem 1), pnömoperitonyum oluşturuldukdan 10 dk sonra (dönem 2), hasta<br />

30 derece Fowler pozisyonuna getirildikten 10 dk sonra (dönem 3), desuflasyondan hemen<br />

önce 30 derece Trendelenburg pozisyonundayken (dönem 4) ve desuflasyondan sonra supin<br />

pozisyondaki (dönem 5) solunum mekaniği ölçümleri yapıldı ve eş zamanlı olarak kan gazları<br />

incelendi.<br />

Bulgular: Dinamik kompliyans değerleri pnömoperitonyumla birlikte düşerken, bu düşüş en<br />

belirgin Trendelenburg pozisyonunda oldu (Tablo 1).<br />

Tartışma ve Sonuç: Laparaskopik kolon cerrahisinde pnömoperitonyum ve Trendelenburg<br />

pozisyonu en fazla olmak üzere pozisyon değişikliklerinin solunum mekaniğini etkilediği<br />

belirlendi.<br />

Tablo id 1<br />

Tablo I: Dinamik kompliyans değerleri (mL.cmH2O-1)<br />

1<br />

7<br />

2<br />

Dinamik km 41±15<br />

3<br />

4<br />

dönem 1 dönem 2 dönem 3 dönem 4 dönem 5<br />

8<br />

9<br />

10<br />

31.5±15* 35±8*<br />

5<br />

11<br />

29±7*<br />

6<br />

12<br />

31±43*<br />

*p


P136<br />

ENTÜBASYONA BAĞLI HEMODİNAMİK YANITIN KONTROLÜNDE ESMOLOL<br />

VE LİDOKAİNİN ETKİNLİĞİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Tolga Ergönenç 1 * ,Jalan Şerbetçigil 2 ,Uğur Uzun 2 ,Ali Dirik 2 ,Gülşen Bican 2<br />

1 Haseki Eğitim ve araştırma hastanesi, Anesteziyoloji ve reanimasyon, istanbul-Turkey 2<br />

Haseki Eğitim ve araştırma hastanesi, Anesteziyoloji ve reanimasyon -<br />

Giriş:Entübasyon ile oluşan hemodinamik yanıt koroner kalp hastalığı ve serebrovasküler<br />

hastalığı olanlar ile hipertansiyonu bulunan kişilerde yaşamı tehdit eden komplikasyonlara<br />

neden olabilmektedir.Bu nedenle oluşan bu hemodinamik değişiklikler kontrol altına<br />

alınmalıdır.<br />

Amaç:Çalışmamızda,endotrakeal entübasyonun neden olduğu hemodinamik yanıtın<br />

kontolünde esmolol ve aritmalin etkinliğini karşılaştırmayı amaçladık.<br />

Gereç ve yöntem:Etik kurul onayı alındıktan sonra,yaşları 19 ve 76 arasında olan,ASA I-II,60<br />

hasta çalışmaya dahil edildi.Grup E’ye (n=30) 1.5 mg/kg esmolol, Grup L’ye (n=30) 1.5<br />

mg/kg %2 lidokain i.v 30 saniyede uygulandı. Ardından tiyopental sodyum 6 mg/kg ve<br />

vecuronyum 0.1 mg/kg i.v. uygulandı.İndüksiyondan 2 dakika sonra endotrakeal entübasyon<br />

gerçekleştirildi.İdamede %50 (2L/dk) O2 ve %50 (2 L/dk) N2O,%6 desfluran<br />

kullanıldı.Ölçümler,bazal değerler,indüksiyon öncesi,indüksiyon sonrası,entübasyon sonrası<br />

1., 2., 3., 4., 5., 6., 9., ve 11. dakikalarda kayıt edildi.<br />

Bulgular:Gruplarların demografik verileri benzerdi.L grubun 1,5.dk sistolik kan basıncı(SKB)<br />

değerleri,E grubuna göre,E grubun 7.dk SKB değerleri,L grubuna göre,L grubun 1,5. ve 3.5<br />

dk diastolik kan basıncı (DKB) değerleri,E grubuna göre yüksek bulundu (p


P137<br />

ROKÜRONYUM ENJEKSİYON AĞRISINI AZALTMADA İNDÜKSİYON AJANI<br />

SEÇİMİ BİR ETKEN OLABİLİR Mİ?<br />

Ayda Başgül 1 * ,Ayşe İyigün Hancı 1 ,Güneri Atalan 2 ,Metin Bektaş 3 ,Mine Özgümüş 3<br />

1 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi - 2 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi, Anestezi istanbul- 3 Şişli Etfal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ<br />

Roküronyum, nondepolarizan nöromüsküler bloker ajanlar içinde etkisi en hızlı başlayan orta<br />

etki süreli steroid yapılı nöromüsküler ajandır. Roküronyum enjeksiyonuna bağlı spontan<br />

hareketler, kısa süreli ciddi ağrı ya da rahatsızlık hissi %50–80 oranında bildirilmiştir.<br />

Bir çok araştırmacı tarafından roküronyum enjeksiyon ağrısını önlemede tiopental,magnesium<br />

sülfate, tramadol, alfentanil, lidokain,ketamin,ondansetron,fentanyl uygulamaları yapılmıştır.<br />

Çalışmamızda intravenöz hipnotik ajan seçiminin roküronyum enjeksiyon ağrısını azaltmada<br />

etkinliğini araştırmayı amaçladık.<br />

METOD<br />

Hastanemiz etik kurul onayı alındıktan sonra,18-65 yaş arası , ASA I-II , septoplasti<br />

operasyonu planlanan 60 hasta rastgele üç gruba ayrıldı. Tüm hastalara indüksiyonda<br />

intravenöz 1 µkgֿ¹ fentanyl ve 1 mg midazolam ile 1. gruba Tiopental sodyum 5 mgkgֿ¹ , 2.<br />

gruba Etomidat lipuro 0.3 mgkg ֿ¹, 3. gruba Propofol 2 mgkg ֿ¹ uygulandı. Her üç grubada<br />

intravenöz 0.6 mgkg ֿ¹ roküronyumun 20 sn sürede uygulandığı esnada meydana gelen kolda<br />

spontan çekme hareketleri kaydedildi. Lokal irritasyona bağlı kızarıklık , döküntü ,<br />

myoklonus , yaygın kasılmalar , induksiyon ajanına bağlı spontan hareket ve rahatsızlık hissi<br />

varlığı gözlemlendi.Sonuçlar t-test ve ki-kare testi ile değerlendirildi. p


P138<br />

DEKSMEDETOMİDİN’İN ANTİBAKTERİYEL ÖZELLİĞİ VAR MI?<br />

HİLAL AYOĞLU 1 * ,CANAN KÜLAH 2 ,IŞIL ÖZKOÇAK 3<br />

1 Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD,<br />

Zonguldak-Turkey 2 Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Klinik Mikrobiyoloji<br />

AD - 3 Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ:<br />

Yoğun bakımlarda enfeksiyon ciddi bir problemdir. Yoğun bakımlarda sedasyon amacı ile<br />

çeşitli anestezik ajanlar kullanılmaktadır. Kullanılan ajanların antibakteriyel etkiye sahip<br />

olması önemli avantajlar sağlamaktadır (1). Çalışmamızda deksmedetomidin ve midazolamın<br />

antibakteriyel etkilerini invitro koşullarda araştırmayı planladık.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM:<br />

Anestezik maddelerin antibakteriyel etkinlikleri sıvı mikrodilüsyon yöntemi ile araştırıldı.<br />

Midazolam; 512 µg/ml, 256µg/ml, 128µg/ml, 64µg/ml, 32µg/ml, 16µg/ml, 8µg/ml, 4µg/ml,<br />

2µg/ml, 1µg/ml, 0,5µg/ml konsantrasyonlarında ve deksmedetomidin hidroklorür; 32µg/ml,<br />

16µg/ml, 8µg/ml, 4µg/ml, 2µg/ml, 1µg/ml, 0,5µg/ml, 0,25µg/ml ilaç konsantrasyonlarında<br />

etkinlik için test edildi.Test kontrol suşları olarak Staphylocococcus aureus ATCC 29213,<br />

Enterococcus fecalis ATCC 29212, Escherichia coli ATCC 25922, Pseudomonas aeruginosa<br />

ATCC 27853 kullanıldı. 5x105 CFU/ml bakteri, CAMHB sıvı besiyeri ve belirtilen<br />

konsantrasyonlarda ilaç içeren kuyucuklar 20 saat 350C de inkübe edildi. Bulanıklık olarak<br />

değerlendirilen üremelerin ilaç konsantrasyonları belirlenerek MIC (Minimal İnhibitör<br />

Konsantrasyon)’ler saptandı. Üreme gözlenmeyen kuyucuklardan kanlı agar plaklarına ekim<br />

yapılarak, 350C de bir gecelik inkübasyon sonrasında MBC (Minimal Bakterisidal<br />

Konsantrasyon)’ları belirlendi.<br />

BULGULAR:<br />

Midazolam için MIC ve MBC değerleri sırasıyla; S. aureus’da 256µg/ml ve 512 µg/ml, E.<br />

fecalis’de 128µg/ml ve 256µg/ml olarak saptanmıştır. E. coli ve P. aeruginosa üzerine<br />

inhibitör etki gözlenmemiştir.<br />

Deksmedetomidin hidroklorür için belirlenen MIC değerleri; S. aureus’da 32µg/ml, E.<br />

coli’de16µg/ml ve P. aeruginosa’da 32µg/ml’dir. Bu bakteriler için çalışılan<br />

konsantrasyonlarda MBC değerleri saptanamamıştır. E. fecalis üzerine inhibitör etki<br />

gözlenmemiştir.<br />

TARTIŞMA ve SONUÇ:<br />

Midazolamın S. aureus ve E. fecalis üzerine inhibitör ve bakterisidal, deksmedetomidin<br />

hidroklorürün ise S. aureus, E. coli ve P. aeruginosa üzerine inhibitör etkisi olduğu<br />

saptanmıştır. Bakteriyel rezistansın sorun olarak giderek artması, antibiyotik olmayan ancak


antimikrobiyal etkiye sahip ajanların klinik pratikte kullanımlarının tercih edilmesine neden<br />

olabilir.<br />

KAYNAKLAR:<br />

1-Durak P.et al. Acta Anaesth Italıca 2001; 52:39-43


P139<br />

REMİFENTANİL VE ALFENTANİLİN BIS MONİTÖRİZASYONUNA ETKİLERİ<br />

Buket Kocaman Akbay 1 ,Gülgün Akcali 2 * ,Yavuz Demiraran 2 ,Abdülkadir Iskender 2<br />

,Gülbin Sezen 2<br />

1 Düzce Tip Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Düzce- 2 Düzce Tip Fakültesi, Anestezi ve<br />

Reanimasyon -<br />

Amaç: Daha önceki araştırmamızda remifentanilin BIS seviyesini etkileyerek propofol<br />

tüketimini azalttığı düşüncesine varılmıştı. Bu çalışmada BIS monitörizasyonu altında<br />

remifentanil alfentanille karşılaştırıldı ve aralarında fark olup olmadığının araştırılması<br />

amaçlandı.<br />

Gerec ve Yöntem: Çalışmaya etik kurul onayını takiben ASA I-II 32 küretaj olgusu dahil<br />

edildi. EKG, SpO2, NIBP ve BIS monitörizasyonunu takiben, indüksiyonda Grup A’ya<br />

alfentanil 10 mcg/kg, Grup R’ye 1 mcg/kg bolus remifentanil ve beraberinde kirpik refleksi<br />

ve sesli uyarana yanıt kaybolana dek bolus propofol uygulandı. Hastalar maske ile %50-50<br />

O2/hava solutuldu. İşlem boyunca BIS değerleri 40-60 arasında tutulacak şekilde aralıklı 20-<br />

30 mg propofol uygulandı ve ölçümler birer dakika ara ile, ek olarak derlenme süresi,<br />

derlenme BIS değeri, total propofol tüketimi kaydedildi. Sonuçlar Mann-Whitney U ve<br />

Wilcoxon ile test edildi. p0.05). Ortalama kan basıncı 2.dakikadan 10.dakikaya<br />

dek remifentanil grubunda anlamlı şekilde düşük bulundu (p


B Kocaman Akbay, Y Demiraran, G Y Sezen, G Akçalı. Prediction of awareness reaction to<br />

LMA-Fastrach insertion and intubation with bispectral index, Euroanaesthesia <strong>2006</strong>-Madrid-<br />

EJA<br />

Tablo id 1<br />

Gruplarin demografik verileri (ortalama ve standart sapma)<br />

1<br />

4<br />

Yas (yil)<br />

7<br />

2<br />

Grup A<br />

5<br />

46±14<br />

8<br />

3<br />

Grup R<br />

6<br />

35±12<br />

Boy (cm) 159±6.2160±5.2<br />

10<br />

11<br />

Kilo (kg) 79±15.470±17<br />

13<br />

ASA I/II<br />

14<br />

6/10<br />

9<br />

12<br />

15<br />

10/6


P140<br />

ELEKTİF SEZERYAN UYGULANAN OLGULARDA GENEL VE REJYONEL<br />

ANESTEZİNİN MATERNAL VE FETAL ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Tarık Purtuloğlu 1 ,Tamer Yen 1 * ,Ertan Teksöz 1 ,Kamer Dere 1 ,Sezai Özkan 2 ,Güner<br />

Dağlı 3<br />

1 GATA H.Paşa Eğt. Hst., Anes.ve Rean. - 2 GATA H.Paşa Eğt. Hst., Anes.ve Rean. İstanbul-<br />

3 GATA H.Paşa Eğt. Hst., Anes.ve Rean. -<br />

AMAÇ: Çalışmamızda, elektif sezeryan olgularında, rutin uygulanan farklı iki anestezi<br />

tekniğinin maternal ve fetal etkilerini karşılaştırmayı amaçladık.<br />

GEREÇ-YÖNTEM: Çalışmaya, Hastane Etik Kurul onayı ve yazılı onamları alındıktan sonra,<br />

elektif sezeryan uygulanan 52 hasta dahil edildi. Diabetes Mellitus, kronik obstrüktif akciğer<br />

hastalığı (KOAH), lokal anestezi allerjisi, koagülasyon anormalliği, karaciğer hastalığı,<br />

böbrek yetmezliği, preeklempsi, eklempsi, daha önce metabolik rahatsızlığı bulunan çocuk<br />

sahibi olan, acil cerrahi operasyon planlanan ve çalışmaya katılmayı kabul etmeyen hastalar<br />

çalışma dışı bırakıldı.<br />

Olgular rastgele iki gruba ayrıldı. Grup I (n=26) olgulara rejyonel anestezi ve Grup II olgulara<br />

(n=26) genel anestezi uygulandı. Grup I olgulara sol yan pozisyon verilip, L4-5 veya L3-4<br />

aralığından 2-2,2 ml % 0.5 hipertonik bupivakain ile spinal anestezi uygulandı. Grup II<br />

olgulara, anestezi indüksiyonunda; 2 mg/kg propofol, 0,6 mg/kg rokuronyum uygulandı.<br />

Anestezi idamesi %50 O2 ve %50 N2O ile sevofluran ile sağlandı. Her iki grupta anestezi<br />

başlangıcından sonra; 0, 5, 10, 15, 20, 25, 30, 35, 40 ve 45. dk’lara ait hemodinamik<br />

parametreler (KAH, OAB, SPO2) kaydedildi.<br />

Her iki gruba ait tüm olgulardan, doğumu takiben göbek kordonundan karşılıklı olarak<br />

klemplenmiş kordon parçası alınarak, umblikal arterden 6 ml kan örneği alındı. Alınan<br />

örneklerden kan gazı analizi yapıldı. Aynı örnekten ayrıca, ALT, AST, kreatin kinaz, total<br />

kortizol düzeyleri saptandı.<br />

Yeni doğanın değerlendirilmesi bir pediatrist tarafından yapıldı ve 1. ve 5. dk. APGAR<br />

skorları kaydedildi.<br />

BULGULAR: Çalışmamızda; her iki gruba ait kan gazı (pH, PO2, PCO2, Bikarbonat, BE),<br />

APGAR skorları, kreatin kinaz, ALT, maternal ortalama tansiyon değerleri ve maternal kalp<br />

atım hızları benzer bulundu. AST, total kortizol değerlerinde istatistiksel olarak farklılık<br />

görülmekle beraber her iki grupdaki değerler normal sınırlarda idi.<br />

SONUÇ: Sonuç olarak, elektif sezeryan operasyonlarında uygulanan her iki anestezik<br />

yöntemin, maternal hemodinami ve fötal iyilik açısından birbirine belirgin üstünlükleri<br />

bulunmadığı kanısına varıldı. Her iki yöntemin avantaj ve dezavantajları, hastada mevcut olan<br />

patolojiler, operasyonun aciliyeti gibi faktörler, anestezistin deneyimi ve hastanın tercihi göz<br />

önünde bulundurularak hangi anestezi yönteminin uygulanacağına karar verilmelidir.


P141<br />

İNVİTRO FERTİLİZASYON (IVF) VE İKİ FARKLI ANESTEZİ UYGULAMASI<br />

Ertan Teksöz 1 * ,Mehmet Cıncık 2 ,Ümit Göktolga 3 ,Kamer Dere 4 ,Sezai Özkan 5 ,Güner<br />

Dağlı 6<br />

1 GATA H.Paşa Eğitim Hst., Anes.ve Rean. - 2 GATA H.Paşa Eğitim Hst., Tıbbi Histoloji ve<br />

Embriyoloji AD. - 3 GATA, Kadın Hastalıkları ve Doğum AD - 4 GATA H.Paşa Eğitim Hst.,<br />

Anes.ve Rean. - 5 GATA H.Paşa Eğitim Hst., Anes.ve Rean. İstanbul- 6 GATA H.Paşa Eğitim<br />

Hst., Anes.ve Rean. -<br />

AMAÇ:. Çalışmamızın amacı, lokal anestezi ile propofol anestezisinin, oosit pick-up (OPU)<br />

yapılan hastalara ait oositlerin matürasyon dereceleri, fertilizasyon kaliteleri ve gebelik<br />

oranlarına olan etkisinin retrospektif analizini yapmaktır.<br />

GEREÇ YÖNTEM: Ocak 1998 ile Ocak-<strong>2006</strong> yılları arasında propofol anestezisi<br />

uygulanarak oosit toplanan 338 olgu (Grup-I); lokal anestezi uygulanan 1152 olgu (Grup-II)<br />

retrospektif olarak incelendi ve oositlerin matürasyon dereceleri, fertilizasyon kaliteleri ile<br />

gebelik oranları değerlendirildi.<br />

BULGULAR: Propofol anestezisi uygulanan Grup I (n=338) değerleri incelendiğinde; 116<br />

olguda gebelik gerçekleşti (% 34.31). Sadece lokal anestezi uygulanan Grup II (n=1152)’de<br />

ise 303 olguda gebelik gerçekleşti (% 26,30). Her iki gruptaki tüm olgular düzeyinde oosit<br />

fertilizasyon potansiyeli tek tek incelendiğinde ise ilk alınan oosit ile en son alınan oosit<br />

arasında fertilizasyon kalitesi arasında fark gözlenmedi.<br />

TARTIŞMA: Lokal anesteziğin ve propofolün anestezi süresine bağlı olarak folikül içinde<br />

konsantrasyonunun artacağı bilinmesine karşın, bu artışın folikül içindeki oositin matürasyon<br />

kapasitesine olan etkisi daha önemlidir. Yapılan çalışmalarda lokal anesteziğin ve propofolün<br />

aspire edilen ilk folikül ve son folikül sıvılarındaki konsantrasyonlarının farklı, ancak<br />

oositlerin matürasyon kapasiteleri arasında fark olmadığı rapor edilmiştir. Çalışmamızda,<br />

foliküllerdeki anestezik düzeyleri ölçülmemiş olmasına karşın alınan ilk ve son oosit arasında<br />

fertilizasyon kapasitesi açısından bir fark gözlenmemiştir. Araştırmamızda her iki grup<br />

arasındaki gebelik oranlarının farkı, propofolün cerrahi girişime olan metabolik, endokrin ve<br />

immün sistemdeki yanıtları baskılayarak endometriyal proinflamatuar ve antienflamatuar<br />

dengeyi, lokal anesteziğin ise tek başına uygulamasına oranla daha stabil tutmasına<br />

bağlamaktayız.<br />

SONUÇ: Propofolün oosit fertilizasyon potansiyeline olumsuz bir etkisi olmadığı gibi, tek<br />

başına lokal anestezi uygulanmasına nazaran daha yüksek gebelik oranlarını sağladığını tespit<br />

ettik.


P142<br />

ORTOPEDİK CERRAHİ GEÇİREN HASTALARDA MALNUTRİSYON<br />

PREVALANSI, ÖN BULGULAR<br />

Dila Tuna Özkalkanlı 1 * ,Murat Yaşar Özkalkanlı 2 ,Kaan Katırcıoğlu 2 ,Serdar Savacı 3<br />

1 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 İzmir<br />

Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon İzmir- 3 İzmir Atatürk<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Bu çalışmada amacımız, hastanemizde elektif ortopedik cerrahi geçiren<br />

hastalarda malnutrisyon prevalansını belirlemek ve bunun klinik sonuçlara yansımasını<br />

değerlendirmektir.<br />

Gereç ve Yöntem: Malnutrisyon prevalansının % 40 olduğu varsayılarak çalışmaya 256 hasta<br />

dahil edilmiştir. Bu sonuçlar, ilk 223 hastanın sonuçlarını içermektedir. Hastaların tamamı<br />

elektf ortopedik cerrahi geçiren hastalardır. Etik kurul onayı ve yazılı bilgilendirilmiş onam<br />

alındıktan sonra, olgular çalışmaya dahil edilmiştir. Olgularda preoperatif dönemde Subjektif<br />

Global Değerlendirme (SGD) yöntemi ile malnutrisyon taraması yapılmıştır. Postoperatif<br />

dönemde, hastalar taburcu olduktan sonra iki aya kadar izlenmiş ve major, minör<br />

komplikasyonlar, mortalite, hastanede yatış süreleri araştırılmıştır.<br />

Bulgular: Olguların SGD ile taranması sonucunda malnutrisyon oranı % 33,2 olarak<br />

bulunmuştur. Yaş, ASA fiziksel durum sınıflandırılması, major komplikasyonlar, yatış süresi<br />

malnutrisyon varlığı ile doğru orantılı olarak ilişkili bulunmuştur. Ayrıca malnutrisyon<br />

varlığı, mortalite için risk faktörü olarak belirlenmiştir (Tablo 1) .<br />

Sonuç: Hastanemizde elektif ortopedik cerrahi geçiren hastalarda preoperatif dönemde<br />

malnutrisyon varlığının hastanın klinik seyrinde önemli bir risk faktörü olabileceğini<br />

düşünüyoruz.<br />

Tablo id 1<br />

Tablo 1<br />

1<br />

5<br />

Yaş<br />

9<br />

Komplik<br />

13<br />

Yatış, gün<br />

17<br />

2<br />

3<br />

4<br />

Malnut - Malnut + p<br />

6<br />

7<br />

51,7±18 67±18,2<br />

10<br />

% 9,3<br />

14<br />

5,8±5,8<br />

18<br />

Ölüm oranı % 0<br />

11<br />

% 32,4<br />

15<br />

8<br />

0,000<br />

12<br />

0,000<br />

16<br />

11,9±16,8 0,004<br />

19<br />

% 12,1<br />

20<br />

0,000


P143<br />

PROBE KÜRETAJ UYGULAMALARINDA REMİFENTANİL-PROPOFOL VE<br />

FENTANİL-PROPOFOL KOMBİNASYONLARININ KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Bakiye Uğur 1 * ,Selda Şen 1 ,Mustafa Oğurlu 2 ,Ali Rıza Odabaşı 3 ,Hasan Yüksel 3 ,Erdal<br />

Gezer 4 ,Osman Nuri Aydın 5<br />

1 Adnan Menderes üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı -<br />

2 Adnan Menderes üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı,<br />

AYDIN-Turkey 3 Adnan Menderes üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve Doğum<br />

Anabilim Dalı - 4 Adnan Menderes üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

Anabilim Dalı, Aydın-Turkey 5 Adnan Menderes üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Anabilim Dalı -<br />

Amaç Çalışmamızın amacı günübirlik kısa süreli operasyonlarda kısa etki süreli hızlı uyanma<br />

ve düşük hipnotik etkili opioid olan remifentanil ve propofol kombinasyonunu sıklıkla<br />

uygulanan fentanil ve propofol kombinasyonu ile karşılaştırmaktır.<br />

Gereç ve Yöntem: Bu çalışma prospektif, randomize ve çift kör olarak planlandı. ASA I-II<br />

risk grubu, 25-60 yaş arası toplam 80 hasta çalışmaya dahil edildi. Grup R (remifentanilpropofol,<br />

n=40) ve Grup F (fentanil-propofol, n=40) olarak ikiye ayrıldı. Grup R’ye;<br />

indüksiyonda remifentanil 1 µg kg-1 30-60 sn süreyle iv bolus uygulandıktan sonra, 0.5 µg<br />

kg–1 dk–1 hızla infüzyona geçildi. Propofol 2.5 mg kg-1 iv bolus uygulandı. İdamede<br />

propofol 100 µg kg–1 dk–1 infüzyon verilerek anesteziye devam edildi. Grup F’de;<br />

indüksiyon 1 µg kg-1 iv bolus fentanil ve 2.5 mg kg-1 iv propofol ile gerçekleştirildi.<br />

İdamede; propofol 100 µg kg–1 dk–1 infüzyon şeklinde verildi. Her iki grupta %50 hava ve<br />

%50 O2 karışımı ile maskeyle havalandırıldı. Hemodinamik parametreler (kalp hızı, arteriyel<br />

kan basıncı), periferik oksijen satürasyonu (SpO2), end tidal karbondioksit (ETCO2) değerleri<br />

anestezi indüksiyonundan önce, indüksiyondan sonra ve anestezi süresince 5 dakikada bir<br />

kaydedildi. uyanma zamanı (sözlü uyarana yanıt verme süresi), postoperatif bulantı, kusma<br />

kaydedildi. Postoperatif ağrı değerlendirmesi Visüel Analog Scala (VAS) ve sedasyon<br />

derecesi, derlenme zamanı, hasta, cerrah ve anestezist memnuniyeti değerlendirildi.<br />

Bulgular: Gruplar arasında hemodinamik ölçümlerde anlamlı farklılık gözlenmedi. Anestezi<br />

bitiminde spontan göz açma ve sözlü emirlere uyma süreleri Grup R\'de anlamlı olarak daha<br />

kısa saptandı (p


P144<br />

AMELİYAT OLACAK HASTALARIN KAYGI DURUMLARININ<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

Banu Çevik 1 ,Arzum Örskıran 2 ,Ufuktan Başer 2 ,Serhan Çolakoğlu 2 * ,Burçin<br />

Mercangöz 2 ,Ali Gümrükçü 2<br />

1 Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II.Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

Kliniği istanbul- 2 Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II.Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Kliniği -<br />

Giriş:Ameliyat kararı ve bekleme süreci hastalarda önceden varolan anksiyete bozukluklarının<br />

alevlenmesine ya da farklı derecelerde anksiyete bozukluklarının ortaya çıkmasına neden<br />

olmaktadır. Ancak yoğun hizmet verilen hastanelerde bu sorun genellikle göz ardı<br />

edilmektedir.Çalışmamızda,ameliyat olması planlanan hastalarımızın kaygı düzeylerinin<br />

Amsterdam preoperatif anksiyete ve bilgilendirme skalası (APAIS)ve durumluluk kaygı<br />

ölçeği (STAI-1) ile değerlendirilmesi amaçlandı.<br />

Yöntem-Gereç Anestezi polikliniğimize anestezi öncesi muayene amacıyla başvuran 18-70<br />

yaş arası erişkin hastalar prospektif olarak inceledi.Bilinen bir psikiyatrik bozukluğu, duyma<br />

ya da anlama problemleri olan ve Türkçe bilmeyen hastalar çalışma dışı bırakıldı. Anestezi<br />

öncesi muayene sonrasında anestezi, cerrahi, toplam kaygı ve bilgi eksikliğine bağlı kaygı<br />

durumlarının değerlendirildiği APAIS ölçeği uygulandı. Bu hastalar, premedikasyon odasına<br />

geldiklerinde ameliyata alınmadan önce bu kez Spielberger ve arkadaşları tarafından<br />

geliştirilen kişinin anlık bir koşulda kendini nasıl hissettiğini belirleyen durumluluk kaygı<br />

ölçeği uygulandı.<br />

Bulgular:Çalışma süresince 326 hastaya ait veriler kaydedildi. Ancak bu hastalardan 150’sine<br />

durumluluk kaygı ölçeği uygulanabildi(Tablo-1).Ameliyat olan hastaların APAIS ölçeğine<br />

göre anesteziye ait kaygı puanları, cerrahi, toplam kaygı ve bilgi eksikliğine bağlı kaygı<br />

puanlarına göre anlamlı olarak düşük bulundu (sırasıyla<br />

2.88±1.19,3.73±1.95,6.62±2.7,4.33±1.99; p


1<br />

Cinsiyet (K/E)<br />

3<br />

Yaş(yıl)1<br />

5<br />

ASA (I/II/III)<br />

7<br />

Cerrahi tipi (Cerrahi/Üroloji/KBB)<br />

9<br />

Daha önce ameliyat olanlar n(%)<br />

11<br />

Sigara kullanımı n(%)<br />

13<br />

2<br />

86/64<br />

4<br />

48.04±14.60<br />

6<br />

46/78/26<br />

8<br />

112/20/18<br />

10<br />

47(31.33)<br />

12<br />

41(27.33)<br />

Eğitim durumu(OYD2/İlk-Orta/Lise-Yüksek) 32/98/20<br />

15<br />

Medeni durum(Evli/Bekar/Dul)<br />

17<br />

Sosyoekonomik durum(İyi/Orta/Kötü)<br />

14<br />

16<br />

127/12/11<br />

18<br />

10/116/24<br />

1: ort±ss, 2:okur yazar değil(OYD)


P145<br />

ELEKTİF GASTROİNTESTİNAL SİSTEM (GİS) AMELİYATI YAPILAN<br />

HASTALARDA MALNÜTRİSYONUN TOTAL İNTRAVENÖZ ANESTEZİYE<br />

ETKİSİ<br />

Müslüm Çiçek* ,Yasemin Bozkurt Turan ,Hüseyin İlksen Toprak ,Ahmet Köroğlu<br />

,Mehmet Özcan Ersoy<br />

İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Malatya, Anestezi ve Reanimasyon Anabilim Dalı -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ; Elektif GİS ameliyatı yapılacak hastalarda malnütrisyonun anestezi<br />

indüksiyonu, hemodinami, uyanma kriterleri, propofol tüketimi ve komplikasyonlara etkisini<br />

araştırmayı amaçladık.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM; Çalışmaya Fakülte Etik Kurul ve hastaların yazılı onayı alındıktan<br />

sonra ASA I-III 50 erişkin hasta alındı. Preanestezik vizit sonrası Subjektif Global<br />

Değerlendirme (1-3) ile hastalar iyi beslenen (n=24) ve malnütrisyonlu (n=26) olarak ayrıldı.<br />

Anestezi indüksiyonunda; bütün hastalara remifentanil (1 µg kg-1 en az 60 sn’de), % 1<br />

propofol (eline ağırlık verilen hastada ağırlığın düştüğü ana kadar) ve sisatrakuryum (0.1 mg<br />

kg-1) verildikten 3 dk sonra entübasyon yapıldı. İdamede, remifentanil 0.15 µg kg-l dk-l,<br />

propofol 75 µg kg-l dk-l ve sisatrakuryum 0.08 mg kg-1 sa-1 uygulandı. Hemodinamik<br />

değişikliklere göre propofol dozu ayarlandı. Ameliyat bitiminden 15 dk önce sisatrakuryum,<br />

ameliyat bitiminde propofol ve remifentanil kesildi. Hastalar ekstübasyondan bir saat sonra<br />

servise alındı. Yaş, son 6 ayda ağırlık kaybı, vücut ağırlığı, albumin düzeyi, entübasyona<br />

yanıt, ortalama arter basıncı (OAB), kalp hızı (KH), anesteziden uyanma kriterleri (spontan<br />

solunum başlama, göz açma ve ekstübasyon süreleri), kullanılan propofol miktarları ve<br />

komplikasyonlar kaydedildi.<br />

BULGULAR; Malnütrisyonlu grupta yaş ve ağırlık kaybı iyi beslenen gruba göre yüksek,<br />

vücut ağırlığı ve albumin düzeyi düşüktü. Gruplar arasında entübasyona yanıt ve kullanılan<br />

propofol miktarları benzerdi. OAB ameliyatın 20. ve 30. dk’da iyi beslenen grupta<br />

malnütrisyonlu gruba göre yüksekti. KH entübasyonun 1. ve 5. dk ile ameliyatın 10. dk’da iyi<br />

beslenen grupta malnütrisyonlu gruba göre düşüktü. Anestezi indüksiyonu sırasında,<br />

malnütrisyonlu grupta hipotansiyon görülme sıklığı daha fazla idi. İyi beslenen grupta spontan<br />

solunum başlama süresi daha kısa olmasına rağmen göz açma ve ekstübasyon süreleri<br />

benzerdi. Gruplar arasında komplikasyonlar açısından fark yoktu.<br />

TARTIŞMA ve SONUÇ; Malnütrisyon varlığının endotrakeal entübasyona yanıtı, propofol<br />

tüketimini ve uyanma kriterlerini etkilememekle birlikte anestezi indüksiyonu sırasında kan<br />

basıncını olumsuz etkileyebileceği kanaatine varıldı. Bu nedenle preanestezik vizit sırasında<br />

nütrisyonun ayrıca değerlendirilmesi gerektiği düşünüldü.<br />

Kaynaklar<br />

1. JAMA 1994; 271: 54-59<br />

2. Nutr Rev 2000; 58: 31-38<br />

3. Nutrition 2002; 18: 313-315


P146<br />

REMİFENTANİL VE ALFENTANİLİN ENDOTRAKEAL ENTÜBASYONDA<br />

SPİROMETRİK PARAMETRELER ÜZERİNE OLAN ETKİLERİNİN<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

Erdal GEZER 1 * ,Selda ŞEN 2 ,Bakiye UĞUR 2 ,Osman Nuri AYDIN 2 ,Mustafa<br />

OĞURLU 3 ,Feray GÜRSOY 4<br />

1 Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD., Aydın-<br />

Turkey 2 Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD. - 3<br />

Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD., AYDIN-<br />

Turkey 4 Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD. -<br />

Amaç: Çalışmamızın amacı remifentanil ve alfentanil kullanılan hastalarda endotrakeal<br />

entübasyona yanıt olarak oluşan solunumsal değişikliklerin etkilerini spirometrik olarak<br />

araştırmaktır.<br />

Gereç ve yöntem: Çalışma retrospektif olarak hasta dosyalarındaki anestezi takip fişleri<br />

taranarak, genel anestezi altında opere olan 18-60 yaş arası 40 olgu seçilerek 2 eşit grup<br />

oluşturularak gerçekleştirildi. Remifentanil grubunda (Grup R) remifentanil; entübasyondan<br />

önce 1 µg/kg İV bolus, entübasyondan sonra 0.25 µg/kg/dak. infüzyonla, alfentanil grubunda<br />

(Grup A) alfentanil; entübasyondan önce 20 µg/kg İV bolus ve entubasyondan sonra 1<br />

µg/kg/dak infüzyonla uygulanmış. İlaç verildikten sonra, entübasyondan hemen önce ve<br />

sonra, peroperatif 5., 10. dakikalarda spirometreyle pik inspiratuvar basınç (PİP), plato basıncı<br />

(Pplato), havayolu direnci (Raw), akciğer komplians (C) değerleri kaydedilmiştir.<br />

Bulgular: Grupların demografik verileri benzerdi. Gruplar arasında pik inspiratuar basınç,<br />

plato basıncı, kompliyans değerleri arasında anlamlı fark saptanmazken; havayolu direnci<br />

bazal değerleri arasında alfentanil grubunda daha düşük olmak üzere istatiksel olarak anlamlı<br />

fark saptandı (P


P147<br />

GÖĞÜS CERRAHİSİ ANESTEZİSİ UYGULANAN 40 YAŞ VE ÜSTÜ<br />

ERKEKLERDEKİ KARDİYAK MORBİDİTEDE RİSK FAKTÖRLERİ, KARDİYAK<br />

ENZİMLER VE EKG’NİN ROLÜ NEDİR?<br />

HİLAL SAZAK 1 * ,ALİ ALAGÖZ 1 ,ERGÜL ULUÇİNAR 1 ,ESER ŞAVKILIOĞLU 1<br />

,NİHAL AKAR BAYRAM 2<br />

1 ATATÜRK GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA<br />

HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 2 ATATÜRK GÖĞÜS<br />

HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,<br />

KARDİYOLOJİ -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: Perioperatif ve postoperatif miyokardiyal infarktüs (MI) nonkardiyak<br />

cerrahilerde ciddi klinik problemlere neden olmaktadır. Bu dönemdeki risk faktörlerinin<br />

kardiyak enzimler, EKG ve klinik değerlendirme ile araştırılmasına yönelik çalışmalar<br />

mevcuttur. Çalışmamızda göğüs cerrahisi planlanan 40 yaş ve üstü erkek hastalarda kardiyak<br />

risk faktörleri, kardiyak enzimler ve EKG’nin kardiyak morbiditedeki rolünü belirlemeyi<br />

amaçladık.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma etik kurul izniyle, elektif göğüs cerrahisi planlanan, 40 yaş<br />

ve üstü, 40 erkek olguda gerçekleştirildi. Sigara, alkol alışkanlığı, hipertansiyon,<br />

aterosklerotik kalp hastalığı (ASKH), diabetes mellitus (DM), hiperlipidemi, konjestif kalp<br />

yetmezliği (KKY) ve periferik damar hastalığı (PDH) gibi risk faktörlerinden en az birini<br />

taşıyan hastalar çalışmaya alındı. Tüm hastalarda standart anestezi uygulandı. Kan basıncı,<br />

kalp atım hızı, EKG ve SpO2 monitörize edildi. Preoperatif, postoperatif 24. ve 48. saatte<br />

EKG çekildi, Troponin I ve CK-MB düzeylerine bakıldı. Operasyon süresi ve intraoperatif<br />

komplikasyonlar kaydedildi.<br />

BULGULAR: Ortalama yaş 57.1 ¹ 8.5; operasyon süresi 198.4 ¹ 50.1 dk idi. 11 olguda<br />

hipertansiyon, 1 KKY, 10 ASKH, 5 hiperlipidemi, 9 DM, 1 PDH, 1 anjina, 33 sigara ve 7<br />

olguda alkol öyküsü vardı ve 11 olgu kardiyolog tarafından orta ve yüksek risk grubunda<br />

değerlendirildi. Postoperatif ilk 2 günde toplam 7 olguda EKG değişikliği saptandı. Bu<br />

olguların 3’ünde hem postoperatif 24., hem de 48. saatte EKG değişikliği vardı. Bu<br />

dönemlerde hiçbir olguda troponin I değişikliği olmazken; 1 olguda postoperatif 24. saatte<br />

CK-MB yükselmesi gözlendi. 20 olguda intraoperatif hemodinamik değişiklik olmuştur.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ: Perioperatif MI, nonkardiyak cerrahi uygulanan sağlıklı olgularda<br />

% 1’den düşük seyretmekteyken, kardiyak risk faktörü olanlarda %3-17 düzeylerindedir. Bu<br />

oran minör cerrahilerde daha düşük iken, majör cerrahilerde artış göstermektedir.<br />

Çalışmamızda postoperatif EKG değişikliği olan 7 olgudan 6’sında pulmoner rezeksiyon<br />

uygulanmıştı ve dördünde risk faktörü birden fazlaydı. İntraoperatif hemodinamik değişiklik


olan 20 olgudan 19’unda pulmoner rezeksiyon uygulandı; üçünde ise postoperatif EKG<br />

değişikliği gözlendi. Özellikle pulmoner rezeksiyon yapılan, 40 yaş ve üstü erkek olgularda<br />

preoperatif risk faktörlerini değerlendirmenin ve postoperatif EKG izlemlerinin kardiyak<br />

morbiditeyi azaltması açısından önemli olduğunu düşünüyoruz.


P148<br />

TEK KULLANIMLIK LARİNGEAL MASKE (SOFT SEAL LM) İLE KLASİK<br />

LARİNGEAL MASKE’NİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Banu Çevik 1 ,Arzum Örskıran 2 ,Serhan Çolakoğlu 2 * ,Utku Tura 2 ,Serkan Karaman 2<br />

,İlknur Kitapçı 2<br />

1 Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II.Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

Kliniği istanbul- 2 Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II.Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Kliniği -<br />

Giriş:Uygun sterilizasyon koşullarının sağlanmasına karşın tekrar kullanımlı Klasik Laringeal<br />

Maskelerin(LMA-ClassicTM) rezidüel biyolojik artıklardan dolayı hastalık geçişlerinde<br />

potansiyel risk taşıdığı bildirilmektedir.Bu nedenle tek kullanımlık polivinil klorid yapıda<br />

lateks içermeyen Soft Seal LM üretilmiştir.Bu çalışmada, her iki LM’nin klinik kullanım<br />

kolaylığı,intraoperatif kaf basınçları ve postoperatif boğaz ağrısı açısından karşılaştırılması<br />

amaçlandı.<br />

Yöntem-Gereç:Elektif şartlarda ameliyat olması planlanan ve kas gevşemesi gerektirmeyen<br />

50 erişkin hasta (ASA I-II, 35-65 yaş arası) raslantısal olarak iki gruba ayrıldı.Üç dakika<br />

preoksijenizasyon sonrası anestezi indüksiyonunda 1 µgr/kg fentanil, 3 mg/kg propofol<br />

kullanılarak, kirpik refleksinin kaybolması ve yeterli çene gevşekliğinin sağlanmasını takiben<br />

bir gruba 4 numara Klasik LM, diğer gruba 4 numara Soft Seal LM yerleştirildi. Maskelerin<br />

kafları,manuel kaf manometresi yardımıyla hava kaçağı olmayacak şekilde hava ile şişirildi.<br />

Anestezi idamesinde %50 azot protoksit-oksijen içerisinde %1-2 sevofluran (5 l/dk taze gaz<br />

akımı) ve hastanın ihtiyacına göre fentanil kullanıldı. Hastalara ait demografik özellikler,<br />

maskeleri yerleştirme süresi, deneme sayısı, yerleştiren hekimin tecrübesi, gelişen<br />

komplikasyonlar ve ilk 24 saat içerisindeki boğaz ağrısı yakınmaları kaydedildi.<br />

Bulgular:Gruplar arasında hastaların demografik özellikleri, anestezi süreleri, kullanılan<br />

toplam anestezik ilaç miktarı, yerleştirme süresi,deneme sayısı ve yerleştirici hekimin<br />

tecrübesi açısından istatistiksel fark saptanmadı(p>0.05).Klasik LM grubunda bir hasta, hava<br />

kaçağının artması nedeniyle endotrakeal entübasyona geçildiğinden çalışma dışı bırakıldı.<br />

Ameliyat sonunda ölçülen kaf basıncı değerlerinde iki grupta da başlangıç değerlerine göre<br />

anlamlı yükselmeler kaydedilirken, Klasik LM grubunda ameliyat sonundaki kaf basıncı<br />

değerleri Soft Seal LM grubuna oranla yüksek bulundu (Tablo-1).Hava kaçağı, kan sürüntüsü<br />

ve erken dönemde boğaz ağrısı gibi komplikasyonlar Klasik LM grubunda Soft Seal LM<br />

grubuna oranla daha yüksek saptanmakla birlikte (sırasıyla % 20.83 ve %12;p0.05).<br />

Sonuç :Havayolu sağlanmasında Soft Seal LM’nin Klasik LM’ye güvenli bir alternatif<br />

olduğu, kaf basınçlarındaki yükselmelerin takibi açısından Klasik LM kullanılan hastalarda<br />

kaf basıncı ölçümlerinin yapılmasının gerekli olabileceği kanısındayız.<br />

Tablo id 1<br />

Tablo 1.Klasik ve Soft Seal LM’nin klinik kullanımları<br />

1<br />

2<br />

Klasik LM<br />

4 5 6<br />

3<br />

Soft Seal LM


Yerleştirme süresi(san) 17.10±11.76 13.49±5.44<br />

7<br />

Deneme sayısı<br />

10<br />

8<br />

1.20±0.41<br />

9<br />

1.28±0.46<br />

Başlangıç kaf basıncı(cmH2O) 47.56±4.60 47.56±3.13<br />

13<br />

14<br />

15<br />

Son kaf basıncı(cmH2O) 87.96±13.23*# 63.72±7.92*<br />

*Grup içinde p


P149<br />

LİDOKAİN ÖN TEDAVİSİNDE VENÖZ OKLÜZYON SÜRESİNİN PROPOFOL<br />

İNJEKSİYON AĞRISI ÜZERİNE ETKİSİ<br />

Sedat Kaya 1 * ,Sedat Kaya 2 * ,Selim Turhanoğlu 3 ,Şule Özgün 4 ,Haktan Karaman 4<br />

1 Dicle Üniversitesi tıp fak, anestezi ve reanimasyon diyarbakır- 2 Dicle Üniversitesi tıp fak,<br />

anestezi ve reanimasyon, diyarbakır-Turkey 3 Mustafa Kemal Üniversitesi tıp fak, anestezi ve<br />

reanimasyon - 4 Dicle Üniversitesi tıp fak, anestezi ve reanimasyon -<br />

Giriş: Ağrı, propofol indüksiyonda kullanımı sırasındaki en iyi bilinen komplikasyondur. Bu<br />

ağrıyı önleyebilmek amacıyla lidokain, ön tedavide kullanılan en yaygın ilaçtır. Bu çalışmada<br />

amaç lidokainin etkisini artırmak amacıyla uygulanan farklı venöz oklüzyon sürelerinin<br />

propofol injeksiyon ağrısı üzerine etkilerini araştırmaktır.<br />

Materyal ve Metod: Fakülte etik kurul onayı alındıktan sonra, çalışmaya 18-45 yaşları<br />

arasında ASA I-II grubunda 60 kadın hasta alındı. Premedikasyon uygulanmayan hastaların el<br />

sırtlarına 20G kanül ile damar yolu açıldı. Hastalar 15 kişilik 4 gruba ayrılarak I.gruba venöz<br />

oklüzyon uygulanmadı; II. , III. ve IV. gruplara sırasıyla 15, 30 ve 60 saniye süreyle venöz<br />

oklüzyon uygulandı. Venöz oklüzyon lastik turnike ile damar yolunun yaklaşık 20 cm kadar<br />

proksimalinden serum giderken turnike serum akışını engelleyecek şekilde sıkılarak sağlandı.<br />

Lidokain %2 1 ml (20 mg) toplam 10 ml hacim olacak şekilde izotonik ile tamamlandı ve 10<br />

saniyeden az olmayacak şekilde iv olarak hastalara uygulandı. Grup I’de hemen, diğer<br />

gruplarda oklüzyon sürelerinin sonunda turnike gevşetilerek 2 mg/kg’a göre hesaplanan<br />

Propofol % 1 toplam dozunun ¼’ü (0.5 mg/kg) hastalara 10 saniye içinde verildi. Ağrı<br />

değerlendirilmesi propofol dozunun ¼’ü bittikten sonra sözlü ağrı skalasına göre (0= ağrı<br />

yok,1= hafif ağrı, 2= orta şiddette ağrı,3=şiddetli ağrı)hastaya sorarak yapıldı. Elde edilen<br />

bulguların değerlendirilmesinde Kruskal-Wallis ve Anova testleri kullanıldı.<br />

Bulgular: Hastaların yaş ve ağırlıkları arasında istatistiksel olarak anlamlı bir farklılık yoktu.<br />

Propofol injeksiyonu sırasında I. ve II. gruplarda 10 hastada ağrı olmadı (%66.7), 5 hastada<br />

ise 1 şiddetinde oldu (%33.3). III. grupta 9 hastada ağrı olmazken (%60), 5 hastada 1 (%33.3)<br />

ve 1 hastada 2 şiddetinde ağrı oldu (0.7). IV. grupta 14 hastada ağrı olmazken (%93.3), sadece<br />

1 hastada 1 şiddetinde ağrı oluştu (%6.7). Gruplar arasında ağrı oluşumu açısından anlamlı bir<br />

farklılık bulunamadı.<br />

Sonuç: Propofol %1 ile iv anestezi indüksiyonu sırasında oluşan ağrıyı önlemede 20 mg % 1<br />

lidokain tüm hastalarda etkili oldu. Ağrısı olan hastalardaki ağrı şiddeti hafifti ve tüm hastalar<br />

tarafından tolere edildi. Sadece III.grupta bir hastada 2 şiddetinde ağrı oldu. Venöz oklüzyon<br />

süreleri yönünden karşılaştırıldığında ise istatistiksel olarak anlamlı bir fark olmamasına<br />

rağmen 60 saniye venöz oklüzyon süresinin hastalarda ağrıyı önlemede daha etkili olduğu<br />

kanaatine vardık.


P150<br />

KAF BASINCI MONİTORİZASYONUNUN VE BENZİDAMİN HCL’ÜN<br />

ENTÜBASYONA BAĞLI POSTOPERATİF BOĞAZ AĞRISI ÜZERİNE ETKİSİ<br />

Menşure Kaya 1 ,Bilge Olgun Atalay 1 * ,Serpil Şavlı 2 ,Gonca Tuncel 3 ,Nihal Kadıoğulları 3<br />

1 Ankara Onkoloji Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Ankara Onkoloji Hastanesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon ankara- 3 Ankara Onkoloji Hastanesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon -<br />

Trakeal entübasyon, genel anestezi için standart bir teknik olmakla beraber entübasyon<br />

sonrası boğaz ağrısı hastaların en sık yakındığı subjektif bulgudur (1). Yapılan çalışmalarda<br />

postoperatif boğaz ağrısı insidansı % 14-75 olarak bildirilmiştir (1). Bu ağrının endotrakeal<br />

tüpün çapına, kaf basıncına, entübasyon süresine, ve laringoskopinin ve/veya entübasyonun<br />

güçlüğüne bağlı olduğu düşünülmektedir.<br />

Bu çalışmada, kaf basıncı monitorizasyonu ve topikal uygulanan Benzidamin HCL’ün<br />

endotrakeal entübasyona bağlı boğaz ağrısını önlemede etkili olup olmadığını araştırmayı<br />

amaçladık.<br />

Materyal-Metod<br />

Hastane etik kurulu ve hasta onayı alındıktan sonra akut boğaz ağrısı öyküsü olmayan, başboyun<br />

cerrahisi planlanmayan, mallampati < 3, 20-65 yaş arası ASA I-III 210 hasta çalışmaya<br />

alındı.<br />

Hastalar randomize olarak üç guba ayrıldı.<br />

1. Grup (n=70): Endotrakeal entübasyondan 30 dk önce Benzidamine HCL 4 puff (1.08 gr)<br />

posterior farengeal duvara uygulandı ve entübasyon sonrası sürekli kaf basıncı<br />

monitorizasyonu yapıldı.<br />

2. Grup (n=70): Endotrakeal entübasyondan 30 dk önce 4 puff topikal salin solüsyonu<br />

uygulandı, sürekli kaf basıncı monitorizasyonu yapıldı.<br />

3.Grup(n=70): Endotrakeal entübasyondan 30 dk önce 4 puff topikal salin solüsyonu<br />

uygulandı, endotrakeal tüp kaf basıncı 22-28 cm H2O olacak şekilde ayarlandı ancak sürekli<br />

monitorizasyon yapılmadı.<br />

İndüksiyon 5-7 mg/kg Tiyopental, 0.1 mg/kg vekuronyum, 1-2 mcg/kg fentanyl ile sağlanıp,<br />

idamede %1-1,5 Sevoflurane ile %70 N2O/O2 kullanıldı.<br />

Entübasyon ve ekstübasyon sonrası komplikasyonlar kaydedildi. Ekstübasyon sonrası hemen,<br />

derlenme ünitesinde 1.saatte ve postoperatif 24. saatte boğaz ağrısı, yutma güçlüğü ve ses<br />

kısıklığı sorgulanarak değerlendirildi. (1=yok, 2=hafif, 3=orta, 4=şiddetli)<br />

Bulgular<br />

Demografik veriler açısından üç grup arasında fark yoktu. Ekstübasyondan hemen sonra,<br />

postoperatif 1.saat ve 24. saatlerde boğaz ağrısı, ses kısıklığı, yutma güçlüğü; Grup 3 de 1. ve<br />

2. gruplara göre anlamlı olarak daha fazla gözlendi (p


P151<br />

LAPAROSKOPİK CERRAHİDE SEVOFLURAN VE DESFLURAN ANESTEZİSİNİN<br />

QTC İNTERVALİ, QTC DİSPERSİYONU, ARİTMİ OLUŞUMU VE KALP HIZI<br />

DEĞİŞKENLİĞİ ÜZERİNE ETKİSİ<br />

Çetin Kaymak 1 ,Tolga Doğru 2 ,Hulya Başar 3 *<br />

1 Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı - 2<br />

Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kardiyoloji Anabilim Dalı - 3 S.B. Ankara Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği -<br />

Giriş ve Amaç: Sempatik ve parasempatik aktivite, kalp hızı değişkenliği (KHD) ve kardiyak<br />

otonomik tonusun ölçütü olarak kullanılmaktadır. QT dispersiyonu, üniform olmayan<br />

ventriküler repolarizasyonu göstermekte ve ventriküler aritmilerin oluşumundaki elektriksel<br />

aktiviteyi yansıtmaktadır. Bu çalışmada laparoskopik cerrahide kullanılan iki farklı anestezik<br />

ajanın, QTc intervali ve QTc dispersiyonu, aritmi oluşumu ve KHD üzerine etkilerinin<br />

incelenmesi amaçlandı.<br />

Materyal ve Metod: Çalışmaya hastane etik kurul onayı alındıktan sonra, laparoskopik<br />

kolesistektomi planlanan ASA I-II grubu 18-55 yaş arası 34 olgu dahil edildi. Olgulara<br />

indüksiyonda 1µg/kg fentanil ardından 4-7 mg/kg pentotal uygulandı. Kas gevşemesi için 0.1<br />

mg/kg veküronyum kullanılarak trakeal entübasyonu takiben rasgele iki gruba ayrıldı.<br />

Anestezi idamesi sevofluran %1-3 (Grup I, n=17) ve desfluran %4-6 (Grup II, n=17) ile %50<br />

N2O+O2 (2 L/dk) sağlandı. Olguların operasyondan 15 dakika önce ve anestezi<br />

indüksiyonunu takiben postoperatif 30. dakikaya kadar Holter cihazı ile EKG kayıtları<br />

alınarak QTc ve KHD değerlendirildi. İstatistiksel incelemede Mann Whitney-U testi ve<br />

Spearman korelasyon analizi kullanıldı. P


9 10 11 12<br />

13 14 15 16<br />

17 18 19 20<br />

21 22 23 24<br />

25 26 27 28<br />

29 30 31 32


P152<br />

LARİNGOSKOPİ VE TRAKEAL ENTÜBASYON SIRASINDA OLUŞAN<br />

HEMODİNAMİK DEĞİŞİKLİKLERE DÜŞÜK DOZLARDA UYGULANAN<br />

REMİFENTANİL İLE FENTANİLİN ETKİL<br />

Münevver Bulut*<br />

Sağlık Bakanlığı Süreyya Paşa Göğüs Kalp ve Damar Hastalıkları Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, istanbul-Turkey<br />

S.B.SÜREYYAPAŞA GÖĞÜS KALP VE DAMAR HASTALIKLARI EĞİTİM VE<br />

ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ BÖLÜMÜ*.<br />

Giriş: Laringoskopi ve endotrakeal entübasyona yanıt olarak oluşan taşikardi ve<br />

hipertansiyonu baskılamada, düşük dozlarda remifentanil ve fentanil’in<br />

etkilerini,prospektif,randomize klinik çalışma ile karşılaştırmayı amaçladık.<br />

Yöntem : Çalışma, elektif torakotomi planlanan ASA I-II , 20-50 yaşlarında , kadiovasküler<br />

ve solunumsal hastalıkları olmayan, malapati skoru ‹ 2 olan, 40 normotansif olguda<br />

gerçekleştirildi. Premedikasyonda intravenöz midazolam ( 0,05 mg.kg‾ ¹) uygulandı. Olgular<br />

rastgele seçilmiş 20’şer kişilik 2 gruba ayrıldılar. İaçlar, Grup Fentanil’e ( Group F) 3 µgkg ‾ ¹<br />

i.v bolus ,Grup Remifentanil’e ( Grup R) 1 µg.kg‾ ¹ i.v yükleme dozunu 60 saniye içerisinde<br />

infüzyonla ve takiben dakikada 0,15 µg.kg ‾ ¹ devamlı intravenöz infüzyonla verildi. Anestezi<br />

indüksiyonu , tiopental sodium 5 mg.kg ‾ ¹ ve vekuronyum bromid 0,1mg.kg ‾‾ ¹, i.v verilerek<br />

uygulandı. Olgular ,indüksiyondan 60 saniye sonra entübe edildiler. Anestezi idamesi %60<br />

azot protoksit,%40 Oksijen içinde %1 sevofluranla sağlandı.Arter kan basıncı (AKB) ve kalp<br />

atım hızı (KH) indüksiyon öncesi (bazal),indüksiyon sonrası,entübasyondan sonra 1 dakika<br />

ara ile beş kez noninvaziv olarak ölçülerek kaydedildi.Sonuçların istatistiksel analizleri SPSS<br />

programı ile yapıldı.<br />

Bulgular: İki gruptada, KAH ve AKB açısından indüksiyon öncesi ve sonrası arasında anlamlı<br />

düşme bulundu ( p‹0,05 ). Entübasyon sonrası iki grupta ,AKB ve KAH’da anlamlı artma<br />

vardı(p‹0,05). Trakeal entübasyondan sonra,2 dakikadan 5dakikaya kadar, Fentanil<br />

grubundaki sistolik kan basıncı değerleri,remifentanil grubundan anlamlı derecede yüksekti<br />

(p‹0,01).Diastolik kan basıncı ve kalp atım hızı değerleri bakımından iki grup arasında fark<br />

yoktu (p›0,05). Remifentanil grupunda<br />

beş hastada,fentanil grupunda bir hastada sistolik kan basıncı değerleri ‹90 mmHg<br />

gözlendi.Düşüşler geçiçi oldu ve tedavi gerektirmedi.<br />

Sonuç:Sağlıklı ve normotansif hastalarda 1µg.kg‾ ¹yükleme dozlu remifentanil trakeal<br />

entübasyonda oluşan kardiyovasküler tepkileri kontrol etmede 3µg.kg‾ ¹ bolus doz<br />

fentanil’den daha etkili ve postoperatif solunum depreyonu riski oluşturmama avantajına<br />

sahiptir.<br />

Kaynaklar:<br />

1-Eur J Anaesthesiol. 2001.


P153<br />

SEZARYENDE DESFLURAN VE SEVOFLURAN’IN ANNE-YENİDOĞAN<br />

ÜZERİNE ETKİLERİNİN VE ANESTEZİ DERİNLİĞİNİN BİS VE ÖRTÜK<br />

BELLEK TESTLERİ İLE KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Özen Demirbilek 1 ,Elif Bengi Şener 2 * ,Serhat Kocamanoğlu 3 ,Ayla Tür 3 ,Binnur<br />

Sarıhasan 3 ,Deniz Karakaya 3 ,Ebru Kelsaka 4<br />

1 O.M.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 2 O.M.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Samsun- 3<br />

O.M.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 4 O.M.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Samsun-<br />

Giriş ve Amaç: Bu çalışma sezaryende desfluran ve sevofluranın anne- yenidoğandaki<br />

etkilerini ve anestezi derinliğinin postoperatif mental fonksiyona etkilerini değerlendirmek<br />

amacıyla yapıldı.<br />

Gereç ve Yöntem: Çalışmaya etik kurul izni ve hasta onayı ile elektif sezaryen planlanan, 50<br />

gebe olgu alındı. Olgular Desfluran ve Sevofluran Grubu olarak iki gruba ayrıldı. Her iki<br />

gruba indüksiyonda, propofol 1.5-2 mg/kg, süksinilkolin 1.5 mg/kg i.v. verilerek entübasyon<br />

yapıldı. Doğuma kadar, Desfluran Grubuna; %50 O2+N2O ve %3 konsantrasyonda desfluran,<br />

Sevofluran Grubuna; %50 O2+N2O ve %1 konsantrasyonda sevofluran verildi. Doğumdan<br />

sonra, Desfluran Grubu’nda O2+N2O ve %6 desfluran, Sevofluran Grubu’nda O2+N2O ve<br />

%2 sevofluran ile anestezi sürdürüldü. Analjezik olarak fentanil 1 µg/kg i.v. ve anti-emetik<br />

olarak metoklopramid 10 mg i.v. uygulandı.<br />

Tüm olgularda; anne hemodinamik parametreleri, indüksiyon-insizyon, indüksiyon-doğum<br />

intervalleri, kan kaybı, ilk emzirme zamanı, ekstübasyon ve ilk göz açma zamanları ve<br />

Bispektral indeks (BİS) değerleri ölçüldü. Anestezi altında öğrenmeyi gösteren örtük belleği<br />

(implicit memory) karşılaştırmak için postoperatif 3. ve 24. saatlerde kelime kökü tamamlama<br />

testi (KKTT) uygulandı. Yenidoğanın ise; 1.-5. dakika Apgar skorları, 2.-24. saat Nöroadaptif<br />

kapasite skorları (NACS) ve umblikal arteriyel kan gazı değerleri karşılaştırıldı.<br />

Bulgular: İki grup karşılaştırıldığında demografik veriler, maternal hemodinamik<br />

parametreler, kan kaybı, ilk emzirme zamanı ve BİS değerleri ve yenidoğanla ilgili<br />

parametreler açısından gruplar arasında fark yoktu. Desfluran Grubunda göz açma ve<br />

ekstübasyon zamanı Sevofluran Grubuna göre daha kısaydı(p


anestezistlerin daha dikkatli davranmaları ve hastalara pozitif düşünceler aşılanması gerektiği<br />

kanısına vardık.


P154<br />

FONKSİYONEL ENDOSKOPİK SİNÜS CERRAHİSİNDE SEDASYON AMACIYLA<br />

REMİFENTANİL VE REMİFENTANİL/PROPOFOL<br />

KOMBİNASYONUNUN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Hatice Sarıkaya 1 ,Emine Dinçer 1 ,Asu Özgültekin 1 ,Nilhan Kansu 1 * ,Nur Akgün 2<br />

1 Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II.Anestezi ve Reanimasyon Kliniği - 2<br />

Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II.Anestezi ve Reanimasyon Kliniği<br />

İstanbul-<br />

GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda lokal anestezi altında uygulanan Fonksiyonel Endoskopik<br />

Sinüs Cerrahisi operasyonlarında remifentanil ve remifentanil+propofol kombinasyonunun<br />

hemodinamik stabilite, solunum, SpO2, sedasyon, anksiyete, ağrıya verilen sözel yanıt, yan<br />

etkiler ve derlenme açısından karşılaştırılması amaçlandı.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM: Etik kurul onayı alınarak 18-70 yaş arasındaki ASA I-II grubundan 40<br />

hasta rastgele seçilerek iki gruba ayrıldı (n=20). I.gruba 1mcg/kg remifentanil bolus,<br />

0.1mcg/kg/dk remifentanil infüzyonu II.gruba 0.5 mcg/kg remifentanil bolus, 0.05 mcg/kg/dk<br />

remifentanil infüzyonu ve 50 mcg/kg/dk propofol uygulandı. EKG, SAB, DAB, OAB, KAH,<br />

SS, SpO2 değerleri, Discomfort skoru, ağrıya verilen sözel yanıt, OAA/S sedasyon skalası,<br />

Aldrete recovery skoru ve yan etkiler kaydedildi. Cerrah memnuniyeti değerlendirildi.<br />

Değerlendirme yapılan dönemler ; başlangıç değerleri , remifentanil bolus sonrası,<br />

remifentanil infüzyonu başladıktan 5 dk. sonra , lokal anestezik yapılırken, lokal anestezik<br />

yapıldıktan 5 dk. sonra, cerrahi işlem başladıktan sonra her 5 dakikada bir , remifentanil<br />

infüzyonu ve cerrahi işlem sonlandıktan sonraki 1,3,5,15. dakikalar, haasta odasına alındıktan<br />

sonraki 15 ve 30. dakika idi.<br />

BULGULAR: Gruplar arasında hemodinamik açıdan istatistiksel anlamlı fark<br />

bulunmadı..Çalışmamızda kullanılan dozlarda her iki grupta da sedasyon düzeyinin yeterli<br />

olduğu saptandı. Derlenme skorları her iki grupta da postoperatif 3 dk. da yeterli hale geldi.<br />

Gruplar arasında istatistiksel fark olmamasına rağmen 0.1 mcg/kg/dk remifentanil grubunda<br />

daha iyi analjezi sağlandığı ancak solunum sayısında diğer gruba göre daha fazla azalma ve<br />

daha fazla bulantı kusma olduğu gözlendi.<br />

TARTIŞMA: Remifentanil etki başlangıcı ve derlenmesi hızlı, derinliği kolay titre edilebilen<br />

rejyonel ve lokal anesteziye ek verilebilen efektif bir ilaçtır(1). Propofol subhipnotik dozlarda<br />

sedasyon amacıyla cerrahi ve endoskopik girişimlerde kullanılmış ve sedasyon kalitesinin iyi,<br />

derinliğinin kolay kontrol edilebilir olduğu, anlamlı hemodinamik ve solunumsal yan<br />

etkilerinin gözlenmediği pek çok çalışmada bildirilmiştir. Remifentanilin propofolle<br />

etkileşimi sinerjiktir. Bu nedenle birlikte kullanımda her iki ilacın da dozu azaltılmalıdır.<br />

SONUÇ:Her iki ilacın da çalışmamızda belirlenen doz aralıklarında monitorize anestezik<br />

bakımda sedasyon amacıyla güvenle kullanılabileceği kanaatindeyiz.<br />

Kaynaklar:1) Servin F, Desmonts JM, Watkins WD. Remifentanil as an


P155<br />

KATARAKT CERRAHİSİNDE BİLİNÇLİ SEDASYON İÇİN UYGULANAN<br />

MİDAZOLAM VE DEKSMEDETOMİDİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Resul Akyol 1 * ,Zeynep Baysal 1 ,Mustafa Cengiz 2 ,Cengiz Mordeniz 3<br />

1 Harran Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 2 Harran<br />

Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Şanlıurfa-Afghanistan 3<br />

Harran Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

Giriş: Bu çalışmada lokal anestezi altında katarakt cerrahisi uygulanacak olan hastalarda<br />

bilinçli sedasyon amacıyla verilen intravenöz (iv) midazolam ile iv deksmedetomidinin<br />

karşılaştırılması amaçlandı.<br />

Materyal ve Metod: Lokal anestezi altında katarakt cerrahisi planlanan ASA 1-2 anestezi risk<br />

grubuna giren 60 hasta çalışmaya alınarak rastgele iki gruba ayrıldı. Grup M deki hastalara<br />

operasyon öncesi 0,03 mg/kg midazolam iv olarak 5 dakikada verilirken, Grup D’deki<br />

hastalara tek doz 1µ/kg deksmedetomidin iv olarak 5 dakikada verildi. Hastaların<br />

hemodinamik ve solunumsal verileri, sedasyon skorları, bispektral indeks skorları (BIS) ve<br />

yan etkileri intraoperatif ve postoperatif olarak, intraoküler basınçları (İOB) çalışma<br />

ilaçlarının uygulanması öncesi ve bitiminde, hasta ve cerrah konforu da postoperatif olarak<br />

ölçüldü. Lokal anestezi periretrobulbar blok uygulanarak sağlandı.<br />

Bulgular: Hastaların anestezik risk grupları, demografik verileri ve operasyon süreleri<br />

arasında farklılık saptanmadı. Grup M’de midazolam infüzyonundan sonra kalp atım hızı<br />

(KAH) % 6.6 oranında artarken Grup D’de deksmedetomidin infüzyonundan sonra KAH<br />

%12.2 oranında azaldı. Grup M’de çalışma ilaçları infüzyonundan sonraki ilk 20 dakika da<br />

trandermal periferik oksijen satürasyonu (SpO2) ve solunum sayısı düştü. Grup D’de<br />

solunumsal veriler değişiklik göstermedi. Her iki grupta da ölçülen 5 puanlı sedasyon skorları<br />

intraoperatif istenen düzey olan 2 ila 3 arasında olduğu bulunurken; BIS, sedasyon skoru ile<br />

korale olarak düştü. Grup M’de İOB %24, Grup D’ de %21 oranında azaldı. Yan etki olarak;<br />

her iki grupta da birer hastada bulantı ve kusma görülürken, Grup M’de %13.3 hastada<br />

oksijen desatürasyonu ve grup D’ de %10 hastada bradikardi izlendi. Hasta ve cerrah konforu<br />

ise her iki grupta da % 80 üzerinde çok iyi olarak bulundu.<br />

Tartışma: Sonuç olarak lokal anestezi altında katarakt cerrahisi uygulanacak olan hastalarda<br />

bilinçli sedasyon için iv midazolam ve iv deksmedetomidin uygun önlemler alındığında<br />

güvenle kullanılabileceği, bu ilaçların kullanılması ile elde edilen sedasyonun hasta ve cerrahi<br />

konforu arttırdığı, BIS değerleri ile midazolam ve deksmedetomidinin sağladığı sedasyon<br />

skorları arasında korelasyon olduğu, BIS monitorizasyonun bu ilaçlar ile sağlanan sedasyon<br />

düzeyinin ölçülmesinde objektif bir ölçüm metodu olarak kullanılabileceği, midazolamın<br />

oksijen desatürasyonu, deksmedetomidinin de bradikardi gibi yan etkilerinin uygulanan bu<br />

dozlarda ortaya çık


P156<br />

İLK TANI BAKIMINDAN ANESTEZİYOLOJİ POLİKLİNİĞİNİN ÖNEMİ<br />

Süleyman Ganidağlı 1 * ,Serkan Sarsu 2 ,Rauf Gül 2 ,Lütfiye Pirbudak 3 ,Ünsal Öner 4<br />

1 Gaziantep Üniversitesi, Tıp Fakültesi Anesteziyoloji A.D. GAZİANTEP- 2 Gaziantep<br />

Üniversitesi, Tıp Fakültesi Anesteziyoloji A.D. - 3 Gaziantep Üniversitesi, Tıp Fakültesi<br />

Anesteziyoloji A.D. gaziantep- 4 Gaziantep Üniversitesi, Tıp Fakültesi Anesteziyoloji A.D. -<br />

GİRİŞ<br />

Anesteziyoloji poliklinikleri her geçen gün daha fazla merkezde hizmet vermektedir.<br />

Preoperatif vizite alternatif olarak hastaların poliklinik şartlarında değerlendirilmesinin<br />

etkinliği tam olarak bilinmemektedir. 6 aylık zaman dilimi içinde Anesteziyoloji polikliniğine<br />

başvuran hastaların tıbbi hikayeleri ve preoperatif değerlendirme sırasında konulan tanıların<br />

prospektif olarak analizinin yapılması amaçlandı<br />

GEREÇ ve YÖNTEM<br />

Polikliniğimize başvuran hastaların sistem sorgulamasını içeren preoperatif değerlendirmeye<br />

ait özellikler ve fizik muayene bulguları kaydedildi. Hastaların şüphelenilen sistem<br />

patolojisiyle ilgili ileri tetkikler ve ilgili uzman görüşleri alınarak tanılar konuldu ve<br />

kaydedildi.<br />

BULGULAR<br />

Altı aylık dönem boyunca toplam 3261 adet hasta poliklinikte pre-operatif değerlendirmeye<br />

alındı. Toplam hasta grubundan 2097 (% 64.3) normal pre-op. değerlendirme sergilerken,<br />

1164 (%35.6) olgu cerrahi patolojiden başka bir patoloji varlığından haberdardı veya<br />

patolojiden dolayı tedavi almaktaydı. Bilinen bir rahatsızlığı olmayan ancak polikiniğimizde<br />

sistem sorgulaması, hikaye ve yapılan fizik muayeneden sonra ileri tetkikler yapılan ve uzman<br />

görüşüne başvurulan hasta sayısı 173 (% 5.3) idi. Bu hastaların 135 tanesinde (% 4.13)<br />

hastanın daha önce farkında olmadığı patolojiler saptandı. Araştırılan olguların 21’inde<br />

(%0.64) herhangi bir patoloji saptanmadı. Bunların 17 (%0.52)’sinde hasta polikliniğimize<br />

tekrar dönmediği için bilgi alınamadı. Anesteziyoloji polikliniğinde ilk kez sistem patolojisi<br />

tanısı konulan olgulardan 7 (% 0.21) olguda iki hastalık tanısı, 128 (% 3.92) olguda ise tek<br />

hastalık tanısı konuldu. İlk kez konulan tanılar 51 (%1.56) olguda Anemi, 20 (% 0.61) olguda<br />

hipertansiyon, 16 (%0.5) olguda Diyabetes Mellitus, 14 (% 0.43) olguda Karaciğer patolojisi,<br />

8 (% 0.24) olguda akut enfeksiyon, 4 (% 0.12) olguda Hepatit B (HBs Ag pozitifliği)<br />

taşıyıcılığı ve 4 (% 0.12) olguda pıhtılaşma bozukluğu ve 3 (%0.09) olguda kalp kapak<br />

hastalığı ve 2 (% 0.06) olguda ise hipertiroidiydi.<br />

TARTIŞMA ve SONUÇ<br />

Anesteziyoloji polikliniklerinin ülkemiz şartlarında düzenli sağlık kontrollerinden geçmeyen<br />

hasta gruplarının yüksek olduğu düşünüldüğünde operasyon haricindeki patolojinin tespitinde<br />

ve preoperatif riskin azaltılmasında çok önemli olabileceği kanısına varıldı.


P157<br />

ANESTEZİ İNDÜKSİYONU VE ENDOTRAKEAL ENTÜBASYONA<br />

HEMODİNAMİK CEVABIN ÖNLENMESİNDE DEKSMEDETOMİDİN VE<br />

FENTANİLİN ETKİNLİĞİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Gönül Ölmez 1 ,Öznur Uludağ 2 * ,Sedat Kaya 3 ,Sedat Kaya 4<br />

1 Dicle Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Diyarbakır- 2 Dicle Üniversitesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 Dicle Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

diyarbakır- 4 Dicle Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, diyarbakır-Turkey<br />

GİRİŞ: Genel anestezi uygulamalarında, laringoskopi ve endotrekal entübasyona karşı oluşan<br />

hemodinamik yanıtın baskılanması amacıyla klinik kullanıma son yıllarda giren; sedatif,<br />

analjezik ve anksiyolotik etkili potent alfa-2 agonist ajan olan dexmedetomidin ile analjezik<br />

ve sedatif etkinliği iyi bilinen potent opioid olan fentanili karşılaştırmayı amaçladık<br />

MATERYAL-METOT: ASA 1-2 grubuna giren, çeşitli cerrahi dallarda elektif operasyona<br />

alınacak 18-65 yaş arası 126 olgu çalışma kapsamına alındı. Hastalar bilgisayar destekli<br />

randomizasyon planı ile üç gruba ayrıldı. Grup 1’e 0.4 mcg/kg dexmedetomidin, Grup 2’ye<br />

1.5 mcg/kg fentalin, Grup 3’e salin solüsyonu eşit hacimde (10 cc) ve dört dakikada gidecek<br />

şekilde yavaş bolus doz olarak uygulandı. Genel anestezi 0.3 mg/kg etomitad ve 0.9 mg/kg<br />

rokuronyum ile sağlandı. Kas gevşetici uygulanmasından üç dakika sonra hastalar direkt<br />

larinkoskopi ile entübe edildi. Anestezi idamesi %50/50 oksijen/azotprotoksit karışımı içinde<br />

sevofluranın %2 konsantrasyonu ile sağlandı. Sistolik arter basıncı (SAB), diastolik arter<br />

basıncı (DAB), kalp atım hızı (KAH) ve oksijen satürasyonu (SPO2) değerleri; bazal değer,<br />

indüksiyon sonrası, entübasyon öncesi ve entübasyon sonrası 1., 3. ve 5. dakikalarda olacak<br />

şekilde 6 ayrı dönemde ölçüldü.<br />

BULGULAR: SAB değerleri; indüksiyon sonrası ve entübasyon öncesi her üç grupta da bazal<br />

değerlere göre düşük olarak saptandı (p


P158<br />

ENDOTRAKEAL ENTÜBASYON VE EKSTÜBASYONA KARŞI GELİŞEN<br />

HEMODİNAMİK YANITIN ÖNLENMESİNDE FENTANİL, ESMOLOL VE<br />

LİDOKAİN’İN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Habib Bostan 1 * ,Ahmet Eroğlu 2 ,Erdem Nail Duman 2 ,Engin Ertürk 3 ,İbrahim Özen 4<br />

1 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, trabzon-Turkey 2 K.T.Ü. Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon, Trabzon-Turkey 4 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Laringoskopi, endotrakeal entübasyon ve endotrakeal ekstübasyona karşı gelişen<br />

kardiyovasküler yanıt, bu işlemler sırasında laringeal ve trakeal dokuların uyarılmasının,<br />

sempatik ve sempatoadrenal aktivitede yaptığı refleks uyarı artışı sonucu ortaya çıkmaktadır.<br />

Bu çalışmada, endotrakeal entübasyonun ve ekstübasyonun neden olduğu hemodinamik yanıtı<br />

önlemede fentanil, esmolol ve lidokain etkilerini karşılaştırma amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntemler: Etik kurul onayından sonra ASA I-II, yaşları 18-68 arası olan ve 120<br />

hastadan rastgele 30’ar kişilik 4 grup oluşturuldu. Gruplar 1µg/kg fentanil (Grup F), 1 mg/kg<br />

esmolol (Grup E), 1 mg/kg lidokain (Grup L) ve serum fizyolojik (Grup K) olacak şekilde<br />

belirlendi. Hastalar operasyondan 30 dakika öncesinde 0,07mg/kg midazolam ile İM<br />

premedike edildi. Operasyon masasına alınan hastalara indüksiyondan hemen önce bu<br />

ilaçlardan biri belirlenen dozlarda uygulandı. İndüksiyon için tiyopental 5 mg/kg ve<br />

vekuronyum 0,1 mg/kg kullanıldı ve sonrasında entübasyon uygulandı. Anestezi idamesi %<br />

40-60 oksijen-azotprotoksit ve % 1,5-2 sevofloran ile sağlandı. Çalışmanın endotrakeal<br />

entübasyon döneminde; hastaların SAB, DAB, OAB ve KAH değerleri; indüksiyon öncesi,<br />

indiksiyon sonrası, entübasyon öncesi, entübasyon sonrası 1., 3. ve 5. dakikada ölçülüp<br />

kaydedildi. Ekstübasyondan önce entübasyon öncesinde kullanılan ilaç aynı dozda<br />

uygulandıktan yaklaşık 2 dakika sonra hastalar ekstübe edildi. Aynı zamanda ekstübasyon<br />

döneminde SAB, DAB, OAB ve KAH değerleri; ilaç uygulamadan önce, ilaç uygulandıktan 1<br />

dakika sonra, ekstübasyondan önce, ekstübasyondan 1, 3, 5, 10, 15, ve 20 dakika sonra<br />

kaydedildi.<br />

Bulgular: Ölçüm zamanlarındaki KAH değişikliklerinin incelenmesinde ilaç uygulanan<br />

grupların kontrol grubuna göre ve kendi arasında karşılaştırılması sonucu istatistiksel olarak<br />

anlamlı bir farklılık bulunamadı (p>0,05). Grup E’de SAB değerleri indüksiyon sonrası,<br />

entübasyon öncesi ve ekstübasyondan 1, 3, 10, 15, 20 dakika sonra Grup K’ya göre<br />

istatistiksel olarak anlamlı düşük bulundu (p


P159<br />

YAŞ VE YANDAŞ HASTALIKLARIN ANESTEZİDE KOMPLİKASYON<br />

GELİŞİMİNE ETKİSİ<br />

galip neşet cerit 1 ,levent özdoğan 2 ,mehmet gamlı 2 ,mehmet cantürk 3 * ,gülay erdoğan 4<br />

,bayazit dikmen 5<br />

1 meram eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon - 2 ankara numune<br />

eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon - 3 ankara numune eğitim ve<br />

araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon, ankara-Turkey 4 ankara numune eğitim<br />

ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon, muş-Turkey 5 ankara numune eğitim<br />

ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon -<br />

Giriş: Anestezi uygulamalarında oluşabilecek komplikasyonlar, ilerleyen yaş ve buna eşlik<br />

eden yandaş hastalıklarla daha sık ortaya çıkmaktadır. Güvenli bir anestezi ortamı<br />

oluşturabilmek için temel amaç olası anestezi risklerini dikkatlice değerlendirmektir. Bu<br />

amaçla hastanemizde gerçekleşen operasyonlarda yaş ve yandaş hastalıkların komplikasyon<br />

gelişimine olan etkilerini taramayı planladık. (1)<br />

Gereç ve yöntemler: Çalışmamız, Haziran 2004-Mayıs 2005 tarihleri arasında Ankara<br />

Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2.Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği’nde genel<br />

anestezi uygulanan hastalardaki peroperatif komplikasyonları tespit etmek için retrospektif<br />

olarak yapıldı. Veriler preoperatif değerlendirme, anestezi takip ve kayıt formlarından elde<br />

edildi ve komplikasyon tarama formlarına kaydedildi. Hastaların demografik özellikleri, yaş,<br />

cinsiyet, ASA sınıflaması olacak şekilde ve uygulanan anestezi tekniği değerlendirilerek,<br />

peroperatuar dönemde ortaya çıkan komplikasyonların tespiti yapıldı. Komplikasyonlar<br />

kardiovasküler, pulmoner, gastrointestinal, nörolojik ve diğer sistemlere ait olmak üzere beş<br />

ana grupta değerlendirildi. Komplikasyonların gelişim yüzdeleri ve sistemlere göre dağılımı,<br />

incelemeye alınan parametrelerle olan etkileşimlerine göre değerlendirildi. İstatistiksel<br />

karşılaştırmalar için ki-kare testi kullanıldı. P


P160<br />

DESFLURANIN ANTİOKSİDAN ETKİNLİĞİNİN PROPOFOL İLE<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Berit Gökçe Ceylan 1 * ,Funda Yılmaz 1 ,Lütfi Yavuz 2 ,Füsun Eroğlu 3 ,Burcu Şirin 4<br />

1 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 2<br />

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Isparta- 3<br />

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 4<br />

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyokimya AD -<br />

GİRİŞ-AMAÇ: Özellikle travma, sepsis hastalarında antioksidan sistemin mortalite ve<br />

morbidite üzerine major etkileri olduğu bilinmektedir. Lipid peroksidasyonu sonucunda<br />

oluşan bakteriyel translokasyonun ARDS, MODS gibi klinik tabloları olumsuz<br />

etkilemektedir. Antioksidan sistem üzerine etkileri henüz ayrıntılı olarak araştırılmamış olan<br />

desfluranı antioksidan özelliği iyi bilinen propofol ile karşılaştırarak antioksidan etkisini<br />

araştırdık.<br />

GEREÇ-YÖNTEM: Elektif cerrahi planlanan, ASA I-II risk grubundaki 19-55 yaş arasındaki<br />

30 erişkin olguda 0.5-1 µg/kg remifentanil, 2-3 mg/kg propofol ve 0.2 mg/kg cisatracurium<br />

besylate ile entübasyon gerçekleştirildi. Analjezik 0.05-0.2 µg/kg/dk remifentanil infüzyonu<br />

ile sağlandı. Olgular rastgele iki gruba ayrıldı. Grup D (n=15) anestezi idamesinde %2-6<br />

desfluran uyguladığımız, Grup P (n=15) idamede 50-150 µg/kg/dk propofol infüzyonu<br />

uyguladığımız grup olarak belirlendi. Anestezi idamesinde desfluran ve propofol dozları,<br />

ortalama kan basıncı 60 mmHg altında olmayacak şekilde ve BİS değerlerine göre titre<br />

edilerek sağlandı. Olgulardan preoperatif, intraoperatif 1. saatte ve postoperatif 24. saatte<br />

venöz kan örneği alındı, eritrosit GSH, MDA, SOD düzeyleri çalışıldı.<br />

BULGULAR: Grupların kontrol MDA düzeyleri arasında istatistiksel açıdan fark yoktu.<br />

Gruplararası karşılaştırmada, intraoperatif dönemde Grup P MDA düzeylerinde Grup D’ye<br />

oranla anlamlı azalma görüldü (p


P161<br />

LAPAROSKOPİK KOLESİSTEKTOMİLERDE İNTRAVENÖZ PARASETAMOLÜN<br />

ERKEN POSTOPERATİF AĞRI VE DERLENMEYE ETKİLERİ<br />

Murat Yıldırım 1 * ,Ziya Salihoğlu 1 ,Şener Demiroluk 1 ,Güner Kaya 1 ,Adem Karataş 2<br />

1 i.ü. cerrahpaşa tıp fakültesi, anesteziyoloji - 2 i.ü. cerrahpaşa tıp fakültesi, genel cerrahi -<br />

Giriş ve Amaç:<br />

İntravenöz parasetamol,ülkemizde kullanıma yeni girmiş, hızlı ve belirgin ağrı kontrolüne<br />

sahip, santral ve periferik etkili nonopiyoid ve steroid yapıda olmayan bir analjeziktir.<br />

Bu çalışmada laparoskopik kolesistektomi yapılan hastalarda intraoperatif parasetamol<br />

uygulamasının erken postoperatif ağrı kontrolü etkinliğini değerlendirilmesi amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem:<br />

Fakülte etik komitesinin izni alındıktan sonra, elektif laparoskopik kolesistektomi yapılacak,<br />

ASA I-II grubunda olan 18 olgu çalışmaya dahil edildi. Hastalara preoperatif muayene<br />

sırasında çalışmada kullanılacak verbal ve vizüel analog skala tanıtıldı. Anestezi indüksiyonu<br />

ve endotrakeal entübasyondan sonra cerrahi girişimin başlamasından önceki süreçte 1 gr<br />

parasetamol 10 dakika içinde infüze edildi.Hastalar derlenmeye kabul edildikten sonra ağrı<br />

değerlendirildi. Hastalara sözel ağrı (verbal ağrı skalası- 0 = ağrısız, 1 = az, 2 = orta, 3 = çok )<br />

ve görsel ağrı ( vizüel analog skala – 0 ağrısızdan 10 olabilecek en şiddetli ağrı )<br />

değerlendirmesi yaptırılarak verbal ağrı skalası >2 ve vizüel analog skala > 4 ise 2 mg morfin<br />

yapılması planlandı. Ağrı değerlendirmesi yeterli ağrı kontrolü sağlanana dek 5 dakikalık<br />

sürelerle tekrarlanarak gereksinim devam ettikçe morfin 2 mg ek dozları uygulanması ve ağrı<br />

kontrolü sağlandığında değerlendirme sıklığı 15 dakikada bire düşürülmesi planlandı.<br />

Ağrı kontrolü sağlanana dek ağrı ve sedasyon skorları 5 dakikada bir, bundan sonra ise 15<br />

dakikada bir kaydedildi. Aldrete derlenme kriterlerini tamamlayan hastalar servisteki<br />

odalarına gönderilecektir. İlk morfin gereksinim zamanı, yapılan toplam morfin miktarı,<br />

derlenme odasında kalış süresi ve derlenme odasında kaldığı süre boyunca gelişen yan etkiler<br />

( bulantı, kusma, aşırı sedasyon ) kaydedildi.<br />

Ağrı ve sedasyon verilerinin, ilk morfin gereksinim zamanı ve toplam morfin miktarının<br />

istatistiksel analizi grup içi karşılaştırmada “repeated measures” ANOVA posthoc Tukey<br />

Kramer testi ile yapıldı. P < 0.05 anlamlı kabul edildi.<br />

Bulgular:<br />

18 olguda da ameliyat sonrası VAS değerleri 4’ün altında, verbal ağrı skoru 2 nin altında<br />

belirlendi. Bulantı, kusma veya aşırı sedasyon hiçbir hastada belirlenmedi.<br />

Tartışma ve Sonuç:<br />

Bu çalışmada seçilen ASA I-II sağlıklı olgularımıza uygulanan laparaskopik kolesistektomi<br />

ameliyatlarında, postoperatif ağrı kontrolünde intravenöz parasetomolün etkin olduğu<br />

saptandı.


P162<br />

PREMEDİKASYONDA BAKLOFEN, ALPRAZOLAM VE<br />

BAKLOFEN+ALPRAZOLAM KULLANIMININ ANESTEZİYE ETKİLERİ<br />

Şermin Şeker Uzer 1 ,Ayşin Alagöl 1 ,Zafer Pamukçu 1 * ,Nesrin Turan 2<br />

1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 2 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Biyoistatistik -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ: Çalışmamızda, santral etkili kas gevşetici bir ilaç olan baklofen ve<br />

alprazolamın premedikasyonda(1) kullanımının; preoperatif anksiyete, entübasyon koşulları<br />

ve perioperatif opiyoid tüketimi üzerine olan etkilerini araştırmayı amaçladık.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM: ASA I-II olan 60 olgu üç gruba ayrılarak; I.gruba 30mg baklofen,<br />

II.gruba 1mg alprazolam ve III.gruba 30mg baklofen+1mg alprazolam operasyondan 60 dk<br />

önce PO verildi. Preoperatif ve intraoperatif KAH, OAB, SpO2; preoperatif Ramsey sedasyon<br />

skalası, Hamilton anksiyete skalası değerlendirildi. Üç gruba aynı anestezi tekniği uygulandı.<br />

Entübasyon süresi, koşulları, ek atrakuryum zamanı TOF-WATCH ile belirlendi. Klinik ve<br />

hemodinamik parametrelere göre ek opiyoid uygulandı. İntraoperatif atrakuryum ve fentanil<br />

dozları; erken derlenme ve 5, 15 ve 30. dklarda Aldrete derlenme skorları; postoperatif<br />

hemodinami, VAS, tenoksikam tüketimi kaydedildi.<br />

BULGULAR: Entübasyon süreleri I. ve III. grupta kısa (p


P163<br />

PEDİATRİK HASTALARDA SEVOFLURAN VE DESFLURANIN<br />

OKÜLOKARDİYAK REFLEKS ÜZERİNE ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Zeynep Uludag 1 ,Emine Dincer 2 ,Asu Ozgultekin 3 ,Guldem Turan 3 ,Ezgi Ergun 3 * ,Nur<br />

Akgun 4<br />

1 Haydarpasa Numune Egitim ve Arastirma Hastanesi, II. Anestezi ve Reanimson Klinigi - 2<br />

Haydarpasa Numune Egitim ve Arastirma Hastanesi, II. Anestezi ve Reanimson Klinigi<br />

Istanbul- 3 Haydarpasa Numune Egitim ve Arastirma Hastanesi, II. Anestezi ve Reanimson<br />

Klinigi - 4 Haydarpasa Numune Egitim ve Arastirma Hastanesi, II. Anestezi ve Reanimson<br />

Klinigi, -Turkey<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: Göz küresinin traksiyon ve rotasyonunu gerektiren girişimler sırasında<br />

oküler kaslara uygulanan traksiyon, okülokardiak refleks (OKR) olarak ifade edilen ve kalp<br />

hızında bazal değerden %20 veya daha fazla azalma, aritmi veya arrest olarak tanımlanan<br />

degisikliklere neden olur. Çalışmamızda pediatrik hasta grubunda, şaşılık operasyonlarında,<br />

sevofluran ve desfluran anestezisi uygulanarak okülokardiak reflekse bağlı olarak gelişen<br />

bradikardi ve aritmi mevcudiyeti karşılaştırılmıştır.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM: Etik kurul onayı alınarak yaşları 3-15 arasında, ASA I-II grubunda 40<br />

hasta (n=20) rasgele seçilerek iki gruba ayrıldı. Tüm hastalara premedikasyon amacıyla<br />

atropin 0,015 mg/kg ve midazolam 0,03-0,05 mg/kg (IM) uygulandı. Anestezi indüksiyonu 4-<br />

7 mg/kg tiopental sodyum ve 0,1 mg/kg vekuronyum ile sağlandı. Anestezi idamesinde grup<br />

S’de %1-2 sevofluran, grup D’de %3-4 desfluran uygulandı. İndüksiyon sonrası ve takip eden<br />

süreçte 5 dakikada bir ve kas traksiyonları sırasında SAB, OAB, DAB, kalp hızı, SpO2<br />

değerleri ve aritmi mevcudiyeti kaydedildi. Hastalar aynı deneyimli cerrah tarafından opere<br />

edildi ve sadece medial rektus kası girişimleri çalışmaya dahil edildi.<br />

BULGULAR: Kalp hızı değerlerinde sevofluran grubunda 10 hastada (%50), desfluran<br />

grubunda 13 hastada (%65), bazal ve kontraksiyon öncesi değerlere göre %20’den daha fazla<br />

azalma (bradikardi) gözlenmiştir. Ancak iki grup arasında istatistiksel olarak fark yoktur<br />

(p>0.05). Her iki grupta da 3’er hastada OKR’ye bağlı gelişen bradikardinin, traksiyonun<br />

sonlandırılmasına rağmen düzelmemesi üzerine atropin uygulaması gerekmiştir. Aritmi ve<br />

arrest gözlenmemiştir.<br />

TARTIŞMA ve SONUÇ: OKR çocuklarda erişkinlere göre daha sık görülür. Bazı<br />

çalışmalarda OKR’nin en fazla medial rektus ve inferior rektus kaslarının traksiyonu ile<br />

geliştiği bildirilmiştir(1). Cerrahi işlemin nazik şekilde yapılması, antikolinerjik ilaç<br />

kullanımı, retrobulber blok uygulaması ile bu risk azaltılabilir. Yapılan çalışmalarda<br />

sevofluran ile OKR insidansı %14 ile %60 arasında değişen oranlarda bildirilmiştir.<br />

Çalışmamızda gruplar arasında OKR gelişim insidansı açısından istatiksel olarak anlamlı fark<br />

bulunamamıştır. Pediatrik hasta grubunda uygulanacak şaşılık operasyonlarında sevofluran ve<br />

desfluranın gerekli önlemler alınarak güvenle kullanılabileceği sonucuna varılmıştır.<br />

Kaynak: 1) Katz R.L., Bigger J.T.Jr.: Cardiac arytmias during anaesthesia and operation;<br />

Anaesthesiology 1970:33:193-213


P164<br />

POSTOPERATİF BULANTI VE KUSMANIN ÖNLENMESİNDE<br />

PROPOFOL+DEKSAMETAZON VE PROPOFOL+METPAMİDİN ETKİNLİĞİNİN<br />

KARŞILAŞTIRILMASI: ÖN ÇALIŞMA<br />

Mustafa Arslan 1 * ,Ramazan Çiçek 2 ,Hülya Üstün Kalender 3 ,Hüseyin Yılmaz 3<br />

1 Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi, Anesteziyoloji Bölümü Kırıkkale- 2 Kırıkkale Yüksek<br />

İhtisas Hastanesi, Genel Cerrahi Bölümü - 3 Kırıkkale Yüksek İhtisas Hastanesi,<br />

Anesteziyoloji Bölümü -<br />

Giriş ve Amaç: Propofol anestezi indüksiyonu ve idamesinde kullanılan hızlı ve kısa etki<br />

süreli bir intravenöz anestezik ajandır. Aynı zamanda propofol en az postoperatif bulantı ve<br />

kusmaya neden olan anestezik ajan olarak bilinir. Propofol ve diğer anesteziklerin<br />

karşılaştırıldığı çalışmalarda propofolün antiemetik etkinlik gösterdiği öne sürülmüştür.<br />

Çalışmanın amacı safra kesesi operasyonlarından sonra sıklıkla görülen postoperatif bulantı<br />

ve kusmanın engellenmesinde tek doz verilen propofolün etkinliğinin metoklopramid ve<br />

deksametazon eklenerek karşılaştırılması.<br />

Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayı alınan randomize çift-kör çalışmada; ASA I-II grubundan<br />

40 hasta 20’şer kişilik iki gruba ayrıldı. Cilt insizyonunun kapatılmasına başlandığı anda Grup<br />

I’ deki hastalara 0.5 mg. kg-1 propofol ve (4 mg deksametazon indüksiyondan sonra), Grup<br />

II’ deki hastalara 0.5 mg. kg-1 propofol ve 0.2 mg. kg-1 metoklopramid intravenöz olarak<br />

bolus şeklinde verildi. Bütün hastalara standart genel anestezi uygulandı. İlaçların antiemetik<br />

etkileri ve yan etkileri, her iki gruptaki antiemetik gereksinimi 24 saat boyunca<br />

değerlendirildi.<br />

Bulgular: Elde edilen verilerin değerlendirilmesiyle 0-4. saatlerde kusma Grup I’de %20,<br />

Grup II’de %50 oranında görüldü, Grup I’de Grup II’e anlamlı düşük bulundu (p


P165<br />

GENEL ANESTEZİNİN ORAL FLORAYA ETKİSİ<br />

Altan Aksoy 1 ,Ünase Büyükkoçak 2 ,Birgül Kaçmaz 3 ,Özgür Sert 4 * ,J. Sedef Göçmen 5<br />

1 Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji - 2 Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Ankara-Afghanistan 3 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Mikrobiyoloji - 4 Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 5<br />

Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Mikrobiyoloji -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ: Alt solunum yolu enfeksiyonları ve bu enfeksiyonların progresyonu<br />

sıklıkla oral flora bakterilerinden kaynaklanmaktadır (1). Entübasyon oral flora bakterilerinin<br />

alt solunum yoluna taşınması açısından bir risk faktörü olarak kabul edilmektedir.<br />

Çalışmamızda genel anestezinin bu olaydaki yerini belirleyebilmek amacıyla oral florada<br />

gözlenen değişiklikler araştırılmıştır.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM: İntratrakeal genel anestezi ile ameliyat olan ve 53’ü profilaktik<br />

antibiyotik kullanan 90 hastanın (ASA I-II), (43 kadın, ortalama yaş 30.53±1.98 ve 47 erkek,<br />

ortalama yaş 35.53±2.61) ameliyat öncesi ve ameliyat sonrasında dil arkasından alınan<br />

örneklerde, oral flora bakterileri kültür yöntemiyle araştırılmıştır. Bakteriyel kolonizasyon<br />

log10 tabanına göre değerlendirilmiştir.<br />

BULGULAR: Genel anestezi alan hastalarda ameliyat sonrası oral flora bakterilerinde (total<br />

aerob, total anaerob ve streptokok) anlamlı derecede azalma olmuştur (Tablo 1). Oral<br />

streptokok kolonizasyonu cinsiyete göre farklılık göstermemisine ragmen penisilin duyarlı<br />

MIC konsantrasyonuna sahip oral streptokokların oranı kadınlarda anlamlı düşük<br />

bulunmuştur.<br />

Ameliyat öncesinde profilaktik olarak tek doz cefuroxime axetil alımı total aerob ve total<br />

anaerob bakteriyel kolonizasyonda anlamlı azalmaya neden olmuş fakat oral streptokok<br />

kolonizasyonu etkilenmemiştir. Preoperatif anaerob bakteri kolonizasyonu ve postoperatif<br />

oral streptokok kolonizasyonu sigara içenlerde içmeyenlere göre anlamlı azalma göstermiştir<br />

(Tablo 2).<br />

TARTIŞMA ve SONUÇ: Genel anestezinin oral floradaki bakteriyel kolonizasyonu azalttığı,<br />

profilaktik antibiyotik kullanımının bu azalmaya yardımcı olduğu gözlenmiştir (2, 3).<br />

Sigaranın oral anaerob bakteriyel kolonizasyonda yaptığı azalmanın nikotinin olası<br />

antibakteriyel etkinliğine bağlı olabileceği düşünülmüştür.Tek doz 1 gr cefuroxime axetil<br />

kullanımının, oral streptokoklara etkisiz olması nedeniyle, oral cerrahi girişimler öncesinde<br />

yeterli proflaktik değere sahip olmadığı görülmüştür.<br />

KAYNAKLAR<br />

1.Niederman MS, Craven DE, Fein AM, Schultz DE. Pneumonia in the critically ill<br />

hospitalized patient. Chest 1990; 97: 170-81.<br />

2.Lahteenmaki M, Tenovuo J, Salo M, Perttila J. Effects of open heart surgery on oral mucous<br />

host defence systems. Acta Anaesthesiol Scand 1997; 41: 837-42.<br />

3.Woodman AJ, Vidic J, Newman HN, Marsh PD. Effect of repeated high dose prophylaxis<br />

with amoxycillin on the resident oral flora of adult volunteers. J Med Microbiol 1985; 19: 15-<br />

23.<br />

Tablo id 1


Ameliyat öncesi ve sonrası bakteri kolonizasyonları<br />

1<br />

Bakteri<br />

5<br />

Aerob<br />

9<br />

Anaerob<br />

13<br />

Oral strep<br />

17<br />

2<br />

Preop<br />

6<br />

3<br />

Postop<br />

7<br />

4.6 ± 0.8 4.2 ± 1.0 < 0.001<br />

10<br />

11<br />

4<br />

p<br />

4.5 ± 0.8 4.3 ± 0.90.001<br />

14<br />

15<br />

8<br />

12<br />

16<br />

3.9 ± 0.7 3.6 ± 0.9 < 0.001<br />

18<br />

19<br />

20<br />

Mutans str 3.0 ± 0.8 2.7 ± 0.9 < 0.001<br />

Tablo id 2<br />

Aerob ve anaerob bakteri kolonizasyonuna etki eden faktörler<br />

1<br />

4<br />

11<br />

Sigara +<br />

18<br />

Sigara -<br />

25<br />

Yaş


P166<br />

TEK DOZ MİVAKURYUM İLE SAĞLANAN ENTÜBASYON KOŞULLARI VE<br />

NÖROMÜSKÜLER DERLENME ÜZERİNE ÜÇ FARKLI İNHALASYON AJANIN<br />

ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Hafize Öksüz* ,Beyazıt Zencirci<br />

Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: Kas gevşetici ajanlar, volatil ve intravenöz anesteziklerle birlikte klinikte<br />

yaygın olarak kullanılmaktadır.<br />

Volatil anestezikler arasındaki başlıca farmakolojik farklar indüksiyon hızları, anestezik<br />

analjezik etkileri ve çizgili kaslar üzerine olan miyorelaksan etkileridir.Volatil anestezik<br />

ajanlar doza ve zamana bağımlı olarak nondepolarizan kas gevşeticilerin etkilerini<br />

potansiyalize ederler. Mivakuryum, nispeten kısa etki süresi ve hızlı başlangıç süreli yeni bir<br />

nondepolarizan kas gevşeticidir. Çalışmamızda laparoskopik kolesistektomi operasyonu<br />

geçirmesi planlanan olgularda entübasyon için verilen tek doz mivakuryumun entübasyon<br />

koşulları ve nöromüsküler blok üzerine isofluran, sevofluran ve desfluranın etkilerinin<br />

karşılaştırılması amaçlandı.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışma hastane Etik Kurulunda onay aldıktan sonra laparoskopik<br />

kolesistektomi operasyonu uygulanacak olgularda prospektif olarak planlandı. Premedikasyon<br />

uygulanmayan ve standart anestezi indüksiyonu gerçekleştirilen olgularda bilinç kaybından<br />

sonra mivakuryum enjekte edildi. TOF stimülasyonuna birinci yanıt (T1) kaybolduğunda veya<br />

maksimum blok oluştuğunda endotrakeal entubasyon uygulandı. Anestezi idamesi 1. grupta<br />

isoflurane, 2. grupta sevoflurane ve 3. grup olgularda ise desflurane ve % 50 O2 + % 50 N2O<br />

ile sürdürüldü. End- tidal CO2 oranının 30-35 mmHg arasında kalmasını sağlayacak şekilde<br />

kontrole solunum uygulandı. Tüm entübasyonlar aynı kişi tarafından yapıldı. Entübasyon<br />

kalitesi Goldberg skalası kullanılarak değerlendirildi.<br />

BULGULAR: Gruplar arasında, demografik özellikler, anestezi ve operasyon süreleri<br />

açısından fark olmadığı belirlendi.Tüm hastalarda entübasyon skorlamasına göre kabul<br />

edilebilir entübasyon koşulları sağlandı. Entübasyon koşulları açısından gruplar arasında<br />

farklılık saptanmadı.Tüm hastalarda cerrahi girişim süresince cerrahi gevşeme skoruna göre<br />

kabul edilebilir gevşeme koşulları sağlandı ve gruplar arasında istatistiksel olarak farklılık<br />

saptanmadı.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ: Volatil anestezikler ve kas gevşetici ajanlar arasındaki ilişki<br />

yaklaşık olarak uygulanımdan 45 dakika veya daha sonra oluşmakta ve saatler geçtikçe bu<br />

ilişki daha da artmaktadır. Günübirlik anestezi uygulamalarında kas gevşemesi için uygun bir<br />

ajan olarak mivakuryumun seçilmesi hızlı bir derlenme sağlamaktadır. Anestezi<br />

indüksiyonunda tek doz mivakuryum ile sağlanan nöromüsküler blok süresinin sevofluran ve<br />

desfluranda isoflurana göre daha kısa olduğunu saptadık.


P167<br />

ÇİFT-BALON ENTEROSKOPİ UYGULAMALARINDA ANESTEZİ DENEYİMİMİZ<br />

Murat Sayın 1 ,Arzu Mercan 2 ,Hatice Türe 3 ,Cemil Yılmaz 4 ,Sibel Poçan 5 ,Özge Köner 5 *<br />

,Cengiz Pata 6 ,Bora Aykaç 7<br />

1 Yeditepe Üniversitesi Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, İstanbul-Turkey 2 Yeditepe<br />

Üniversitesi Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 Yeditepe Üniversitesi Hastanesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon, İstanbul-Turkey 4 Yeditepe Üniversitesi Hastanesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Istanbul-Turkey 5 Yeditepe Üniversitesi Hastanesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 6 Yeditepe Üniversitesi Hastanesi, Gastroenteroloji - 7<br />

Yeditepe Üniversitesi Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç:<br />

İnce barsaklar günümüzde kapsül endoskopi veya çift-balon enteroskopi (ÇBE) olarak<br />

isimlendirilen yeni bir yöntemle incelenebilmektedir (1, 2). İşlem sırasında hastaların çeşitli<br />

düzeylerde sedasyona ihtiyacı olmaktadır. ÇBE yapılacak hastalarda izlenen anestezi<br />

yöntemleri ile ilgili yayınlanmış bir bilgi bulunmadığından, bu hastalara uygulanmış anestezi<br />

yöntemlerimizi retrospektif olarak inceledik.<br />

Gereç ve Yöntem:<br />

ÇBE işlemi için anestezi uygulanan 17 hasta incelendi. İşlemin uzunluğu ve niteliği göz<br />

önüne alınarak sadece ASA I 18-50 yaş arası hastalara sedasyon uygulanmıştı. Diğer hastalara<br />

intratrakeal genel anestezi uygulandı. Sedasyon uygulanan hastalara operasyon odasında sol<br />

yan pozisyonda remifentanil 0.05 mcg/kg/dk ve propofol 30 mcg/kg/dk infüzyonuna yapıldı.<br />

İşlem süresince rutin monitörizasyona ek olarak uyanıklık düzeyleri BIS, oksijen satürasyonu<br />

ve karbondioksit düzeyleri transkütan kapnografi ile monitorize edildi. BIS 60-70 arasında<br />

tutulacak şekilde propofol ve remifentanil belirli şekilde artırıldı veya azaltıldı. Genel anestezi<br />

uygulanan hastalarda anestezi indüksiyonu propofol 2 mg/kg ve rocuronium 0.6 mg/kg ile<br />

gerçekleştirildikten sonra sol yan pozisyon verildi ve idameye propofol ve remifentanil<br />

infüzyonu ile devam edildi. Ayılma ünitesinde hastalar Aldrete skorlaması ile takip edilerek<br />

gastroenteroloji izlem ünitesine, sonra da evlerine gönderildi.<br />

Bulgular<br />

Toplam 17 hastanın 8’ine genel anestezi, 9’una sedasyon uygulandı. Sedasyon uygulanan<br />

hastaların postoperatif derlenme ünitesinde kalış süreleri ve hastanede kalış süreleri daha kısa<br />

olarak bulundu.<br />

Tartışma ve Sonuç<br />

Seçilmiş hastalarda, çift balon enteroskopi işlemi sedasyon altında yapıldığında, hastaların<br />

postoperatif bakım ve izlem ünitelerini daha az işgal ettikleri ve hangi hastalara, hangi yöntem<br />

ile sedasyon uygulanacağına doğru karar verebilmek için gerekli kriterlerin oluşturulması için<br />

bu yönde yüksek sayıda hasta ile çalışmalar yapılması gerektiği sonucuna varıldı.<br />

Kaynaklar:<br />

1. Gastroenterology 2003; 125: 1556<br />

2. Can J Gastroenterol 2003; 17: 273


P168<br />

DEKSMEDETOMİDİNİN GENEL ANESTEZİ VE EPİDURAL ANESTEZİDE<br />

VÜCUT SICAKLIĞI DEĞİŞİKLİĞİ VE TİTREME ÜZERİNE ETKİLERİ<br />

Yücel Karaçayır 1 ,Cavidan Arar 1 ,Alkin Çolak 2 ,Zafer Pamukçu 3 * ,Necdet Süt 4<br />

1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 2 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji Edirne- 3 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 4 Trakya<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik -<br />

Giriş: Postanestezik titreme genel anestezi sonrası %5-65, epidural anestezi sonrası %33’e<br />

varan oranlarda görülür(1). Postanestezik titremenin tedavisine yönelik olarak meperidin,<br />

alfentanil, tramadol, fizostigmin gibi pek çok ilaç kullanılmıştır(2,3). Çalışmamızda, genel ve<br />

epidural anestezi uygulanan olgularda deksmedetomidin infüzyonunun operasyon sırasında ve<br />

sonrasındaki ısı değişikliği ile postanestezik titreme üzerine etkisini araştırmayı amaçladık.<br />

Yöntem ve Gereçler: Olgular rasgele GrupI(n=50) genel anestezi; Grup II(n=50) epidural<br />

anestezi olacak şekilde ayrıldı. GrupI indüksiyondan, GrupII blok T6’ya ulaşınca, kendi<br />

içinde 2’ye ayrılarak, GrupIA(n=25) ve IIA(n=25)’ya serum fizyolojik; GrupIB(n= 25) ve<br />

IIB’ye deksmedetomidin 2mgmL-1 olacak şekilde hazırlanmış solüsyon, ilk 10dk<br />

0.25mLkg1sa-1, sonra 0.1mLkg-1sa-1 infüzyon uygulandı. İndüksiyon veya blok sonrası 30,<br />

60 ve 90. dk’da kalp atım hızı(KAH), sistolik arter basıncı(SAB), diastolik arter<br />

basıncı(DAB), periferik oksijen satürasyonu(SpO2), timpanik membran ısı değerleri ve<br />

GrupII’de sedasyon skoru(SS) değerleri kaydedildi. Postoperatif 15,30 ve 60. dk’da<br />

KAH,SAB,DAB,SpO2, timpanik membran ısısı, titreme skoru(TS) ve SS değerleri<br />

kaydedildi. TS³3 olan olgulara 25mg meperidin iv. yapılarak dozu ve sayısı kaydedildi.<br />

Postoperatif 60 dk. Aldrete derlenme skoru 9 olan olgular servise çıkarıldı.<br />

Bulgular: İntraoperatif 30 ve 90.dk’da KAH ve DAB değerleri; 30,60 ve 90. dk’da timpanik<br />

membran ısısı değerleri Grup IA’da, Grup IB’ye göre düşük bulundu(p


P169<br />

YENİ PROPOFOL FORMÜLASYONUNUN ENJEKSİYONU SIRASINDA OLUŞAN<br />

AĞRININ RANDOMİZE, ÇİFT-KÖR , AKTİF-KONTROLLÜ ÇALIŞMA İLE<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

ÖZLEM SAÇAN 1 * ,KEVIN KLEIN 2 ,GLADYS ROMERO 2 ,PAUL F WHITE 2<br />

1 ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 2. ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON KLİNİĞİ Ankara- 2 UT SOUTHWESTERN MEDICAL CENTER,<br />

ANESTHESIOLOGY AND PAIN MANAGEMENT -<br />

Giriş: Ampofol Diprivanla aynı farmakodinamik profile sahip yeni bulunan düşük lipit<br />

formulasyonlu bir anestezik maddedir1,2 . Daha önceki çalışmalar Ampofolün Diprivanla<br />

karşılaştırıldığında daha fazla enjeksiyon ağrısına neden olduğunu göstermektedir. Bu<br />

çalışmada Ampofol %4 2ml lidokainle ve 1ml %1 lidokainle (ampofol enjeksiyonu öncesi)<br />

karıştırılarak oluşan enjeksiyon ağrısı karşılaştırılmıştır. Aynı zamanda EKG’de QT<br />

değişikliği incelenmiştir<br />

Metod: 123 hasta bu çalışmaya dahil edilmiştir. Tüm hastalar 20µg/kg IV midazolam ve<br />

0,5µg/kg IV fentanil ile premedike edilmiştir. Enjeksiyon öncesi hastalara 1ml %1 lidokain<br />

IV (kontrol grup) veya 1ml salin IV (deneysel grup) enjekte edilmiştir. Daha sonra hastalara<br />

2mg/kg IV ampofol (10mg/ml) 2ml salin’le (kontrol grup) veya 2ml %4 lidokain le (deneysel<br />

grup) mix edilip uygulanmıştır. Çalışma ilacı uygulandıktan sonra hastalara standart genel<br />

anestezi verilmiştir. Enjeksiyon ağrısı 4 puanlık (0=hiç ağrı yok , 1=az ağrı , 2=orta derece<br />

ağrı , 3=şiddetli ağrı) skala ile değerlendirilmiştir. QT değişiklikleri 1. ve 3. dakikalarda<br />

indüksiyon periyodunda değerlendirilmiştir. Hastalar ağrı hissettiyse bu ağrıyı anımsamaları<br />

uyandırma odasını terk ederken sorgulanmıştır.<br />

Sonuçlar: Iki grupta da demografik verileri , kullanılan anestezik maddeler bakımından fark<br />

yoktu. Ağrının seviyesi ve oranı deneysel grupta anlamlı düşük bulundu. QT değişiklikleri her<br />

iki grupta da aynı idi.<br />

Tartışma: %4 lidokain katılmış propofol solüsyonunda standart IV doz olan %1 lidokain e<br />

göre daha efektif olarak ağrıyı engellemiştir. Buna ilaveten %4 lidokain QT de anlamlı<br />

değişikliğe neden olmamıştır.<br />

Kaynaklar: (1) Song et al, Anesth Analg 2004; 98: 687-91; (2) Song et al, Anesthesiology<br />

2004;100:1072-5.<br />

Tablo id 1<br />

1<br />

4<br />

Hasta (n)<br />

7<br />

E/K (n)<br />

10<br />

2<br />

3<br />

KONTROL DENEYSEL<br />

5<br />

25<br />

8<br />

9/16<br />

11<br />

Yaş (yıl) 47±14<br />

13<br />

14<br />

Vucut ağırlığı (kg) 86±22<br />

6<br />

98<br />

9<br />

49/49<br />

12<br />

16<br />

17 18<br />

QT interval (msec)<br />

50±14<br />

15<br />

81±17


19<br />

Baseline<br />

22<br />

1 min<br />

25<br />

3 min<br />

28<br />

5 min<br />

20<br />

430±27<br />

23<br />

438±33<br />

26<br />

448±25<br />

29<br />

431±24<br />

21<br />

423±33<br />

24<br />

439±32<br />

27<br />

440±34<br />

30<br />

449±38<br />

Tablo id 2<br />

1<br />

2<br />

Enjeksiyon ağrısı (n,%) KONTROL DENEYSEL<br />

4<br />

az<br />

7<br />

orta derece<br />

10<br />

şiddetli<br />

13<br />

toplam<br />

16<br />

Ağrıyı hatirlama (n,%)<br />

5<br />

5,20<br />

8<br />

6,24<br />

11<br />

5,20<br />

14<br />

16,64<br />

17<br />

7,54<br />

3<br />

6<br />

14,14<br />

9<br />

7,7*<br />

12<br />

5,5*<br />

15<br />

26,26*<br />

18<br />

6,46<br />

*p< 0.05


P170<br />

SKOPİ İLE POZİSYONLARI KONTROL EDİLMİŞ SANTRAL VEN KATETERİ<br />

YERLEŞİMLERİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ.<br />

K Serap Karacalar 1 * ,Ebru Kelsaka 1 ,Deniz Karakaya 2 ,Sibel Barış 2 ,Cenk Yücel Bilen 3<br />

,Meltem Ceyhan 4 ,Binnur Sarıhasan 5<br />

1 19 Mayis Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Samsun- 2 19 Mayis<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 19 Mayis Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Üroloji - 4 19 Mayis Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji - 5 19 Mayıs<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Perkütan yaklaşımla yerleştirildikten sonra skopi ile yerleri kontrol edilen<br />

SVK yanlış yerleşim oranlarının ve SVK bağlı gelişen komplikasyonların değerlendirilmesi.<br />

Materyal ve Metod: Mayıs 2005-Ağustos <strong>2006</strong> tarihleri arasında SVK takılan, yaşları 18-67<br />

arasında değişen, ASA I-III, 86 hastanın kateter takılma yerleri, kateter ucunun yeri ve SVK<br />

bağlı gelişen komplikasyonlar (enfeksiyon, hematom, sinir hasarı ve diğerleri), skopi ile<br />

yerinin doğrulanması için geçen süre, skopi süreleri değerlendirildi. Kateter ucu, takıldıktan<br />

hemen sonra çekilen skopi sonuçlarına göre incelenerek, atrium girişinde değilse yanlış<br />

pozisyon olarak kabul edildi. Tüm kateterizasyonlar en az 4 yıllık deneyimli anestezi asistanı<br />

veya uzmanı tarafından, genel anestezi uygulandıktan sonra, steril şartlar altında<br />

gerçekleştirildi.<br />

Bulgular: Toplam 86 hastanın 9 tanesinde sağ internal juguler ven, geri kalan 77 hastada<br />

antekübital bölge (26 vakada sol v.bazilika, 12 vakada sol v.sefalika, 22 vakada sağ<br />

v.bazilika, 17 vakada sol v.sefalika) girişim yeri olarak kullanılmıştı. Antekübital bölgeden<br />

SVK takılıp skopi ile kontrolü yapılan kateterlerin %14’ünde kateter ucunun yanlış yerleşimli<br />

olduğu belirlendi. İnternal juguler venden yerleştirilenlerin hepsinde kateter ucu doğru<br />

yerdeydi. Skopi ile değerlendirme süresi ortalama 5.2±2.8 dk idi. Kateter ucu, antekubital<br />

girişim yapılan hastaların 4’ünde inferior vena kavada, 2’inde sağ atriumda, 1’inde sağ<br />

ventrikülde, 1’inde ipsilateral internal juguler vende, birinde de fasial ven içindeydi. İnternal<br />

juguler venden girişim yapılan hastaların bir tanesinde hematom gelişmesi dışında başka bir<br />

komplikasyon görülmedi.<br />

Sonuç: Antekübital venden SVK sonucunda kateter ucunun yüksek oranda hatalı yerleştiği ve<br />

bunlara bağlı gelişebilecek ciddi komplikasyonlardan korunmak için SVK yerinin kontrol<br />

edilmesinin önemli olduğu sınucuna varıldı. Skopi ile yapılan degerlendirmelerin cerrahi<br />

öncesi süreyi çok uzatmadan hatalı yerleşimleri belirlemede faydalı olduğu kanısındayız.


P171<br />

MENDELSON SEDROMUNDAN KORUNMADA ESOMEPRAZOL VE FAMOTİDİN<br />

Buket Kocaman Akbay 1 ,Önder Elitas 2 ,Yavuz Demiraran 2 * ,Gülbin Sezen 3 ,Abdülkadir<br />

Iskender 4<br />

1 Düzce Tip Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Düzce- 2 Düzce Tip Fakültesi, Anestezi ve<br />

Reanimasyon - 3 Düzce Tip Fakültesi, Anestezi ve reanimasyon - 4 Düzce Tip Fakultesi,<br />

Anestezi ve reanimasyon -<br />

Giriş: Aspirasyon pnömonisi halen ciddi bir anestezi ve cerrahi girişim komplikasyonu olup,<br />

genel anestezi alan hastalarda insidansı yaklaşık 3/10000 olarak verilmektedir. Bu nedenle<br />

korunma önem taşımaktadır. Bu çalışmada; yeni bir proton pompa inhibitörü olarak sunulan<br />

esomeprazol ile yıllardır kullanımda olan famotidinin aspirasyon pnömonisinden korunmada<br />

etkileri kontrol grubu dikkate alınarak karşılaştırıldı.<br />

Gerec ve Yöntem: Genel anestezi planlanan, 18-65 yaş, ASA I-II olan 69 hasta çalışmaya<br />

alındı. Hastalar ameliyat öncesi 8 saat aç bırakıldı. Grup K ( n=23); kontrol grubu olarak<br />

kabul edildi, Grup F (n=23 ) hastalara; 40 mg famotidin Grup E ( n=23 ) hastalara;<br />

esomeprazol 40 mg operasyondan 12 ve 2 saat önce olmak üzere iki kez az su ile oral verildi.<br />

Tüm hastalara indüksiyonda propofol 2 mg/kg, vekuronyum 0,1 mg/kg ve fentanil 1 mcg/kg<br />

kullanıldı. Endotrakeal entübasyonu takiben hastalara mide sıvı miktarını ölçmek için 16 G<br />

nazogastrik sonda takıldı. Kalibrasyonu takiben mide pH kaydı alabilmek için pH kateteri<br />

nazogastrik sondanın içinden geçirilerek mideye gönderildi. pH monitörizasyonu için<br />

“Synectics Medical, Digitrapper MK III” ve “Zinetics 24, internal reference 2 sensors, 15 cm<br />

spacing” pH kateteri kullanıldı. Kalibrasyonu 30 saniyelik aralıklarla toplam beş pH ölçümü<br />

kaydedildi. Daha sonra pH kateteri nazogastrik sonda yerinde kalmak kaydıyla çıkartıldı. 50<br />

ml’lik çam uçlu enjektör yardımıyla mide içeriği hastaya sırasıyla; sağ lateral, sol lateral ve<br />

ters trendelenburg pozisyonları verilerek aspire edildi ve enjektördeki gösterge çizelgesi gelen<br />

miktar okunarak, mide sıvı miktarı kaydedildi. Anestezi idamesi %50-50 O2-N2O içinde, %1-<br />

1,5 sevofluran konsantrasyonu ile sağlandı.<br />

Demografik veriler student’s t testi, gruplar arası mide sıvı miktarı ve pH karşılaştırması için<br />

Mann Whitney U testi kullanıldı. p


5<br />

6<br />

Olgu Sayıs 23<br />

9<br />

Yas (yil)<br />

13<br />

Boy(cm)<br />

17<br />

Kilo (kg)<br />

21<br />

ASA I/II<br />

10<br />

37 ± 9.4<br />

14<br />

7<br />

23<br />

11<br />

8<br />

23<br />

12<br />

36 ± 13.438 ± 10.6<br />

15<br />

16<br />

165 ± 8.7 165 ± 6.8166 ± 8<br />

18<br />

19<br />

71 ± 11.6 68 ± 9.5<br />

22<br />

9 /14<br />

23<br />

11 /12<br />

20<br />

71 ± 11.4<br />

24<br />

10 /13


P172<br />

MENSTRÜEL SİKLUSUN REMİFENTANİL GEREKSİNİMİNE ETKİSİ<br />

Nurçin Gülhaş 1 * ,Hüseyin İlksen Toprak 2 ,Feray Erdil 2 ,Erdoğan Öztürk 2 ,Zekine<br />

Begeç 2 ,Mehmet Özcan Ersoy 2<br />

1 İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Malatya- 2 Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Kadınlarda menstrüel siklusun luteal fazındaki progesteron artışının anestezik<br />

ajan gereksinimi azalttığına dair yayınlar mevcuttur (1). Ancak menstrüel siklusun fazlarının<br />

kontrollü hipotansiyonda kullanılan remifentanil gereksinimi üzerine olan etkisi yeterince<br />

araştırılmamıştır. Bu çalışmada, elektif rinoplasti ve timpanoplasti geçirecek olgularda; luteal<br />

fazdaki artmış progesteron seviyesinin remifentanil gereksinimi üzerine olan etkisini<br />

araştırmayı amaçladık.<br />

Gereç ve Yöntem: Etik Kurul ve hasta onayı alındıktan sonra septoplasti veya timpanoplasti<br />

planlanan, ASA I-II grubu, 18-47 yaş arası toplam 36 olgu çalışmaya alındı. Rutin<br />

monitörizasyonu takiben serum FSH, LH, östrojen ve progesteron örneklemesi için 5 mL kan<br />

alınıp; invaziv arteriyel kan basıncı monitorizasyonu için radial arter kanüle edildi. Olgular<br />

rasgele iki gruba ayrıldıktan sonra menstrüel siklusun (1-10.gün) olan olgular Grup<br />

F(folliküler) ve menstrüel siklusun (18-24.gün) olan olgular ise Grup L(Luteal) olarak<br />

adlandırıldı. Tüm olgulara, remifentanil 1µg kg-1 bolus doz (60 sn’de) ve sonrasında 0.25 µg<br />

kg-1dk-1 infüzyon olarak uygulanıp, propofol 1.5-2 mg kg-1 ve 0.1 mg kg-1 vekuronyum ile<br />

indüksiyon sağlandı. İdamede %1-2 sevofluran ve 4 L dk-1 hava-O2 karışımı kullanıldı.<br />

Cerrahi süresince remifentanil infüzyonu sistolik arter basıncı (SAB) 80-100 mmHg, ortalama<br />

arter basıncı (OAB) 60-70 mmHg arasında olacak şekilde ayarlandı.<br />

Bulgular: Grup L’de tüketilen ortalama remifentanil dozu Grup F’den anlamlı olarak yüksekti<br />

(p0.05).<br />

Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak; menstrüel siklusun ikinci fazındaki (luteal faz) hormonal<br />

değişikliklerin kontrollü hipotansiyon için kullanılan remifentanil gereksinimini artırdığı<br />

kanısındayız.<br />

Tablo id 1<br />

1


P173<br />

LAPAROSKOPİK JİNEKOLOJİK OPERASYONLARDA AKUPUNKTURUN<br />

PREOPERATİF SEDASYON, POSTOPERATİF BULANTI, KUSMA VE<br />

ANALJEZİK İHTİYAÇ ÜZERİNE ETKİLERİ<br />

Hilal Ayoğlu 1 * ,Ülkü Bayar 2 ,Levent Atik 3 ,Yetkin Özer 4 ,Abdullah Acar 5 ,Işıl Özkoçak 5<br />

1 Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD,<br />

Zonguldak-Turkey 2 Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın Hastalıkları ve<br />

Doğum AD - 3 Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri AD - 4 Zonguldak<br />

Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Zonguldak- 5<br />

Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

Giriş: Akupunktur noktalarından Ekstra 1, P6, KB4’ün preoperatif anksiyete, postoperatif<br />

bulantı kusma ve analjezik ihtiyacını azalttığı, kapsikum plasterlerinin akupunktur<br />

uygulamalarında kullanıldığı belirtilmiştir. Çalışmamızda iki farklı akupunktur uygulamasının<br />

preoperatif sedasyon, postoperatif bulantı, kusma ve analjezik tüketimine etkisinin araştırdık.<br />

Yöntem: Etik komite iziniyle laparoskopik jinekolojik operasyon planlanan 60 olgu 4 gruba<br />

ayrıldı. Cerrahiden önceki gece hastaların kaygı durumları, STAİ I ve II testleri ile<br />

değerlendirildi. Operasyondan 50 dak. önce Grup I’e bilateral P6, KB4 ve Ekstra 1<br />

noktalarına kuru iğne ile 20 dak. akupunktur, Grup II’ye aynı noktalara kapsikum emdirilmiş<br />

5x5 mm.plaster 20 dak. uygulandı. Grup III’e midazolam 0.07mg/kg im ve akupunktur<br />

noktası olmayan (sham) noktalara plasebo plaster 20 dak., Grup IV’e de sham noktalara<br />

plasebo plaster 20 dak. uygulandı. Operasyondan 20 dak. önce STAİ–I tekrarlandı.<br />

İndüksiyonda pentotal, fentanil, trakrium, idamede O2-N2O-sevofluran, trakrium kullanıldı.<br />

Postoperatif HKA ile iv. tramadol uygulandı. Postoperatif 0, 2, 8 ve 24. saatlerde VAS,<br />

analjezik tüketimi, bulantı, kusma, antiemetik uygulamaları kaydedildi.<br />

Sonuçlar: STAİ-I ikinci ölçümünde gruplar arasında fark gözlendi; Grup I 30.6±6.9, Grup II<br />

30.2±8.1, Grup III 38.9±5.3, Grup IV 43.8±13.3 (p


P174<br />

İNTRAMUSKÜLER DEKSMEDETOMİDİNİN ANESTEZİ İNDÜKSİYONU VE<br />

ENDOTRAKEAL ENTÜBASYON SIRASINDA GELİŞEN HEMODİNAMİK YANITA<br />

ETKİLERİ<br />

Kudret Doğru 1 ,Tuba Arık 2 * ,Karamehmet Yıldız 2 ,Halit Madenoğlu 2 ,Adem Boyacı 2<br />

1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Ve Reanimasyon - 2 Erciyes Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Ve Reanimasyon Anabilim -<br />

Amaç : İndüksiyon öncesi intramüsküler 2,5 micg/kg dexmedetomidinin anestezi indüksiyonu<br />

ve endotrakeal entübasyon sırasında oluşan hemodinamik yanıta etkisini araştırmaktır.<br />

Hastalar ve Yöntem : Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurul onayı alındıktan sonra,<br />

çalışmaya 18-70 yaş arası, ASA (American Society of Anesthesiologist) sınıflamasına göre I-<br />

III olarak değerlendirilen, antihipertansif tedavi alan, genel anestezi altında abdominal veya<br />

jinekolojik cerrahi uygulanacak, operasyon süreleri 30 dakika ile 3 saat arasında değişen, her<br />

iki cinsiyetten toplam 60 hasta rasgele alındı. Anestezi indüksiyonundan 45-60 dakika önce;<br />

Grup - I olgulara 5 ml volüm içinde 2,5 micg/kg intramüsküler(im) dexmedetomidin(DMED);<br />

Grup - II olgulara 5 ml % 0,9 serum fizyolojik intramüsküler yolla uygulandı. Maske ile 3-4<br />

dakika oksijen verilerek preoksijenasyonu takiben intravenöz 5 mg/kg tiopental, 2 mg/kg<br />

fentanil ve 0,1mg/kg veküronyum ile anestezi indüksiyonu yapıldı. Anestezi idamesi % 65<br />

azot protoksit (N2O) ve % 35 oksijen (O2) karışımı içinde % 1-1,5 sevofluran ile sürdürüldü.<br />

Çalışmaya alınan hastalarda endotrakeal entübasyona karşı oluşan yanıtı değerlendirmek için<br />

ilaç öncesi, indüksiyon öncesi, entübasyon öncesi, entübasyon sonrası 1. dakika, entübasyon<br />

sonrası 3. dakika ve entübasyon sonrası 5. dakikadaki sistolik arteriyel kan basıncı (SAB),<br />

diastolik arteriyel kan basıncı (DAB), kalp atım hızı (KAH) ve periferik oksijen satürasyonu<br />

(SpO2) verileri kaydedildi.<br />

Bulgular: DMED grubunda anestezi indüksiyonu öncesi SAB, DAB kontrol grubuna göre<br />

düşük bulundu, ayrıca entübasyon sonrası 1. dakika SAB, DAB ve KAH değerleri kontrol<br />

grubundan istatistiksel olarak anlamlı derecede düşük bulundu (p0,05).<br />

Sonuç : Operasyondan 45-60 dakika önce 2,5 micg/kg dozunda intramüsküler DMED,<br />

hipertansif hastalarda indüksiyon öncesi SAB ve DAB değerlerinin kontrol grubuna göre daha<br />

düşük ve kabul edilebilir sınırda olmasını sağlamıştır. Ayrıca im 2.5 micg/kg DMED<br />

uygulanan hastalarda entübasyonun 1. dakikasında daha düşük SAB ve DAB kaydedilmesi;<br />

kontrol grubuna göre anestezi indüksiyonu ve entübasyona hemodinamik cevapta im<br />

DMED’in etkili olduğunu düşündürmüştür.


P175<br />

YÜKSEK AKIMLI VE DÜŞÜK AKIMLI SEVOFLURAN ANESTEZİSİNİN<br />

HEMODİNAMİK ETKİLERİ İLE DERLENME DÖNEMİ ÖZELLİKLERİ<br />

AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

HAKAN TANRIÖVER 1 ,HAKAN SEZAİ PAMUK 1 * ,FERHUNDE DİLEK SUBAŞI 2<br />

,MUSTAFA MURAT KAŞIKÇI 3 ,MUSTAFA ŞEVKİ EKİM 3 ,NEŞE AYDIN 3<br />

1 HAYDARPAŞA NUMUNE HASTANESİ 1. ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON<br />

KLİNİĞİ, ANESTEZİ - 2 HAYDARPAŞA NUMUNE HASTANESİ 1. ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON KLİNİĞİ, ANESTEZİ istanbul- 3 HAYDARPAŞA NUMUNE HASTANESİ 1.<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ, ANESTEZİ -<br />

GİRİŞ: Çalışmamızda elektif inguinal herni operasyonu geçirecek hastalarda; yüksek akımlı<br />

ve düşük akımlı sevofluran anestezisinin perop hemodinami, kan gazı ve derlenme dönemi<br />

üzerine etkilerini karşılaştırmayı amaçladık.<br />

MATERYAL ve METOD: Elektif inguinal herni operasyonu planlanan ASA I-III grubundan<br />

18-76 yaş arası 40 hasta dahil edildi. 0,5 mg atropin, 50 mg dolantin ile premedikasyon<br />

yapılıp, ameliyathaneye alınan hastalar rasgele iki gruba ayrıldı. Grup I’e yüksek akımlı<br />

anestezi, Grup II’ye düşük akımlı anestezi uygulandı. Hastaların preoperatif SAB, DAB,<br />

MAB, KTA, SPO2 değerleriyle, peroperatif 5, 15, 30, 45, 60 ve 75. dakikalarda SAB, DAB,<br />

MAB, KTA, SPO2, etCO2, inspiratuar ve ekspiratuar O2, N2O, sevofluran konsantrasyonları<br />

ile cihazda ölçülen yaşa bağlı MAC değerleri kaydedildi.Hastaların ekstübasyon, göz açma,<br />

oryantasyon, aldrete skoru 10 olma zamanı ve derlenme döneminde görülen yan etkiler<br />

değerlendirildi.<br />

BULGULAR: Peroperatif ve derlenme döneminde hemodinamik parametreler açısından<br />

gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu.Peroperatif dönemde etCO2 değerleri her iki grupta<br />

benzer bulundu. Perop 5. ve 15. dakikada MAC ölçümleri Grup II’de Grup I’e göre anlamlı<br />

düzeyde yüksek bulundu. Diğer zamanlarda anlamlı farklılık saptanmadı. Perop 60. dakika<br />

FiO2değerleri Grup I‘de Grup II’ye göre istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı yüksek<br />

bulunmuştur.Derlenme dönemi değerlendirildiğinde gruplar arasında anlamlı farklılık yoktu.<br />

TARTIŞMA ve SONUÇ: Perop hemodinami ve derlenme dönemi açısından iki grup arasında<br />

anlamlı fark yoktu. Bununla birlikte anestezi giderleri, çevre kirliliği ve personel sağlığı<br />

açısından avantajlı olan düşük akımlı anestezi uygulamalarında sevofluranın güvenli bir<br />

şekilde kullanılabileceği ve düşük akımlı anestezinin modern teknik donanımla yüksek akımlı<br />

anestezi kadar güvenli olduğu kanaatine vardık


P176<br />

MAJOR ABDOMİNAL CERRAHİDE TORASİK EPİDURAL ANESTEZİNİN<br />

HEMODİNAMİ, DERLENME VE POSTOPERATİF ANALJEZİK ETKİLERİNİN<br />

KARŞILAŞTIRILMASI(ÖN ÇALIŞMA)<br />

Bilge Eksert 1 ,Cavidan Arar 1 ,Nesrin Turan 2 ,Zafer Pamukçu 3 *<br />

1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 2 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Biyoistatistik - 3 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji -<br />

Giriş ve Amaç: Major abdominal cerrahide, postoperatif etkili analjezi sağlanması olgunun<br />

erken derlenme ve mobilizasyonu ile postoperatif komplikasyonların sıklığını azaltmaktadır.<br />

Bizde major abdominal cerrahi geçirecek olgularda genel anesteziye ek olarak torasik epidural<br />

anestezi uygulayarak intraoperatif ve postoperatif etkilerini karşılaştırmayı ve ön çalışma<br />

bulgularımızı sunmayı amaçladık.<br />

Materyal ve Metod: Elektif major abdominal cerrahi geçirecek 26 erişkin olgu çalışmaya<br />

alındı. Olgulara standart premedikasyon uygulandı. Anestezi indüksiyonundan önce torasik<br />

epidural kateter yerleştirildi. Anestezi indüksiyonu, idamesi standart tutuldu ve gerektikçe<br />

fentanil uygulandı. Olgular eşit iki gruba ayrılarak epidural kateterden GrupI’e SF 5ml/h,<br />

GrupII’ye ropivacaine 2mg/ml’lik solüsyondan 5ml/h infüzyon başlandı. Cilt kapatılırken<br />

GrupI’e hazırlanan solüsyondan 10 ml bolus uygulandı. GrupII’de ise operasyon süresince<br />

uygulanan epidural infüzyon durduruldu. Tüm olgulara epidural kateterden ropivacaine<br />

(2mg/ml) 10ml bolus, 30dk. kilitli kalma süresi protokolü ile hasta kontrollü olarak<br />

uygulandı. Olguların intraoperatif ve postoperatif hemodinamileri, intraoperatif opioid<br />

tüketimleri, erken derlenme kriterleri, VAS değerleri, PCA istek/alım sayıları, barsak<br />

hareketleri başlama ve mobilizasyon zamanı, hasta memnuniyeti, postoperatif yan etkiler 72<br />

saat süresince kaydedildi.<br />

Bulgular: Demografik verileri, anestezi ve operasyon süreleri benzerdi(p


P177<br />

ELEKTROKONVULSİF TEDAVİDE ANESTEZİ<br />

Habip Atalay 1 ,Özgür Ermumcu 2 * ,Ahmet Gürbüz 2<br />

1 Pamukkale Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Denizli- 2 Pamukkale Üniversitesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Amaç<br />

Elektrokonvülsif tedavi(EKT)’de amaç hastanın 30-60 sn’lik bir nöbet geçirmesi ve bunun<br />

sonucu olarak birincil psikiyatrik rahatsızlığından kaynaklanan şikayetlerinin hafiflemesini<br />

sağlamaktır. Elektrokonvülsif tedavide seçilecek anestezi 3-5 dk süreyle hastanın bilincini<br />

hızla ortadan kaldırmalı ancak antikonvulsif olumsuz etkileri olmamalı, motor aktivitenin<br />

şiddetini azaltarak kırık ve kas yırtılmalarının önüne geçmelidir. Bu amaçla İV ve inhalasyon<br />

aestezikleri kullanılabilir. Bu çalışmada kliniğimizde uyguladığımız propofol ve sevofluran<br />

anestezilerini değerlendirmeyi amaçladık.<br />

Metodlar<br />

Pamukkale Üniversitesi, Tıp Fakültesi Anestezi ve Reanimasyon Kliniğinde 1 Haziran-13<br />

Eylül <strong>2006</strong> tarihleri arasında 6 hasta üzerinde yapılan 54 EKT uygulaması değerlendirildi.<br />

Hastalar rutin ameliyathane koşullarında hazırlandı, damar yolu ve standart monitorizasyon<br />

yapıldı. Bir hasta maske indüksiyonu tolere etmediği için propofol(Grup P) ile diğerlerine<br />

sevofluran (Grup S)ile anestezi uygulandı. Propofol 0,75-1 mg/kg, sevofluran %7 ile başlandı,<br />

ekspirasyon konsantrasyonu % 3 düzeyine ulaştığında EKT uygulandı. Bütün hastalara 1<br />

mg/kg dozunda süksamotonyum klorit verilerek EKT sırasındaki motor aktivitenin şiddeti<br />

azaltıldı, dişler pamuklu rulo ile, eller birbirine bağlanarak korundu. Elektrokonvulsif tedavi<br />

“Thymatron systeme ll ECT instrument, Sometics Lake Bluff Il, USA” aleti kullanılarak<br />

yapıldı. Konvülsiyon süresi, post iktal süpresyon indeksi ve enerji indeksi ölçüldü. İstatistik<br />

analizde bağımsız t- testi kullanıldı.<br />

Bulgular ve Sonuç<br />

Propofol anestezisi 1 hastada yapılan 17 seans, sevofluran anestezisi ise 5 hastada yapılan 37<br />

seans EKT uygulamasında kullanıldı. Elektrokonvülsif tedavinin başarısını yansıttığı<br />

düşünülen nöbet süreleri ortalama±SD, Grup P ‘de 34,64±11,62 sn, Grup S’de 38,45±19,08sn<br />

idi, aralarındaki fark önemsizdi. Oysa post iktal süpresyon indeksi Grup P’de %86,56±7,64<br />

iken, Grup S’de %72,38±25,53 bulundu ve bu istatistiksel olarak önemliydi (p


P178<br />

TUR OPERASYONLARINDA SPİNAL ANESTEZİ,EPİDURAL ANESTEZİ VE<br />

TİVA’NIN POSTOPERATİF AĞRI, BULANTI, KUSMA VE HASTA<br />

MEMNUNİYETİ AÇISINDAN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

GÜLŞEN BOSNA 1 ,FERHUNDE DİLEK SUBAŞI 2 ,MUSTAFA ŞEVKİ EKİM 3 ,GÜL<br />

EBRU ERGÜN 3 ,ASUMAN TEKİN YILMAZ 3 * ,NEŞE AYDIN 3<br />

1 HAYDARPAŞA NUMUNE HASTANESİ 1. ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON<br />

KLİNİĞİ, ANESTEZİ - 2 HAYDARPAŞA NUMUNE HASTANESİ 1. ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON KLİNİĞİ, ANESTEZİ istanbul- 3 HAYDARPAŞA NUMUNE HASTANESİ 1.<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ, ANESTEZİ -<br />

GİRİŞ: Ççalışmamızda transüretral girişim yapılacak hastalarda spinal anestezi, epidural<br />

anestezi ve TİVA’nın postoperatif ağrı, bulantı, kusma ve hasta memnuniyeti üzerine<br />

etkilerini karşılaştırmayı amaçladık.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM: Çalışmamızda 20-70 yaş arası, fiziksel durumu ASA I-III olan ve<br />

rasgele 25 kişilik 3 gruba ayrılan transüretral girişim yapılacak hastalarda Grup I’e L4-5<br />

aralığından girilerek 15 ml %0,5 bupivakain ile epidural anestezi ve Grup III’e propofol ve<br />

vekuronyum bromür ile indüksiyon ve entübasyon yaptıktan sonra propofol kullanarak TİVA<br />

uyguladık. Postoperatif 6., 12. ve 24. saatlerde hastaların ağrı, bulantı, kusma, analjezik veya<br />

antiemetik ihtiyaçlarının olup olmadığı ve memnuniyetleri sorularak değerlendirildi.<br />

BULGULAR: Postoperatif ağrı değerlendirmesinde 6.saatte gruplar arasında istatistiksel<br />

olarak ileri düzeyde anlamlı fark bulundu. Spinal anestezi ve epidural anestezi grubunda<br />

postoperatif ağrı şikayeti ve analjezik ihtiyacı genel anesteziye göre düşük bulunurken,<br />

postoperatif 12. ve 24. saatlerde ağrı ve analjezik ihtiyaçlarında gruplar arasında fark tespit<br />

edilmemiştir. Tüm zamanlarda gruplar arasında bulantı, kusma, antiemetik ihtiyacı ve hasta<br />

memnuniyeti yönünden istatistiksel olarak fark bulunmamıştır.<br />

TARTIŞMA ve SONUÇ: Ürolojik girişimlerde hastanın yaşı, genel durumu ve planlanan<br />

operasyon tipi göz önüne alınarak topikal, rejyonel ve genel anestezi teknikleri tercih<br />

edilebilir(1,2). Cerrahi girişimlerden sonra çok sık olarak karşılaşılan ağrı, bulantı ve kusma<br />

hastanede kalış süresini uzatmakta, hasta memnuniyetsizliğine yol açmakta, normal solunum<br />

aktivitesini sınırlayarak atelektazi, pulmoner ve derin ven trombozu gibi komplikasyonlara<br />

yol açmaktadır(3). Sonuç olarak transüretral girişimlerde postoperatif ağrıyı önlemede<br />

rejyonel anestezi yöntemlerinin genel anesteziye göre üstün olduğunu, bunların içinde de<br />

operasyona başlamak için bekleme süresinin kısa oluşu göz önüne alındığında spinal<br />

anestezinin çok uygun bir seçenek olabileceği kanaatine vardık.<br />

KAYNAKLAR:1- Kayhan Z. Lokal/Bölgesel Anestezi Yöntemleri: Klinik Anestezi 2.Baskı.<br />

İstanbul:Logos Yayıncılık; 1997, 453-498.<br />

2-Morgan GE, Mikhail MS, Murray MJ, Larson CP. Regional Anesthesia & Pain<br />

Management, Clinical Anesthesiology 3 rd Edition. Los Angeles: The Mc-Graw-Hill<br />

Companies; 2002, 253-344.<br />

3-Yegül İ. Postoperatif Ağrı ve Tedavisi. 2. baskı.İzmir: 1993,249.


P179<br />

GENEL ANESTEZİ İLE EPİDURAL – GENEL ANESTEZİ KOMBİNASYONUNUN<br />

STRES YANIT ÜZERİNE ETKİLERİ<br />

Hayriye Yeşil Baba* ,Zeynep Nur Orhon ,Betül Şen ,Aydemir Yalman ,Melek Çelik<br />

S.B.Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Epidural blok nörohümoral yanıta karşı koruyucu etkisi ve etkin ağrı kontrolü<br />

nedeniyle yüzeyel genel anestezi ile kombine edilerek kullanılmaktadır (1). Çalışmamızda tek<br />

başına genel anestezi ile genel anestezi ve epidural anestezinin hemodinami ve stres yanıt<br />

üzerine etkileri karşılaştırıldı.<br />

Gereç ve Yöntem: Hastanemiz etik kurul ve hastaların yazılı onayı alındıktan sonra ASA I<br />

grubunda 48 hasta rastgele Grup GA ve Grup GA+EA şeklinde iki gruba ayrıldı. Grup<br />

GA+EA’ya anestezi indüksiyonu öncesi duyusal blok seviyesi Th8 olacak şekilde epidural<br />

anestezi yapıldı. Anestezi indüksiyonu öncesi her iki grup olgularından da kortizol, kan şekeri<br />

ve prolaktin seviyeleri için kan örnekleri alındı. Anestezi indüksiyonu sonrası cilt<br />

insizyonundan hemen ve 30 dk sonra diğer kan örnekleri alındı. İnsizyondan hemen sonra, 30<br />

dk, 60 dk sonra, operasyon bitiminde, postoperatif 10. ve 30. dk’larda hemodinamik<br />

parametreler kayıt edildi. Verilerin değerlendirilmesinde student t testi, Mann Whitney U testi<br />

ve ki Kare testi kullanıldı. p


P180<br />

KETAMİN VE MİDAZOLAMİN ORTA KULAK BASİNCİNA ETKİSİ YOKTUR<br />

Buket Kocaman Akbay 1 ,Özcan Öztürk 2 ,Seyda Bayyel Yelli 2 ,Ender Güclü 2 ,Yavuz<br />

Demiraran 3 *<br />

1 Düzce Tip Fakültesi, Anestezi ve Reanimason Düzce- 2 Düzce Tip Fakültesi, KBB - 3 Düzce<br />

Tip Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon -<br />

Amaç: İnhalasyon anesteziklerinin orta kulak basıncına etkisi özellikle orta kulak basıncı<br />

değişikliklerinin sorun oluşturabileceği klinik durumlarda kullanımlarını kısıtlamaktadır.<br />

İntravenöz anestezikler bu nedenle güvenli kabul edilmektedir. Bu düşüncenin doğruluğunu<br />

test etmek amacıyla yaygın olarak kullanılmakta olan intravenöz anesteziklerden ketamin ve<br />

midazolamın sedatif dozlarında rat orta kulak basıncına etkisinin araştırılması hedeflenmiştir.<br />

Gerec ve yöntem: Çalışmaya etik kurul onayı alınan 27 adet erişkin Wistar albino ratlar dahil<br />

edilmiş, randomize olarak üç gruba ayrılmışlardır. Grup 1’e (n=10), ketamin 50 mg.kg-1;<br />

grup II (n=8) ye, midazolam 2 mg.kg-1 combined with ketamine 25 mg.kg-1; grup III (n=9)e,<br />

midazolam 4 mg.kg-1 olarak intramüsküler uygulanmışlardır. Başlangıç timpanometrileri<br />

anestezikler verilmeden önce kaydedilmiş, enjeksiyonu takiben 5. ve 20. dakikalarda olmak<br />

üzere iki ölçüm daha yapılmıştır.<br />

Bulgular: Toplam 54 kulakta yapılan timpanogram ölçümleri değerlendirildiğinde, midazolam<br />

ve ketamin tek başlarına uygulandığında ve yarı dozlarında birlikte verildiklerinde benzer<br />

değişimlere neden olmuşlardır. Bu değişimler gerek istatistiksel gerekse klinik olarak anlamlı<br />

bulunmamıştır (p>0.05)(Tablo).<br />

Sonuç: Sedasyon dozunda uygulanan ketamin ve/veya midazolamın orta kulak basıncını<br />

etkilemediği, bu nedenle orta kulak rahatsızlığı olan olguların sedasyonunda güvenle<br />

seçilebilecek ajanlar olduğu kanaatine varıldı.<br />

Kaynaklar:<br />

1. Int J Pediatr Otorhinolaryngol. <strong>2006</strong>; 70:1231-4.<br />

Tablo id 1<br />

Gruplarin orta kulak basinci degisimleri.<br />

1<br />

Gruplar n<br />

6<br />

Grup I<br />

12<br />

Grup II<br />

7<br />

20<br />

13<br />

16<br />

2<br />

Pre<br />

8<br />

3<br />

5.dk<br />

9<br />

4<br />

20.dk<br />

10<br />

-53.6±52.4 52.6±46.2 -45.8±35.0 >0.05<br />

14<br />

15<br />

-35.9±46.8 47±46.7<br />

16<br />

5<br />

p<br />

11<br />

17<br />

-24.3±44.8 >0.05


18<br />

19<br />

Grup III 18<br />

24<br />

p<br />

25<br />

20<br />

-45.3±44<br />

26<br />

>0.05 >0.05<br />

21<br />

22<br />

23<br />

53.1±47.9 -49.8±35.8 >0.05<br />

27<br />

>0.05<br />

28<br />

>0.05<br />

29<br />

pre:uygulama öncesi, daPa: dekapaskal, SD: Standart sapma, d


P181<br />

SEZARYEN AMELİYATLARINDA GÜÇ ENTÜBASYON ORANI (RETROSPEKTİF<br />

DEĞERLENDİRME)<br />

Göksel Kütük 1 * ,Hasan Okuducu 2<br />

1 T.C.Sağlık Bakanlığı K.Maraş Kadın Doğum ve Çocuk Hastalıkları Hastanesi Anestezi<br />

Kliniği, Anesteziyoloji ve Rean. K.Maraş- 2 T.C.Sağlık Bakanlığı K.Maraş Kadın Doğum ve<br />

Çocuk Hastalıkları Hastanesi Anestezi Kliniği, Anesteziyoloji ve Rean. -<br />

Giriş ve Amaç: Sezaryen ameliyatlarında maternal mortalitenin önde gelen nedenlerinden<br />

birisi entübasyon başarısızlığı sonucu gelişen hipoksidir. Anestezi uygulamalarındaki<br />

ölümlerin % 30 undan sorumlu tutulan entübasyon girişiminde % 1-5 arasında değişen<br />

oranlarda entübasyon güçlüğüne rastlanmaktadır(1). Gebeliğe bağlı oluşan fizyo-patolojik<br />

değişiklikler sonucu entübasyon güçlüğü daha sık görülebilmektedir. Retrospektif<br />

değerlendirmemizde sezaryen ameliyatlarında kliniğimizin güç entübasyon oranını araştırdık.<br />

Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayı alınarak 01.01.<strong>2006</strong>-30.06.<strong>2006</strong> tarihleri arasında<br />

kliniğimizde yapılan 1775 adet sezaryen ameliyatının anestezi takip formları incelendi ve güç<br />

entübasyon gözlenen olguların retrospektif değerlendirmesi yapıldı.<br />

Bulgular: Güç entübasyon olarak tesbit edilen 1 olguya rastlandı. Pre-op değerlendirmemizde<br />

özellik arz etmeyen (Mallampati 1)bu olgumuzda entübasyon işlemi gerçekleştirilememiş ve<br />

Laringeal Maske (No.4) ile operasyonu sorunsuz olarak tamamlandırılmıştır.<br />

Tartışma ve sonuçlar: Kliniğimizde yapılan sezaryen vakalarında % 0,056 oranında<br />

entübasyon güçlüğüne rastlanmış olup literatürlerde belirtilen oranların oldukça<br />

altındadır.Entübasyon güçlüğü anesteziye bağlı ölümlerin çoğunluğunu oluşturmakla birlikte<br />

çeşitli tanı yöntemleriyle % 90 oranında önceden belirlenebilmektedir. Kliniğimizde pre-op<br />

entübasyon güçlüğü açısından riskli olarak tesbit edilen vakalara rejyonel anestezi yöntemleri<br />

uygulanmaktadır. Entübasyon esnasında karşılaşılabilecek güçlükler uygulayıcıların teorik<br />

bilgi ve pratik tecrübesi ile daha kolay aşılabilir. Kliniğimiz anestezi ekibinin tecrübesi,<br />

entübasyon güçlüğünün daha önceden belirlenmesi ve uygulamada gerekli olabilecek<br />

tedbirlerin alınması kliniğimizin en önemli başarısıdır.<br />

Kaynak:1-Cormack RS, Lehane J. Difficult tracheal intubation in obstetrics. anaesthesia<br />

1984;39:1105-11


P182<br />

DESFLURAN VE İZOFLURANIN KANAMA, PIHTILAŞMA SİSTEMİ ÜZERİNE<br />

ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Müslüm Çakır 1 * ,Zeynep Baysal 1 ,Mustafa Cengiz 2 ,Cengiz Mordeniz 3 ,Ali Çiğdem 3<br />

1 Harran Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 2 Harran<br />

Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Şanlıurfa-Afghanistan 3<br />

Harran Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

Giriş: Anestezik ajanların kanama, pıhtılaşma sistemi üzerine etkileri değişken olabilmektedir.<br />

Kanamaya eğilimi olan hastaların anestezisinde, hangi anestezik ilaçların güvenle<br />

kullanılması gerektiği konusu halen tartışmalıdır. Çalışmamızın amacı, inhalasyon anestezik<br />

ajanları olan desfluran ve isofluranın; kanama, pıhtılaşma sistemi üzerine etkilerinin<br />

karşılaştırılmasıdır.<br />

Materyal ve Metod: Etik Kurul ve hastaların yazılı onayı alındıktan sonra, yaşları 18-60<br />

arasında değişen, elektif kulak burun boğaz, genel cerrahi, jinekoloji, göz ve üroloji ameliyatı<br />

geçirecek 60 hasta çalışmaya dahil edildi. Hastalar rastgele iki gruba ayrıldı. Anestezi<br />

indüksiyonu için 1 µg/kg remifentanil, 2 mg/kg propofol ve 0.1 mg/kg atrakuryum iv<br />

uygulandı. Endotrakeal entübasyon sonrası hastaların anestezi idamesi, Grup I de; % 1-2<br />

izofluran + 3L/dk hava + 2L/dk O2 ile, Grup II’de, %5-8 desfluran + 3L/dk hava + 2L/dk O2<br />

ile sağlandı. Desfluran ve izofluranın kanama ve pıhtılaşma sistemi üzerine etkilerini<br />

karşılaştırmak için tüm hastaların operasyon öncesi, operasyon sırası, operasyon sonrasında<br />

protrombin zaman (PT), aktive parsiyel tromboplastin zamanı (aPTT), kanama zamanı ve<br />

pıhtılaşma zamanına bakıldı.<br />

Bulgular: Çalışma sonunda, gruplar arasında PT, aPTT, kanama ve pıhtılaşma zamanları<br />

açısından anlamlı bir istatistiksel farklılık gözlenmedi (p>0.05).<br />

Sonuç: İzofluran genel anestezi uygulamalarında uzun süredir kullanılan bir inhalasyon<br />

ajanıdır. Yapılan çalışmalar kanama eğilimi olan hastalarda izofluranın güvenle<br />

kullanılabilecek bir ajan olduğunu göstermiştir (1). Çalışmamızdan elde ettiğimiz sonuçlara<br />

göre, desfluranın kanama ve pıhtılaşma sistemi üzerine etkilerinin minimal düzeyde olduğu,<br />

dolayısıyla kanama eğilimi olan hastalarda izofluran kadar güvenle kullanılabilecek bir<br />

anestezik ajan olduğu kanaatine varıldı.


Kaynaklar:<br />

1. Doğan İ.V., Ovalı E., Eti Z et.al.,The In Vitro effects of Isoflurane, Sevoflurane and<br />

Propofol on Platelet Aggregation. Anesth Analg 1999,88: 432-6


P183<br />

İNGUNAL HERNİ AMELİYATLARINDA ALTERNATİF SAHA BLOKU<br />

Yusuf TUNALI 1 * ,Güner KAYA 2 ,Ziya SALİHOĞLU 2 ,Şener DEMİROLUK 2 ,Fatiş<br />

ALTINDAŞ 2 ,Sabri ERGÜNEY 3 ,Cemal ELMAS 4<br />

1 İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı İstanbul- 2<br />

İ.Ü. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı - 3 İ.Ü.<br />

Cerrahpaşa Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı - 4 Hospital of Einsiedeln-Swiss,<br />

Anaesthesiology Dept. -<br />

Giriş ve Amaç:<br />

İnguinal herni ameliyatları cerrahların uyguladığı infiltrasyon anestezisi ile yapılabilmektedir.<br />

Bu çalışmamızda yeni uygulamaya başladığımız ve anestezistlerin uygulayabileceği sinir<br />

blokajı ve saha infiltrasyonunun kombinasyonu olan yeni yöntemin ilk sonuçlarını vermeyi<br />

amaçladık.<br />

Gerç ve Yöntem:<br />

Etik komite onayı sonrası, tek taraflı inguinal herni ameliyatı olacak ASA I-III grubu 30 hasta<br />

(grup LA) ilioinguinal ve iliohypogastric sinir bloğu ile birlikte, ciltaltı ve fasya altı bölgeleri<br />

spinal iğne ile infiltre edildi. Kontrol grubu olarak 20 hastaya geleneksel yöntemle spinal<br />

anestezi (grup SA) uygulandı. Ameliyat sırasında; ağrı, ilave analjezik-lokal anestezik<br />

gereksinimi,lokal doku faktörleri ve ertesi gün cerrah-hasta memnuniyeti araştırıldı.<br />

Bulgular:<br />

Ameliyat sırasında grup LA'da ki 6 hastada (6/30), ve grup SA'da ki 4 hastada (4/20) ağrı<br />

hissedildi.Grup LA'da 2 hastada cerrahi nedenlerle, 1 hastada anestezi yetersizliği nedeniyle<br />

genel anesteziye uygulandı. Ağrı duyan diğer 3 hastada ilave fentanil ve lokal anestezik ile<br />

ameliyat tamamlandı. Grup SA'da ki 3 hastaya ilave fentanil verildi. Ameiyatın ertesi günü<br />

grup LA'da ki hastaların hepsi yöntemden memnun olduğunu, grup SA'da ise 4 hasta<br />

yöntemden memnun olmadığını belirtti. Her iki grupta ki tüm hastalarda cerrah uygulanan<br />

metodlardan memnundu. Ameliyat ve hastalar ile ilgili özellikler tablo I'de verilmektedir.<br />

Tartışma ve Sonuç:<br />

İlk seri için başarılı sayılabilecek sonuçlar alınmıştır. Daha önemlisi tanımlanan yöntem<br />

anestezistlerin uygulayabileceği dokunun leze (disintegrate) olmadığı, ödemin cerrahı rahatsız<br />

etmediği, hematomun görülmediği hastayı ve cerrahı memnun eden cerraha zaman kazandıran<br />

bir yöntem olarak görülmektedir.<br />

Tablo id 1<br />

Hasta-ameliyatla ilgili özellikler ( ort ± sd veya sayı)<br />

1<br />

4<br />

Yaş (yıl)<br />

7<br />

2<br />

Grup LA<br />

5<br />

65.3 ± 12<br />

8<br />

3<br />

Grup SA<br />

6<br />

61.4± 11.5<br />

Boy (cm) 172 ± 5.98173 ±6.26<br />

10<br />

11<br />

12<br />

Ağırlk(kg) 72.3 ± 10 75.2 ±5.45<br />

13 14 15<br />

9


Cins(K/e) (2/28) (0/20)<br />

16<br />

ASA I-III<br />

19<br />

17<br />

(0/20/10)<br />

20<br />

18<br />

(7/13/0)<br />

21<br />

Girişim(dk 11.1 ± 3.1 5.9 ± 5.13<br />

22<br />

Sedasyon<br />

25<br />

23<br />

0.8 ± 0.7<br />

26<br />

Bulantı 3<br />

28<br />

Bel ağrısı<br />

29<br />

1<br />

24<br />

0.5 ± 0.5<br />

27<br />

0<br />

30<br />

2


P184<br />

ORTOTOPİK KALP TRANSPLANTASYONUNDA LEVOSİMENDAN KULLANIMI<br />

( 2 OLGU SUNUMU)<br />

Pınar Durak 1 ,Ali Uzuner 1 * ,Özcan Erdemli 2<br />

1 T.Y.İ E.A.H, Anestezi Ankara- 2 T.Y.İ E.A.H, Anestezi -<br />

Giriş:<br />

Yeni bir Ca hassaslaştırıcı ajan olan Levosimendan kalbin oksijen tüketimini artırmaksızın<br />

kontraktil gücünü artıran vasodilatatör etkili bir ajandır. Sol ventrikül fonksiyonları ve<br />

kardiyak debiyi artırırken pulmoner arter basıncını da azaltan inotropik bir etki gösterir (1).<br />

Olgu 1:<br />

Postpartum dönemde dilate myopati tanısı alan 21 yaşındaki kadın hastada ortotopik kalp<br />

transplantasyonuı parsiyel by-pass çıkışında TA: 65/40 mmHg civarlarında iken sağ ventrikül<br />

ve atriyumun gergin olduğu gözlendi ve bunun üzerine 10 microgram/kg’dan Dopamin, 10<br />

microgram/kg’dan Dobutamin ve 0.5 mg/kg’ dan Nitrogliserin infüzyonu başlandı. Ancak<br />

bunlara rağmen mevcut klinik tabloda yeterli düzelme sağlanamayınca hastaya 12<br />

microgram/kg’ lık yükleme dozunu takiben 0.2 microgram/kg ‘lık infüzyon dozunda<br />

Levosimendan desteği de başlandı. Sorunsuz biçimde operasyon sonlandı.<br />

Olgu 2:<br />

Dilate Kardiyomiyopati ile takip edilen 46 yaşında erkek hastada ortotopik kalp<br />

transplantasyonu sonrası sternumun kapatılması sırasında genel durumu kötüleşmeye<br />

başlayan, göğsü kapatma işleminden vazgeçilerek 10 microgram/kg’dan Dopamin, 10<br />

microgram/kg’dan Dobutamin ve 0.5 mg/kg’ dan nitrogliserin, 1 microgram/kg’dan adrenalin<br />

infüzyonu başlandı.Bu inotropik desteğe rağmen sternumu kapatılamayan ve pulmoner<br />

arterinin gergin olduğu palpe edilen hastaya intraaortik balon pompası takıldı,12<br />

microgram/kg bolus dozu olmak üzere 0.2 microgram/dak. infüzyon hızıyla Levosimendan<br />

başlandı. 30 dakika sonra TA yaklaşık 90/45 mmHg, kalp hızı ortalama 110/dk ulaşınca<br />

adrenalin desteği kapatılıp sternum açık bırakılarak hasta yoğun bakım ünitesine çıkarıldı.<br />

Sonuç:<br />

Levosimendan teorik olarak h içi Ca ve CAMP düzeyini artırmaksızın troponin C ye<br />

bağlanarak kontraktil proteinlerin Ca duyarlılığını artırarak kardiyak performansı iyileştirir<br />

.Levosimendan her iki olguda da özellikle perfüzyon sonrası dönemde hemodinamiyi<br />

özellikle sağ kalp basınçlarındaki belirgin azalmayla desteklemiştir. Levosimendan sistemik<br />

tansiyonda düşmeye neden olmadan pulmoner arter basınçları ve sağ ventrikül gerginliğini<br />

azaltabilmiş ve perfüzyondan çıkışı kolaylaştırmıştır.<br />

Kaynaklar:<br />

1- Braun J,Jasulaitis D, Moshirzadeh M et al: Levosimendan may improve survival in patients<br />

requiring mechanical assist devices for post-cardiotomy heart failure.Critical Care Vol 10 No<br />

1 -7.


P185<br />

ORAK HÜCRELİ ANEMİ OLGUSUNDA KORONER ARTER BY-PASS<br />

CERRAHİSİNDE ANESTEZİ YÖNETİMİ<br />

Murat Aksun 1 ,Uğur Özgürbüz 2 ,Gülçin Aran 2 * ,Tayfun Adanır 2 ,Lale Koroğlu 3<br />

,Haydar Yaşa 4 ,Nagihan Karahan 5 ,Ali Gürbüz 6<br />

1 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği,<br />

İzmir-Turkey 2 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Kliniği - 3 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Kliniği İZMİR- 4 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, KDC Kliniği - 5<br />

İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2. Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği - 6<br />

İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, KDC Kliniği -<br />

GİRİŞ:<br />

Orak hücreli anemi otozomal ressesif geçiş gösteren, yapısal gen bozukluğu ile karakterize,<br />

kronik herediter bir hemolitik anemidir. HbS geninin homozigot (SS) durumunda orak hücreli<br />

anemi, heterozigot durumunda orak hücre karekteri (sickle cell trait) söz konusudur ve HbS<br />

taşıyıcısı (AS) denir.<br />

Sickle cell traitde HbS % 20–40 oranındadır ve HbA mevcuttur. HbS’de HbA’nın β zincirinde<br />

6. sıradaki glutamik asidin yerini valin almakta ve bu yapı değişikliği, oksijenin azaldığı<br />

ortamda ve özellikle düşük pH’da HbS’in uzun çubukçuklar şeklinde kristalleşmesine yol<br />

açmaktadır. Kristaller eritrositlerin deforme olarak orak biçimini almasına neden olur. Orak<br />

şeklini alan ve sertleşen eritrositler nedeniyle kanın viskozitesi artar, küçük damarlarda kan<br />

akımı yavaşlar ve kapiller ve arteriollerde tıkanma, etraftaki dokularda infarktüs meydana<br />

gelir. Orak hücrelerin mekanik frajilitelerindeki artma nedeniyle kolaylıkla hemolize uğrarlar.<br />

Hemoglobin desatürasyonu veya düşük akım durumu yaratan koşullardan kaçınılmalıdır.<br />

Hipotermi, asidoz, hipoksemi, hipotansiyon veya hipovolemiden korunmak için önlemler<br />

alınmalıdır. Postoperatif dönemde hipoksi ve pulmoner komplikasyonlardan sakınmak için<br />

destek oksijen tedavisi, optimal ağrı kontrolünün sağlanması, pulmoner fizyoterapi ve erken<br />

mobilizasyon gereklidir.<br />

OLGU SUNUMU:<br />

44 yaşında, KAH nedeniyle operasyonu planlanan olgumuzda, hemogramında Hb: 13,7, Htc:<br />

40, Lök: 5.500, Plt: 205.000, Hb elektroferezinde HbS % 35, HbA % 50, HbA2 % 4 olarak<br />

saptanmıştır. Olguda preoperatif olarak hematoloji konsültasyonu sonucu, operasyon<br />

öncesinde 5 gün süreyle eritroferez işlemi uygulanmış ve her uygulamada hastadan 4 ünite<br />

kan uzaklaştırılmış ve 4 ünite eritrosit süspansiyonu hastaya verilmiştir.<br />

Off- pump CABG planlanan hastada, hipotermiden korunmak amacıyla hastanın ve verilen<br />

tüm sıvıların ısıtılması sağlanmıştır. İndüksiyonda 100 µg fentanyl, 250 mg sodium thiopental<br />

kullanılmış ve kas gevşemesi için pancuronium verilmiştir. Anestezi %50 O 2 -hava içinde<br />

sevofluran ve düşük doz opioid ile idame ettirilmiştir. Hipoksi ve asidozdan kaçınılmış ve<br />

operasyon sırasında herhangi bir sorun yaşanmadan yoğun bakım ünitesine alınmıştır.<br />

Postoperatif dönemde 24 saatte 400 ml drenajı olan olgu postop 2. gün servise gönderilmiştir.


SONUÇ:<br />

Orak hücreli anemide anestezi ve cerahi ekibin uyumlu çalışması ve gerekli önlemlerin<br />

alınmasıyla, emniyet içinde off-pump CABG uygulanabilir.


P186<br />

17 HAFTALIK GEBEDE MİTRAL KAPAK REPLASMANINDA ANESTEZİ<br />

UYGULAMASI<br />

MURAT TEKİN 1 * ,İSMAİL KATI 2 ,YAKUP TOMAK 3<br />

1 Y.Y.Ü. TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 2 Y.Y.Ü. TIP<br />

FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON VAN- 3 Y.Y.Ü. TIP FAKÜLTESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

Giriş : Gebelerde kardiyak hastalık %0.4-5 oranında görülür. Maternal mortalite gebe<br />

olmayan kadınlara göre %2.5 daha fazladır. İlk trimestirde yapılan kardiyopulmoner baypass<br />

medikal ve etik sorunları beraberinde getirir. Mümkünse ikinci trimestire kadar cerrahi<br />

girişimden kaçınılmalıdır (1). Mitral kapak replasmanı yapılan 17 haftalık gebede anestezi<br />

yönetimi tartışıldı.<br />

Olgu: 35 yaşında bayan hasta, tanıdan önce sorunsuz üç gebelik ve normal vajinal doğum<br />

gerçekleştirmiş. 1,5 yıl önce kalp hastası olduğu söylenmiş ve mitral kapak darlığı tanısı<br />

almış. Ekokardiyografı sonucu ciddi mitral darlığı, hafif mitral ve aort yetersizliği nedeni ile<br />

operasyon önerilmiş. Operasyon planlanan hastanın fizik muayenesinde ve laboratuar<br />

bulgularında; akciğer seslerinde krepitasyon ve kalpte üfürüm dışında başka bir özellik yoktu.<br />

Bebek kalp sesleri normaldi. Uygun monitörizasyon sonrası fentanil, etomidat ve<br />

pankuronyum ile hasta entübe edildi. Kardiopulmoner baypass sırasında, akım 2.5-3<br />

L/dakika/m², ortalama arter basıncı 55-70 mmHg ve hafif hipotermi sağlandı. Fötal kalp hızı<br />

monitörize edilen hastanın atım hızı 100-150 atım/dakika arasında seyretti. Total baypass<br />

süresi 97, kross- klemp ise 75 dakika sürdü. Hasta postoperatif 7. saat sorunsuz olarak ekstübe<br />

edildi. Fötal kalp atım hızı normal sınırlarda seyretti. Düzenli olarak kontrole çağrılan anne,<br />

miadında normal vajinal yolla sağlıklı bir bebek doğurdu.<br />

Sonuç: Operasyon yapılacak mitral stenozlu gebelerde, etkin preoperatif hazırlık, yakın<br />

monitörizasyon ve uygun anestezik seçimi ile yüz güldürücü sonuçlar alınabilir.<br />

Kaynak: 1. Ann Thorac Surg 2000; 69:1622-6.


P187<br />

PERİPARTUM KARDİOMYOPATİLİ BİR OLGUDA ANESTEZİK YAKLAŞIM<br />

emine aysu kılınç 1 * ,başak ceyda orbey 2 ,ali abbas yılmaz 2 ,çiğdem denker 2<br />

1 ankara üniversitesi tıp fakültesi, anestezioloji ve reanimasyon ankara- 2 ankara üniversitesi<br />

tıp fakültesi, anestezioloji ve reanimasyon -<br />

Giriş: Peripartum kardiomyopati; gebeliğin son 1 ayı ile postpartum ilk 5 ay arasında<br />

görülebilen, sebebi bilinmeyen ve %20 mortaliteyle seyreden bir durumdur. Göğüs ağrısı,<br />

öksürük, halsizlik, dispne, ortopne ve pretibial ödemle seyreder (1). Akciğer grafisinde<br />

kardiomegali veya plevral effüzyon görülmesi, EKG’de irreguler atımların varlığı, EKO’da<br />

kalp duvarlarında kalınlaşma, pompa fonksiyonunda bozukluk veya ejeksiyon fraksiyonunda<br />

(EF) azalma saptanması ile tanı konur (2).<br />

Bu olguda, peripartum kardiomyopati gelişen ve acil sezaryen planlanan 27 haftalık gebede<br />

sedasyon ve epidural anestezi deneyimimizi sunuyoruz.<br />

Olgu: 34 yaşında, bir çocuk annesi hasta; gebeliği 25 haftalık iken nefes darlığı ve bacaklarda<br />

şişlik şikayetleri ile dış merkezde gestasyonel hipertansiyon (HT) tanısı almış. Ortopne<br />

gelişen ve kan basıncı 180/120 mmHg olan, EKG’sinde anteroseptal ve inferior miyokard<br />

enfarktüsü bulguları, akciğer grafisinde sağ bazalde plevral effüzyon ve ağız mukozasında<br />

siyanoz saptanan hasta üniversitemize sevk edildi ve EKO’sunda; EF % 40, sol atrium ve<br />

ventrikül boyutu hafif büyük, lateral duvarın ve inter ventriküler septumun büyük kısmı<br />

hipokinetik olarak tesbit edildi. Dilate kardiomiyopati tanısı konulan hastaya; 2×20 mg lasix,<br />

25 mg tensinor başlandı ve acil doğum önerildi.<br />

Ameliyathaneye alınan hastada kan basıncı 190/120 mmHg, kalp hızı 80 vuru/dakika ve SO2<br />

% 99 idi. Standart monitorizasyonu takiben 2mg midazolam ile sedasyon yapıldı ve maske ile<br />

4lt/dk O2 verilmeye başlandı. Sol radial arter ve internal juguler ven kateterizasyonu<br />

uygulandı. L4-L5 seviyesinden 18 gauge Touhy iğne ile sol lateral dekübit pozisyonunda<br />

epidural anestezi yapıldı. Test dozu olarak 40 mg %2’lik lidokain verildi. 25mg % 0.125<br />

bupivakain ile yeterli anestezi düzeyi (T4) sağlandı. Vital bulguları stabil seyreden hastanın<br />

ek medikasyon ihtiyacı olmadı. 660 gr olarak doğan preterm bebeğin Apgar skorları<br />

1.dakikada 3, 5.dakikada 7 olarak kaydedildi. Cerrahi girişim 60 dakikada komplikasyonsuz<br />

olarak tamamlandı. Postoperatif semptomları ve laboratuar bulguları gerileyen hasta 15.<br />

günde medikal tedavi ile taburcu edildi.<br />

Sonuç: Epidural anestezi, peripartum dilate kardiomiyopati tanısı alan ve sezaryen planlanan<br />

hastalarda güvenilir bir yöntemdir.<br />

1.Akbar M, Al-Sayegh A. Peripartum Cardiomyopathy: Case Report and Review of the<br />

Literature. Kuwait Medical Journal 2004.<br />

2.Chan F.Idiopatic Dilated Cardiomyopathy Presenting in Pregnancy. Can J Anesth 1999.


P188<br />

TİVA İLE KORONER ARTER BAYPAS CERRAHİSİ UYGULANAN<br />

HASTALARDA HİPERTANSİYONUN NÖROKOGNİTİF FONKSİYONLARA<br />

ETKİSİ<br />

SELDA MUSLU 1 ,AYŞEGÜL ÖZGÖK 1 ,BÜNYAMİN MUSLU 2 ,HİJA YAZICIOĞLU 3<br />

,DİLEK ZENGİN 4 ,ERTAY BORAN 5 * ,ÖZCAN ERDEMLİ 5<br />

1 TÜRKİYE YÜKSEK İHTİSAS EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ<br />

VE REANİMASYON - 2 ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON ankara- 3 TÜRKİYE YÜKSEK İHTİSAS EĞİTİM VE<br />

ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 4 TÜRKİYE<br />

KARAMAN 72. YIL DEVLET HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 5<br />

TÜRKİYE YÜKSEK İHTİSAS EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON -<br />

Girişve Amaç: Koroner arter hastalığına hipertansiyon sıklıkla eşlik eder. Hipertansiyonu olan<br />

hastalarda serebral otoregülasyonun bozulduğu ve KABC sonrası serebral iskemi ve inme<br />

riskinin arttığı, nörokognitif fonksiyonların (NKF) bozulduğu bilinmektedir (1,2). KABC<br />

sonrası; kan basıncı regüle olan hipertansif hastaların NKF’lerindeki değişimin, normotansif<br />

hastalardan farklı olup olmadığı konusunda açık bir delil yoktur. Çalışmamızda; KABC<br />

yapılacak ve kardiyopulmoner baypasa (KPB) giren kan basıncı regüle hipertansif hastaların<br />

normotansif hastalara göre NKF’ lerinde değişiklik olup olmadığını araştırdık.<br />

Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayı ile çalışmaya 40 hasta alındı. Grup 1 (n=20) normotansif,<br />

Grup 2 (n=20) en az iki aydır düzenli ilaç kullanan hipertansif hastalardan oluşturuldu. Bütün<br />

hastalara anestezi indüksiyonunda 10 µg/kg fentanil, 0,15 mg/kg midazolam ve 0,1 mg/kg<br />

pankuronyum bromid kullanıldı. İdame 0,15-0,30 µg/kg/dk fentanil, 0,2-0,4 mg/kg/dk<br />

midazolam infüzyonu ve ihtiyaç oldukça 0,03 mg/kg pankuronyum bromid ile sağlandı.<br />

Hastaların NKF’ lerini değerlendirmek amacıyla preoperatif ve postoperatif 5. günde, mini<br />

mental, Stroop, işaretleme, WAIS-R sayı dizisi ve Rey-AVLT testleri kullanıldı. Test<br />

sonuçlarında p


2.Stroke 2001, 32: 1508-1513


P189<br />

KARDİYAK CERRAHİ SIRASINDA HEPARİN ANTİKOAGÜLASYONU SONRASI<br />

ACT ÖLÇÜM ZAMANI ÖNEMLİ Mİ?<br />

Alkin Çolak 1 ,Cavidan Arar 2 ,Turan Ege 3 ,Salih Sevdi 4 ,Nesrin Turan 5 ,Zafer<br />

Pamukçu 6 *<br />

1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Edirne- 2 Trakya Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji - 3 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kalp Damar Cerrahi - 4<br />

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 5 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Biyoistatistik - 6 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji -<br />

Giriş: İlk kez 1996 yılında Hattesley tarafından tanımlanmış olan ACT (aktive edilmiş<br />

pıhtılaşma zamanı), kardiyak cerrahi sırasında antikoagülasyonun düzeyinin izlenmesinde en<br />

yaygın olarak kullanılan yöntemdir(1). Kanülasyon ve perfüzyon dönemi öncesinde ACT’nin<br />

belli sınırlarda olması gerekmektedir. ACT, heparin uygulanmasının ardından 3-5dk<br />

beklendikten sonra kontrol edilmektedir(2,3). Bizde çalışmamızda, heparinin etkisini<br />

değerlendirmek için beklenen süreyi kısaltmanın ACT sonucunu değiştirip değiştirmediğini<br />

araştırmayı amaçladık.<br />

Yöntem Gereçler: Bu araştırma kardiyopulmoner bypass uygulanacak ASA II, III fiziksel<br />

skora sahip 50 erişkin olgu üzerinde yapıldı. Operasyon öncesinde kanama bozukluğu olan,<br />

acil ameliyat geçirecek kısa süre öncesinde trombolitik tedavi uygulanmış, intraoperatif<br />

aprotinin veya transanemik asit kullanılacak, cerrahi kanama nedeniyle reoperasyona alınan<br />

olgular çalışmaya alınmadı. Tüm olgulara rutin premedikasyon, monitörizasyon ve<br />

indüksiyon yapıldı. Anestezi idamesinde sevofluran+remifentanil+pankuronyum kullanıldı.<br />

Rutin cerrahi prosedürde sol internal mamarial arter çıkarılması sırasında 300 İU/kg heparin<br />

uygulandı. Heparin uygulamasından sonra 2 ve 5. dk’larda ACT kontrolü (Hemochron 801,<br />

International Technidyne Corp., Edison NJ) yapıldı ve bu değerler istatistiksel olarak<br />

karşılaştırıldı. Heparin uygulaması sonrası 5.dk ACT değeri yetersiz (ACT0.05).<br />

Tartışma ve Sonuç: Kardiyak cerrahide özellikle aort-venöz kanülasyon aşaması ve perfüzyon<br />

öncesi dönemde ACT değeri ölçümü önemlidir. Kanülasyon sırasında ventriküler fibrilasyon<br />

veya ciddi hipotansiyon gelişen bazı olgularda acil perfüzyona girilmesi gerekmekte ve<br />

heparin yapıldıktan sonra 3-5 dk beklenmesi mümkün olmamaktadır. Çalışmamızda heparin<br />

uygulanması sonrasında 2 ve 5. dakikada ölçülen ACT değerlerinin birbirinden farklı<br />

olmaması nedeniyle, ACT ölçüm zamanı için 3-5 dakika beklenmesinin zorunlu olmadığını<br />

ve bekleme süresi için 2 dakikanın yeterli olduğunu düşünmekteyiz.


P190<br />

PERİFERİK DAMAR CERRAHİSİNDE SANTRAL BLOĞA EKLENEN<br />

DEKSMEDETOMİDİN SEDASYONUNUN MİYOKARD İSKEMİSİNE ETKİSİ<br />

Emre Kavlak 1 * ,Zerrin Sungur Ulke 2 ,Emre Camci 3 ,Mert Senturk 3 ,Murat Aksoy 4<br />

,Ahmet Kaya Bilge 5<br />

1 Istanbul Tip Fakultesi, Anesteziyoloji - 2 Istanbul Tip Fakultesi, Anesteziyoloji Istanbul- 3<br />

Istanbul Tip Fakultesi, Anesteziyoloji - 4 Istanbul Tip Fakultesi, Genel Cerrahi - 5 Istanbul<br />

Tip Fakultesi, Kardiyoloji -<br />

Amaç: Koroner arter hastalığı da bulunan periferik vasküler cerrahi hastalarında perioperatif<br />

myokard korunması önemini korumaktadır. Bu amaçla α2 agonistler sıklıkla<br />

kullanılmaktadır.(1) Bu çalışmada santral blok altında periferik revaskülarizasyon yapılan<br />

hastalarda deksmedetomidinin perioperatif hemodinami ve myokard iskemisi üzerine etkileri<br />

ile postoperatif analjezik tüketimine etkisi araştırıldı.<br />

Gereç ve Yöntem: Çalışmaya etik kurul onayı alınan ASA II-III grubu, periferik vasküler<br />

cerrahi(PVC) uygulanacak iskemik hastalar katılmıştır. 28 hastada yapılan çalışmada hastalar<br />

2 gruba ayrılmış, birinci gruba (GD) deksmedetomidin, ikinci gruba (GM) midazolam<br />

infüzyonu, lomber epidural anesteziye eklenmiştir. İntraoperatif dönemde uygulanan<br />

monitorizasyona ek olarak post-op. 24 saat Holter monitorizasyonu, ve 48 saat troponin-T<br />

takibi (giriş, postoperatif 4,8,12,24,36,48. saatlerde) yapılmıştır. Postop analjezi etkinliği<br />

VAS ve epidural analjezik tüketiminin postoperatif 4,8,12,24,36,48. saatlerde<br />

kaydedilmesiyle araştırılmıştır.<br />

Bulgular İki grubun demografik verileri, operasyon süreleri arasında anlamlı fark bulunmamış<br />

ve iki grupta da ciddi hemodinamik sorun yaşanmamıştır. GD’de grup içi analizde başlangıç<br />

değerlerine göre tüm perioperatif süreçte troponin değerleri anlamlı derecede düşük<br />

seyretmiştir(p


P191<br />

DEKSMEDETOMİDİNİN İNSAN İNTERNAL MEME ARTERİNE α 1 ADRENERJİK<br />

AGONİST VE α 2 ADRENERJİK ANTAGONİST OLARAK ÇİFT YÖNLÜ ETKİSİ<br />

Oguzhan Yildiz 1 * ,Hasan Basri Ulusoy 2 ,Melik Seyrek 2 ,Husamettin Gul 2 ,Vedat<br />

Yildirim 3<br />

1 GATA, T. Farmakoloji AD, Ankara-Afghanistan 2 GATA, T. Farmakoloji AD - 3 GATA,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

Giriş ve Amaç: Deksmedetomidin (DEX), bir α 1 adrenoseptör agonisti olarak anestezide<br />

sedatif ve analjezik olarak kullanılagelmektedir. Hemodinamik ve vasküler etkileri hakkında<br />

birbiriyle çelişen raporlar vardır. Biz bu çalışmamızda izole insan internal meme arteri (IMA)<br />

üzerinde DEX’in direkt etkilerini araştırmayı amaçladık.<br />

Gereç ve Yöntem: IMA segmentleri koroner by-pass ameliyatı geçiren 18 hastadan, etik onay<br />

ve bilgilendirilmiş onam alınarak, elde edilmiş olup, yanıtlar izole organ banyosunda<br />

izometrik ölçümle kayıt altına alınmıştır.<br />

Bulgular: Yapılan deneylerde DEX (10-9M - 3x10-5M), endoteli çıkarılmış IMA segmentleri<br />

üzerinde bifazik kasılmalar oluşturmuştur. Kasılmanın ilk fazı (10-9M - 3x10-7M), α2<br />

adrenoseptör antagonisti yohimbin (10-7M) ile azaltılırken, ikinci fazı (10-6M - 3x10-5M), α1<br />

adrenoseptör antagonisti prazosin (10-8M) ile azaltılmıştır. IMA segmentlerinin yüksek<br />

konsantrasyonlarda DEX (10-6, 10-5) ile inkübasyonu, fenilefrinin (10-9M - 3x10-4M)<br />

oluşturduğu kasılmalarda inhibisyona yol açmaktadır.<br />

Tartışma ve Sonuç: Biz bu bulgularımızın ışığında, DEX’in IMA üzerinde düşük<br />

konsantrasyonlarda α2 adrenoseptörleri aktive ederek kasılma oluştururken, yüksek<br />

konsantrasyonlarda buna ilaveten α1 adrenoseptörleri de aktive ediyor olabileceği sonucuna<br />

ulaştık. Fenilefrinin oluşturduğu kasılmalar üzerinde DEX’in etkisi de parsiyel α1<br />

adrenoseptör agonistik etki yoluyla oluşmuş α1 adrenoseptör antagonistik etkiye bağlı<br />

olabilir.


P192<br />

KORONER ARTER CERRAHİSİ PLANLANAN TİP II DİYABETES MELLİTUS<br />

OLGULARINDA ESMOLOL VE MAGNEZYUMUN KAN ŞEKERİ REGÜLASYONU<br />

VE HEMODİNAMİ ÜZERİNE ETKİLERİ<br />

A.Kadir BUT 1 ,Engin YAPICI 1 ,Feray ERDİL 1 * ,Erdoğan ÖZTÜRK 1 ,Ender GEDİK 2<br />

,Mahmut DURMUŞ 3 ,M.Özcan ERSOY 3<br />

1 İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 2 İnönü Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Malatya- 3 İnönü Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

Giriş ve Amaç: Koroner arter baypas greftleme (KABG) cerrahisi uygulanan olguların<br />

yaklaşık % 16-25’i DM’li olgulardır ve perioperatif dönemde morbidite ve mortalite oranları<br />

DM’li olgularda daha yüksektir (1). Bu çalışmanın amacı tip II DM’li olguların kardiyak<br />

cerrahisinde esmolol veya magnezyum sülfat kullanımının; kan şekeri regülasyonuna ve<br />

hemodinamik parametrelere etkilerini araştırmaktır.<br />

Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayı alındıktan sonra elektif koroner arter cerrahisi planlanan<br />

tip II DM’li 45 olgu çalışmaya dahil edildi. Olgular, rasgele olarak kontrol (Grup I, n=15),<br />

esmolol (Grup II, n=15) ve magnezyum (Grup III, n=15) gruplarına ayrıldı. Çalışma ilaçları<br />

anestezi indüksiyonundan hemen önce başlandı ve postoperatif 12. saatte sonlandırıldı.<br />

Olgular operasyon odasına alındıktan hemen sonra giriş kan şekeri düzeyleri tespit edildi,<br />

anestezi indüksiyonundan hemen önce 30 mL saat-1 hızında glukoz-insülin-potasyum (GİK)<br />

infüzyonu başlandı ve postoperatif 18. saate kadar devam edildi. Çalışma süresince kan şekeri<br />

düzeylerine göre aşağıdaki protokole uyularak GİK infüzyonu ayarlandı.<br />

KAN ŞEKERİ UYGULAMA<br />

> 270 mg dL- 1 İV 8 Ü kristalize İnsülin, GİK 6 mL s-1 arttırıldı.<br />

201 – 270 mg dL- 1 GİK 3 mL s- 1 arttırıldı.<br />

126 – 200 mg dL- 1 Değişiklik yapılmadı.<br />

75 – 125 mg dL- 1 GİK 6 mL s- 1 azaltıldı.<br />

< 75 mg dL- 1 GİK durduruldu, 10 dakikalık aralıklarla KŞ takibi yapılarak >125 mg dL- 1<br />

olduğunda GİK infüzyonu bir önceki dozdan 6 mL s- 1 azaltılarak başlandı.<br />

Bulgular: Hemodinamik değişiklikler açısından; kalp hızı, ortalama arter basıncı ve ortalama<br />

pulmoner arter basıncında ki azalmalar esmolol kullanımında daha belirgin olmakla birlikte<br />

her üç grupta da azaldı. Tüketilen GİK miktarında esmolol ve magnezyum grubunda azalma<br />

saptandı. Bu azalmaların esmolol kullanımında daha belirgin olduğu gözlendi.<br />

Tartışma ve Sonuç: Sonuç olarak; tip II DM’li olguların koroner arter cerrahisinde, esmolol<br />

ve magnezyum kullanımının kan şekeri regülasyonu için kullanılan GİK miktarını ve<br />

intraoperatif dönemde fentanil ve midazolam tüketimini azalttığı ve bu azalmaların özellikle<br />

esmolol kullanımında daha belirgin olduğu kanısına varıldı.<br />

Kaynaklar:<br />

1.Flaherty JD, Davidson CJ: Diabetes and coronary revascularization. JAMA 23;1501, 2005.


P193<br />

ABDOMİNAL AORT CERRAHİSİNDE TORAKAL EPİDURAL NEOSTİGMİNİN<br />

POSTOPERATİF İLEUS ÜZERİNE ETKİSİ<br />

Esra Çalışkan 1 * ,Ayda Türköz 1 ,Mesut Şener 1 ,Nesrin Bozdoğan 1 ,Öner Gülcan 2 ,Rıza<br />

Türköz 2<br />

1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Başkent Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi -<br />

Giriş ve Amaç: Abdominal aort cerrahisi sonrasında postoperatif ileus önemli bir<br />

komplikasyon olarak karşımıza çıkmakta ve mortalite ve morbiditeyi etkilemektedir.<br />

Randomize çift kör olarak planladığımız pilot çalışmamızda abdominal aort cerrahisi<br />

geçirecek olan hastalarda torakal epidural neostigminin postoperatif ileus üzerine olan etkisini<br />

belirlemeyi amaçladık.<br />

Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayı alındıktan sonra, elektif abdominal aort cerrahisi<br />

geçirecek ASA II-III grubu toplam 45 hasta çalışma kapsamına alınarak iki gruba ayrıldı. On<br />

hastada kateter takılamadığı ve 1 hastada neostigmin dozu yanlış hesaplandığı için toplam 11<br />

hasta çalışma dışı bırakıldı. Grup N (n=18), Grup K (n=16) hastalara anestezi indüksiyonu<br />

öncesinde T7-T8 seviyesinden epidural kateter yerleştirildi. 20 ml % 0.5 bupivakain verilip<br />

blok seviyesi belirlendikten sonra anestezi indüksiyonu yapıldı. Her iki gruba da intraoperatif<br />

6-12 mL/saat % 0.2 bupivakain infüzyonu yapılırken, grup N’e cerrahi bitiminde ve 8 saat<br />

sonrasında epidural kateterden 1 microgram/kg. neostigmin verildi; grup K’ye ise eşit<br />

miktarda serum fizyolojik verildi. Her iki grupta postoperatif analjezi 6-12 mL/saat % 0.1<br />

epidural bupivakain ile sağlandı. Ek analjezik olarak 1. gün parasetamol ve tramadol; 2. gün<br />

parasetamol ve ibuprofen verildi. Yoğun bakım takibinde, hastaların bağırsak seslerinin<br />

başlama süresi, gaz-gaita çıkışı, ekstübasyon süreleri, ekstübasyon sonrası 1-2-4-6-12-24 ve<br />

48. saatlerde VAS ile ağrı değerlendirmesi, bulantı ve kusma, yoğun bakım ve hastanede kalış<br />

süreleri kaydedildi.<br />

Bulgular: Bağırsak seslerinin başlama süresi grup N’de (11.6±2.6 saat), grup K’da (22.6±3.2<br />

saat) ile belirgin olarak kısa idi (p


P194<br />

KORONER ARTER BYPASS CERRAHİSİNDE BİLATERAL PARAVERTEBRAL<br />

BLOK İLE HASTA KONTROLLÜ MORFİN UYGULAMASINDA ANALJEZİK<br />

ETKİNLİKLERİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

H.Özer Seval 1 * ,Meltem Açıl 1 ,İsa Çoşkun 2 ,Rıza Türköz 2 ,Ayda Türköz 3<br />

1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Başkent Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Kalp ve Damar Cerrahisi - 3 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji<br />

ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Torasik paravertebral blok, etkili ve güvenilir olmasıyla son zamanlarda postoperatif<br />

ağrı tedavisinde daha yaygın olarak kullanılmaktadır. Minimal invaziv kardiak cerrahide tek<br />

taraflı ve koroner arter cerrahisinde (KAC) iki taraflı paravertebral blok ile postoperatif<br />

dönemde yeterli analjezi ve hemodinamik stabilitenin sağlandığı belirtilmektedir.<br />

Çalışmamızda KAC yapılan hastalarda bilateral paravertebral blok uygulaması ile iv-PCA<br />

(intravenöz hasta konrollü analjezi) tekniğinin postoperatif analjezide etkinliklerini<br />

karşılaştırdık.<br />

Gereç ve Yöntem: Etik kurul izni alındıktan sonra ASA II-III, 30 hasta prospektif, randomize<br />

olarak iki gruba ayrıldı. Grup P (n=15)’ deki hastalara genel anestezi indüksiyonundan sonra<br />

bilateral paravertebral blok T4-5 seviyesinden uygulandı. Her iki kateterden test doz<br />

uygulaması yapıldıktan sonra 20 ml %0.25 bupivakain bolus verildi ve operasyon süresince<br />

0.1 ml/kg/saat %0.25 bupivakain infüzyonu yapıldı. Anestezi idamesi 2-4 µg/kg/saat fentanil<br />

ve %0.5-0.7 isofluran ile sağlandı. Kan basıncı veya kalp hızında %20’ den fazla artış<br />

olduğunda fentanil infüzyonu artırıldı. Paravertebral kateterlerden %0.0625 bupivakain 0.1<br />

ml/kg/saat postoperatif dönemde 48 saat devam etti. Grup M (n=15) hastalarda iv- PCA<br />

morfin ile postoperatif analjezi sağlandı, anestezi idamesinde 8-10 µg/kg/saat fentanil<br />

uygulandı. Hastalar yoğun bakıma alındıktan sonra morfin iv-PCA 0.3 mg/saat infüzyon, 1<br />

mg bolus, kilit süresi 10 dakika olacak şekilde ayarlandı ve 48 saat devam etti. Sedasyon<br />

düzeyi Ramsey sedasyon skoru ile postoperatif 2, 6, 12, 24 ve 48. saatlerde değerlendirildi.<br />

İstirahat, hareket ve öksürük ile ağrı düzeyi NRS (rakamsal ağrı skorlaması) ile aynı<br />

zamanlarda değerlendirildi.<br />

Bulgular: Grup P’de 2 hasta yetersiz blok sebebiyle çalışma dışı kaldı. İntraoperatif düşük<br />

fentanil infüzyonuna rağmen hemodinamik değişiklikler her iki grupta da benzerdi (p>0.05).<br />

Ramsey sedasyon skorları 2. ve 12. saatte Grup P’de Grup M’e göre belirgin olarak düşüktü<br />

(3.4±1.0, 5.0±1.1 ve 2.1±0.3, 3.0±1.1) (p


P195<br />

AÇIK KALP CERRAHİSİ SONRASI EKSTÜBASYONA HEMODİNAMİK YANITIN<br />

ÖNLENMESİNDE ESMOLOL VE MAGNEZYUM KULLANIMI<br />

Cavidan Arar 1 ,Alkin Çolak 2 ,Ayşin Alagöl 3 ,Şermin Şeker Uzel 3 ,Turan Ege 4 ,Nesrin<br />

Turan 5 ,Enver Duran 6 ,Zafer Pamukçu 7 *<br />

1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 2 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji Edirne- 3 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 4 Trakya<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kalp Damar Cerrahisi - 5 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Biyoistatistik - 6 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kalp Damar Cerrahisi - 7 Trakya<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji -<br />

Giriş ve Amaç: Açık kalp cerrahisi sonrası olgular genellikle yoğun bakım ünitelerinde<br />

ekstübe edilmektedir. Ekstübasyona taşikardi ve hipertansiyon gibi hemodinamik yanıt<br />

oluşması koroner arter bypass greftleme operasyonu geçirmiş olgularda sessiz miyokardial<br />

iskemiye neden olabilir(1). Çalışmamızda, açık kalp cerrahisi operasyonu sonrası yoğun<br />

bakım ünitesinde ekstübasyon öncesi esmolol ve magnezyum kullanımının hemodinamik<br />

yanıta etkilerini karşılaştırmayı amaçladık.<br />

Yöntem ve gereçler: Açık kalp cerrahisi operasyonu geçirmiş ve yoğun bakımda ekstübasyon<br />

yapılacak vazodilatatör ve inotropik destek almayan olgular rastgele 3 gruba ayrıldı. Olgulara<br />

ekstübasyon öncesi Grup I’e (n=40) esmolol 1 mg/kg, Grup II’ye (n=40) magnezyum<br />

30mg/kg, Grup III’e (n=40) serum fizyolojik infüzyonu uygulandı. Tüm olguların<br />

ekstübasyon öncesi, anı ve 1 dk sonra KTA, OAB, SVB, VAS, ekstübasyon skoru ve yan<br />

etkiler kaydedildi.<br />

Bulgular: Demografik veriler arasında istatistiksel fark yoktu. Grupların KTA ve OAB<br />

değerleri tablo I’de gösterilmiştir. SVB değerleri Grup I’de en düşük olmak üzere Grup III’ten<br />

anlamlı farklı bulundu(p


Grup Eks. Önce Eks. Anı Eks. Sonra<br />

5<br />

6 7<br />

8<br />

9<br />

I (n=40) KTA 97.83±12.3 98.1±9.7*‡ 96.9±13.8†<br />

10<br />

15<br />

11<br />

12<br />

13<br />

14<br />

OAB 96.88±10.0 97.1±10.0# 97.6±9.68†<br />

16<br />

17<br />

III (n=40) KTA 95.75±11.6 105±14.3† 99.0±14.53<br />

20<br />

25<br />

21<br />

22<br />

18<br />

23<br />

19<br />

24<br />

OAB 95.08±11.3 105±10.4† 100.6±11.9<br />

26<br />

27<br />

III (n=40) KTA 96.95±12.7 112.9±13.1 104.9±14.2<br />

30<br />

31<br />

32<br />

28<br />

33<br />

29<br />

34<br />

OAB 95.47±10.9 113.0±8.49 105.5±10.2<br />

*p


P196<br />

PEDİYATRİK KALP CERRAHİSİNDE KARDİYOPULMONER BYPASS<br />

SIRASINDA KULLANILAN FENTOLAMİN VE SODYUM NİTROPRUSİDİN DOKU<br />

PERFÜZYONU ÜZERİNE ETKİLERİ<br />

elif a.akpek 1 * ,süleyman özkan 2 ,can vuran 2 ,aynur camkıran 3<br />

1 başkent üniversitesi tıp fakültesi, anesteziyoloji - 2 başkent üniversitesi tıp fakültesi, kalp ve<br />

damar cerrahisi - 3 başkent üniversitesi tıp fakültesi, anesteziyoloji -<br />

Amaç: Açık kalp cerrahisi uygulanan çocuklarda kardiyopulmoner bypass (KPB) sırasında<br />

vazodilatör kullanımı önemlidir. Bu çalışmanın amacı, açık kalp cerrahisi uygulanan<br />

infantlarda KPB sırasında kullanılan fentolamin ve sodyum nitroprusidin doku perfüzyonu<br />

üzerine etkilerini karşılaştırmaktır.<br />

Gereç ve Yöntem: Açık kalp cerrahisi uygulanan 23 asiyanotik infant (ASA III-IV)<br />

randomize olarak iki grupta ele alındı. Birinci gruptaki bebeklere (Grup SNP, n=12) KPB<br />

sırasında 3-5 mcg/kg/dk sodyum nitroprusid infüzyonu; diğer gruba ise (Grup F, n=11) KPB<br />

başlangıcında ve ısınmaya başlamadan önce 0.2 mg/kg fentolamin bolus olarak uygulandı.<br />

Tüm çocuklarda anestezi, cerrahi ve KPB teknikleri standart tutuldu. Ameliyat süresince tüm<br />

çocukların hemodinamik takibi, nazofaringeal, rektal ve cilt sıcaklık ölçümleri kaydedildi.<br />

Venöz kanülasyonlar yapıldıktan sonra (t1), KPB’a başlanıp sonra tam akım hızı sağlandıktan<br />

sonra (t2), ısınmaya başlamadan hemen önce, en soğuk sıcaklıkta (t3) ve ısınma tamamlanıp<br />

KPB sonlandırılmadan hemen önce (t4) olmak üzere dörder kez inferior (IVC) ve superior<br />

vena kava (SVC) kanüllerinden venöz kan gazı örnekleri alınmıştır.<br />

Bulgular: KPB öncesi ve sonrası tüm hemodinamik değerler ve KPB süresince ortalama arter<br />

basınçları benzer seyretti. Dört ölçüm zamanında elde edilen sıcaklık değerleri ve venöz kan<br />

gazı bulguları bakımından gruplar arasında fark bulunmadı. KPB sonunda idrar çıkışları<br />

benzerdi. Santral-periferal sıcaklık farkları da dört ölçüm zamanı için gruplar arasında benzer<br />

bulundu. Sadece nazofaringeal-rektal sıcaklık farkı ısınma döneminde gruplar arasında farklı<br />

bulundu (p=0.019). Her iki grupta da KPB sırasında en soğukta (t3) ve ısınma döneminde (t4)<br />

venöz pCO2 ve laktat değerleri SVC örneklerinde daha yüksekti.<br />

Sonuç: Bu çalışmadan elde edilen veriler ile, açık kalp cerrahisi uygulanan infantlarda<br />

fentolamin ve sodyum nitroprusidin KPB sırasındaki doku perfüzyonu üzerine etkileri benzer<br />

bulunmuştur.


P197<br />

BIS MONİTÖRİZASYONU ALTINDA HEDEF KONTROLLÜ DERİN SEDASYON<br />

İLE İNTRAKRANYAL KİTLE ÇIKARILMASI<br />

Engin Ertürk 1 * ,Bahanur Çekiç 2 ,Müge Koşucu 3 ,Şükran Geze 4 ,Ahmet Akyol 5 ,Hülya<br />

Ulusoy 5 ,İbrahim Özen 5<br />

1 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD., Trabzon-Turkey 2 K.T.Ü. Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD. - 3 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon AD., Trabzon-Turkey 4 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

AD. trabzon- 5 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD. -<br />

Giriş: Ciddi akciğer problemleri olan hastalarda güvenli ekstübasyon ve postoperatif<br />

derlenmenin sağlanması zor olduğu için entübasyon ve genel anestezi uygulamasından<br />

kaçınılabilir. Rejyonal anestezi uygulamasının mümkün olmadığı bu tür vakalarda anestezi<br />

yönetimi zordur. Biz bu olgu sunumunda akciğer problemleri nedeniyle genel anestezi<br />

alamayan intrakranyal kitleli hastadaki anestezi deneyimimizi sunmak istedik.<br />

Olgu: İki yıl önce kolon karsinomu nedeniyle opere edilmiş, 20 yıldır KOAH’ı olan 80<br />

yaşındaki erkek hastanın şiddetli baş ağrıları ve aşırı yorgunluk şikayetleri üzerine çekilen<br />

beyin tomografisinde sol paryetal lobda 3x3.5cm büyüklüğünde kitle tesbit edilmiş. Kitle<br />

eksizyonu planlanan hastanın tüm vücut tomografilerinde başta akciğer (sağ lob 8x6x6.5cm,<br />

sol lob multipl kitleler) olmak üzere karaciğer ve böbreklerinde metastazla uyumlu kitleler<br />

bulundu. Laboratuar tetkiklerinde böbrek yetersizliği saptanan ve daha önce birkaç kez<br />

diyalize giren hastanın kan gazında dekompanse respiratuar+metabolik asidoz tespit edildi.<br />

Karaciğer fonksiyon testlerinde metastatik tümörlere bağlı olduğu düşünülen artış olan hasta<br />

uygun sıvı rejimi, diüretik ve KOAH’a yönelik tedavi ile nisbeten stabil hale getirildi. Derin<br />

sedasyon altında lokal anestezi ile opere edilmesine karar verildi. Ameliyathanede EKG,<br />

SpO2, arteriyel tansiyon ve BIS monitörizasyonu yapılan ve spontan solunumda maske ile 3<br />

lt/dk oksijen alan hastaya iv bolus 2mg midazolam, 50µg alfentanil yapıldıktan sonra BIS<br />

değeri 65-80 arasında olacak şekilde 20-50µg/kg/dk propofol ve 0.01-0.05µg/kg/dk alfentanil<br />

infüzyonu başlandı. Lokal anestezi desteğiyle kranyotomisi yapılan hastanın tümörü bu<br />

şekilde yaklaşık 1 saatte çıkarıldı. Operasyon esnasında herhangi bir problem yaşanmayan<br />

hastanın infüzyonları kesildi. 15 dakika sonra tam kooperasyon sağlanan hasta postoperatif<br />

bakım odasında 2 saat takip edildikten sonra yaşamsal parametreleri stabil şekilde servise<br />

gönderildi.<br />

Tartışma-Sonuç: Yaygın metastatik tümörlere bağlı çoklu organ yetersizliği olan ve<br />

metastatik akciğer tümörleriyle birlikte ciddi KOAH’ı bulunan hastalarda anestezi yönteminin<br />

seçimi prognozu doğrudan etkilemektedir. Rejyonal anestezi tekniklerinin uygun olmadığı,<br />

özellikle solunum problemlerinden dolayı entübasyon ve genel anestezi istenmeyen bu tür<br />

olgularda BIS monitörizasyonu altında hedef kontrollü derin sedasyon alternatif bir seçenek<br />

olarak düşünülebilir.


P198<br />

HİDROSEFALİ GELİŞEN OLGUDA SÜRRENAL KORTEKS<br />

BASKILANMASITEXT<br />

Tamer Kuzucuoğlu 1 * ,Feriha Temizel 2 ,Gökhan Nalbant 3 ,Zuhal Arıkan 4<br />

1 Dr.Lütfi Kırdar kartal eğitim ve araştırma hastanesi, I.Anestezi ve reanimasyon kliniği - 2<br />

Dr.Lütfi kıradr kartal eğüitim ve araştırma hastanesi, I.Anestezi ve reanimasyon kliniği<br />

istanbul- 3 DrçLütfi Kıradr kartal eğitim ve araştırma hastanesi, I.Anestezi ve reanimasyon<br />

kliniği - 4 Dr.Lütfi Kırdar kartal Eğitim ve araştırma Hastanesi, I.Anestezi ve Reanimasyon<br />

kliniği -<br />

Giriş: Kranial yer kaplayan kitleler, kitle basısı nedeni ile hipotalamo-pitüiter aksa baskı<br />

yaparak adrenokortikotrop hormon (ACTH)nın az salgılanmasına neden olmakta bunun<br />

sonucunda sürrenal korteksten kortizol salgılaması azalmakta ve kan kortizol seviyesi<br />

düşmektedir(1).<br />

Olgu:57 yaşında 80 kg ağırlığında erkek hasta.06.05.<strong>2006</strong> tarihinde akut subdural hematom<br />

tanısıyla opere edilmiş.3 ay boyunca yoğun bakım tedavisi görmüş,sonucunda<br />

hidrosefali tanısıyla 07.08.<strong>2006</strong> ve 29.08.<strong>2006</strong> tarihlerinde iki operasyon daha geçirmiş.Son<br />

operasyonunda preoperatif muayenede; şuur açık, koopere,trakeotomize, gastrik beslenmesi<br />

mevcut,pupil ışık refleksleri normal, ekstremiteler hareketli.Diabet tip II ve hipertansiyonu<br />

için ilaç kullanmakta.Beyin MR da olfaktor oluk meningiomu tespit edildi.Kan kortizol ve<br />

ACTH değerleri düşük seyretmekte.olan ve hiponatremisi(123 meq/dl) hastaya kan şekeri<br />

veTA regüle edildikten sonra genel anestezi altında operasyon planlandı. Pentotal 5mg/kg,<br />

fentanil 1,5 meq/kg, vekuronyumo,1mg/kg uygulanarak indüksiyon sağlandı. Lidokain 80mg<br />

ile indüksiyona hemodinamik yanıt baskılanarak sorunsuz entübe edildi. İdamede O2/N 2O:<br />

%50 ve sevoflurane %1,5 kullanıldı. Full monitorizasyon sağlanan hastaya indüksiyondan<br />

hemen önce prednol amp 20 mg iv, daha sonra 6 saat arayla 20 mg prednol iv devam edildi.<br />

Bu uygulama 3 gün boyunca devam etti. Ameliyat süresince TA ve 2 saat arayla kan gazı ve<br />

saatlik kan şekeri takibi yapıldı. Kan şekeri 120-140 mg/dl, TA ise normotansif düzeyde<br />

tutuldu. Operasyon 4,5 saat sürdü ve sonucunda 5ml/kg/saat kristalloid infüzyonu<br />

uygulandı.Kan transfüzyonuna gerek görülmedi. Operasyon bitiminde Tramadol 100 mg İV<br />

yapılarak derlenme ünitesine alındı.Hemodinami stabil edilerek ilgili servise gönderildi.<br />

Tartışma ve Sonuç:Yer kaplayan kitlelerde, sürrenal korteks supresyonuna bağlı olarak<br />

gelişen addison tablosu, kortizon replase edilmesi ile giderilebilir.Ancak kortizonun<br />

yaratacağı yan etkilerden anestezistin haberdar olması ve uygun tedbirler alması gereği<br />

hatırlanmalıdır.<br />

Kaynak:<br />

1-Tilbrock AJ et all.Neuroendocrine mechanism of innate states of attenuated responsiveness<br />

of the hypothalamo pituitary adrenal axis to stres.Front Neuroendocrinol,<strong>2006</strong>,82-86


P199<br />

İNTRAKRANİYAL ANEVRİZMALI GEBEDE ENDOVASKÜLER KOİL<br />

EMBOLİZASYONUNDA ANESTEZİK YAKLAŞIM<br />

Şükran Geze 1 * ,Hülya Ulusoy 2 ,Sedat Saylan 2 ,Bahanur Çekiç 2 ,Müge Koşucu 3 ,Engin<br />

Ertürk 3 ,Hasan Dinç 4<br />

1 Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji trabzon- 2 Karadeniz Teknik<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 3 Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji, Trabzon-Turkey 4 Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji -<br />

GİRİŞ: Gebelikte gelişen fizyolojik değişiklikler kan volumü ve basıncının artması gibi<br />

anevrizma formasyonunun değişmesine ve rüptüre olmasına yatkınlığı arttırır.Gebelerde<br />

intrakraniyal kanama sıklığı nadir olmakla birlikte (%0.01-% 0.05) intrakaniyal kanama<br />

sonrası maternal mortalite oldukça yüksektir.( %40-%83) Gebelikte görülen tüm maternal<br />

mortalitenin %5-%12 ini oluşturur.Gebelikte intrakraniyal anevrizma rüptürü tedavisinde<br />

minimal invaziv girişim olarak kabul edilen endovasküler koil embolizasyonu sıklıkla<br />

kullanılmaktadır.(1)<br />

OLGU:27 yaşında 32 haftalık gebe ;şiddetli baş ağrısı , bulantı kusma ,kişilik değişikliği ve<br />

ajitasyon şikayetleri ileacil servise getirilmiş. Kişilik değişikliği ,ajitasyon nedeniyle nörolojik<br />

muayene ve radyolojik tetkik yapılamayan hastanın sedasyon altında çekilen kraniyal<br />

magnetik rezonans görüntülemesinde :Anterior komminikan arterde 3-4 mm boyutunda<br />

sakkuler anevrizma, subaraknoid kanama, sağ frontal lob inferior kesiminde iskemi ya da<br />

infarkt ile uyumlu lezyon , hidrosefali belirlendi. Tedavi amaçlı endovaskuler koil<br />

embolizasyonu planlanan hastaya genel anestezi altında koil embolizasyonu uygulandı.<br />

İndüksiyonda propofol 3 mg/kg, sisatrakuryum 0,1 mg/kg, idamede propofol ve ultiva<br />

infüzyonu ve O2/ Hava karışımı kullanıldı. Anestezi sırasında ve yoğun bakım dönemi<br />

süresince hastanın EKG, invaziv arter basıncı, SpO2, BİS monitorize edildi. Girişim boyunca<br />

hemodinamik olarak stabil seyreden hasta ekstübe edilerek yakın takip amacıyla yoğun<br />

bakıma alındı. 24 saat yoğun bakımda izlenen hasta ve bebeğin genel durumu iyi olması<br />

üzerine servise çıkarıldı. Altı hafta sonra, 38. haftada genel altında sezeryan yapıldı. Anne ve<br />

bebek sağlıklı olarak taburcu edildi.<br />

SONUÇ: Gebelikte intrakraniyal anevrizma tedavisi multidisipliner yaklaşımla mümkündür.<br />

Endovasküler koil embolizasyonu minimal invaziv olarak tercih edilen yöntemdir. Tedavi<br />

yaklaşımı nasıl olursa olsun anne kadar bebek içinde koruyucu önlemler alınmalıdır. Bu<br />

vakada endovasküler embolizasyon süresince bebeği de korumak ve işlem sonrası erken<br />

derlenme amacıyla TİVA tercih edildi. Sedasyon ve hemodinami monitorizasyonuna özellikle<br />

dikkat edilerek 24 saat yoğun bakım desteği sürdürüldü. Bu benzer olgularda uygulanabilir bir<br />

protokoldür düşüncesindeyiz.<br />

KAYNAK: Neurosurg Clin N Am. 1998 Jul;9(3):549-56


P200<br />

BETA TALASEMİ VE UYGUNSUZ ADH SALINIMI OLAN HASTADA GELİŞEN<br />

HİPOFİZ APOPLEKSİSİ NEDENİYLE YAPILAN CERRAHİDE ANESTEZİ<br />

YAKLAŞIMIMIZ<br />

Hatice Türe 1 * ,Melike Mut 2 ,Murat Sayın 3 ,Uğur Türe 4<br />

1 Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D., İstanbul-Turkey 2<br />

Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, Nöroşirurji A.D. - 3 Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D., İstanbul-Turkey 4 Yeditepe Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Nöroşirurji A.D. -<br />

Giriş: Beta talasemi; beta-globin zincir sentezinin parsiyel ya da total defekti ve hemolitik<br />

krizler ile seyreden bir hastalıktır. Bu sunumda; beta-talasemi major tanısı almış ve bu<br />

nedenle allojenik kök hücre nakli yapılmış, immunosupresif, uygunsuz antidiüretik hormon<br />

(ADH) salınımı tanısı olan hastada gelişen, pituiter apopleksiye bağlı bilateral görme kaybı<br />

nedeniyle yapılan acil transsfenoidal dekompresif cerrahide anestezi yaklaşımımız<br />

sunulmuştur.<br />

Olgu Sunumu: Otuz yaşında, 60 kg ağırlığında, beta talasemi major tanısıyla allojenik kök<br />

hücre nakli yapılmış ve siklosporin-steroid tedavisi sırasında gelişen alt gastrointestinal sistem<br />

kanaması nedeniyle tedavileri devam etmekte olan hastada saptanan dirençli hipotansiyon,<br />

görme kaybı nedeniyle ileri tetkik edilmiş ve panhipopitutiarizm tanısıyla acil operasyonu<br />

planlanmıştır. Preoperatif yapılan tedavi ve transfüzyonlarla hemoglobin; 9.8 g/dL, trombosit;<br />

89 x 109 /L, sodyum; 130’a dek düzeltilmiş ve hormon replasmanlarına başlanmıştır.<br />

Peroperatif invaziv monitorizasyon yapılan hasta kanama diyatezi nedeniyle tedavi edilmiş ve<br />

ekstübe olarak yoğun bakımda takip edilip, problemsiz olarak servise çıkarılmıştır.<br />

Sonuç: Beta talasemi, panhipopitutiarizm ve uygunsuz ADH salınımı tablolarının aynı hastada<br />

birlikte görülmesi perioperatif anestezi yönetiminde ölümcül sonuçlara neden olabilir. Bu<br />

nedenle bu hastaların acil ya da elektif cerrahi öncesinde ayrıntılı tetkiklerle hazırlanması ve<br />

cerrahi sırasında gelişebilecek komplikasyonların öngörülerek hazırlık yapılması gerektiği<br />

kanısındayız.


P201<br />

POSTERİOR FOSSA TÜMÖRLERİNDE VENÖZ HAVA EMBOLİSİ VE<br />

PEEP UYGULAMASI<br />

Namigar Turgut 1 ,Aygen Türkmen 2 ,A.Celal İplikçioğlu 3 ,Aysel Altan 4 ,S Sumru<br />

Gökkaya 5 * ,M Aziz Hatiboğlu 6<br />

1 S.B.Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Istanbul- 2<br />

S.B.Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği<br />

İSTANBUL- 3 S.B.Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Beyin Cerrahisi Kliniği - 4<br />

S.B.Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, -<br />

Turkey 5 S.B.Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

Kliniği - 6 S.B.Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Beyin Cerrahisi Kliniği -<br />

GİRİŞ: Bu çalışmada,genel anestezi altında oturur pozisyonda yapılan posterior fossa tümör<br />

ameliyatlarında 5-8 cmH2O PEEP (Positive End Expiratory Pressure) uygulanan ve<br />

uygulanmayan hastalarda peroperatif ve postoperatif komplikasyonların kıyaslanması<br />

amaçlanmıştır.<br />

YÖNTEM: 103 olgu iki gruba ayrıldı.I- PEEP uygulanmayan grup(n=73), II- 5-8 cmH2O<br />

PEEP uygulanan grup(n=30).Tüm hastalara EKG , invaziv arteriyel kan basıncı,sağ atriyum<br />

basıncı,end tidal CO2 ,SpO2 monitörizasyonu yapıldı ve antişok çorap giydirildi.Peroperatif<br />

kanama ve transfüzyon yapılması, venöz hava embolisi (VHE),yoğun bakımda kalış<br />

süresi,hastanede kalış süresi ve hastaneden çıkış şekilleri tespit edildi.<br />

BULGULAR: Grup I‘de 9 hastada (%12.3) Grup II‘de 5 hastada (%16.7) VHE<br />

gözlendi.PEEP’li grupta 3 hastaya, PEEP’siz grupta 14 hastaya (%19.2) kan transfüzyonu<br />

yapıldı.Grup I‘de 5 hasta (%6.8), Grup II ‘de 1 hasta (%3.3) eksitus oldu.Heriki grupta yoğun<br />

bakımda kalış süresi 2,3 gün olarak bulundu.<br />

TARTIŞMA: VHE sadece cerrahi sırasında oturur pozisyonda değil,operasyon bitiminde<br />

hastanın supin pozisyona alınması sırasında da olabilir, bu dönemde de PEEP uygulanıyor<br />

olabilir.<strong>Poster</strong>ior fossa ameliyatlarında PEEP uygulamasının venöz hipertansiyon ve kafa içi<br />

basıncını yükseltmeye etkisi hala tartışma konusudur,ancak başa aşırı fleksiyon ve rotasyon<br />

yapıldığında tehlikeli sınırlara varabilir.PEEP‘ın VHE‘den korunmak için efektif<br />

olmadığı,orta derecede hipoventilasyon veya normoventilasyonun daha iyi olduğu<br />

bildirilmiştir.VHE %5.5 ila %30 arasında görülebilir.Biz çalışmamızda 8-10 cmHc2O PEEP<br />

uyguladığımız grupta %16.7 olguda,ancak PEEP uygulanmayan grupta %12.3 olguda VHE<br />

gördük.


SONUÇ: <strong>Poster</strong>ior fossa tümörlerinde PEEP ,VHE‘yi önlemede venöz basıncı artırarak etkili<br />

olabilir.Ancak,bu amaç için çok yüksek PEEP değerleri gerekebilir.Bunun yerine gerektiğinde<br />

boyun venlerine basınç uygulanması önerilmektedir.Birçok çalışmanın sonucu, yeterli<br />

monitörizasyon uygulandığı durumda oturur pozisyonun güvenli olduğunu göstermektedir ve<br />

PEEP uygulanması ise hala tartışma konusudur.


P202<br />

İNTRAKRANİYAL CERRAHİDE PREMEDİKASYONDA KULLANILAN<br />

DEXMEDETOMİDİNİN ENTÜBASYONDA HEMODİNAMİK YANITA ETKİSİ<br />

Hülya MERTOĞLU 1 * ,İnci PAKSOY 1 ,Sibel OBA 2 ,Leman ACUN DELEN 3 ,Pınar<br />

DAYLAN 3<br />

1 ŞEEAH, 1.Anestezi - 2 ŞEEAH, 1.Anestezi, istanbul-Afghanistan 3 ŞEEAH, 1.Anestezi -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ: İntrakraniyal operasyonlarda gelişen hemodinamik değişiklikler<br />

intrakraniyal basınç ve beyin genişlemesi üzerine minimal etkili olmalıdır. Tüm<br />

operasyonlarda olduğu gibi indüksiyon döneminde laringoskopi ve entübasyon anında gelişen<br />

sempatik stimülasyonla taşikardi ve kan basıncında artış olmaktadır. Bu çalışmada<br />

intrakranial girişim geçirecek hastalarda dexmedetomidinin operasyon öncesinde<br />

infüzyonunun anestezi indüksiyonunda, entübasyonda ve çivili başlık takılımı sırasında<br />

hemodinamik yanıta etkisi değerlendirilmiştir.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM: Hastane etik kurul onayı alındıktan sonra elektif kraniyotomi<br />

geçirecek ASA I-II grubu 60 hasta çalışmaya dahil edildi. Çalışma prospektif çift kör olarak<br />

planlandı. Grup Ie anestezi indüksiyonundan önce !5 dkda gidecek şekilde 1 mcq/kg<br />

dexmedetomidine infüze edildi.Grup II ye %0.9 salin infüze edildi. Her iki gruba aynı<br />

standart genel anestezi uygulandı.Tüm hastaların OAB ,KTA ,SpO2 ve end tidal CO2<br />

değerleri giriş ,indüksiyon, entübasyon ,çivili başlık takıldıktan sonraki 15. dk ya kadar 5 dk<br />

da bir ,daha sonra operasyon bitimine kadar 15 dklık aralarla kaydedildi. OAB ve KTA<br />

preoperatif değerlerin %20 üzerinde olduğunda !mcq/kg fentanyl uygulandı. KTA 45 in<br />

altında olduğunda atropin verildi. OAB %20 altına indiğinde iv efedrin uygulandı. Uygulama<br />

sırasında görülen yan etkiler kaydedildi.<br />

BULGULAR: Grup I ve II nin istatistiksel karşılaştırmasında Grup I’de OAB ve KTA’nın<br />

anlamlı düşük seyrettiği görüldü.Grup I de 4 olguda tedavi gerektirecek bradikardi 2 olguda<br />

ise hipotansiyon oldu.<br />

TARTIŞMA ve SONUÇ: İntrakraniyal kompliansı bozulmuş veya zaten artmış kafa içi<br />

basıncı olan hastalar için anestezi indüksiyonu ve endotrakeal entübasyon kritik dönemlerdir.<br />

Hedef kafaiçi basıncını arttırmadan veya beyin kan akımını bozmadan yavaş, kontrollü bir<br />

şekilde trakeal entübasyonu gerçekleştirmektir.<br />

Sonuç olarak intrakranial cerrahide premedikasyonda kullanılan dexmedetomidinenin<br />

entübasyona hemodinamik yanıtı önlemede diğer ilaçlara alternatif olabileceğini<br />

düşünmekteyiz.<br />

Kaynak: Peden CJ, Cloote AH, Stratford N,Prys-Roberts C. The effect of intravenous<br />

dexmedetomidine premedication on the dose requirement of propofol to induce loss of<br />

consciousness in patients receiving alfentanil. Anaesthesia 2001; 56:408-413.


P203<br />

TRANSSFENOİDAL HİPOFİZ CERRAHİSİ GEÇİREN HASTALARDA<br />

PERİOPERATİF DÖNEMDE GÖRÜLEN KOMPLİKASYONLARIN<br />

RETROSPEKTİF ANALİZİ<br />

Arzu Gerçek 1 * ,Deniz Konya 2 ,Zafer Toktaş 2 ,Türker Kılıç 2 ,M. Necmettin Pamir 2<br />

1 Marmara Üniversitesi Nörolojik Bilimler Enstitüsü, Istanbul, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon İstanbul- 2 Marmara Üniversitesi Nörolojik Bilimler Enstitüsü, Istanbul, Beyin<br />

Cerrahisi -<br />

Giriş ve Amaç: Transsfenoidal cerrahi, hipofiz patolojilerinin tedavisinde etkin ve güvenli bir<br />

yöntemdir. Hipofiz patolojileri eşlik eden morbiditeler nedeniyle, anestezistler için gerçek bir<br />

mücadele gerektirirler. Bu çalışmanın amacı 2002-<strong>2006</strong> yılları arasında enstitümüzde yapılan<br />

transsfenoidal hipofiz ameliyatlarının perioperatif döneminde görülen komplikasyonların<br />

retrospektif olarak araştırılmasıdır.<br />

Gereç ve Yöntem: Etik kurul onay ile ASA I-II grubu 82 hastanın kayıtları değerlendirilmeye<br />

alındı. Aynı anestezi yöntemi kullanılan hastalarda demografik özellikler, hava yolu<br />

sağlanması, operasyon süresi, kardiyovasküler ve elektrokardiyografik anormallikler,<br />

perioperatif dönemdeki komplikasyonlar ve patolojik tanılar kaydedildi.<br />

Bulgular: İndüksiyon sonrasında, 4 hastada medikal tedaviye cevap vermeyen uzamış<br />

bradikardi (25-30 atım/dk) ve bizar QRS kompleksli ventriküler ektopik atımlar görüldü. Üç<br />

hastada entübasyon sırasında problem yaşandı. Oniki hastada adrenalinli lokal anesteziğin<br />

intranazal submukozal enjeksiyonu sonrasında hipertansif yanıt gözlendi. Cerrahi sonrasında<br />

hastalarda bulantı ve kusma gözlenmedi. Hastaların sadece 12’sinde (% 14) postoperatif ilk<br />

24 saatte analjezik ihtiyacı oldu. Erken postoperatif dönemde sadece 2 hastada (% 2.4) geçici<br />

diabet insipid gözlendi. Toplamda, 21 hastada (% 25.6) komplikasyon görüldü.<br />

Tartışma ve Sonuç: Transfenoidal hipofiz cerrahisi dikkatli bir ön değerlendirme gerektirir.<br />

Anestezistler zor entübasyon, vazokonstriktör eklenmiş lokal anesteziğin submukozal<br />

enjeksiyonuna bağlı hipertansif yanıt ve anestezi indüksiyonu sonrasında subklinik kardiyak<br />

patolojilerin klinik bulgu verir hale gelme olasılığını göz önünde bulundurmalıdır.


P204<br />

PREOPERATİF DEKSMEDETOMİDİN İNFÜZYONUNUN ENTÜBASYON, ÇİVİLİ<br />

BAŞLIK VE CERRAHİ İNSİZYONA VERİLEN STRES YANITA ETKİLERİNİN<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

ayşe ilksen eğilmez 1 * ,dilek yazıcıoğlu 2 ,haluk gümüş 2 ,onur özlü 2<br />

1 dışkapı yıdırım beyazıt eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon,<br />

ankara-Turkey 2 dışkapı yıdırım beyazıt eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve<br />

reanimasyon -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ<br />

Beyin cerrahisi anestezisinde sempatik hiperaktiviteyi inhibe etmek için preoperatif dönemde,<br />

bir alfa-2 agonisti olan deksmedetomidin infüzyonu uyguladık (1,2). Endotrakeal entübasyon ,<br />

çivili başlık ve cerrahi insizyona hemodinamik yanıt ve uyanma süresi ile kullanılan<br />

tiyopental ve fentanyl dozlarına etkilerini gözlemlemeyi amaçladık.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM<br />

Hastane Etik Kurul onayı alındıktan sonra ASA I-II grubunda, 20-60 yaş arası, çivili başlık<br />

uygulanacak 30 hastaya standart monitorizasyon ile anestezi derinliğinin takibi için bispektral<br />

elektroensefalograf (BIS) uygulandı.<br />

Operasyondan 45 dk önce 0.05mg/mg/kg, im midazolam ile premedikasyon sonrası;<br />

Grup I’de (n=15) 0,5 µg/kg i.v., deksmedetomidin ; Grup II’de (n=15) i.v. %0,.9 NaCl, 10<br />

dakika süre ile infüzyon şeklinde uygulandı. Anestezi indüksiyonu için BIS değeri 40<br />

oluncaya kadar 25-50 mg/15s, i.v. tiopental verildi. Vecuronium 0.1mg/kg i.v. ve fentanyl 3-4<br />

microg/kg i.v., uygulandıktan sonra endotrakeal entübasyon gerçekleştirildi. İdame %50 02<br />

içinde N2O ve isofluran ile sağlandı . Sırası ile, indüksiyonda ve peroperatif uygulanan<br />

toplam tiyopental ile fentanyl miktarları kayıt edildi.<br />

OAB ,KAH ,BIS değerleri, infüyon öncesinde ve sırasında, entubasyon , çivili başlık ile<br />

insizyon öncesi ve sonrasında, peroperatif 5 dk ara ile, ekstubasyon öncesi ve sonrası,<br />

postoperatif dönemde kayıt edildi. Ekstubasyonun 15.dk’da Aldrete derlenme skoru ile ; 15,<br />

30, 45dk ile , 1, 2,3, 4. sa’de bulantı, kusma, titreme varlığı gözlendi.<br />

BULGULAR<br />

Grup I’de tiyopental gereksiniminin ve ek fentanyl ihtiyacının azaldığını gözlemledik<br />

(p0,002).<br />

Grup II’de, Grup I’e göre entübasyondan ve çivili başlık uygulamasından sonra OAB ve<br />

ortalama KAH’ı anlamlı yüksek bulunmuştur (p0,002).<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ<br />

Deksmedetomidin’nin entübasyon ve özellikle çivili başlık uygulaması sırasında<br />

hemodinamik yanıtı baskılamada etkili olması, derlenmeyi geciktirmemesi nedenleri ile beyin<br />

cerrahisi anestezisinde kullanılabileceği görüşündeyiz.<br />

KAYNAKLAR<br />

1-Anesth Analg 1997;85:358-64<br />

2-Anesth Analg 2000;90:834-9<br />

ANAHTAR KELİMELER


deksmedetomidin, hemodinamik cevap, çivili başlık


P205<br />

SPİNAL ANESTEZİ UYGULANAN LOMBER DİSK AMELİYATLARINDA PRON<br />

VE DİZ-DİRSEK POZİSYONLARININ HEMODİNAMİ VE SOLUNUM<br />

FONKSİYONLARINA ETKİLERİ<br />

Selma Özgür Buyrukçu 1 ,Pınar Zeyneloğlu 2 * ,Hakan Caner 3 ,Şule Akçay 4 ,Gülnaz<br />

Arslan 5<br />

1 Besni Devlet Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Başkent Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi<br />

Hastanesi, Beyin Cerrahisi - 4 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Göğüs<br />

Hastalıkları - 5 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

-<br />

Giriş ve Amaç: Lomber disk cerrahisi bölgesel veya genel anestezi altında farklı<br />

pozisyonlarda gerçekleştirilebilmektedir. Bu çalışmanın amacı, spinal anestezi altında lomber<br />

disk cerrahisi yapılan hastalarda, pron ve diz-dirsek pozisyonlarının hemodinami ve solunum<br />

fonksiyonları üzerine olan etkilerini karşılaştırmaktır.<br />

Gereç ve Yöntem: Hastane etik kurul izni ve hasta onayı alındıktan sonra lomber disk<br />

cerrahisi geçirecek yaşları 18-60 arasında ASA I-II 36 hasta randomize prospektif olarak<br />

spinal anestezi sonrası 2 gruba ayrıldı. Cerrahi için Grup 1’de (n=18) diz-dirsek, Grup 2’de<br />

(n=18) ise düz pron pozisyon kullanıldı. Taşınabilir spirometre ile preoperatif, spinal anestezi<br />

sonrası, diz-dirsek veya düz pron pozisyon sonrası 15. dakikada ve cerrahi sonunda solunum<br />

fonksiyon testleri yapıldı. Aynı dönemlerde periferik oksijen satürasyonu, nabız ve kan<br />

basıncı değerleri kaydedildi.<br />

Bulgular: Hastaların demografik ve cerrahi özellikleri benzerdi. Hemodinamik değişiklikler<br />

ve birinci saniyedeki zorlu ekspiratuar volüm (FEV1), zorlu vital kapasite (FVC) değerleri<br />

için gruplar arasında anlamlı fark bulunmadı (p>0.05). Grup 1’de spinal anestezi ve diz dirsek<br />

pozisyonu sonrası 15.dakikada restriksiyon yönünde FVC’de düşme saptandı (sırasıyla<br />

p=0.006 ve p=0.01). Gruplar arasında maksimum ekspiratuar akım (PEF) değerinde diz dirsek<br />

pozisyonu verildikten sonra düz prona göre düşme bulundu (p=0.035).<br />

Tartışma ve Sonuç: Spinal anestezi uygulanan lomber disk ameliyatlarında verilen<br />

pozisyonların hemodinamik açıdan olumsuz etkisinin bulunmadığı, diz-dirsek pozisyonunun<br />

pron pozisyona göre solunum fonksiyonlarında daha belirgin restriktif değişikliğe neden<br />

olduğu saptanmıştır.


P206<br />

ARTMIŞ MALİGN HİPERTERMİ RİSKİ OLAN PROGRESİF MUSKULER<br />

DİSTROFİLİ OLGUDA PROFİLAKTİK DANTROLEN UYGULAMASI<br />

EBRU EFETÜRK EKMEKÇİOĞLU* ,CÜNEYT AKSU ,BELGİN AKAN ,DEMET<br />

ALBAYRAK ,NERMİN GÖĞÜŞ<br />

ANKARA NUMUNE HASTANESİ, ANESTEZİ -<br />

GİRİŞ: Malign Hipertermi (MH) pediatrik yaş grubunda nadir görülen farmakogenetik bir<br />

myopatidir. Eğilimli hastalarda genel anestezi indüksiyonu sonrası kas dokusunda<br />

hiperkatabolizma, masseter kas rigiditesi ve ateş yükselmesi ile karakterize bir sendromdur.<br />

Bazı nöromuskuler hastalıklar göreceli olarak artmış MH riski ile birliktelik gösterir.<br />

OLGU: 12 yaşında erkek hasta yürümede zorluk, kas güçsüzlüğü, yutmada güçlük şikayetleri<br />

ile başvurdu. Öyküde hastanın kız kardeşinde de benzer semptomlar olduğu öğrenildi. Fizik<br />

muayenede kardiyovasküler sistemde mezokardiak odakta 2/6 derece sistolik üfürüm<br />

mevcuttu. Laboratuar incelemelerinde serum CK seviyeleri yüksek idi. Ekokardiyografi<br />

sonucu normal sınırlarda idi. Kas biyopsisi planlanan hastanın sağ bacak lateral vastus kası<br />

biyopsi sonucu “Progresif Muskuler Distrofi” olarak geldi. Bilateral aşiloplasti operasyonu<br />

planlanan hastaya operasyondan 30 dakika önce 1,5 mg/kg dozda iv dantrolen yavaş infüzyon<br />

ile uygulandı. Midazolam ile sedatize edilen hasta ısı monitorizasyonu ve non invaziv<br />

monitorizasyona alınarak indüksiyona başlandı. 7 mg/kg Na-tiyopental ve 0,1 mg/kg<br />

vekuronyum ile indüksiyon sağlanan hastada entübasyon zorluğu yaşanmadı. Masseter<br />

spazmı görülmedi. Sevofluran + N2O /O2 ile operasyon sürdürüldü. İntraoperatif vital bulgu,<br />

vücut ısısı takipleri, endtidal CO2 değerleri normal sınırlarda seyretti. Operasyon 45 dakika<br />

sürdü. Problemsiz ekstubasyon sağlanarak yoğun bakımda izleme alındı. Postoperatif 2 gün<br />

sonra servise gönderildi. Hastaya MH gen çalışması için üst merkeze başvurması önerildi.<br />

TARTIŞMA: MH için, tanı almış progresif muskuler distrofi, aile öyküsünün olması ve CK<br />

yüksekliği olgumuzda artmış risk olarak kabul edilmiştir. Dantrolen profilaksisi, yakın takip<br />

ve tetikleyici ajanlardan kaçınılarak uygulanan genel anestezi MH olasılığını ortadan<br />

kaldırmıştır. Bu olguların MH için DNA analizi aydınlatıcı olacaktır.Olgumuzda da<br />

görüldüğü gibi riskli vakalarda profilaksi, hızlı tanı ve tedavi, anestetik ve nonanestetik<br />

tetikleyicilerin ortadan kaldırılmasıyla MH’de mortalite ve morbidite azaltılabilir<br />

kanısındayız.


P207<br />

HURLER SENDROMLU ÇOCUKTA ANESTEZİ<br />

özlem balkız soyal ,sibel atasoy* ,mustafa baydar ,nermin göğüş<br />

ankara numune eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon -<br />

GİRİŞ:Otozomal resesif bir sendrom olan Hurler sendromu,katabolizmadaki bir basamağın<br />

eksikliğine bağlı olarak polisakkaritlerin sistemik olarak depolanmasıyla karakterizedir ve<br />

buna bağlı olarak özellikle üst solunum yolunda görülen anomaliler anestezi morbidite ve<br />

mortalitesinden sorumludur.<br />

OLGU SUNUMU:Yenidoğan döneminde Hurler sendromu tanısı almış 4 yaşında bir erkek<br />

çocuğa sağ önkolda posttravmatik defekt nedeniyle fasiyokütan greft uygulanması<br />

planlandı.Alınan aile öyküsünde akraba evliliği ve yine hurler sendromlu 2 yaşında bir erkek<br />

kardeşin varlığı kaydedildi.Hastanın fizik muyenesinde, belirgin mental,motor<br />

retardasyon,yüz<br />

hatlarında<br />

kabalaşma,makrosefali,makroglossi,mikrognati,temporomandibüler eklemde hareket<br />

kısıtlılığı,bilateral katarakt,ekzoftalmi ve kısa boyun dikkat çekiciydi.Mallampati sınıf III<br />

olarak değerlendirildi.Kardiyomegali ve hepatosplenomegalisi kaydedilen hastanın<br />

dinlemekle akciğer sesleri kaba,kalbinde 2/6ºüfürümü megvcuttu.Rutin labaratuar bulguları<br />

normaldi.Hasta 8 saatlik açlığı takiben,enfektif endokardit proflasisi eşliğinde,premedikasyon<br />

yapılmaksızın ameliyat masasına alındı ve EKG,non invaziv kan basıncı ve pulsoksimetre<br />

monitorizasyonu uygulandı.Zor entübasyon olasılığı nedeniyle,trakeostomi hazırlığı<br />

yapıldı.%100 oksijen ile preoksijenasyonu takiben %4 sevofluran ile indüksiyon<br />

yapıldı.Yüzdeki deformiteye rağmen hasta sorunsuz ventile edilebildi.İndüksiyon sonrasında<br />

15 kg ağırlığındaki hastaya 22g kanül ile damar yolu sağlanarak 30mg lysthenon ile kas<br />

gevşemesi sağlandıktan sonra,entubasyona geçildi.Laringoskopik görünüm,Cormack ve<br />

Lehane'e göre derece III olarak değerlendirildi ve orotrakeal entübasyon 4,5 no kaflı tüple<br />

ikinci denemede kör olarak, güçlükle gerçekleştirildi.Anestezi idamesinde 1 MAC<br />

sevofluran,%50 oksijen,%50 azot protoksit ve gerektikçe 0,04mg/kg vekuronyum<br />

kullanıldı.150 dakika süren operasyon boyunca hasta hemodinamik ve solunumsal<br />

parametreler açısından stabil seyretti.100dakika süren operasyon sonunda anestezi<br />

sonlandırıldı, ancak hastanın kas gücü dönmüş olmasına rağmen solunumunun tam olarak<br />

düzenlenmesi ve dilin arkaya düşmemesi için hasta 2 saat süreyle derlenme odasında takip<br />

edildikten sonra yoğun bakıma çıkarıldı.1 gece yoğun bakımda takip edilen hasta ertesi gün<br />

servise gönderildi.<br />

SONUÇ:Hurler sendromlu olgular,özellikle antomik malformasyonları nedeniyle entübasyon<br />

güçlüğü ve ekstübasyon sonrası spontan hava yolu obstrüksiyonu riski nedeniyle anestezi<br />

açısından özelliklidir.


P208<br />

GLUKOZ-6-FOSFAT DEHİDROGENAZ EKSİKLİĞİ OLAN PEDİYATRİK<br />

HASTADA ANESTEZİK YAKLAŞIM<br />

Uğur Özgürbüz 1 ,Gülçin Aran 1 * ,Lale Koroğlu 2 ,Tayfun Adanır 3 ,Gülşah Yılmaz 4<br />

,Nagihan Karahan 5 ,Volkan Karataş 6<br />

1 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği - 2<br />

İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği<br />

İZMİR- 3 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

Kliniği - 4 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

Kliniği izmir- 5 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Kliniği - 6 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, I Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Kliniği -<br />

GİRİŞ: G–6-PD eksikliği yaklaşık 400 milyondan fazla sayıda insanı etkileyen bir enzim<br />

hastalığıdır. Perioperatif ve postoperatif kullanılan analjezik ajanların özellikle bu enzim<br />

defekti olanlarda hemolitik krizlere sebep olabileceği bilinmektedir.<br />

OLGU SUNUMU: İnguinal hernisi olan 5 yaşındaki 12 kg erkek hastanın doğuştan G–6-PD<br />

enzim eksikliği tanısı olduğu öğrenildi.<br />

Fizik muayene ve biyokimyasal tetkikleri normal olarak değerlendirildi. HB:11,6, Htc: 33,<br />

WBC: 9,72, Plt: 383,000, MCV: 81,4, MCHC: 35,2 MCH: 28,6 olarak gözlendi.Rutin<br />

monitörizasyonu takiben %8 konsantrasyonda başlanmak ve % 1,5 konsantrasyona kadar<br />

azaltmak suretiyle sevofluran ile maske indüksiyonu uygulanarak periferik damar yolu açıldı.<br />

Anestezi indüksiyonunda 0,015mcg/kg atropin, 1mcg/kg fentanyl, 0,5mg/kg atracuryum IV<br />

olarak uygulandı. Entübasyonu takiben postoperatif ağrı için cerrahi başlamadan önce lateral<br />

dekubitus pozisyonunda kaudal epidural aralığa, steril şartlarda 22 G iğne ile girilerek 0,8<br />

mg/kg dozunda bupivakain % 0,125 lik konsantrasyonda olacak şeklilde kaudal analjezi<br />

sağlandı. Anestezi idamesi yarı kapalı sistem ile MAC değeri 1 olacak şekilde sevofluran<br />

,%50 O2+ %50 N2O içerisinde, end-tidal CO2 30–35 mmHg da tutularak sağlandı. 1 saat 15<br />

dakika süren operasyon süresince hastaya ek ilaç gereksinimi olmadı.<br />

Perioperatif kalp atım hızı 140–160 arasında seyreden hastanın SpO2 99, ETCO2 32 -33<br />

olarak izlendi. Hastaya perioperatif 25 mg Prednol L IV olarak uygulandı. Operasyon<br />

bitiminde anestezik gazlar kesildikten sonra yeterli spontan solunumu olan hasta ekstube<br />

edildi. Derlenme odasında monitörize olarak izlenen hasta uyanık ve hemodinamik açıdan<br />

stabil olarak servisine gönderildi. Ağrı ve sedasyon için olgu postoperatif dönemde 24 saat<br />

süreyle gözlendi. Postoperatif 2, 4, 6, 8, 16 ve 24. saatlerde Rating ağrı skalası ve sedasyon<br />

skorlaması kullanılarak değerlendirildi. Ek analjezik ihtiyacı olmayan hastada idrar<br />

retansiyonu,bulantı,kusma,solunum güçlüğü, hipotansiyon, bradikardi, gözlenmedi. Hastadan<br />

1 gün sonra alınan hemogramda Hb: 11,4 Htc 32 olarak izlendi ve herhangi bir hemoliz<br />

bulgusuna rastlanmadı.<br />

SONUÇ: Özellikle analjezik amaçla kullanılan ajanların glukoz 6 fosfat dehidrogenaz enzim<br />

defekti olan hastalarda hemolitik krizlere sebep olabileceği unutulmamalıdır. Pediatrik<br />

olgularda uygulanacak kaudal analjezi hem peripoeratif süreçte anestezik gereksinimini hem<br />

de postoperatif dönemde analjezik gereksinimini azaltacaktır.


P209<br />

MUKOPOLİSAKKARİDOZİSLİ ÇOCUKTA LARENGEAL MASKE İLE GENEL<br />

ANESTEZİ UYGULAMASI<br />

SERDAR EKEMEN 1 * ,DİLEK ÇETİNKAYA 2 ,ÖZLEM KOÇAK 2 ,BİRGÜL<br />

YELKEN 2<br />

1 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON ANABİLİM DALI, ESKİŞEHİR-Turkey 2 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ<br />

ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON ANABİLİM DALI<br />

-<br />

GİRİŞ: Bir mukopolisakkarit metabolizması bozukluğu olan Hurler sendromu α- L iduronidaz<br />

enzim defektinden kaynaklanan, birden fazla doku ve organı etkileyen konjenital bir<br />

hastalıktır. Bu sendromda hava yolu güçlükleri en sık karşılaşılan sorundur. Kalp, damar ve<br />

solunum sistemine ait diğer patolojiler perioperatif mortaliteye neden olabilir.<br />

OLGU:Mukopolisakkaridoz tanısı olan 11 yaşındaki kız çocuğu (20 kg, boy:110 cm) sağ<br />

keratoplasti plandı. Ailenin tek çocuğu olan olgunun anne ve babası arasında akraba evliliği<br />

mevcuttu. Fizik incelemesinde kaba yüz görüntüsü, büyük kraniyum, basık burun kökü,<br />

belirgin alın, kısa boyun, makroglossi, batında distansiyon ve hepatomegali mevcuttu.<br />

Ekokardiyografik incelemede mitral yetmezlik ve dilate kardiyomiyopati saptanan ve 3<br />

yaşında umblikal herni onarımı için operasyona alınan olgunun entübe edilemediği için<br />

ventilasyonun maske ile sağlandığı yönünde bir anamnezi mevcuttu.<br />

Mallampati IV olarak değerlendirilen hasta hazırlıklar tamamlanınca ameliyathaneye alındı.<br />

Damar yolu açılmasını takiben 40 mg propofol, ventilasyonun sağlanması üzerine de 5 mg<br />

atrakuryum verildi. Daha sonra 2 numaralı larengeal maske yerleştirildi. Anestezi idamesi<br />

%50 O2 + %50 N2O ve %2-4 sevofluran ile sağlandı. 3 saatlik operasyon süresinin sonunda<br />

hasta sorunsuz şekilde uyandırıldı.<br />

SONUÇ:Mukopolisakkaridozlu hastalarda özellikle entübasyon güçlüğüne bağlı olarak<br />

gelişen güvenli hava yolu teminin sorunları yaşanır. Larengeal maske kullanımının<br />

yerleştirme kolaylığının yanı sıra güvenli hava yolu sağlaması açısından bu tip hastalarda iyi<br />

bir seçenek olacağı kanısındayız.<br />

Anahtar kelimeler: zor hava yolu, mukopolisakkaridoz, laringeal maske


P210<br />

SECKEL SENDROMU VE KALICI KALP KİLİ OLAN BİR OLGUYA KOHLEAR<br />

İMPLANT NEDENİYLE GENEL ANESTEZİ UYGULAMASI<br />

Yusuf Ünal 1 * ,Alper Tunga Doğan 2 ,Zerrin Özköse 2 ,Ferda Köksal 2<br />

1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji, Ankara-Turkey 2 Gazi Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji -<br />

GİRİŞ:Seckel sendromu, nadir görülen otozomal resesif geçişli, intrauterin ve postnatal<br />

gelişme geriliği, mental retardasyon, mikrosefali, “gaga burun-kuş kafa” yüz görünümü ile<br />

karakterizedir.<br />

OLGU:3 yaşında 8300 gr ve 82 cm boyundaki olguya kohlear implant nedeniyle genel<br />

anestezi uygulandı.1700gr 38 haftalık doğan bebeğe 4. günde anal darlık için genel anestezi<br />

altında cerrahi girişim uygulanmış ve 6. ayda sürekli ağlama ve bayılma yakınmaları üzerine<br />

yapılan tetkiklerde Atrio-ventriküler (AV) tam blok ve Seckel sendromu tanıları konulmuştu.<br />

AV tam blok için 110-130 atım/dk ayarlı kalıcı kalp pilinin 6. ayda takıldığı ve işitme kaybı<br />

tanısı aldığı öğrenildi. Mental değerlendirmesinin normal olduğu, fizik gelişiminin ise<br />

yaşıtlarından geride olduğu gözlendi. Premedikasyonsuz alınan olguya rutin ve BİS<br />

monitorizasyonlarının ardından, O2/hava (%50/50) içerisinde %8 sevofluran ile inhalasyon<br />

indüksiyonuna başlandı. Maske ventilasyonunda zorlukla karşılaşılmadı ve sevofluran<br />

kademeli olarak %2.5’a dek düşürüldü. İntravenöz girişimin ardından 0.2 µg/kg/dk<br />

remifentanil infüzyonuna başlandı. Nöromüsküler blokür verilmeden LMA(No=1) ile<br />

havayolu açıklığı sağlandı ve manuel olarak ventilasyona devam edildi. İdamede BIS<br />

eşliğinde sevofluran ve remifentanil (0.1-0.2 µg/kg/dk) kullanıldı. 110 dk süren operasyon<br />

bitmeden 15 dk önce, 4 mg tenoksikam iv ve insizyona %0,25 6 ml bupivakain infiltrasyonu<br />

yapıldı. LMA sorunsuz bir şekilde çıkartıldı ve olgu hemen uyandı, 2 gün sonra sorunsuz<br />

taburcu edildi.<br />

SONUÇ:Literatürde Seckel sendromlu anestezi alan 5 olgu bildirilmiştir. Olgunun kalıcı kalp<br />

pilinin olması anestezi yönteminin seçiminde daha titiz davranmamızı gerektirdiğinden,<br />

anesteziklerin titrasyonu için BIS kullandık. Seckel sendromlularda yüzdeki anomaliler<br />

sonucu zor havayolu olabileceği, trakeal tüp boyutunu belirlemenin güç olduğu, genelde<br />

yaşıtlarından daha küçük boyutta endotrakeal tüp kullanılması gerektiği belirtilmektedir. Olası<br />

zor entübasyonla karşılaşmamak için önceden bildirilen olgu sunumlarından farklı olarak<br />

LMA’yı tercih ettik. Nöromüsküler blokür de kullanmadan, BIS eşliğinde düşük<br />

konsantrasyonda sevofluran ile sorunsuz bir operasyon süreci sağlanmasının yanısıra erken<br />

uyanma ve derlenme gerçekleşti. Sonuç olarak, nadir görülen ve çoğul anomalilerle seyreden<br />

Seckel sendromu gibi olgularda LMA’nın havayolu açıklığının sağlanması için iyi bir<br />

alternatif olduğu ve BIS monitörizasyonunun önemli bir yeri olduğunu düşünmekteyiz.


P211<br />

KİSTİK HİGROMA: REKÜRREN LEZYONU OLAN 5 YAŞINDAKİ KIZ HASTADA<br />

ANESTEZİ YÖNETİMİ<br />

mehmet cantürk 1 * ,dilşen örnek 2 ,levent özdoğan 3 ,fazilet şahin 3 ,bayazit dikmen 3<br />

,erdinç aygenç 4<br />

1 ankara numune eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon, ankara-<br />

Turkey 2 ankara numune eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon<br />

ankara- 3 ankara numune eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon - 4<br />

ankara numune eğitim ve araştırma hastanesi, kulak burun boğaz kliniği -<br />

Giriş: Dilde kistik higroma, pediatrik yaş grubunda makroglossinin önde gelen<br />

nedenlerindendir.1 Tedavisini acil kılan; travma, enfeksiyon veya kist içi kanamaya bağlı<br />

olarak hızla kistin büyüyebilmesidir. Bu ani büyüme özellikle kistin yerleşimine göre<br />

havayolu tıkanmasına neden olabilir.<br />

Olgu: 5 yaşında kız çocuğu 30 gün içinde gelişen dilinde ve submental bölgede yerleşim<br />

gösteren kitle lezyonu nedeniyle hastaneye başvurmuştu. Fizik muayenede nazofaringeal<br />

adenoid ve lingual tonsillerde hipertrofi belirlendi. 4cm dışarı taşan makroglossisi ve skar<br />

mevcuttu. Laboratuar verileri normaldi. Monitörizasyonun ardından 3 dk preoksijenizasyon<br />

uygulandı. Dildeki protrüzyona rağmen yüz maskesi tam oturdu ve havalandırma sorunu<br />

olmadı. 2mg/kg propofol ve 1mg/kg süksinil kolinden sonra laringoskopi denendi. Dilin<br />

protrüde olan segmenti sertti ve laringoskopi için net görüşe izin vermiyordu. Dildeki kitle<br />

lezyonu ile dil kökü nazikce lateralize edildi ve hipertrofik tonsillerin arasından epiglot ve<br />

vokal kordlar görüldü. Entübasyon ilk denemede 4.5mm iç çaplı tüple yapıldı ve oskültasyon<br />

ve kapnografi ile teyit ediledi.<br />

Sonuç: Hastanın uyurken horlamasının veya disfajisinin olması, anestezi indüksiyonunu<br />

takiben dil ve larinks kaslarında meydana gelecek kas gevşemesine bağlı oluşacabilecek<br />

havayolu tıkanıklığının önemli bir göstergesidir. Cerrah, anestezisti kitlenin yerleşimi,<br />

havayolu pasajı hakkında ve olgumuzda olduğu gibi geçirilmiş cerrahi skarları hakkında<br />

önceden bilgilendirmelidir. Anestezi ekibi bu tür vakalarda zor entübasyon için hazırlıklı<br />

olmalıdır. Aynı zamanda cerrahi havayolu için de hazırlıklı olunmalıdır. Bu olgularda<br />

havayolu sağlamak için kullanılan genel yaklaşım trakeostomi olmasına karşın hastanın<br />

yaşının küçük olması, işlemin en invazif teknik olması, trakeostomiye bağlı gelişebilecek<br />

olası komplikasyonlar göz önünde tutularak hastaya klasik entübasyon şansını vermeyi<br />

düşündük ve kompliklasyonsuz olarak başarılı entübasyon sağladık.<br />

Sonuç olarak boyun ve üst havayolu bölgelerinde yerleşmiş olan kistik higroma zor<br />

entübasyona yol açabilir. Vakamızda olduğu gibi entübasyon kolay da olabileceği<br />

düşünülerek trakeostomi uygulanmadan önce klasik laringoskopi şansı hastaya tanınmalıdır<br />

ancak postoperatif takibinde de dikkatli olunmalıdır.


P212<br />

PENETRAN TORAKOABDOMİNAL TRAVMA<br />

Sıtkı GÖKSU ,Neslihan Avcı*<br />

Gaziantep Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Torakoabdominal travmalarda komplikasyon ve mortalite oranı yüksektir. Bu grup<br />

hastalarda zamanında yapılan müdahele hayat kurtarıcıdır. Batın organları ve damarlarla ilgili<br />

kombine yaralanmalarda yüksek oranda postoperatif mortalite görülebilir.<br />

Olgu: Yüksekten düşme sonrası karnına tahta parçası giren 10 yaşındaki çocuk hasta<br />

dispne, bulantı, karın ağrısı, genel durum bozukluğu ile hastanemize başvurdu. Dispnesi olan<br />

hastanın acil çekilen MR’ında abdominal aortada psödoanevrizma tespit edilmesi sonucu<br />

ASA IV riskinde operasyona alındı. Propofol, vekuronyum ile indüksiyonu yapılan hastanın 3<br />

derivasyonlu EKG ve SPO2 takibinden sonra invaziv tansiyon monitorizasyonu yapıldı, CVP<br />

kateteri takıldı. Hastaya 3 cerrahi branş girişimde bulundu. Göğüs Cerrahları tarafından tahta<br />

parçasının sol akciğer alt loba yerleşmesi nedeniyle sol alt lobektomi yapıldı. Kalp-Damar<br />

Cerrahları abdominal aortadaki travmatik psödoanevrizmayı disseke ederek greftle onarımını<br />

sağladı. Genel Cerrahi dalak kapsülündeki yaralanma onarımı için splenorafi ve karaciğerde<br />

yırtık onarımından sonrası batın içi organların kontrolü için dren yerleştirdi. Operasyon<br />

toplam 8 saat sürdü. Saatlik arter kan gaz takibi yapıldı.4 ünite kan kaybı olan hastaya 3 Ünite<br />

eritrosit, 1 Ünite tam kan, 1 Ünite TDP transfüzyonu yapıldı. Operasyondan sonra yoğun<br />

bakıma alınıp ventilatöre bağlanan hasta 2 gün sonra servise alındı. Genel durumu iyi olan<br />

hasta 10 gün sonra salahla taburcu edildi.<br />

Sonuç: Multipl travmalı bir hastaya dikkatli anestezik yaklaşım ve gerekli invaziv<br />

monitorizasyonla peroperatif ve postoperatif komplikasyonlar azaltılabilir.


P213<br />

HEPATOBİLİER YETMEZLİKLİ-TRANSPLANTASYON ADAYI NEONATAL<br />

OLGULAR VE ANESTEZİ<br />

Tülin ÖZTÜRK 1 ,Koray ERBÜYÜN 1 ,Selçuk BULUT 2 * ,Kadir GENÇ 3 ,Cüneyt<br />

GÜNŞAR 3 ,Verda TOPRAK 4 ,Gönül TEZCAN KELEŞ 5<br />

1 Celal Bayar Üniversitesi Tıp Fak., Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D. - 2 Celal Bayar<br />

Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D. - 3 Celal Bayar Üniversitesi, Pediatrik<br />

Cerrahi A.D. - 4 Celal Bayar Üniversitesi, Anesteziyoji ve Reanimasyon A.D. İzmir- 5 Celal<br />

Bayar Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon A.D. İzmir-<br />

GİRİŞ<br />

Bilier atrezi en sık ve önemli neonatal hepatobilier hastalıktır. Yaşayan yenidoğanlarda<br />

1/8.000-1/18.000 oranında görülmektedir ve KC transplantasyonunun en sık nedenidir.<br />

OLGU 1:<br />

Doğumundan 1 hf sonra akolik gaita ve 3. hf’da batın distansiyonu gelişen 4 kg K olguya,<br />

bilirubin ve KC enzimlerinin yüksek olması, hepatobilier sintigrafide intrahepatik ve<br />

ekstrahepatik safra yollarının izlenememesi ve USG’nin bilier atreziyi düşündürmesi nedeni<br />

ile peroperatif kolanjiografi ve Kasai operasyonu planlandı. 24G branül ile damar yolu<br />

açılarak %5 dextroz %0.45 NaCl sıvı ile 2 µ/kg fentanil, 5 mg/kg pentotal, 0.6 mg/kg<br />

rocuronium verilerek 3.0 numaralı kafsız tüp ile endotrakeal entübasyon uygulandı. O2/NO2<br />

ve % 2 sevoflurane ile anestezi idamesi sağlandı. Eksploratif laparatomi de safra kesesi ve<br />

koledok izlenmedi. Bu bölgeye hepatojejunostomi (standart Kasai prosedürü) uygulandı. 4.5<br />

saat süren operasyon boyunca gerekli sıvı idameleri ile 16 cc %5’lik H.Albumin ve bir ünite<br />

kan transfüzyonu yapıldı. Hepatobilier transplantasyon adayı olarak değerlendirildi.<br />

OLGU 2:<br />

Doğumdan 3 gün sonra ikteri başlayan ve 10. günde akolik gaita yapan, hepatobilier<br />

sintigrafide safra kesesi ve yollarının agenezisi düşünülen 4.5 kg E olgu, “bilier atrezi” ön<br />

tanısı ile peroperatif kolanjiografi planlanarak operasyona alındı. Sevofluran ile maske<br />

indüksiyonu ardından 24G branül ile damar yolu açılarak %5 dextroz %0.45 NaCl sıvı<br />

idamesi ile 0,15/kg mg cisatracurium IV yapılarak 3.5 nolu kafsız tüp ile entübe edildi.<br />

O2/NO2 ve % 2 sevoflurane ile anestezi idamesi sağlandı. Peroparatif kolanjiyografide<br />

intrahepatik ve eksrahepatik safra yollarının açık, KC dokusunun olağandan farklı olduğu<br />

görüldü ve biyopsi alındı. Patoloji neonatal hepatit olarak yorumlandı. Olgu hepatite bağlı<br />

hepatobilier yetmezlik ve transplantasyon adayı olarak değerlendirildi.<br />

TARTIŞMA<br />

Bilier atrezili olguların %70-80’ninde yaşamlarının ilk 2 yılı içinde KC transplantasyonu<br />

gerekmektedir. Perinatal tanı konma şansı çok azdır. Sistemik rahatsızlıkları nedeni ile, damar<br />

yolu, havayolu ve beslenme sorunları çok önemlidir. Preoperatif hazırlık, uzun süren<br />

peroperatif süreç ve postoperatif dönemdeki yoğun bakım izlemi morbidite ve mortalite<br />

açısından çok önemlidir.<br />

KAYNAK


1-Mack C.L, Sokol R.J. Unraveling the Pathogenesis and Etiyology of Biliary Atresia. Pediatr<br />

Res 57: 87R-94R.


P214<br />

PEDİYATRİK ÜST GASTROİNTESTİNAL ENDOSKOPİLERDE PROPOFOL-<br />

KETAMİN VE PROPOFOL-FENTANİL İLE SAĞLANAN SEDASYONLARIN<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Zeynep Tosun 1 * ,Recep Aksu 2 ,Gülen Güler 2 ,Aliye Esmaoğlu 2 ,Aynur Akın 2 ,Duran<br />

Aslan 3 ,Adem Boyacı 4<br />

1 Erciyes Üniv. Tıp Fak., Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kayseri- 2 Erciyes Üniv. Tıp Fak.,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 Erciyes Üniv. Tıp Fak., Pediyatrik Gastroenteroloji - 4<br />

Erciyes Üniv. Tıp Fak, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç:<br />

Pediyatrik olgularda üst gastrointestinal endoskopilerde(ÜGİE) anestezi uygulaması oldukça<br />

çeşitlidir(1). Çocuklarda genellikle derin sedasyon veya genel anestezi gereklidir. Bu<br />

çalışmanın amacı pediyatrik olgularda üst gastrointestinal endoskopi sırasında propofolketamin<br />

ile propofol-fentanil kombinasyonlarının sedatif etkinliğini ve güvenilirliğini<br />

karşılaştırmaktır.<br />

Gereç ve Yöntem:<br />

Etik komite izni alınmış, elektif ÜGİE yapılacak 1-16 yaş arası 90 ASA I-II olgu randomize<br />

ve çift kör olarak çalışma kapsamına alındı. Olguların kalp hızı, sistolik arter basıncı, periferik<br />

oksijen satürasyonu, solunum sayısı ve Ramsey sedasyon skorları peroperatif olarak<br />

kaydedildi. İndüksiyon amacı ile propofol-ketamin(Grup PK; n=46) grubuna 1mg/kg<br />

ketamin+ 1.2 mg/kg propofol ve propofol- fentanil(Grup PF; n=44) grubuna 1µg/kg fentanil+<br />

1.2 mg/kg propofol verildi. Hasta hareket ettiğinde 0.5-1 mg/kg propofol eklendi.<br />

Bulgular:<br />

PK Grubunda indüksiyondan sonraki birinci dakikada ek doz propofol gerektiren hasta sayısı<br />

8(%17) iken, PF Grubunda 22(%50) idi(p


Kaynaklar:<br />

1. Michaud L; Francophone Pediatric Hepatology, Gastroenterology, and Nutrition Group.<br />

Sedation for diagnostic upper gastrointestinal endoscopy: a survey of the Francophone<br />

pediatric hepatology, gastroenterology, and nutrition group. Endoscopy. 2005 Feb; 37(2):<br />

167-70.<br />

2.Guit JBM, Koning HM, Coster ML et al. Ketamine as analgesic for total intravenous<br />

anaesthesia with propofol. Anaesthesia 1991; 46: 24-27.


P215<br />

PEDİYATRİK KAUDAL BLOKTA ROPİVAKAİN’E EKLENEN KETAMİNİN<br />

ETKİNLİĞİ<br />

Ramazan ÖDEŞ 1 ,Ömer Lütfi ERHAN 2 ,Muhammed DEMİRCİ 3 ,Hülya GÖKSU 3 *<br />

1 FÜ Tıp Fak. Elazığ, Anest. Rean. AD ELAZıĞ- 2 FÜ Tıp Fak. Elazığ, Anest. Rean. AD<br />

Elazığ- 3 FÜ Tıp Fak. Elazığ, Anest. Rean. AD -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ<br />

İnguinal bölge operasyonu geçirmesi planlanan çocuklarda kaudal anestezide ropivakainin ve<br />

ropivakaine eklenen ketaminin, anestezi yeterliliği, hemodinamiye etkisi ve postoperatif ağrı<br />

tedavisindeki etkinliliğinin değerlendirilmesi amaçlandı.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM<br />

Çalışmamıza fakülte etik kurul ve ailelerin onayı alınan ASA 1-2 grubundan 1-4 yaşlarında<br />

inguinal girişim planlanan 45 olgu alındı. Anestezi indüksiyonu yüz maskesi yolu ile % 50<br />

O2/% 50 N2O karışımı içinde % 8 konsantrasyonda sevofluran ile yapıldı. Tüm hastalara<br />

vekuronyum (0.1 mg kg-1) ile yeterli kas gevşekliği sağlanarak, kafsız tüp ile endotrakeal<br />

entübasyon uygulandı. Anestezi idamesi % 50 O2/% 50 hava karışımı içinde % 0.5-2.5<br />

konsantrasyonda sevofluran ile sürdürüldü. Hastalarımız rastgele 3 gruba ayrıldı. Grup R’ye 2<br />

mg kg-1 % 0.2 ropivakain, Grup K’ye 0.5 mg kg-1, ketamin, Grup R+K’ye 2 mg kg-1, % 0.2<br />

ropivakain+0.5 mg kg-1 ketamin kaudal olarak verildi. Hastalarımızın ağrı düzeyleri modifiye<br />

CHEOPS, sedasyon durumu Wilson sedasyon skalası kullanılarak, postoperatif dönemdeki<br />

motor aktivite derecesi 3-nokta skalayla değerlendirildi. Verilerin istatistiki<br />

değerlendirmesinde SPSS 12.0 paket programı kullanıldı.<br />

BULGULAR<br />

Modifiye CHEOPS skorunun, postoperatif 45. dakikada grup R’de, grup K ve R+K’ye göre<br />

istatistiksel olarak anlamlı artmış olduğu bulundu (p


P216<br />

ÇOCUKLARDA SEVOFLURAN İNDÜKSİYONU ALTINDA DÜŞÜK DOZLARDA<br />

ROKURONYUM UYGULAMASININ YAŞ GRUPLARINA GÖRE ENTÜBASYON<br />

KOŞULLARINA ETKİSİ<br />

Ufuk Kuyrukluyıldız 1 * ,Dilek Ömür 2 ,Havva Sayhan 3 ,Nurten Bakan 3 ,Melek Çelik 3<br />

1 S.B. Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, istanbul-<br />

Turkey 2 S.B. Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon,<br />

İstanbul-Turkey 3 S.B. Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon -<br />

Giriş: Hızlı başlangıç etkili, orta etki süreli ve histamin salınımı üzerine etkisiz olması<br />

nedeniyle rokuronyum, trakeal entübasyon için uygun bir seçenektir(1). Çalışmamızda, kısa<br />

süreli elektif cerrahide, sevofluran indüksiyonu ile uygulanan düşük dozlarda rokuronyumun,<br />

farklı yaş gruplarındaki pediyatrik hastalarda entübasyon koşulları üzerine etkisini araştırmayı<br />

amaçladık.<br />

Gereç ve Yöntem: Prospektif, randomize, kontrollü olarak planlanan çalışmaya, kısa süreli<br />

elektif cerrahi planlanan 1-10 yaş arası, ASA I-II, 180 çocuk hasta dahil edildi. Olgular 30’ar<br />

kişilik 6 gruba ayrıldı.Grup-I:1ay-1yaş,(0,3 mg/kg rokuronyum) Grup-II:1-3 yaş, (0,3 mg/kg<br />

rokuronyum) Grup-III:3-10 yaş ,(0,3 mg/kg rokuronyum) Grup IV:1ay-1yaş, (0,45mg/kg<br />

rokuronyum) Grup V:1-3 yaş, (0,45mg/kg rokuronyum) Grup VI:3-10 yaş, (0,45mg/kg<br />

rokuronyum) olarak belirlendi.Anestezi indüksiyonu ve idamesi Sevofluran ve N2O/O2<br />

karışımı ile sağlandı. Kas gevşeticinin verilmesinden 60 sn sonra laringoskopi ve entübasyon<br />

girişiminde bulunuldu. Entübasyon koşullarının değerlendirilmesinde Cooper Skorlaması<br />

kullanıldı (mükemmel, iyi, zayıf, başarısız).<br />

Bulgular: Spontan solunumlarının başlama süreleri Grup I-II-III’de diğer gruplara göre<br />

istatistiksel olarak ileri düzeyde anlamlı seviyede kısa bulundu(p


P217<br />

ANESTEZİYLE İLGİLİ BİLGİLENDİRMEDE KULLANILAN FARKLI<br />

YAKLAŞIMLARIN ÇOCUKLARI GÜNÜBİRLİK CERRAHİ GEÇİREN<br />

EBEVEYNLERİN DURUMLUK KAYGILARINA ETKİSİ<br />

Dilek ÖZCENGİZ 1 * ,Banu İnanç 2 ,Sabahattin Çam 2<br />

1 ÇUTF, Anestezi - 2 ÇUTF, Eğitim Fakültesi -<br />

Giriş: Günübirlik cerrahi girişimlerin sayısı ucuz, hızlı ve ekonomik olması gerekçeleriyle her<br />

yıl önemli bir artış göstermektedir. Çocukların anestezisi ve cerrahisi hem çocuk hem de<br />

ebeveyn için önemli bir kaygı nedeni olabilmektedir. Çocukları cerrahi geçirecek ebeveynler,<br />

aşırı bir stres ve çaresizlik duygusu hissedebilmektedirler. Bu araştırmada çocukları<br />

günübirlik cerrahi amacıyla anestezi alacak ebeveynlerin kaygılarının azaltılmasında, rutin<br />

poliklinik bilgilendirmesi, hekim tarafından detaylı tıbbi bilgilendirme ve detaylı tıbbi<br />

bilgilendirme ile birlikte duygusal destek sağlanması gibi üç farklı yaklaşımın ebeveynlerin<br />

durumluk kaygısına etkisinin araştırılması amaçlanmıştır.<br />

Yöntem: Çalışmada çocukları günübirlik cerrahi geçirecek 77 ebeveyne Fakülte Etik Kurul<br />

izni alınarak Spielberger Durumluk-Sürekli Kaygı Ölçeği ve Beck Depresyon Ölçek’leri<br />

uygulanmıştır. Aynı testler çocukların anestezi indüksiyonundan sonra tekrarlanarak detaylı<br />

bilgilendirmeyle birlikte duygusal desteğin, Durumluk Kaygı Ölçeğine etkisi incelenmiştir.<br />

Ebeveynlere yapılandırılmış görüşme tekniği uygulanarak duygusal desteğin etkisi nitel<br />

yönden de araştırılmıştır.<br />

Sonuç: Araştırmanın sonucunda detaylı bilgilendirme ile birlikte duygusal destek sağlanan<br />

ebeveynlerde kaygının önemli bir şekilde azaldığı ve poliklinik bilgilendirmesi ile detaylı<br />

bilgilendirmenin ise benzer şekilde kaygı azaltmakta etkili olmadığı gözlenmiştir.


P218<br />

MANYETIK REZONANS ILE GÖRÜNTÜLEME YAPILACAK PEDIYATRIK<br />

HASTALARDA PROPOFOL VE SEVOFLURAN ANESTEZISININ<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

İclal Özdemir Kol 1 ,Hulusi Eğilmez 2 ,Kenan Kaygusuz 3 ,Sinan Gursoy 4 ,Gönül Erkan 4 *<br />

,Caner Mimaroglu 4<br />

1 cumhuriyet üniversitesi tıp fakültesi, anesteziyoloji ve reanimasyon sivas- 2 cumhuriyet<br />

üniversitesi tıp fakültesi, radyoloji - 3 cumhuriyet üniversitesi tıp fakültesi, anesteziyoloji ve<br />

reanimasyon Sivas- 4 cumhuriyet üniversitesi tıp fakültesi, anesteziyoloji ve reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Manyetik Rezonans ile görüntülemede(MRG), yüksek kalitede görüntü elde<br />

edebilmek için hastanın ortalama yarım saat hareketsiz kalması sağlanmalıdır. Bu da çocuk<br />

hastalarda derin sedasyon ya da genel anestezi uygulamalarını gerektirir. Laringeal maske<br />

(LMA) hava yolu kontrolü sağlamada çocuklarda etkin ve güvenli bir yöntemdir.<br />

Bu çalışmada MRG çekilen çocuk hastalarda laryngeal maske ile sevofluran ve propofol<br />

anestezisinin etkilerini karşılaştırmayı amaçladık.<br />

Gereç ve Yöntem: Hastanemiz etik kurulu onayı alındıktan ve hastalar yazılı olarak<br />

bilgilendirildikten sonra ASA I-II sınıfında 1-10 yaşları arasında 40 kraniyal MRG çekilecek<br />

hasta çalışmaya alındı. Propofol grubuna (grup P, n =20) 2.5 mg.kg-1 propofol i.v. ile<br />

indüksiyon, idamede 100 µg. kg-1.dk-1 infüzyon uygulandı. Sevoflurane grubuna(grup S) %8<br />

sevofluran ile indüksiyon ve %2-4 sevofluran ile idame uygulandı. LMA, geleneksel teknik<br />

ile yerleştirildi. LMA yerleştirildikten sonra akciğer ekspansiyonu ve end tidal CO2<br />

değerlendirildi. Kalp hızı, kan basıncı, solunum sayısı, end tidal CO2 anestezinin<br />

başlangıcından sonuna kadar kaydedildi. Görüntü kalitesi radyolog tarafından (1.kötü, 4:çok<br />

iyi) değerlendirildi. İlaveten indüksiyon, derlenme ve taburcu zamanları kaydedildi.<br />

İndüksiyon zamanı; hastaya ilk müdahaleye başlanılıp tarama pozisyonu verilene kadar geçen<br />

süre, derlenme zamanı; tarama bittikten çekim odasından ayrılana kadar geçen süre, taburcu<br />

zamanı ise derlenme odasından eve gönderilene kadar geçen süre olarak değerlendirildi.<br />

Bulgular: Gruplar arasında, demografik veriler, tarama zamanı ve hemodinamik parametreler<br />

açısından fark yoktu. Postoperatif bulantı-kusma açısından fark bulunamadı. İndüksiyon<br />

zamanı ve derlenme zamanı sevofluran grubunda propofol grubundan belirgin olarak daha<br />

kısaydı (p


P219<br />

ÇOCUKLARDA POSTOPERATİF ANALJEZİDE KAUDAL LEVOBUPİVAKAİN –<br />

FENTANİL VE LİDOKAİN-FENTANİLİN ETKİNLİĞİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Dilek Özcengiz 1 ,Danyal Önal 1 ,Yasemin Güneş 2 * ,Murat Gündüz 3<br />

1 ÇÜTF, Anestezi - 2 ÇÜTF, Anestezi Adana- 3 ÇÜTF, Anestezi -<br />

Giriş: Bu çalışmada kaudal analjezide tek doz levobupivakain-fentanil ve lidokain-fentanilin<br />

postoperatif ağrı yönetimindeki etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı.<br />

Yöntem: Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Etik Kurul onayı ve ebeveynlerin yazılı izinleri<br />

alındıktan sonra ASA I-II grubu yaşları 1-10 arasında değişen ve sünnet, hipospadias, herni,<br />

orşiopeksi, hidroselektomi uygulanması planlanan 58 çocuk çalışma kapsamına alındı.<br />

Anestezi indüksiyonu yüz maskesi ile % 6-7 konsantrasyonda sevofluran ve % 50 02 ve N20<br />

ile sağlandı. Nöromuskuler blok uygulanmayan olgularda laringeal maske yerleştirilmesini<br />

takiben lateral dekübitis pozisyonu verilerek kaudal blok uygulandı. Hastalar rastgele iki<br />

gruba ayrılarak; grup I’e % 0.25 levobupivakain (1 mg/kg) ve fentanil (1 µg/kg), grup II’ye<br />

%0.2 lidokain (1 mg/kg ) ve fentanil (1 µg/kg) uygulandı. Postoperatif ağrı CHEOPS,<br />

sedasyon ise 5 puanlı skala ile değerlendirildi.<br />

Bulgular: Yaş, ağırlık, cins ve operasyon süreleri açısından gruplar arasında fark yoktu.<br />

CHEOPS skorları birbirine benzerdi. Analjezi sürelerinin (grup I’de 933.5±±564.4 dk) ise<br />

(grup II’de 631.2±557.7 dk) gruplar arasında istatistiksel fark göstermediği saptandı.<br />

Postoperatif 24 saat içerisinde analjezik gereksinimi olan olgu sayısı grup I’de grup II’den<br />

daha azdı (p< 0.05). Sedasyon skorları tüm gruplarda 2’nin altında idi. Buna karşın<br />

postoperatif 15. ve 30. dakikalarda grup I’de sedasyon skorları daha yüksekti (p


P220<br />

PEDİATRİK GÜNÜBİRLİK CERRAHİ: 376 OLGUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

YAMAN ÖZYURT 1 ,HAKAN ERKAL 1 ,GÜLTEN ARSLAN 1 * ,FERİHA TEMİZEL 2<br />

,TAMER KUZUCUOĞLU 3 ,ZUHAL ARIKAN 3<br />

1 DR.LÜTFİ KIRDAR KARTAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, I.ANESTEZİYOLOJİ<br />

VE REANİMASYON KLİNİĞİ - 2 DR.LÜTFİ KIRDAR KARTAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA<br />

HASTANESİ, I.ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ istanbul- 3 DR.LÜTFİ<br />

KIRDAR KARTAL EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, I.ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON KLİNİĞİ -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ:Anestezik ve cerrahi yöntemlerin gelişmesi ile günübirlik cerrahi<br />

uygulamaları hızla artmıştır. Günübirlik anestezi, diğer olumlu etkilerinin yanı sıra özellikle<br />

çocuklarda ev ortamı ve aileden uzaklaşmanın yarattığı psikolojik travmanın azaltılmasına<br />

olanak sağlaması nedeniyle gün geçtikçe daha popüler olmaktadır(1). Bu çalışmada, yeni<br />

oluşturulan hastanemiz günübirlik cerrahi merkezinde opere edilen pediatrik olgular<br />

retrospektif olarak değerlendirildi.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: 2004 Eylül – <strong>2006</strong> Eylül tarihleri arasında günübirlik cerrahi<br />

merkezinde ameliyat edilen 376 olgu yaş, cinsiyet, ameliyat nedeni, anestezi özellikleri ve<br />

gelişen komplikasyonlar açısından olgu kayıtları gözden geçirilerek değerlendirilmiştir.<br />

BULGULAR: Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi günübirlik<br />

ameliyathanesinde belirtilen dönemde, yaş aralığı 2 ay - 12 yıl arasında olup, yaş ortalaması<br />

7.3±4.8 olarak saptandı. 376 olgunun 196’sı (% 51) erkek, 180’i (% 49) kız idi. Olguların<br />

ASA skorlamasına göre risk faktörleri incelendiğinde, 309 çocuğun (% 82) ASA I, 67<br />

çocuğun (% 18) ASA II grubunda olduğu tespit edildi.<br />

Anestezi sağlamak amacıyla, 196 olguya laringeal maske, 99 olguya endotrakeal entübasyon,<br />

57 olguya iv sedasyon ve 24 olguya ise yüz maskesi uygulandığı belirlendi. Olguların<br />

ameliyat nedenlerinin incelenmesinde, 154 olgunun KBB kliniği, 132 olgunun göz kliniği, 45<br />

olgunun genel cerrahi kliniği, 31 olgunun üroloji kliniği ve 14 olgunun ortopedi kliniği<br />

tarfından opere edildiği belirlendi.<br />

Anestezi uygulaması ile ilişkili olarak gelişen komplikasyonlar incelendiğinde 13 (% 3)<br />

olguda bulantı-kusma geliştiği saptandı. Hiçbir çocuğun komplikasyonlara bağlı olarak<br />

hastanede kalma süresinin uzamadığı belirlendi.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ: Uygun hasta seçimi ve anestezi ile pediatrik olgularda da<br />

günübirlik anestezi güvenle uygulanabilir.<br />

KAYNAKLAR:1- Ann Fr Anesth Reanim 2003; 22(7): 648-52.


P221<br />

PEDİYATRİK KAUDAL BLOK DENEYİMLERİMİZ<br />

Mesut Şener 1 * ,Esra Çalışkan 1 ,Nesrin Bozdoğan 1 ,Sevim Baltalı 1 ,Demet Koca 1 ,Semire<br />

Serin Ezer 2 ,Murat Alkan 2 ,Gülnaz Arslan 3<br />

1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Başkent Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Pediyatrik Cerrahi - 3 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon -<br />

Giriş ve amaç: Kaudal blok pediyatrik hasta grubunda umblikus altı cerrahilerde intraoperatif<br />

anestezi ve postoperatif analjezi amacıyla sık tercih edilen yöntemlerinden biridir.<br />

Çalışmamızın amacı; kliniğimizde kaudal blok uygulamalarımız sırasında sık kullanılan lokal<br />

anestezik ve adjuvan ilaçları tespit etmek, uygulamaya bağlı yan etki ve komplikasyonları<br />

değerlendirmektir.<br />

Gereç ve yöntem: Etik kurul onayı alındıktan sonra, haziran 2002-Ocak <strong>2006</strong> tarihleri<br />

arasında kliniğimizde kaudal blok uygulanan 363 pediyatrik hastanın perioperatif verileri<br />

hasta dosyaları ve anestezi kayıtlarından retrospektif olarak taranarak, hastaların demografik<br />

verileri, operasyon türleri, anestezi uygulaması, kullanılan lokal anestezikler, eklenen adjuvan<br />

ilaçlar, yan etki ve komplikasyonlar ile postoperatif dönemde hastaların ilk analjezik ihtiyaç<br />

süreleri ve kullanılan ek analjezikler kaydedildi.<br />

Bulgular: Hastaların 344'ünde % 0.25 bupivakain; 13 hastada % 0.25 bupivakain ve 50 mg/kg<br />

midazolam, 6 hastada % 0.25 bupivakain ve 2 mg/kg neostigmin kullanıldığı görüldü.<br />

Hastaların kaudal blokta kullanılan lokal anestezik ve adjuvan ilaçlara göre demografik<br />

özellikleri ve klinik verileri tabloda gösterilmiştir. Kaudal blok için kullanılan lokal anestezik<br />

volümünün 0.6 ± 0.1 mL/kg olduğu bulundu. Hastaların 19’unda (%5.2) kaudal bloğun<br />

başarısız olduğu bulundu. Toplam 12 hastada bulantı, kusma ve allerjik cilt döküntüsü olduğu<br />

bulunurken, ciddi yan etki ve komplikasyonlara rastlanmadı.<br />

Tartışma ve Sonuç: Umblikus altı cerrahi geçirecek çocuk hastalarda kaudal epidural blok<br />

uygulaması basit ve güvenilir bir anestezi tekniğidir. Uzman ellerde komplikasyon riski<br />

oldukça azdır.<br />

Tablo id 1<br />

Hastaların demografik ve klinik verileri<br />

1<br />

5<br />

n<br />

9<br />

yaş (yıl)<br />

13<br />

kilo (kg)<br />

2<br />

3<br />

Bupivakain Bupi+midaz Bupi+neost<br />

6<br />

344<br />

10<br />

3.7 ± 0.1<br />

14<br />

15.5 ± 0.4<br />

7<br />

13<br />

11<br />

2.3 ± 0.5<br />

15<br />

12.4 ± 1.0<br />

4<br />

8<br />

6<br />

12<br />

17 18 19 20<br />

3.7 ± 1.0<br />

16<br />

16.0 ± 1.8


cins (k/e) 64/280 0/13 0/6<br />

21<br />

op.süresi<br />

25<br />

22<br />

80.6 ± 3.4<br />

26<br />

İAİ süresi 6.4 ± 0.3<br />

23<br />

42.5 ± 4.2<br />

27<br />

8.2 ± 1.8<br />

24<br />

57.5±15.3<br />

28<br />

4.2 ± 0.5<br />

n: hasta sayısı, İAİ: İlk analjezik ihtiyaç süresi (saat)


P222<br />

LAPAROSKOPİK PEDİATRİK CERRAHİ OLGULARIMIZIN RETROSPEKTİF<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

Ebru Kelsaka 1 * ,Aynur Kaynar 2 ,Sibel Barış 2 ,Burak Tander 3 ,Serap Karacalar 4<br />

1 Ondokuzmayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ABD Samsun- 2 Ondokuzmayıs<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ABD - 3 Ondokuzmayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Pediatrik Cerrahi ABD - 4 Ondokuzmayıs Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ABD -<br />

Amaç: Laparoskopik girişimlerin hastanede kalma süresini kısaltması, hastanın normal diyete<br />

ve aktiviteye dönüşünü hızlandırması, düşük postoperatif herni, ileus ve yara enfeksiyonu<br />

insidansı, hastalarda daha az postoperatif ağrıya neden olması nedeniyle pediatrik olgularda<br />

da tercih edilmektedir.<br />

Materyal ve Metod: Eylül 2004 ile Eylül <strong>2006</strong> tarihleri arasında kliniğimizde uygulanan<br />

pediatrik laparoskopi uygulanan 35 olgu retrospektif olarak incelendi. Hastaların rutin olarak<br />

non-invaziv kan basıncı, EKG, SaO2, ısı, ETCO2 değerleri monitörize edildi. İndüksiyon<br />

inhalasyon (sevofluran) ya da intravenöz (propofol, tiyopental, diğer) yolla yapıldı. Anestezi<br />

idamesinde kullanılan inhalasyon ajanı kaydedildi. İntraoperatif ve postoperatif gözlenen<br />

komplikasyonlar (hipotansiyon, hipertansiyon, bradikardi, taşikardi, hipotermi, hipertermi,<br />

alerjik reaksiyon vb.) ve uygulanan tedaviler, intraabdominal basınç değerleri, olgunun<br />

hastanede kalış süreleri kaydedildi.<br />

Bulgular: Olgularımızın yaşları 4 gün-16 yaş arasında, kiloları 22.6±17.2 kg idi.<br />

Olgularımızın 14’ü kız, 21’i erkek, ASAI/II =23/12 idi. Olgularımızın 6’sı orşiopeksi, 9’u<br />

diagnostik, 3’ü invajinasyon, 3’ü apandisit, 2’si kolesistektomi, 2’si herni onarımı ve kalan 10<br />

olgu da çeşitli nedenlerden opere oldular. Anestezi indüksiyonunda 7 olguda sevofluran, 14<br />

olguda propofol ve 14 olguda da pentotal kullanıldı. Anestezi idamesinde 33 olguda<br />

sevofluran, 2 olguda da izofluran kullanıldı. Olguların 7’sinde antiemetik ihtiyacı oldu ve<br />

metoklopropamid kullanıldı. Olguların 9’undan bradikardi, 1’inde hipertansiyon, 1’inde<br />

yüksek ateş ve 1 olguda da hipotermi kaydedildi. 6 olguda cerrahi nedenlerle açık operasyona<br />

geçildi. Ortalama ETCO2 30.5±3.3 mmHg olarak seyretti. Operasyon süresince SaO2 % 99-<br />

100 idi. Olguların intraabdominal basınç değerleri 9.4±1.6 mmHg idi. Yenidoğan döneminde<br />

uygulanan laparoskopilerde intraabdominal basınç 5 mmHg idi.<br />

Tartışma: İntraabdominal basıncın 15 mmHg’ın altında tutulması önerilmektedir. Ancak<br />

yenidoğan döneminde kardiak output düşmesi daha belirgin olacağı için basıncın 6 mmHg ile<br />

sınırlandırılması önerilmektedir. Bu nedenle de biz yenidoğan grubunda 5 mmHg basınç ile<br />

çalıştık. Hiperkapni pediatrik olgularda gelişebileceğinden ETCO2 takibi bu olgularda<br />

önemlidir.<br />

Sonuç: EKG, noninvaziv KB, ETCO2 ve ısı takibi ile yenidoğan döneminde daha düşük<br />

intraabdominal basınçlar kullanılarak pediatrik yaş grubunda laparoskopik girişimlerin<br />

güvenle uygulanabileceğini düşünmekteyiz


P223<br />

PEDİATRİK HASTALARDA DESFLURAN/FENTANİL VE<br />

DESFLURAN/REMİFENTANİL<br />

Naime Turan 1 * ,Dilek Ömür 2 ,Ufuk Kuyrukluyıldız 3 ,Sinem Gülme 4 ,Nurten Bakan 4<br />

,Melek Çelik 4<br />

1 S.B.Göztepe Eğitim Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 S.B.Göztepe Eğitim<br />

Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, İstanbul-Turkey 3 S.B.Göztepe Eğitim Hastanesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon, istanbul-Turkey 4 S.B.Göztepe Eğitim Hastanesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

AMAÇ: Bu çalışmada, tonsillektomi operasyonu planlanan çocuk hastalarda propofol<br />

indüksiyonunu takiben desfluran anestezisine ilave edilen remifentanil veya fentanilin<br />

hemodinamik yanıt, uyanma, derlenme ve postoperatif komplikasyonlar üzerine etkileri<br />

karşılaştırıldı.<br />

MATERYAL-METOD: Yaşları 3-18 olan, tonsillektomi uygulanacak 90 çocuk randomize<br />

olarak 3 gruba ayrıldı. Anestezi indüksiyonu için propofol (2 mg/kg) ve 2 µg/kg fentanil<br />

(Grup F) veya 1 µg/kg remifentanil (Grup R) uygulandı. Grup K’da ise opioid kullanılmadı.<br />

Kas gevşemesi rokuronyum, anestezinin idamesi %66-33 N2O/O2 ve %2-6 desfluran ile<br />

sağlandı. Perioperatif hemodinamik parametreler, spontan solunum ve ekstübasyon zamanları,<br />

ekstübasyon sonrası Aldrete Derlenme Skoru, Ajitasyon Değerlendirme Skalası (AS),<br />

Pediatrik Objektif Ağrı Skalası (POAS), Anesteziden Derlenme Kalitesinin Skorlaması<br />

(ADKS), Bulantı-Kusma Skorlaması (BKS), ADS 8 olma süresi, postoperatif 24 saat oral<br />

beslenme ve ilk analjezik gereksinim zamanı, toplam analjezik gereksinimi, komplikasyonlar<br />

açısından 3 grup arasında karşılaştırma yapıldı.<br />

BULGULAR: OAB entübasyon sonrası 20.dk.ya kadar Grup K’da daha yüksekti.<br />

Ekstübasyon sonrası 3 grup benzerdi. KAH entübasyon sonrası 10.dk’da Grup R’de,<br />

ekstübasyon sonrası 20.dk.dan sonra ise Grup F’de daha düşüktü. Spontan solunum ve<br />

ekstübasyon zamanı 3 grupta benzerdi. Grup K’da 15.dk.ya kadar ADS daha düşük ve ADS 8<br />

olma süresi daha uzundu. DKS 5.dk.da Grup F’ de, 45. dk.ya kadar Grup K’da daha düşüktü.<br />

AS 45.dk.ya kadar Grup F’de daha düşüktü. Postoperatif 24 saatde Grup F’de 1, Grup K’da 4<br />

olguda ajitasyon görülürken, Grup R’de görülmedi. POAS tüm dönemlerde Grup K’da daha<br />

yüksekti, 5. dk.da ise Grup F’de Grup R’ye göre daha düşüktü. BKS 15.dk.ya kadar Grup<br />

R’de daha düşüktü. Oral beslenmeye başlama Grup K’da daha uzun ve ilk analjezik<br />

gereksinim zamanı daha kısa, toplam analjezik ihtiyacı daha fazlaydı. Postoperatif ağrı Grup<br />

F’de; bulantı-kusma ise Grup R’de en düşüktü.<br />

SONUÇ: Çocuklarda tonsillektomi operasyonlarında desflurana tek doz remifentanil veya<br />

fentanil ilavesi, hemodinamik kontrol ve uyanma özellikleri açısından belirgin üstünlük<br />

sağlamasa da; daha hızlı derlenme, daha uzun analjezi süresi, bulantı-kusma oranını azaltma<br />

ve erken oral besleme sağlaması açısından etkili bulundu. Ajitasyonu azaltma ve erken<br />

postoperatif analjezi sağlamada ise fentanil remifentanile göre daha etkili bulundu.


P224<br />

PEDİYATRİK CERRAHİDE KAUDAL ANALJEZİ ETKİNLİĞİNİN<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

Erdal GEZER 1 * ,Bakiye UĞUR 2 ,Selda ŞEN 2 ,Mustafa OĞURLU 3 ,Osman Nuri<br />

AYDIN 4 ,Feray GÜRSOY 4<br />

1 Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon AD., Aydın-Turkey 2<br />

Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon AD. - 3 Adnan<br />

Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon AD., AYDIN-Turkey 4 Adnan<br />

Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon AD. -<br />

Amaç: Retrospektif olarak, hastanemizde <strong>2006</strong> yılında, pediatrik cerrahide inguinal,<br />

ürogenital ve rektal bölgede elektif cerrahi operasyon geçirmiş 125 olguda genel anestezi<br />

indüksiyonu sonrasında yapılan kaudal bloğun, intraperatif, postoperatif dönemde analjezik<br />

etkinliğini ve komplikasyonlarını değerlendirmeyi amaçladık.<br />

Gereç ve yöntem: Retrospektif olarak pediatrik cerrahide elektif cerrahi operasyon geçirmiş<br />

kaudal blok uygulanmış hasta dosyalarında yer alan anestezi izlem, anestezi derlenme odası<br />

hasta takip ve hemşire gözlem formları incelenerek, demografik veriler, operasyon türü,<br />

indüksiyon ve idamede uygulanan anestezik ajanlar, anestezi şekli, kaudal blokta uygulanan<br />

lokal anestezigin türü, miktarı, konsantrasyonu; intraoperatif, postoperatif dönemde<br />

uygulanan analjezik ihtiyaçları ile verilme zamanları ve komplikasyonlar kaydedilmiştir.<br />

Bulgular: Yaş ortalamaları 41.57±38.55 ay olup en büyük yaş 132 ve en küçük yaş 1 ay ,<br />

cinsiyet 118 (%94.4) erkek ve 7 kız (%5.6), vücut ağırlıkları ortalama 14.60±7.81 kg olarak<br />

bulundu. Kaudal blokla %0.25 bupivakainden 1ml/kg uygulanan hastaların anestezi süreleri<br />

ortalama 61.50±42.07 dak. olarak bulunmuştur. İntraoperatif dönemde herhangi bir analjezik<br />

yapılmamış olup postoperatif analjezi süreleri ortalama 412.88±163.13 dak. olarak<br />

saptanmıştır. postoperatif dönemde herhangi bir komplikasyon bildirilmemiştir.<br />

Sonuç: Kaudal blok pediatrik cerrahide inguinal, ürogenital ve rektal bölgede yapılan<br />

operasyonlarda intraoperatif dönemde genel anestezi ihtiyacının azaltılmasında ve<br />

postoperatif dönemde analjezi sağlamada etkili bir yöntem olduğunu gözlemledik.<br />

Kaynaklar:<br />

1. Minerva Anesthesiol <strong>2006</strong>; 72: 453-9.<br />

2. Br J Anaesth 2005; 94: 366-71.


P225<br />

136 PEDİYATRİK SPİNA BİFİDA OLGUSUNDAKİ ANESTEZİ UYGULAMAMIZIN<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

Sibel Fadıllıoğlu 1 ,Yeşim ABUT 1 ,Mevlüt Çömlekçi 1 ,Fisun Dayıoğlu 2 * ,Tayfun Aldemir 3<br />

,N.Serdar Baş 4<br />

1 Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon - 2<br />

Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon,<br />

İSTANBUL-Turkey 3 Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi, anesteziyoloji ve<br />

reanimasyon, -Turkey 4 Bezm-i Alem Valide Sultan Vakıf Gureba Hastanesi, beyin cerrahisi -<br />

AMAÇ:Çalışmamızda Ocak 2001-Ağustos <strong>2006</strong> tarihleri arasında hastanemiz Beyin Cerrahisi<br />

Kliniği’nde opere edilmiş olan 136 pediyatrik spina<br />

bifida(meningosel,meningomiyelosel,ensefalosel) olgusu retrospektif olarak değerlendirildi..<br />

BULGULAR VE DEĞERLENDİRME:Hastaların 113 ‘ü (%83) yenidoğan ,23’ü (%17) ise 1<br />

ay-1 yaş arası çocuklardı.Yenidoğan olguların 63 ‘ü düşük doğum tartılı (2000-2500 g) idi.47<br />

yenidoğan ise yaşamlarının ilk haftası içinde opere edildiler.28 meningomiyelosel olgusuna<br />

ise aynı girişim sırasında ventrikülo-peritoneal şant uygulandı.<br />

Anestezi uygulamalarımız:Ameliyathane ısısı en az 27○C olacak şekilde ısıtıldı.Defekti geniş<br />

olan veya preoperatif dönemdeki hemoglobin değeri düşük olan hastalar için taze kan hazır<br />

bulunduruldu.Kan kaybı beklenen hastalara en az iki intravenöz yol açıldı ve üriner kateter<br />

takıldı.<br />

Genel anestezi yöntemi olarak inhalasyon (sevofluran + %50 O2/N2O)+ fentanil<br />

uygulandı.İnhalasyon anestezisi altında damar yolu açıldıktan sonra 0,3 mg/kg rokuronyum<br />

ile entübasyon yapıldı.Anestezi idamesinde 0,001 mg/kg fentanil verildi.<br />

Gözler bantla kapatıldı ve hastalar yüzüstü pozisyona çevrilerek ekstremiteler desteklendi<br />

.Göğüs ve kalçalara konan rulolarla abdomen bölgesi serbestleştirildi.İntraabdominal basıncın<br />

bu şekilde azaltılması ile epidural venlerden kanama riski en aza indirildi ve ventilasyon<br />

kolaylaştırıldı.<br />

Postoperatif analjeziyi sağlamak için rektal yolla parasetamol uygulandı.<br />

SONUÇ:Düşük doğum tartılı ve anomalili bebekler, gitgide daha fazla oranda<br />

nöroanestezistin karşısına gelmektedir.Erken intrauterin aşamada nöral tüp defektlerinin<br />

saptanması ve gerekli önlemlerin alınması ,bu tip bebeklerle daha az sıklıkta karşılaşmamızı<br />

sağlayacaktır.<br />

Spina bifidalı bebeklerin %50 ‘si hidrosefali, enfeksiyon ve diğer nedenlerle ilk bir yıl içinde<br />

kaybedilmektedir.Bu bebeklerin preoperatif ve postoperatif bakımı da çok<br />

önemlidir.Hastaların ihtiyaçlarına cevap verebilecek merkezlerin kurulması ve bu bebeklerin<br />

tanı konur konmaz bu merkezlere yönlendirilmesi, olabildiğince sağlıklı bir yaşam şansını<br />

yakalamalarına yardımcı olacaktır kanısındayız.


P226<br />

SPİNAL ANESTEZİ SONRASI GELİŞEN TEK TARAFLI ABDUSENS SİNİR<br />

PAREZİSİ<br />

Habib Bostan 1 * ,Mehmet Kola 2 ,Engin Ertürk 3 ,Mehmet Salih Çolak 4 ,Ahmet Akyol 5<br />

,İbrahim Özen 5<br />

1 KTU Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji, trabzon-Turkey 2 KTU Tıp Fakültesi, Göz Hastalıkları -<br />

3 KTU Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji, Trabzon-Turkey 4 KTU Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 5<br />

Anesteziyoloji, Anesteziyoloji -<br />

Giriş: Lomber ponksiyon sonrası geç dönemde intrakraniyal sinirlerin parezisi çok nadir<br />

görülen bir durumdur. Biz spinal anestezi sonrası tek taraflı abdusens sinir parezisi gelişen bir<br />

olguyu sunuyoruz.<br />

Olgu: 26 yaşında ASA-I olarak değerlendirilen erkek hasta sol diz atroskopisi yapılmak üzere<br />

ameliyathaneye alındı. Standart monitörizasyon yapıldıktan sonra 500 ml Ringer laktat<br />

verildi. Sol yan yatar pozisyonda L 3-4 aralığından 22 G iğne ile 15 mg hiperbarik bupivokain<br />

verilerek spinal anestezi gerçekleştirildi. 4 dakika sonra sırtüstü çevrilerek atroskopisi yapılan<br />

hastada post operatif 24. saatte analjeziklere cevap vermeyen baş ağrısı gelişti. Hidrasyon,<br />

yatak istirahatı ve nonsteroid analjeziklerle tedavi edilen hasta 8. günde taburcu edildi. 2 gün<br />

sonra sağa bakışla artan çift görme şikayeti ile gelen hastanın yapılan muayenesinde göz dibi<br />

ve görme keskinliği normal bulundu. Çekilen kraniyal MR’da bir patoloji tespit edilemedi.<br />

Spinal anesteziye bağlı geliştiği düşünülen parezinin tedavisinde nöral ödemi azaltmak için 15<br />

günlük nonsteroid antiinflematuar ve prednizolon (16 mg/gün, 2 gün aralıklarla azaltılarak)<br />

uygulandı. 15 gün aralıklarla yapılan kontrollerde şikayetleri giderek azalan hasta 18. haftada<br />

tamamen normal olarak değerlendirildi.<br />

Tartışma: Spinal anestezide duranın delinmesine bağlı BOS kaçağı ve buna bağlı intrakraniyal<br />

hipotansiyon baş ağrısına neden olabilir. Bununla beraber çok nadir olarak kafa çiftlerinde<br />

ödeme ve pareziye yol açabilir ve en sık abdusens sınır tutulumu görülür (1). Sinir tutulumu<br />

tek veya çift taraflı olabilir. Sıklıkla baş ağrısını takiben postoperatif 4-14. günler arasında<br />

ortaya çıkar ve tedavisi 1-4 ay sürebilir (2).<br />

Sonuç: Spinal anestezi sonrası geç dönemde intrakraniyal sinir parezisi gelişebileceği<br />

unutulmamalıdır.<br />

1.Evans RW. Complications of lumbar puncture. Neurol Clin. 1998 Feb;16(1):83-105.


2. Follens I, Godts D, Evens PA, Tassignon MJ. Combined fourth and sixth cranial nerve<br />

palsy after lumbar puncture: a rare complication. A case report. Bull Soc Belge Ophtalmol.<br />

2001;(281):29-33.


P227<br />

ARTROSKOPİ OPERASYONLARINDA TEK DOZ EPİDURAL ROPİVAKAİN VE<br />

BUPİVAKAİNİN ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Nedim Çekmen 1 ,Mustafa Arslan 2 * ,Yasin Muşdal 3 ,Avni Babacan 4<br />

1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 2 Gazi Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Kırıkkale- 3 Gazi Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji AD - 4 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon AD, -Turkey<br />

Giriş ve Amaç: Rejyonal anestezi yöntemleri düşük postoperatif bulantı-kusma, sağladıkları<br />

postoperatif analjezi, hastaların uyanık kalmayı tercih etmeleri, hızlı mobilizasyon, erken<br />

beslenme gibi nedenlerle günümüzde daha sık tercih edilmektedir Birçok merkezde<br />

günübirlik olarak gerçekleştirilmekle birlikte hastanemizde çoğunlukla bir gün hospitalize<br />

edilen artroskopi operasyonu geçirecek hastalarda % 0.5’lik ropivakain ile % 0.5’lik<br />

bupivakainin epidural uygulanmasının anestezinin başlama süresi, uzunluğu, duyu ve motor<br />

bloğunun süresi, iki segment regresyon süresi, analjezi ve yan etkilerinin karşılaştırılması<br />

amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem: Çalışmamızda artroskopi operasyonu planlanan ASA I-II risk grubundaki<br />

40 olguda bupivakain ve ropivakainin epidural anestezi uygulanması sonrasında oluşacak<br />

duyu ve motor bloğunun başlama ve sonlanma, iki segment regresyon zamanı, postoperatif ilk<br />

analjezi ihtiyacı ve yan etkileri karşılaştırıldı. Olgular epidural aralığa enjekte edilecek<br />

ilaçlara göre iki eşit gruba ayrıldı. Grup R’ye 15 mL % 0.5’lik ropivakain, Grup B’ye 15 mL<br />

% 0.5’lik bupivakain ile epidural anestezi uygulandı.<br />

Bulgular: Hasta grupları arasında demografik özellikleri, ortalama arter basıncı (OAB), kalp<br />

atım hızı (KAH), ASA dağılımları ile operasyon zamanı açısından istatiksel anlamlı fark<br />

bulunmadı. Her iki grupta da cerrahi için gerekli yeterli duyu bloğunun ortalama başlama<br />

zamanının eşit olduğu gözlendi (Grup R 16.7 dk, Grup B 19.2 dk). Duyu bloğunun iki<br />

segment regresyonu için geçen zaman Grup R ve Grup B’de benzerdi. Grup B’de duyusal<br />

bloğun tam regresyonun oluşması Grup R’ye göre daha geç bulundu (Grup B’de 286.2 dk,<br />

Grup R’de 220.6 dk) (p=0.004). Alt ekstremitelerde motor bloğun regresyonu ve motor blok<br />

tam regresyonu süreleri Grup B’de, Grup R’ye göre anlamlı olarak uzun bulundu (p


P228<br />

SUPRAKLAVİKULER BLOK SONRASI KONVÜLSİYON VE SOLUNUM<br />

DEPRESYONU (OLGU SUNUMU)<br />

Sinan Uzman 1 ,Uğur Uzun 1 ,Tolga Ergönenç 2 * ,Jalan Şerbetçigil 3 ,Gülşen Bican 3<br />

1 Haseki Eğitim ve araştırma hastanesi, Anesteziyoloji ve reanimasyon - 2 Haseki Eğitim ve<br />

araştırma hastanesi, Anesteziyoloji ve reanimasyon, istanbul-Turkey 3 Haseki Eğitim ve<br />

araştırma hastanesi, Anesteziyoloji ve reanimasyon -<br />

Giriş:Supraklavikuler brakiyal pleksus bloğunun (SBPB) yan etkisinin az,uygulanmasının<br />

kolay,başarı oranının yüksek olması ve postoperatif analjezi sağlaması nedeniyle omuz ve üst<br />

ekstremite cerrahisinde kullanımı gittikçe yaygınlaşmaktadır.SBPB sonrası gelişen<br />

konvülzyon olguları literatürde bildirilmektedir.Olgumuzda % 0.5 Bupivakain ve %1<br />

Prilokain ile yapılan SBPB sonrası meydana gelen konvülsiyon ve solunum depresyonu<br />

sunulmaktadır.<br />

Olgu sunumu:21 yaşında, 68 kg ağırlığında,171 cm boyundaki erkek olgunun sol omuz<br />

impigement sendromu nedeniyle elektif olarak operasyonu planlandı.Preoperatif<br />

anamnezinde,labratuvar tetkiklerinde ve muayenesinde patolojik özellik<br />

saptanmadı.Premedikasyonda 2 mg midazolam i.v. uygulandı.Olgunun monitörizasyonu<br />

sonrası SBPB 21 G,5 cm’lik stimuplex A iğnesi ile % 0.5 Bupivakain ve %1 Prilokain<br />

kullanılarak gerçekleştirildi.Klavikula üzerinde,sternokloidomastoid kasın klavikuler ayağının<br />

dış kenarından 0.5 cm lateralde işaretlenen noktadan girilerek tekniğine uygun bir şekilde<br />

ilerletilen iğne ile brakial pleksus lokalize edildi.Pleksusu lokalize etmek için periferik sinir<br />

sitümülatörü (PSS) ile 0.7 mA’lik uyarı kullanıldı.Aspirasyonu takiben test dozu<br />

uygulandı,ardından iğnenin yeri oynatılmadan lokal anestezik karışımın enjeksiyonu<br />

tamamlandı.Enjeksiyonun tamamlanmasından 30 sn sonra tüm vücut kaslarında tonik-klonik<br />

kasılmaları takiben bilinç kaybı ve solunum depresyonu meydana geldi.Kasılmaların<br />

görülmesiyle birlikte 150 mg tiyopental i.v. uygulandı.Konvülzyonun durdurulduktan sonra<br />

orotrakeal entübe edilen hastanın anestezi idamesi total intravenöz anestezi ile<br />

gerçekleştirildi.Cerrahinin tamamlanmasının ardından extübe edilen hastanın şuuru açık<br />

,oryante koopere ve nörolojik muayenesi normal idi.Ortopedi servsinde izlenen hastada<br />

tekrarlayan konvülzyon olmadı.Nörolojik defisit gelişmedi.<br />

Sonuç:Periferik blok uygulamalarında işlem sırasında hasta ile yakın kooperasyon,test dozu<br />

uygulanması ve enjeksiyon sırasında sık aspirasyon lokal anesteziklere bağlı gelişen<br />

komplikasyonların önüne geçmek için şarttır.Enjeksiyon sırasında iğnenin yerinden kesinlikle<br />

oynatılmaması gerekmektedir.Kullanılan yüksek hacimler göz önüne alındığında lokal<br />

anesteziklerin yanlışlıkla damar içerisine uygulanması durumunda sistemik reaksiyonların<br />

görülmesi kaçınılmazdır.Olası muhtemel komplikasyonlar için resisütasyon ekipmanı<br />

herzaman hazırda bulundurulmalıdır.


P229<br />

EPİDERMOLİZİS BÜLLOZALI HASTADA LUMBAR DİSK HERNİSİ<br />

AMELİYATINDA EPİDURAL ANESTEZİ UYGULANMASI<br />

Mustafa Süren 1 ,Sibel Fadıllıoğlu 1 ,Fisun Dayıoğlu 2 * ,M. Tayfun Aldemir 3 ,N. Serdar<br />

Baş 4<br />

1 Vakıf Gureba Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji Ve Reanimasyon - 2 Vakıf<br />

Gureba Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji Ve Reanimasyon, İSTANBUL-Turkey<br />

3 Vakıf Gureba Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji Ve Reanimasyon - 4 Vakıf<br />

Gureba Eğitim Ve Araştırma Hastanesi, Beyin Cerrahi Kliniği -<br />

Epidermolizis bülloza; epidermal bül oluşumu ile seyreden nadir görülen, genetik bir deri<br />

hastalığıdır. Bu hastalarda aşırı sıkatrizasyona bağlı ağız açıklığının azalması ve diş<br />

anomalileri nedeniyle zor entübasyon riski yüksek olup ve mukozalarda entübasyon sonrası<br />

kolayca bül oluşma olasılığı vardır.<br />

Beyin cerrahisi kliniği tarafından lumbar disk hernisi operasyonu planlanan 48 yaşındaki<br />

erkek hastanın anamnezinde epidermolizis bülloza ve diyabetes mellitus vardı. Laboratuvar<br />

değerlerinde kan şekeri 140 mg/dl olması ve fizik muayenesinde lumbar bölgesinde büllöz<br />

lezyonlarının olması dışında bir anormallik yoktu. Hastada; ağız açıklığı iyi, Mallampati I<br />

olduğu tespit edildi.<br />

Peroperatif kan basıncının takibi amacıyla arteriyel monitorizasyon yapıldı. Kan basıncı<br />

manşonu ve intravenöz damar yolu tespiti kullanılmadı.Kan basıncı 120/80 mmHg, nabız<br />

85/dk, oksijen satürasyonu %100 idi.Hasta operasyon masasında silikon yastıklarla<br />

desteklendi.<br />

Anestezi uygulamasında trakeal entübasyondan kaçınmak ve dolayısıyla laringeal lezyon<br />

oluşumunu önlemek için epidural anestezi tercih edildi. Böylece ağız, burun, boğaz<br />

bölgesindeki manipülasyonlardan (entübasyon, nazogastrik sonda, endotrakeal ve oral<br />

aspirasyon) kaçınılmış oldu. Sedasyon amacıyla 2 mg midazolam i.v yapıldı. L1-L2<br />

mesafesinden Tuohy iğnesiyle direnç kaybı yöntemi kullanılarak epidural aralığa girildi ve<br />

16cc %0,5 lik bupivakain verildi.Hasta ,torakal 10 dermatomuna kadar anestezi sağlandığı<br />

gözlendikten sonra cerrahiye teslim edildi.Ameliyat 45 dk. sürdü.Hasta postoperatif sorunsuz<br />

şekilde servise yollandı.<br />

Sonuç: Epidermolizis büllozalı hastaların anestezisinde oral mukoza ve trakeada bül oluşumu<br />

riskinden kaçınmak amacıyla epidural anestezi yöntemi uygulamasının uygun bir seçenek<br />

olduğu kanısındayız.


P230<br />

ERKEN POSTOPERATİF SPİNAL BAŞAĞRISINDA TEK DOZ PERFALGAN<br />

UYGULANIMI (OLGU SUNUMU)<br />

Ali Uzuner 1 ,Sema Şanal 2 * ,Pınar Durak 3<br />

1 T.Y.İ.E.A.H, Anestezi Ankara- 2 T.Y.İ.E.A.H, Anestezi - 3 T.Y.İ.E.A.H, Anestezi Ankara-<br />

Giriş:<br />

Spinal başağrısı % 2 - 9 oranında görülür, genellikle spinal ponksiyondan 24 saat sonra ortaya<br />

çıkar. Sırt üstü yatar pozisyonda genellikle görülmez, ancak ayağa kalkıldığında şiddetli ağrı<br />

hissedilir. Ağrı genellikle oksipital bölgede duyulur, zonklayıcı bir karakter gösterir ve birkaç<br />

günden birkaç haftaya kadar devam edebilir. Tedavide analjezik ilaçlar, asetominofenden<br />

nonsteroidal anti-inflamatuarlar kadar değişebilir.Hidrasyon ve kafein BOS yapımını<br />

arttırarak etki gösterirler.Kafein intrakranial damarlarda vazokostriksiyon oluşturarak da<br />

fayda sağlar. Gayta yumuşatıcılar ve yumuşak diet valsalva manevrasını önleyerk yarar<br />

sağlarlarlar.Konservatif tedaviye karşılık başağrısı günlerce sürebiler.<br />

Ayrıca epidural kan yaması postspinal başağrısı için çok etkili bir tedavidir.15-20 ml otolog<br />

kanın epidural aralıkta ponksiyon seviyesi veya bir aralık altına enjekte edilmesinden oluşur.<br />

Bu olguda erken dönemde başlayan postspinal başağrısında asetaminofen uygulanımı<br />

sunulmuştur.<br />

Olgu:<br />

Hematüri şikayeti olan 79 yaşında ,erkek hasta için regional anestezi ile sistoskopi ve TUR-P<br />

operasyonu planlandı.Hasta standart olarak moniterize edildi ve 18G intravenöz katater<br />

takılarak 500cc Ringer Laktat solüsyonunun gönderilmesinin ardından uygun saha temizliği<br />

sonrasında 25 G quinke spinal iğne ile subaraknoid aralığa 20 mg bupivakain verildi. 15.<br />

dakikada T8 seviyesinde blok sağlandı . 90 dakika süren operasyonda herhangi bir<br />

komplikasyon olmadı.Hasta postoperatif derlenme ünitesinde möniterize edilerek izlenirken<br />

120. dakikada frontal ve temporal bölgede başağrısı sikayeti tariflemesi üzerine perfalgan 1<br />

flk.(1 gr) 15 dakikada intravenöz yolla verildi. 40 dakika sonra başağrısı tamamen geçen hasta<br />

postoperatif 6. satte servisine gönderildi ve 2 gün sonra taburcu edildi.<br />

Sonuç: Postspinal baş ağrısı pek de nadir olmayarak görülebilen bir komplikasyon olup<br />

tedavisinde parasetamol halen kullanılan ilaçlar arasındadır. Biz bu olguda oldukça erken<br />

dönemde gözlenen başağrısı komplikasyonu için i.v parasetamol uyguladık ve olumlu sonuç<br />

aldık.<br />

1- Benumof,J.L., Saidman, L.J. :Anesthesia and perioperative complications, Mosby-Year<br />

Book, St.Louis, 1992


P231<br />

EKİP ÇALIŞMASI VE HASTA BİLGİLENDİRİLMESİNİN OBSTETRİK ANESTEZİ<br />

UYGULAMALARINDAKİ ÖNEMİ<br />

Nihan Çete 1 ,Fatma Ertuğrul 2 ,Figen Bulut 2 * ,Nurten Kayacan 2 ,Bilge Karslı 2 ,Meliha<br />

Erman 3<br />

1 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, Antalya-Turkey 2<br />

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 3 Akdeniz<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, -Turkey<br />

Gelişmiş ülkelerde obstetrik hastalarda rejyonel anestezi yöntemleri sıklıkla uygulanmaktadır.<br />

Ancak bu rakamlar gelişmekte olan ülkelerde ve yeni kliniklerde çok yüksek sayılara<br />

ulaşamamaktadır. Ekibin deneyimli olmasının yanı sıra hastaların bilgilendirilmesi ve<br />

bilinçlendirilmesi rejyonel anestezi oranlarının arttırılmasında önemlidir. Biz de bu<br />

değişkenlerin rejyonel anestezi oranlarına olan etkisini vurgulamak için kliniğimizde<br />

uygulanan sezaryen operasyonlarındaki anestezi uygulamalarını değerlendirdik.<br />

Kliniğimizde 2003 Ocak–<strong>2006</strong> Ağustos tarihleri arasında sezaryen uygulanan hastalardaki<br />

anestezi yöntemleri geriye dönük olarak incelendi. Bu tarihler arasında 2263 hastaya sezaryen<br />

yapıldı, hastaların 1239’una genel anestezi, 1024’üne rejyonel anestezi uygulandı. Bu<br />

sayıların 2003 yılında 635 genel anestezi, 153 (%19) rejyonel anestezi; 2004 yılında 341<br />

genel anestezi, 255 (%42) rejyonel anestezi; 2005 yılında 170 genel anestezi, 351 (%67)<br />

rejyonel anestezi ve <strong>2006</strong> yılı ilk yarısında 93 genel anestezi 265 (%74) rejyonel anestezi<br />

uygulandığı görüldü. Aylara göre olan dağılımına bakıldığında ise 2003 yılında en düşük oran<br />

% 6 iken <strong>2006</strong> Ocak ayında bu oranın %80 olarak değerlendirilmesi ve takibindeki aylarda da<br />

bu oranın azalmamasının önemli bir gelişme olduğu düşünülmektedir. Bu oran artışının bağlı<br />

olabileceği nedenler düşünüldüğünde rejyonel anestezi uygulamasına ilgi gösteren bir ekibin<br />

varlığı ve uyumlu çalışması ilk etapta göze çarpmaktadır. Kliniğimizde de obstetrik<br />

anestezide rejyonel oranlarının arttırılması için bir ekip oluşturuldu. Cerrahi ekiple<br />

görüşülerek bu konunun önemi vurgulandı ve destekleri alındı.<br />

Son aylarda rejyonel anestezi oranlarının artış göstermesinin nedenlerinden biri de daha iyi<br />

hasta bilgilendirilmesidir. Bu amaçla hastalara verilmek üzere bir ön bilgilendirme formu<br />

hazırlanarak anestezi yöntemlerinin avantajları ve dezavantajları anlatıldı ve hastanın<br />

anesteziyi uygulayacak hekim ile cerrahiden önce görüşmesi sağlandı. Ön görüşmenin<br />

özellikle ameliyathane dışında olması stressiz bir ortam sağladığından hastaları bilgilendirme<br />

açısından daha etkili olduğunu düşünmekteyiz.<br />

Kliniklerde bu tip anestezi uygulamalarının sıklaşması ve araştırma görevlilerinin daha çok<br />

olgu ile karşılaşması bu konudaki deneyimlerini arttıracaktır.<br />

Sonuç olarak obstetrik anestezi uygulamalarında rejyonel anestezi oranı büyük ölçüde<br />

uygulayıcı ekibin becerisine ve eşgüdümlü çalışmasına, hasta bilgilendirilmesine bağlı olarak<br />

artış gösterir


P232<br />

OBEZ PREEKLAMPTİK GEBEDE ACİL SEZERYAN OPERASYONUNDA<br />

ANESTEZİ UYGULAMASI<br />

dilşen örnek 1 ,ferah dönmez 2 ,semiha barçın 3 * ,selçuk okur 4 ,bayazit dikmen 4<br />

1 ankara numune hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon ankara- 2 ankara numune<br />

hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon - 3 ankara numune hastanesi, anesteziyoloji ve<br />

reanimasyon, ankara-Turkey 4 ankara numune hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon -<br />

Giriş: Morbid obez hastalarda anestezi yöntemlerinin uygulanması zor ve anestezi ve<br />

gebelikle ilgili komplikasyonların görülme riski yüksektir.(1,2) Çoğul gebelikler anne ve<br />

ikinci bebek için ilave risk oluşturmaktadır.(3) İkiz gebeliği olan ve fötal distress düşünülerek<br />

acil sezeryana alınan, preeklamptik, morbid obez hastamızdaki anestezi yaklaşımımızı<br />

sunmak istedik.<br />

Olgu: Olgumuz; 34 yaşında, 176 cm boyunda, 145 kg ağırlığında (BMI 46,7 kg/m²),<br />

preeklampsisi olan ikiz gebelik idi. Fizik muayenesinde; mallampati skoru III idi, solunum<br />

sesleri bilateral kabalaşmıştı. Preoperatif laboratuar bulguları normaldi. Hastamız ASA III-E<br />

olarak kabul edildi. Standart monitörize edilen hastada; işlem öncesi kan basıncı 150/85<br />

mmHg ve nabız 100 atım/dak idi. 18G intravenöz kateter takılarak %0,9 NaCl infüzyonuna<br />

başlandı. Oturur pozisyonda L3-4 spinal aralıktan, 22G Quincke tipi spinal iğne ile 8.cm’de<br />

subaraknoid mesafeye ulaşıldı ve 10 mg %0,5’lik hiperbarik bupivakain solusyonu yavaş<br />

olarak enjekte edildi. Sağ kalça altına yastık konularak hasta sırt üstü yatırıldı. 4 dakikada<br />

duyu bloğunun T4 seviyesine ulaştığı dikkati çekti ve cerrahi insizyona izin verildi. Cerrahi<br />

ekip operasyonun litotomi pozisyonunda yapılmasının daha kolay olduğunu düşünerek<br />

hastaya litotomi pozisyonunun verilmesini istedi. Operasyon boyunca 2 L/dk hızında maske<br />

ile oksijen verildi. Cildin kesisinden sonraki 4.dakikada ilk bebek, 6.dakikada ikinci bebek<br />

doğurtuldu. Bebeklerin 1. ve 5. dakikada Apgar Skorları 10 idi. 90 dakikalık operasyon<br />

süresince hemodinamik parametreler normal seyretti. Derlenme ünitesinde 1 saat takip edildi<br />

ve servise gönderildi.<br />

Sonuç-Tartışma: Morbid obez ve preeklampsili hastalarda genel anestezi artmış hipoksi ve<br />

diğer komplikasyon riskleri taşıdığı(1,3) için; acil sezaryen gerektiren durumlarda spinal<br />

anestezi uygulaması ile kolay ve güvenli bir sezaryen operasyonu yapılabildiği görüşündeyiz.<br />

Kaynaklar:<br />

1-A. Emet, S. Gowrie-Mohan. Standard dose hyperbaric bupivacaine is safe and effective for<br />

CSE in morbidly obese patients. Int J Obstet Anest. 2004;13(4)298-9<br />

2-Kuczkowski K.M., Benumof J.L. Repeat cesarean section in a morbidly obese parturient: a<br />

new anesthetic option. Acta Anaesthesiol Scand. 2002;46(6):753-4<br />

3-Morgan GE., Michail MS., Murray MJ. Klinik Anesteziyoloji kitabı: McGraw-Hill:2001.<br />

S:819-847


P233<br />

OLGU SUNUMU: SPİNAL ANESTEZİ İNTRAKRANİYAL KRONİK SUBDURAL<br />

HEMATOM NEDENİ OLABİLİR Mİ?<br />

L.Meltem Gül ,Melek Çelik ,İlknur Sözenoğlu ,Sibel Devrim ,Tayyibe Kaşıkçı*<br />

S.B.Göztepe Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Kronik subdural hematom dural ponksiyonun nadir ama iyi dökümante edilmiş ciddi bir<br />

komplikasyonudur (1). Sunduğumuz olgu ile spinal anestezi sonrası gelişen intrakraniyal<br />

kronik subdural hematom konusunu tartışmayı amaçladık.<br />

Olgu Sunumu: 28 yaşında, ASA I fiziksel grupta, anamnez ve laboratuvar tetkiklerinde bir<br />

özellik olmayan olguya akut fetal distres nedeniyle spinal anestezi ile acil sezaryen planlandı.<br />

23 G Quincke iğne kullanılarak 12,5 mg heavy bupivakain ile tek atış spinal anestezi<br />

uygulandı. Postoperatif 1. günde bulantının eşlik ettiği, ayağa kalkmakla artan oksipital baş<br />

ağrısı gelişti. Sırtüstü pozisyon, oral kafeinli analjezikler ve bol sıvı alımı önerildi.<br />

Postoperatif 3. günde şikayetleri azalmış ama kaybolmamış durumda, kontrole gelmek üzere<br />

taburcu edildi. Kontrollere gelmeyen olgu, postoperatif 25. günde oksipital bölgede şiddetli<br />

baş ağrısı ile hastanemize başvurdu. Yapılan ilk fizik muayenesinde bilinç açık, koopere, ense<br />

serbest, pupiller izokorik, her dört yöne bakışta diplopi dışında patoloji yoktu. Anamnezinde<br />

travma öyküsü olmayan olgunun kraniyal BT’sinde sağ frontal bölgede belirgin şift etkisi<br />

yapan subdural hematom saptandı. Hematom drene edilerek postoperatif 3. günde şifa ile<br />

taburcu edildi.<br />

Sonuç: Ponksiyon sırasında Quincke yerine pencil point iğnelerin kullanımı ile baş ağrısı riski<br />

%30’dan %5’e düşer(2). Semptomların dural ponksiyon sonrası baş ağrısına (DPSB)<br />

benzemesi nedeni ile tanı zordur(3). Ancak DPSB’dan daha şiddetli ve kalıcı bir baş ağrısı<br />

vardır (4).<br />

Spinal anestezi sonrası uzamış baş ağrılarında, sorunun beklenenden daha büyük olabileceği<br />

düşünülerek, dikkatli nörolojik ve radyolojik muayene yapılmalıdır.<br />

Anahtar kelimeler: Spinal anestezi, subdural hematom, baş ağrısı<br />

Kaynaklar<br />

1-Vos PE.de Boer WA.Wurzer JA. Van Gjin J: Subdural hematoma after lumbar puncture:<br />

two case reports and rewiev of the literature. Clin Neurol Neurosurg 1991; 93:127<br />

2-Special Report:Complications of lumbal puncture and their Prevention with atraumatic<br />

lumbal puncture needles(2004). Web sitesi:<br />

http://www.medscape.com/Medscape/CNO/2000/AAN/Story.cfm?story<br />

3-Wayne K.Spinal epidural ve kaudal bloklar. In:Morgan E, Mikail M, Murray M, Larson<br />

P8eds).Klinik Anesteziyoloji. 3. Baskı. Ankara:Güneş Kitapevi; 275-76.<br />

4-Saha D, Swaika S; Bhattacharya D; Joseph T; Mukherje P: Chronic subdural haematoma<br />

following spinal anaesthesia-a case repotr. Indıan J Anaesth 2004;48(4):312-13.


P234<br />

HASTANEMİZDE SEZARYEN VAKALARINDA UYGUN ANESTEZİ<br />

YÖNTEMİNİN RETROSPEKTİF OLARAK SAPTANMASITEXT<br />

SERPİL ÖZSEZGİN ÖCEK* ,GÜLDEREN ARBAK ,A.YILDIZ ASLAN<br />

SB EGE DOĞUMEVİ KADIN HAST.EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİ -<br />

GİRİŞ; Hastanemizde Mart 2005 - Eylül <strong>2006</strong> tarihleri arasında toplam 6184 sezaryen<br />

yapılmıştır. Bu çalışma 3 anestezi uzmanının gerçekleştirdiği 4752 olguyu içermektedir.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM; Son 18 ayda 4752 sezaryen olgusunda uygulanan anestezi yöntemleri<br />

ve gelişen komplikasyonları retrospektif olarak inceledik. Tüm olgular 5 gruba ayrıldı. Grup I<br />

ve Grup II (Genel Anestezi ) 4 mg/kg Tiopental, kas gevşetici olarak Grup I (n=1430)<br />

Süksinilkolin 1-1,5 mg/kg, Grup II (n=2017) Rokuronyum 0,3-0,5 mg/kg kullanıldı. Her iki<br />

grupta da anestezi idamesi % 50 O2 ve % 50 N2O içinde % 0.75 MAC Sevoflurane ile<br />

sağlandı.Grup III (n=1146) – Spinal anestezi 26G atravmatik iğne ile 3 ml %0,5 isobarik<br />

Bupivakain Grup IV (n=82) – Epidural anestezi (EA)18G touhy iğnesi ile yapıldı. Test dozu<br />

olarak 3 ml % 2 Prilokain test dozu verildikten sonra 7 ml Prilokain +8ml % 0,5 Bupivakain<br />

izobarik + 2 ml Fentanil verildi.Grup V (n=77)–Kombine epidural -spinal(KES) 18G touhy<br />

iğnesi içinden geçen 27G spinocan iğne ile yapıldı.<br />

BULGULAR; Süksinilkolin kullanılan 1430 hastanın 4 (%0.27) ünde kas gevşetici etki<br />

dönmeyip operasyon bitiminden 6-9 saat takip gerektirdi. Rokuronyum kullanılan 2017 vaka<br />

ekstübe edildikten sonra ,11(%0.54) 'inde solunum arresti gelişip reentübe edildi. 22 (%1.09)<br />

'sinde ekstübasyon sonrası satürasyon düştü, 20-35 dakika maske ile desteklendi.<br />

Genel Anestezi (n=3447) uygulanan toplam 27 (%0.78) olgu entübe edilemedi. Bu vakaların<br />

16’sı maske ile devam edildi. 11 vaka uyandırılıp spinal anestezi uygulandı.Spinal anestezi<br />

uygulanan 1146 vakanın 122’sinde(%10.64) ciddi hipotansiyon, bradikardi görüldü. Bu<br />

hastalar efedrin ile tedavi edildi. 1 vakada seviye yükseldi.82 hastaya epidural blok uygulandı.<br />

Hiçbir vakada hipotansiyon ve bulantı kusma görülmedi. 77 vakada Kombine epidural-spinal<br />

uygulandı. 3 vakada dura delinmesine bağlı baş ağrısı ile karşılaşıldı. Post-op analjezi Morfin<br />

1 mg ile sağlandı. Morfin dozu 1,5-2 mg çıkıldığında Nörojenik mesane ile karşılaşıldı.<br />

SONUÇ;Rejyonel anestezi; genel anesteziye göre daha avantajlıdır .Hastanemizin yoğunluğu<br />

nedeniyle biz spinal anesteziyi daha çok tercih ettik. Spinal anestezide etkinin hızlı başlaması<br />

,uygulama kolaylığı nedeniyle giderek artan sayılarda uygulamaya başladık. Hastalarda ve<br />

Obstetrisyenler de ilk zamanlarda olan korkular azalmış olup ileride genel anestezi<br />

uygulamalarımızın sadece rejyonel anestezi komplikasyonları ile sınırlı kalacağını umut<br />

etmekteyiz.


P235<br />

PEKTUS EKSCAVATUMLU OLGUDA TORAKAL EPİDURAL BLOK İLE<br />

POSTOPERATİF AĞRI SAĞALTIMI<br />

Şükran Geze 1 * ,Hülya Ulusoy 2 ,Bahanur Çekiç 2 ,Engin Ertürk 3 ,Müge Koşucu 3<br />

1 Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon trabzon- 2<br />

Karadeniz Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 Karadeniz<br />

Teknik Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Trabzon-Turkey<br />

Giriş:Pectus ekcavatum(funnel chest) kosta kartilajlarını tutan ve çocuklarda en sık görülen<br />

konjenital göğüs ön duvarı deformitesidir (1) Pectus excavatum sternum ile alt seviyedeki<br />

kıkırdak kostaların toraks içine doğru depresyonu ile karakterize bir anomalidir. Pektus<br />

ekscavatum cerrahisi postoperatif şiddetli ağrıya neden olur ve bu hastaların uzamış<br />

yatışlarına neden olmaktadır. Postoperatif ağrı tedavisinde torakal epidural “opioid ve lokal<br />

anestezik” infüzyonunun kullanımı etkin ağrı tedavisinin yanısıra hastaların günlük yaşama<br />

daha hızlı dönmesine yardımcı olur.<br />

Olgu: 6 yaşında pectus ekcavatum tanısıyla izlenen olgunun açık cerrahi teknikle operasyonu<br />

planlandı. Preoperatif yapılan tetkikleri normaldi. Operasyon öncesi 6 saat aç bırakılan<br />

hastanın 0,5 mg/kg oral midazolam ile premedeikasyonu yapıldı. Pentotal ,nimbex ,fentanyl<br />

ile indüksiyon sonrası entube edilen hastaya cerrahi öncesi torakal 7-8 intervertebral aralıktan<br />

epidural katater takıldı. Başlangıç olarak epidural kataterden 4 ml %0,250 bupivacain ve 10<br />

mcg fentanyl bolusu yapıldı. Operasyon süresince hemodinamik olarak stabil seyretti.<br />

Ekstubasyon öncesi epidural kataterden 4 ml bupivakain ve 10 mcg fentanyl yapıldı ve<br />

postoperatif torakal epidural kateterden 0.125% bupivakain +fentanyl (0.3 microg/kg/sa)<br />

infüzyonu (0.15 ml/kg/sa) başlandı. Hastanın postoperatif takiplerinde vital bulgular stabil ve<br />

ağrı sağaltımı yeterli olarak izlendi.<br />

Sonuç:Pediyatrik hasta grubunda postoperatif analjezi çok önemlidir.Özellikle toraks carrahisi<br />

sonrası etkin ağrı tedavisinin komplikasyon riskini azalttığı gösterilmiştir. Torakal epidural<br />

blok uygulaması, toraks cerrahisinde pediyatrik hastalarda postoperatif ağrı tedavisinde<br />

intravenöz opioid kullanımına karşı güvenli ve etkin bir alternatif yöntem olabilir.<br />

Kaynaklar:<br />

1.Miniature access pectus excavatum repair: Lessons we have learned.<br />

Zallen GS, Glick PL.Buffalo, NY 14222, USA.J Pediatr Surg. 2004 May;39(5):685-9.<br />

2.Anesthetic management for the minimally invasive Nuss procedure in 21 patients with<br />

pectus excavatum.<br />

Futagawa K, Suwa I, Okuda T, Kamamoto H, Sugiura J, Kajikawa R, Koga Y. J Anesth.<br />

<strong>2006</strong>;20(1):48-50.


P236<br />

CİDDİ SOLUNUM PROBLEMİ OLAN BİR HASTADA LAPARASKOPİK<br />

KOLESİSTEKTOMİDE SEGMENTAL TORAKAL EPİDURAL ANESTEZİ<br />

UYGULAMASI (OLGU SUNUMU)<br />

Işıl Karabeyoğlu ,Nursel Muratlı* ,Ayfer Yılmaz ,Suna Yoldaş ,Nermin Göğüş<br />

Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, I. Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği -<br />

Giriş: Orta torakal bölgeye düşük doz lokal anestezik verilerek oluşturulan segmental epidural<br />

anestezi, kolesistektomi gibi üst batın operasyonlarında başarıyla uygulanmaktadır.1 Ciddi<br />

solunum problemi olan bir akut kolesistit olgusundaki segmental epidural anestezi<br />

deneyimimizi sunuyoruz.<br />

Olgu Sunumu: 78 yaşında, 155 cm boyunda, 60 kg ağırlığındaki bayan hasta tedaviye dirençli<br />

akut taşlı kolesistit tanısıyla operasyon programına alındı. Öyküsünde efor dispnesi,<br />

hipertansiyon, KOAH ve geçirilmiş akciğer Tbc’u mevcuttu. Preoperatif muayenede,<br />

dinlemekle sol akciğerde tüm zonlarda solunum seslerinde ileri derecede azalma ve sağ<br />

akciğer bazali de dahil olmak üzere yaygın raller saptandı. Akciğer grafisinde; trakea sola<br />

deviye, sol akciğer parankiminde ileri derecede volüm kaybı ve kavitasyon, iki taraftada<br />

yaygın nonhomojen opak görünüm ve fibrotik çekintiler, yer yer kalsifikasyonlar mevcuttu.<br />

EKG: sinüs ritmi ve sağ dal bloğu olarak değerlendirildi. Hemogram tetkikinde; Hb: 15.7<br />

g/dl, Htc: %46.5, BK: 12.000, AKG’da; pH:7.38, PaO2: 56.1 mmHg, PaCO2: 52 mmHg,<br />

SaO2: %89, BE:+ 6.0 , HCO3: 30 mmol/L bulundu. Hastada kooperasyon güçlüğü nedeniyle<br />

SFT yapılamadı. Epidural anestezide, 3 ml %2’lik lidokain test dozunu takiben 7 ml %0.5’ lik<br />

bupivacain ve 50 µg fentanil T8-9 aralığından uygulandı. Segmental duyusal blok 15.<br />

dakikada pinprickle T5-T11 arasında saptandı. İntraoperatif gelişen hipotansiyon (76/45<br />

mmHg) 10 mg IV efedrinle düzeldi. Operasyon süresince maskeyle 4ml/dk O2 uygulanan<br />

hastada SpO2: % 90-95 arasında seyretti. Motor blok ve solunum sıkıntısı gözlenmedi. Hasta<br />

vital bulguları stabil olarak 3. gün taburcu edildi.<br />

Sonuç: Ciddi akciğer problemleri nedeniyle genel anestezinin yüksek risk oluşturabileceği<br />

düşünülen hastalarda, laparaskopik kolesistektomi gibi üst batın ameliyatları için segmental<br />

epidural anestezinin iyi bir alternatif olabileceği düşüncesindeyiz.<br />

Kaynak<br />

1. Bridenbaugh PO, Greene NM, Brull SJ, Cousins MJ, Veering BT, Willis RJ. Central<br />

Neural Blockade. In: Cousins MJ, Bridenbaugh PO, eds. Neural blockade in clinical<br />

anesthesia and management of pain, 3rd ed, New York: Lippincott-Raven; 1998 p.203-342


P237<br />

MİYOTONİK DİSTROFİSİ OLAN HASTADA MİYOMEKTOMİ CERRAHİSİ İÇİN<br />

EPİDURAL ANESTEZİ UYGULAMASI<br />

mehmet cantürk 1 * ,dilşen örnek 2 ,ferah dönmez 3 ,galip neşet cerit 4 ,bayazit dikmen 5<br />

1 ankara numune eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon, ankara-<br />

Turkey 2 ankara numune eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon<br />

ankara- 3 ankara numune eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon - 4<br />

meram eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon - 5 ankara numune<br />

eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç:<br />

MD; kardiyovasküler, respiratuar ve endokrin sistemleri de etkiler. Respiratuar sistem en<br />

erken tutulan sistem olduğundan anestezi alacak hastalarda ciddi sorunlara sebep olabilir.<br />

Miyotoni; titreme, soğuk, hiperkalemi ve depolarizan kas gevşeticiler, inhalasyon anestetikleri<br />

ve antikolinesterazlar gibi bazı anestezik ajanlarla tetiklenebilir. Bu hastalık zor havayoluna<br />

neden olarak ve efektif alveolar ventilasyonu engelleyerek hipoksi ve ölüm riski oluşturabilir.<br />

Bu vakada, epidural anestezi altında miyomektomi geçiren miyotonik distrofili bir hastanın<br />

anestezik yönetimi sunulmaktadır.<br />

Olgu:<br />

35 yaşında, 50kg ağırlığında, 158cm boyunda olan 4 yıllık MD tanılı hastaya, myoma uteriye<br />

bağlı vajinal kanama nedeniyle miyomektomi planlandı. Operasyon odasında non-invaziv kan<br />

basıncı, EKG, pulse oksimetre ile monitorize edildi. Damar yolu açılarak ringer laktat<br />

solüsyonu infüzyonuna başlandı. Epidural blok direnç kaybı yöntemiyle L3-4 aralığından, 16-<br />

G Tuohy iğneyle ilk girişimde başarıyla gerçekleştirildi. Epidural kateter 3.5 cm içeride<br />

kalacak şekilde epidural boşluğa yerleştirildi. Bu işlemden sonra hasta supin pozisyona<br />

getirilerek kateter yerleşimini doğrulamak için daha önce hazırlanan ve 7ml %2 prilokain ve<br />

7ml %0.5 bupivakain içeren anestezik solusyondan 4ml test dozu uygulandı.Daha sonra kalan<br />

solüsyon epidural aralığa verildi. Sensoryal blok pin-prick testiyle kontrol edilerek T4<br />

dermatomuna ulaştıktan sonra cerrahi prosedür başlatıldı. Hastaya yüz maskesiyle 2 L/ dk<br />

oranında O2 desteği sağlandı. Hasta oda ısısı arttırılarak, üst ekstremitelere ve göğsüne ılık<br />

steril örtüler örtülerek sıcak tutulmaya çalışıldı. Total 2 lt ringer laktat solusyonu oda ısısında<br />

infüze edildi. Operasyon süresince vital bulgular stabil seyretti. Operasyon 90 dk sürdü.<br />

Sonuç:<br />

Bu olguda MD nedeniyle genel anestezinin muhtemel risklerinden kaçınmak için epidural<br />

anestezi uyguladık. Epidural anestezi titre edilebilir ve güvenli ilaç uygulaması sağlamakta ve<br />

postoperatif ağrı sorununun çözümüne de kateter aracılığıyla kolaylık sağlamaktadır. MD’nin<br />

komplikasyonları bir kez başladığında hızla hayatı tehdit eder hale geldiğinden, dikkatler<br />

tetikleyici faktörlerden korunmaya yönelik olmalıdır.Titreme ve hipotermi engellendiğinde,<br />

epidural anestezinin; stabil bir intraoperatif ve rahat bir postoperatif periyod sağladığı<br />

inancındayız.


P238<br />

ROPİVAKAİN VE PRİLOKAİN İLE YAPILAN SİYATİK BLOK SONRASI<br />

GELİŞEN KONVULZİYON<br />

Kenan Kaygusuz 1 ,İclal ÖzdemirKol 2 ,Gönül Erkan 2 * ,Sinan Gürsoy 3 ,Caner<br />

Mimaroğlu 4<br />

1 Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Sivas- 2<br />

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 3 Cumhuriyet<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Sivas- 4 Cumhuriyet<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

Giriş: Bu çalışmada prilokain ve ropivakain ile yapılan kombine siyatik-femoral blok sonrası<br />

genaralize tonik-klonik konvulziyon gelişen bir olguyu sunuyoruz.<br />

Olgu: 69 yaşında, 70 kg,erkek hasta, diyabet, hipertansiyon, koroner arter hastalığı tanısıyla<br />

tedavi görmekte iken sol ayağında gelişen nekroz nedeniyle acil diz üstü amputasyon<br />

yapılmasına karar verildi. Hastaya kombine siyatik-femoral blok uygulanmasına karar verildi.<br />

Hasta ve hasta yakınlarına yapılacak işlem anlatılarak onayları alındı. EKG , noninvaziv<br />

arterial tansiyon ve pulsoksimetre ile periferik oksijen satürasyonu monitorize edildi. TA:<br />

200/110 mmHg ve nabzı 134 atım/dk olan hastaya iv 2 mg midazolom yapıldı. 5 dakika sonra<br />

kontrol tansiyon arteriyal değeri 170/90 mmhg ve nabız 84 atım/dk olan hastaya gerekli asepsi<br />

ve antisepsi sağlandıktan ve ameliyat edilecek ekstremite üstte olacak şekilde pozisyon<br />

verildi. Lateral yaklaşımla (Labat tekniği) siyatik sinir bloğu için stimülatörde 0.5 mA akım<br />

altında ayakta plantar fleksiyon elde edildikten sonra, aralıklı aspirasyon yapılarak önce 10 cc<br />

%2 prilokain takiben 10cc %0.75 ropivakain enjekte edildi. Ropivakain enjeksiyonundan<br />

hemen sonra hastada generalize tonik klonik konvulziyon başladı. Hasta hemen supin<br />

pozisyona getirilerek bir yüz maskesi ile % 100 oksijen ile asiste ventilasyon uygulandı ve<br />

eşzamanlı iv150 mg tiopental sodyum verildi. Konvulziyonları kontrol altına alındı. Bu arada<br />

TA:220/110 mmHg ve Nabız :145 atım/dk olan hastaya 35 mg esmolol yavaşça puşe olarak<br />

yapıldı.<br />

Yaklaşık 15 dakika sonra bilinci açılan hastanın TA:198/105 mmHg , Nabzı:90 atım/dk idi.<br />

Siyatik sinir dağılımına ait sensoryal ve motor blok görülmemesi üzerine ameliyat ertelenerek<br />

hasta derlenme odasına alındı. Burada 1 saat gözlenen hastanın vital bulgularının stabil<br />

seyretmesi üzerine servisine gönderildi.<br />

Tartışma ve Sonuç: Periferik blok uygulamaları güvenli bir uygulama gibi görünsede işlem<br />

sırasındaki uygulamaya ve yüksek dozlarda kullanılan lokal anestezik ajanlara ait ciddi yan<br />

etkiler ortaya çıkabilir. Bizim olgumuzda da işlem sırasında aspirasyonda kan gelmemesine<br />

rağmen hastada görülen SSS belirtileri intravasküler enjeksiyon olasılığını akla getirmektedir.


P239<br />

MORBİD OBEZ GEBEDE KOMBİNE SPİNAL-EPİDURAL ANESTEZİ<br />

Nihan Çete 1 ,Fatma Ertuğrul 2 ,Halim Ulugöl 2 * ,Nurten Kayacan 2 ,Bilge Karslı 2 ,Meliha<br />

Erman 3<br />

1 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anestezi,yoloji ve Reanimasyon AD, Antalya-Turkey 2<br />

Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 3 Akdeniz<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, -Turkey<br />

Günümüzde beslenme bozukluklarının yaygınlaşmasıyla morbid obez hastalarda anestezi<br />

uygulamasıyla sık karşılaşılmaktadır.Bu olgu sunumunda sezaryen uygulanan morbid obez bir<br />

hastada kombine spinal-epidural anestezi deneyimimizi sunmayı amaçladık.<br />

Olgu Sunumu: 29 yaşında, primigravid, 31 haftalık ikiz gebeliği olan, preeklampsi nedeniyle<br />

izlenen hastaya sezaryen planlandı. Hasta 158 cm, 150 kg ağırlığındaydı (Vücut kitle indeksi:<br />

60 kg/m2), kan basıncı 180/100 mmHg ve nabız: 84 atım/dakika olarak ölçüldü. Mallampati<br />

skoru III olarak değerlendirildi ve rejyonel anestezi uygulanmasına karar verildi. Girişim<br />

öncesi 1000 ml ringer laktat solüsyonu uygulandı.<br />

Hastaya oturur pozisyon verilerek L3-4 aralığından 18G Tuohy iğnesi ilerletildi. İlk girişimde<br />

8.5 cm.de epidural aralık saptandı. Epidural iğne içerisinden 27G spinal iğne ilerletildi ve<br />

BOS gelişi görüldükten sonra %0.5 Bupivakain 7 mg + 10 µgr fentanil total 1.6 ml intratekal<br />

aralığa verildi. Spinal enjeksiyonu takiben 20 G epidural kateter 5 cm epidural aralıkta<br />

kalacak şekilde yerleştirildi. Hasta sırtüstü yatırıldıktan sonra hafif sol yan pozisyona alındı.<br />

15. dakikada duyu blok T5 düzeyinde, motor blok Bromage 3 olarak saptandı. Operasyon<br />

süresince epidural kateterden ek anestezik gereksinimi olmadı. Epidural kateter postoperatif<br />

analjezi için kullanıldı. Anestezi ile ilişkili komplikasyon saptanmadı.<br />

Tartışma ve Sonuç:<br />

Gebelikte aşırı kilo alımı ve fizyolojik değişiklikler sonucu genel ve rejyonel anestezi<br />

uygulamaları özellik taşımaktadır. Morbid obez hastalarda entübasyon güçlükleri rejyonel<br />

anestezi yöntemlerinin daha çok tercih edilmesine neden olmaktadır.<br />

Bu hasta grubunda santral blok uygulaması, teknik zorluklar, birden çok girişim denemesi ya<br />

da yetersiz blok nedeniyle zor olmaktadır. Bu nedenle kombine spinal-epidural teknik<br />

kullanılması ve epidural iğnenin kılavuz olarak kullanılması önerilmektedir.<br />

Kombine spinal–epidural anestezi intratekal lokal anestezik dozunu azaltırken, epidural<br />

kateter yerleştirilmesi bloğun kademeli olarak yükseltilmesine olanak sağlayabilir. Reyes ve<br />

ark. istenmeyen dura ponksiyonu sonrası intratekal kateter yerleştirdikleri olguda 5 mg<br />

bupivakain ile operasyonu tamamladıklarını bildirmektedirler.<br />

Sonuç olarak, kombine spinal-epidural tekniğin yetersiz blok durumunda ilave ilaç verebilme<br />

avantajının olması ve epidural iğnenin spinal iğne için kılavuz olarak kullanılabilmesi<br />

nedeniyle morbid obez gebelerde uygun olabileceği düşüncesindeyiz.


P240<br />

HİPOTİROİDİZMLİ BİR OLGUDA SPİNAL ANESTEZİ<br />

Feriha Temizel 1 ,Tamer Kuzucuoğlu 2 * ,Gülten Arslan 3 ,Hacer Yeter 4 ,Cihan Kolip 5<br />

,Zuhal Arıkan 6<br />

1 Dr.Lütfi Kırdar kartal Eğitim ve araştırma Hastanesi, I.Anestezi ve Reanimasyon Kliniği<br />

istanbul- 2 Dr.Lütfi Kırdar kartal eğitim ve Araştırma Hastanesi, I.Anestezi ve reanimasyon<br />

Kliniği - 3 Dr.Lütfi Kırdar Kartal eğitim ve Araştırma Hastanesi, I.Anestezi ve reanimasyon<br />

Kliniği - 4 Dr.Lütfi Kırdar kartal eğitim ve araştırma Hastanesi, I.Anestezi ve Reanimasyon<br />

kliniği - 5 Dr.Lütfi Kırdar kartal eğitim ve araştırma Hastanesi, I.Anestezi ve reanimasyon<br />

kliniği - 6 Dr.Lüğtfi lırdar kartal eğitim ve araştırma Hastanesi, I.Anestezi ve Reanimasyon<br />

Kliniği -<br />

GİRİŞ:<br />

Hipotiroidi, tiroid hormonlarının eksikliğine bağlı olarak gelişen ve hafif subklinik formdan<br />

ciddi miks ödem tablosuna kadar değişebilen bir klinik sergileyen hastalıktır. Hipotiroidizmli<br />

olgularda anestezi uygulamasında hipotansiyon,bradikardi, hipotermi ayrıca postoperatif<br />

uyanmada gecikme olabilir(1). Bu sunuda amacımız sekonder hipotiroidili bir olgunun acil<br />

cerrahi girişiminde uyguladığımız anestezik deneyimimizi sunmaktır.<br />

OLGU:<br />

69 yaşında bayan olgu, bir gün önce evde düşerek intertrokanterik femur fraktürü gelişmiş.<br />

Anemnezinde 4 yıl önce nodüler guatr nedeniyle opere edildiği kontrole gitmediği belirlendi.<br />

Preoperatif değerlendirmede; genel durum orta, şuur açık, koopere, cildi ileri derecede kuru<br />

ve ince, saçları kuru, fizik muayenesinde; akciğer sesleri doğal, kalp ritmik, nabız ;60/dk,<br />

arteriyel tansiyon 134/72mmHg biyokimyasal incelemelerde TSH> 100pmol/l, serbest T3<br />

normal,serbest T4:1,48 pmol/l(N.12-22) ve diğer değerler normal sınırlarda idi. Olgunun<br />

aciliyeti düşünülerek spinal anestezi ile operasyonu planlandı. Prehidrasyon için 500 cc<br />

%0.9NaCl verildikten sonra spinal anestezi 12.5 mg hiperbarik bupivakain ile<br />

sağlandı.Operasyon sırasında sement konulduktan sonra 5 mg efedrine yanıt veren kısa süreli<br />

bir hipotansif atak gelişti. Bir saat süren operasyonda başka bir anestezik problem gelişmedi .<br />

Hemodinamisi stabil olarak postoperatif hasta ilgili servise verildi.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ: Hipotiroidizmli olgularda anestezik ajanlara artmış duyarlılık<br />

olabildiğinden elektif olgular ötroid olduktan sonra operasyona alınmalıdır (2). Bu tür acil<br />

olgularda spinal anestezinin iyi bir seçenek olduğu kanısındayız.<br />

KAYNAKLAR:<br />

1- Mizuno J, Nakayama Y, Dohi T. Masui, 2000; 305-8<br />

2- Kelsaka E, Sarıhasan B, Barış S, Karakaya D. <strong>TARD</strong>D, 2004; 230-3


P241<br />

PROGRESİVE SİSTEMİK SKLEROSİSLİ OLGUDA SPİNAL ANESTEZİ<br />

Feriha Temizel 1 ,Tamer Kuzucuoğlu 2 * ,Gülten Arslan 3 ,Ayşegül Özok 4 ,Zuhal Arıkan 5<br />

1 Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, I.Anestezi ve Reanimasyon Kliniği<br />

istanbul- 2 Dr.Lütfi Kırdar Kartal eğitim ve Ararştırma Hastanesi, I.Anestezi ve Reanimasyon<br />

Kliniği - 3 Dr.Lütfi Kırdar kartal Eğitim ve Ararştırma Hastanesi, I.Anestezi ve reanimasyon<br />

Kliniği - 4 Dr.Lütfi kırdar kartal eğitim ve araştırma Hastanesi, I.Anestezi ve Reanimasyon<br />

Kliniği - 5 Dr.Lütfi Kıradar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, I.Anestezi ve Reanimasyon<br />

kliniği -<br />

GİRİŞ:<br />

Progresive sistemik sklerosiz (PSS) bir çok organ tutulumu ile kendini gösteren kompleks bir<br />

hastalıktır(1). Biz bu olgu sunumunda PSS bağlı periferik arter hastalığı sonucu sağ ayakta<br />

nekroz nedeniyle amputasyon planlanan olguyu sunmayı amaçladık.<br />

OLGU:<br />

57 yaşında erkek olgu. Beş yıl önce PSS tanısı konularak tedaviye başlanmış. Son dönemde<br />

periferik arter hastalığı, ileri derece restriktif akc hastalığı ve pulmoner hipertansiyon<br />

gelişmiş. Sağ ayakta ani dolaşım bozukluğu gelişen hasta preoperatif görüldüğünde şuur açık,<br />

koopere, ağız açıklığı 3 cm, akciğerlerde dinlemekle inspiratu var kaba raller mevcuttu. PA<br />

akc grafisinde alt zonlarda dansite artışı, BBT ‘de bal peteği akciğer görünümü mevcuttu.<br />

AKG’da, pH: 7.42 pO2 : 68.3, pCO2: 50.3 SpO2: % 96 idi. EKO’da 2-3.derece trikuspit<br />

yetersizliği, 1. derece mitral yetersizlik, pulmoner HT (70mmHg), sol ventrikülde hipertrofi<br />

mevcut olup EF: %50 idi. Yapılan periferik anjioda sağ tibialis anterior ve posteriorda % 100<br />

stenoz saptanması nedeni ile olgunun spinal anestezi ile acil operasyonu planlandı.<br />

Predidrasyon için 500 cc % 0.9 NaCl infüzyonundan sonra spinal blok 10 mg hiperbarik<br />

bupivacaine ile sağlandı. Bir saat süren operasyon süresince ve postoperatif 2 saatlik takip<br />

esnasında her hangi bir komplikasyon gelişmedi.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ: PSS’li hastalarda, ilerleyici şekilde kas-iskelet, GİS, pulmoner,<br />

kardiyovasküler ve renal değişiklikler oluşur (1). Genel anestezi bu olgularda, zor entübasyon,<br />

aspirasyon, pulmoner komplikasyon ve intraoperatif hipotermi gibi riskler taşımaktadır.<br />

Cerrahi bölgenin uygun olması ile olgumuzda olduğu gibi riskli vakalarda spinal anestezinin<br />

mortaliteyi azalttığı kanısındayız.<br />

KAYNAKLAR:<br />

1)Roberts JG, Sabar R, Gianoli JA, Kaye AD. Progressive systemic sclerosis.J Clin Anesth.<br />

2002; 474-7


P242<br />

SEZARYEN OPERASYONLARINDA İNTRATEKAL LEVOBUPİVAKAİN<br />

BUPİVAKAİNE ALTERNATİF OLABİLİR Mİ?<br />

Gönül Ölmez 1 ,Öznur Uludağ 2 * ,Sedat Kaya 3 ,Sedat Kaya 4<br />

1 Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Diyarbakır- 2 Dicle<br />

Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 Dicle Üniversitesi, Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon diyarbakır- 4 Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon, diyarbakır-Turkey<br />

GİRİŞ: Levobupivakain, uzun etki süresine sahip lokal anestezik olup klinik uygulamaya yeni<br />

girmiştir.<br />

AMAÇ: Prospektif, randomize, çift-kör olarak planlanan çalışmamızda amacımız sezaryen<br />

ameliyatına giren olgularda levobupivakain ve bupivakain ile sağlanan anestezinin (yeterli<br />

analjezi ve kas gevşemesi) ve postoperatif analjezinin benzer kalitede olup olmadığını<br />

araştırmaktır.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM: Fakülte etik kurul onayı alındıktan sonra, ASA 1-2 grubu 72 hasta<br />

çalışmaya dahil edildi. Olgulara lokal anesteziklerin izobarik formdaki solüsyonları intratekal<br />

yoldan uygulandı. Grup L’ye 10 mg izobarik levobupivakain +10 µg fentanil (2.2 cc), Grup<br />

B’ye 10 mg izobarik bupivakain + 10 µg fentanil (2.2 cc) verildi. Duyusal (maksimum sefalik<br />

yayılım dermatomu, maksimum duyusal bloğa ulaşma süresi, T10 dermatomuna regresyon<br />

süresi) ve motor blok (maksimum motor bloğa ulaşma süresi ve motor bloğun ortadan kalkma<br />

süresi) değişkenleri, cerrahi kas gevşemesi, intraoperatif VAS skorları (insizyon sırasında,<br />

çocuk çıkarıldığında, periton kapamada, cerrahi sonrası), hasta memnuniyeti, ilk analjezik<br />

ihtiyacına kadar geçen süre, yan etkiler değerlendirilerek kaydedildi.<br />

BULGULAR: Maksimum sefalik yayılım dermatomu Grup B’de anlamlı olarak daha<br />

yüksekti (p


P243<br />

KRONİK BÖBREK YETMEZLİĞİ OLAN HASTALARDA AKSİLLER BRAKİAL<br />

PLEKSUS BLOĞUNDA DÜŞÜK DOZ ROPİVAKAİNE EKLENEN TRAMADOLÜN<br />

ETKİSİ<br />

MEMET GAMLI 1 ,EYÜP HORASANLI 1 ,DİLŞEN ÖRNEK 2 ,AYDIN SELÇUK 3<br />

,MELEKŞAH BAŞARAN 3 * ,BAYAZİT DİKMEN 3<br />

1 ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON - 2 ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON ankara- 3 ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE<br />

ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

Giriş: Kronik böbrek yetmezliğinde artmış toksisite riski (1) nedeniyle uygulanacak periferik<br />

sinir bloklarındaki ilaç konsantrasyonlarının azaltılması önemlidir. Periferik sinir bloklarında<br />

lokal anesteziklere adjuvan ilaçların eklenmesi anestezi kalite ve süresini artırır. Lokal<br />

anestezikler ve tramadolün birlikte kullanımı ile ilgili farklı sonuçlar bildirilmiştir (2,3). Bu<br />

çalışmada; aksiler pleksus bloğu oluşturmak için kullanılan düşük konsantrasyondaki<br />

ropivakaine tramadol eklenmesinin anestezi kalitesi ve postoperatif analjezi üzerine etkisini<br />

araştırdık.<br />

Yöntem ve gereçler: Etik kurul onayı ve hasta oluru alındıktan sonra fiziksel durumu ASA III<br />

olan, 18-65 yaş arası, kronik böbrek yetmezliği olup A-V fistül açılacak, 30 hasta çalışmaya<br />

alındı. Damar yolu açılmasını ve standart monitorizasyonu takiben, periferik sinir stimülatörü<br />

kullanılarak, multiple enjeksiyon tekniği ile aksiller blok yapıldı. Rastgele iki gruba ayrılan<br />

hastalara Grup I de( n:15) : ropivakain 3,75 mg/ml 38 ml ve 2 ml SF ve Grup II de (n:15 ):<br />

ropivakain 3,75 mg/ml 38 ml ve 100 mg tramadol uygulandı. Ulnar, radial ve median sinire<br />

ait duyusal ve motor blok başlangıç zamanları, duyusal ve motor blok süreleri, anestezi<br />

kalitesi ve operasyon sonrası ilk analjezik gereksinim zamanı değerlendirildi.<br />

Değerlendirmeler enjeksiyondan sonraki 5, 10, 15, 20, 30, 45, 60. dk’larda ve operasyon<br />

sonrası 30.dk, 1, 2, 6, 12, 24. saatlerde yapıldı. İstatistiksel değerlendirmede Mann Whitney-<br />

U testi ve ki-kare testi kullanıldı. P< 0.05 anlamlı olarak kabul edildi.<br />

Bulgular: Hastalarda yetersiz blok saptanmadı. Duyusal ve motor blok başlama zamanları,<br />

motor blok süresi, anestezi kalitesi ve ilk analjezik gereksinim zamanı açısından farklılık<br />

yokken Grup II de duyusal blok süresi anlamlı olarak daha uzundu.<br />

Tartışma ve Sonuç: Literatürde farklı lokal anesteziklere tramadol ilavesinin anestezi kalitesi<br />

üzerine farklı etkileri bildirilmiştir(2,3). Çalışmamızda; brakial pleksus bloğunda düşük<br />

konsantrasyonda ropivakainle yeterli anestezi kalitesi sağlanabildiği ve tramadol eklenmesi ile<br />

duyusal blok süresinin uzadığı tespit edilmiştir.<br />

Kaynaklar:<br />

1- Anesth Analg.2003 Feb;96(2):563-9<br />

2- Minerva Anestesiol.2001 Jan-Feb;67(1-2):23-7<br />

3- Br j Anaesth. 2005 Mar;94(3): 352-6


P244<br />

EPİDURAL ANESTEZİDE KETAMİN UYGULANMASININ ANESTEZİ KALİTESİ<br />

VE POSTOPERATİF ANALJEZİYE ETKİSİ<br />

ibrahim mustafa erol 1 ,levent özdoğan 1 ,vildan taşpınar 1 ,dilek kalaycı 1 * ,semiha barçın 2<br />

,fazilet şahin 3 ,gülcan erk 3<br />

1 aneah, anesteziyoloji ve reanimasyon - 2 aneah, anesteziyoloji ve reanimasyon, ankara-<br />

Turkey 3 aneah, anesteziyoloji ve reanimasyon -<br />

Giriş:Epidural anestezide lokal anestezik ve opioid kombinasyonuna ketamin ilavesi opioid<br />

dozunu düşürerek komplikasyonları azaltabilir. Epidural ketaminin epidural morfinin etkisini<br />

artırdığı ile ilgili yayınlar(1,2) olmasına rağmen ratlarda yapılan bir çalışmada epidural<br />

fentanilin etkisini artırmadığı(3) bildirilmiştir. Bu çalışmanın amacı; total kalça artroplastisi<br />

cerrahisinde; bupivakain ve fentanil ile oluşturulan epidural anesteziye ketamin eklenmesinin<br />

intraoperatif anestezi kalitesi ve postoperatif analjeziye etkilerini araştırmaktır.<br />

Gereç ve yöntemler:Total kalça protezi(TKP) operasyonu uygulanacak ASA I-III 20-70 yaş<br />

arası 60 erişkin hasta etik kurul izni ve bilgilendirilmiş hasta oluru alındıktan sonra çalışmaya<br />

dahil edildi. Prehidrasyon ve monitorizasyonu takiben, oturur pozisyonda, L4-5 aralığından<br />

hava ile direnç kaybı tekniği kullanılarak epidural iğne ile epidural aralık belirlendi. Kateter<br />

yerleşimini takiben 75 mg/15 ml % 0,5 bupivakain standart olmak üzere; Grup BF’ ye 100<br />

mcg fentanil, Grup BK’ ya 30 mg/3 ml ketamin ve Grup BKF’ ye 100 mcg fentanil ve 30 mg<br />

ketamin toplam 18 ml volümde uygulandı. Ameliyat sonrası ağrıda hasta kontrollü analjezi<br />

uygulandı. Duyusal blok başlama zamanı, cerrahi başlama süresi, maksimal duyusal blok<br />

seviyesi, iki segment regresyon zamanı, anestezi süresi, ek ilk analjezik gereksinim zamanı,<br />

morfin tüketimi ve istek sayıları belirlendi. İstatistiksel değerlendirme Kruskal Wallis varyans<br />

analizi, Friedman testi ve Ki kare testi ile yapıldı. P


P245<br />

DOĞUM ANALJEZİSİNDE KOMBİNE SPİNAL-EPİDURAL BLOK TEKNİĞİNİN<br />

ETKİNLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

CEM GÜNEYLİ 1 * ,TÜLAY ÖZKAN SEYHAN 2 ,ZERRİN SUNGUR ÜLKE 2 ,AYŞEN<br />

YAVRU 2 ,MEHMET TUĞRUL 2 ,KUTAY AKPİR 2<br />

1 İ.Ü İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji İstanbul- 2 İ.Ü İstanbul Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji -<br />

Amaç: Bu çalışmada intratekal saf opioid veya opioid-lokal anestetik kombinasyonu<br />

uygulamasının aktif travayda efektif analjezi süresi ve total epidural anestetik tüketimine<br />

etkisinin araştırılması amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayı almış, ASA I-II, miadında nullipar veya primipar,tek fetus<br />

gebeliği olan, vaginal doğum planlanan,doğum ağrısı için sistemik analjezik uygulanmamış,<br />

servikal dilatasyonu 3-5 cm olan 40 gebe çalışmaya dahil edilmiştir. L3- L4 veya L4- L5<br />

intervertebral aralığından kombine spinal epidural blok uygulandı.Hastalar rastgele iki gruba<br />

ayrıldı.Grup1: İntratekal 20 micg Fentanil + 1 mg %0,5 izobarik bupivakain + 2,4 ml SF<br />

uygulandı.Grup 2 : İntratekal 20 micg Fentanil + 2,6 ml SF uygulandı.Her iki grupta da<br />

efektif analjezi süresinin bitiminde(VAS>3) %0,1 Ropivakain+ 2 micg/ml Fentanil<br />

uygulanarak epidural PCA ya (bazal infüzyon 4 ml/saat, PCA bolus 4 ml, kilitli kalma süresi<br />

10 dk) geçildi.<br />

Gebeler ;duyu kaybı, ağrı, motor blok, miksiyon ihtiyacı ve spontan voidingin varlığı ile<br />

değerlendirildi.Fetus kalp hızı ile; yenidoğan 1. ve 5. dakika Apgar skoru ve umblikal arter<br />

kan gazı ile değerlendirildi.<br />

Bulgular: Her iki grubun demografik verilerinde anlamlı fark saptanmadı. Doğumun birinci<br />

evresinin süresi grup1’de anlamlı olarak daha kısa seyretti (372±266.7 dak, vs 613±278.9 dak,<br />

p=0.01).Benzer şekilde total epidural dozu grup1’de daha düşüktü(32.1±32.5 ml,vs<br />

60.7±31.2ml p=0.09). Yine epidural analjezi uygulama süresi grup1’de grup 2’den anlamlı<br />

olarak kısaydı (137.3±162.5dak vs 322±187.8 dak p=0,002).<br />

Sonuç: Doğum analjezisinde spinal-epidural kombinasyonunda intratekal fentanile bupivakain<br />

eklenmesi ciddi komplikasyona yol açmaksızın kısa zamanda efektif analjeziyi sağlamakta ve<br />

sonrasında kullanılacak epidural infüzyonu anlamlı olarak azaltmaktadır. İntratekal opioidlokal<br />

anestetik kombinasyonun doğum analjezisinin erken döneminde etkin ve hızlı bir<br />

seçenek olduğunu düşünmekteyiz.


P246<br />

%0.375 ROPİVAKAİN VE %0.375 ROPİVAKAİN + (+)S-KETAMİNE İLE<br />

OLUŞTURULAN RİVA'DA KLİNİK ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Nilüfer ERDOĞAN ,Sadık ÖZMEN ,Uğur ALTINIŞIK* ,Pakize KIRDEMİR<br />

Süleyman Demirel Üniversitesi, Anestezi ve reanimasyon -<br />

GİRİŞ: Rejyonel İntravenöz Anestezide (RIVA) farklı ilaçların eklenmesi ile istenmeyen<br />

sistemik bulguların azaltılması denenmiştir. Biz çalışmamızda Ropivakain ve (+)S-<br />

Ketamin+Ropivakain ile oluşturulan RIVA’yı karşılaştırmayı amaçladık.<br />

MATERYAL METOD: ASA I-II 40 olgu iki eşit gruba ayrıldı. Grup R’de %0.375<br />

Ropivakain 0.5mL/kg, Grup RK’da %0.375 Ropivakain 0.5mL/kg + (+)S-Ketamine 0.8mg/kg<br />

verilerek RIVA yapıldı. Anestezi-analjezi kalitesi, hemodinamik etkileri, duyu-motor bloğun<br />

süresi, turnike toleransı-ağrısı, postoperatif analjezi kalitesi-süresi, hasta, cerrah, anestezist<br />

memnuniyeti ve yan etkiler bakımından karşılaştırıldı.<br />

BULGULAR: Demografik veriler,duyu-motor blok süreleri, cerrah-anestezist memnuniyeti<br />

ve yan etkiler gruplar arası farklılık göstermedi.Turnikenin çözülmesinin ardından grup<br />

RK’da, kan basıncında ve kalp hızında artış görüldü (p


P247<br />

TRANSABDOMİNAL JİNEKOLOJİK CERRAHİDE %0,5 BUPİVAKAİN VE %0,75<br />

ROPİVAKAİN İLE EPİDURAL ANESTEZİ UYGULAMASININ<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

FERHUNDE DİLEK SUBAŞI 1 * ,HURİSER CERAN KARA 2 ,GÜLŞEN BOSNA 2<br />

,OSMAN EKİNCİ 3 ,SEZAİ HAKAN PAMUK 4 ,NEŞE AYDIN 4<br />

1 HAYDARPAŞA NUMUNE HASTANESİ 1 ANESTEZİYOLOJİ, ANESTEZİ istanbul- 2<br />

HAYDARPAŞA NUMUNE HASTANESİ, ANESTEZİ - 3 HAYDARPAŞA NUMUNE<br />

HASTANESİ, ANESTEZİ, istanbul-Turkey 4 HAYDARPAŞA NUMUNE HASTANESİ,<br />

ANESTEZİ -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: Çalışmamızda transabdominal histerektomi geçirecek olgularda eşit<br />

volümdeki %0,5 bupivakain ile %0,75 ropivakainin epidural uygulamaları sonucu oluşan<br />

duyusal ve motor blok ile hemodinamik değişiklikler, anestezi kalitesi ve yan etki<br />

insidanslarını karşılaştırmayı amaçladık.<br />

GEREÇ VEYÖNTEM: Çalışmaya 18-70 yaş arası ASA I-III grubu, epidural anestezi<br />

uygulamasına kontrendikasyonu olmayan 30 olgu dahil edildi.Epidural kateter takıldıktan<br />

sonra 3ml %2 lidokain ile test dozu yapılıp Grup R’ye 20 ml %0,75 ropivakain; Grup M’ye<br />

20 ml %0,5 bupivakain epidural kateterden verildi. Operasyon boyunca duyusal blok<br />

seviyeleri (pin-prick testi), motor blok seviyeleri (bromage skalası) ve abdominal kas<br />

gevşemesi (RAM skoru) değerlendirildi, hemodinamik parametreler kaydedildi. Operasyon<br />

sonrası anestezi yeterliliği, hasta memnuniyeti ve cerrahi memnuniyet değerlendirildi.Bulantı,<br />

kusma, hipotansiyon, bradikardi,visseral ağrı gibi yan etkiler kaydedildi.Tüm olgulara iv 2-5<br />

mg dormicum ile sedasyon uygulandı.Olguların ağrı ve rahatsızlık duymaları halinde 50-100<br />

mcg fentanil, şikayetlerinin devam etmesi halinde propofol perfüzyonuna başlandı.<br />

BULGULAR: Demografik veriler ve hemodinamik parametreler açısından gruplar arasında<br />

fark yoktu. Duyusal blok yayılımı açısından 5. ve 10. dakikada ulaşılan duyusal blok seviyesi<br />

Grup R’de Grup M’den istatistiksel olarak anlamlı yüksek bulundu (p


P248<br />

TOTAL DİZ PROTEZİ CERRAHİSİNDE DÜŞÜK DOZ HİPERBARİK VEYA<br />

HİPOBARİK ROPİVAKAİN İLE UNİLATERAL SPİNAL ANESTEZİ<br />

TEKNİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

mehmet cantürk 1 * ,mahmut arslan 2 ,oya kılcı 2 ,yaşar pala 3 ,levent özdoğan 3 ,bayazit<br />

dikmen 4<br />

1 ankara numune eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon, ankara-<br />

Turkey 2 ankara numune eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon<br />

ankara- 3 ankara numune eğitim ve araştırma hastanesi, anesteziyoloji ve reanimasyon - 4<br />

anesteziyoloji ve reanimasyon, anesteziyoloji ve reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç:<br />

Unilateral spinal anestezi(USA), motor ve duyu bloğunun vücudun tek tarafına<br />

sınırlandırılmasıdır.1 Avantajları arasında hipotansiyon insidansının azalması, daha hızlı<br />

derlenme ve hasta memnuniyeti yer alır.<br />

Bu çalışmada total diz protezi(TDP) cerrahisinde uygulanan USA tekniğinde düşük doz<br />

hiperbarik veya hipobarik ropivakainin etkilerinin karşılaştırılması amaçlanmıştır.<br />

Gereç ve Yöntem:<br />

Etik kurul izni alınarak spinal anestezi altında TDP cerrahisi uygulanacak olan 18-80 yaş arası<br />

ASA I-III risk grubu 60 hasta çalışmaya alındı. Spinal anestezinin kontrendike olduğu hastalar<br />

çalışmaya dahil edilmedi. Standart monitorizasyon ve prehidrasyonun ardından,<br />

GrupI(hiperbarik)’de opere olacak ekstremite aşağıda ve 150 Fowler pozisyon,<br />

GrupII(hipobarik)’de opere olacak ekstremite yukarıda ve 150 Trendelenburg pozisyon<br />

verilerek kombinespinoepidural(KSE) teknikle 11,25mg ropivakain içeren 3ml çalışma<br />

solüsyonu L3-4 aralığından 180sn içerisinde intratekal aralığa verilerek spinal anestezi elde<br />

edildi. Kalp hızı(KH), sistolik(SAP), diastolik(DAP) ve ortalama(MAP) arteryel kan<br />

basınçları, duyu ve motor blok verileri kaydedildi. İstatistiksel analizler student-t test, Mann<br />

Whitney-U, Wilcoxon, ki-kare ve median testler ile gerçekleştirildi.<br />

Bulgular:<br />

Demografik veriler, operasyon süresi ve işlemin uygulandığı aralık açısından gruplar<br />

benzerdi. Duyu bloğunun T10 dermatom düzeyine ulaşması için geçen süre GrupI’de anlamlı<br />

olarak kısaydı. Duyu bloğu regresyon süresi GrupII’de anlamlı olarak kısaydı. Unilateral<br />

spinal anestezi insidansı anlamlı olarak GrupII’de daha yüksekti.<br />

Tartışma:<br />

Hastaları 10dk lateral pozisyonda bekletmek unilateral spinal anestezi elde etmek için yeterli<br />

olmaktadır.2 GrupI’de elde edilen unilateralite literatür verileri ile uyumlu iken GrupII’de<br />

unilateralite insidansının yüksek olmasının nedeni literatürden farklı olarak çalışma solüsyonu<br />

barisiteleriyle BOS barisitesinin eş uzaklıkta tutulmasıdır<br />

Sonuç:<br />

Hiperbarik ve hipobarik ropivakain ile başarılı unilateral anestezi elde edilmiş ve hemodinami<br />

korunmuştur. Hemodinamisinin korunması gereken hastalarda bu teknik tercih nedeni<br />

olabilecektir.


P249<br />

SEZERYAN OPERASYONLARI İÇİN KOMBİNE SPİNAL EPİDURAL ANESTEZİ<br />

UYGULANAN OLGULARDA HİPOTANSİYON GELİŞİMİ VE EFEDRİN<br />

KULLANIMI<br />

Bakiye Uğur 1 * ,Selda Şen 1 ,Mustafa Oğurlu 2 ,Erdal Gezer 3 ,Ali Rıza Odabaşı 4 ,Hasan<br />

Yüksel 4 ,Selda Demircan Sezer 4<br />

1 Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı -<br />

2 Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı,<br />

AYDIN-Turkey 3 Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

Anabilim Dalı, Aydın-Turkey 4 Adnan Menderes Üniversitesi Tıp Fakültesi, Kadın<br />

Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı -<br />

Amaç: Sezeryen operasyonu için kombine spinal epidural anestezi uygulanan olgularda<br />

hipotansiyon gelişimini takiben efedrin uygulama miktarını araştırmaktır.<br />

Gereç ve Yöntem: Bu çalışma 2005-<strong>2006</strong> yılları arasında ASA risk grubu I-II olan, 18-36 yaş<br />

arası 124 gebe hasta da 10-12,5 mg bupivakain (marcain heavy) ile oturur ya da yan yatar<br />

pozisyonda kombine spinal epidural anestezi altında sezaryen operasyonu uygulanan<br />

olgularda retrospektif olarak yapıldı. Hastaların ağırlık, yaş, boy gibi verileri; anestezi<br />

uygulamasından önce bazal, cerrahi süresince 5., 10., 20., 30., 40., 50., 60., 90. ve 120.<br />

dakikalarda kalp atım hızları (KAH), sistolik, diastolik, ortalama arteryel kan basınçları (SAB,<br />

DAB, OAB), periferik oksijen satürasyonu (SpO2) değerleri; gelişen hipotansiyonu takiben<br />

efedrin kullanım zamanı ve miktarı anestezi takip fişlerinden kaydedildi. Premedikasyon<br />

verilmeyen ve operasyon esnasında % 0.9 izotonik 10 ml/kg/saat’den sıvı idamesi sağlanan<br />

olgularda, sistolik kan basıncında bazal değerinin %20'sinden fazla azalma yada 90 mmHg'nın<br />

altı hipotansiyon kabul edilip intravenöz 10 mg efedrin uygulaması yapıldığı kaydedilmiştir.<br />

Bulgular: Bu çalışmaya dahil edilen 124 olgunun 79’unda (%63,7) spinal anesteziyi takiben 3<br />

-10 dakika arasında hipotansiyonun görüldüğü saptandı. Hipotansiyon gelişen olguların<br />

18'inde (%14,5) 10 mg efedrin, 34'ünde (%27,4) 20 mg efedrin, 20’sinde (%16,1) 30 mg<br />

efedrin, 7’sinde (%5,6) 40 mg ve daha fazla efedrin uygulanarak hipotansiyon tedavi edildiği<br />

belirlendi.<br />

Sonuç: Sezeryan yapılan gebelerde, uygulanan kombine spinal ve epidural anesteziyi takiben<br />

3-10 dakikada gelişen hipotansiyonu önlemede zamanında yapılan efedrinin tedavi etkili<br />

kanısına varıldı.<br />

Anahtar kelimeler: Kombine spinal epidural anestezi, sezeryan, hipotansiyon, efedrin


P250<br />

ARTROSKOPİ UYGULANAN HASTALARDA SPİNAL ANESTEZİ İLE KOMBİNE<br />

SİYATİK - FEMORAL SİNİR BLOĞUNUN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Çiğdem Özkan 1 ,Kenan Kaygusuz 2 ,İclal ÖzdemirKol 3 ,Sinan Gürsoy 4 ,Cemil İsbir 5 *<br />

,Caner Mimaroğlu 5<br />

1 Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi-Sivas, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 2<br />

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi-Sivas, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Sivas- 3<br />

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi-Sivas, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 4<br />

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi-Sivas, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Sivas- 5<br />

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi-Sivas, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

Giriş ve Amaç:Bu çalışmada artroskopi yapılacak olan hastalarda spinal anestezi ile kombine<br />

siyatik ve femoral sinir bloğunun karşılaştırılması amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem:Etik Kurul ve hastaların onayı alındıktan sonra ASA I -II grubuna giren,<br />

rastgele seçilmiş 40 hasta iki gruba ayrıldı. I. Gruba spinal anestezi ile %0.75’ lik ropivacain 2<br />

ml, II. Gruba kombine siyatik ve femoral sinir bloğu için, siyatik sinire 25 ml %0.75’ lik<br />

ropivacain, femoral sinire 20 ml %0.75’ lik ropivacain uygulandı. Bloklardan sonra SKB,<br />

DKB, KAH, SpO2, duyusal ve motor bloğun derecesi, turnike ağrısı ve yan etki<br />

değerlendirilmesi yapıldı. Cerrahiye başlama süresi, postoperatif ilk analjezik yapma zamanı,<br />

postoperatif analjezinin süresi, ilk idrara çıkma zamanı ve postoperatif 24 saat toplam<br />

analjezik tüketim miktarı tespit edildi.<br />

Bulgular:Gruplar arasında demografik veriler, operasyon süresi ve hemodinamik parametreler<br />

yönünden bir fark saptanmadı (p>0.05). Operasyona başlama zamanı I. grupta II. gruba göre<br />

daha kısa idi (22.25 ± 5.25, 44.50 ± 8.25 dk) (p


P251<br />

REJYONEL ANESTEZİ ALTINDAKİ ÜROLOJİK ENDOSKOPİK GİRİŞİMLERDE<br />

İĞNE BOYUTLARININ İŞİTME FONKSİYONLARI ÜZERİNE<br />

ETKİLERİ<br />

Fikret Özkan 1 ,Kenan Kaygusuz 2 ,İclal ÖzdemirKol 2 ,Sinan Gürsoy 3 ,Alpay Ateş 4 *<br />

,Caner Mimaroğlu 4<br />

1 Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi-Sivas, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 2<br />

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi-Sivas, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 3<br />

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi-Sivas, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Sivas- 4<br />

Cumhuriyet Üniversitesi Tıp Fakültesi-Sivas, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

Giriş ve Amaç:Bu çalışmada rejyonel anestezi altında ürolojik endoskopik cerrahi geçirecek<br />

ASA I-II grubuna giren hastalarda, farklı çaplarda spinal iğne kullanılmasının işitme<br />

fonksiyonları ve baş ağrısı üzerine etkilerinin araştırılması amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem:Etik Kurul ve hastaların onayı alındıktan sonra çalışmaya dahil edilen 45<br />

hasta rasgele 3 gruba ayrıldı. Grup I (n=15) ’de 22 G Quincke iğne, Grup II (n=15) ’de 25 G<br />

Quincke iğne kullanılarak L4-5 aralığından 2 cc %0.5 bupivakain ile spinal anestezi<br />

uygulandı. Grup III (n=15)’de 18 G Tuohy iğnesi kullanılarak L4-5 aralığından 10-15 cc<br />

%0.5 bupivakain ile epidural anestezi uygulandı. Hastalara preoperatif ve postoperatif 2.<br />

günde Pure Tone Odyometri uygulandı ve venöz kan örneklerinden serum ozmolaritesi<br />

hesaplandı. İntraoperatif SKB, DKB, KAH, SpO2 5 dakika aralıklarla kaydedildi. Postoperatif<br />

dönemde hastalar baş ağrısı ve diğer yan etkiler yönünden değerlendirildi.<br />

Bulgular:Gruplar arasında demografik veriler, hemodinamik parametreler, SpO2 ve serum<br />

ozmolaritesi yönünden fark saptanmadı (p>0.05). Grup I ’de 10 hastada (%66,6), Grup II ’de<br />

4 hastada (%26,6), Grup III ’de 2 hastada (%13,3) işitme kaybı gözlendi. Grup I ’deki işitme<br />

kaybı Grup II ve III ’e göre istatistiksel anlamlıydı( p


P252<br />

GÜNÜBİRLİK UNİLATERAL İNGUİNAL HERNİ ONARIMINDA<br />

PARAVERTEBRAL BLOK (PVB) DENEYİMLERİMİZ<br />

Yavuz Akcaboy 1 * ,Zeynep Akcaboy 2 ,Eda Uysal Aydin 2 ,Sibel Atasoy 2 ,Gulsevil Ag 2<br />

,Figen Aydın 2 ,Nermin Göğüs 3<br />

1 Ankara Numune hastanesi, I.Anesteziyoloji, Ankara-Turkey 2 Ankara Numune hastanesi,<br />

I.Anesteziyoloji - 3 Ankara Numune Hastanesi, I.Anesteziyoloji -<br />

Giriş:İnguinal herni onarımı en sık uygulanan günübirlik ameliyatlardandır. Günübirlik<br />

inguinal herniorafi (İH) günümüzde iv sedasyon eşliğinde lokal anestezi ile, epidural, spinal<br />

veya genel anestezi ile yaptırılmaktadır. Son yıllarda PVB’larla da iyi sonuçlar alınmıştır1.<br />

Biz de İH’ler için kliniğimizde yaptığımız PVB’ları değerlendirdik.<br />

Yöntem:<br />

Haziran-Temmuz <strong>2006</strong> tarihleri arasında ANEAH’nde etik kurul onayı alındıktan sonra<br />

unilateral İH yapılması planlanan 25-76 yaşları arasında, ASA I-III PVB uygulanan 24 hasta<br />

kaydedildi.<br />

Hastalara işlem öncesi 2 mg midazolam ve 50 mg fentanil iv olarak verildikten sonra oturur<br />

pozisyon verildi. İşaret noktaları belirlenip cilt temizliği yapıldıktan sonra, injeksiyon<br />

yapılacak noktalara lokal anestezi (%1’lik lidokain 5-10 mL) uygulandı. PVB 22-G Quincke<br />

uçlu spinal iğne ile gerçekleştirildi. T9-L1 vertebraların spinöz çıkıntılarının 2.5 cm<br />

lateralinden dik girildi. Vertebranın transvers prosesi ile temas sağlandıktan sonra superior<br />

veya inferiora doğru 10 derecelik bir açılanma ile iğne 1 cm daha derine ilerletildi. Bu<br />

noktaya 5-8 mL adrenalinli lokal anestezik solüsyon (prilokain %2+adrenalin 1/200000)<br />

verildi. Daha sonra hasta supine pozisyona getirildi. Pinprick testi ile bloğun yeterliliği test<br />

edildikten sonra OAAS/S 3 olacak şekilde propofol infüzyonu başlandı ve cerrahiye izin<br />

verildi. Cilt kapatılırken propofol infüzyonu sonlandırıldı. Yetersiz cerrahi anestezi olması ve<br />

iv opioid ihtiyacı olması durumunda genel anesteziye geçildi. Hasta memnuniyeti,<br />

postoperatif ağrı skoru, postoperatif bulantı/kusma ve faz I PACU’nun by-pass edilme (fasttracking)<br />

oranları kaydedildi.<br />

Bulgular:<br />

Yaş: 55.37±15.49 (ort±ss)<br />

ASA (I/II/III): 6/11/7<br />

Hasta memnuniyeti (kötü/iyi/mükemmel): 1/13/10<br />

Postoperatif ağrı (yok/hafif/orta/şiddetli): 15/5/4/0<br />

Bulantı-kusma (var/yok): 1/24<br />

Fast-tracking (var/yok): 2/22


Sonuç: Out-patient İH’lerde PVB’un düşük postoperatif ağrı ve bulantı/kusma oranlarının<br />

sonucu hızlı taburculuğa imkan vermesi nedeniyle tercih edilebilecek bir yöntem olduğu<br />

kanısındayız.<br />

1- Klein S, Pietrobon R, Nielsen K et al. Paravertebral somatic nerve block compared with<br />

peripheral nerve block for out-patient inguinal herniorrhaphy. Reg Anesth Pain Med<br />

2002;27:476-80).


P253<br />

SEZARYEN OPERASYONLARINDA İNTRATEKAL LEVOBUPİVAKAİNİN<br />

FENTANİL İLE KOMBİNE EDİMESİNİN DUYUSAL VE MOTOR BLOK ÜZERİNE<br />

OLAN ETKİLERİ<br />

Sedat Kaya 1 ,Sedat Kaya 2 ,Gönül Ölmez 3 ,Öznur Uludağ 4 *<br />

1 Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD diyarbakır- 2 Dicle<br />

Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD, diyarbakır-Turkey 3 Dicle<br />

Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Diyarbakır- 4 Dicle<br />

Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ: Rasemik bupivakainin S-enantiomeri olan levobupivakainin obstetrik<br />

hastalarda intratekal optimum dozunu belirlemeye yönelik birçok çalışma dizayn edilmiştir.<br />

Çalışmamızda, sezaryen operasyonu geçirecek olan hasta grubunda levobupivakaine fentanil<br />

eklenmesinin duyusal ve motor blok üzerine olan etkilerinin araştırılması amaçlandı.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM: Çalışmamız prospektif, randomize ve çift kör olarak planlandı. Yerel<br />

etik kurul onayı alındıktan sonra, elektif sezaryen operasyonu geçirecek 50 hasta çalışmaya<br />

dahil edildi. Grup 1’e 11 mg izobarik levobupivakain (2.2 cc), Grup 2’ye 10 mg izobarik<br />

levobupivakain +10 µg fentanil (2.2 cc) intratekal yoldan verildi. Duyusal ve motor blok<br />

değişkenleri ( maksimum duyusal blok seviyesi, maksimum duyusal bloğa ulaşma süresi, T10<br />

dermatomuna regresyon süresi, intraoperatif motor bloğun yeterliliği, motor bloğun ortadan<br />

kalkma süresi), intraoperatif VAS skorları, hasta memnuniyeti ve ilk analjezik ihtiyaç zamanı<br />

kaydedildi.<br />

BULGULAR: Gruplar arasında duyusal blok özellikleri açısından istatistiksel olarak anlamlı<br />

farklılık saptanmadı. Ameliyat sırasında bütün olgularda yeterli kas gevşemesi sağlandı.<br />

Postoperatif dönemde motor bloğun ortadan kalkma süresi fentanil eklenen gurupta daha uzun<br />

idi (p


P254<br />

İNGUİNAL HERNİ OPERASYONLARINDA % 0.5 BUPİVAKAİN İLE 0.5<br />

LEVOBUPİVAKAİNİN ANESTEZİ KALİTESİ VE HEMODİNAMİK<br />

PARAMETRELER YÖNÜNDEN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

ASUTAY GÖKTUĞ 1 * ,SUNA TAKMAZ 2 ,ESRA UYAR 2 ,HÜLYA BAŞAR 2<br />

1 SB. ANKARA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON ANKARA- 2 SB. ANKARA EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

Giriş: Bupivakain rasematın S izomeri olan uzun etkili, amid tipinde yeni bir lokal anestezik<br />

olan levobupivakain klinikde geniş kullanım alanı bulmaktadır. Çalışmalar, levobupivakainin<br />

bupivakaine benzer duyusal ve motor blok sağladığını göstermektedir. Bu çalışmada,<br />

levobupivacainin bupivakain ile, anestezi kalitesi ve hemodinamik parametreler yönünden<br />

karşılaştırılması amaçlanmıştır.<br />

Gereç ve Yöntem: Hastane etik kurul onayı alındıktan sonra, ASA I-II, inguinal herni<br />

operasyonu geçirecek 40 hasta çalışmaya alındı. Ameliyattan 30 dakika önce 7 ml/kg Ringer<br />

Laktat verilen hastalar hemodinamik monitorizasyonun ardından 2 gruba ayrıldı. Grup I’deki<br />

hastalara 3 ml % 0.5 bupivakain, Grup II’deki hastalara 3 ml % 0.5 levobupivakain ile<br />

intratekal blok uygulandı. Enjeksiyondan sonra hastalar hemen supin pozisyona getirildi.<br />

Enjeksiyon sonrası operasyon bitimine kadar her 5 dakikada bir kan basıncı, nabız, motor<br />

blok durumu, duyusal blok seviyesi, VAS değerleri ve yan etkiler değerlendirildi. VAS 4 ve<br />

üzerine ulaştığında 50µg fentanil iv olarak uygulandı. Hastaların ilk analjezik gereksinimi ve<br />

24 saatte toplam analjezik miktarı kaydedildi. İstatistiksel incelemede paired t testi,<br />

independent samples t testi kullanıldı. p


P255<br />

ALT EKSTREMİTE KIRIĞI CERRAHİSİNDE BUPİVAKAİN VE İNFÜZYON VEYA<br />

HASTA KONTROLLÜ YÖNTEMLE EKLENEN SUFENTANİL İLE SÜREKLİ<br />

SPİNAL ANESTEZİ VE POSTOPERATİF<br />

Alkin Çolak 1 ,Ayşin Alagöl 2 ,Zafer Pamukçu 2 * ,Nesrin Turan 3<br />

1 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Ansteziyoloji Edirne- 2 Trakya Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Ansteziyoloji - 3 Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi, Biyoistatistik -<br />

Giriş: Alt ekstremite kırıkları, sıklıkla opioid kullanılmasını gerektirecek şiddette postoperatif<br />

ağrıya neden olan ve rejyonel anestezinin tercih edildiği girişimlerdir. Spinal anestezinin<br />

intratekal kateter aracılığıyla uygulanması; özellikle riskli olgularda, klasik tek doz spinal ve<br />

kateter ile sürekli epidural anesteziye alternatif olmuştur (1-2).<br />

Yöntem ve Gereçler: Onbeş vakadan oluşan rasgele dört gruba ayrılan 60 olguyla çalışılmış,<br />

Grup I’e epidural %0.5 bupivakain anestezisi ve kateterden hasta kontrollü sufentanil; Grup<br />

II’ye epidural %0.5 bupivakain anestezisi ve kateterden sürekli infüzyon ile sufentanil; Grup<br />

III’e spinal %0.5 bupivakain heavy ile anestezi ve intratekal kateterden hasta kontrollü<br />

sufentanil; Grup IV’e spinal %0.5 bupivakain heavy ile anestezi ve intratekal kateterden<br />

sürekli infüzyon ile sufentanil uygulanmıştır. Postoperatif dönemde bütün olgulara<br />

kateterlerden hasta kontrollü sufentanil uygulanmıştır.<br />

Bulgular: Sufentanil infüzyonu; epidural gruplarda (Grup I ve II) blok oluşum hızı ve<br />

düzeyini artırmıştır (p


P256<br />

HASTA KONTROLLÜ EPİDURAL DOĞUM ANALJEZİSİNDE ROPİVAKAİN-<br />

FENTANİL İLE BUPİVAKAİN-FENTANİL UYGULAMASININ<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

HÜLYA LEBLEBİCİ 1 * ,GÜLAY EREN 2 ,NALAN EMİR 2 ,FULYA ULUDAĞ 2 ,OYA<br />

HERGÜNSEL 2 ,ZAFER ÇUKUROVA 2<br />

1 BAKIRKÖY DR SADİ KONUK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİ VE<br />

REANİNASYON - 2 BAKIRKÖY DR SADİ KONUK EĞİTİM VE ARAŞTIRMA, ANESTEZİ VE<br />

REANİNASYON -<br />

Giriş : Çalışmamızda bupivakain ile ropivakainin opioid kombinasyonlarının hasta kontrollü<br />

epidural analjezi(PCEA) yöntemiyle etkinliğinin karşılaştırılmasını amaçladık, müdahelesiz<br />

doğum ile epidural uygulamalı doğum eyleminin anne üzerindeki stres hormonlarına etkisini<br />

araştırdık.<br />

Metod: Hastanemiz etik kurulu onayı alınarak bu prospektif, randomize çalışma 19-34 yaş<br />

arası , ASA 1-2 grubu, aktif travayda, 36-41 gebelik haftasında, vertex pozisyonunda, tek<br />

fetusu olan, normal fetal nabız paterni taşıyan, servikal dilatasyonu 3-4 cm olan 20 şer kişilik<br />

3 grup ile yapıldı. L2-3 veya L4-5 intervertebral aralıktan direnç kaybı tekniği ile epidural<br />

kateter yertleştirildi. PCA için 1.gruba %0.125 bupivakain + 2 mcg/ml fentanil, 2.gruba<br />

%0.15 ropivakain + 2 mcg/ml fentanil solüsyonu hazırlandı. Hastanın boyuna uygun olarak (<br />

hasta boyu < 160 cm ise 10 ml,160-170 cm ise 15 ml, >170 cm ise 20 ml) yükleme dozu<br />

verildikten sonra PCEA 6 ml bolus doz ve 15 dk kilit süresi(bazal infüzyon yok)ayarlanarak<br />

programlandı Grup 3, kontrol grubu olarak alındı, normal doğum seyri takip edildi. .Ağrı<br />

VAS(Visüel analog score), duyusal blok pinprick, motor blok ise modifiye bromage skalası,<br />

sedasyon (0-3) ile değerlendirildi.Maternal hemodinami, fetal kalp hızı doğum şekli(normal,<br />

müdahaleli, sezeryan), doğum süreleri, analjezi tüketimi kaydedildi.Bebeğin APGAR skoru,<br />

doğum sonu gebe memnuniyeti değerlendirildi. Epidural kateter uygulanmadan önce,<br />

yükleme dozu sonrası, doğum anında, doğum sonrası olmak üzere dört kez her iki grupta ve<br />

kontrol grubunda anne kanından kortizol ve glukoz tayini yapıldı.<br />

Bulgular: Gruplar arasında demografik veriler açısından fark saptanmadı. VAS değerleri, grup<br />

1 ve grup 2 arasında farklılık göstermedi. Motor blok grup 1’de grup 2’ye göre daha fazla<br />

oluştu.Duyusal blok, hemodinamik veriler, sedasyon skoru, yan etkiler, APGAR skorları<br />

bakımından gruplar arası farklılık saptanmadı. Grup 3’de doğumun 1. evre süresi diğer<br />

gruplara göre yüksek bulundu.Analjezi tüketimi grup 2‘de grup 1’e göre daha düşük<br />

bulundu.Kortizol düzeyleri grup 3’de diğer gruplara göre daha yüksek bulundu.<br />

Sonuç: PCEA uygulanan gruplar ile kontrol grubu karşılaştırıldığında doğum analjezisinin;<br />

doğumun 1. evre süresini kısalttığı, mükemmel analjezi ve hasta memnuniyeti sağladığı<br />

görülmüştür. Ropivakain, bupivakain ile karşılaştırıldığında daha az motor blok yapıcı etkisi<br />

ile daha konforlu doğum analjezisi sağlamıştır.


P257<br />

ÜROLOJİK GİRİŞİMLERDE İNTRATEKAL BUPİVAKAİN İLE<br />

LEVOBUPİVAKAİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Reyhan Arslantaş 1 ,Mustafa Kemal Arslantaş 2 * ,Tolga Şitilci 3 ,Erdem Akçay 3 ,Nedret<br />

Uslu 3 ,Fikret Kutlu 4 ,Emine özyuvacı 5<br />

1 İstanbul Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği - 2 İstanbul<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği İstanbul- 3 İstanbul<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği - 4 İstanbul Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği istanbul- 5 İstanbul Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği -<br />

Giriş ve Amaç:<br />

Levobupivakain, bupivakaine göre daha az kardiyotoksik olan yeni bir lokal anesteziktir. Bu<br />

çalışmada, ürolojik girişimlerde spinal anestezi planlanan hastalarda levobupivakain ile<br />

bupivakainin spinal anestezik özelliklerini, intraoperatif hemodinami üzerine olan etkilerini<br />

ve yan etkilerini karşılaştırmayı amaçladık.<br />

Gereç ve Yöntem:<br />

Çalışmamız etik kurul onayı alınarak ASA I-II grubu 70 hastada yapıldı. Premedikasyon<br />

uygulanmadı. Preoperatif 2 ml/kg/saat isolyte S 15-20 dakikada verildi. SAB, DAB, KTA,<br />

SpO2 değerleri monitörize edildi. Preoperatif, 5., 10., 15., 30., 45.,60., 90., dakikalarda ve 2.,<br />

4., 6.,12., 24. saatlerde kayıt edildi. Hastalar rastgele iki gruba ayrılarak Grup L ye 20 mg<br />

izobarik levobupivakain, Grup B ye 20 mg izobarik bupivakain intratekal olarak verildi.<br />

Duyusal blok, motor blok başlama zamanları tespit edildi.. Duyusal ve motor bloğun geri<br />

dönüş zamanları dakika olarak ölçüldü. Yan etki olarak; hipotansiyon, kaşıntı, titreme kayıt<br />

edildi.<br />

Bulgular:<br />

Her iki grupta da etkili bir duyusal ve motor blok sağladı. Duyusal bloğun başlama zamanı<br />

her iki grupta benzer iken, motor bloğun başlama zamanı Grup B’de 102,7 Grup L’de 162,3<br />

sn. bulundu (p


P258<br />

DURA DELİNMESİ SONRASI BAŞAĞRISINI ÖNLEMEDE İNTRATEKAL<br />

KATETER UYGULAMASI<br />

Ayda Türköz* ,Aysu Koçum ,H.Evren Eker ,Hacer Ülger ,Gülnaz Arslan<br />

Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Epidural anestezi uygulanan hastalarda dura delinmesi sonrası baş ağrısı insidansının<br />

%50 nin üzerinde olduğu bildirilmektedir. Bu çalışmada istenmeden dura delinmesi sonrası<br />

intratekal yerleştirilen epidural kateterin 24 saat sonra çekilmesinin başağrısı insidansına olan<br />

etkisini araştırdık.<br />

Yöntem: Hastane etik komite izni alındıktan sonra üç yıllık süre içerinde kalça ve diz protezi<br />

cerrahisi için spinal-epidural anestezi ile operasyona alınan 427 hastadan istenmeden dura<br />

delinmesi olan 21 hasta çalışmaya alındı. Grup E (n=7) hastaya istenmeden dura delinmesi<br />

sonrası bir başka seviyeden tekrar epidural kateter yerleştirildi. Bu ilk 7 hastadan sonra baş<br />

ağrısı nedeniyle ortaya çıkan hasta memnuniyetsizliği göz önüne alınarak intratekal kateter<br />

uygulamasına geçildi. Grup S (n=14) hastada ise istenmeden dura delinmesi sonrası<br />

subaraknoid aralığa epidural kateter yerleştirildi.<br />

Bulgular: Grup E’de bir başka seviyeden epidural kateter yerleştirilen 7 hastadan 5’inde dural<br />

yırtığa bağlı başağrısı gelişti. Bir hastaya epidural kan yaması gerekti. Grup S’de ise dural<br />

yırtık gelişen 14 hastanın sadece birinde baş ağrısı gelişti (p=0.003, OR: 0.03, 95% CI: 0.00-<br />

0.42). Baş ağrısı medikal tedavi ile 48. saatte düzeldi İntratekal yerleştirilen kateterden 24 saat<br />

süreli analjezik olarak 2 µg.ml-1 fentanyl ve 0.0625 mg.ml-1 bupivakain verildi ve kateter<br />

çekildi. İntratekal analjezi uygulanan hastaların hepsinde yeterli analjezi sağlanırken, bir<br />

hastada ılımlı hipotansiyon ve bulantı gözlendi. Hastalarda infüzyon süresince motor ve<br />

duyusal kayıp olmadı. Ayrıca hiçbir hastada spinal kateterizasyona bağlı nörolojik veya<br />

enfeksiyöz bir komplikasyon gözlenmedi.<br />

Tartışma: Dural hasar sonrası yerleştirilen spinal kateterin başağrısı insidansını azaltmadaki<br />

etkinliği açıklamak için erken ve geç etkiler olmak üzere iki teori ileri sürülmektedir. Erken<br />

etki, intratekal kateter dural yırtıkta bir tampon oluşturarak BOS kaçışını engellemesi, geç etki<br />

ise dural yırtığa yerleştirilen kateterin 18-32 saatlik süre orada bırakılması sonucu ortaya<br />

çıkan inflamatuar yanıt ve ardından ödem ve fibrin formasyonuna bağlı uzun dönemde dural<br />

yırtığın kapanmasıdır.<br />

Sonuç: Dural delinme gelişen hastalarda 24 saat süreli spinal kateterden analjezik infüzyonu<br />

uygulamasının dural delinmeye bağlı gelişen baş ağrısını belirgin olarak azaltması nedeniyle,<br />

diğer alternatif uygulamalardan önce tercih edileceğini düşünmekteyiz.


P259<br />

KOMBİNE ANESTEZİ UYGULANAN HASTALARDA BİS<br />

MONİTÖRİZASYONUNUN ANESTEZİK, ANALJEZİK GEREKSİNİMİ VE<br />

DERLENME SÜRESİNE ETKİSİ<br />

AYÇA TELATAR* ,ESER ŞAVKILIOĞLU ,HİLAL SAZAK ,FATMA ULUS ,HÜLYA<br />

SABUNCUOĞLU ,AKİF ÇAMDAL<br />

ATATÜRK GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA<br />

HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: Torakal epidural anestezi (TEA) ile genel anestezinin beraber kullanımı<br />

(kombine anestezi), mükemmel bir analjezi ve kas gevşemesi sağlar, genel anestezik<br />

ihtiyacını azaltır. Ancak anestezi derinliğinin değerlendirilmesinin güç olması nedeniyle ilaç<br />

miktarındaki azalma kısıtlı kalmaktadır. Bispektral indeks (BİS) monitörizasyonu ile iyi bir<br />

değerlendirme sağlanabilir. Çalışmamızda total intravenöz anestezi (TİVA) ve TEA<br />

kombinasyonu uygulanan hastalarda BİS monitörizasyonunun anestezik, analjezik<br />

gereksinimi ve derlenme üzerine etkisinin değerlendirilmesi amaçlanmıştır.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: Çalışmamız, etik kurul onayı ile boyu 150 cm’den uzun, elektif<br />

torakotomi planlanan 30 erişkin iki gruba ayrılarak gerçekleştirildi. Tüm hastalara torakal<br />

epidural kateter yerleştirilip, % 0.5 bupivakain yükleme dozu 6-10 ml olarak ayarlandı.<br />

İndüksiyonda propofol, alfentanil ve vekuronyum verildi. İdame; propofol 100-140<br />

mcg/kg/dk, alfentanil 1 mcg/kg/dk ve vekuronyum ile sağlandı. Epiduralden 6ml/sa %0.375<br />

bupivakain verildi. Anestezi boyunca %50 O2 / hava veya %100 O2 verildi. Hastalar BİS<br />

monitorizasyonu yapılacak olanlar (Grup 1) ve diğer bir araştırmacı tarafından sadece BİS<br />

değerleri kaydedilecek olanlar (Grup 2) olarak ayrıldı. Grup 2’de; hemodinamik ve yüzeyel<br />

anestezi bulgularına göre propofol titre edildi. Grup 1’de; hedef BİS değeri 45-60 olacak<br />

şekilde ayarlandı. Tüm hastalarda KAH, SAB, DAB, OAB, SpO2, BİS, ETCO2 ve ilaç<br />

dozları kaydedildi. Propofolün kapatıldığı an derlenme zamanını belirlemede başlangıç olarak<br />

kabul edildi. Operasyondan 24 saat sonra farkında olmaya yönelik sorular soruldu.<br />

BULGULAR: Total propofol ve alfentanil dozlarının her iki grupta benzer olduğu görüldü.<br />

Her iki gruptaki hastalarda propofolün kesildiği andan itibaren olan derlenme sürelerinin<br />

ortalamalarının dağılımı istatistiksel olarak anlamlı fark göstermedi.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ: Kontrol ve BİS grupları arasında intraoperatif hemodinamik<br />

veriler, kullanılan hipnotik ve analjezik miktarı, BİS değerleri, sözlü uyarıya yanıt,<br />

ekstübasyon, oryantasyon ve derlenme süreleri yönünden anlamlı bir fark olmaması ve<br />

olguların hiç birisinde operasyona ait hatırlama olmaması; tüm olgularımızda yeterli anestezi<br />

derinliğinin sağlandığını ve BİS monitörizasyonu eşliğinde hipnotik dozunun ayarlanmasının


derlenme kalitesini iyileştirmediğini düşündürdü. Anestezi pratiğinde tecrübesi olanlar için<br />

BİS monitörizasyonunun çok gerekli olmadığı kanısına varıldı.


P260<br />

PERKÜTAN NEFROLİTOTRİPSİ OPERASYONLARINDA SPİNOEPİDURAL<br />

ANESTEZİ İLE GENEL ANESTEZİ TEKNİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

K serap karacalar 1 * ,Cenk Yücel Bilen 2 ,Sibel Barış 3 ,Deniz Karakaya 3 ,Ebru Kelsaka 4<br />

,Binnur Sarıhasan 5<br />

1 19 mayıs üniversitesi, anesteziyoloji Samsun- 2 19 mayıs üniversitesi, üroloji - 3 19 mayıs<br />

üniversitesi, anesteziyoloji - 4 19 mayıs üniversitesi, anesteziyoloji Samsun- 5 19 mayıs<br />

üniversitesi, anesteziyoloji -<br />

Giriş ve Amaç: Perkütan nefrolitotomi cerrahi gerektiren böbrek taşlarında uygulanan bir<br />

tedavi seçeneğidir. Çalışmamızın amacı bu operasyonlarda genel anestezi ile rejyonel<br />

anestezinin hemodinami, yan etki, Derlenmeden ayrılma süreleri, hasta ve cerrahi<br />

memnuniyet ve postoperatif ağrı yönünden karşılaştırılmasıdır.<br />

Materyal ve metod: Etik kurul onayı ve hasta onamı alınan 40 hasta çalışmaya dahil edildi.<br />

Hastalar randomize edilerek spinoepidural ( Grup SE) ya da genel anestezi ( Grup G) grubu<br />

olmak üzere iki guruba ayrıldı. Grup SE’de spinal anesteziyi (2.5 cc Bupivakain+fentanil)<br />

takiben, anestezi idamesi epidural kateter den verilen lokal anestezik solusyonu ile sağlandı.<br />

Grup G’ de 2 mg/kg propofol ile indüksiyonu takiben, anestezi idamesi sevoflurane ve<br />

remifentanil infüzyonu ile sağlandı. Operasyon sonrası analjezi SE gurubunda epidural<br />

kateterden verilen lokal anestezik solusyonu ile, G grubunda ise iv tramadol ile sağlandı.<br />

Operasyon sırasındaki ve sonrasındaki hemodinamik değişiklikler, yan etkiler, derlenme<br />

odasından ayrılma zamanı, hasta ve cerrahi memnuniyet ve post operatif ağrı skorları<br />

kaydedildi. Derlenme odasındaki değerlendirmeler için Aldrete skor skalası, operasyon<br />

sonrası ağrı degerlendirilmesi için VAS kullanıldı.<br />

Bulgular: Demografik veriler ve yan etkiler ( hipotansiyon, bulantı-kusma dışında ) (SE 35%<br />

vs G 5%, SE30% vs G 55% p


P261<br />

REJYONEL ANESTEZİDE KULLANILAN İĞNELERİN BAKTERİYEL<br />

KONTAMİNASYON İNSİDANSI<br />

Kubilay Gülenç 1 ,Kaan Katırcıoğlu 2 ,Murat Yaşar Özkalkanlı 2 * ,Murat Aksun 3 ,Serdar<br />

Savacı 4<br />

1 İzmir Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 İzmir<br />

Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon İzmir- 3 İzmir Atatürk<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, İzmir-Turkey 4 İzmir Atatürk<br />

Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Santral nöroaksiyel blok uygulamalarında derinin iğne ile delinmesi, merkezi sinir<br />

sistemine karşı insan vücudundaki en önemli bariyere zarar verir ve santral bloklardan sonra<br />

ciddi enfeksiyöz komplikasyonlar gelişebilir. Bu uygulamalardan önce aseptik prensiplere<br />

göre deri dezenfekte edilmeli ve kullanılan donanım ve ekipman steril olmalıdır. Ancak bu<br />

prensiplerin etkinliği hakkındaki klinik veriler nadirdir .<br />

Gereç ve Yöntem: Çalışmamıza ortopedik, jinekolojik ve ürolojik elektif cerrahi geçirecek ve<br />

spinal ya da epidural anestezi uygulaması için kontrendikasyonu bulunmayan, 20-80 yaşları<br />

arasında, ASA I-III toplam 250 hasta dahil edildi. Olgular yaş, cinsiyet, ağırlık, uzunluk ve bu<br />

değişkenlerin anestezi tekniğine etkileri açısından da değerlendirildi. Uygulayıcı, başlık, yüz<br />

maskesi ve steril eldiven kullanarak işleme başladı, steril giysi kullanmadı ve cilt antisepsisi<br />

sonrası uygulama alanı steril örtü ile örtülmedi. Cilt antisepsisi için % 10 luk povidon iodine<br />

solüsyonu kullanıldı. Uygulama sahası bu solüsyonla uygulayıcı tarafından L3-4 vertebra<br />

aralığı merkez kabul edilerek merkezden perifere doğru dairesel şekilde 2 kez silinerek<br />

kurumaya bırakıldı Uygulama sonrası kullanılan iğne uygulayıcı tarafından steril kültür<br />

tüpüne konuldu. Materyel 10 dakika içerisinde hastanemiz Mikrobiyoloji laboratuvarına<br />

ulaştırıldı ve değerli materyel kabul edilerek bekletilmeden işleme konuldu.<br />

Bulgular: Toplam 250 adet girişimin 87 tanesi çoklu girişim diye tanımladığımız, teknik<br />

güçlüğe bağlı olarak birden çok cilt geçişi yapılan iğnelere ait idi. Çoklu girişim yapılan<br />

grupta yaş ortalaması tekli girişim yapılan gruba göre anlamlı derecede yüksek bulundu.<br />

Ancak bakteriyolojik incelemesi yapılan 250 iğnenin hiç birinde üreme görülmedi.<br />

Sonuç: Kliniğimizde spinal ve epidural anestezi yaparken kullandığımız asepsi tekniğinin ve<br />

kullandığımız povidon iodine solüsyonunun, iğnelerin kontamine olarak merkezi sinir<br />

sisteminde bir enfeksiyona yolaçma olasılığı bakımından güvenli olduğu sonucuna vardık.


P262<br />

DİZ ARTROSKOPİLERİNDE RİVA UYGULAMASI<br />

mehmet cantürk 1 * ,yaşar pala 2 ,mahmut arslan 3 ,mehmet gamlı 4 ,bayazit dikmen 4<br />

,melekşah başaran 4<br />

1 ankara numune hastanesi, anestezi, ankara-Turkey 2 ankara numune hastanesi, anestezi - 3<br />

ankara numune hastanesi, anestezi ankara- 4 ankara numune hastanesi, anestezi -<br />

Giriş: RİVA turnike ağrısı, yetersiz vasküler izolasyon ve yetersiz anestezi korkuları<br />

nedeniyle alt ekstremitede üst ekstremite kadar yaygın kullanılmamaktadır. Alt ekstremitede;<br />

ayak ve ayak bileği cerrahilerinde başarıyla kullanılmasına(1) rağmen, diz artroskopisinde tek<br />

bir olgu sunumunda uygulanmıştır(2). Çalışmamızda diz artroskopilerinde RİVA<br />

uygulamasının etkin olup olamayacağını ve lokal anestetiğe ketamin eklenmesinin blok<br />

özellikleri ve turnike ağrısına etkilerini değerlendirmeyi amaçladık.<br />

Gereç ve yöntemler: Etik kurul izni ve hasta oluru alınan, diz artroskopisi uygulanan ASA I-II<br />

40 erişkin hasta çalışmaya alındı. Monitorizasyondan sonra sol el ve opere olacak alt<br />

ekstremitede ayak sırtından damar yolu açıldı. Alt ekstremitedeki venöz kan elastik bandajla<br />

boşaltılıp çift manşetli turnikenin proksimal manşeti şişirildi. Rasgele iki gruba ayrılan<br />

hastalara; Grup I de 80 mL % 0,5 prilokain; Grup II de %0,5 prilokain ve 0,15 mg/kg ketamin<br />

(toplam 80 mL) ayak sırtından ilaçlar verildi. Diz ekleminin distaline yerleştirilen tek<br />

manşonlu turnikeye kadar olan alan elastik bandajla tekrar boşaltıldı ve proksimal turnike<br />

basıncıyla şişirildi. 15 dakika sonra distal manşet şişirilirken diz altındaki turnike boşaltıldı ve<br />

cerrahiye izin verildi. Duyusal blok başlama zamanı, duyusal blok sonlanma zamanı, motor<br />

blok varlığı, verbal skala ile turnike ağrısı, cerrahi ağrı, turnike tolerans süresi, operasyon<br />

sırasındaki fentanyl tüketimi, ilk analjezik gereksinim zamanı, 60.dakika metHb değerleri,<br />

cerrah memnuniyeti, 24 saatlik analjezik tüketimi, taburculuk zamanı ve hemodinamik<br />

parametreler kaydedildi. İstatistiksel analiz; Mann-Whitney U ve Fisher’s Ki-Kare testi ile<br />

gerçekleştirildi.<br />

Bulgular: Demografik veriler, operasyon süresi, fentanil tüketimi, açısından gruplar benzerdi.<br />

Grup I de 5 hastada, Grup II de 6 hastada yetersiz blok gelişti. Grup II de duyusal blok<br />

başlama zamanı daha kısa iken, ilk analjezik gereksinim zamanı uzundu. Her iki grupta da 3<br />

hastada motor blok oluştu.<br />

Tartışma ve sonuç: Uyguladığımız doz ve volümlerle diz atroskopisinde RİVA uygulaması<br />

yetersiz blok oluşturabilmektedir. Lokal anestezik solusyonuna ketamin ilavesi duyusal blok<br />

başlama zamanını kısaltıp, ilk analjezik gereksinim zamanını uzatarak blok kalitesine kısmi<br />

bir katkı sağlamıştır. Alt ekstremite RİVA uygulaması için farklı dozlar ve volümler<br />

düşünülmelidir.<br />

Kaynaklar:<br />

1. Kim DD: Orthopedics. 1993; 16:1109–1113<br />

2. Roshdy A: CJA 2002/49:7/687–689


P263<br />

TKP OLGULARINDA SÜREKLİ SPİNAL ANESTEZİ VE KOMBİNE<br />

SPİNALEPİDURAL ANESTEZİ TEKNİKLERİNİN POSTOPERATİF ANALJEZİ<br />

ÜZERİNE ETKİLERİ<br />

BERNA ÖNAL 1 * ,TAYLAN AKKAYA 2 ,EMİNE ARIK 3 ,HALUK GÜMÜŞ 3<br />

1 SAĞLIK BAKANLIĞI, ANESTEZİ ve REAN. - 2 SAĞLIK BAKANLIĞI, ANESTEZİ ve<br />

REAN. ankara- 3 SAĞLIK BAKANLIĞI, ANESTEZİ ve REAN -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: Bu çalışmada total kalça protezi ( TKP ) operasyonu yapılan ASA I-II risk<br />

grubunda 36 hastada, Sürekli Spinal Anestezi (SSA) ve Kombine Spinal-Epidural Anestezi<br />

(KSEA) yöntemlerini postoperatif analjezi kalitesi, ilk analjezik ihtiyaç zamanı, total i.v.<br />

morfin kullanımı ve olası komplikasyonlar ile hasta memnuniyeti açısından karşılaştırmayı<br />

amaçladık.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: Hastane etik kurul onayı alınarak çalışmaya başlanıldı. Her iki gruba<br />

da L3-4 aralığından 15 mg %0.5’lik hiperbarik bupivakain ile spinal anestezi uygulandı.<br />

Postoperatif analjezi amacıyla SSA grubundaki olgulara operasyon bitiminden itibaren 8 saat<br />

ara ile 0.1’er mg morfin intratekal kateterden verildi. KSEA grubundaki olgulara ise 8 saat ara<br />

ile epidural kateterden 1’er mg morfin uygulandı. Tüm hastalara kilitli kalma süresi 15<br />

dakika, bolus dozu 1 mg morfin olacak şekilde i.v HKA uygulandı. Postoperatif 24. saatin<br />

sonunda kateterler çıkartıldı.<br />

BULGULAR: Postoperatif VAS değerleri (p


P264<br />

TRANSÜRETRAL REZEKSİYON OPERASYONLARINDA LEVOBUPİVAKAİN VE<br />

LEVOBUPİVAKAİN - FENTANİL İLE OLUŞTURULAN SPİNAL BLOKLARIN<br />

ÖZELLİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Özgün Cuvaş 1 ,Hülya Başar 2 * ,Aydan Yeyğel 2 ,Esra Türkyılmaz 2 ,Mehmet Melih Sunay 3<br />

1 Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Ankara-Turkey 2<br />

Ankara Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 Ankara Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi, Üroloji -<br />

Giriş ve Amaç: Çalışmamızda TUR operasyonu geçirecek olan hastalarda, 2.5 ml %0.5<br />

levobupivakain (12.5 mg) ile 2.2 ml %0.5 levobupivakain (11 mg) + 0.3 ml fentanil sitrat ( 15<br />

micg) uygulanarak oluşturulan spinal blokların duyusal ve motor blok özelliklerinin,<br />

hemodinamik etkiler ve yan etkilerinin karşılaştırması amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem: Hastane etik kurul onayı alındıktan sonra TUR prostat / mesane<br />

operasyonu geçirecek olan, 60 yaş üzerinde, ASAI-III, vücut kitle indeksi< 30 kg m-2 olan ve<br />

spinal anestezinin kontrendike olmadığı 40 adet erkek hasta çalışmaya alındı. Hastalara 8<br />

ml/kg dozda i.v %0.9 NaCl infüzyonunu takiben sol lateral pozisyonda orta hattan, L3-4<br />

aralığından 25 G Quincke iğne ile spinal anestezi yapıldı. Grup L (n=20) de hastalara<br />

intratekal , 2.5 ml %0.5 levobupivakain (12.5 mg), grup LF (n=20) de ise 2.2 ml % 0.5<br />

levobupivakain (11 mg) + 0.3 ml fentanil sitrat ( 15 micg) uygulandı ve takiben hastalar<br />

hemen supin pozisyona döndürüldü. İlk 15 dk boyunca her 2.5 dk da bir, sonrasında ise<br />

operasyon bitimine kadar her 5 dk da bir kalp atım hızı, sistolik, diastolik, ortalama arter<br />

basınçları, SpO2 değerleri, duyusal ve motor blok seviyeleri, ağrı skoru (VAS), sedasyon<br />

skoru (OAA/S), yan etkiler, hasta ve cerrah memnuniyeti kaydedildi.<br />

Bulgular: Hastaların demografik verileri, ASA sınıflaması, operasyon türü, süresi, kullanılan<br />

glisin miktarı bakımından gruplar arasında anlamlı farklılık gözlenmedi (p>0.05).<br />

Başlangıçtaki ve operasyon sırasındaki hemodinamik parametreler her iki grupta da benzer<br />

seyretti. Grup L de ulaşılan maksimum dermatom düzeyi T9 iken Grup LF de T6 olarak<br />

belirlendi (p


P265<br />

ALT EXTREMİTE OPERASYONLARINDA LEVOBUPİVAKAİN FENTANİL<br />

KOMBİNASYONUNUN OPTİMAL DOZUNUN ARAŞTIRILMASI<br />

Gönül Ölmez 1 ,Öznur Uludağ 2 * ,Sedat Kaya 3 ,Sedat Kaya 4<br />

1 Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Diyarbakır- 2 Dicle<br />

Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 Dicle Üniversitesi, Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon diyarbakır- 4 Dicle Üniversitesi, Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon, diyarbakır-Turkey<br />

GİRİŞ: Levobupivakain, anestezi pratiğine en son giren lokal anestezik olup bupivakainin S-<br />

enantiomeridir. Fentanilis intratekal adjuvan olarak kullanılan opioid bir ajandır.<br />

AMAÇ: Prospektif, randomize ve çift kör olarak planlanan çalışmamızda, alt ekstremite<br />

operasyonlarında intratekal yolla uygulanan levobupivakainin fentanil ile kombinasyonlarının<br />

duyusal ve motor blok özellikleri üzerine olan etkilerini araştırmayı amaçladık.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: ASA 1-3 risk grubuna giren ve elektif ortopedik alt ekstremite<br />

cerrahisi geçirecek olan 48 hasta çalışmaya dahil edildi. Grup 1’e (n=16) 10 mg<br />

levobupivakain+25 µg fentanil, Grup 2’ye (n=16) 12.5 mg levobupivakain+25 µg fentanil,<br />

Grup 3’e (n=16) 15 mg levobupivakain intratekal yoldan uygulandı. Grupların hepsinde<br />

uygulanacak volüm 3 cc olacak şekilde salin ile dilüe edildi. Lokal anesteziğin etkinliği;<br />

duyusal bloğun T10’a ulaşma süresi, maksimum duyusal bloğa ulaşma süresi, maksimum<br />

duyusal blok seviyesi, 2 segment regresyon süresi, maksimum motor bloğa ulaşma süresi ve<br />

motor bloğun ortadan kalkış süresi olarak değerlendirildi ve kaydedildi. Postoperatif dönemde<br />

ilk analjezik ihtiyaca kadar geçen süre kayıt edildi.<br />

BULGULAR: Gruplar arasında duyusal ve motor blok özellikleri açısından anlamlı farklık<br />

saptanmadı.<br />

SONUÇ: Ortopedik hasta grubunda, düşük doz levobupivakaine adjuvan olarak eklenen<br />

fentanil ile yapılan spinal anestezinin yüksek doz levobupivakain kadar etkili cerrahi anestezi<br />

ve analjezi sağladığını tespit ettik.


P266<br />

ARTROSKOPİ OPERASYONLARINDA TEK DOZ EPİDURAL ROPİVAKAİN VE<br />

BUPİVAKAİNİN ETKİLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Nedim Çekmen 1 ,Mustafa Arslan 2 * ,Yasin Muşdal 3 ,Avni Babacan 4<br />

1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 2 Gazi Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Kırıkkale- 3 Gazi Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Ortopedi ve Travmatoloji AD - 4 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon AD, -Turkey<br />

Giriş ve Amaç: Rejyonal anestezi yöntemleri düşük postoperatif bulantı-kusma, sağladıkları<br />

postoperatif analjezi, hastaların uyanık kalmayı tercih etmeleri, hızlı mobilizasyon, erken<br />

beslenme gibi nedenlerle günümüzde daha sık tercih edilmektedir Birçok merkezde<br />

günübirlik olarak gerçekleştirilmekle birlikte hastanemizde çoğunlukla bir gün hospitalize<br />

edilen artroskopi operasyonu geçirecek hastalarda % 0.5’lik ropivakain ile % 0.5’lik<br />

bupivakainin epidural uygulanmasının anestezinin başlama süresi, uzunluğu, duyu ve motor<br />

bloğunun süresi, iki segment regresyon süresi, analjezi ve yan etkilerinin karşılaştırılması<br />

amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem: Etik Kurul onayı alındıktan sonra; artroskopi operasyonu planlanan ASA I-<br />

II risk grubundaki 40 olguda bupivakain ve ropivakainin epidural anestezi uygulanması<br />

sonrasında oluşacak duyu ve motor bloğunun başlama ve sonlanma, iki segment regresyon<br />

zamanı, postoperatif ilk analjezi ihtiyacı ve yan etkileri karşılaştırıldı. Olgular epidural aralığa<br />

enjekte edilecek ilaçlara göre iki eşit gruba ayrıldı. Grup R’ye 15 mL % 0.5’lik ropivakain,<br />

Grup B’ye 15 mL % 0.5’lik bupivakain ile epidural anestezi uygulandı.<br />

Bulgular: Hasta grupları arasında demografik özellikleri, ortalama arter basıncı (OAB), kalp<br />

atım hızı (KAH), ASA dağılımları ile operasyon zamanı açısından istatiksel anlamlı fark<br />

bulunmadı. Her iki grupta da cerrahi için gerekli yeterli duyu bloğunun ortalama başlama<br />

zamanının eşit olduğu gözlendi (Grup R 16.7 dk, Grup B 19.2 dk). Duyu bloğunun iki<br />

segment regresyonu için geçen zaman Grup R ve Grup B’de benzerdi. Grup B’de duyusal<br />

bloğun tam regresyonun oluşması Grup R’ye göre daha geç bulundu (Grup B’de 286.2 dk,<br />

Grup R’de 220.6 dk) (p=0.004). Alt ekstremitelerde motor bloğun regresyonu ve motor blok<br />

tam regresyonu süreleri Grup B’de, Grup R’ye göre anlamlı olarak uzun bulundu (p


P267<br />

SPİNAL ANESTEZİDE DİLÜE VE PÜR BUPİVAKAİN-FENTANİL<br />

KARIŞIMLARININ KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Buket Kocaman Akbay 1 ,Yasar Özdemir 2 * ,Yavuz Demiraran 2 ,Gülbin Sezen 2<br />

,Abdülkadir Iskender 2<br />

1 Düzce Tip Fakültesi, Anestezi ve Reanimasyon Düzce- 2 Düzce Tip Fakültesi, Anestezi ve<br />

Reanimasyon -<br />

Amaç: Spinal anestezide bloğun kalitesini artırmak için lokal anestezige opioid eklenmesi<br />

yaygindir. Bu çalışmada yaygın olarak kullanılan hiperbarik bupivakain fentanyl<br />

kombinasyonu yari yariya dilüe edilerek pür haliyle karşılaştırıldı ve sonuclari degerlendirildi.<br />

Gereç ve Yöntem: Etik kurul onayını takiben çalışmaya ASA I-II ürolojik girişim planlanan<br />

50 hasta dahil edildi. 500 ml %0.9 NaCl infüzyonunu takiben L3-4 aralığından 25 G Quinke<br />

ile ponksiyon yapıldı. Grup I’e 12.5 mg heavy bupivakain, 10mcg fentanyl, Grup II’ye 12.5<br />

mg heavy bupivakain, 10 mcg fentanyl salinle 5 ml’e tamamlanarak verildi. Hastaların,<br />

noninvaziv kanbasıncı, kalp atım hızı, SpO2 ile birlikte ilk 20 dakika boyunca duysal ve<br />

motor blok seviye tayini yapıldı. Postoperatif bloğun geri dönme zamanı ve yan etkiler<br />

kaydedildi. Veriler Mann Whitney U ve Wiloxon ile test edildi. p0.05). En<br />

sık karşılaşılan yan etki hipotansiyon Grup I’de 3, Grup II’de 4 hastada rastlandı. Yapilan<br />

barisite ölcümünde 37 santigrat derecede bupivakain fentanil karisimi 1.016, dilüe edilen<br />

solüsyonun ise 1.010 olarak bulundu.<br />

Tartışma ve Sonuç: Bupivakain ve fentanyl kombinasyonunun yarı yarıya dilüsyonu pür<br />

haliyle karşılaştırıldığında gerek duysal blok ve motor blok etkileri gerekse yan etki insidansi<br />

benzer bulunduğundan her iki yöntemin de güvenle uygulanabilecegi kanaatine varildi.<br />

Tablo id 1<br />

Gruplarin demografik verileri (ortalam ve standart sapma)<br />

1<br />

2<br />

Grup I<br />

3<br />

Grup II


4<br />

Yas<br />

7<br />

Boy<br />

10<br />

Kilo<br />

13<br />

5<br />

70±6.5<br />

8<br />

6<br />

69±5.4<br />

9<br />

169±8.4 169±6.3<br />

11<br />

ASA I/II 2/23<br />

16<br />

12<br />

79±10.2 78±6.9<br />

14<br />

17<br />

Cins E/K 19/6<br />

15<br />

4/21<br />

18<br />

23/2


P268<br />

EPİDURAL VOLÜM GENİŞLETİLMESİ: 5 ML YETERLİ Mİ?<br />

Nur Doğancı 1 * ,Alparslan Apan 2 ,Özlem Tekin 2 ,Çetin Kaymak 2<br />

1 Kırıkkale Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kırıkkale- 2 Kırıkkale<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Epidural volüm genişletilmesi için optimal volüm belirlenmemiştir. Bu<br />

çalışmada spinal anesteziden sonra 5, 10 ve 15 ml epidural serum fizyolojik uygulamasının<br />

klinik etkilerinin belirlenmesi amaçlanmıştır.<br />

Gereç ve Yöntem: Etik komite onayı ile elektif olarak alt abdominal ve ekstremite cerrahisi<br />

geçitmesi planlanan 60 sağlıklı erişkin hasta çalışmaya alındı. L3-4 veya L4-5 seviyesinden<br />

kombine spinal-epidural anestezi uygulandı. Epidural mesafe asılı damla tekniği ile bulundu.<br />

Subaraknoid aralığa 27 G kalem uçlu spinal iğne ile girilerek 10 mg bupivakain %0.5<br />

solüsyonu 60 saniyede verildi. Epidural kateter yerleştirdikten sonra randomize olarak 0<br />

(kontrol), 5, 10 ve 15 ml serum fizyolojik verildi. Motor blok sensoryel ve ısı duyumu 5<br />

dakika ara ile kaydedildi.<br />

Bulgular: Motor blok kalkma süresi açısından gruplar arasında fark bulunmadı. Maksimum<br />

blok seviyesi kontrol grubunda belirgin olarak düşük bulunurken, diğer gruplar arasında fark<br />

bulunmadı. Duyu bloğu kalkma süresi açısından 15 ml verilen grup, kontrol ve 5 ml verilen<br />

gruba göre anlamlı olarak uzundu. Duyu bloğunun L1 seviyesine inme süreleri açısından da<br />

gruplar arasında fark bulunamadı.<br />

Tartışma ve Sonuç: Epidural volüm genişletilmesi ile blok seviyesinde yükselme görülürken<br />

gerileme hızında değişiklik gözlenmedi. Duyu bloğu açısından 15 ml diğer gruplara göre daha<br />

uzun etki göstermiştir. Kısa cerrahi uygulamalarda epidural salin uygulaması mobilizasyonu<br />

etkilemeksizin düşük ilaç dozu ile analjezi süresinin uzaması açısından uygun bir yöntem<br />

olarak görülmektedir.


P269<br />

FARKLI SÜRELERDE UYGULANAN EPİDURAL KATETER KÜLTÜRLERİNİN<br />

RETROSPEKTİF İNCELENMESİ<br />

Şebnem Atıcı 1 * ,Gönül Aslan 2 ,Nurcan Doruk 3 ,Davud Yapıcı 4 ,Ruşen Ünlü 5 ,Uğur Oral 5<br />

1 MeÜTF, Anesteziyoloji Mersin- 2 MeÜTF, Mikrobiyoloji - 3 MeÜTF, Anesteziyoloji - 4<br />

MeÜTF, Anesteziyoloji mersin- 5 MeÜTF, Anesteziyoloji -<br />

Giriş ve Amaç: Epidural kateter uygulamalarında gelişebilecek en önemli<br />

komplikasyonlardan birisi de enfeksiyondur. Bu çalışma ile farklı sürelerde uygulanan<br />

epidural kateterlerden yapılan kültürlerin retrospektif olarak incelenmesi amacıyla yapılmıştır.<br />

Gereç ve Yöntem: Haziran 2004 - Haziran <strong>2006</strong> tarihleri arasında anestezi veya analjezi<br />

amacıyla uygulanan 202 katetere ait kültürler retrospektif olarak incelendi. Kültürler hem<br />

kateterin ucundan steril olarak alınan parçadan, hem de aynı kateterin bakteri filitresinden 1<br />

ml su geçirilerek alınmıştı. Kateter uygulama nedenleri, süreleri, kateter girişim yerleri ve<br />

izole edilen mikroorganizmalar kaydedildi.<br />

Bulgular: Kateterlerin 149’unun postoperatif analjezi için, 36’sının doğum, 14’ünün kanser<br />

ağrısı, 3’nün iskemik ağrı nedeniyle uygulandığı saptandı. Kateter uygulama süresi 1-2 gün<br />

olan 80, 3-7 gün olan 94, 8 gün ve üzeri olan 28 hasta mevcut idi. Sadece iki kateter ucu<br />

kültüründe metisiline dirençli Stafilokokkus aureous ürediği tespit edildi. Diğer kültürlerde<br />

üreme yoktu ve değerlendirilen örneklerin gram, giemsa boyamalarında mikroorganizma<br />

tespit edilmedi.<br />

Tartışma ve Sonuç:Uzun süreli kateter uygulamalarında enfeksiyon görülme sıklığı değişik<br />

oranlarda (%0.7-%8) bildirilmektedir. Uygulamalarımızda tespit edilen iki üremenin kültür<br />

alma yöntem hatasından kaynaklandığı saptanmış ve uygulama değiştirilmiştir. Diğer<br />

kültürlerde kolonizasyonun bile saptanmamış olmasının sterilite kurallarının dikkatle<br />

uygulanmasından ve filitre kullanımından dolayı olduğu kanısına varıldı.


P270<br />

GEBELERDE EPİDURAL ARALIĞIN İDENTİFİKASYONUNDA DURA<br />

PONKSİYONU SIKLIĞI<br />

İrfan Güngör* ,Berrin Günaydın ,Zeki Tekgül ,Ece Dumanlar Tan ,Kadir Kaya<br />

Gazi Üniversitesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: On yıllık kayıtların analizinin sunulduğu bir araştırmada, epidural blok<br />

uygulanan 15030 olgunun 72’sinde istemsiz dura ponksiyonu (DP) gözlendiği bildirilmiştir1.<br />

Ancak DP insidansını etkileyen faktörler araştırılmamıştır. Araştırmamızda obstetrikte<br />

epidural aralığın identifikasyonunda DP ile deneme sayısı ve anatomik yapı arasında bir ilişki<br />

olup olmadığı araştırıldı. Gereç ve Yöntem: Sezaryen için elektif epidural blok uygulanan 972<br />

gebede; epidural aralığın identifikasyon yöntemi, deneme sayısı, ponksiyon yapılan aralık ve<br />

aralık değişimi, hastanın ponksiyon bölgesindeki aralığın anatomik yapısı (belirgin, zor<br />

belirlenebilen, belirgin değil), kullanılan epidural iğne ve kateter çapı, ponksiyon sıklığı ve<br />

kateter yerleştirilmesi sırasında dura veya damar ponksiyonu, DP’ye bağlı yan etkiler ile<br />

tedavide konservatif yaklaşım veya epidural kan yaması (EKY) sıklığı kaydedildi. Bulgular:<br />

Gebelerin (yaş=30 ± 4 yıl, ağrılık 76.9 ± 10.1 kg, boy=162.8± 6.7 cm), %53.3’i multipar ve<br />

%46.7’ si primipardı. Epidural Touhy iğnesinin %95.9’u 18 G, %4.1’i de 16 G idi. Çok<br />

delikli epidural kateterlerin %73.4 ‘i 20 G, %26.6’i ise18 G idi. Ponksiyon bölgesinde<br />

aralıkların anatomik yapısı; 608 olguda belirgin, 296 olguda zor belirlenebilirken, 68 olguda<br />

hiç belirgin değildi. Gebelerde ponksiyon aralığı; L 3-L 4’ten (n=807), L2-L3 (n=148) ve L4-<br />

L5’ten (n=17) yapıldı. Epidural aralığı belirlemede direncin kaybolması (%99,7) ve asılı<br />

damla (%0.3) tekniği kullanıldı. Epidural aralık; %79,7 bir, %13,5 iki, %4,7 üç, %1,5 dört,<br />

%0,2 beş ve %0,3 oranında altı denemede belirlendi. Bu denemelerden %90,7 si aynı<br />

aralıktan, %9,6’da ise aralık değiştirildi. Cilt-epidural aralık mesafesi 4,5 ± 0,7 (3-7.5) cm<br />

bulundu. Girişim sırasında 8 ve epidural kateter yerleştirirken ise 4 olguda DP gözlendi.<br />

Kateter yerleştirilirken 35 olguda damar ponksiyonu belirlendi.10 olguda konservatif tedavi<br />

uygulandı. Tedaviye refrakter olgularda 10 (n=7/8) veya 12 mL (n=1/8) otolog kan<br />

kullanılarak EKY yapıldı.DP’li olgularda bulantı (n=1/12) dışında başka bir yan etki<br />

rastlanmadı. DP ile deneme sayısı (p=0.066), DP ile anatomik yapı (p=0,163) ve deneme<br />

sayısı ile aralıkların anatomik yapısı (p=0.478) arasında bir ilişki saptanmadı. Tartışma ve<br />

Sonuç: Araştırmamızda epidural aralığın identifikasyonunda DP insidansı düşük bulunmasına<br />

rağmen DP ile deneme sayısı ve anatomik yapı arasında ilişki bulunmamıştır. Kaynak 1.<br />

Rutter SV et al. Int J Obstet Anesth 2001; 10: 177-181


P271<br />

AKCİĞER REZEKSİYONU OLGULARINDA KOMBİNE VE GENEL<br />

ANESTEZİNİN TİROİD HORMONLARI ÜZERİNE ETKİLERİNİN<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

ALİ ALAGÖZ* ,HİLAL SAZAK ,ESER ŞAVKILIOĞLU ,UĞUR GÖKTAŞ<br />

ATATÜRK GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA<br />

HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: Anestezi yöntemleri arasında stres yanıtı en iyi baskılayan ve en çok<br />

araştırılanlar bölgesel yöntemlerdir. Çalışmamızda akciğer rezeksiyonu olgularında, kombine<br />

ve genel anestezinin tiroid fonksiyonları üzerine etkilerini karşılaştırmayı amaçladık.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: Etik kurul onayı ile, rezeksiyon planlanan 30 hasta çalışmaya alındı.<br />

Grup I’e; torakal epidural anestezi (TEA) ve total intravenöz anestezi (TİVA) kombinasyonu,<br />

Grup II’ye; TİVA uygulandı. Grup I’e epidural kateterden %0,5 bupivakain ortalama 1,5<br />

mL/segment verildi. İndüksiyonda midazolam, fentanil, propofol ve vekuronyum kullanıldı.<br />

Hastalar çift lümenli tüple entübe edildi. Epiduralden %0,375 bupivakain 6mL/sa başlandı.<br />

İdame tüm olgularda propofol infüzyonu ve vekuronyumla sağlandı. Premedikasyon öncesi,<br />

ekstübasyonun 3. dk (Ekst. 3) ve postoperatif 1. gün (Postop.1) TSH, sT3 ve sT4 düzeylerine<br />

bakıldı.<br />

BULGULAR: Gruplar arasında plazma TSH ve sT4 düzeylerindeki fark anlamlı bulunmadı<br />

(p>0.05). Plazma sT3 düzeylerinde Grup I’de Ekst.3 ve Postop.1 zamanlarında düşme diğer<br />

gruba göre anlamlıydı. Plazma sT3 düzeyinde; Grup I’de Ekst.3 ve Postop.1 zamanında, Grup<br />

II’de Postop.1 zamanındaki düşme grup içinde anlamlı bulundu (p


s T3 2 1,99±0,32*# 2,35±0,42 0,007<br />

13<br />

14<br />

15<br />

16<br />

s T3 31,68±0,56*#<br />

2,04±0,55# 0,015<br />

* p


P272<br />

ULTRASOUND EŞLİĞİNDE KLASİK PARESTEZİ TEKNİĞİ VE SİNİR<br />

STİMÜLATÖRÜ KULLANILARAK YAPILAN BRAKİYAL PLEKSUS<br />

ANESTEZİSİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Beyazıt Zencirci* ,Hafize Öksüz<br />

Sütçü İmam Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: Aksiller blok; transarteriyel, parestezi tekniği veya sinir stimülatörü<br />

kullanılarak gerçekleştirilebilen bir brakiyal pleksus blok tekniğidir.Ultrasound, periferik<br />

sinirlerin, iğne lokalizasyonunun ve başarılı iletim bloğu için lokal anesteziğin dağılımının<br />

direkt görüntülenmesine izin verir.Çalışmamızda aksiler brakiyal pleksus bloğu başarı şansı<br />

ve uygulama kolaylığını arttıran; klasik parestezi tekniği ve buna ek olarak sinir stimülatörü<br />

ve son yıllarda uygulanmaya başlayan ultrasound altında uygulanan parestezi tekniğinin; blok<br />

uygulama süresi, işlemin uygulama sayısı, hasta memnuniyeti, işlemin süre ve maliyetinin<br />

karşılaştırılması amaçlanmaktadır.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: Üst ekstremite operasyonu geçirmesi planlanan ve çalışma için etik<br />

komite izni alınan ASA I-II grubu 90 hasta rastgele 30 olguluk üç gruba ayrıldı. İlk gruba<br />

(Grup 1) klasik parestezi tekniği, ikinci gruba (Grup 2) ultrasound eşliğinde klasik parestezi<br />

tekniği ve üçüncü gruba (Grup 3) ise periferik sinir stimülatörü eşliğinde brakiyal pleksus<br />

anestezisi uygulandı. Her üç grup olguda ciltten aksiler sinire ulaşma süresi, işlemi<br />

uygulama/tekrar sayısı, bloğun başarısı değerlendirildi. Bununla birlikte duyusal blok süresi,<br />

motor blok süresi, yan etki ve komplikasyonlar ve uygulama tekniğinin maliyeti kaydedilerek<br />

karşılaştırıldı.<br />

BULGULAR: Olgular arasında demografik veriler açısından anlamlı bir fark yoktu. Aksiler<br />

sinire ulaşma süresi grup 2’de, diğer iki gruba göre anlamlı derecede yüksekti. İşlemi<br />

tekrarlama sayısı grup 2’de, grup 1’e kıyasla ileri derecede anlamlı olarak daha az, grup 3’e<br />

göre sayısal olarak daha düşük olmakla birlikte bu farklılık anlamsız olarak tespit edildi.Hem<br />

analjezi ve hem de motor blok skorları grup 2’de, grup 1 ve 3'e ’e oranla anlamlı olarak daha<br />

yüksek bulundu.Duyusal blok başlangıç süresinin grup 2’de, grup 1 ve 3’e oranla daha kısa<br />

olduğunu tespit edildi. Buna karşılık her üç grupta analjezi ve motor blok süreleri arasında<br />

anlamlı bir fark olmadığı belirlendi.Ultrasound uygulanan Grup 2'de maliyetin sinir<br />

stimülatörü uygulanan Grup 3 ile eşdeğer, parestezi tekniği uygulanan Grup 1'e göre daha<br />

yüksek olduğu belirlendi.<br />

SONUÇ: Ultrasound uygulayarak gerçekleştirilen aksiler brakiyal pleksus bloğunda, duyusal<br />

ve motor bloğun daha erken başladığını, duyusal ve motor blok başarı oranının daha yüksek<br />

olduğunu saptadık. Özellikle ultrasound uygulamasının anatomik güçlük karşılaşılan olgular<br />

için iyi bir alternatif olacağını düşünmekteyiz.


P273<br />

HİPOBARİK LEVOBUPİVAKAİN FENTANİL KOMBİNASYONU İLE SPİNAL<br />

ANESTEZİDE HASTA POZİSYONUNUN BLOK SEVİYESİNE ETKİSİ<br />

BUKET ÇAĞLA ÖZBAKIŞ AKKURT 1 * ,KEREM İNANOĞLU 2 ,ALPER<br />

KARARMAZ 3 ,AYDINER KALACI 4<br />

1 Mustafa Kemal Üniversitesi, Anesteziyoloji ve reanimasyon - 2 Mustafa Kemal Üniversitesi,<br />

Anesteziyoloji ve reanimasyon Antakya- 3 Mustafa Kemal Üniversitesi, Anesteziyoloji ve<br />

reanimasyon - 4 Mustafa Kemal Üniversitesi, Ortopedi ve travmatoloji -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ<br />

Spinal anestezi uygulamalarında lokal anesteziğe opioid eklenerek hem sinerjistik etkiden<br />

faydalanılmakta hem de lokal anestezik dozu azaltılarak yan etki insidansı azalmaktadır.<br />

Ancak lokal anestezik ve opioid ile hazırlanan spinal anestezik solüsyonun barisitesi ve bu<br />

solüsyonla yapılan anestezinin karakteristiklerine hasta pozisyonlarının etkileri ile ilgili çok<br />

fazla çalışma bulunmamaktadır.<br />

.<br />

Levobupivakain rasemik bupivakainin S(-) enantiyomeri olup 37C’de dansitesi …1,00024<br />

g/ml dir. Fentanil spinal anestezi sırasında lokal anesteziklere adjuvan olarak sıklıkla katılan<br />

bir opioid olup dansitesi 0,99333 g/ml olarak bildirilmiştir. Çalışmamızda kullandığımız<br />

levobupivakain+fentanil karışımının dansitesini …0,9985125 g/ml. olarak hesapladık ve bu<br />

değer hipobarisite sınırının (1,00016 g/ml ) oldukça altında kalmaktadır.<br />

Buradan yola çıkarak, levobupivakain+fentanil kombinasyonu ile yapılan spinal anestezide<br />

hasta pozisyonunun blok karakteristikleri üzerine etkisini araştırmayı planladık.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM<br />

Hastanemiz etik kurul onayı alındıktan sonra ASA I-II grubu artroskopik girişim planlanan 40<br />

hasta rastgele iki çalışma grubana ayrıldı. Hastalara oturur pozisyonda L3-L4 aralığından 25<br />

gouge spinal iğne ile 1.5ml levobupivakain + 0.5ml fentanil verilerek spinal anestezi<br />

uygulandı. Bir grup hasta supin pozisyona diğer grup hasta ise 45 derece oturur pozisyona.<br />

alındı.Duyu blok seviyesi pinpirik testi ile ,motor blok Bromage skalası ile değerlendirildi<br />

.Hemodinamik parametreler ve blok karakteristikleri değerlendirildi.<br />

Gruplar arası istatiksel değerlendirmede Student-T testi ve Mann Whitney U testi kullanıldı<br />

ve P 0.05).Sensorial blok seviyesi ,motor blok seviyesi ,maksimum duyu bloğu seviyesi


ve oluşma zamanı ,2 segment regresyon zamanı ve S1segmente gerileme zamanı iki grup<br />

arasında karşılaştırıldığında istatiksel olarak anlamlı fark saptanmadı.(p>0.05)<br />

TARTIŞMA ve SONUÇ<br />

Hipobarik olan ilaç karışımları intratekal uygulandığında yerçekiminin aksi yönünde yayılma<br />

eğilimi gösterirler.Çalışmamızda barisitesini hipobarik olarak hesapladığımız fentanil<br />

levobupivakain karışımının supine ve 45 derece oturur pozisyonlarda , blok karakteristikleri<br />

üzerine kllinik öneme yansıyacak düzeyde anlamlı fark saptanmadı.


P274<br />

EPİDURAL BUPİVAKAİNİN; İDAMEDE KULLANILAN PROPOFOL,<br />

ALFENTANİL VE VEKURONYUM DOZLARINA ETKİSİ<br />

BÜLENT KARLILAR 1 * ,ESER ŞAVKILIOĞLU 1 ,MEHTAP TUNÇ 2 ,HİLAL SAZAK 3<br />

,AYÇA TELATAR 3<br />

1 ATATÜRK GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA<br />

HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 2 ATATÜRK GÖĞÜS<br />

HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON, Ankara-Turkey 3 ATATÜRK GÖĞÜS<br />

HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: Toraks cerrahilerinde, kombine epidural anestezi (KEA) mükemmel<br />

analjezi ve kas gevşemesi sağlar. Lokal anesteziklerin, propofol ve inhalasyon ajanlarının<br />

indüksiyon ve idame doz ihtiyaçlarını azalttığı çalışmalarda belirtilmiştir. Amacımız; epidural<br />

yolla verilen bupivakainin, anestezi idamesinde kullanılan propofol, alfentanil ve veküronyum<br />

dozlarına etkisini araştırmaktır.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: Hastanemiz etik kurul onayı ile, elektif toraks cerrahisi planlanan,<br />

yaşları 18-62 arasında değişen 30 hasta iki gruba ayrıldı. KEA grubundaki (Grup 1) hastalara<br />

epidural kateter yerleştirildi; 6-10ml %0.5 bupivakain epidural kateterden puşe yapıldı. Tüm<br />

hastalara BİS, invaziv arter ve nöromuskuler (TOF watch) monitörizasyonları sonrasında<br />

propofol, alfentanil ve veküronyum ile indüksiyon yapıldı. Hem KEA hem de TİVA grubunda<br />

(Grup 2) idame propofol ve alfentanil infüzyonu ile sağlandı. Grup 1’de epidural kateterden<br />

%0.375 bupivakain 6ml/sa verildi. Tüm hastalarda propofol dozu BİS değerine göre<br />

ayarlandı. İkinci TOF yanıtı oluştuğunda veya diyaframda kasılma görüldüğünde vekuronyum<br />

verildi. Derlenme sırasında; TOF’a 4. yanıt alındıktan sonra neostigmin ve atropin verilip<br />

TOF’a 0,80 yanıt alındığında hasta ekstübe edildi. Ameliyat sonunda, KEA uygulanan<br />

hastalarla TİVA uygulananlar arasındaki ilaç doz farklılıkları mg/kg/sa cinsinden ölçülerek<br />

karşılaştırıldı.<br />

BULGULAR: Grup 1’de propofol dozu daha düşük bulunmasına rağmen; propofol ve<br />

veküronyum dozları açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark yoktu<br />

(p>0.05). Alfentanil dozu Grup 1’de Grup 2’ye göre anlamlı derecede daha azdı (p


Tablo 1. Grupların ilaç miktarları yönünden karşılaştırılma<br />

1<br />

mg/kg/sa<br />

5<br />

Propofol<br />

9<br />

2<br />

Grup 1<br />

6<br />

4,72+ 0,84<br />

10<br />

3<br />

Grup 2<br />

7<br />

5,14± 0,62<br />

11<br />

4<br />

p<br />

8<br />

0,138<br />

Alfentanil 0,041 ± 0,01* 0,051 ± 0,011 0,017<br />

13<br />

14<br />

15<br />

16<br />

Veküronyum 0,04± 0,02 0,043± 0,016 0,722<br />

12<br />

* p< 0.05 Grup 2 ile karşılaştırıldığında


P275<br />

ELEKTİF SEZARYENLERDE EPİDURAL ROPİVAKAİN-TRAMADOL İLE<br />

ROPİVAKAİN-FENTANİL KOMBİNASYONLARININ KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Fatih Bahattin Duru 1 * ,Zekeriyya Alanoğlu 2 ,Asuman Uysalel 2 ,Necati Çanakçı 2 ,Filiz<br />

Tüzüner 2<br />

1 Özel Çankaya Hastanesi, Anesteziyoloji, Ankara-Turkey 2 Ankara Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Miadında, elektif sezaryen operasyonu planlanan gebelerde epidural yoldan<br />

%0,5 ropivakain(GrupR), %0,5 ropivakain ile 100 mgtramadol(GrupRT100), %0,5 ropivakain<br />

ile 200 mg tramadol(GrupRT200), %0,5 ropivakain ile 100 mcgfentanil(GrupF100)<br />

karşılaştırılarak, anestezi kalitesi, maternal hemodinamik etkiler, fetal ve neonatal etkilerle,<br />

yan etkileri arasında fark belirlenmesine çalışıldı.Gereç ve Yöntem:Etik kurul onayı alındı.<br />

Standart epidural anestezi tekniği kullanılarak 60 sağlıklı gebede gerçekleştirildi.Hastalar 4<br />

gruba ayrıldılar.GrupR’deki gebelere %0,5 ropivakain, GrupRT100’de ki gebelere %0,5<br />

ropivakain ile 100 mg tramadol, GrupRT200’de ki gebelere %0,5 ropivakain ile 200 mg<br />

tramadol, Grup F100’de ki gebelere %0,5 ropivakain ile 100 mcg fentanil, toplam hacim 20ml<br />

olacak şekilde uygulandı.Maternal hemodinamik veriler, duysal blok seviyesi (pinprick<br />

metodu ile), motor blok seviyesi, sedasyon skoru not edildi.Yan etkiler intraoperatif dönemde<br />

kaydedildi.Anestezi T4 seviyesine ulaşınca cerrahi işlem başlatılıp, süre not edildi.Cerrahi<br />

süre kayıt edildi.Cerrahinin bitiminde cerrah ve hasta tarafından yöntem değerlendirildi.Fetal<br />

kalp hızı kardiyotokograf ile, epidural kateterizasyondan önce, epidural ajan uygulamasından<br />

sonra, 1., 5. ve 10. dakikalarda not edildi. Yeni doğanlar, aynı pediatrist tarafından doğum<br />

sonrası 1. ve 5. dakikalarda apgar skorlaması ile değerlendirildiler.Hastanın VAS değeri 4<br />

olduğunda hasta kontrollü epidural analjezi(HKEA) ropivakain ile başlandı. VAS 4 olduğu an<br />

baz alınarak bazal, 5.,10.,20.,30. dakikalar ile 1.,4.,6.,12.,24.,36. ve 48. saatlerde sistolik,<br />

diastolik, ortalama arter basınçları, VAS, VPS, sedasyon skorları, motor blok derecesi ve<br />

duysal blok seviyeleri kayıt edildi.Bulgular:Grup F100’de analjezi oluşturma süresi Grup<br />

RT200’e göre daha kısa bulundu. Maternal hemodinamiyi Grup RT200’ün bozmadığı<br />

görüldü. Yeterli intraoperatif sedasyon Grup RT100 ile sağlandı. Dört gruptada fetal ve<br />

neonatal yan etki saptanmadı.Tüm hastalarda ropivakain ile effektif ağrı tedavisi<br />

sağlandı.Sonuç:Elde edilen veriler, dört grubunda sezaryen operasyonlarında rahatlıkla<br />

kullanılabilceğini, ancak Grup RT200’ün iyi hemodinamik kararlılık sağladığını, motor bloğa<br />

en az ve yeterli sedasyona Grup RT100’ün sahip olduğunu, Grup F100’ün ise en hızlı analjezi<br />

oluşturduğu dikkate alınırsa, anesteziyolog, cerrrah ve hasta için en uygun ve effektif grubun<br />

Grup RT100 olduğu saptanmıştır.


P276<br />

EPİDURAL ANESTEZİ UYGULAMALARINDA İNTRAVENÖZ MİDAZOLAM VE<br />

DEKSMEDETOMİDİN KULLANIMININ SEDASYON DÜZEYİNE ETKİLERİNİN<br />

KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Tamer Kuzucuoğlu 1 * ,İlhan Bölükbaşıoğlu 2 ,Müjge Karakaya 3 ,Gülten Arslan 4 ,Zuhal<br />

Arıkan 5<br />

1 DR.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, I.Anestezi ve Reanimasyon Kliniği -<br />

2 Dr.Lütfi Kıradr Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, I.Anestezi ve Reanimasyon Kliniği -<br />

3 Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, I.Anestezi ve Reanimasyon Kliniği -<br />

4 Dr.Lütfi Kırdar kartal Eğitim ve Ararştırma Hastanesi, I.Anestezi ve Reanimasyon Kliniği -<br />

5 Dr.Lütfi Kırdar kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, I.Anestezi ve Reanimasyon Kliniği -<br />

Giriş: Başarılı bir bölgesel anestezi, sadece intraoperatif ağrının ortadan kaldırılmasını değil,<br />

aynı zamanda yeterli sedatize ve koopere bir hastayı da gerektirir.<br />

Gereç ve Yöntem:: Bu çalışma, etik komite onayı alınarak,kadın-doğum ameliyathanesinde<br />

elektif histerektomi operasyonu uygulanacak randomize tek kör çalışma olarak toplam 50<br />

olgu üzerinde yapıldı. Olgular "Midazolam Grubu(grup M)" ve "Deksmedetomidin<br />

Grubu(Grup D)" olmak üzere ikiye ayrıldı. Premedikasyon uygulanmayan hastalara<br />

prehidrasyon için 30 dakikada verilecek şekilde 7 ml/kg %0,9 NaCl infüzyonu uygulandı<br />

Monitörizasyon amacıyla, CAMS II Anesthesia monitörü kullanılarak SAB, DAB, OAB,<br />

KAH ve SpO2 değerleri ve Aspect Medikal Systems cihazı ile BİS değerleri izlendi. Blok<br />

uygulamadan önceki değerler kaydedildi. Perifix No:16 epidural kateter<br />

L3-4 aralığından girilerek epidural aralığa yerleştirildi.Bupivakain 3ml (15mg) verilip aralık<br />

doğrulandıktan sonra ( izobarik bupivakain % 5 ) segment başına 1 cc olacak şekilde verildi.<br />

Blok seviyesi T10’a ulaştıktan sonra, ameliyat başlangıcına kadar 10 dakikalık sürede (Grup<br />

M)e 0,15 mg/kg bolus midazolam, 10 dk içinde verildi ve daha sonra (0,1-0,2 mg/kg/saat)<br />

dozda sürekli infüzyona başlandı. Grup D’ye ise,1 µg/kg deksmedetomidin bolus olarak 10 dk<br />

içinde verildikten sonra, (0,4-0,7 µg/kg/sa) dozda sürekli infüzyona başlandı. Her iki grupta<br />

da Ramsey sedasyon değerleri (3-4) ve BİS: % 60-80 olacak şekilde infüzyonlar ayarlandı.<br />

Sedatif infüzyonuna her iki grupta da cilt süturların kapanmaya başlanıncaya kadar devam<br />

edildi.İstatistiksel analizler için Graph Pad Prisma V.3 paket programı kullanıldı. Tek yönlü<br />

varyans analizi, ikili grupların karşılaştırmasında bağımsız t testi, niteliksel verilerin<br />

karşılaştırmalarında Ki-Kare testi kullanıldı.Anlamlılık p


P277<br />

REJYONAL ANESTEZİ KOMPLİKASYONLARI<br />

Dilşen Örnek 1 ,Gülay Erdoğan 2 ,Galip Neşet Cerit 3 ,Mahmut Aslan 4 ,Dilek Kalaycı 4 *<br />

,Bayazit Dikmen 4<br />

1 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon ankara- 2<br />

Muş Devlet Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, muş-Turkey 3 Konya Meram Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 4 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Son yıllarda avantajlı ve komplikasyon oranı düşük olduğu için rejyonal anestezi<br />

uygulamaları artmıştır(1). Öğrenilen teorik bilgilerin uygulandığı ve el becerisinin kazanıldığı<br />

hastanelerde, uygulanan işlem, teknik, alet veya ilaca bağlı ortaya çıkan komplikasyonların<br />

fazla olabileceğine dair öngörüler olmakla birlikte kesin veriler yoktur. Kliniğimizde de artan<br />

rejyonal anestezi uygulamaları ve buna bağlı komplikasyonları retrospektif olarak araştırmak<br />

istedik.<br />

Gereç ve yöntemler: Etik kurul onayı alınarak, kliniğimizde Aralık 2004- Kasım 2005<br />

tarihleri arasında uygulanan rejyonal anestezi tekniklerine ait komplikasyonlar, retrospektif<br />

olarak incelendi. Peroperatif ve postoperatif dönemdeki rejyonal anestezi takip formları<br />

kullanıldı. Değerlendirmede; Mann Whitney U, Kruskall Wallis ve Ki kare testleri kullanıldı.<br />

P < 0,05 anlamlı kabul edildi.<br />

Bulgular: 1041 hastaya; 585 spinal, 263 CSE, 182 epidural ve 11 periferik blok uygulandı.<br />

Periferik bloklarda komplikasyonla karşılaşılmazken; santral bloklarda vakaların; %10,4’de<br />

hipotansiyon, %4,4’de bradikardi, %3,4’de bulantı-kusma, %4,7’de bel ağrısı, %4,1’de post<br />

spinal baş ağrısı, %1,2’de boyun ağrısı, %4,3’de yetersiz blok, %4,3’de idrar retansiyonu,<br />

%3,2’de dura delinmesi, %2,9’de damar travması veya damar içi katater yerleşimi, %1,4’de<br />

subaraknoid kateterizasyon, %0,4’de nörolojik hasar, %0,2’de cilt-ciltaltı enfeksiyonu,<br />

%0,3’de arrest görülmüştür. Hipotansiyon, bradikardi, bulantı-kusma ve idrar retansiyonu<br />

CSE en sıkken, yetersiz blok epidural anestezide en sıktır. Hipotansiyon görülme sıklığı, yaş<br />

ve ASA ile artmıştır. Yaş arttıkça dura delinmesi, damar travması veya damar içi katater<br />

yerleşimi artmıştır. Uygulamaların %70,7’si ilk, %17,3’ü ikinci denemede yapıldı. Başarısız<br />

girişim oranı %0.02 idi. Hasta memnuniyeti %82,2 idi. Deneme sayısı arttıkça hasta<br />

memnuniyeti azalmış, bel ağrısı görülme sıklığı artmıştır.<br />

Sonuç: Rejyonal anestezi uygulamaları invaziv girişimler olup, bu konudaki başarı ve<br />

komplikasyon oranları birçok faktörden etkilenmektedir. Hastaya ilişkin özellikler, blokların<br />

türlerine göre teknik zorluklar ve işlemi yapan hekimin deneyimi bu faktörlerdendir. Hasta ile<br />

ilgili kayıtlara ait eksiklikler nedeniyle çalışmamızda postoperatif elde edilen bilgilerin sınırlı<br />

olduğu düşünülmektedir. Buna rağmen çalışmamızın eğitim ile ilgili düzenlemelere ve ileriye<br />

dönük araştırmalara öncülük edeceği kanaatindeyiz.<br />

Kaynak:1. Anesthesiology 2002;97: 1274-80


P278<br />

KATARAKT CERRAHİSİNDE PERİBULBAR VEYA TOPİKAL ANESTEZİNİN<br />

HASTA VE CERRAH KONFORUNA ETKİLERİ<br />

Didem Dal ,Özgür Canbay ,Betül Topatan* ,Tülay Aykut ,Cumhur Şener ,Ülkü Aypar<br />

Hacettepe Üniversitesi, Anestezi ve reanimasyon Anabilim Dalı -<br />

Amaç: Yaptığımız bu çalışmada sedasyonla yapılan topikal veya peribulbar anestezi ile<br />

gerçekleştirilen katarakt cerrahisinin hasta konforu, cerrah konforu, sedatif anestezik ihtiyacı,<br />

olumsuz medikal olaylar ve bunların anestezi yöntemi ile ilişkisi açısından karşılaştırması<br />

amaçlanmıştır.<br />

Gereç ve Yöntem:Etik kurul onayı alınarak elektif katarakt cerrahisi planlanan (ASA I-III, 45-<br />

85 yaş) fakoemülsifikasyon uygulanacak 40 hasta randomize olarak iki gruba ayrıldı.20<br />

hastaya topikal anestezi (Grup TA), diğer 20 hastaya da peribulbar anestezi (Grup LA)<br />

uygulandı.Hastalar EKG, noninvazif kan basıncı ve pulse oksimetre ile monitorize edildikten<br />

sonra sedatize edilerek 5 dak. sonra venöz kan gazı alındı.Hastaların ağrıları VAS ile ameliyat<br />

başladığında, intraoperatif 10 dk aralıklarla, postoperatif 1. ve 24. saatte değerlendirildi.<br />

Uyanıklık seviyesini ölçmek için ameliyat başladığında, intraoperatif 10 dk aralıklarla<br />

Uyanıklık/Sedasyon değerlendirme skalasının (OAA/S) cevap verebilirlik kısmı kullanıldı.<br />

Uyanma süresi ve intraoperatif ek anestezik ihtiyacı kayıt edildi.Ameliyat bitiminde hasta<br />

kooperasyonu, istenmeyen durumlar(göz kapağında sıkma, dikkatsiz göz hareketleri,<br />

intraoperatif myozis ve iris prolapsusu), cerrahi koşullar ile cerrahi komplikasyon varlığı<br />

değerlendirildi. Hastalar intraoperatif oluşan bulantı, kusma, gözdeki dokularla<br />

oynanmasından ve mikroskop ışığından duyulan rahatsızlık konusunda sorgulandı.<br />

Bulgular: Grup TA ve LA arasında intraoperatif dönemde, postoperatif 1. ve 24. saatte VAS<br />

değerleri ve ek anestezik ilaç kullanımı açısından fark bulunmadı. (p>0.05). Hastalarn OAA/S<br />

skorları Grup TA da 5.-10.-15.-20.-25.-30.-35. dakikalarda Grup LA ya göre yüksekti<br />

(p


P279<br />

DİZ ARTROSKOPİLERİNDE UNİLATERAL SPİNAL ANESTEZİ: DESFLURAN<br />

İLE DERLENME ÖZELLİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Kemalettin Koltka 1 * ,Vugar Abdulkerimov 2 ,Süleyman Küçükay 2 ,Nilüfer Şenbecerir 3<br />

,Mert Şentürk 4 ,Kamil Pembeci 4<br />

1 İst Üniv İstanbul Tıp Fak, Anesteziyoloji İstanbul- 2 İst Üniv İstanbul Tıp Fak,<br />

Anesteziyoloji - 3 İst Üniv İstanbul Tıp Fak, Anesteziyoloji istanbul- 4 İst Üniv İstanbul Tıp<br />

Fak, Anesteziyoloji -<br />

GİRİŞ: Artroskopik diz cerrahisi (ADC) ayaktan vaka olarak sık uygulanır. Bu vakaların hızlı<br />

ve güvenli olarak taburcu olmalarını sağlayabilecek teknikler araştırılmaktadır. ADC’de<br />

rejyonel teknikler ve genel anestezi (GA) de uygulanabilmektedir. Çalışmamızda iki tekniğin<br />

erken taburcu olma üzerine olan etkilerini karşılaştırdık.<br />

METOD: İTF Ortopedi AD’da ADC uygulanacak 30 hasta etik kurul izni alındıktan sonra iki<br />

gruba ayrıldı. EKG, noninvazif kan basıncı ve puls oksimetre monitörize edildikten sonra<br />

GI’deki hastalara BİS monitörizasyonu yapıldı; anestezi indüksiyonunda 2-3 mg/kg propofol,<br />

1mcg/kg remifentanil ve 0.1 mg/kg atrakuryum uygulandı. Anestezi idamesinde %40 O2-%60<br />

N2O içinde %2-8 arasında değişen desfluran ve 0.05-0.2 mcg/kg/dak remifentanil infüzyonu<br />

kullanıldı ve hedef BİS değeri 50-60 arasıydı. GII’deki hastalara lateral dekübit pozisyonda 5<br />

mg hiperbarik bupivakain ile spinal anestezi (SA) yapıldı ve hastalar 15 dakika bu pozisyonda<br />

bekletildi. Cerrahi anestezi düzeyine ulaşmak için geçen zaman, iki taraflı duysal ve motor<br />

blok düzeyleri kaydedildi. SA uygulanan hastalarda GA uygulamasına geçme başarısızlık<br />

olarak kabul edildi. Hastaların ameliyathaneden çıkışta derlenme skorları, 14 puanlı derlenme<br />

skorunun ≥12 olması için gereken süre ve taburcu olma süreleri kaydedildi. Yatan hasta<br />

haline geçen olguların sayısı ve nedeni kaydedildi.<br />

BULGULAR: Grup II’de bir hastada SA başarılı olmadı ve GA uygulandı. Grup II’deki<br />

hastaların ameliyathaneden çıkışta derlenme skorları GI’den daha yüksek idi (p< 0.001) ve<br />

derlenme skorunun ≥12 olması için gereken süre GII’de daha kısa idi (p< 0.001) ancak<br />

gruplar arasında taburcu olma süreleri açısından anlamlı fark yoktu. GI’de 3 hasta postoperatif<br />

bulantı-kusma nedeni ile erken taburcu olamazken GII’de bir hasta idrar retansiyonu nedeni<br />

ile yatırıldı.<br />

SONUÇ: Unilateral SA ile erken dönemde daha iyi derlenme skorları sağlanması nedeni ile<br />

ADC için önerilebilir bir yöntem olduğu kanaatine varıldı.


P280<br />

İNTRAVENÖZ DEKSMEDETOMİDİN’İN BUPİVAKAİN İLE YAPILAN EPİDURAL<br />

ANESTEZİ’NİN SÜRESİNE VE UYANIKLIK DÜZEYİNE ETKİSİ<br />

İSMAİL COŞKUNER 1 ,MURAT TEKİN 2 ,İSMAİL KATI 3 * ,CİHAT YAĞMUR 4<br />

,KAMURAN ELÇİÇEK 5<br />

1 VAN İPEKYOLU DEVLET HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 2<br />

Y.Y.Ü. TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 3 Y.Y.Ü. TIP<br />

FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON VAN- 4 VAN HAYAT HASTANESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 5 MARDİN DEVLET HASTANESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

Giriş ve Amaç: Bu çalışmada; intravenöz verilen deksmedetomidinin bupivakain ile yapılan<br />

epidural anestezinin süresine ve uyanıklık düzeyine etkisi ile gelişen yan etkilerinin<br />

araştırılması amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem: Yerel Etik Kurul izni alınan epidural anestezi ile operasyonu planlanan<br />

ASA I-II grubundan, 60 olgu çalışmaya alındı. Olgular rastgele 30’ar kişilik iki gruba ayrıldı.<br />

Asepsi ve antisepsiye dikkat edilerek tüm olgulara izobarik bupivakain ile epidural anestezi<br />

yapıldı. Birinci gruba oparasyon boyunca iv deksmedetomidin, ikinci gruba ise aynı süre ve<br />

miktarda serum fizyolojik infüzyonu yapıldı.<br />

Bulgular: Demografik veriler açısından gruplar arasında istatistiksel olarak anlamlı fark<br />

yoktu.İşlem öncesi ve işlem sonrası dönemde ortalama kan basınçları açısından gruplar<br />

arasında anlamlı fark saptanmadı. Kalp atım hızları (KAH) yönünden gruplar<br />

karşılaştırıldığında ise birinci grupta, ikinci gruba göre ileri derecede anlamlı düşüş<br />

kaydedildi.Gruplar duyusal blok pik oluşma süresi açısından karşılaştırıldığında, iki grup<br />

arasında anlamlı fark yoktu. Bloğun iki dermatom gerileme süreleri açısından<br />

karşılaştırıldığında ise, birinci grupta ikinci gruba göre çok ileri derecede anlamlı olarak<br />

uzama tesbit edildi. Sedasyon skorları Grup I’de Grup II’ye göre istatistiksel olarak çok ileri<br />

derecede yüksek bulundu.Yan etkiler açısından gruplar karşılaştırıldığında istatistiksel olarak<br />

anlamlı fark saptanmadı. Ancak atropin gereksinimi açısından birinci grupta, ikinci gruba<br />

göre istatistiksel olarak ileri derecede anlamlı artış saptandı.<br />

Tartışma: Epidural anestezide spinal anesteziye oranla daha fazla volümde lokal anestezik ilaç<br />

kullanılması gerekmektedir. Lokal anesteziklerin plazma seviyesi, total dozla direk ilişkilidir.<br />

Uzun etkili lokal anesteziklerden olan bupivakainin epidural anestezide kullanımı, etkili ve<br />

emniyetli bir anestezi seviyesi sağlamaktadır (1). Epidural anestezinin süresini uzatmak için<br />

farklı katkı maddeleri kullanılmıştır. Bunlardan birisi de α-2 agonist olan klonidindir (2).<br />

Deksmedetomidin de klonidin gibi etki oluşturmaktadır (3).<br />

Sonuç: İntravenöz verilen deksmedetomidinin, epidural anestezinin süresini uzatması, iyi bir<br />

sedasyon sağlaması ve yan etkilerinin az olması ile beraber, bradikardiye dikkat edilerek,<br />

epidural anestezi sırasında kullanımının uygun olacağı kanısına varıldı.<br />

1. Anesth Analg.;70(1):16-21. 1990<br />

2. Acta Anaesthesiol Scand; 33:137-41.1989<br />

3 . Anesthesiology;100(4):894-904. 2004


P281<br />

EPİDURAL ANESTEZİ SIRASINDA SEDASYON AMACIYLA İNTRAVENÖZ<br />

UYGULANAN MİDAZOLAM VE PROPOFOLÜN KOGNİTİF FONKSİYONLAR<br />

ÜZERİNE ETKİSİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

CEYDA BELENLİ 1 ,MURAT TEKİN 1 * ,İSMAİL KATI 2 ,YAKUP TOMAK 3<br />

,MELTEM AYDOĞMUŞ 3<br />

1 Y.Y.Ü. TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 2 Y.Y.Ü. TIP<br />

FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON VAN- 3 Y.Y.Ü. TIP FAKÜLTESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

Giriş ve Amaç: Epidural anestezi uygulanan hastalarda, midazolam ve propofolün; kognitif<br />

fonksiyonlar ve hemodinamik parametreler üzerine etkilerinin araştırılması amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem: Yerel Etik Kurul izni alınan 60 hasta çalışmaya alındı. Epidural anestezi<br />

planlanan olgular 3 gruba ayrıldı. I. gruba serum fizyolojik, II. gruba 0,05 mg/kg i.v bolus ve<br />

0,05 mg/kg/saat midazolam infüzyonu, III. gruba ise 1 mg/kg i.v bolus ve 2 mg/kg/saat<br />

propofol infüzyonu uygulandı. Bispektral indeks 75-85 arasında tutulacak şekilde sedasyon<br />

sağlandı. Hastaların ortalama arter basınçları, kalp atım hızları, periferik oksijen<br />

saturasyonları ve BİS değerleri operasyon öncesinde ve operasyon süresince 5 dakika<br />

aralıklarla kaydedildi. Hastalara operasyon öncesi, operasyon sonrası 1., 5., 24. saat ve 7. gün<br />

mini mental test yapıldı.<br />

Bulgular: Kognitif fonksiyonlar açısından gruplar karşılaştırıldığında anlamlı fark saptanmadı.<br />

Mini mental test skorları ile yaş arasında negatif korelasyon saptandı (p


P282<br />

TEK DOZ PAROKSETİN ALIMI İLE İLİŞKİLİ SEROTONİN SENDROMU<br />

HİLAL AYOĞLU 1 * ,YETKİN ÖZER 2 ,NURAY ATASOY 3 ,EROL AKTUNÇ 4 ,SEDAT<br />

HAKİMOĞLU 5 ,HANİFE ALTUNKAYA 5 ,IŞIL ÖZKOÇAK 5<br />

1 Karaelmas Ü, Anesteziyoloji, Zonguldak-Turkey 2 Karaelmas Ü, Anesteziyoloji Zonguldak-<br />

3 Karaelmas Ü, Psikiyatri - 4 Karaelmas Ü, Aile Hekimliği - 5 Karaelmas Ü, Anesteziyoloji -<br />

Serotonin sendromu, postsinaptik 5-HT1A reseptörlerinin uyarılması ile santral sinir<br />

sisteminde serotonin düzeyi artışı olduğu düşünülen, minör nörolojik semptomlardan hayati<br />

tehdit edici ağırlıkta klinik bulgulara neden olabilen kompleks bir tablodur.<br />

OLGU SUNUMU<br />

22 yaşında erkek hasta bulantı, kusma, bilinç kaybı ve yüksek ateş (41.5°C) ile acil servise<br />

getirildiğinde 1 tablet paroksetin aldığı, 5 saat sonra ruhsal durumunda bozulma,<br />

dezoryentasyon, yaygın kasılmaların başladığı öğrenildi. Diazepam, metilprednizolon ve<br />

methimazol ile ateşinin düşmemesi ve kasılmalarının giderilememesi nedeniyle hastanemize<br />

sevk edilmiş. Acil servisimizde; bilinç kapalı, dezoryante, gözler spontan açık, pupiller dilate,<br />

okülosefalik, siliospinal ve ışık refleksi bilateral alınamıyor, ense sertliği ve ağrılı uyarana<br />

yanıt yok, yaygın kasılma ve titremeleri mevcut, TCR bilateral lakayt, ısısı 39°C, kan basıncı<br />

100/60 mmHg, nabız 160/dk, solunumu 26/dk idi. Laboratuarda WBC 18400/mm3, kreatinin<br />

1.4 mg/dl , AST 77 U/ml, ALT 47U/ml, LDH 608 U/ml, kreatin kinaz (CK) 4211 U tespit<br />

edildi. Kranial BT’de yayın ödem mevcuttu. Rijidite, kasılmalar ve solunum sayısının artışı,<br />

ateş yüksekliğinin devamı üzerine entübe edilerek midazolam, dantrolen ve bromokriptin<br />

tedavisi başlandı. CK 30000 U ve myoglobin 9000 U değerlerine yükselmesi nedeniyle kas<br />

istirahatını sağlamak için atrakuryum infüzyonu eklendi. Eşlik eden idrar çıkışında azalma 2.<br />

gün hemodiyaliz gerektirdi. Bromokriptin sonlandırılarak non-spesifik serotonin antagonisti<br />

siproheptadin başlandı. Atrakuryum infüzyonu ile 2 hafta mekanik ventilasyon sürdürüldü.<br />

Yatışının 17. günü genel durumunda düzelme başladı ve 20. günde ekstübe edildi.<br />

Halusinasyon ve sanrıları olması nedeni ile olanzapin ve sonrasında EKT ile tedavisi yapıldı.<br />

Fizik ve laboratuar bulguları normal olan hasta yatışının 42. günü psikiyatri servisinden<br />

taburcu edildi.<br />

Trisiklik antidepresanlar, selektif serotonin re-uptake inhibitörleri (SSRI), triptofan ve<br />

monoamin oksidaz inhibitörleri ile serotoninerjik ajanların birlikte kullanılması gibi birçok<br />

ilaç veya ilaç kombinasyonu serotonin sendromuna nedeni olabilir. Hipertermi geliştiğinde<br />

dışardan soğutma ile tedavi edilebildiği gibi, dirençli durumlarda kas rijiditesinin giderilmesi<br />

terapötik olabilir. Genel olarak tedavi nöroleptik malign sendromda olduğu gibidir.<br />

Paroksetin, sertralin, fluvoksamin gibi sık kullanılan SSRI’ların bu sendroma yol açabilmesi<br />

nedeni ile bu olguyu sunmayı amaçladık.


P283<br />

İNORGANİK FARE ZEHİRİ (ÇİNKO-FOSFİD) TEMASI SONRASINDA GELİŞEN<br />

FATAL ZEHİRLENME<br />

Mustafa Cengiz 1 * ,Bora Özdemir 2 ,Zeynep Baysal 3 ,Cengiz Mordeniz 3<br />

1 Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD., Şanlıurfa-<br />

Afghanistan 2 Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi, Adli Tıp AD. - 3 Harran Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD. -<br />

Giriş<br />

Fare zehiri ile zehirlenmeler özellikle tarımın yoğun olduğu kırsal alanlarda sıktır. Bu tip<br />

zehirlenmeler kaza ile veya intihar amaçlı olabilmektedir. Fare zehirleri organik (warfarin<br />

türevleri) veya inorganik (çinko-fosfid) yapıda olabilirler. Warfarin türevi zehirlerle oluşan<br />

toksikasyonlarda özellikle kanama diatezi ile ilgili sorunlar oluşurken, çinko-fosfid ile oluşan<br />

zehirlenmelerde, vücuda alınan zehirin fosgen gazına dönüşmesiyle, pulmoner ödem ve<br />

myokardial hasar oluşur.<br />

Olgu Sunumu<br />

Kırsal alanda yaşayan, 23 yaşında bayan hasta, beyaz toz biçimindeki fare zehirini çıplak el<br />

ile kullanmış ve sonrasında baş ağrısı, bulantı-kusma şikayetleri nedeniyle hastanemize<br />

başvurmuştur. Genel durumu iyi-orta olan hastanın yapılan tam kan sayımı ve biyokimyasal<br />

tetkikleri normal sınırlarda bulundu. Temas edilen fare zehirinin çinko-fosfid adında yüksek<br />

toksik özellikli bir inorganik rodentisit olması nedeniyle, oluşabilecek komplikasyonların<br />

erken tanı ve tedavisi amacıyla, hasta yoğun bakım birimine yatırıldı. İntravenöz sıvı desteği,<br />

ranitidin ve metoklopramid ile hastanın bulantı-kusmaları kontrol altına alındı. Genel durumu<br />

stabil seyreden hastada 36-48 saat içerisinde tedricen gelişen bir hipotansiyon ve şok tablosu<br />

oluştu (arteriyel kan basıncı 60/30 mmHg). Solunum sıkıntısı nedeniyle hastaya endotrakeal<br />

entübasyon ve mekanik ventilasyon uygulandı. Yapılan doopler ekokardiyografide kalpte<br />

diffüz bir hipokinezi olduğu görüldü. Hipotansif şok durumunun düzeltilmesi amacıyla,<br />

intravenöz kristaloid-kolloid, dopamin-dobutamin desteği başlandı. İnotropik tedaviye yanıt<br />

alınamayınca intra-aortik balon pompası uygulaması ve adrenalin infüzyonu yapıldı. Yoğun<br />

bakıma kabulünün 72. saatinde kardiyak arrest gelişen hastaya yapılan resüsitasyona cevap<br />

alınmadı. Hasta exitus olarak kabul edildi. Post-mortem yapılan otopside tüm kalbi kapsayan<br />

bir hyalen dejenerasyon olduğu görüldü.<br />

Sonuç<br />

İnorganik bir rodentisit olan çinko-fosfidin oral alımından sonra fatal olgular bildirilmiştir.<br />

Ancak cilt teması sonrasında oluşan mortal vakaya literatürde rastlanmamıştır. Spesifik bir<br />

tedavisi olmayan bu zehirlenmede yapılacak destekleyici tedavilerin de başarı şansı çok<br />

düşüktür. Çinko-fosfid ile oluşan zehirlenmelerde başlangıç bulguları hafif olsa bile bu<br />

hastaların yoğun bakımda takipleri gereklidir.


P284<br />

BİR ZEHİRLENME OLGUSUNDA, YANLIŞ YERLEŞTİRİLMİŞ NAZOGASTRİK<br />

TÜP NEDENİYLE OLUŞAN İYATROJENİK AKTİF KÖMÜR ASPİRASYONU<br />

Mustafa Cengiz 1 * ,Resul Akyol 2 ,Zeynep Baysal 2 ,Cengiz Mordeniz 2<br />

1 Harran Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD., Şanlıurfa-<br />

Afghanistan 2 Harran Üniversitesi, Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD. -<br />

Giriş<br />

Yoğun bakım hastaları içinde zehirlenmeler, önemli bir yer kapsarlar. İlaç zehirlenmeleri<br />

kazara veya intihar amacıyla oluşabilmektedir. Trisklik antidepresanlar intihar düşüncesi<br />

içinde olan depresyonlu hastalarda kullanılan ilaçlardır. Bu ilaçların suisid amacıyla kullanımı<br />

sıktır.<br />

Olgu Sunumu<br />

Ailesi tarafından bilinç kaybı ve intihar girişimi ön tanısıyla ikinci basamak sağlık kuruluşuna<br />

götürülen 18 yaşındaki erkek hastaya, amiptiriptilin (Laroxyl) zehirlenmesi ön tanısıyla mide<br />

yıkaması ve aktif kömür uygulaması yapılıyor. Solunum sıkıntısı oluşan hasta yoğun bakım<br />

birimimize sevk ediliyor. Genel durumu kötü, bilinci kapalı (Glasgow koma skoru=3) olan<br />

hastada hipoksemi (SpO2=80) ve hipoperfüzyon (kan basıncı=80/50 mmHg) bulguları vardı.<br />

Mekanik ventilatör ihtiyacı olan hastanın yapılan endotrakeal entübasyonu sırasında,<br />

nazogastrik sondanın ağız içinde kıvrılmış olduğu görüldü. Mekanik ventilasyon yapılmasına<br />

rağmen kan gazlarında iyileşme oluşmayan hastaya yaplılan bronkoskopide, tüm trakea ve<br />

boronş duvarlarında aktif kömür olduğu gözlendi. Steril serum fizyolojik ve n-asetil sistein ile<br />

tekrarlı trakeaobronşial yıkamalar yapıldı. Trisiklik antidepresanlara bağlı olarak geliştiği<br />

düşünülen hipotansiyonun tedavisi amacıyla iv sıvı desteği ile dopamin-dobutamin<br />

infüzyonuna başlandı. Kontrollü solunum, yüksek oksijen konsatrasyonu, ekspiryum sonu<br />

pozitif basınç ve sık endobronşial aspirasyon ile solunum tedavisine devam edildi. Günlük<br />

160 prednizolon, İkili antibiyoterapi ve iv n-asetil sistein ve nazogastrik yoluyla aktif kömür<br />

uygulaması yapıldı. Yoğun bakıma yatışının 36. saatinde dolaşım ile solunumu değerleri<br />

iyileşen ve bilinci açılan hasta, mekanik ventilatörden ayrıldı. Solunum fizyoterapisi ve<br />

enfeksiyondan koruyucu önlemlere devam edildi. Hasta 5. günde yoğun bakımdan şifa ile<br />

taburcu edildi.<br />

Sonuç<br />

Bilinci kapalı bir zehirlenme olgusunda, solunum yolları güven altına alınmadan yapılacak<br />

mide yıkaması ve aktif kömür uygulaması aspirasyon riski doğuracağından zararlıdır.<br />

Endotrakeal entübasyon hava yollarını güven altına alan en etkili yöntemdir. Aktif kömür<br />

kimyasal yapı olarak inert bir maddedir. Ancak bu maddenin endobronşial aspirasyonu<br />

sonucu kimyasal bir pnömoni gelişmese dahi, kitle etkisi ve alveolar dolma nedeniyle<br />

hipoksemi oluşabilir. Steril izotonik NaCl ve n-asetil sistein ile yapılacak endobronşial lavaj,<br />

tedavide faydalı olacaktır.


P285<br />

ERGOTAMİN İNTOKSİKASYONUNA BAĞLI ALT EKSTREMİTEDE ŞİDDETLİ<br />

ARTERİYEL VAZOSPAZM: RADYOLOJİK BULGULAR VE BAŞARILI MEDİKAL<br />

TEDAVİ<br />

Şule Akın 1 ,Levent Oğuzkurt 2 ,Fahri Tercan 2 ,Uğur Özkan 2 ,Anış Arıboğan 3 *<br />

1 Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Anabilim Dalı, ADANA-Turkey 2 Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve<br />

Araştırma Merkezi, Radyoloji Anabilim Dalı - 3 Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve<br />

Araştırma Merkezi ve Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

Anabilim Dalı -<br />

Giriş: Ergotamin ile oluşan arteriyel vazospazm nadir görülen bir klinik durum olup genellikle<br />

migren tedavisinde ergotamin kullanımı sırasında aşırı dozda ilaç alımına bağlı<br />

görülebilmektedir. Bu sunumda ergotamine bağlı arteriyel spazmı olan bir olguyu<br />

karakteristik anjiyografik bulgularıyla sunmayı amaçladık.<br />

Olgu: 18 yaşında bayan hasta hastanemiz acil servisine 2 gündür bacaklarında olan şiddetli<br />

ağrı, soğukluk ve morarma yakınmaları ile başvurdu. Doppler ultrasonografide her iki bacakta<br />

artmış akım hızı bulunan ince arterler görüldü. Anjiyografide alt ekstremite arterleri çok ince<br />

ve “ipliğe benzer” biçimde idi. Hastanın öyküsünden 3 yıldır migren başağrıları için bir<br />

vazokonstriktör olan ergotamin kullandığı, üst solunum yolu enfeksiyonu tedavisi için<br />

muayene olduğu hekimin tedaviye ergotaminin farmakolojik etkilerini potansiyelize eden<br />

klaritromisin ekledikten sonra yakınmalarının başladığı öğrenildi. Tedavide hemen kullanılan<br />

ilaçlar kesildi. Alt ekstremiteler lokal sargı uygulama ve kuru hava ile ısıtıldı. Ayrıca hastaya<br />

epidural kateter yolu ile lokal anestezik uygulandı (Bupivakain, %0.125, 4-6cc/st). 6 saat<br />

sonunda klinik durumu ve muayene bulguları düzelmeye başlayan hastanın tedavisine 72 saat<br />

devam edildi. Daha sonra kateteri çekilen hasta tam bir iyilik hali ile taburcu edildi.<br />

Sonuç: Ergotamin iskemiye neden olan şiddetli arteriyel vazospazma neden olabilmektedir.<br />

Spazm özellikle alt ekstremitelerde görülmekte ve daha çok ana arterleri diffüz olarak<br />

daraltırken, dallanan arterler rölatif olarak korunmaktadır. Bu durumda uygulanacak tedaviler<br />

arasında ilacın kesilmesi, ısıtma ve prostaglandin uygulaması gibi farmakolojik yaklaşımlar<br />

dikkat çekmektedir. Olgumuzda epidural kateter yolu ile lokal anestezik uygulayarak bu<br />

yöntemin sempatolitik etkisinden yararlanmayı düşündük. Sonuç olarak bu olgularda uygun<br />

teknik ile ehil ellerde yerleştirilen epidural kateterin etkin ve güvenli bir alternatif olabileceği<br />

kanaatine vardık.


P286<br />

ICU ‘DA İZLENEN HASTALARDA PEG UYGULAMALARI<br />

deniz erdem 1 * ,demet albayrak 2 ,belgin akan 2 ,asu bağubek 2 ,nermin göğüş 2<br />

1 aneah, anestezi ANKARA- 2 aneah, anestezi -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ:Yoğun bakım hastalarında gastrointestinal traktın korunması çok<br />

önemlidir. Mümkün olan en kısa dönemde enteral beslenmeye başlanmalıdır. Ancak çeşitli<br />

nedenlerle orogastrik beslenme mümkün olmamaktadır. Bu tip hastaları besleyebilmek için<br />

alternatif yol olarak perkutan endoskopik gastrostomi (PEG) uygulanabilir. PEG<br />

uyguladıgımız hastalar ile ilgili deneyimlerimizi paylaşmak istedik.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: Son 1 yıl içinde klinigimizde yatan ve uzun süre oral beslenmenin<br />

olası olmadığı 22 hastaya PEG uyguladık. Bu hastalardan 5’i Amiyotrofik lateral skleroz<br />

(ALS), 8’i Serebrovasküler olay (SVO), 1’i mitokondrial myopati, 3’ü terminal dönem<br />

malignansi, 4’ü hipoksik ensefalopati, 1’i demans idi. Bu hastalara yutma fonksiyonlarının<br />

olmaması nedeni ile alternatif yollardan birisini kullanmamız gerekiyordu. Nazogastrik sonda,<br />

laparaskopik gastrostomi, perkütan fluroskopik jejunostomi, cerrahi gastrostomi gibi<br />

yöntemler kullanılabilirdi. Biz hastalarımıza NG takıp gastointestinal traktın sağlamlığından<br />

emin olduktan sonra PEG uygulamaya karar verdik. NG sondayı uzun süre uygulamak<br />

hastada oluşturduğu rahatsızlık hissi, faringeal irritasyon, aspirasyon, akut sinüzit gibi yan<br />

etkiler nedeni ile uygun değildir.PEG minimal invaziv girişimdir, yatak başında uygulanabilir,<br />

genel anestezi gerektirmez, uygulama süresi kısadır, komplikasyon oranları düşüktür.<br />

BULGULAR: İşlemden 10 saat önce beslenme durduruldu,cilde lokal anestezi uygulandı, 3-4<br />

mg Dormicum ile hafif sedasyon uygulandı.PEG işlemi ortalama 15-20 dakika arasında<br />

hastanemizin Gastroenteroloji kliniği tarafından gerçekleştirildi.Tüm işlemler başarılı oldu.<br />

Erken ve geç komplikasyon görülmedi.12 saat sonra 20-30 cc serum fizyolojik ile irrigasyon<br />

yapıldı.Sorun gözlenmemesi üzerine enteral beslenme solüsyonlarından 10 cc/saat başlandı ve<br />

8 saat’de bir artırılarak istenilen düzeye ulaşıldı.PEG uygulanan hastalarımızın 7’si taburcu<br />

edildikten sonra 3-7 ay arasında, 1 tanesi ise kliniğimizde iken ex olmuştur. Diğer 14 hastanın<br />

9’u ile iletişimimiz devam etmektedir. Bunların tümünde beslenme ilk PEG setleri ile devam<br />

etmektedir. Bu setlerden hazır formüller dışında evde hazırlanmış gavaj niteliğindeki besinler<br />

ve oral alması gereken ilaçlar sorunsuz uygulanmaktadır.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ: Kalıcı yada uzun süreli yutma fonksiyon bozukluğu olan<br />

hastalarda ucuz, kolay uygulanabilir ve pratik kullanım nedeni ile PEG uygulaması alternatif<br />

yöntemlere tercih edilebilir.


P287<br />

HİPOKSİK BEYİN TABURCU KRİTERLERİ VE EVDE BAKIMLARI İLE İLGİLİ<br />

SORUNLAR<br />

D. ALBAYRAK, D. ERDEM, B. AKAN, İ. KILIÇ, M. BAYDAR, N. GÖGÜŞ<br />

Demet ALBAYRAK 1 * ,Deniz ERDEM 2 ,Belgin AKAN 3 ,İnan KILIÇ 3 ,Mustafa<br />

BAYDAR 3 ,Nermin GÖĞÜŞ 3<br />

1 ANEAH, Anestezi - 2 ANEAH, Anestezi ANKARA- 3 ANEAH, Anestezi -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: Kliniğimize ait yogun bakım unitesinde son bir yıl içinde 98 hasta<br />

yatırılarak izlenmiştir. Bu hastalardan 9 tanesi hipoksik beyin hali ile taburcu edilmiştir.<br />

Bunların yatış nedenleri ve sayısı şöyledir: 3 Genel Vücut Travması, 2 komplike cerrahi<br />

sonrası komplikasyon, 1 subaraknoid kanama (SAK) sonrası gelişen akut respiratuar distres<br />

sendromu (ARDS), 2 İlaç entoksikasyonu,1 amyotrofik lateral skleroz (ALS) .<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: Taburcu etme kriterleri şöyle belirlenmiştir: Yeterli spontan solunum<br />

olmalı, spontan solunumu yetersiz olanların ev tipi ventilatörle en az 1 hafta sorunsuz ventile<br />

edilmiş olmalı. Enfeksiyon olmamalı (Kültürler ile onaylanmış olmalı.). Biyokimyasal ve<br />

hematolojik parametreleri normal yada kabul edilebilir sınırlar içinde olmalı. Enteral<br />

beslenmeye geçilmiş olmalı (Tümüne perkütan endoskopik gastroenterostomi açılmaktadır.).<br />

Bası yaraları olmamalı. Evde hasta bakımı için aile eğitimi tamamlanmış olmalı.<br />

BULGULAR: Bu hastaların 6 tanesi il içinde olduklarından taburcu edildikten sonrada<br />

kliniğimizce takip edilmektedirler. Trakeotomi kanüllerinin bakımı, bası yarası oluşması,<br />

PEG kanülünün bakımı gibi sorunlar için evde hasta bakımı yapan şirketler ile görüşülmüş<br />

ancak eğitimli personel eksikliği ve maddi sorunlar nedeni ile bu işlemler hastaların tekrar<br />

hastaneye getirilmesi ile tarafımızdan yapılmıştır. Evde bakım hizmetleri beslenme<br />

solüsyonları, pompaları ve setleri için şirketler tarafından sorunsuz halledilmiştir. İl dışındaki<br />

hastalarımızın bakımı ise daha büyük sorunlara neden olmuştur. 2 hastamız tekrar yatırılmak<br />

zorunda kalınmıştır.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ: İleri yaşam desteği sağlayan ünitelerin giderek artışı bu tip<br />

hastaların sayısını giderek artıracaktır. Evde bakım hizmetlerinin içeriğini genişletmek, bu<br />

hizmetler için eğitimiş ekipler oluşturmak ve ülkenin tamamı için yaygınlaştırmak gerektigine<br />

inanmaktayız.


P288<br />

LAMOTRİGİNE KULLANIMINA BAĞLI GELİŞEN HİPERSENSİTİVİTE<br />

SENDROMU VE PNÖMONİ<br />

Derya Özkan 1 ,Haluk Gümüş 2 ,Dilek Yazıcıoğlu Yazıcıoğlu 2 ,Emine Arık 2 ,Mehmet<br />

Kaydul 2 * ,Jülide Hallıoğlu 2<br />

1 SB Dışkapı YıldırımBeyazıt Araştırma ve Eğitim Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon<br />

ankara- 2 SB Dışkapı YıldırımBeyazıt Araştırma ve Eğitim Hastanesi, Anestezi ve<br />

Reanimasyon -<br />

GİRİŞ:<br />

Antiepileptik Hipersensitivite Sendromu(AHS) fenitoin,karbamazepin,fenobarbital gibi<br />

aromatik antiepileptik ilaçların veya aromatik olmayan antiepileptik ajan olan lamotrigine<br />

kullanımına bağlı gelişebilir(1).Biz de lamotrigine kullanımı sonucu AHS ve pnömoni gelişen<br />

bir olguyu incelemek istedik.<br />

OLGU SUNUMU:<br />

Cilt döküntüleri,ateş, öksürük ve solunum sıkıntısı şikayetleri ile göğüs hastalıkları ve cildiye<br />

polikliniklerine başvuran 50 yaşındaki , erkek hastanın öyküsünde yirmi yıldır epilepsi<br />

nedeniyle takip edildiği ve karbamazepin, son 8 haftadır da lamotrigine kullandığı tespit<br />

edilmiş.Pnömoni ve ilaç erupsiyonu ön tanılarıyla tedaviye başlanmış.Bir hafta sonra hasta<br />

acil serviste değerlendirildi.Muayenesinde genel durumu kötü,bilinci açık ,koopere,takipneik<br />

ve tüm vücutta yaygın eritem,özellikle ayak ve el parmaklarında eksfoliatif lezyonları<br />

mevcuttu.Kan basıncı 100/60mmHg , nabız 110/dk , ateş38.5C idi.Dinlemekle her iki apekste<br />

belirgin olmak üzere yaygın ronküsleri mevcuttu.Diğer sistemik muayene bulguları<br />

normaldi.Arter kan gazı analizinde PH:7.36 PO2 :39.6mmHg,PCO2:<br />

50mmHg,HCO3:28mmol/L sO2:%72 idi.Hb:12.2gr/dl beyaz küre:11000, trombosit 102000,<br />

eozinofil 600 olarak tespit edildi.Biyokimyasal değerleri AST,ALT,GGT,LDH yüksekliği<br />

dışında normaldi.PA akciğer grafisinde bilateral alveoler infiltrasyonlar ,toraks<br />

tomografisinde her iki akciğer alt loblarında hava bronkogramları içeren konsolidasyon<br />

alanları görüldü.Bu bulgularla hasta AHS ön tanısıyla reanimasyon ünitesine alınıp mekanik<br />

ventilatöre bağlandı.Antiepileptik ilaçları sonlandırıldı.Steroid tedavisi başlandı. Yatışının<br />

üçüncü günündeki trakeal aspirasyon kültüründe candida üremesi üzerine flukanazol<br />

başlanarak steroid tedavisi sonlandırıldı.Sekizinci günde steroid tedavisine yeniden başlanan<br />

hastanın genel durumunda düzelme gözlendi.Ancak onikinci günde trakeal aspirasyon<br />

kültüründe MRSA ve psödomonas üredi.Kanama diyatezi gelişen hasta onbeşinci günde<br />

kaybedildi.<br />

SONUÇ:<br />

AHS tipik olarak bu ilaçların kullanımından iki-altı hafta sonra ateş,cilt döküntüsü,eozinofili<br />

ve diğer organ tutulumu bulguları ile ortaya çıkar(2).Sonuç olarak AHS'nin,diğer enfeksiyon<br />

hastalıkları ile klinik benzerlik göstermesi nedeniyle ayırıcı tanıda göz önünde<br />

bulundurulması gerektiği kanaatindeyiz.<br />

KAYNAKLAR:<br />

1.Chaffin J.The Annals of Pharmacotherapy 1997;31:720-23.<br />

2.Veyrac G.Therapie 2002;57:289-96.


P289<br />

HELLP SENDROMU İLE İLGİLİ BİR YILLIK DENEYİMLERİMİZ<br />

B. AKAN, D. ALBAYRAK, D. ERDEM, D. GÖKÇINAR, F. AYDIN, N. GÖĞÜŞ<br />

Belgin AKAN 1 * ,Demet ALBAYRAK 1 ,Deniz ERDEM 2 ,Derya GÖKÇINAR 3 ,Figen<br />

AYDIN 3 ,Nermin GÖĞÜŞ 3<br />

1 ANEAH, Anestezi - 2 ANEAH, Anestezi ANKARA- 3 ANEAH, Anestezi -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ: HELLP sedromu ve preeklamsi gebeliğin sık görülen, tanısı gecikebilen ,<br />

hemoliz, yükselmiş karaciğer enzimleri ve trombositopeni ile karakterize olan<br />

komplikasyonudur.<br />

GEREÇ ve YÖNTEM: Biz bu derlemede reanimasyon kliniğinde1 yıl içinde izlediğimiz 5<br />

olguyu sunmayı amaçladık Yaşları 21-28 arasında ve gebelik haftaları 32-35 olan 4 olgu ile<br />

20 haftalık gebeliği olan 1 hasta bilinç kapalılığı, konvülsiyon ve solunum güçlüğü gelişmesi<br />

nedeniyle kliniğimize yatırıldı. 2 hastada 2 gün süre ile endotrakeal entübasyon<br />

gerekti.Hastalarda, midazolam ile sedasyon ve veküronyum ile kas gevşemesi sağlandı. Tüm<br />

hastalarda steroid ve mannitol ile beyin koruyucu tedavi yapıldı. Tüm hastaların MgSO4<br />

infüzyonuna devam edildi. 3 hastada hipertansiyon kontrolu için nitrogliserin infüzyonu<br />

gerekti. 1 hastada böbrek fonksiyonları bozulunca hemodiyaliz uygulandı. 3 hastaya ise taze<br />

tam kan verildi. Hastalar kliniğimizde 3-8gün (ort:4gün) izlendiler. Daha sonra kadın doğum<br />

kliniğine devredildiler. 1 olgu bir yıl sonra yeniden gebe kalarak sağlıklı bir bebek dünyaya<br />

getirdi.<br />

BULGULAR: HELLP sendromunda genel destekleyici tedavi önerilmektedir. D-Dimer takibi<br />

HELLP sendromu gelişme olasılığına karşı preeklamtik gebelerde önerilir. Genel destekleyici<br />

tedavide nöbet profilaksisi ve kan basıncı kontrolü önerilmektedir. Biz de nöbet profilaksisi<br />

için fenitoin kullandık. Kan basıncı kontrolü için ise nitrogliserin kullanmayı tercih ettik. Bazı<br />

hastalarda kan transfüzyonu yapılması ve steroidlerin tedaviye eklenmesi gerekebilir. Biz<br />

hastalarımızda hemoglobin düzeyleri 10gr/dl olacak şekilde eritrosit süspansiyonları<br />

kullandık. Trombosit transfüzyonu endikasyonu görülmedi.Hastaların tümüne steroid tedavisi<br />

uygulandı.Nadiren plazmaferez ihtiyacı olmaktadır. Bizim hiçbir hastamızda gerekmedi.<br />

TARTIŞMA ve SONUÇ: Sonuç olarak; preeklamsi ve HELLP sendromu morbidite ve<br />

mortalitesi yüksek bir hastalıktır. Gebelikte sıkı kontrol ile önlenmesi önemlidir.


P290<br />

KARBONMONOKSİT İNTOKSİKASYONUNDA "NONİNVAZİV MEKANİK<br />

VENTİLASYON" TEDAVİSİ<br />

ufuk topuz 1 * ,pervin bozkurt 2<br />

1 i.ü. cerrahpaşa tıp fakültesi, anesteziyoloji abd., İSTANBUL-Turkey 2 i.ü. cerrahpaşa tıp<br />

fakültesi / Surp Pırgiç Ermeni Hastanesi, anesteziyoloji abd. -<br />

Karbon monoksit (CO) inkomplet yanma ürünü olarak oluşmuş renksiz ve kokusuz bir gazdır.<br />

Zehirlenme durumunda; klinik görünüm gazla maruz kalınan süreye ve yoğunluğuna bağlıdır.<br />

Orta şiddetteki intoksikasyonda semptomlar; başağrısı, keyifsizlik, bulantı, kusma, kardiyak<br />

depresyon bulguları, aritmiler ve hafıza değişiklikleridir. Daha şiddetli intoksikasyonlar ise<br />

belirgin nörolojik semptomlar ile karakterizedir. Karbon monoksit, hemoglobin molekülüne<br />

bağlanmak için oksijen ile yarışır ve hemoglobine afinitesi oksijenden fazladır. Oksijen<br />

taşınması bu nedenle azalır ve doku hipoksisi gelişir. Bu da nörolojik semptomların ortaya<br />

çıkmasına neden olur. Hastaların az bir kısmında bilinç, dakikalar ile saatler arasında düzelir<br />

ve nörolojik ya da kognitif bozukluk ilerlemez. Ancak daha ileride bu grup hastada<br />

nöropsikiyatrik ve davranışsal değişikliklerle karakterizegecikmişnörolojik sendrom (GNS)<br />

ortaya çıkabilir.<br />

olgumuz; 26 yaşında, 80 kg, sistemik herhangi bir hastalığı olmayan bayan hasta Acil<br />

polikliniğine şofben kaynaklı "Karbonmonoksit İntoksikasyonu" öntanısıyla muhtemel<br />

zehirlenmenin 30. dakikasında değerlendirildi; şuur konfüze, pupiller izokorik, IR:+/+,<br />

GKS:G3S2M5:10/15 , ağrılı uyarana flexör yanıtı mevcut, spontan solunumda, periferik<br />

nabızlar alınıyor, KAH:110/dk , TA:90/50 mmHg. Acil birimde monitörize edilen, damaryolu<br />

açılan ve sıvı resesütasyonuna başlanan hastaya maske ile %100 O2 uygulandı, solunumu<br />

desteklenen hastanın şuur durumunda giderek açılma olduğu gözlendi GKS:G3S5M6:14/15 .<br />

Arter kan gazı (=AKG) incelemesinde COHb:%52,7 saptanması üzerine hasta Yoğunbakım<br />

ünitesine alındı ve "Nonİnvaziv Mekanik Ventilasyon (=NİMV)" uygulandı. Yaklaşık olarak<br />

10 saat süren NİMV uygulaması neticesinde hastanın genel durumunda ve AKG'da dramatik<br />

düzelme gözlendi. COHb:%1,1 olarak saptanan, genel durumu ve vital bulguları düzelen<br />

hasta servise taburcu edildi. Erken dönemde nöropsikiyatrik hiçbir komplikasyon<br />

saptanmayan hastadan uzun dönem komplikasyonlar gözönünde bulundurularak 15 gün sonra<br />

Kranial MR eşliğinde kontrole çağırıldı. Klasik kitap bilgisi olarak; %50'den yüksek COHb<br />

değerleri irreversible hasara neden olduğu ve %60'ın üzerindeki COHb değerlerinin ise<br />

ölümcül olduğu bilinmektedir. Olgumuzun başlangıç COHb düzeyinin %52,7 olduğu<br />

gözönüne alındığında hastanın genel durumundaki dramatik iyileşme süreci ve erken ya da<br />

geç dönemde herhangi bir komplikasyon görülmeyişi tedavinin etkinliği açısından sevindirici<br />

olmuştur


P291<br />

KEMOTERAPİ AMAÇLI VENÖZ PORT DENEYİMLERİMİZTEXT<br />

Tamer Kuzucuoğlu 1 * ,Cihan Kolip 2 ,Zuhal Arıkan 3<br />

1 Dr.Lütfi Kırdar Kartal eğitim ve araştırma hastanesi, I.Anestezi ve reanimasyon kliniği - 2<br />

Dr.Lütfi Kırdar Kartal eğitim ve araştırma hastanesi, I.Anestezi ve Reanimasyon kliniği - 3<br />

Dr.Lütfi Kırdar Kartal eğitim ve araştırma hastanesi, I.Anestezi ve reanimasyon kliniği -<br />

Giriş: Kemoterapi hastaları çoğunlukla immun sistemi zayıf,düşkün, depresyonda bir hasta<br />

grubunu oluşturmaktadır.Bu hastalarda uzun süreli intravenöz tedavi alacağından venöz yol<br />

bulunma problemi sıklıkla gelişmekte, bu açıdan kalıcı damar yolu bulunması tedavilerinin<br />

başarısı açısından çok önem arzetmektedir(1).<br />

Gereç ve Yöntem: Kemoterapi maksadıyla venöz yol bulunamayan çoğunluğu kanser hastası ,<br />

solunum ve dolaşım problemleri bulunmayan olsa bile minimum düzeyde bulunan , kateter<br />

takma işlemine kontrendikasyon oluşturmayan, koagülopatisi sorunu bulunmayan 100 olgu<br />

çalışmaya dahil edildi. Tüm olgulara işlem öncesi, akciğer filmi, hemogram ve koagülometeri<br />

testleri yaptırıldı. Gerekli görülen vakalara ilgili servis tarafından konsültasyon yaptırıldı.<br />

Ameliyathane ortamında , uygun monitorizasyon altında yapılan girişimlerde olguların yaşı,<br />

cinsi, kanser loklalizasyonu , kateter lokalizasyonu ve işlem sırasında oluşan komplikasyonlar<br />

kaydedildi.<br />

Bulgular: Hastaların yaşları 21- 75 arasında idi ve erkek kadın oranı 44/56 olarak<br />

bulundu..Vakaların hastalıklara göre dağılımı tablo I de gösterilmiştir.<br />

Tablo I.Hastaların Yöntem ve Hastalıklara Göre dağılımı<br />

Lokalizasyon Akciğer meme prostat kolon rektum kemik karaciğer Diğer<br />

Subklavian venöz port 15 24 5 8 25 7 6 2<br />

Femoral venöz port 2<br />

V.Jug.int 3<br />

Santral venöz kateter/<br />

(subklavian) 1 2<br />

Yönteme Bağlı Komplikasyonlar Hastaya bağlı komplikasyonlar<br />

1- Kateter kırılması:Görülmedi 1-Pnomotoraks:Görülmedi<br />

2- Kateter kopması:Görülmedi 2-Hipotansiyon:6<br />

3- Kılavuz kırılması:2 3- Senkop:2<br />

4- Arter yaralanması:2 4-Konvülziyon:Görülmedi<br />

5- Sinir yaralanması.2 5-İnfeksiyon: Görülmedi<br />

Tartışma ve Sonuç: Kalıcı venöz port takılması işleminin ,ameliyathane ortamında , steril<br />

şartlarda takılması ve resüsitasyon olanaklarının bulunduğu bir ortamda gerçekleştirilmesi<br />

komplikasyon oranını azaltacaktır kanısındayız.<br />

Kaynak:<br />

1-BiffiR, Pozz S. Use of totally implantable central venous access ports for high dose<br />

chemothrapy and peripheral blood stem cell transplantation results of a monocentre series of<br />

376 patients.Ann Oncol.2004,296-300


TextTextTextText¹Text


P292<br />

ÖRÜMCEK SOKMASINA BAĞLI GELİŞEN KALP-AKCİĞER YETMEZLİĞİ;<br />

OLGU SUNUMU<br />

SERDAR EKEMEN 1 * ,BANU BOYLU 2 ,AYKUT SARITAŞ 2 ,BİRGÜL YELKEN 2<br />

1 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON ANABİLİM DALI, ESKİŞEHİR-Turkey 2 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ<br />

ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON ANABİLİM DALI<br />

-<br />

GİRİŞ:Örümcek ısırıklarına bağlı gelişen klinik tablo basit eritematöz reaksiyon, bulantı,<br />

kusma, parestezi, başağrısı, ateş ve solunum zorluğu ile birlikte olabilir.Akut batın benzeri<br />

klinik veya myokardiyal enfarktüsü taklit edebilir.<br />

OLGU:23 yaşında bayan olgu tarlada çalıştığı sırada sol skapula bölgesinden örümcek<br />

tarafından ısırılmış ve baş vurduğu hastanede kan basıncında yükselme, ısırık bölgesinden bel,<br />

bacak ve ellere yayılan yanma, uyuşma, güçsüzlük, titreme ve göğüs ağrısı şikayetleri<br />

nedeniyle fakültemiz acil servisine sevk edilmiştir.Elektrokardiyografik incelemede yaygın<br />

ST değişikliği gözlenmesi ve çalışılan kardiyak enzimlerin yüksek bulunması üzerine yapılan<br />

ekokardiyografik incelemede kalp kası ve duvar kusuru saptanmayan olguya antiiskemik<br />

tedavi başlanarak yoğun bakım ünitemize kabul edilmiştir.Yapılan değerlendirmede önceki<br />

şikayetlerine ilaveten solunum sıkıntısı başlayan olgunun arter kan basıncı 140/80 mmHg,<br />

kalp atım hızı 90/dk, solunum sayısı 20/dk olarak ölçüldü.Fizik muayenede olgu huzursuz,<br />

cildi soğuk ve terli idi. Sol akciğer bazalinde dinlemekle raller mevcuttu.Monitörize edilen ve<br />

SaO2 değerinde düşüklük (%85) gözlenen olguya, maske ile 6 lt/dk hızda oksijen desteği<br />

başlandı.Ancak genel durumu kötüleşen ve solunum sıkıntısı artan olgu, yatışının 8.saatinde<br />

gelişen akciğer ödemi nedeniyle entübe edildi ve mekanik ventilatuar destek tedavi başlandı.<br />

Yatışının 3.gününde solunum destek tedavisi sonlandırıldı ve ekstübe edildi.Yatışının 7.<br />

gününde kliniğinin iyileşmesi ve laboratuvar değerleri normale dönen olguya çekilen<br />

myokard perfüzyon sintigrafisi normal olarak değerlendirildi.Yatışının 8. gününde şifa ile<br />

taburcu edildi.<br />

SONUÇ:Sıklıkla Lacrodectus, loxosceles ve phippidus türleri ile oluşan ısırıklara bağlı<br />

örümcek zehirlenmelerinde klinik seyirler oldukça farklı olabilmektedir. Yaptığımız<br />

araştırmada her nekadar yurdumuzda bulunmadığı belirtilmiş olsa da klinik ve örümceğin<br />

makroskopisi itibariyle olgumuzun lacrodectus türü bir örümcek ile ısırıldığı düşüncesindeyiz.<br />

Bu örümceğin toksini spesifik sinaptik reseptör proteinlerine bağlanarak uygunsuz Ach<br />

salınımına neden olmaktadır. Genel olarak tüm zehirlenme olgularında geçerli olmasına<br />

rağmen, örümcek ısırıklarına bağlı gelişen zehirlenme olgularının da yoğun bakım şartlarında<br />

yakın takibinin uygun olacağı kanaatindeyiz.<br />

KAYNAK: 1-E.Singletary. Envenomations, Med Clin N Am. 89 (2005) 1195-1224.<br />

Anahtar kelimeler: zehirlenmeler, örümcek, akciğer ödemi


P293<br />

YAŞAM İLE BAĞDAŞAN YENİ SINIR; PH 7.87<br />

OLGU SUNUMU<br />

Simru Tugrul 1 ,Nurcan Kızılcık 2 * ,Ayşe Yıldırım 2 ,Cemalettin Ertekin 3 ,Nahit Cakar 4<br />

,Lütfi Telci 4<br />

1 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Anabilim Dalı, İstanbul-Turkey<br />

2 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Anabilim Dalı - 3 İstanbul<br />

Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı - 4 İstanbul Üniversitesi<br />

İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Anabilim Dalı -<br />

GİRİŞ: Metabolik alkaloz asit-baz dengesizliklerinin yaklaşık %50’sini oluşturmaktadır.<br />

Arteryel kan gazı analizinde pH 7.55 olan hastalarda mortalite oranı %45, pH değeri 7.65 ve<br />

üzerinde olan hastalarda ise mortalite oranının %80 olarak bildirilmiştir. Arteryel pH’nın 7.80<br />

üzerindeki değerleri ise yaşamla bağdaşmadığı ifade edilmektedir. Metabolik alkaloz sıklıkla<br />

aşırı diüretik kullanımı ve gastrointestinal sistem kayıpları ortaya çıkmaktadır. Klinikte<br />

genellikle eşlik eden hipopotasemi ve sıvı kayıplarına bağlı bulgular izlenmekte ve solunum<br />

merkezinin inhibisyonuna bağlı hipoventilasyon gelişebilmektedir. Makalemizde<br />

gastrointestinal kayıplara bağlı ciddi metabolik alkalozu gelişen ve pH değeri 7.87 olup<br />

yaşayan bir olgu sunulmuştur. OLGU SUNUMU: Kolon tümörü tanısı ile sağ hemikoloktomi<br />

ameliyatı yapılan, 49 yaşında erkek hasta bulantı, kusma şikayeti ile hastanemizin Acil<br />

Cerrahi ve Travmatoloji servisine başvurmuştur. Fizik muayenesinde; batında distansiyon,<br />

izlenen hastanın çekilen batın tomografisinde, ileotransversostomi yerinde tıkanıklık tespit<br />

edilmesi üzerine hasta operasyona alınmış ve bridotomi yapılmıştır. İki ay süre içerisinde<br />

aralıklarla dört kez opere olan hastaya son ameliyatında uç jejunostomi açılmıştır. Son 1 hafta<br />

içerisinde drenlerinden ortalama 250cc/g, gastrik sondasından 580cc/gün drenajı olan hastada<br />

derin metabolik alkaloz gelişmiştir. Kan gazı analizinde; pH:7.87, PO2:34mmHg,<br />

PCO2:23mmHg, HCO3:48mmol/L, BE:22, sodyum:136mEq/L, potasyum:2.4mEq/L,<br />

klor:72mEq/L, laktat:5,1 olarak bulunmuştur. Eş zamanlı olarak apneleri olan hasta yoğun<br />

bakım servisine alınmış ve 100cc/h %0,9 NaCl, hipopotasemi tedavisi için 4 mEq/h KCl<br />

başlanmıştır. Yoğun bakımda 7 gün takip ve tedavi edilen hasta solunum sıkıntısının ve<br />

apnelerinin olmaması, biyokimya ve arter kan gazı değerlerinin düzelmesi üzerine (Tablo 1)<br />

yoğun bakım ünitesinden çıkarılmıştır. SONUÇ: Günümüze dek elde edilen bilgiler ışığında<br />

klasik kaynaklarda yaşam ile bağdaşan kan pH değerlerinin 6.80 ile 7.80 arasında olduğu<br />

ifadesi yer almaktadır. Yüksek debili ve uzun süreli gastrointestinal kayıplara bağlı derin<br />

metabolik alkaloz gelişen hastada yaşam ile bağdaşması beklenmeyen pH: 7.87 değeri<br />

izlenmiş, hastanın metabolik tablosu NaCl infüzyonu ile düzeltilmiş ve hastamız taburcu<br />

olmuştur.<br />

Tablo id 2<br />

Kan gazı analizlerinin takibi<br />

1<br />

pH<br />

10<br />

2<br />

3<br />

PaO2 mmHg PaCO2 mmHg HCO3 BE<br />

11<br />

7.87 34 (venöz)<br />

12<br />

23.7<br />

4<br />

13<br />

48.2<br />

5<br />

14<br />

6<br />

7<br />

Na mEq/l K mEq/l Cl mEq/l Laktat<br />

15<br />

22.8136<br />

16<br />

2.4<br />

8<br />

17<br />

72<br />

9<br />

18<br />

5.1


19<br />

7.75<br />

20<br />

18 (venöz)<br />

21<br />

32<br />

22<br />

45.7<br />

23<br />

22.3<br />

24<br />

140<br />

25<br />

2.2<br />

26<br />

78<br />

27<br />

3.7<br />

28<br />

7.62<br />

29<br />

36 (venöz)<br />

30<br />

38.8<br />

31<br />

43.6<br />

32<br />

14.2<br />

33<br />

136<br />

34<br />

1.9<br />

35<br />

92<br />

36<br />

2.4<br />

37<br />

7.56<br />

38<br />

78.5<br />

39<br />

42.5<br />

40<br />

38<br />

41<br />

14.3<br />

42<br />

142<br />

43<br />

2.2<br />

44<br />

94<br />

45<br />

1.8<br />

46<br />

7.66<br />

47<br />

111<br />

48<br />

34.9<br />

49<br />

40<br />

50<br />

15<br />

51<br />

144<br />

52<br />

2.5<br />

53<br />

94<br />

54<br />

1.0<br />

55<br />

7.74<br />

56<br />

53.4<br />

57<br />

28.9<br />

58<br />

40.7<br />

59<br />

18<br />

60<br />

140<br />

61<br />

2.6<br />

62<br />

92<br />

63<br />

1.1<br />

64<br />

7.60<br />

65<br />

265<br />

66<br />

41<br />

67<br />

42<br />

68<br />

17.8<br />

69<br />

137<br />

70<br />

2.3<br />

71<br />

90<br />

72<br />

1.1<br />

73<br />

7.52<br />

74<br />

64.4<br />

75<br />

46<br />

76<br />

36.8<br />

77<br />

13.1<br />

78<br />

139<br />

79<br />

2.8<br />

80<br />

94<br />

81<br />

0.8<br />

82<br />

7.46<br />

83<br />

78.6<br />

84<br />

37.8<br />

85<br />

27.4<br />

86<br />

3.4<br />

87<br />

152<br />

88<br />

3.2<br />

89<br />

100<br />

90<br />

0.7


P294<br />

OBSTRÜKTİF SLEEP APNE SENDROMU(OSAS) ŞÜPHELİ MORBİD OBEZ<br />

OLGUDA AKUT SOLUNUM YETMEZLİĞİ TEDAVİSİNDE NONİNVAZİV<br />

VENTİLASYON<br />

Mehtap Tunç 1 * ,Uğur Göktaş 2 ,Müge Taşdelen 2 ,Tuğrul Şipit 3 ,Eser Şavkılıoğlu 4<br />

1 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, Ankara-Turkey 2 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve<br />

Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği - 3<br />

Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs<br />

Hastalıkları ve Tüberküloz Kliniği - 4 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim<br />

ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği -<br />

GİRİŞ : Morbid obez hastalar arasında OSAS görülme sıklığı %40’dır. OSAS’lı morbid obez<br />

hastalarda PaO2 daha düşük ve hiperkapni daha sıktır. Hiperkapnik OSAS’lı olgularda BiPAP<br />

tedavisinin CPAP’a üstünlüğü gösterilmiştir. Biz de hiperkapnik solunum yetmezliği<br />

nedeniyle yoğun bakıma aldığımız ve başarıyla noninvaziv ventilasyon tedavisi<br />

uyguladığımız OSAS şüpheli morbid obez olgumuzu sunduk.<br />

OLGU SUNUMU: 37 yaşında erkek olgu acil serviste görüldüğünde 130kg, vücut kitle<br />

indeksi 43 kg/m2, siyanotikti ve Glasgow koma skorlaması 9 idi. Yüzeyel solunuma apne<br />

atakları eşlik ediyordu . Nazal oksijen( 2lt/dk )alıyorken arter kan gazında(AKG) pH:7.171,<br />

PaCO2:100mmHg, PaO2:37 mmHg olması üzerine yoğun bakım ünitesine alındı. Fizik<br />

muayenede obez, boyun kısa ve kalın, çene küçüktü ve skleraları ikterikti. Anamnezinde<br />

gündüz devamlı uyku hali, uykuda horlama ve tanıklı apneleri mevcuttu. Akciğer grafisinde<br />

kardiyotorasik oran artmış, sağ kosta frenik sinus kapalıydı. Laboratuvar bulgularında BK<br />

16.2/mm3, AST 338 iu/lt, ALT 819 iu/lt, Kreatinin 2.5 mg/dl, Direkt Bil 6.3 mg/dl, HbsAg<br />

(+)idi. APACHE II skoru 23 olarak hesaplandı. Olguya 1 saat boyunca 2 kişi yardımı ile başın<br />

pozisyonu desteklenerek ve maske kaçağı kontrolü yapılarak ventilatör cihazında (T bird,<br />

AVS III), oronazal maske ile CPAP 5→8 cmH2O ve PSV16 cmH2O ile bilevel tedavi %50<br />

FiO2’de uygulandı. 1.saat sonunda pH:7.303, PaCO2: 71 mmHg, PaO2:75 mmHg ile hastayla<br />

kooperasyon kurulmaya başlandı. 24.saatteki kan gazı pH:7.471, PaCO2: 58 mmHg PaO2:66<br />

mmHg, SaO2 %92 olması üzerine FiO2 %40’a düşüldü. Tedavinin 3.günü ventilatörü<br />

değiştirilerek BiPAP modu içeren ventilator cihazına(Respironics, Esprit) bağlandı. BiPAP<br />

modunda daha önceki basınç ayarlarının(CPAP+PSV) analoğu olan EPAP 8cmH2O ve IPAP<br />

16cmH2O olarak ayarlandı. Olguya 10 gün boyunca uygulama sıklığı azaltılarak noninvaziv<br />

ventilasyona devam edildi. Yeterli oksijenizasyon, antibiyotik ve diüretik tedaviyle klinik ve<br />

laboratuvar bulguları düzelen olgu 11. gün BiPAP’dan ayrıldı ve pH:7.383, PaCO2: 65<br />

mmHg, PaO2:60 mmHg olan AKG ile servise nakledildi.<br />

SONUÇ : Morbid obez olgularda gelişen solunum yetmezliğinde entübasyon ve mekanik<br />

ventilasyon uygulamasına bağlı komplikasyonlar göz önünde bulundurulmalıdır. Bu tip<br />

olgularda gelişen ciddi solunum yetmezliğinde OSAS’ın major klinik semptomları varlığında,<br />

noninvaziv ventilasyon uygulaması ile kan gazları ve klinik bulguların düzeltilebileceği<br />

düşüncesindeyiz.


P295<br />

POSTPARTUM MASİF PULMONER EMBOLİYE BAĞLI HİPOKSİ GELİŞEN<br />

OLGUDA CPAP UYGULAMASI<br />

Mehtap Tunç 1 * ,Uğur Göktaş 2 ,Müge Taşdelen 2 ,Tuğrul Şipit 3 ,Eser Şavkılıoğlu 4<br />

1 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, Ankara-Turkey 2 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve<br />

Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği - 3<br />

Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Göğüs<br />

Hastalıkları ve Tüberküloz Kliniği - 4 Atatürk Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim<br />

ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği -<br />

GİRİŞ : Pulmoner emboli(PE), pulmoner arter ve dallarının genellikle alt ekstremite derin<br />

venlerinden kopan trombüsle tıkanması ile ortaya çıkan klinik bir tablodur. Tüm hastane<br />

ölümlerinin %5-10’unu oluşturmaktadır. Yoğun bakımda masif PE’ye bağlı hipoksi nedeniyle<br />

takip ettiğimiz, trombolitik tedavinin kontrendike olduğu olgumuzu sunduk.<br />

OLGU SUNUMU: 25 yaşında, bayan olgunun 12 gün önce başka bir merkezde sezaryanla<br />

sağlıklı ikiz çocukları olmuş ve sorunsuz olarak taburcu edilmiş. 2 gün önce başlayan nefes<br />

darlığı, sırt ağrısı ve çarpıntı şikayetiyle aynı merkeze başvurmuş. Yapılan anjio BT’ de sağ<br />

ana pulmoner arter içinde 38x28mm boyutlarında ve sol ana pulmoner arter dallarında<br />

trombus görülmesi, Eko’da sağ ventrikül dilatasyonu ve hafif pulmoner hipertansiyon olması<br />

üzerine merkezimize sevk edilmiş. Olgu görüldüğünde solunum sayısı (SS)32/dk, nabız(N)<br />

120 atım/dk; nazal O2 8 lt/dk alıyorken arter kan gazında(AKG) pH:7.545, PaCO2: 21<br />

mmHg, PaO2:55 mmHg olması üzerine yoğun bakıma alındı. Alveolo-arteriyal oksijen<br />

gradiyenti 198, D-dimer 1087 idi. Olguya trombolitik tedavi endikasyonu konduğu halde<br />

erken postoperatif dönemde olması, geçirilmiş mide kanaması ve penisilin allerji öyküsü<br />

olması nedeniyle sadece antikoagulan tedavi verildi. Taşikardi, takipne ve hipoksisi devam<br />

eden olguya ventilatörde oronasal maske ile FiO2%45’de Continious Positive Airway<br />

Pressure(CPAP) 5 cmH2O uygulandı. 1.saat AKG’da pH:7.491, PaCO2: 24 mmHg, PaO2:66<br />

mmHg, 4.saat AKG’da pH:7.483, PaCO2: 27 mmHg, PaO2:69 mmHg oldu. CPAP’tan<br />

ayrılan olguda 1 saat sonra AKG’da pH:7.502, PaCO2: 24 mmHg, PaO2:57 mmHg olması ve<br />

takipne,taşikardi gelişmesi üzerine yeniden CPAP’a bağlandı. 2.gün pH:7.462, PaCO2: 32<br />

mmHg, PaO2:85 mmHg olan olan olgunun FiO2 %35’e düşüldü ve CPAP uygulama<br />

aralıkları uzatıldı. 3.gün nazal O2 4lt/dk alırken SS 20/dk, N 85 atım/dk, AKG’da pH:7.456,<br />

PaCO2: 33 mmHg, PaO2:78 mmHg ile olgu servise nakil edildi<br />

SONUÇ: Pulmoner emboli tedavisinde ilk tedavi seçeneği antikoagulan ilaçlar olup, masif<br />

olgularda ve akut sağ kalp yetmezliği gelişenlerde trombolitik tedavi tercih edilir. Medikal<br />

tedaviye rağmen hipoksi ile seyreden masif PE olgularında, CPAP tedavisi ile pH ve<br />

oksijenizasyonda düzelme sağlanabileceği gözardı edilmemelidir.


P296<br />

FARKLI VENTİLASYON STRATEJİLERİNİN PRİMER AKUT RESPİRATUAR<br />

DİSTRES SENDROMUNDA KLİNİK ETKİLERİ : OLGU SUNUMU<br />

DİDEM AKPİR 1 * ,SİMRU TUĞRUL 2 ,AYŞE YILDIRIM 2 ,NURCAN SANCAR 2<br />

,NAHİT ÇAKAR 2<br />

1 İST ÜNİV. İST TIP FAK., ANESTEZİYOLOJİ ve REANİMASYON ABD istanbul- 2 İST<br />

ÜNİV. İST TIP FAK., ANESTEZİYOLOJİ ve REANİMASYON ABD -<br />

GİRİŞ: Hastanemiz acil cerrahi yoğun bakım ünitesinde nekrotizan pankreatit tanısı ile takip<br />

edilen ve akut respiratuar distres sendromu (ARDS) gelişen hastaya uygulanan farklı<br />

ventilasyon stratejilerinin klinik sonuçlarını tartışmak istedik. OLGU SUNUMU: Nekrotizan<br />

pankreatit nedeniyle takip edilen 30 yaşında erkek hasta solunum sıkıntısı gelişmesi üzerine<br />

Yoğun Bakım servisine alınmıştır. Servisimizde spontan solunumda maske oksijen ile takip<br />

edilen hasta nekrozektomi amacıyla operasyona alınmıştır. Postoperatif dönemde orotrakeal<br />

entübe olarak yoğun bakıma transport edilen hastanın operasyon sonrası erken dönemde<br />

alınan arteryel kan gazı analizinde oksijenlenmenin bozulduğu görülerek ARDS tanısı<br />

konulmuştur. Hastanın kan kültürünün steril olması ve akciğer grafisinde sağ hemitoraksta<br />

belirgin pnömonik infiltrasyonunun izlenmesi üzerine ARDS etyolojisinin akciğer kaynaklı<br />

olduğuna karar verilmiştir. Supin pozisyonda 40cmH2O basınç ile 30 saniye CPAP<br />

uygulanarak rekruitment manevrası (RM) yapılan hastanın oksijenlenmesinde iyileşme<br />

izlenmemesi üzerine, hasta pron pozisyona getirilmiştir. Periferik oksijen saturasyonu düşen<br />

hastaya pron pozisyonda RM yapılmıştır. Hipoksinin devam etmesi nedeni ile hasta tekrar<br />

supin pozisyona alınmıştır. Supin pozisyonda periferik oksijen saturasyon değerleri %50–70<br />

arası değişen ve hiperkarbi gelişen hastaya 3lt/dk akım ile trakeal gaz insuflasyonu (TGI)<br />

başlanmıştır. TGI uygulaması ile bir süre için hastanın karbondioksit değerleri düşmüş,<br />

oksijenlenme düzelmiştir. Hasta en son sağ üst pozisyona getirilmiş ve bu pozisyonda tekrar<br />

rekruitment uygulanmıştır. TARTIŞMA: Primer ARDS tablosunun sekonder ARDS’ye göre<br />

daha ağır ve cevapsız olduğu bilinmektedir. Sekonder ARDS gelişmesi beklenen bu hastada<br />

primer ARDS oluşması, yapılan medikal tedavilere ve uygulanan ventilasyon tekniklerine<br />

yanıtsızlığı açıklayabilir. Ventilasyon teknikleri arasında en iyi sonuç RL pozisyonda RM ile<br />

alınmıştır. Böylece hastanın sağ akciğerine lokalize infiltre alanlar açılmış, hastanın<br />

ventilasyonu belirgin şekilde iyileşmiştir. Hastaya farklı ventilasyon teknikleri uygulanırken<br />

bu manevraların hastanın hemodinamisine etkileri de göz önünde bulundurulmuştur. Bu<br />

nedenle supin pozisyona geri getirildikten sonra hemodinami stabilize edilinceye dek<br />

solunumu desteklemesi amacıyla TGI uygulanmaya başlanmıştır. TGI zaman kazandırmakla<br />

kalmayıp, akciğerlerden CO2’i yıkayarak ek bir yarar sağlamıştır ancak TGI ile elde edilen<br />

düzelme kalıcı olmamıştır.<br />

Tablo id 3<br />

TABLO 1: Operasyon öncesi, operasyon esnası ve operasyon so<br />

1<br />

11<br />

preop<br />

2<br />

3<br />

4<br />

5<br />

FİO2 PAP PEEP PH<br />

12<br />

maske O2<br />

13<br />

6<br />

7<br />

8<br />

PO2 PCO2 HCO3 BE SPO2<br />

14<br />

7,4386<br />

15<br />

40<br />

16<br />

27<br />

9<br />

17<br />

3<br />

10<br />

18<br />

99<br />

19 20 21 22 23 24 25 26 27 28


perop 0,4 38 8 7,34 82 42 22 -2 96<br />

29<br />

postop 30 31 32 33<br />

34<br />

7,2444<br />

Tablo id 4<br />

35<br />

53<br />

36<br />

20<br />

37<br />

-4<br />

38<br />

77<br />

TABLO 2: Uygulanan ventilasyon teknikleri ve sonuçlarının a<br />

1<br />

11<br />

RM<br />

21<br />

Prone<br />

31<br />

Prone+RM<br />

41<br />

Supin<br />

51<br />

2<br />

3<br />

4<br />

5<br />

FiO2 PAP PEEP PH<br />

12<br />

1<br />

22<br />

1<br />

32<br />

1<br />

42<br />

1<br />

Supin+TGI1 1<br />

61<br />

52<br />

Supin+TGI2 1<br />

71<br />

62<br />

Supin+TGI3 1<br />

81<br />

RL+RM<br />

91<br />

RL<br />

72<br />

82<br />

1<br />

92<br />

0,6<br />

13<br />

56<br />

23<br />

51<br />

33<br />

50<br />

43<br />

50<br />

14<br />

15<br />

24<br />

12<br />

34<br />

15<br />

44<br />

17<br />

53 54<br />

63 64<br />

73 74<br />

83 84<br />

93<br />

42<br />

94<br />

20<br />

15<br />

6<br />

7,21 39<br />

25<br />

7<br />

8<br />

9<br />

10<br />

PO2 PCO2 HCO3 BE SpO2<br />

16<br />

26<br />

7,28 37<br />

35<br />

36<br />

7,31 47<br />

45<br />

46<br />

7,15 68<br />

55<br />

56<br />

7,27 57<br />

65<br />

7,33 74<br />

75<br />

66<br />

7,30 50<br />

85<br />

76<br />

86<br />

17<br />

54<br />

27<br />

46,5<br />

37<br />

42<br />

47<br />

60,7<br />

57<br />

41<br />

67<br />

38,5<br />

77<br />

40<br />

87<br />

7,25 113 49<br />

95<br />

96<br />

7,28 232<br />

97<br />

50<br />

18<br />

18<br />

28<br />

20<br />

38<br />

20<br />

48<br />

18,3<br />

58<br />

18<br />

68<br />

20<br />

78<br />

19<br />

88<br />

19,7<br />

98<br />

21<br />

19<br />

20<br />

-5,675<br />

29<br />

30<br />

-4,770<br />

39<br />

40<br />

-4,783<br />

49<br />

50<br />

-7,491<br />

59<br />

60<br />

-7,490<br />

69<br />

70<br />

-4,896<br />

79<br />

-6<br />

89<br />

80<br />

85<br />

90<br />

-5,398<br />

99<br />

100<br />

-4,199


P297<br />

KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİNDE ATİPİK İLK SEMPTOM; HAVA YOLU<br />

ÖDEMİ: OLGU SUNUMU<br />

SERDAR EKEMEN 1 * ,ORHAN TOKGÖZ 2 ,ASİME AY 2 ,AYKUT SARITAŞ 2<br />

,BİRGÜL YELKEN 2<br />

1 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON ANABİLİM DALI, ESKİŞEHİR-Turkey 2 ESKİŞEHİR OSMANGAZİ<br />

ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON ANABİLİM DALI<br />

-<br />

GİRİŞ: Kırım Kongo Kanamalı Ateşi (KKKA) viral hemorajik ateş nedeni olan, kenelerin<br />

vektör olduğu zoonoz karakterli bir enfeksiyondur. Akut yaygın vücut ağrısı, bulantı, kusma,<br />

ateş, ishal, ekimoz, kanama, ALT, AST ve LDH yüksekliği, trombositopeni ve lökopeni ile<br />

seyreder. Havayolu ödemi ve öksürük şikayeti ile gelen ve diğer semptomların bulunmadığı<br />

bir KKKA olgusu sunulmaktadır.<br />

OLGU: 57 yaşındaki bayan olgu bir hafta önce başlayan öksürük, boyun bölgesinde şişlik ve<br />

solunum sıkıntısı şikayetleri nedeniyle başvurduğu hastaneden tonsillit, derin boyun absesi ve<br />

larenks ödemi ön tanılarıyla entübe edilerek fakültemiz acil servisine getirilmiştir. Acil<br />

serviste çekilen boyun tomografisinde tüm boyun planlarının ve hava sütununun ödem<br />

nedeniye kapalı olduğu gözlenmiştir. Olgu entübe ve sedatize halde yoğun bakım ünitemize<br />

yatırıldı. Fizik muayenede belirgin bir özellik yoktu. Monitörize edilerek antiödem,<br />

antibiyoterapi ve diğer destek tedaviler başlandı. Çalışılan ilk biyokimya değerleri normaldi,<br />

tam kan sayımında BK:11.000 olması dışında patolojik bir değer gözlenmedi. Yatışı<br />

esnasında olgunun sol uyluk bölgesi iç kısmında gözlenen yaklaşık 2 cm çapındaki gri–siyah<br />

lezyon insize edildi ve bunun cilt altına yerleşmiş ölü bir kene olduğu anlaşıldı. Takibi<br />

esnasında beyaz küre yüksekliği dışında (en yüksek: 19.500) biyokimyasal ve hematolojik<br />

parametrelerde anormal değerler gözlenmedi, vücut ısısı normal değerlerde seyretti. Yatışının<br />

dördüncü gününde ekstübe edilen olguda solunum yolu ve diğer sistemler ile ilgili herhangi<br />

bir patoloji yaşanmadı. Anamnezde şikayetlerinin başlamasından yaklaşık 10 gün önce kırsal<br />

alanda piknik yaptıkları öğrenildi. KKKA ile ilgili serolojik testlerin pozitif gelmesi üzerine<br />

olgu yatışının 8. gününde enfeksiyon hastalıkları bölümüne devir edildi.<br />

SONUÇ: KKKA, inkubasyon, prehemorajik, hemorajik ve konvalesan periyod olarak 4 ayrı<br />

fazda seyreder. Olgularda genel anlamda viral enfeksiyon belirtileri ile birlikte kanama vb.<br />

hematolojik sistem problemleri ve ateş ön planda gözlenmektedir. Literatürde solunum yolu<br />

ödeminin ilk belirti olarak gözlendiği KKKA vakasına rastlanmamıştır. Bu olguyu<br />

sunmamızdaki bir diğer amaç, şuuru kapalı veya sedatize bir olguda ayrıntılı fizik<br />

muayenenin önemini vurgulamaktır.<br />

Kaynak: 1-Önder Ergönül, Crimean-Congo haemorrhagic fever. Lancet İnfect Dis, <strong>2006</strong>:203-<br />

14<br />

Anahtar kelimeler: KIRIM KONGO KANAMALI ATEŞİ, kene, havayolu, ödem


P298<br />

MASİF HEMOPTİZİ GELİŞEN MENTAL RE<strong>TARD</strong>E OLGUDA PNÖMONEKTOMİ<br />

SONRASI ARDS<br />

UĞUR GÖKTAŞ 1 * ,MEHTAP TUNÇ 2 ,MÜGE TAŞDELEN 3 ,TUĞRUL ŞİPİT 4 ,ESER<br />

ŞAVKILIOĞLU 5<br />

1 AGHH-ANKARA, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ - 2 AGHH-ANKARA,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ, Ankara-Turkey 3 AGHH-ANKARA,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ - 4 AGHH-ANKARA, GÖĞÜS<br />

HASTALIKLARI VE TÜBERKÜLOZ KLİNİĞİ - 5 AGHH-ANKARA, ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON KLİNİĞİ -<br />

GİRİŞ: Mental Retarde ve epileptik olgularda sekresyon retansiyonu ve aspirasyona bağlı<br />

tekrarlayan akciğer enfeksiyonu ve bronşektazi gelişimi sıktır. Masif hemoptizi hayatı tehdit<br />

eden bir durum olup, en sık nedenlerinden biri bronşektazidir. Masif hemoptizi gelişen mental<br />

retarde olgumuzda pnömonektomi sonrası gelişen nazokomiyal pnömoni ve ARDS’ ye bağlı<br />

solunum yetmezliğini sunarak postoperatif dönemde karşılaşılabilecek komplikasyonlara<br />

dikkat çekmek istedik.<br />

OLGU: 28 yaşında bayan olgu, motor ve mental retardasyon, epilepsi, kistik bronşektazi ve<br />

hemoptizi tanılarıyla serviste takip edilirken abondan olarak yaklaşık 600cc hemoptizisi<br />

olması üzerine cerrahi yoğun bakıma alındı. Sol çift lümenli endobronşiyal tüp ile entübe<br />

edilerek mekanik ventilatöre (MV) bağlandı. FiO2%100 iken alınan ilk kangazında pH<br />

6.97,PaO2 335 mmHg, PaCO2 81mmHg idi. 8 yıl önce kistik bronşektazi nedeniyle sol alt<br />

lobektomi yapıldığı öğrenildi. Fiberoptik bronkoskopi yapılarak kanamanın soldan olduğu<br />

görüldü ve sol taraf klemplendi. Olgu mekanik ventilatörün 16.saatinde genel durumu<br />

stabilize edildikten sonra operasyona alındı. Sol üst lobektomi yapılarak pnömonektomiye<br />

tamamlandı. Postoperatif 4.gün ateş, takipne, taşikardisi olan olgunun PaO2/FiO2 136 olması,<br />

sağ akciğerde yaygın infiltrasyon görülmesi üzerine ARDS tanısı konarak MV’e bağlandı.<br />

Volüm kontrollü modda akciğer koruyucu ventilasyon uygulanırken Pplato 35 cmH2O’den<br />

yüksek seyretmesi nedeniyle barotravmadan kaçınmak için basınç kontrollü moda geçilen<br />

olgu 17 gün sonra oksijenizasyonu düzelerek ekstübe edildi. 9 gün sonra konvülsiyonları olan<br />

hastanın ani siyanozu olması ve genel durumunun bozulması üzerine yeniden MV’e bağlandı.<br />

Antiepileptik ilaç dozu ayarlanan olgu 5 gün sonra MV’den ayrıldı. Yoğunbakımda 13 gün<br />

nazal O2 ile takipedilen olgu ateşinin düşmesi ve genel durumunun düzelmesi üzerine<br />

yoğunbakıma yatışının 48. gününde pH 7.44,PaO2 101 mmHg,PaCO2 33 mmHg kangazı ile<br />

servise nakledildi. 19 gün takip edildikten sonra taburcu oldu.<br />

SONUÇ: Konservatif yöntemlerle kontrol edilemeyen masif hemoptizilerde acil pulmoner<br />

rezeksiyon hayat kurtarıcıdır. Mental retarde ve epileptik olguların postoperatif dönemde<br />

gerek sekresyon retansiyonu gerekse konvülsiyonlar nedeniyle yoğun bakımda kalma süreleri<br />

uzayarak, komplikasyon riski artabilir. Bu tip mortalitesi yüksek olgularda bile ventilatöre ait<br />

komplikasyonlardan kaçınılarak ve uygun modların seçimiyle başarılı sonuçlar alınabileceğini<br />

vurgulamak istedik.


P299<br />

YOĞUN BAKIMDA TETANOZ: TEDAVİ, KOMPLİKASYONLAR VE MORTALİTE<br />

Canan Salman 1 * ,Nurdan Sekban 1 ,Levent Döşemeci 1 ,Melike Cengiz 2 ,Murat Yılmaz 3<br />

,Atilla Ramazanoğlu 3<br />

1 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Akdeniz Üniversitesi<br />

Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Antalya- 3 Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Tetanoz akut gelişen, ölümcül seyredebilen, Clostridium tetani’nin ürettiği<br />

exotoksinlerin neden olduğu bir hastalıktır. Özellikle 60 yaş üzerinde yüksek mortalitesi<br />

nedeniyle önemlidir. Solunumsal tutulum jeneralize tetanozda görülen en ciddi problemdir.<br />

Hastalarda görülen solunum yetersizliği ve havayolu obstrüksiyonu sıklıkla ventilatör<br />

desteğini gerektirmektedir. Çalışmanın amacı solunum yetersizliği nedeniyle yoğun bakımda<br />

tedavi edilen tetanozlu hastalarda mekanik ventilasyon sıklığı ve süresinin, tedavi sırasında<br />

gelişen komplikasyonların ve mortalitenin belirlenmesidir.<br />

Olgu Sunumu: 1997-<strong>2006</strong> yılları arasında Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Anesteziyoloji<br />

ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesinde toplam 17 tetanoz olgusu takip edildi. Çalışma için<br />

etik kurul onayı alındı. Olgularımızın % 77’sine mekanik ventilasyon uygulandı. Mekanik<br />

ventilatörde takip edilen tüm olgularımıza trakeostomi açıldı. Hastalarımızın % 52’sine<br />

mekanik ventilatöre bağlanmalarının 2. gününde trakeostomi açıldı. Hastaların mekanik<br />

ventilatörde takip edilme süreleri ortalama 23 gün olarak saptandı. Hastaların yoğun bakımda<br />

kalış sürelerinin ise 5-48 gün arasında olduğu tespit edildi. Hastaların % 20’si 60 yaş üzerinde<br />

idi. Tetanozlu hastaların yoğun bakımda tedavileri sırasında en sık gözlenen komplikasyonlar<br />

pnomoni, bakteriyemi, kardiyak ritm bozuklukları, hipotansiyon ve hipertansiyondu.<br />

Mortalitemiz % 17 olarak belirlendi.<br />

Sonuç: Tetanoza yönelik medikal tedavinin yanı sıra destek tedavileri de büyük önem<br />

taşımaktadır. Hastaların ortalama mekanik ventilasyon süreleri yaklaşık 1 aydır. Bu süre<br />

içinde gerek altta yatan asıl patolojiye gerekse tedavilere bağlı çeşitli komplikasyonlar da<br />

gelişebilmektedir. Bu nedenle tetanoz tedavisi mekanik ventilasyon desteğinin sağlanabildiği<br />

ve komplikasyonlarla yeterli mücadelenin uygulanabileceği modern yoğun bakım ünitelerinde<br />

yapılmalıdır.


P300<br />

YOĞUN BAKIMDA NADİR GÖRÜLEN BİR OLGU SUNUMU:<br />

CANAVAN HASTALIĞI<br />

BETÜL KILIÇÇIĞLU 1 * ,SUZAN ADALI 2 ,BAŞOL BAY 3 ,TAYFUN ALDEMİR 4<br />

1 VAKIF GUREBA EĞİTİM HASTANESİ, ANESTEZİYOLIJİ VE REANİMASYON - 2 VAKIF<br />

GUREBA EĞİTİM HASTANESİ, ANESTEZİYOLIJİ VE REANİMASYON, istanbul-Turkey 3<br />

VAKIF GUREBA EĞİTİM HASTANESİ, ANESTEZİYOLIJİ VE REANİMASYON - 4 VAKIF<br />

GUREBA EĞİTİM HASTANESİ, ANESTEZİYOLIJİ VE REANİMASYON, -Turkey<br />

Anahtar kelimeler: Canavan Hastalığı, otozomal resesif, lökodistrofi, aspartilaz<br />

AMAÇ : Canavan hastalığı lökodistrofiler olarak bilinen bir grup genetik bozukluktan biridir;<br />

aspartosiklaz (ASPA) enzimin gendeki mutasyonu sonucu çocuklarda görülen en yaygın<br />

serebral dejeneratif hastalıklardandır. Çalışmamızda hastanemiz yoğun bakım ünitesinde takip<br />

ve tedavi ettiğimiz Canavan hastalığı olan 6 yaşındaki kız çocuğunu yoğun bakımda nadir<br />

görüldüğü için sunmak istedik.<br />

OLGU SUNUMU: Hastanemiz acil ünitesine Şubat 2005 tarihinde şuur kaybı, kaşeksi,<br />

solunum yetersizliği, ağır asidoz, ciddi elektrolit bozukluğu ile getirilen 6 yaşındaki kız<br />

çocuğunun anamnezinde Canavan hastalığı mevcuttu. Tanı 6 aylıkken koulmuş olup , ailenin<br />

iyi bakımı sayesinde bu yaşa gelebilmiştir.Anamnezden ailenin yahudi kökenli ve akraba<br />

evliliği olmadığı, çocuğun konuşma, yürüme,oturma, idrarını tutma gibi fonksiyonlarını<br />

yapamadığı ve sadece yarı sulu gıdaları yutabildiği öğrenildi.<br />

Yoğun bakıma gelişinde şuur kapalı, ileri derecede kaşektik,solunum yüzeyel ve kusmaul<br />

tarzında,TA:64/43 mmHg, nabız:124/dk, sat %78 idi.Orotrakeal entübasyonu takiben yapay<br />

solunum (Servo 900-C, 100ML TV,F:18, 3PEEP,%60 FiO2) uygulandı.Multilümen kateter<br />

yerleştirildi,TPN başlandı.Çocuk hastalıkları konsültasyonu istenerek, uygun sıvı ve<br />

antibioterapi verilerek asidoz tedavisine başlandı.Çekilen grafide saptanan pnömonik<br />

infiltrasyonun solunum sıkıntısına yol açarak zaten bozuk olan genel durumunu ağırlaştırdığı<br />

anlaşıldı.Karaciğer enzimleri çok yüksek ve elektrolit imbalansı olan hasta yapılan hiç bir<br />

tedaviye olumlu yanıt vermedi. .Periferik siyanozu ve satürasyonu düzelmekle birlikte, asidoz<br />

ve aniüri düzelmedi. Takibinin 2. günü kardiyak arestle hasta kaybedildi.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ: Canavan hastalığı motor ve mental gelişme geriliği gösteren,<br />

genetik özellikli bir hastalıktır.Yahudi toplumlarda sık görülür, ancak türk toplumunda da<br />

nadir olarak mutasyonlara rastlanmaktadır.Hastalığın 3 tipi mevcuttur.Olgumuz en sık<br />

rastlanan tip 2 hastasıydı. Progresif beyin atrofisi vardır, tedavisi yoktur. Olgularda beyin<br />

hasarı, mental retardasyon, tremor, makrosefali, kaslarda hareketsizlik vardır.Tip IIde<br />

ölüm 4 yaş civarında görülür ancak bazı çocuklar 11-12 yaşına kadar yaşayabilir.<br />

Nadir görülen ve ölümcül seyreden Canavan hastalarına yoğun bakım endikasyonu<br />

konulduğunda, zaten terminal döneme girmiş olmaktadırlar; spesifik bir tedavisi<br />

olmadığından yoğun bakımda yapay solunum ve de


P301<br />

MALİGN HİPERTERMİ: OLGU SUNUMU<br />

Elvan Leyla Uludağ 1 * ,Süleyman Küçükay 1 ,Perihan Ergin Özcan 2 ,Reyhan Şahin 3<br />

,Mehmet Tuğrul 3 ,Nahit Çakar 3<br />

1 İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 2 İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji İstanbul- 3<br />

İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji -<br />

Giriş: Malign hipertermi (MH) otozomal dominant myopati ve tetikleyici ajan sonrasında<br />

hipermetabolik bir durum ile karakterize sendromdur.İyatrojenik olarak değişik ilaçlar ile<br />

ortaya çıkabileceği gibi anestezi uygulanması sırasında özellikle inhalasyon anestezikleri ve<br />

depolarizan kas gevşeticilerinin<br />

olayı tetiklemesi nedeni ile özel bir problem olarak karşımıza çıkar.<br />

Olgu sunumu: Bilinen sistemik bir hastalığı olmayan 7 yaşında erkek hasta konjenital<br />

kifoskolyoz nedeni ile ameliyata alındı.Standart monitorizasyonu yapılan hastaya 1 mg<br />

dormicum, 25 µg fentanil, 50 mg propofol ve 2 mg norcuron ile anestezi indüksiyonunu<br />

takiben oratrakeal entübe edildi. %1-1,5 sevofluran ile anestezi idamesi sağlandı.Anterior<br />

girişimle L2 - L3 diskektomi ve L3 hemikorpektomi yapılan hastada peroperatif dönemde<br />

hiçbir sorun yaşanmadı. Operasyon sonunda uyandırılmak istenen hastaya dekürarizasyon<br />

amacı ile 1 mg neostigmin uygulandı.Şuuru açılmayan hastada taşikardi geliştiği ve ateşinin<br />

yükseldiği görüldü.Axiller ısısının 40º C ve alınan arter kan gazında pH:6.67, pO 2 :210<br />

mmHg, pCO 2 :207 mmHg, HCO 3 :22.9 mmol/L, BE:-17.4 mmol/L, SaO 2 :% 93.9 glu:<br />

387mg/dl, Na:153 mmol/L, K:5 mmol/L, Cl:115 mmol/L, Ca:0.55 mmol/L, laktat:1.5 mmol/L<br />

olması üzerine hasta malign hipertermi öntanısı ile yoğun bakım servisimize interne<br />

edildi.İnvaziv kan basıncı ve CVP monitorizasyonu yapılarak %100 O 2 ile hiperventilasyon<br />

uygulandı. 20 kg olan hastaya toplam 40 mg (2mg/kg) dantrolen ve 1amp NaHCO 3 IV<br />

yapıldı.Dantrolen 4x20 mg tedavisine eklendi.Soğuk uygulama, aralıklı gastrik lavaj, insülin<br />

infüzyonu, aralıklı diüretik, propofol infüzyonu uygulandı. Servisimize gelişinin 1. saatinde<br />

axiller ısısı 36º C olan hastanın asidozu düzeldi.Takiplerinde normotermik olan, asidozu<br />

düzelen hastanın sedasyonu ve dantrolen tedavisi 3 ek dozu takiben sonlandırılarak, yoğun<br />

bakım yatışının 20.saatinde ekstübe edildi. Genel durumu stabil seyreden hasta 72. saatinde<br />

ortopedi servisine eksterne edildi.<br />

Sonuç: Erken tanı ve tedavi ile :%70’lerde olan mortalite %10’lara düştüğünden anestezi<br />

uygulamaları öncesinde hastaları bu yönde mutlaka sorgulamamız gerekmektedir.<br />

Anamnezinde özellik olmayan vakalarda görülebildiği için hızlı yoğun bakım takip ve tedavi<br />

şartlarının oluşturulması ve dantrolen tedavisi hayat kurtarıcı olmaktadır.


P302<br />

SERTRALİN İNTOKSİKASYONUNA EŞLİK EDEN RABDOMİYOLİZİS<br />

Şule Akın 1 ,Anış Arıboğan 2 *<br />

1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi, Anesteziyoloji<br />

ve Reanimasyon, ADANA-Turkey 2 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Adana Uygulama ve<br />

Araştırma Merkezi ve Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Selektif antidepresan ajanlar depresyon tedavisinin ilk basamağında yoğun olarak<br />

kullanılan ilaçlardır. Ancak bu ilaçların aşırı dozda kullanımında çok ciddi yan etkiler ile<br />

karşılaşılabilmektedir. Bu olguda kanda anormal kreatin kinaz artışı ile kendini gösteren<br />

sertralin intoksikasyonuna bağlı “rabdomiyolizis” sunulmaktadır.<br />

Olgu: 31 yaşında erkek hasta özkıyım amacı ile 2 gün önce 42 tablet Sertralin (Lustral,<br />

2100mg, Pfizer) alma öyküsü ile yakınları tarafından hastanemiz acil servisine getirildi. Kabul<br />

edildiğinde bilinci açık ancak uykuya eğilimi vardı. İlk kan tetkiklerinde kreatin kinaz<br />

(433880 IU/L), CK-MB (690 U/L) ve karaciğer enzim (AST: 851 IU/L, ALT: 264 IU/L)<br />

değerleri oldukça yüksek bulundu. Hasta bu bulgularla hastanemiz Reanimasyon Ünitesi’ne<br />

yatırıldı. Yoğun Bakım Ünitesi’nde idrar kateterizasyonu yapılan hastanın idrar renginin<br />

kahverengi, idrar miktarının ise yetersiz olduğu görüldü (BUN: 37 mg/dl, kreatinin: 1.4<br />

mg/dl). Hastada yüksek doz sertralin alımına bağlı “rabdomiyolizis” düşünüldü. Tedavi<br />

planında zorlu diürez için uygun sıvı tedavisi (CVP=8-10 mmHg olacak şekilde) ve frusemid<br />

(5 mg/st infüzyon) ile metil prednizolon (2mg/kg/gün) ve destek tedavi uygulandı.. 5 gün aynı<br />

dozda devam eden streoid tedavisi azaltılarak 10 gün içinde kesildi. Hastanın derlenmesi<br />

kreatin kinaz değerleri ile izlendi (2. gün: 23000 IU/L, 3. gün: 15500 IU/L, 4. gün: 9988 IU/L,<br />

5. gün 6303 IU/L, 6. gün: 880/L). Destekleyici tedaviden yarar gören, idrar rengi ve miktarı<br />

normale dönen (BUN: 12 mg/dl, Kr: 0.8 mg/dl) hasta yatışının 10. gününde taburcu edildi.<br />

Sonuç: Reanimasyon Ünitesi’ne kabul edilen ilaç intoksikasyonu olguları değişik klinik<br />

tablolar sergileyebilirler. Özellikle özkıyım amacı ile yüksek dozda sertralin alımı ile<br />

başvuran hastalarda rabdomiyolizis akılda tutulmalı ve hastayı ileri organ yetmezliklerinden<br />

korumak için uygun tedaviye hemen başlanmalıdır.<br />

Kaynaklar:<br />

1. Ther Drug Monit. 2005 Oct;27(5):562-4.<br />

2. Hum Exp Toxicol. 2002 Aug;21(8):463-6.


P303<br />

CİDDİ HİPERPOTASEMİ VE BAŞARILI KARDİYOPULMONER RESUSİTASYON<br />

Sema Kayacan 1 ,Rezzan Yagmur 2 * ,Necmiye Ay 3 ,Emre Kavlak 4 ,Figen Esen 4<br />

1 Hisar Intercontinental Hospital, Anestezi ve Reanimasyon - 2 Hisar Intercontinental<br />

Hospital, Anestezi ve Reanimasyon istanbul- 3 Hisar Intercontinental Hospital, Anestezi ve<br />

Reanimasyon, istanbul-Turkey 4 Hisar Intercontinental Hospital, Anestezi ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ: Hiperpotasemi periferik damar direncinin azalmasına ve kan basıncı düşüklüğüne<br />

neden olur. Noromusküler sistemde ise halsizlik, parestezi ve paraliziler görülür. Plazma<br />

potasyumu 7 mEq/l yi geçmisse acil tedavi gerekir. En önemli belirtiler kalbin iletim sistemi<br />

ile ilgilidir ve aritmilerle ortaya çıkar. EKG de T dalgası sivrileşir, P-R aralığı uzar, P<br />

dalgaları kaybolur, QRS kompleksi genişler. Potasyum artışı şiddetli ise kalp bloğu,<br />

ventriküler fibrilasyon ve diastolik arrest meydana gelir. Burada ciddi hiperpotasemi sonrası<br />

gelişen ani kardiyak arrest ve başarılı resüsitasyon sunmayı amaçladık.<br />

OLGU SUNUMU: 62 yaşında erkek hasta halsizlik, ekstremitelerde güc kaybı ve konuşmada<br />

bozukluk şikayetleri ile acil servise başvurdu. Benign prostat hipertrofisine sekonder oligurik<br />

obstruktif üropati şikayetleri ile takip edilmekte olan hastanın yapılan fizik muayenede<br />

hipotansif ve bradikardik olduğu gözlendi. Hastada aniden asistolik kardiyak arrest gelişti.<br />

Arteriyal kan gazında K+: 9.9mEq/L olduğu gözlenen hastaya kardiyopulmoner resusitasyon<br />

(CPR) ve IV epinefrin, kalsiyum klorür, sodyum bikarbonat uygulandı. Normal sinus ritmi ve<br />

ardından ventriküler fibrilasyon gelisen hasta hemen defibrile edildi. 90dk süren başarılı<br />

resüsitasyon sonrası hasta yoğun bakım unitesine alınarak potasyum eliminasyonu icin<br />

CVVHD uygulandı. CPR sonrasi K+: 7mEq/L olduğu gözlenen hastanın CVVHD sonrası K+<br />

degeri normal sınırda seyretti. Yoğun bakım takibinde şuuru açılan ve koopere olduğu<br />

gözlenen hastada herhangi bir nörolojik sekel gelişmediği gözlendi ve 4. gün taburcu edildi.<br />

SONUÇ: Ciddi hiperpotasemi, kardiyak ritm problemleri yanısıra kardiyak arrestle<br />

sonuçlanan yaşamı tehdit edici durumlara neden olabilir. Ani kardiyak arreste neden olan<br />

ciddi hiperpotasemi tedavisinde medikal yaklaşımlarin yanısıra CVVHD uygulaması<br />

erken resüsitasyon döneminde etkilidir.<br />

Referanslar:<br />

1. Potassium disorders--clinical spectrum and emergency management.<br />

Resuscitation. <strong>2006</strong> Jul;70(1):10-25. Epub <strong>2006</strong> Apr 4.<br />

2. Successful resuscitation of a patient with hyperkalemic cardiac arrest by emergency<br />

hemodiafiltration<br />

Anaesthesist. 2005 Nov;54(11):1100-4. German.


P304<br />

ONBEŞ AYLIK BİR ÇOCUKTA TRAKEAL SURFAKTAN İNSTİLASYONU (VAKA<br />

SUNUMU)<br />

Evren Şentürk 1 * ,Aylin Ogan 1 ,Sevdinaz Rasimoğlu 1 ,Bülent Güçyetmez 1 ,Berrin Güder 1<br />

,Lütfi Telci 2<br />

1 International Hospital, Istanbul, Yoğun Bakım Ünitesi - 2 İstanbul Üniv. İstanbul tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Yoğun Bakım -<br />

GİRİŞ:Yenidoğanın sıkıntılı solunum sendromunda surfaktan instilasyonu konusunda yeterli<br />

kanıt sağlanmışken daha büyük yaşlarda kullanım, randomize kontrollu çalışmalara göre<br />

önerilmemektedir. Yüksek FiO2 değerlerinde konvansiyonel yöntemlerle yeterli<br />

oksijenizasyon sağlanamayan 15 aylık bir çocukta surfaktan uygulaması deneyimimiz<br />

sunulacaktır.<br />

VAKA:Sunum, hasta onayı ve hastane etik kurulu izni ile yapılmaktadır. Son bir haftadır<br />

aralıklı ateş, iştahsızlık, ve halsizlik şikayeti ile getirilen 15 aylık erkek çocuğun yapılan<br />

muayenesinde vücudunda peteşiyel döküntüler, renk solukluğu tespit edilmiş; tetkiklerinde<br />

anemi, trombositopeni, lökositoz saptanan hastaya ALL tanısı gerekli girişimler yapılıp,<br />

tedavilerine başlanmış.<br />

İlerleyen süreçte septik tablo ve solunum güçlüğü gelişen çocuk, solunum sayısı:70/dk,<br />

SpO2:%88 , KTA:170dk-1, ile YBÜ’ne alındı ve entübe edildi.(FiO2:0.90, PaO2:76mmHg,<br />

PaCO2:37,5mmHg, PaO2/FiO2:84,6) Akciğer grafisinde bronkopnömonik infiltrasyon<br />

izlendi. YBÜ’de, mevcut antibiyotik-antifungal-antinötropenik tedaviye gansiklovir ve<br />

trimetoprim-sulfametaksazol eklendi. Taşikardi nedeniyle digitalize edildi;nasogastrikten<br />

enteral beslenmesi sağlandı. PaO2/FiO265mmHg). Pron pozisyon denendi, ancak çok az yarar gördü.Yüksek FiO2 ihtiyacı<br />

devam eden hastada 4.günde doğal sığır surfaktanı intratrakeal yolla feeding sonda ile<br />

karinaya kadar ilerleyerek enjekte edildi.100mg/kg fosfolipid (4ml/kg) 6 saat ara ile her iki<br />

akciğere bilateral pozisyonlar verilerek uygulandı.Önce CO2 retansiyonu düzelen hastada<br />

uygulamanın 48.saatinde PaO2/FiO2 oranı da 61den 100’e yükseldi, komplians arttı.4 gün<br />

süreyle surfaktan uygulanan hasta, YBÜ\'deki 12.gününde ekstübe edildi,ve takip eden 5 gün<br />

içerisinde oda havasında spontan solunumda taburcu edildi.<br />

TARTIŞMA: Preterm ve yenidoğanın sıkıntılı solunum sendromunda uygulama yeri olan<br />

surfaktanın daha büyük yaşlarda kullanımı tartışmalıdır.Hastamızda surfaktan<br />

uygulamasından hemen sonra oksijenizasyon düzelmemiş; PaO2/FiO2>100 çıkması yaklaşık<br />

48 saat sürmüştür.CO2 eliminasyonu daha hızlı normalleşmiştir. Bu yöntemin, 1 yaşın<br />

üstündeki çocuklarda da bir seçenek olabileceği görüşündeyiz.<br />

KAYNAK:<br />

J Kesecioğlu, JJ Haitsma: Curr Opin Crit Care <strong>2006</strong>;12:55-60


P305<br />

KRONİK KÜMADİN KULLANIMINA BAĞLI<br />

ÜÇ İNTRASEREBRAL HEMATOM OLGUSU<br />

BETÜL KILIÇÇIOĞLU 1 * ,FUNDA PİYADE 2 ,SUZAN ADALI 3 ,BAŞOL BAY 4<br />

,TAYFUN ALDEMİR 5<br />

1 VAKIF GUREBA EĞİTİM HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON İstanbul-<br />

2 AKIF GUREBA EĞİTİM HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 3 AKIF<br />

GUREBA EĞİTİM HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON, istanbul-Turkey 4<br />

VAKIF GUREBA EĞİTİM HASTANESİ, NESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 5 VAKIF<br />

GUREBA EĞİTİM HASTANESİ, NESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON, -Turkey<br />

AMAÇ: Kümadin; endokardit , DVT ,CVA profilaksisinde yaygın ve kronik olarak<br />

kullanılan, heparinin oral bir formudur.Ancak dozun yeterince titre edilememesinden<br />

kaynaklanan kanama gibi ölümcül olabilen yan etkileri de vardır. Çalışmamızı, yoğun bakım<br />

ünitemize kronik kümadin kullanımına bağlı intraserebral hematom gelişmesi nedeniyle<br />

alınan 3 hasta oluşturmuştur.<br />

OLGULAR :<br />

Olgu 1 : 42 yaş,K<br />

Mitral kapak replasmanı operasyonu sonrası 1.5 yıllık kronik kümadin kullanımı mevcut.<br />

İnfektif endokardit tanısı ile koroner YBÜ izlenirken INR 5 bulunmuş, 3 gün önce kümadin<br />

kesilmiş.Bilinç kaybı gelişince nöroloji ve nöroşirürji konsültasyonları yapılmış, BBT de<br />

solda akut subdural ve intra serebral hematom (İSH) saptanmış.GKS 7 , ASA 3E ile<br />

operasyona alınmış. Hasta postoperatif dönemde yoğun bakım ünitesine alınarak antiödem<br />

tedavisi ve yapay solunuma başlanmış, tedavisine 14 gün boyunca 2Ü/gün TDP eklenmiş,<br />

INR 1.43 e düşürülmüştür. 11. günde trakeostomi açılmış, YBÜ de 64 gün boyunca takip ve<br />

tedavi edilen hasta MOY nedeniyle kaybedilmiştir.<br />

Olgu 2 : 58 yaş, K<br />

Ense ağrısı nedeniyle ağrı polikliniğine başvurmuş, tetkikleri istenmiş.Aynı gün şuur kaybı,<br />

solunum yetersizliği nedeniyle acile getirilmiş. Entübe edilmiş, çekilen BBT de yaygın<br />

intraserebral hematom saptanmış. Hastanın anamnezinde DVD nedeniyle kronik kümadin<br />

kullanımı mevcut.Yoğun bakıma GKS =3 ile alınarak yapay solunum başlanan hastanın INR<br />

değeri 4.3, PT değeri ise 38 bulunmuş, TDP 2Ü/gün başlanmış.Tüm antiödem ve supportif<br />

tedaviye rağmen 8. gün serebral herniasyon nedeniyle kaybedilmiştir.<br />

Olgu 3 : 85 y, E<br />

Anamnezinde 1 yıldır HT olan, 3 ay önce kalp kapak replasmanı operasyonu geçiren hastaya<br />

oral kümadin başlanmış. GİS kanama nedeniyle dahiliye servisine yatırılan hastada PT ≥ 100,<br />

INR ≥ 15 bulunmuş. Şuuru kapanıp, solunumu bozulan, anizokori gelişen hasta BBT’ye<br />

götürülürken arrest olmuş. CPR uygulanıp YBÜ’ne alınan hastanın GKS değeri 3,<br />

hemodinamisi ve periferik dolaşımı bozuk.Yapay solunum ve inotropik destek başlanmış; iki<br />

saat sonra tekrar kardiyak arest gelişen hasta kaybedilmiştir.<br />

TARTIŞMA: Kümadin endokardit profilaksisinde, DVT tedavi ve profilaksisinde,<br />

kardiyovasküler operasyon sonrasında yaygın ve kronik olarak kullanılmaktadır.İlacı kullanan


hastalar yüksek risk gurubundadır.Endikasyonuna rağmen bir çok hastada istenmeyen yan<br />

etkiler (GİS erozyonları, kanamalar, intraserebral hematom) oluşturmakta bunların bir çoğu<br />

da ölümle sonuçlanmaktadır.Kümadin


P306<br />

KIRIM KONGO HEMORAJİK ATEŞİ SONRASI BEYİN ÖLÜMÜ GELİŞEN HASTA<br />

DONÖR OLUR MU?<br />

ÖZLEM SAÇAN 1 * ,OYA KILCI 2 ,BÜNYAMİN MUSLU 2 ,ABDÜSSELAM EKİN 3<br />

,MUSTAFA METİN 3 ,BAYAZİT DİKMEN 3<br />

1 ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 2. ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON KLİNİĞİ Ankara- 2 ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA<br />

HASTANESİ, 2. ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ ankara- 3 ANKARA<br />

NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 2. ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON KLİNİĞİ -<br />

Giriş: Kırım Kongo Hemorajik Ateşi (KKHA) hastalığı zoonotik orijinli bazı RNA virüsleri<br />

tarafından oluşturulan ve keneler aracılığıyla yayılan bir hastalıktır. Yüksek ateş, halsizlik,<br />

başağrısı, bulantı- kusma, diare en sık görülen semptomlardır (1).Ağır vakalarda yaygın<br />

damar içi koagülopati gözlenir. Hastalar genellikle gastrointestinal ve santral sinir sistemi<br />

kanamaları ile kaybedilir (2). Spesifik bir tedavi yöntemi olmayıp ribavirin ve destek tedavisi<br />

uygulanır. KKHA hastalığı sonucu beyin ölümü gerçekleşen hastaların donör olup<br />

olamayacağına dair bir bilgi bulunmamaktadır.<br />

Olgu: 19 yaşındaki erkek hastada 7 gündür süren ateş, boğaz ağrısı, halsizlik ve eklem ağrısı<br />

şikayetleri sonrası karın ağrısı ve diş eti kanaması şikayetlerinin olması, karaciğer<br />

enzimlerinde yükseklik, trombositopeni saptanması ve kene ile temas hikayesi olduğundan<br />

KKHA tanısı ile hastanemize yatırıldı. Hızla bilinci kapanan hastada kraniyal BT normal<br />

olarak değerlendirildi. Solunum arresti gelişmesi üzerine entübe edilen hasta Reanimasyon<br />

Ünitemize kabul edildi. Fizik muayenede GKS: 6 idi ve diş etlerinde kanama ve bilateral<br />

dirsek çevrelerinde ekimoz vardı. Trombosit sayısı15000 mm3, AST 3356, ALT 1120 di.<br />

KKHAV IgM(+) bulundu. Hastaya 2 gün intravenöz ve 5 gün nazogastrikten ribaverin<br />

tedavisi verildi. Spontan solunumu başlayan hastanın karaciğer enzimleri normal değerlere<br />

düştü, trombosit sayısı artış gösterdi. Bilinci açılmayan hastada 7 gün sonra hipotermi ve<br />

hipotansiyon gelişti, spontan solunumu kayboldu. Kraniyal BT’ si normal olan hastaya<br />

yapılan testler sonucu beyin ölümü tanısı konuldu. Hastada beyin ölümü geliştiği düşünüldü.<br />

Beyin ölümü gerçekleştiğinden donör olma potansiyeli açısından Sağlık Bakanlığı<br />

Transplantasyon Komitesinde görüşülen hastanın viral enfeksiyonunun bulaştırıcılığının hangi<br />

sürede kaybolduğu hakkında bilgi olmadığında donör için uygun olmadığı görüşüne varıldı.<br />

Uygulanan destek tedavilere rağmen kardiyak arrest gelişen hasta kaybedildi.<br />

Sonuç: Bir hastanın donör olabilmesi için aktif viral enfeksiyon olmaması gereklidir. KKHA<br />

akut bir hastalık olup kronikleşmemektedir. Hasta klinik olarak iyileştiğinde bulaştırıcılığının<br />

olmadığı kabul edilmektedir. Donör kriterleri kontrendikasyonları içerisinde bulunan aktif<br />

viral enfeksiyon hali bulunmamasına rağmen KKHA hastalığı hakkında yeterli veriye sahip<br />

olunmaması sebebiyle hastamız donör olamadı.<br />

Kaynaklar:<br />

1.J Med Mic 2005 54, 385-389.<br />

2.Curr Mol Med 2005 5(8): 753-60.


P307<br />

MİYOKLONUS SEBEBİYLE WEANİNG’DE ZORLUK YAŞANAN BİR HASTADA<br />

LEVETİRACETAM KULLANIMI<br />

ÖZLEM TURAN 1 * ,BÜNYAMİN MUSLU 2 ,OYA KILCI 2 ,MURAT ÇİMENCAN 3<br />

,BAYAZİT DİKMEN 3<br />

1 ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 2.ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON KLİNİĞİ - 2 ANKARA NUMUNE EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,<br />

2.ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ ankara- 3 ANKARA NUMUNE EĞİTİM<br />

VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, 2.ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON KLİNİĞİ -<br />

Giriş: Posthipoksik miyoklonus, kas gruplarının senkronize ve kuvvetli olarak kasılması ile<br />

karakterizedir. Patogenezi açık olmamakla birlikte serebellumdaki purkinje hücrelerindeki<br />

anoksik hasara bağlı geliştiği düşünülmektedir. İnsidansı belirgin olmayıp bildirilen 122 olgu<br />

vardır (1). Tedavisinde antiepileptik ajanlar kullanılmaktadır. “Levetiracetam” bunlardan<br />

birisidir. Yeni klinik uygulamaya giren bir ajan olup kortikal miyoklonus tedavisinde etkin<br />

bulunmuştur (2). Biz de, kardiyak arrest sonrası yaygın posthipoksik miyoklonus gelişen ve<br />

“weaning”i “levetiracetam” tedavisi ile başarabildiğimiz bir olguyu sunmak istedik.<br />

Olgu: 33 yaşında erkek hasta karaciğer enzimlerinde yükseklik, akut böbrek ve solunum<br />

yetmezliği, pulmoner ödem tanıları ile yoğun bakım ünitesine kabul edildi. Mevcut tablo akut<br />

miyokardite bağlı gelişen akut kalp yetmezliğine (AKY) bağlandı. Ejeksiyon fraksiyonu %20<br />

saptanan hastaya AKY ve pulmoner ödem için tedavi başlandı. 3. gün kardiyak arrest gelişen<br />

hastaya 50 dakika resüsitasyon uygulandı. Hasta 35 gün uygulanan inotropik tedavi ile<br />

kardiyak açıdan stabil hale getirildi. Arrest sonrası bilinci açılmayan hastada 20. günde yaygın<br />

miyoklonik kasılmalar başladı. Bilgisayarlı kraniyal tomografisi normaldi. Piracetam ve<br />

valproik asit tedavisi ile kasılmaları durmayan hastanın kraniyal MR’ sinde pons santralinde<br />

iskemik gliotik değişiklikler, 3. ve lateral ventriküller atrofiye sekonder geniş olarak izlendi.<br />

25. günde bilinci açılan, fakat dört extremitesi, interkostal ve fasiyal kaslarda miyoklonik<br />

kasılmaları devam eden hastada; kasılmalardan dolayı oral gıdaları yutamama ve aspirasyon<br />

nedeniyle weaning denemeleri ve mobilizasyon başarısız oldu. Bunun üzerine valproik asite<br />

ek olarak piracetam yerine levetiracetam başlandı. Tedavinin beşinci gününde kasılmaların<br />

hafiflemesi ile yutma fonksiyonlarının düzelmesi üzerine weaning başarıldı ve hasta mobilize<br />

edilebildi. Taburculuktan bir ay sonraki muayenesinde hastanın miyoklonik kasılmaları<br />

kontrol altına alındığı görüldü.<br />

Sonuç: Posthipoksik miyoklonus, hastamızda oral alımı, weaning’i ve mobilizasyonu<br />

geciktiren nörojenik bir sorun olarak karşımıza çıktı. Miyoklonus tedavisinde birçok<br />

antiepileptik ilaç etkili olabilmesine rağmen (3) biz levetiracetamın piracetama göre daha<br />

etkin olduğunu gördük.<br />

Kaynaklar:<br />

1.Brain Inj <strong>2006</strong>, 20(2): 213-217<br />

2.Neurology 2001, 57: 1112-1114<br />

3.Epilepsy Curr 2003,3(1):19-21


P308<br />

ÖZOFAGUS KANSERİ NEDENİYLE OPERE EDİLEN HASTADA KARASİNEK<br />

LARVASI (MUSCA DOMESTİCA DİPTERA) OLGUSU<br />

Giriş:<br />

BAHAR AYDINLI 1 * ,SÜHEYLA ÜNVER 2 ,AYŞEN ÇEBİ 2 ,AYŞEGÜL ÖZGÖK 2<br />

1 TÜRKİYE YÜKSEK İHTİSAS HASTANESİ ANKARA, ANESTEZİYOLOJİ ANKARA- 2<br />

TÜRKİYE YÜKSEK İHTİSAS HASTANESİ ANKARA, ANESTEZİYOLOJİ -<br />

Yaptığımız araştırmalarda literatürde çok az sayıda olgu görebildiğimiz bu vaka bizim için bir<br />

ilkti ve tanımakta güçlük çektik. Yayınlarda genellikle gelişmemiş ülkelerden vakalara<br />

rastladık. Ancak karşılaştığımız olgu dolayısıyla bizim ülkemizde de olabileceğini düşünüp<br />

tanınmasını amaçladık.<br />

Olgu:<br />

Özofagusta lümeni tama yakın dolduran kitlesi olan 72 yaşındaki erkek hasta preoperatif<br />

değerlendirildiğinde belirgin klinik bulgu olmamakla birlikte solunum fonksiyon testlerinde<br />

FEV1 : 56 FVC :58 olarak bulundu. Operasyondan bir gece önce yatırılan hastaya operasyon<br />

sabahı intravenöz midazolam ile premedikasyon yapıldı. Ameliyathanede invaziv kan basıncı,<br />

periferik oksijen saturasyonu ve santral venöz basınç monitörizasyonları yapılan hasta entübe<br />

edildi.Tek akciğer ventilasyonu yapılması gereken dönemde çift lümenli tüp yerleştirildi.<br />

TAV sırasında oksijenasyon sorunu yaşanan Özofajektomi-özofagogastrostomi yapılan hasta<br />

entübe olarak derlenme ünitesine çıkarıldı. SIMV modunda takip edilen hastanın postoperatif<br />

kontrol kanlarında WBC yüks ekliği saptandı. Hematoloji tarafından lökomoid reaksiyon<br />

olarak değerlendirildi. İlk 24 saatte solunumu yetersiz görüldüğünden ikinci gün<br />

ekstübasyonu planlandı. Bu sırada bir öğürme sırasında hastanın ağzından kurtların geldiği<br />

görüldü. Karasinek larvası olduğu mikrobiyoloji tarafından doğrulanan hastaya mekanik<br />

temizlik yapıldı. Kalan larva ya da kurt olup olmadığını anlamak amacıyla endoskopi<br />

yapılarak özofagus üst ucu ve çevresinin temiz olduğu görüldükten sonra ekstübe edildi.<br />

Tartışma:<br />

İnkübasyon süresi yaklaşık 5-7 gün olan larvaları hastanın hastanemize başvurmadan önce<br />

oral yolla aldığı düşünüldü. Çünkü hasta operasyondan 1 gece önce hospitalize edilmiş ve<br />

derlenme ünitesine alınmasının 40. saatinde kurtlar saptanmıştı.<br />

İnsanlar ve omurgalı hayvanlarda hayat siklusunu devam ettirebilen musca domesticalar<br />

yumurtalarının ya da larvalarının yiyeceklerle alınımı böyle bir tablo oluşturabilir. Normalde<br />

mide sıvısının asit ortamı nedeniyle yaşayamayacak olan bu larvalar bizim hastamızda<br />

özofagus pasajının tıkalı olması nedeniyle özofagus üst ucuna yerleşerek sikluslarını<br />

tamamlamışlardır. Ekstübasyona hazırlık amaçlı uyandırılan hastada öğürme refleksi<br />

oluşturarak dışarıya çıkışları söz konusu olmuştur.


P309<br />

PERKÜTAN DİLATASYONAL TRAKEOSTOMİ SONRASINDA GELİŞEN<br />

PAROKSİSMAL RESPİRATUAR DİSTRES<br />

Ahmet Mahli , Lale Karabıyık*<br />

Gazi üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Rean Anabilim Dalı, YBÜ, Ankara -<br />

GİRİŞ: Paroksismal respiratuar distres; kanül ve bronş lümeni açık olduğu halde kan<br />

gazlarında bozulma izlenen, dispne epizodları ile karakterize trakeostomi komplikasyonudur.<br />

Kanül obstrüksiyonu % 0-3.5 sıklıkta görülürken (1), uzun ve açılı kanüller ile parsiyel<br />

obstrüksiyon görülme sıklığı %41’e kadar artabilmektedir (2). Bu olguda, perkütan<br />

trakeostomi sonrasında meydana gelen ciddi solunumsal sorunlar ile kanül özellikleri<br />

arasındaki ilişki değerlendirildi.<br />

OLGU: Trafik kazası geçiren 75 yaşında hastada sol femur, kotlar ve ekstremitelerde kırıklar<br />

saptandı. Toraks CT’de akciğerlerde plevral efüzyon ve kontüzyon izlendi. Torasentez<br />

yapılarak göğüs tüpü takıldıktan sonra operasyon planlanarak ortopedi servisinde izlenirken,<br />

solunum yetmezliği gelişen hasta 3. günde entübe edildi. 5. günde opere edilen hasta,<br />

postoperatif dönemde entübe ve bilinci kapalı olarak Anestezi Yoğun Bakım Ünitesi’ne kabul<br />

edildi. Entübasyonun 14. gününde, 1. ve 2. trakeal halkalar arasından seri dilatasyon yöntemi<br />

uygulanarak (ID:9.0 mm, OD:12.3, 98 mm, 112º, PORTEX) zorluk ve kanama olmaksızın<br />

perkütan dilatasyonal trakeostomi açıldı. Üç saat sonra satürasyondaki ani düşüşle beraber<br />

hava yolu basıncında yükselme gözlenen (PIP: 45 cmH2O) hastanın arter kan gazında ciddi<br />

solunumsal asidoz gelişti. Kardiyak arrest gelişen hasta kardiyopulmoner resüsitasyona yanıt<br />

verdi. PIP yüksekliği ve solunumsal asidozu devam eden hastanın kanülü, fiberoptik<br />

bronkoskopi altında, künt uçlu trakeostomi kanülü ile (ID:9.0 mm OD:12.3 mm Tracheosoft<br />

Evac, Tyco) değiştirildikten sonra arter kan gazları ve PIP’da dramatik düzelme gözlendi.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ: Trakeostomi kanülünün malpozisyonuna bağlı trakea arka duvarı<br />

hasarı daha önce bronkoskopik olarak gösterilmiş, trakeal tüp hareketlerinin membranöz<br />

yapıya sahip olan trakea arka duvarında multipl travmalar oluşturarak parsiyel obstrüksiyona<br />

yol açtığı bildirilmiştir (1). Uç açılanması sol yana belirgin olan trakeostomi kanülleri ile<br />

parsiyel obstrüksiyon %41 olarak görülürken, öne ve daha az açılı kısa tüplerle obstrüksiyon<br />

meydana gelmediği saptanmıştır (2). Standard yaklaşımlara rağmen düzelme sağlanamayan<br />

solunumsal sorunlarla karşılaşıldığına, fiberoptik bronkoskopik değerlendirmeden sonra<br />

trakeostomi tüpünün yapısal özellikleri değerlendirilerek farklı yapıda bir tüple değiştirilmesi<br />

daha güvenli olabilir.<br />

KAYNAKLAR:<br />

1. Chest 2003; 123: 1595<br />

2. Chest 2002; 122: 1377


P310<br />

MANDİBULA TÜMÖRÜNE BAĞLI ZOR ENTÜBASYONDA LMA’NIN<br />

KILAVUZ OLARAK KULLANILMASI<br />

KILIÇÇIOĞLU BETÜL 1 * ,DAYIOĞLU FİSUN 1 ,ADALI SUZAN 1 ,TAYFUN<br />

ALDEMİR 2<br />

1 VAKIF GUREBA EĞİTİM HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 2<br />

VAKIF GUREBA EĞİTİM HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON, -Turkey<br />

GİRİŞ: Laringeal maske uygulaması günümüzde zor hava yolu yönetimi dışında pek çok acil<br />

ve elektif kısa süreli vakada, uygulama kolaylığı ve pratikliği nedeniyle tercih edilmektedir.<br />

LMA’nın rutin kullanım endikasyonların dışında zor entübasyonda kılavuz olarak kullanımına<br />

rastlanmamıştır.<br />

AMAÇ: Çalışmamızda mandibuladaki selim tümör nedeniyle entübe edilemeyen bir hastada<br />

LMA’yı kılavuz olarak kullanarak entübasyonu gerçekleştirmeyi amaçladık.<br />

OLGU SUNUMU :<br />

Hastanemiz dahiliye servisinde KKY ve KOAH tanısı ile yatarak tedavi görmekte olan 68<br />

yaşındaki erkek hastanın solunumunun bozulması üzerine değerlendirildi.Şuur somnolantorpör,<br />

terli, siyanoze, taşipneik, dinlemekle bilateral krepitan ralleri ve ronküsleri mevcuttu.<br />

Kan gazı değerlerinde asidoz, hiperkarbi, hipoksi saptanması üzerine entübe edilerek yoğun<br />

bakım şartlarında yapay solunum uygulanmasına karar verildi. Hastanın TA 98/70 mmHg,<br />

NDS 126/dk, SAT %86 idi.Çenedeki kitle fark edildi ancak ağız açıklığında ve maske<br />

tutulmasında sorun olmadığı görüldü .Mallampati grade IV olarak değerlendirildi.Dahiliye<br />

servisinde yatağındaki indüksiyona 1mg midazolam, 160mg etomidat, 50µ fentanyl, 80mg<br />

süksünilkolin İV verilerek %100 maske 02 ile başlandı ve ilk entübasyon, içine kılavuz teli<br />

yerleştirilmiş 7 no’lu entübasyon tüpü ile denendi. Başarılı olunamayınca 5 no’lu LMA<br />

yerleştirilerek hava yolu açıklığı sağlandı. LMA ile %100 oksijenasyon sağlanarak SAT % 94<br />

yükseltildi. LMA içinden 50 cm’lik porteks marka kalın kılavuz teli geçirildi, dikkatli bir<br />

şekilde LMA geri çekilerek kılavuz üzerinden 7 no’lu endotrakeal tüp kaydırıldı. Tüp kafı<br />

şişirildi ve hasta %100 O2 ile ventile edildi, akciğerler dinlenip tüpün yerinde olduğu tesbit<br />

edildi. Hastanın satürasyonu %98’e yükseltildi. Tüp içi aspire edilerek sekresyonlar<br />

temizlendi. Yoğun bakıma alındı.<br />

TARTIŞMA : LMA rutin kullanımda çeşitli faktörlere bağlı olan zor entübasyonlarda<br />

alternatif olarak kullanılmaktadır. Acil durumlarda entübasyon güçlüğü sıkça karşımıza<br />

çıkabilmektedir. Böyle durumlarda pratik olarak en hızlı çözümü sağlayacak yaklaşımı<br />

bulmak önemlidir. LMA’yı kılavuz olarak kullanmayı bir çözüm yolu olarak gördük ve<br />

entübasyonu bu şekilde başardık. Hastamızda entübasyon hızlı ve kolay bir şekilde sağlanmış,<br />

bu dönemde hastanın hemodinamik parametrelerinde ve satürasyonunda bir bozulma<br />

olmamıştır.<br />

SONUÇ: Çalışmamızda entübasyon zorluğu yaşanan olguda LMA’yı kılavuz olarak<br />

kullanarak entübasyonu kolay ve hızlı bir ş


P311<br />

METİLENDİOKSİAMFETAMİN (‘’ECSTASY’’) ALIMINA BAĞLI FATAL<br />

SONUÇLANAN OLGU SUNUMU<br />

özgün demirkol 1 * ,onur özlü 2 ,ilkay baran 2<br />

1 dışkapı yıldırım beyazıt hast., anestezi ve reanimasyon, ankara-Turkey 2 dışkapı yıldırım<br />

beyazıt hast., anestezi ve reanimasyon -<br />

Giriş<br />

3,4- Metilendioksiamfetamin (MDMA) ve 3,4-metrilendioksiamfetamin (MDA), güçlü santral<br />

sinir sistemi uyaranlarıdır. Öfori, sosyal ilişki kurmayı kolaylaştırması, mutluluk hissi<br />

uyandırması etkileri yaratan bu madde, güvenli kabul edilerek gençlerin partilerinde yaygın<br />

olarak kullanılmaktadır (1,2). MDMA santral sinir sisteminde serotoninerjik, noradrenerjik,<br />

dopaminerjik sistem aktivitelerini arttırır.<br />

Olgu sunumu:<br />

16 yaşında bilinci kapalı olarak acil servise getirilen erkek hastada , takipneik ve yüzeyel<br />

solunum, sinüs taşikardisi, hipotansiyon, 42◦C ateş, kas rijiditesi, ağız ve burundan aktif<br />

kanama, ağrılı uyarana fleksör yanıt gözlendi. Hikayede 6 saat önce enerji içeceği ve bira ile<br />

beraber ‘’Ecstasy’’ hapları içtiği öğrenildi.<br />

Hastaya gastrik lavaj,aktif kömür uygulaması yapıldı. Nazal O2 uygulandı.Yeterli hidrasyona<br />

rağmen toplam 100 ml idrar çıkardı. Yüksek ateş, soğuk uygulama ve metamizol ile<br />

düzelmeyince dantrolen (toplam 120 mg) ile ateş 39◦ C’ye düşürüldü, kas rijiditesi devam etti.<br />

Belirlenen metabolik asidoz ile trombositopeni (pH:7.31, pO2: 70.2 HCO3:14.4 BE:-5,<br />

trombosit:59.000, INR:2.3) giderek arttı. Trombosit süspansiyonu (7Ü) ve taze donmuş<br />

plazma (5Ü) verildi. Hastanın gelişinin 5. saatinde hipotansiyon derinleşince dopamin<br />

infüzyonu başlandı. 6. Saatte kardiyopulmoner arest gelişen ve resüsitasyona cevap vermeyen<br />

hasta, hastaneye yatışının yaklaşık 7. saatinde ex kabul edildi.<br />

Pasteur Cerba Laboratuvarı’nda plazma örneğinde amfetamin, metamfetamin, MDMA, MDA,<br />

metilendioksietamfetamin (MDEA) ve metilbenzodioksazolilbutanamin (MBDB),<br />

pseudoefedrin, norefedrin araştırıldı. MDMA 0.7 mg/l, MDA 0,02 mg/l olarak belirlendi. Adli<br />

tıp kurumunda yapılan incelemede idrarda MDMA, MDA ve kafein pozitif bulundu.<br />

Sonuç:<br />

MDMA intoksikasyonuna bağlı ölüm olgularında hipertermi, serebral ödem, böbrek<br />

yetmezliği, dissemine intravasküler koagülopati, kardiovasküler toksisite genel bulgulardır.<br />

MDMA’nın 0.5-10 mg/l kan düzeyinde ağır toksisite veya fatalite izlenir. Literatür<br />

taramasında bulguların ağırlaşmasında kan düzeyi kadar, ilacın alındığı sosyal ortamın önemli<br />

olduğu, diğer bağımlılık yapan ilaçlar ile beraber alınmasının ilaç etkileşimleri ile toksisiteyi<br />

arttırdığı vurgulanmaktadır. Bizim olgumuzda kanda ilaç düzeyi toksik düzeyde bulunmuş,<br />

diğer amfetamin türevlerine rastlanmamış, multipl organ yetmezliği ile hasta ex olmuştur.<br />

Kaynaklar:<br />

1-Forensic. Sci. Int. 2003, 135:110-4.<br />

2-J Anal. Toxicol. 2003, 27:253-6.


P312<br />

REZİSTAN PSEUDOMONAS AERUGİNOSA ŞANT ENFEKSİYONUNDA<br />

İNTRATEKAL KOLİSTİN TEDAVİSİ<br />

Çimen Kuyumcuoğlu 1 * ,Necmiye Ay 2 ,Rezzan Yağmur 3 ,Esen Figen 4<br />

1 Hisar İntercontinental Hospital, Anesteziyoloji ve yoğun bakım - 2 Hisar intercontinental<br />

hospital, anesteziyoloji ve yoğun bakım, istanbul-Turkey 3 hisar intercontinental hospital,<br />

anesteziyoloji ve reanimasyon - 4 İstanbul Tıp Fakültesi, anesteziyoloji ve reanimasyon -<br />

AMAÇ:<br />

Obstrüktif hidrosefali sonrası ventriküler atrial şant takılan hastada gelişen panrezistan P.<br />

Aeruginosa ventrikülitinin intratekal kolistin uygulanımı ile tedavisini sunmayı amaçladık.<br />

OLGU:<br />

16 yaşında, trafik kazası sonrası politravma (künt kafa, künt batın, künt toraks ) nedeniyle<br />

dekompresif kraniyotomi uygulanan ve postoperatif hidrosefali gelişmesi üzerine ventrikülerperitoneal<br />

şant takılan hastada BOS drenajı sağlanamaması sonucu ventriküler-atrial şanta<br />

geçildi. Takibinde genel durumu bozulan hastanın alınan BOS kültürlerinde panrezistan P.<br />

Aeruginosa üremesi olması üzerine eksternal ventriküler drenaj kateteri takılarak intravenöz<br />

amikasin tedavisi başlandı. BOS ‘da panrezistan P. Aeruginosa üremesinin devam etmesi<br />

nedeniyle hastaya eksternal ventriküler drenaj kateteri üzerinden intratekal kolistin uygulandı.<br />

İlk 3 gün 5 mg/ gün, daha sonra gün aşırı 5mg/gün olarak uygulanan tedavi sırasında eksternal<br />

ventriküler drenaj kateteri de 10 günde bir değiştirildi. İntratekal kolistin uygulanımı sırasında


nefrotoksisite ve nörotoksisite açısından yakın takip edilen hastada toksisite bulgularına<br />

rastlanmadı. BOS kültürlerinin steril kalması sağlanan hastanın tedavisi 3. haftada<br />

sonlandırıldı ve eksternal ventriküler drenaj kateteri çıkarılarak yeniden ventriküler-peritoneal<br />

şant takıldı.<br />

TARTIŞMA ve SONUÇ:<br />

Kolistin ( polymixin E ) gram negatif bakteriler üzerinde bakterisidal etkiye sahip bir<br />

antibiyotiktir. Geçmişte ciddi nörotoksisite ve nefrotoksisite nedeniyle parenteral kullanımı<br />

tercih edilmemesine rağmen yapılan son çalışmalar renal fonksiyonların yakın takip ediliyor<br />

olması ve intravenöz formunun daha az toksik hale getirilmiş olması nedeniyle bunun aksini<br />

ispatlamaktadır. Bizim tecrübemiz de göstermiştir ki panrezistan P. Aeruginosa ventriküliti ve<br />

şant enfeksiyonlarında intratekal kolistin uygulaması etkili ve güvenilir bir yoldur.<br />

Anahtar kelimeler : intratekal kolistin, panrezistan P. Aeruginosa şant enfeksiyonu


P313<br />

AKTİF KARBON TEDAVİSİNE BAĞLI PULMONER ASPİRASYON<br />

Füsun Eroğlu 1 * ,Lütfi Yavuz 2 ,Mehmet Topal 3 ,Tülay Tunçer Peker 4<br />

1 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 2<br />

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Isparta- 3<br />

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 4<br />

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Isparta-<br />

GİRİŞ: Zehirlenme çocukluk çağındaki en yaygın medikal acillerden birisidir. Aktif karbon<br />

kullanılması orta ve ağır pediatrik ilaç intoksikasyonu tedavisinde etkili GI dekontaminasyon<br />

metodudur. Antidepresan zehirlenmelerde koruyucu hava yolu reflekslerinin kaybı nedeniyle<br />

aktif karbonun pulmoner aspirasyonu görülebilir.<br />

OLGU SUNUMU: Suisit amaçlı 1 kutu 10 mg tb amitriptilin (Laroxil®) aldığı söylenen ve<br />

gittiği acil serviste NG yolla aktif karbon verilen 14 yaşındaki olgunun, nakil esnasında NG<br />

sondası çıkmış kusma, aspirasyon, siyanoz ve bilinç bozukluğu gelişmesi üzerine yoğun<br />

bakım servisimize gönderilmiştir. Olgunun kan gazlarının bozulması üzerine mekanik<br />

ventilasyon tedavisine alındı. Trakeal aspirasyonda aktif kömür gelmesi üzerine olgumuzda<br />

aktif kömür aspirasyonuna bağlı ‘aspirasyon pnömonisi-kimyasal pnömonitis’ geliştiği<br />

saptanmıştır. Medikal tedavisi Duocid 1 g 2x1, Prednol 40 mg 1x1, Asist amp 3x1, Ulcuran<br />

amp 3x1 olarak düzenlendi. Yatışının 9. gününde halen sekresyonunda aktif kömür aspire<br />

edilmekteydi. Olgu 10. günde mekanik ventilasyondan ayrıldı.<br />

SONUÇ: Multiple doz aktif karbon kullanımına bağlı pulmoner aspirasyon, gastrointestinal<br />

obstruksiyon, hipernatremi, hipermagnezemi görülebilir. Trisiklik antidepresan zehirlenmeleri<br />

sıklıkla hayatı tehdit edici durumlardır. Trisiklik antidepresan ajanlar, özellikle amitriptilin ve<br />

dothiepinle zehirlenen hastalarda potansiyel kardiyovasküler ve nörolojik lethal yan etkiler<br />

görülebilir. Bilinci yerinde olmayan ve entübe edilmemiş hastada gastrik lavaj veya aktif<br />

karbon kullanmak aspirasyon pnömonisi riskini arttırmaktadır. Aspirasyon pnomonisi<br />

hastanede ve yoğun bakımda kalış süresini önemli derecede uzatır. Aktif karbonu intratrakeal<br />

aspirasyonu akciğere mikrovasküler geçirgenliğinde belirgin artış ve arteryal kan gazı<br />

düzensizliğine neden olduğu belirtilmiştir (1). Bu durum özellikle mikrovasküler bariyerin<br />

bozulması ve akciğer ödemi gelişmesi ile ilişkilendirilmiştir. Bu vakada olduğu gibi aktif<br />

karbonun akciğer aspirasyonuna bağlı bronşiolitis obliterans ve solunum yetmezliği<br />

gelişebileceğinden ve fatal komplikasyonlara yol açabileceğinden bilinci kapalı hastalarda<br />

aktif karbon öncesi solunum yolunun kontrol altına alınması gerekmektedir.<br />

Kaynak<br />

1. Arnold C, Willis BH, Xiao F, Conrad SA, Carden DL. Aspiration of activated charcoal<br />

elicits an increase in lung microvaslar permeability. J Oxicol Clin Toxicol. 1999; 37(1): 9-16.<br />

Comment in: J Oxicol Clin Toxicol. 1999; 37(1): 17-8.


P314<br />

MERKEZİMİZDEKİ BEYİN ÖLÜMLERİ VE ORGAN NAKLİ ORANLARI<br />

Pelin Karaaslan 1 * ,Adnan Torgay 2 ,Arash Pirat 2 ,Elif Arslan Akpek 2 ,Gülnaz Arslan 2<br />

,Mehmet Haberal 3<br />

1 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Ankara- 2 Başkent<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 3 Başkent Üniversitesi Tıp<br />

Fakültesi, Genel Cerrahi -<br />

Giriş: Organ nakli için bekleyen organ yetmezlikli hastaların sayısı gün geçtikçe arttığı halde<br />

organ bağışı oranları aynı hızla artmamaktadır. Çalışmamızın amacı, hastanemizdeki beyin<br />

ölümü hastalarının ve organ bağışlarının oranını değerlendirmektir.<br />

Hastalar ve Yöntem: Etik Kurul Onayı sonrasında Ocak 1995- Aralık 2005 tarihleri arasında<br />

hastanemizde beyin ölümü tanısı konmuş hastalar retrospektif olarak incelendi. Beyin ölümü<br />

nedenleri, beyin ölümü tanısı için yapılan tetkikler ve organ bağışı oranları kaydedildi.<br />

Bulgular: 54 beyin ölümü tanısı konmuş hastanın yaş ortalaması 38.8 ± 25.8 olarak bulundu.<br />

Bu hastaların 28’i kadın, 26’sı erkek hasta idi. Hastaların %49’u beyin cerrahisi, %29.6’sı<br />

anesteziyoloji ve %14.9’sı pediyatri yoğun bakım ünitelerinde yatmaktaydı. Hastaneye yatış<br />

nedenleri 28 hastada subaraknoid kanama, 7 hastada kafa travması, 11 hastada hipoksik<br />

ensefalopati ve 8 hastada konjenital kardiyak patoloji olarak bulundu. 16 hastaya yoğun<br />

bakıma yatışları öncesinde veya yatış sırasında kardiyopulmoner resüsitasyon uygulandı.<br />

Hastaların %50’sine inotropik destek tedavisi gerekti. Beyin ölümü tanısı klinik muayene<br />

sonrası SPECT yapılarak onaylandı. Organ bağışına uygun olan hastaların %37’sinin organ<br />

donörü olduğu bulundu. 26 böbrek, 11 karaciğer, 2 kalp ve 30 kornea nakli gerçekleştirildi.<br />

Tartışma ve Sonuç: Bu bulgularla organ bağışı oranının beyin ölümü tanısına oranla düşük<br />

olduğunu düşünmekteyiz. Organ nakli konusunda yeterli eğitimin verilmesiyle bu oranların<br />

artıp organ nakli için bekleyen hastaların şansını daha arttırabileceğimiz gerçeği<br />

unutulmamalıdır.


P315<br />

TRALI<br />

AYGEN TÜRKMEN 1 ,NAMİGAR TURGUT 2 ,AYSEL ALTAN 3 ,MAZLUM KAYA 4 *<br />

1 SB OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON İSTANBUL- 2 SB OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON Istanbul- 3 SB OKMEYDANI EĞİTİM VE<br />

ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON, -Turkey 4 SB<br />

OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON -<br />

Giriş: TRALI, transfüzyonu takiben aniden başlayan nonkardiyojenik ödem, sistemik<br />

hipovolemi, hipotansiyon ve solunum yetmezliği ile ortaya çıkan bir klinik tablodur(1,2).<br />

Biz de yoğun bakım ünitemizde takip ettiğimiz, etik kurul onayı alınan TRALI olgusunu<br />

sunmak istedik.<br />

Olgu Sunumu: Solböbrek tümörü nedeniyle opere olan 68 yaşında erkek hastaya peroperatif 4<br />

Ünite eritrosit süspansiyonu, 2 Ünite TDP verildi. Operasyon bitiminde ekstübe edilen hasta<br />

postoperatif takip için anestezi yoğun bakım ünitesine alındı. Postoperatif 12. saatte kanaması<br />

olan hastaya 2Ü eritrosit süspansiyonu, 2Ü TDP verildi, ardından oksijen satürasyonu düşen<br />

hastaya noninvaziv mekanik ventilasyon desteği sağlandı. Tekrar operasyona alınan hastaya<br />

peroperatif 6 Ünite eritrosit süspansiyonu, 4 Ünite TDP verildi. Yoğun bakıma entübe, CPAP<br />

modunda alınan hastada 4 saat sonra hipoksemi bulguları saptanması üzerine SIMV moduna<br />

geçildi. Hipoksisi düzelmeyen hastaya recruitment manevrası uygulandı. Hasta kan gazlarının<br />

ve kliniğinin düzelmesi üzerine postoperatif 3. gün ekstübe edildi.<br />

Tartışma ve Sonuç: TRALI, taze donmuş plazma ve tam kan gibi büyük miktarlarda plazma<br />

içeren sıvıların verilmesiyle ortaya çıkabilir(2,3). Ancak 50 ml’den daha az tam kan,<br />

kriopresipitat, yaklaşık 70 ml eritrosit süspansiyonuyla da oluşabilir(2). Bizim olgumuzda da<br />

yoğun bakım takibinde sadece 2Ü eritrosit süspansiyonu ve 2 Ü TDP verilmiş olmasına<br />

rağmen noninvaziv ventilasyon ile tedavi edebildiğimiz bir hipoksik dönem yaşanmıştır.<br />

TRALI’nin diagnostik tanısını destekleyecek spesifik bir laboratuar testi yoktur(1). Bazı<br />

hastalarda maskeyle CPAP yapmak gerekli oksijenasyonu sağlarken invaziv mekanik<br />

ventilasyon sıklıkla gerekir. Olgumuzda da ağır hipoksi bulguları ile invaziv mekanik<br />

ventilasyon desteği ve recruitment manevrası gerekli olmuştur.<br />

Sonuç olarak, günümüzde kan transfüzyonlarından sonra gelişen mortalite ve ciddi<br />

morbiditenin sebebleri içinde ayırıcı tanıda en sık olarak TRALI düşünülmelidir.<br />

Kaynaklar:<br />

1-J.P. Wallis. Transfusion- related acute lung injury (TRALI)- under diagnosed and underreported.Br<br />

J Anaesth, 2003; Vol.90, No.5: 573-576<br />

2- Popovsky MA, Moore SB. Diagnostic and pathogenetic considerations in transfusionrelated<br />

acute lung injury. Transfusion 1985; 25: 573–7<br />

3- Wallis JP. Transfusion related acute lung injury. Experience in a single institution. Vox<br />

Sang 2002; 83 (suppl 2): 219


P316<br />

BEKLENMEYEN BİR KATETER KOMPLİKASYONU: HİDROMEDİASTEN VE<br />

İKİ TARAFLI PLEVRAL EFÜZYON<br />

Banu Çevik 1 ,Ayşegül Çizen 2 ,Serhan Çolakoğlu 2 * ,Yasin Ekti 2 ,Utku Tura 2 ,Elif<br />

Bombacı 3<br />

1 Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II.Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

Kliniği istanbul- 2 Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II.Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Kliniği - 3 Dr.Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,<br />

II.Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği İstanbul-<br />

Giriş:Santral venöz kateterizasyon,santral venöz basınç ölçümlerinin ve gerekli sıvı tedavisi<br />

yapılması amacıyla yoğun bakım ve ameliyathanelerde sık uygulanan bir yöntemdir.Genel<br />

komplikasyon sıklığı %5,4-11 arasında değişmektedir.Bu bildirimde,santral venöz katetere<br />

bağlı olduğu düşünülen hidromediasten ve iki taraflı plevral efüzyon olgusunun sunulması<br />

amaçlandı.<br />

Olgu:Altmış altı yaşında kadın hasta genel durumunun bozulması ve şuurunun kapanması<br />

üzerine acil servise getirilmiş.Arteriyel kan gazı analizinde pH:6.84,PaCO2:11mmol/L,<br />

PaO2:73mmol/L,HCO3:1.8mmol/L,BE:-31 mmol/L,SatO2:%79 ve biyokimyasal<br />

tetkiklerinde Kan Şekeri:604 mg/dL saptanması üzerine Diyabetik Ketoasidoz ön tanısı ile<br />

endotrakeal entübasyon yapılarak yoğun bakım servisine alındı.Hastaya mekanik ventilasyon,<br />

standard yoğun bakım tedavilerinin yanı sıra kan gazı kontrolü ile bikarbonat,kan şekeri<br />

kontrolü ile insülin ve %0.9 sodyum klorür ile sıvı resüsitasyonu uygulandı.Hastaya Sağ<br />

jugularis internadan santral venöz kateter yerleştirildi ve PA akciğer grafisi ile yeri<br />

doğrulandı.Kateterin yerleştirilmesinin 7.gününde sağ subklavian bölgede sağ kol ve boyuna<br />

yayılan yaygın ödem tespit edildi.PA akciğer grafisinde sağ apikal bölgede konsolidasyon ve<br />

mediastende genişleme,toraks BT’de mediasten içinde yaygın sıvı ve her iki taraflı plevral<br />

efüzyon saptanması üzerine kateter çekildi.Hastaya iki taraflı tüp torakostomi<br />

uygulandı.Plevral sıvının sitolojik incelemesi transüda olarak değerlendirildi. Plevral ve<br />

mediastinal sıvının kaynağının, kateter ucunun yer değiştirmesi ve buradan yapılan sıvı<br />

resüsitasyonu olabileceği düşünüldü.Sağ hemitorakstan drenajın azalması üzerine 3.günde sağ<br />

toraks tüpü çekildi. Ancak sol hemitoraks drenajının azalan bir seyir göstermemesi nedeniyle<br />

sol toraks tüpünün takipleri halen devam etmektedir.<br />

Tartışma-Sonuç:Hidromediasten ve plevral efüzyon gelişimi, başlangıçta hiçbir bulgu<br />

vermezken artan sıvı miktarına paralel olarak kardiyopulmoner sistem üzerine olumsuz<br />

etkilere kadar değişen bulgular ortaya çıkabilir.Tek taraflı plevral efüzyon ve hidromediasten<br />

seyrek karşılaşılan bir komplikasyon olmakla birlikte iki taraflı plevral efüzyonla beraber<br />

seyreden hidromediasten olgusuna rastlanamamıştır.Kateterin yerinin kontrolü amacıyla<br />

aralıklı olarak üç lümenden kan aspire edilmesi ve akciğer grafilerinin tekrarı,<br />

komplikasyonların erken fark edilmesi için gerekli yaklaşımlar olmalıdır.


P317<br />

WİLSON HASTALIĞINDA YUTKUNMA GÜÇLÜĞÜNE BAĞLI GELİŞEN<br />

ASPİRASYON PNÖMONİSİ<br />

AYGEN TÜRKMEN 1 ,AYSEL ALTAN 2 ,NAMİGAR TURGUT 3 ,SELÇUK<br />

CANTÜRK 4 *<br />

1 SB OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON İSTANBUL- 2 SB OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON, -Turkey 3 SB OKMEYDANI EĞİTİM VE<br />

ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON Istanbul- 4 SB<br />

OKMEYDANI EĞİTİM VE ARAŞTIRMA HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE<br />

REANİMASYON -<br />

GİRİŞ:Wilson hastalığında primer defekt karaciğerdeki anormal bakır metabolizması sonucu,<br />

bakırın safradan yetersiz atılımıdır. Hastalığın tanısına klinik bulguların yanında serum<br />

seruloplazmin düzeyinin 20 mg/dl’den az olması, serum bakır düzeyinin düşük olması, 24<br />

saatlik idrarda bazal bakır atılımın artışı gibi bulgular yardımcı olur. Biz primer nörolojik<br />

tutulum ile seyreden nadiren rastlanabilen etik kurul onayı alınan bir olguyu sunmak istedik.<br />

OLGU SUNUMU:20 yıl önce konuşma, yutma güçlüğü ve dengesizlik şikayetleri olan 31<br />

yaşında bayan hastaya Wilson hastalığı teşhisi konmuş. 10 yıl süre ile D-Penisilamin kullanan<br />

hastanın hiçbir şikayeti kalmamış.Daha sonra ilacı düzenli kullanmadığı için el bileğinde<br />

fleksiyon kontraktürü, alt ekstremitelerde kuvvet kaybı ve yürüyememe şikayetleri tekrar<br />

başlamış. Yutkunma güçlüğü şikayeti, sıvı alımını takiben gelişen solunum güçlüğü ve<br />

siyanoz gelişmesi üzerine acil servise getirilen hastanın muayenesinde; bilinç açık, koopere,<br />

IR +/+, akciğer sesleri bilateral alt zonlarda kaba ve sol hemitoraksta azalmış olarak tespit<br />

edildi. Kan gazı analizinde pH:7.241 pCO2:36.7 mmHg pO2:48.4 mmHg HCO3:15.2<br />

mmol/L ABE:-11.2 olarak saptanan hasta entübe edilerek yoğun bakım ünitesinde mekanik<br />

ventilasyon desteğine alındı. Seruloplazmin düzeyi 8.9 mg/dl, idrarda Cu miktarı 338 µg/24<br />

saat, serum Cu seviyesi 45µg/dl olarak saptandı.<br />

D-Penisilamin ve çinko tedavisi başlandı. Tedavinin 8.günü ekstübe edilen hastanın yutkunma<br />

güçlüğü oluşması ve sekresyonlarını aspire etmesi üzerine satürasyonu düştü, reentübe edildi.<br />

Tedavisinin 10. gününde trakeostomisi açıldı, mekanik ventilasyon(CPAP modunda)<br />

desteğinde takip edilmeye devam edildi.Trakeostomize spontan solunumda 12. günde nöroloji<br />

kliniğine nakledildi.<br />

TARTIŞMA ve SONUÇ: Primer nörolojik tutulum nadir görülen bir tablodur. Dorney ve<br />

ark.ları,(1) sadece nörolojik tutulum ile aspirasyon pnömonisi oluşan bir vaka bildirmişlerdir.<br />

Bizim olgumuzun da hepatik foksiyonları normal olmasına rağmen nörolojik tutulumu<br />

mevcuttu.<br />

Erken dönemde tanı konulan hastalarda prognoz daha iyi olmaktadır. Tedavilerini düzenli<br />

alarak ve gerektiğinde destek tedavi ile bu olgular bizim olgumuzda olduğu gibi ileri yaşlara<br />

kadar yaşayabilmektedir.<br />

Kaynaklar:<br />

1-Dorney SF, Kamath KR, Procopis PG, Kan AE. Wilson’s disease in childhood. A plea for<br />

increased awareness. Med J Aust.1986; 145:538-41


P318<br />

PLESENTA DEKOLMANI, DİC, ARDS VE GEBELİK KARDİYOMYOPATİSİ<br />

Neşe Kalaycıoğlu 1 ,Ersin Okur 1 * ,Pelin Çorman 1 ,Necla Cengiz 2 ,Murat Ünsel 3 ,Murat<br />

Ünsel 4 ,Melih Eray Kaplan 5<br />

1 Taksim Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon - 2 Taksim Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon, istanbul-Turkey 3 Taksim Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon istanbul- 4 Taksim Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon, istanbul-Turkey 5 Taksim Eğitim ve Araştırma<br />

Hastanesi, Anestezi ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Plasenta dekolmanı hiçbir risk faktörü olmayan gebeliklerde de görülebilen ender<br />

durumlardandır. Ayrılma plasentanın %50\'sinden fazla olduğunda bebek genellikle<br />

kaybedilir. Dekolman şiddetli olduğunda DIC adı verilen ölümcül kanama-pıhtılaşma<br />

bozukluğu oluşabilir.<br />

Olgu: 21 yaşında, 36 haftalık gebeyken plasenta dekolmanı nedeniyle acilen operasyona<br />

alınan ve postoperatif atoni gelişen hastaya kan, trombosit ve TDP transfüzyonu uygulanmış.<br />

Postoperatif şuuru açılmayan, solunumu başlamayan, pupilleri dilate, IR (-/-) olan hasta,<br />

bulunduğu hastanede yoğun bakım kliniği olmadığından aynı gün yoğun bakım kliniğimize<br />

kabul edildi. Geldiğinde şuur kapalı, GKS:E1M1V1, pupiller dilate, ışık kornea refleksleri<br />

alınamıyordu, solunumu yoktu. TA:100/50mmHg, NDS:110/dk, D-Dimer:>10000U,<br />

Htc:22,5, Hgb:7g/dL INR:2,1, Fibrinojen:419, PLT:101000uL idi. AKG:pH:7,2<br />

pCO2:47mmHg pO2:48,9mmHg, SaO2:77 idi. Volüm kontrol modunda ventilatöre bağlandı.<br />

DIC ön tanısıyla kan, trombosit, TDP transfüzyonlarına devam edildi. 2 saat sonra alınan kan<br />

gazında FiO2:0.5 iken AKG: pH:7,3 pCO2:37mmHg pO2:82mmHg , SaO2:95 olarak<br />

bulundu. GKS: E3V1M4, IR+/+, pupiller izokorik idi. Bir gün sonra şuuru açılan hasta<br />

PSV/CPAP moduna alındı. Hastanın öksürük refleksi iyi olduğundan ekstübe edilerek aralıklı<br />

NIMV uygulandı. FiO2:0.3 iken pH:7.5 pCO2:33.8mmHg pO2:89.2mmHg SaO2:97. Bir gün<br />

sonra abdominal distansiyon, yara yerinden sızıntı mevcut olup hastada ani solunum sıkıntısı<br />

başladı. Batın USG tekrarlandı, normal bulundu. AKG:pH:7,51 pCO2:31mmHg<br />

pO2:37.1mmHg SO2:78 idi. NIMV tolere edemeyen hasta SIMV PC+PS modunda entübe<br />

edildi. Aynı gün supraventiküler taşikardi oluştu. Aralıklı pron pozisyonundan sonra pH:7,4<br />

pCO2:43mmHg pO2:104mmHg O2sat:97olduğu görüldü. İki gün sonra şuuru açılan hasta<br />

ekstübe edildi. Vital bulguları stabil olan hastanın supraventriküler taşıkardisi devam<br />

ettiğinden kardiyoloji konsultasyonu istendi. Ekografide gebeliğe bağlı dilate kardiyomyopati<br />

olduğu görüldü. On gün sonra hasta şifa ile evine taburcu edildi.<br />

Tartışma: Hastamızda plasenta dekolmanı, DIC, ARDS ve gebelik kardiyomyopatisi<br />

mevcuttu. Hangi tablonun hangisini tetiklediğini bilemediğimiz bu karmaşık durumda<br />

gebeliğe bağlı dilate kardiyomypatinin en son aklımıza gelmesinin doğal olduğunu<br />

düşünmekteyiz.


P319<br />

KRONİK BÖBREK YETMEZLİKLİ BİR OLGUDA GELİŞEN AKUT SOLUNUM<br />

YETMEZLİĞİNİN HELMET MASKE YARDIMIYLA NON İNVAZİV MEKANİK<br />

VENTİLASYONLA YÖNETİMİ<br />

Sedat Kaya 1 * ,Sedat Kaya 2 * ,Yusuf Akdogan 3 ,Selim Turhanoğlu 4 ,Haktan Karaman 5<br />

1 Dicle Üniversitesi, Anestezi ve reanimasyon diyarbakır- 2 Dicle Üniversitesi, Anestezi ve<br />

reanimasyon, diyarbakır-Turkey 3 Dicle Üniversitesi, Anestezi ve reanimasyon - 4 Mustafa<br />

Kemal Üniversitesi, Anestezi ve reanimasyon - 5 Dicle Üniversitesi, Anestezi ve reanimasyon<br />

-<br />

Giriş :Non invaziv mekanik ventilasyon seçilmiş olgularda invaziv mekanik ventilasyona göre<br />

hastane enfeksiyonları azalttığı,hastanede kalış süresini kısalttığı gösterilmiştir.Bizde kronik<br />

böbrek yetmezlikli bir olgumuzda gelişen akut solunum yetmezliğini non invaziv mekanik<br />

ventilasyonla tedavi ettiğimiz olgu sunmayı amaçladık.<br />

Materyal metod :19 yaşında erkek hasta hastanemiz acil polikliniğine genel durum<br />

bozukluğu,halsizlik, bulantı-kusma, vücudunda şişme şikayetleri başvuran hastanın acil<br />

laboratuar incelemelerinde üremik asidozunun olduğu tespit ediliyor.Tedavisinde acil diyaliz<br />

uygulanan hastaya kliniğinde kronik böbrek yetmezliği tanısı konuluyor. Hastanemizde<br />

yatışının ikinci haftasında ateş, solunum zorluğu,gelişen olguda yapılan kan kültüründe Staf.<br />

Aureus tespit ediliyor ve PA akciğer grafisinde pneumoniyle uyumlu infiltrasyonlar<br />

görülüyor. Hasta kan gazlarının kötüleşmesi,solunum zorluğunun ve genel durum<br />

bozukluğunun artması üzerine kliniğimize transfer edilmiştir.<br />

Kliniğimizde hastaya enfeksiyonuna yönelik antibiyoterapi uygulanmıştır. Bununla birlikte<br />

öncelikle mevcut olan solunum yetmezliğinin yanında trombositopenik (30.000 K/UL<br />

altında)olması non invaziv mekanik ventilasyon uygulanmasına karar verilmiştir. Yüz<br />

maskesiyle non invaziv mekanik ventilasyon uygulandığında hasta uyumunun olmaması<br />

nedeniyle, helmet maskesiyle uygulamaya devam edilmeye karar verildi.Takip eden dönemde<br />

hasta uyumunun artması ve kan gazları analizlerinde tedricen düzelmelerin olması sonucunda<br />

tedaviye devam edilmiştir.<br />

Kliniğimizde yattığı dönemde toplam olarak dokuz seans hemodiyaliz uygulanmıştır. Hasta<br />

diyaliz esnalarında da non invaziv ventilasyona helmet maskesiyle devam<br />

edilmiştir.Kliniğimize yatışının otuz altıncı günü tedricen iyileşen kan gazları normale dönen,<br />

akciğer grafisindeki infiltrasyonları kayıp olan laboratuar ve klinik enfeksiyon bulguları<br />

düzelen olgu kliniğimizden şifa ile taburcu edilmiştir.<br />

Sonuç:Helmet maskesiyle non invziv mekanik ventilasyonun ,özellikle seçilmiş olgulardaki<br />

akut solunum yetmezliğinin tedavisinde hasta uyumunun daha iyi olduğunu daha uzun süre<br />

non invaziv mekanik ventilasyonun uygulanabildiğini olgumuzda gözlemledik.


P320<br />

UZUN SÜREN KARDİYOPULMONER RESÜSİTASYONA YANIT ALINAN<br />

AMİTRİPTİLİN İNTOKSİKASYONU<br />

Güldem Turan 1 * ,Özcan Pişkin 2 ,Esengül Sezer 2 ,Gülşen Bulut 2 ,Adem Yılmaz 2 ,Arif<br />

Yılmaz 2 ,Asu Özgültekin 2<br />

1 Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

Kliniği İstanbul- 2 Haydarpaşa Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Kliniği -<br />

Giriş:ABD-2DM Birliği tarafından ölümle sonuçlanan intoksikasyonlarda 2.sırayı<br />

antideprasan (1/3 vakada amitriptilin) ilaçların aldığı bildirilmiştir. Yoğun bakım şartlarında<br />

tedavi gerektiren ilaç intoksikasyonlarının büyük bölümünü; trisiklik antideprasanlar (TAD);<br />

en sık amitriptilin oluşturmaktadır.<br />

Olgu: 26 yaşında, 50 kg, bayan. Anamnezinde; bipolar bozukluk nedeniyle düzenli ilaç<br />

kullanımı, 2 kez intihar girişimi mevcut. 200 adet 25 mg Amitriptilin ve 60 adet 2 mg<br />

Hidroksizin HCL tablet içen hastaya (ilaç içim zamanı bilinmiyor) özel bir sağlık kuruluşunda<br />

ilk müdahalede bulunularak kliniğimize nakli yapılmıştır. Hasta kliniğimize kabul<br />

edildiğinde, bilinç kapalı, pupiller izokorik, 2mm/2mm; IR +/+, KR -/-, ağrılı uyaranla solda<br />

omuz çekiyordu. Orotrakeal entübe olan hastanın solunum sesleri bilateral eşit doğal, kalp<br />

tepe atımı ritmik (119/dk), TA: 140/90 mmHg idi. PCV modunda mekanik ventilatöre<br />

bağlanarak, tam monitorizasyon sağlandı. Labratuar tetkiklerinde; AST: 140 U/L, ALT. 162<br />

U/L idi. Mide lavajı tekrarlandı, alkali diürez, NG’den aktif kömür uygulanarak, CHVVDF<br />

planlandı. Hastada kliniğimize yatışından 40 dk sonra tonik-klonik tarzında konvülziyon<br />

gözlendi. Na tiyopenthal ile konvülziyonları kontrol altına alınan hastada, kardiyak ritm<br />

bozukluğu ve kardiyopulmoner arrest gelişti. 45 dk. kardiyopulmoner resüsitasyon [(KPR) 3<br />

mg atropin, 5 mg adrenalin, 15 amp NaHCO3] uygulandı. Ventriküler fibrilasyon gelişti 5 kez<br />

defibrilasyon uygulanarak, kalp sinüs ritmine döndürüldü. Resüsitasyon sonrasında 30 dk.<br />

içinde hemodinamik stabilite sağlandı; CVVHDF başlandı, 36 saat devam edildi. 3 gün içinde<br />

bilinci açılarak, kooperasyon kurulan hasta 5. gününde reanimasyon açısından şifa ile yataklı<br />

bir psikiyatri kliniğine nakil edildi.<br />

Sonuç: TAD intoksikasyonlarında en ciddi etkiler; santral sinir sistemi (Letarji, konvülziyon,<br />

üriner retansiyon) ve kardiyovasküler sistem (Disritmi, EKG’de PR, QT uzaması, QRS<br />

genişlemesi, AV blok) üzerine olmaktadır. Dolayısıyla TAD intoksikasyonu yakın gözlem ve<br />

tam monitorizasyon gerektiren bir durumdur. Tedavide alkali diürez uygulanırken, kardiyak<br />

arrest durumunda uygulanan KPR sırasında, NaHCO3 uygulanması önemli bir husustur.<br />

CVVHDF rutin olmasa da toksik dozun üzerindeki alımlarda önerilmektedir. Amitriptilin için<br />

toksik doz 10 mg kg-1dır. Toksik dozun 10 katı ilaç almış olan hastamızda; dinamik ve etkin<br />

bir KPR ile başarılı bir sonuç alınmıştır.


P321<br />

HEMODİYALİZ TEDAVİSİ UYGULANAN BİR CİDDİ SALİSİLAT<br />

İNTOKSİKASYONU OLGUSU<br />

Özlem Çınar* ,Pınar Zeyneloğlu ,Hülya Tür ,Arash Pirat ,Gülnaz Arslan<br />

Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Aspirin® (asetilsalisilik asit) reçetesiz ulaşılabilen bir ilaç olduğundan suisid amaçlı<br />

kolaylıkla kullanılabilir ve yüksek dozlarda hayatı tehdit eden bir tabloya yol açabilir. Serum<br />

salisilat düzeyinin 70mg/100ml’ın üzerinde olduğu ciddi intoksikasyonlarda hemodiyaliz<br />

önerilmektedir. Suisid amaçlı 500mg/kg asetilsalisilik asit alımı sonrası bikarbonatlı<br />

hemodiyaliz ile tedavi edilen bir olgudan bahsedilecektir.<br />

Olgu Sunumu: Yirmi yaşındaki hasta 100 adet 300 mg’lık Aspirin® tablet aldıktan 14 saat<br />

sonra bulantı-kusma, tinnitus ve bulanık görme şikayetleri ile acil servise başvurdu. Burada<br />

gastrik lavaj ve aktif kömür uyguladıktan sonra Anestezi yoğun bakım ünitesine alındı.<br />

Hastanın taşikardi ve takipnesi yanında kan gazında respiratuar alkaloz, metabolik asidoz,<br />

hipoglisemi eğilimi ve hipopotasemisi vardı. İntravenöz mayi yanında sodyum bikarbonat<br />

infüzyonu ve potasyum replasmanına başlandı. İlaç alımından sonraki 16. saatte kan düzeyi<br />

73 mg/100 ml olan hastaya respiratuar alkaloz ve metabolik asidoz tablosunun derinleşmesi<br />

üzerine bikarbonatlı hemodiyaliz uygulandı. 20, 24, 28. saat ve hemodiyaliz sonrası kan<br />

salisilat düzeyleri sırasıyla 50, 40, 29 ve 25 mg/100 ml olarak geldi. Yatışının 2. gününde<br />

klinik ve laboratuar olarak düzelme gösteren hasta 3. gün taburcu edildi.<br />

Sonuç: Salisilat intoksikasyonunda bir antidot yoktur ve tedavi abzorbsiyonun önlenmesine ve<br />

eliminasyonun arttırılmasına yöneliktir. Bu olguda ciddi salisilat intoksikasyonu nedeniyle<br />

zamanında hemodiyaliz uygulanmasının çok etkin bir yöntem olduğu görülmüştür.


P322<br />

YAYGIN AKCİĞER METASTAZI OLAN TİROİD PAPİLLER KANSERLİ<br />

OLGUDA RADYOAKTİF İYOT TEDAVİSİNE BAĞLI AKUT SOLUNUM<br />

SIKINTISI VE HİPOVENTİLASYON<br />

Şenay Canikli ,Arash Pirat ,Pınar Zeyneloğlu* ,Halime Özdemir ,Gülnaz Arslan<br />

Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Nadir görülen tiroid papiller karsinomunun uzak organ metastazlarında cerrahi tedaviye<br />

radyoaktif iyot tedavisinin eklenmesi gereklidir. Burada yaygın akciğer metastazı olan bir<br />

tiroid papiller karsinomlu olguda radyoaktif iyot tedavisinden sonra ortaya çıkan ciddi<br />

hipotiroidi ve akut sıkıntılı solunum sendromu (ASSS) tablosu anlatılmıştır.<br />

Olgu Sunumu: Tiroid papiller kanseri sebebiyle total tiroidektomi geçirmiş 66 yaşında erkek<br />

hasta akciğer ve kemik metastazlarına yönelik uygulanan radyoaktif iyot tedavisi sonrası<br />

üçüncü günde bilinç durumunda bozulma ve siyanoz gelişmesi nedeniyle acil servise getirildi.<br />

Glaskow Koma Skalası 5-6, kalp hızı: 40-50 atım/dak, kan basıncı: 149/94 mmHg, solunum<br />

sayısı: 4-5/dak ve arteriyel kan gazı: pH=7.05, PCO2=106, PO2=60, HCO 3=32, oksijen<br />

satürasyonu %77 olan hasta entübe edilip mekanik ventilasyona başlandı. Direkt akciğer<br />

grafisinde bilateral yama tarzında infiltrasyonlar ve plevral effüzyon saptandı. Bilgisayarlı<br />

tomografik incelemede beyin kesitlerinde herhangi bir akut patoloji saptanmadı. Yoğun<br />

bakıma alınan hastada APACHE skoru= 24 olarak hesaplandı. Akciğer koruyucu mekanik<br />

ventilasyon uygulanan hastada PaO2/FiO2: 60/1 idi. Tiroid fonksiyon testlerinde tiroid<br />

stimülan hormon: 19.4 iü/ml, serbest T3: 1.0 pg/ml ve serbest T4: 0.4ng/dl olarak ölçüldü.<br />

Enteral yolla tiroid replasmanına başlandı. Yoğun bakıma geldikten 3 gün sonra hastanın kalp<br />

hızında ve spontan solunum sayısında artış gözlendi. Dürdüncü günde oksijenasyonu<br />

düzelmeye başlayan hasta altıncı günde ekstübe edildi. Takip eden 3 günde non-invazif<br />

mekanik ventilasyon uygulandı ve 7 gün serviste izlenip taburcu edildi.<br />

Sonuç: Yaygın akciğer metastazı olan tiroid papiller kanserli hastalarda radyoaktif iyot<br />

tedavisi sonrası ciddi hipotiroidism ve ASSS gelişebileceği akılda tutularak tiroid replasman<br />

tedavisine erken başlanmalı, ASSS gelişmesi riskine karşın ise hastaların yakın izlemi ve<br />

gerektiğinde yoğun bakım koşullarında tedavilerine başlanması son derece önemlidir.


P323<br />

DANA BURNU (GRYLLOTALPA GRYLLOTALPA) SOKMASINA BAĞLI AKUT<br />

AKCİĞER HASARI<br />

Senem Tüfekçioğlu 1 * ,Fatma Öner 1 ,Recep Uygun 1 ,Mustafa Ulu 1 ,Orhan Kanbak 2<br />

1 Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 Ankara<br />

Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, -Turkey<br />

GİRİŞ:Anaflaktik reaksiyon tedavi edildiğinde sonlanabildiği gibi birkaç saat de devam<br />

edebilir.Olguların %20\'sinde ise asemptomatik bir dönemden (1-24 saat) sonra tekrar<br />

anaflaktik reaksiyon gelişebilir.Biz de dana burnu sokmasına bağlı anaflaktik reaksiyon<br />

tedavisi gördükten 8 saat sonra akut akciğer ödemi gelişen bir olguyu sunuyoruz.<br />

OLGU:Daha önce anaflaksi öyküsü olmayan 26 yaşında erkek olgunun alt ekstremiteleri<br />

tarlada çalışırken dana burnu tarafından sokulmuş. 10 dk.sonra vücudunda yanma hissi,<br />

skrotal bölgede kaşıntı, halsizlik,sırt ağrısı, titreme ve nefes darlığı başlayan olguya bölge<br />

hastanesinde sc adrenalin, iv steroid, iv H1-H2 reseptör blokeri yapılmış.Kliniği tamamen<br />

düzelen olguda 1 saat sonra tekrar terleme ve titreme atakları, karın ağrısı ve nefes darlığı<br />

başlayınca hastanemizin acil servisine getirilmiş.Bilinci açık, ajite, taşikardik, hipertansif olan<br />

olgunun fizik muayenesinde özellik yokmuş ve solunum sesleri doğalmış.İv steroid, H1-H2<br />

reseptör blokeri ,nazal O2 ve yeterli volüm replasmanı ile tedavi edilen olgunun kliniğinde<br />

çok belirgin bir düzelme olmamış.7 saat sonra kusmaya başlayan ve nefes darlığı artan olgu<br />

için yoğun bakım servisinden konsultasyon istenmiş.İlk değerlendirmemizde taşikardi (140<br />

atım/dk), HT (140/90 mmHg), takipnesi (35 soluk/dk) olan, karın ağrısı ve bacaklarında<br />

kramplardan şikayet eden olgunun dispne ve siyanozu vardı.Fizik muayenesinde bilateral<br />

yaygın raller vardı.AKG\' nda pH:7.20, pCO2:54.1mmHg, pO2:38.9 mmHg, sO2:%61.3, BE:-<br />

6mmol/l idi. AC grafisinde her iki akciğerde periferde yamalı tarzda, santrale doğru ise<br />

homojen konsolidasyon gösteren alanlar izlendi. Beyaz küre sayısı 20.000 mm3, idrarda<br />

eritrosit pozitif, AST,CPK ve LDH değerleri yüksekolan olgu anaflaktik reaksiyona bağlı akut<br />

akciğer ödemi tanısı ile YBÜ\'ne kabul edildi. Burada bronkodilatör ve diüretik tedavi ile<br />

birlikte NİMV ( CPAP) uygulanmaya başlandı. Kontrol AKG\'nda pH:7.33 pCO2:32mmHg<br />

pO2:115mmHg sO2:%98.2 BE:-8mmol/l idi. 2 gün sonra AC grafisinde konsolidasyona ait<br />

bulgular geriledi, klinik ve laboratuvar bulgularda da düzelme gözlendi.Olgu, 5.günde allerji<br />

polikliniğine başvurması önerileriyle taburcu edildi.<br />

SONUÇ:Anaflaktik reaksiyon tedavisini takiben asemptomatik bir dönem geçirdikten sonra<br />

semptomları tekrarlayan olguların tanı ve tedavilerindeki yetersizlik fatal sonuçlanabilir. Bu<br />

nedenle, bu olguların 48 saat yakın gözlem altında tutulması ve mutlaka bir allerji uzmanına<br />

konsulte edilmesi önerilmektedir.


P324<br />

İKİ KOMPARTMANLI SPONTAN SEKONDER PNÖMOTORAKSIN TEDAVİSİ<br />

Ahmet Mahli ,Lale Karabıyık* ,Sibel Ilıca<br />

Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Yoğun Bakım<br />

Ünitesi -<br />

LGİRİŞ: Pnömotoraks spontan ve travmatik olmak üzere iki şekilde ortaya çıkar. Herhangi bir<br />

travma ya da belli bir neden olmaksızın ortaya çıkan spontan pnömotoraks, primer ve<br />

sekonder olmak üzere iki şekilde meydana gelir. Primer spontan pnömotoraks sağlıklı<br />

kişilerde ortaya çıkarken, sekonder spontan pnömotoraks varolan bir akciğer patolojisi sonucu<br />

meydana gelmektedir.<br />

OLGU: Araç dışı trafik kazası geçiren 14 yaşındaki bilinci kapalı erkek hastada, subdural<br />

hematom saptandı. Entübe edilerek mekanik ventilasyon uygulandı. Hastanın sağ subdural<br />

hematomu daha sonra sol epidural hematomu boşaltıldı. Yoğun Bakım Ünitesi’ne kabul<br />

edildiğinde perkutan trakeostomi açılmış olan hastanın bilinci açık ancak koopere değildi.<br />

Mekanik ventilasyona başladıktan 63. gününde çekilen AC grafisinde, bazallerde bilateral<br />

infiltratif görünüm sağ AC üst lob lateralinde kistik kaviter lezyon görüldü. Kaviter akciğer<br />

lezyonunu tanımlamak amacıyla yapılan toraks BT’de; sağda belirgin pnömotoraks,<br />

mediastinal yapılarda sola şift tansiyon pnömotoraksla uyumlu bulunup, sağ AC üst lobda kist<br />

ve komşuluğunda laserasyonla uyumlu hiperdens alanlar saptandı. Acil tedavi için, sağ<br />

midklavikular hatta 2. interkostal aralıktan 16 G iğne ile girilerek, hava aspire edildikten sonra<br />

kapalı su altı drenajına alındı. AC grafisinde, üst loblarda ekspansiyon izlendi. Bir gün<br />

sonraki AC grafisinde ise, alt loblarda pnömotoraks bulgularının mevcut olması nedeniyle, 5.<br />

interkostal aralıktan santral kateter iğnesi ile girilip, içinden yerleştirilen kateter 6-7 cm<br />

ilerletildi. 1300 ml hava aspire edildikten sonra -20 cmH2O basınçla sürekli negatif<br />

aspirasyon uygulandı. Bu sırada üç yollu musluk aracığı ile enjektör kullanılarak aralıklı<br />

olarak yapılan hava aspirasyonu işlemleri sürdürüldü. Sağ akciğer alanlarında üst ve alt<br />

loblara uyan alanlarda belirlenen birbirinden bağımsız iki ayrı pnömotoraks alanı beş gün süre<br />

ile su altı drenajından sürekli negatif basınç ile aspire edilerek, akciğer parankiminin ekspanse<br />

kalması sağlanabildi. Durumu stabil seyreden hastanın iki ayrı lokalizasyondaki kanül ve<br />

kateteri yerleştirildikten altı gün sonra çekildi.<br />

SONUÇ:Solunum sıkıntısına yol açmayan pnömotoraks göğüs tüpü yerine iğne aspirasyon<br />

yöntemleri ile tedavi edilebilir. Bu olguda, yapılan incelemeler sırasında tesadüfen belirlenen<br />

iki kompartmanlı spontan sekonder pnömotoraksın, geniş lümenli kanül ve kateterden<br />

uygulanan sürekli negatif basınç ile tedavisinin başarısı değerlendirildi.


P325<br />

MALİGN HİPERTERMİDE CİLT LEZYONLARI<br />

Engin Ertürk 1 * ,Sedat Saylan 2 ,Murat Gülay 2 ,Habib Bostan 3 ,Fatih Mergan 4 ,Ahmet<br />

Eroğlu 4<br />

1 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyolji ve Reanimasyon, Trabzon-Turkey 2 K.T.Ü. Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyolji ve Reanimasyon - 3 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyolji ve<br />

Reanimasyon, trabzon-Turkey 4 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyolji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Malign hipertermi çok nadir görülen, kas dokusunda akut bir yıkımla karakterize, çok<br />

geniş semptom ve bulgulara yol açan herediter bir sendromdur. Mortalitesi çok yüksek olan<br />

bu durumun klinik ve laboratuar bulguları iyi tanımlanmıştır. Fakat literatürde malign<br />

hipertermiye ait cilt tutulumu bildirilmemiştir. Biz burada yoğun bakımda takip ettiğimiz<br />

malign hipertermi vakasında gözlenen cilt lezyonlarını sunmak istedik.<br />

Olgu: Başka bir hastanede genel anestezi altında varikosel ameliyatı olurken malign<br />

hipertermi gelişmesi üzerine yoğun bakıma alınan ve tedavisine başlanan 35 yaşındaki erkek<br />

hasta ilerleyen günlerde hastanemiz yoğun bakımına sevk edildi. Tedavi süreci oldukça iyi<br />

geçen ve ikinci haftadan itibaren şuuru açılıp ventilatörden ayrılmaya başlayan hastanın göğüs<br />

ön tarafında ve kollarında makülopapüler tarzda, değişik büyüklüklerde, yer yer diffüz<br />

biçimde cilt lezyonları gelişti. Ayrıca sol bacağının iç tarafında 4 cm çapında, yine<br />

makülopapüler tarzda, keskin sınırlı bir lezyon oluştu. Dermatoloji konsültasyonuyla birlikte<br />

yapılan tetkik ve muayenelerde bu durumu açıklayacak enfeksiyöz ve nonenfeksiyöz veya<br />

başka bir nedene bağlı bir durum tesbit edilemedi ve lezyonların malign hipertermiye bağlı<br />

geliştiği kanısına varıldı. Yapılan semptomatik tedaviyle birlikte hastanın klinik durumuna<br />

paralel olarak cilt lezyonları da iki hafta içinde iyileşti. Hasta yaklaşık bir aylık bir süreçten<br />

sonra şuuru açık ve yaşamsal parametreleri stabil şekilde yoğun bakım ünitesinden çıkarıldı.<br />

Tartışma: Malign hipertermi hiçbir anestezistin karşılaşmak istemediği felaketler zinciri<br />

olarak tanımlanan hipermetabolik bir tabloyla başlayıp tüm sistemleri etkileyen ve mortalitesi<br />

çok yüksek bir sendromdur. Sistematik belirti ve bulguları iyi bilinen bu durumun cilt<br />

tutulumuna ait literatürde bildirilmiş bir olguya rastlamadık. Malign hiperterminin bilinen<br />

diğer belirti ve bulgularla birlikte ciltte bu şekilde lezyonlara yol açabileceği düşüncesindeyiz.


P326<br />

YOĞUN BAKIM ENFEKSİYONUNDA KULLANILAN LİNEZOLİDE BAĞLI<br />

HEMOLİZ VE DİĞER YAN ETKİLER<br />

Habib Bostan 1 ,Engin Ertürk 2 * ,Ahmet Akyol 3 ,Ahmet Eroğlu 3 ,Hülya Ulusoy 3 ,İbrahim<br />

Özen 3<br />

1 K.T.Ü. Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, trabzon-Turkey 2 K.T.Ü. Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Trabzon-Turkey 3 K.T.Ü. Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş: Linezolid, oksazolidinon grubu, klinik kullanıma yeni girmiş bir antibiyotiktir.<br />

Aralarında metisilin dirençli stafilokoklar, penisilin dirençli pnömokoklar, makrolid dirençli<br />

streptokoklar ve vankomisin dirençli enterokokların da bulunduğu tüm önemli Gram pozitif<br />

patojenlere karşı etkili olduğu bildirilmiştir. İki haftadan daha uzun ve yüksek doz<br />

kullanımlarda geriye dönüşebilen kemik iliği baskılanması dışında kabul edilebilir bir yan etki<br />

profiline sahip olduğu bildirilmektedir. Biz burada linezolid kullanımına bağlı gelişen hemoliz<br />

ve karaciğer fonksiyon testlerindeki artış ve böbrek üzerine olan etkilerini sunduk.<br />

Olgu: Solunum sıkıntısıyla acil servise başvuran (31 yaş; kadın) hastaya atipik pnömoni<br />

zemininde gelişen ARDS tanısı konuldu. Solunum sıkıntısının artması ve kan gazlarının<br />

bozulması üzerine entübe edildi ve yoğun bakım ünitesine alınarak mekanik ventilatöre<br />

bağlandı. Hastadan alınan kan kültüründe Gram pozitif kok üremesi üzerine i.v. 2x600mg<br />

linezolid başlandı. Fakat infüzyon halinde verilen ilacın uygulamaları sırasında ajitasyon,<br />

taşikardi, hipertansiyon ve akut olarak idrar çıkışında azalma gözlendi. Genel durumu bozulan<br />

cilt renginde sararma görülen hastanın laboratuar testlerinde direkt ve total bilirubin, SGOT,<br />

SGPT ve laktat düzeylerinde artış, hemoglobin değerinde transfüzyon gerektirecek azalma<br />

gözlendi. Linezolide bağlı hemoliz geliştiği düşünülen hastanın antibiyoterapisi değiştirildi.<br />

İlacın kesilmesinden sonra laboratuar değerleri yavaş düzelme gösterdi ve 6 gün sonra<br />

normale döndü. Klinik tablosu giderek düzelen hasta yoğun bakıma yatışının 27nci gününde<br />

ventilatörden ayrıldı. Solunum fizyoterapisi ve destek tedavi ile 34üncü günde yaşamsal<br />

parametreleri stabil olarak servisine gönderildi.<br />

Tartışma ve Sonuç: Linezolid enfeksiyon tedavisi amacıyla yoğun bakım ünitelerinde<br />

kullanıma yeni girmiş bir antibiyotiktir. İlacın uzun süre kullanımına bağlı kemik iliği<br />

depresyonu ile nötropeni, trombositopeni yaptığı bilinen bir durumdur. Fakat transfüzyon<br />

gerektirecek kadar hemoliz ve beraberinde karaciğer fonksiyon testlerinde ani bozulma henüz<br />

bildirilmemiştir. Ayrıca ilacın her infüzyonu sırasında ve sonrasında idrar çıkışının akut<br />

olarak azalması böbrek kan akımı veya fonksiyonları üzerine de baskılayıcı bir etkiye neden<br />

olduğunu düşündürebilir. Linezolid kullanılan özellikle kritik yoğun bakım hastalarında sık<br />

rastlanan bu organ ve sistem fonksiyon bozuklukları varlığında, ilaç yan etkileri de akılda<br />

bulundurulmalıdı


P327<br />

MOL HİDATİFORMLU BİR OLGUDA POSTOPERATİF TEKRARLAYAN TİROİD<br />

KRİZLERİ<br />

Hülya Ulusoy 1 ,Bahanur Çekiç 1 ,Şükran Geze 2 * ,İlker Coşkun 3 ,Engin Ertürk 4 ,Mesut<br />

Ünsal 5 ,Ahmet Akyol 6<br />

1 KTÜ Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 2 KTÜ Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon trabzon- 3 KTÜ Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 4 KTÜ Tıp<br />

Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, Trabzon-Turkey 5 KTÜ Tıp Fakültesi, Kadın<br />

Hastalıkları ve Doğum - 6 KTÜ Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

GİRİŞ: Mol hidatiform hidrofik villi ve atipik hiperplastik trofoblastlarla karekterize üreme<br />

çağındaki kadınlarda görülen hastalıktır.Molar gebelik gelişiminden sonra artan B-HCG tiroid<br />

stimulan etki göstererek tirotoksikoz, pulmoner ödem ve akut solunum yetmezliğine neden<br />

olmaktadır.Hayatı tehdit eden akut pulmoner ödem ile kalp yetmezliği tirotoksikozun en ciddi<br />

komplikasyonudur(2). Biz mol hidatiformlu bir olguda postoperatif dönemde tekrarlayan<br />

solunum sıkıntısı ve tiroid krizlerini sunduk.<br />

OLGU: 34 yaşında G:2, P:2, Y:2 SAT göre 14 haftalık gebeliği olan kadın, vaginal kanama<br />

ve karın ağrısı şikayetiyle başvuruyor. Ultrasonu komplet mol gebeliği ile uyumlu olan<br />

hastada , BHCG >100.000 IU/mL , çok düşük TSH, yüksek sT3 ,sT4 ve klinik hipertroidi<br />

tanımlandı.İki gün beta adrenerjik blokaj ve tiramazol,üç seans plazmaferez uygulandı.Tiroid<br />

fonksiyon testlerinde düzelme olmayan hasta vaginal suction küretaj uygulandı.Operasyon<br />

süresince hemodinamisi stabil seyreden hasta postoperatif servise gönderildi.Operasyondan 1<br />

saat sonra solunum sıkıntısı, takipne ve taşikardi gelişen hastaya beta-bloker,bronkodilatatör,<br />

NIMV (maske CPAP 20 cmH20)uygulandı.BHCG ve tiroid fonksiyonlarında gerileme<br />

olmayan hastada15 saat sonra tekrar soğuk terleme, titreme, eller ve kollarda morarma<br />

gelişti.Yine maske CPAP, bronkodilatatör tedaviyle hasta düzeldi.<br />

Histopatolojisinde trofoblastik hastalık mol hidatiformla uyumlu olan hastanın sT3, sT4<br />

değerleri 4gün sonra normale indi.BHCG düzeylerinde gerileme olmaması üzerine bir ay<br />

sonra suction küretaj yapıldı.Genel durumunda bozulma olmayan fakat BCHG düzeylerinde<br />

düşme olmayan hastaya bir ay sonra total abdominal histerektomi yapıldı..<br />

SONUÇ: Gestasyonel trofoblastik hastalarda kliniğe tirotoksikoz, akut solunum sıkıntısı eşlik<br />

edebilmektedir.Bu yoğun bakım desteğini gerektirebilen sorun, sunulan olguda olduğu gibi,<br />

molar gebeliğin boşaltılmasına rağmen tekrar görülebilir. Bu nedenle hastalar hormon<br />

değerleri normale dönene kadar, hem hemodinamik hem de solunum parametreleri açısından<br />

yakın takip gerektirmektedir düşüncesindeyiz.<br />

KAYNAK:<br />

1-Am J Obstet Gynecol 15;135:189-94, 1979<br />

2-Am J Obstet Gynecol 1;136: 412-5, 1980


P328<br />

KOMPUTERİZE BİSPEKTRAL ELEKTROENSEFALOGRAFİK<br />

MONİTORİZASYON’UN SEDATİZE YOĞUN BAKIM HASTALARINDA<br />

SEDASYON DERİNLİĞİNİN SAPTANMASINDAKİ DEĞERİ<br />

CANAN BOR 1 * ,KUBİLAY DEMİRAĞ 2 ,MEHMET UYAR 3 ,ALİ REŞAT MORAL 4<br />

1 EÜTF, ANESTEZİ İZMİR- 2 EÜTF, ANESTEZİ - 3 EÜTF, ANESTEZİ, İzmir-Turkey 4<br />

EÜTF, ANESTEZİ -<br />

Giriş ve amaç: Yoğun bakım hastalarında sedasyon ve analjezi tedavinin önemli bir bölümünü<br />

oluşturmaktadır ancak sedasyon düzeyinin aşırı veya yetersiz olmasına bağlı komplikasyonlar<br />

geliştiği bilinmektedir. Uygulanan sedatif dozu klinisyenin deneyimleri veya bazı skalalar<br />

paralelinde saptanır. Hataya açık olan bu uygulamanın yerine noninvaziv, ucuz ve kantitatif<br />

bir teknik arayışı sürmektedir. Bu nedenle çalışmamızda kompüterize bispektral analizin<br />

(BİS) yoğun bakım hastalarında sedasyon derinliğini saptamadaki değerinin araştırılması<br />

amaçlanmıştır.<br />

Gereç ve yöntem: Etik kurul onayı alınan ve değişik tanılarla yoğun bakım ünitesinde izlenen<br />

18 yaş üzeri, bilinci açık, mekanik ventilatör desteğinde, propofol ile sedasyon uygulanan 26<br />

olgu (yaş ortalaması 39.96 ± 16.3, 16 erkek, 10 kadın) çalışmaya dahil edilmiştir. 0, 60 ve<br />

120. dakikalarda üç ölçüm alınarak BİS, SAS (sedasyon ajitasyon skalası), signal quality<br />

index (SQI), EMG değerleri ve ayrıntılı hemodinamik parametreler ile solunum sayısı<br />

kaydedilmiştir. SAS ölçümlerinin tümü BİS ölçümlerinden habersiz bir hekim tarafından<br />

kaydedilmiştir. Çalışmaya başlamak için BİS değerlerine eşlik eden EMG60<br />

şartı aranmıştır.<br />

Bulgular: Ortalama SAS değeri 3.1 ± 1.2 ve BİS değeri 67.3 ± 21.7 olarak belirlenmiştir. SQI<br />

değerinin 60'ın üzerinde olması gerektiğinden başlangıç ortalaması 87.5 ± 9.8 (70-100)<br />

bulunmuştur. SAS ve BİS değerleri arasında korelasyon saptanmıştır (r= 0.318 ve p


P329<br />

AĞIR SEPSİS OLGULARINDA STANDART ANTİBİYOTERAPİYE IGG, IGM, IGA<br />

EKLENMESİNİN MORBİDİTE VE MORTALİTEYE ETKİSİ<br />

Berit Gökçe Ceylan 1 * ,Lütfi Yavuz 2 ,Füsun Eroğlu 3<br />

1 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD - 2<br />

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Isparta- 3<br />

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

GİRİŞ-AMAÇ: Yoğun Bakım Ünitemizde ağır sepsis tanısı alan olgularda standart<br />

antibiyoterapiye eklenen IgG, IgM, IgA (Pentaglobin®) kombinasyonunun morbidite ve<br />

mortaliteye etkisini araştırdık.<br />

GEREÇ-YÖNTEM: Çalışma 2004-<strong>2006</strong> yılları arasında yoğun bakım ünitemizde APACHE<br />

II skoru ≥ 26 olan, kan kültürlerinde patojen mikroorganizma üremesi olan, en az 2 organ<br />

sisteminde sepsise bağlı yetmezlik bulguları ortaya çıkan, ağır sepsis tanısı almış 43 olgu<br />

üzerinde yapıldı. Kültür antibiyogram sonuçlarına göre olgulara uygun antibiyotik tedavisi<br />

uygulandı. Olgular rastgele 2 gruba ayrıldı. Grup I (n=23) olgulara standart destek tedavisi ve<br />

antibiyotik tedavisi uygulanırken, Grup II (n=20) olgulara ek olarak 12 saat ara ile 5<br />

mL/kg/saat Pentaglobin® infüzyonu 3 gün süre ile uygulandı. Grup I olgularda kan<br />

kültürünün pozitif olduğu gün (başlangıç değeri) ve 1 hafta sonra (kontrol değeri); Grup II<br />

olgularda, Pentaglobin infüzyonu öncesi (başlangıç değeri) ve sonrası (kontrol değeri)<br />

kullanılan inotropik ajan tedavisi ve APACHE II değerleri kaydedildi. Sonuçlar Wilcoxon<br />

Signed Ranks Test ve Fisher\'s Exact Test ile değerlendirildi.<br />

BULGULAR: Gruplar arasında cinsiyet ve yaş açısından fark yoktu (p=0.093, p=0.778).<br />

Grup I ve Grup II olgularda inotrop ajan kullanımı açısından başlangıç değerleri ile kontrol<br />

değerleri arasındaki anlamlı fark bulunamadı (p=0.379, p=0.406). Grup I’de APACHE-II<br />

skorları açısından başlangıç ve kontrol değerleri arasında fark yoktu (27.08±1.37 ve<br />

26.00±4.56, p=0.565). Grup II’de APACHE-II skorları açısından başlangıç ve kontrol<br />

değerleri arasında anlamlı fark saptandı (27.20±2.52 ve 24.75±5.14, p=0.0055). Grup I’de 2<br />

olgu, Grup II de ise 8 olgu tamamen septik tablodan çıktı ve ilgili servislere devredildi. Sağ<br />

kalım açısından gruplar arasında anlamlı fark bulundu (p=0.028).<br />

TARTIŞMA ve SONUÇ: Son yıllarda intravenöz immunglobulin komplekslerinin kullanımı<br />

sepsis tedavisinde yeni bir açılım yaratmaktadır. İntravenöz polivalan immünglobulin tedavisi<br />

esnasında hastaların APACHE ve sepsis skorlamalarına göre sınıflandırılmalarının çok daha<br />

etkin sonuçlar doğuracağı düşünülmektedir. Pentaglobulin tedavisine alınan septik şoktaki<br />

hastalarda 5. günde APACHE II skorlarında ve 6 haftalık mortalite oranlarında belirgin<br />

azalma tespit edilmiştir. Biz de Pentaglobulin tedavisi verdiğimiz olgularda, APACHE II<br />

skorlarında anlamlı azalma ve buna paralel olarak sağ kalım oranlarında artış saptadık.


P330<br />

LAPAROSKOPİK VE AÇIK BARİATRİK CERRAHİ SONRASI MORBİD OBEZ<br />

HASTALARININ YOĞUN BAKIM TAKİPLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI<br />

Elvan Leyla Uludağ 1 * ,Emre Çamcı 2 ,Simru Tuğrul 2 ,Perihan Ergin Özcan 3 ,Nahit<br />

Çakar 4<br />

1 İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 2 stanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji - 3 stanbul<br />

Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji İstanbul- 4 stanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji -<br />

Amaç: Obezitenin,birçok sistemik hastalıkla birlikteliğinin mortalite ve morbiditeyi arttırdığı<br />

bilinmektedir.Medikal olarak tedavisi sağlanamayan hastalara laparoskopik veya açık cerrahi<br />

uygulanabilmektedir.Günümüzde operasyon süresi hariç laparoskopik cerrahinin açık<br />

cerrahiye mobilizasyon, yara iyileşmesi, postoperatif ağrı ve hastanede yatış süresi gibi bir<br />

çok yönden üstünlüğü gösterilmiştir.Bu retrospektif çalışmamızda 2000-2005 yılları arasında<br />

laparoskopik veya açık yöntem bariatrik cerrahi girişim uygulanan hastaların yoğun bakım<br />

takipleri karşılaştırılmıştır.<br />

Yöntem-Gereç: Yaş ortalaması 41.9±14.4 olan toplam 30hasta çalışmaya kabul<br />

edilmiştir.Hastaların %37’sine laparoskopik gastrik banding , %63’üne açık cerrahi girişimle<br />

gastrik banding uygulanmıştır.Postoperatif dönemde takip edilmek üzere yoğun bakım<br />

servisine kabul edilmiştir.Takiplerinde hastaların mekanik ventilasyon,entübasyon,yoğun<br />

bakım yatış süreleri, non- invazif ventilasyon ihtiyaçları, gelişen komplikasyonlar<br />

kaydedilmiştir.<br />

Bulgular: Hastaların ortalama operasyon süreleri, mekanik ventilasyon, entübasyon ve yoğun<br />

bakım yatış süreleri Tablo1 gösterilmiştir.Cerrahi girişimler operasyon süresi açısından<br />

karşılaştırıldığında laparoskopik yöntem ile ortalama cerrahi süresi 114.4±33.6 dak, iken,açık<br />

yöntem ile 198.6±85.3 dak, olarak kaydedilmiştir(p:0.04).Mekanik ventilasyon, entübasyon<br />

ve yoğun bakımda kalma süreleri karşılaştırıldığında istatistiksel olarak bir fark<br />

bulunmamıştır.Hastaların postoperatif dönemde uygulanan rutin 400 mg/gün tramadol’a<br />

rağmen açık cerrahi uygulanan grupta 13hastanın (%69),laparoskopik cerrahi uygulanan<br />

grupta ise 4hastanın(%36)ek analjezik gereksinimi olmuştur(p


13<br />

14<br />

Operasyon süresi(dk) 198.6±85.3<br />

17<br />

MV süresi (saat)<br />

21<br />

Ent. süresi(saat)<br />

25<br />

YB süresi (saat)<br />

18<br />

2.62±1.77<br />

22<br />

4.35±3.63<br />

26<br />

17.63±5.67<br />

15<br />

114.4±33.6<br />

19<br />

4.14±5.43<br />

23<br />

16<br />

0.04*<br />

20<br />

0.53<br />

24<br />

5.94±6.89 0.84<br />

27<br />

28<br />

23.84±13.09 0.23<br />

*p


P331<br />

VENTİLATÖR İLİŞKİLİ PNÖMONİYİ ÖNLEMEDE, GLUTAMİN DESTEKLİ<br />

TOTAL PARENTERAL BESLENME (TPN)’NİN, GLUTAMİNSİZ ENTERAL VE<br />

TPN İLE KARŞILAŞTIRILMASI<br />

MELTEM AYDOĞMUŞ 1 ,İSMAİL KATI 2 * ,MURAT TEKİN 3 ,YAKUP TOMAK 3<br />

,CEYDA ÖZHAN 3<br />

1 Y.Y.Ü. TIP FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON - 2 Y.Y.Ü. TIP<br />

FAKÜLTESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON VAN- 3 Y.Y.Ü. TIP FAKÜLTESİ,<br />

ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

Giriş ve Amaç: Çalışmamızda mekanik ventilatör desteği sağlanan hastalarda, ventilatör<br />

ilişkili pnömoni gelişimini önlemede, glutamin destekli total parenteral beslenmenin (TPN),<br />

enteral ve total parenteral beslenmeye bir üstünlüğü olup olmadığının araştırılması amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem: Yerel Etik Kurul izni alınan mekanik ventilatör desteğine ihtiyacı olan,<br />

yoğun bakım ünitesine takip edilen 60 olgu, rastgele 3 gruba ayrıldı. Birinci gruba enteral,<br />

ikinci gruba TPN, üçüncü gruba ise glutamin destekli TPN başlandı. Hastalarda 7 gün<br />

boyunca ventilatör ilişkili pnömoni gelişip gelişmediği takip edildi.<br />

Bulgular: Gruplar arasında demografik veriler, kronik hastalık, steroid tedavisi, göğüs tüpü<br />

varlığı, derin trakeal aspirat kültürleri ve kan kültüründe üreme, gram yaymada<br />

mikroorganizma ve lökosit görülmesi, ateş, lökositoz, sekresyon artışı, ral, O2 ihtiyacında<br />

artış, akciğer infiltrasyonu ve VİP gelişimi açısından istatistiksel olarak fark bulunmadı. Ateş,<br />

lökositoz, CRP ve sedimentasyon değerleri arasında herhangi bir korelasyon görülmedi.<br />

Tartışma: VİP tanısı; 38 0C nin üzerinde ateş, lökositoz veya lökopeni ve pürülan solunum<br />

sekresyonların artmasından en az iki kriterin varlığıyla konulur. Prevalansı %6-52 arasında<br />

değişir (1).<br />

Sonuç: VİP, glutamin destekli TPN grubunda daha az gelişmesine karşılık, gruplar arasındaki<br />

farklılık istatistiksel olarak anlamlı bulunmadı. Glutamin destekli TPN nin, VİP gelişimin<br />

önlemede, enteral beslenme ve tek TPN’ye bir üstünlüğü olmadığı kanısına varıldı.<br />

Kaynaklar: 1. Chest.; 120 (3): 955-970, 2001.


P332<br />

DOMUZLARDA CPR SONRASI KOGNİTİF FONKSİYONLARIN<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

Füsun Demir 1 * ,Kai Kottman 2 ,Anne Timper 2 ,Rolf Rossaint 3 ,Michael Fries 3<br />

1 Ege Üniversitesi tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon, İzmir-Afghanistan 2<br />

Rheinland-Westfaelische Technische Hochschule AAachen Tıp fakültesi, Öğrenci - 3<br />

Rheinland-Westfaelische Technische Hochschule AAachen Tıp fakültesi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç:<br />

Kardiyak arrest sonucunda gelişen iskemi kognitif disfonksiyon ile sonuçlanabilir. Bu<br />

çalismada domuzlarda mekan hafızası öğrenme testinin kognitif değerlendirme için<br />

kullanılabilirliği ve uzayan iskemi sürelerinin etkisi incelenmiştir.<br />

Araç ve Yöntem:<br />

Çalışma öncesinde 35-40 kg ağırlığındaki domuzlar tamamen aynı olan üç kutudan beslenmek<br />

üzere eğitildiler. Deneyden 5 gün önce kutulardan ikisi kilitlendi. Bir kutu hayvanların<br />

burunları ile açmalarına izin verecek sekilde açık bırakıldı. Hayvanlar beslenmek için kutuyu<br />

açmayı öğrendiler ve kutuyu açmak icin gerekli süre hergün kaydedildi.<br />

Deney sırasında anestezi uygulanmış olan domuzlarda sefalik venden ilerletilen bir kateterden<br />

elektrik uygulanması ile ventriküler fibrilasyon (VF) oluşturuldu. Hayvanlar rastlantısal<br />

olarak üç gruba ayrıldılar. 1. grupta kardiyak arrest süresi 5 dakika ikinci grupta ise 8 dakika<br />

idi. Bu dönemde iki gruba da resüsitasyon uygulanmadı. İskemi süreleri sonunda otomatik bir<br />

cihaz ile toraks kompresyonları başlatıldı. Her iki grupta da toraks kompresyonlarına<br />

başlanmasından sonraki birinci dakikada IV 1 mg adrenalin uygulandı ve beş dakika<br />

resüsitasyon uygulamasından sonra domuzlar defibrile edildiler.<br />

Kardiyak arrest oluşturulan gruplarda spontan dolaşımın dönmesinden sonra 6 saat süreyle<br />

vital fonksiyonlar izlendi ve sonra uyandırılarak kafeslerine alındılar. Kontrol grubunda ise<br />

anestezi sonrası kateterizasyonlar uygulandı, VF oluşturulmadı ve hayvanlar 6 saat izlendi.<br />

Resüsitasyon sonrası dört gün süresince önceden öğretilmiş olan test kullanılarak tekrar<br />

kognitif değerlendirme yapıldı. Postresüsitatif 5. günde domuzlara yeniden anestezi uygulandı<br />

ve beyinleri çıkartıldı.<br />

Bulgular:<br />

Testin ögrenilmesinde tüm hayvanlar basarılı oldular ve tipik bir öğrenme grafiği gösterdiler.<br />

Deney öncesi dönem kutu açma süreleri arasında farklılık izlenmedi. Postresüsitatif ilk iki<br />

günde iskemi süresi 8 dakika olan hayvanlarda kutuyu açma süresi, iskemi süresi 5 dakika<br />

olanlar ve kontrol grubuna göre uzun bulundu. Bu farklılık istatistiksel olarak anlamlı idi.<br />

Tartışma ve Sonuç:<br />

Domuzlarda kardiak arrest sonrası farklı arrest sürelerinin kognitif fonksiyonlara etkisini<br />

incelemede mekan hafızası ögrenme testinin değerli ve uygulanabilir olduğunu gözlemledik.<br />

Tablo id 1<br />

Tablo 1: Gruplarda Postresüsitatif ilk iki gün kutu açma sür<br />

1 2 3


Gruplar 1. gün 2.gün<br />

4<br />

5<br />

5 dk. iskemi 188,9+/-412,6<br />

7<br />

8<br />

6<br />

20,4+/-32,1<br />

8 dk. iskemi 1150,8+/-155,6 638,4+/-492,1<br />

10<br />

kontrol<br />

11<br />

7,0+/-6,9<br />

9<br />

12<br />

4,7+/-2,3<br />

Süreler saniye olarak ölçülmüştür (+/-SD)


P333<br />

CERRAHİ YOĞUN BAKIMDA İZLENEN KAFA TRAVMALI HASTALARDA<br />

UYGULANAN VENÖZ TROMBOEMBOLİZM PROFİLAKSİSİNİN<br />

DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

Ayşe Yıldırım 1 * ,Simru Tugrul 2 ,Hakan Yanar 3 ,Gülçin Hepgül 4 ,Mehmet Kurtoglu 5<br />

1 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Anabilim Dalı - 2 İstanbul<br />

Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji Anabilim Dalı, İstanbul-Turkey 3 İstanbul<br />

Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı - 4 İstanbul Üniversitesi<br />

İstanbul Tıp Fakültesi, Genel cerrahi Anabilim Dalı - 5 İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp<br />

Fakültesi, Genel Cerrahi Anabilim Dalı -<br />

GİRİŞ: Cerrahi yoğun bakım ünitesinde takip edilmekte olan travmalı hastalarda kanama ve<br />

venöz tromboemboli komplikasyonu sık görülmektedir. Politravmatize hastalarda venöz<br />

tromboemboli riski (VTE) %70’e kadar çıkabilmektedir. Özellikle kafa travmalı hastalarda,<br />

intrakkranyal kanama riskinin artmaması için bilinen klasik yöntemler VTE profilaksisinde<br />

yeterli olmamaktadır. Bu çalışmada kafa travmalı hastalarda VTE profilaksisi için en sık<br />

kullanılan farmakolojik yöntem (düşük molekül ağırlıklı heparin:DMAH) ile mekanik<br />

yöntemin (antiembolik çorap ile intermittan pnömatik kompresyon) etkinliğinin ve<br />

komplikasyonlarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. MATERYEL VE METOD: Etik kurul<br />

onayı alınarak, Mayıs 2005- <strong>2006</strong> tarihleri arasında yatan, 15-85 yaş arası, kafa travması olan<br />

54 hasta prospektif, randomize olarak çalışmaya alınmıştır. Tüm hastalara yoğun bakıma<br />

kabulünden sonra kanama yönünden stabil oluncaya kadar dizaltı varis çorabı giydirilmiş ve<br />

intermittan pnömatik kompresyon (İPC) (SCD, Tyco, USA) uygulanmıştır. Hastalar kanama<br />

eğilimi açısından stabil olduktan sonra, bir grupta İPC işlemi sonlandırılarak DMAH olan<br />

Tinzaparin sodium (İnnohep) 3500 IU, tek doz/gün, subkutan uygulamaya başlanmıştır (Grup<br />

1, n:27). Diğer grupta ise İPC profilaksisine devam edilmiştir (Grup 2, n:27). Tüm hastaların<br />

yaşı, cinsiyeti, yoğun bakım kalış süresi, hastane kalış süresi, APACHE II Skoru, Travma<br />

Skoru (İSS), Tromboz Risk Faktörü Skoru, komplikasyonları, mortalite kaydedilmiş ve yatak<br />

başında alt extremitelerine, aralıklı venöz Doppler sonografisi yapılmıştır. İstatistiksel<br />

analizde student- t ve Fisher testi kullanılmış ve p


Grup1(DMAH Grup2(İPC)<br />

4<br />

Cins.(K/E)<br />

5<br />

7/20<br />

6<br />

7/20<br />

7<br />

Yaş<br />

8<br />

37.7+/-17<br />

9<br />

37.8+/-18<br />

10<br />

APACHEII<br />

11<br />

14.3+/-8<br />

12<br />

14.4+/-6<br />

13<br />

İSS<br />

14<br />

18.7+/-8<br />

15<br />

18.4+/-7<br />

16<br />

RiskFaktör<br />

17<br />

9.7+/-4<br />

18<br />

8.8+/-3<br />

19<br />

YB.Kalış<br />

20<br />

14.3+/-8<br />

21<br />

9.5+/-6*<br />

22<br />

Hst.Kalış<br />

23<br />

24.6+/-13<br />

24<br />

15.7+/-10*<br />

25<br />

Mortalite<br />

26<br />

3(%11)<br />

27<br />

10(%37)<br />

28<br />

GCS


P334<br />

YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE FORSEPS DİLATASYONEL PERKÜTAN<br />

TRAKEOSTOMİ DENEYİMLERİMİZ<br />

Şule Akın 1 ,Anış Arıboğan 2 *<br />

1 Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi, Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon, ADANA-Turkey 2 Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi<br />

ve Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Perkütan trakeostomi son yıllarda yoğun bakım ünitelerinde cerrahi<br />

trakeostomiye göre oldukça kabul gören bir yöntemdir. Kullanılan malzemeye göre farklı<br />

uygulama teknikleri bulunmaktadır. Burada hastanemiz yoğun bakım ünitesinde forseps<br />

dilatasyonel yöntem ile uygulanan perkütan trakeostomi deneyimlerimiz aktarılmaktadır.<br />

Gereç ve Yöntem: Ağustos 2005 ve Ağustos <strong>2006</strong> tarihleri arasında forseps dilatasyonel<br />

yöntemi ile yoğun bakım ünitemizde yatak başı trakeostomi açılan hastalar çalışmaya alındı.<br />

İşlem bu konuda deneyimli 2 ayrı yoğun bakım hekimi tarafından trakeostomi açılması ve<br />

havayolu koruması için dönüşümlü olarak uygulandı. Trakeostomi açılması sedoanaljezi ile<br />

gerçekleştirildi. Hastalar yaş, cinsiyet, yoğun bakım ünitesinde bulunma nedeni, mekanik<br />

ventilasyon günü dikkate alınarak kaydedilirken, yöntem de işlem süresi ve komplikasyonlar<br />

açısından değerlendirildi.<br />

Bulgular: Forseps dilatasyonel trakeostomi açılan 68 hastadan (30 Erkek, 38 Kadın) 4’ü 20-30<br />

yaş arasında, 6’sı 30-40 yaş arasında, 46’sı 40-50 yaş arasında, 12’si 50-60 yaş arasında idi.<br />

Hastaların 46’sı (%68) travma hastası olup bunların 5’i göğüs travması, 16’sı kafa travması,<br />

25’i multi travma idi. Geri kalanın (22 hasta, %32) 18’ine çeşitli nedenlerle uzamış mekanik<br />

ventilasyon (7 günün üzerinde), 4’üne de postoperatif üst havayolu obstrüksiyonu nedeniyle<br />

trakeostomi açıldı. Hastalardan 9’una (%13) balon-valv-maske cihazı, diğerlerine ise (%87)<br />

endotrakeal entübasyon eşliğinde işlem uygulandı (FiO2:1). İşlem süresi 120 ± 30 saniye idi.<br />

2 (%2.9) hastada trakeostomi açıldıktan sonra minör kanama izlendi. Kanama haricen<br />

uygulanan baskı ile durduruldu. Ayrıca hiçbir hastada hipoksi, trakea hasarlanması, subkütan<br />

amfizem, pnömotoraks, kanülün yanlış yerleştirilmesi gibi komplikasyonla karşılaşılmadı.<br />

Tartışma ve Sonuç: Perkütan trakeostomi yatak başında süratle açılabilmesi nedeniyle hem<br />

hasta hem de yoğun bakım çalışanları için oldukça konforlu ve avantajlıdır. Bu amaçla<br />

uygulanan tekniklerden biri olan forseps dilatasyonel trakeostominin deneyimli ekipler<br />

tarafından uygulandığında yoğun bakım hastalarında güvenle kullanılabilecek ve<br />

komplikasyon riskinin minimal olacağı bir yöntem olduğu kanaatine varıldı.<br />

Kaynaklar:<br />

1. Int Care Med 2004;30(6):1212-5.<br />

2. Anaest Int Care <strong>2006</strong>; 34(1):51-4.


P335<br />

HASTANEMİZ YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİNDEKİ NOZOKOMİYAL<br />

ENFEKSİYONLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ<br />

Tuba Turunç 1 ,Yusuf Ziya Demiroğlu 1 ,Şule Akın 2 ,Hikmet Uncu 3 ,Şule Çolakoğlu 3<br />

,Anış Arıboğan 4 * ,Hande Arslan 5<br />

1 Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi, İnfeksiyon Hastalıkları ve<br />

Klinik Mikrobiyoloji - 2 Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon, ADANA-Turkey 3 Başkent Üniversitesi Adana Uygulama ve<br />

Araştırma Merkezi, İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji - 4 Başkent Üniversitesi<br />

Adana Uygulama ve Araştırma Merkezi ve Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi,<br />

Anesteziyoloji ve Reanimasyon - 5 Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Ankara Hastanesi,<br />

İnfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji -<br />

Giriş ve Amaç: Nozokomiyal enfeksiyonlar yoğun bakım tedavilerinin en önemli<br />

komplikasyonunu oluşturmaktadır. Doğru ve yeterli enfeksiyon kontrolü ve antibiyotik<br />

kullanım politikalarını belirlemede epidemiyolojinin ve bu enfeksiyonların risk faktörlerinin<br />

belirlenmesi gerekmektedir. Bu çalışmada hastanemiz yoğun bakım ünitelerinde bir yıllık<br />

nozokomiyal enfeksiyon oranları ve sistemlere göre dağılımlarını belirleyerek nozokomiyal<br />

enfeksiyon kontrol politikalarını yönetmeyi amaçladık.<br />

Gereç ve Yöntem: 1 Ocak ve 31 Aralık 2005 tarihleri arasında “Hastane Enfeksiyon Kontrol<br />

Komitesi” tarafından belirlenen yoğun bakım ünitesi enfeksiyonları frekanslarına, enfeksiyon<br />

ajanlarına ve bu enfeksiyonların yoğun bakım üniteleri ile enfeksiyon bölgelerindeki<br />

dağılımına göre tetkik edildi. Hastane enfeksiyon oranları klinik yöntemler ve laboratuvar<br />

tabanlı aktif prospektif surveyanstan elde edilen verilere göre değerlendirildi.<br />

Bulgular: Bu çalışmada dahiliye yoğun bakım ünitesi, cerrahi yoğun bakım ve reanimasyon<br />

ünitesi, koroner yoğun bakım ünitesi, kardiyovasküler yoğun bakım ünitesi ve yanık yoğun<br />

bakım ünitesinin surveyans sonuçları kullanıldı. Bu süre içinde bu kliniklerin toplam hasta<br />

sayısı 5051 olarak tespit edildi. Bu hastaların 460’ına (%9.1) nozokomiyal enfeksiyon tanısı<br />

konuldu. Nozokomiyal enfeksiyonların sistem dağılımına bakıldığında kan dolaşımı<br />

enfeksiyonları ilk sırada (n=196, %42.6) yer almaktaydı. Bu sonucu üriner sistem (n=115,<br />

%25) ve kateter (n=35, %17.6) enfeksiyonları izledi. En fazla izole edilen mikroorganizmalar<br />

P. aeroginosa (%23), Candida spp (%16.5) ve metisiline dirençli koagülaz negatif<br />

Staphylococcus (%13.1) idi.<br />

Tartışma ve Sonuç: Hastanemiz yoğun bakım ünitelerinde en sık nozokomiyal<br />

enfeksiyonların bakteriyemi ve üriner sistem enfeksiyonu olduğu görülen bu çalışmanın<br />

sonuçları intravenöz ve üriner kateter uygulama ve bakımında daha fazla dikkatin çekilmesi<br />

gerektiğini vurgulamaktadır. Bu konuda hastane personelinin eğitimi “Hastane Enfeksiyon<br />

Kontrol Komitesi” tarafından sürdürülmektedir.<br />

Kaynaklar:<br />

1.Int J Antimicrob Agents. <strong>2006</strong>;28:86-90


2.Drugs. <strong>2006</strong>;66(6):751-68


P336<br />

AĞIR SEPSİSTE KONVANSİYONEL YAKLAŞIMA AKTİVE PROTEİN C<br />

EKLENMESİNİN APACHE-II SKORU ÜZERİNE ETKİSİ<br />

Lütfi Yavuz 1 * ,Berit Gökçe Ceylan 2 ,Füsun Eroğlu 2<br />

1 Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD Isparta- 2<br />

Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon AD -<br />

GİRİŞ ve AMAÇ<br />

Yoğun Bakım Ünitemizde 2004 – <strong>2006</strong> tarihleriinde ağır sepsis tanısı almış olguların<br />

tedavilerinde konvansiyonel yaklaşım ile buna Aktive Protein C (APC) eklenmesinin<br />

APACHE II skoru üzerine etkisini araştırdık.<br />

GEREÇ-YÖNTEM<br />

Çalışma APACHE-II skoru ≥26 olan, kan kültürlerinde patojen üreme olan, en az 2 organ<br />

sisteminde sepsise bağlı yetmezlik ortaya çıkan, ağır sepsis tanısı almış, 17–86 yaşlarında 45<br />

olgu üzerinde yapıldı. Tüm olgulara mekanik ventilasyon ve destek tedavisi verildi.<br />

Antibiyogram sonuçlarına göre bütün olgulara konvansiyonel antibiyoterapi uygulandı.<br />

Randomize olarak seçilen 22 olguda antibiyotik tedavisine ek olarak 96 saat APC infüzyonu<br />

24 µg/kg/s dozda uygulandı (Grup I). Konvansiyonel yaklaşımla ve sadece antibioterapi alan<br />

23 olgu da kontrol grubu olarak değerlendirildi (Grup II). Grup I’de APC infüzyonu öncesi ve<br />

sonrası; Grup II’de ise üreme görülen kan kültürünün alındığı an ve kültürden 5 gün sonrası<br />

APACHE-II skoru hesaplandı. Grup I’de kanama testlerinde uzama varsa APC, TDP<br />

sonrasında uygulandı. Kanama testleri 6 saat ara ile tekrarlandı. Testlerde uzama saptanan<br />

olgularda infüzyona ara verildi, TDP ile düzelme sağlanıp daha sonra infüzyona devam edildi.<br />

Kanama pıhtılaşma testlerinin düzeltilemediği durumlarda infüzyon sonlandırıldı.<br />

BULGULAR<br />

Gruplar arasında cinsiyet ve yaş açısından fark yoktu (p=0.763, p=0.536). Grup I’de APC<br />

infüzyonu öncesi 28.86±4.88 olan APACHE-II değeri, infüzyon sonrası 21.13±4.95’e<br />

geriledi. Aradaki fark istatistiksel olarak çok anlamlı idi (p


P337<br />

EVDE MEKANİK VENTİLASYON UYGULAMALARIMIZ<br />

Ayşegül Çizen 1 ,Gülcan Berkel Yıldırım 1 * ,Gıyasettin Fidan 1 ,Elif Bombacı 2 ,Banu<br />

Çevik 3 ,Serhan Çolakoğlu 4<br />

1 Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II.Anesteziyoloji ve Reanimasyon<br />

Kliniği - 2 Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi, II.Anesteziyoloji ve<br />

Reanimasyon Kliniği İstanbul- 3 Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve Araştırma Hastanesi,<br />

II.Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği istanbul- 4 Dr. Lütfi Kırdar Kartal Eğitim ve<br />

Araştırma Hastanesi, II.Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği -<br />

Giriş ve Amaç: Evde mekanik ventilasyon (EMV) uygulaması yoğun bakımda mekanik<br />

ventilatörden ayrılamayan, vital bulguları stabil seyreden kronik solunum yetmezliği olan<br />

hastaların tedavilerinin evde devam ettirilmesi amacıyla uzun süredir kullanılan bir<br />

yöntemdir. Bu çalışmamızda yoğun bakım ünitemizden ev tipi solunum cihazı ile taburcu<br />

edilen hastalara ait verileri sunmayı amaçladık.<br />

Gereç ve Yöntem: Hastanemiz Yoğun Bakım Ünitesinden ev tipi solunum cihazı ile taburcu<br />

edilen hastalara ait veriler Tablo I’ de gösterilmiştir. Çeşitli nedenlerle mekanik ventilatörden<br />

ayrılamayan hastalara trakeotomi açıldı, vital bulguları stabil hale geldiğinde aile bireylerinin<br />

bilgilendirilmesi ve onaylarının alınmasının ardından EMV planlandı. Ev tipi solunum<br />

cihazlarının ayarları uzman hekimlerce yapılarak klinik gözlem ve kan gazı takipleriyle<br />

hastaların cihazlara uyumu sağlandıktan sonra evde bakımı üstlenecek bireylere genel hasta<br />

bakımı, ventilatör kullanımı ve idame medikal tedavi konularında eğitim verildi. Evde bakım<br />

için gerekli olan diğer malzeme ve ekipmanın sağlanmasının ardından aylık poliklinik takibi<br />

önerisiyle hastalar eve taburcu edildi.<br />

Hasta III EMV’nin 18. gününde kaybedilirken diğer hastaların takipleri halen sürmektedir.<br />

Tartışma ve Sonuç: EMV uygulaması uzamış mekanik ventilasyon gereken hastalarda yaşam<br />

kalitesini arttıran, yoğun bakım ünitelerinin daha verimli kullanılmasına olanak veren pratik<br />

bir yöntemdir. Ancak altta yatan hastalıklara bağlı problemler, ani gelişebilen<br />

komplikasyonların zamanında fark edilememesi, aileye getirdiği fiziksel ve sosyolojik yük<br />

sebebiyle bu tür hastaların takip ve tedavilerinin yapılacağı özellikli merkezlere ihtiyaç<br />

olduğu kannatindeyiz.<br />

Tablo id 1<br />

Tablo-I: Hastalara ait veriler<br />

1<br />

2<br />

3<br />

Hasta Yaş Cinsiyet Tanı<br />

7<br />

I<br />

15<br />

II<br />

23<br />

III<br />

8<br />

62<br />

16<br />

9<br />

24<br />

21<br />

9<br />

E<br />

17<br />

K<br />

25<br />

E<br />

4<br />

10<br />

ALS<br />

18<br />

Pompe<br />

26<br />

Servikal kesi<br />

5<br />

YB kalış süresi EMV süresi<br />

11 12<br />

42 gün<br />

19 20<br />

5 ay<br />

27<br />

115 gün<br />

6<br />

13 14<br />

15 ay<br />

21 22<br />

97 gün<br />

28 29<br />

17 gün


30<br />

IV<br />

38<br />

V<br />

31<br />

76<br />

39<br />

62<br />

32<br />

K<br />

40<br />

E<br />

33<br />

KOAH,SVH<br />

41<br />

KOAH<br />

35<br />

34<br />

125 gün<br />

42 43<br />

34 gün<br />

36 37<br />

176 gün<br />

44 45<br />

14 ay<br />

*Amyotrofik Lateral Skleroz,**Tip II Glikojen Depo Hastalığı


P338<br />

AKUT SOLUNUM YETERSİZLİĞİNDE BIPAP VE ATC İLE BİLEŞİK YAPAY<br />

SOLUNUM<br />

Ender Gedik 1 ,Kadir Demir 2 ,Müslüm Çiçek 2 * ,A.Kadir But 2 ,Türkan Toğal 2 ,M.Özcan<br />

Ersoy 2<br />

1 İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon Malatya- 2 İnönü<br />

Üniversitesi Tıp Fakültesi, Anesteziyoloji ve Reanimasyon -<br />

Giriş ve Amaç: Güncel ventilatörler birden fazla solunum modunun aynı anda kullanımına<br />

olanak sağlamıştır (1). Ancak modların birlikte kullanımı ile elde edilen bileşik ventilasyonun<br />

klinik anlamı, avantajları ya da dezavantajları üzerine yeterli veri bulunmamaktadır (2). Bu<br />

çalışmada; akut solunum yetersizliği (ASY)’ne sahip olgularda, farklı sürelerdeki BIPAP<br />

(biphasic positive airway pressure ventilation) ventilasyonuna ATC (automated tube<br />

compensation) eklenmesinin; hemodinami, yapay solunum parametreleri ve alveolar gaz<br />

değişimi üzerine etkilerinin karşılaştırılması amaçlandı.<br />

Gereç ve Yöntem: Çalışmaya alınan 60 erişkin olgu remifentanil-midazolam infüzyonu ile<br />

Ramsay sedasyon skoru 3 olacak şekilde sedatize edilerek, Dräger Evita 4 ventilatör ile<br />

solutuldu. İlk bir saatte uygulanan BIPAP ventilasyonu sonrası, olgular rasgele iki gruba<br />

ayrıldı: Grup 1 (n=30) için 6 saat, grup 2 (n=30) 12 saat süreyle devam eden BIPAP<br />

ventilasyonu sonrası tüm olgulara % 100 oranında ATC 6 saat süreyle uygulandı. Ventilatör<br />

parametreleri; Pinsp < 30 cmH2O, fmek ≤ 16/dk, I: E = 1: 2, FiO2 < 0.6, PEEP = 5 cmH2O,<br />

VT ≤ 8 mL/kg, PaCO2 35–50 ve PaO2 70–110 mmHg olacak şekilde ayarlandı. Çalışma<br />

parametreleri; yapay solunumun birinci saati (T1), BIPAP sonu (T2) ve BIPAP + ATC<br />

ventilasyonu sonunda kaydedildi (T3).<br />

Bulgular: Grupların; demografik ve klinik koşulları, hemodinamik verileri, PEEPi, havayolu<br />

kompliyansı, PaCO2, SaO2 ve PaO2 değerleri arasında istatistiksel olarak anlamlı fark<br />

bulunamadı. BIPAP ventilasyonu üzerine daha erken sürede ATC eklenmesi ile Pinsp,<br />

VTinsp, VTeksp, FiO2 değerlerinin azalması ve MVspo/top değerleri ve horovitz indeksinde<br />

görülen artış istatistiksel olarak anlamlıydı (p


P339<br />

İKİ YILLIK TORASİK ANESTEZİ OLGULARIMIZDA POSTOPERATİF<br />

SOLUNUM YETMEZLİĞİ VE MORTALİTE<br />

HİLAL SAZAK* ,FATMA ULUS ,ESER ŞAVKILIOĞLU<br />

ATATÜRK GÖĞÜS HASTALIKLARI VE GÖĞÜS CERRAHİSİ EĞİTİM VE ARAŞTIRMA<br />

HASTANESİ, ANESTEZİYOLOJİ VE REANİMASYON -<br />

GİRİŞ VE AMAÇ: Son 30 yılda göğüs cerrahisi ve anestezisindeki gelişmelerle postoperatif<br />

komplikasyonlar azalmasına rağmen, özellikle pulmoner rezeksiyonlardan sonra gelişen<br />

solunumsal komplikasyonlar major morbidite ve mortalite nedeni olarak kalmıştır. Bu<br />

retrospektif çalışmada göğüs cerrahisi uygulanan olgularda postoperatif solunum yetmezliği<br />

sıklığını, bu olguların perioperatif durumlarını ve mortaliteyi belirlemeyi amaçladık.<br />

GEREÇ VE YÖNTEM: 2 yıl içinde elektif göğüs cerrahisi yapılan 2407 olgudan 46’sının<br />

cerrahi yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) invaziv mekanik ventilasyon (MV) gereksinimi oldu.<br />

Bu olguların preoperatif ve intraoperatif tüm anestezi kayıtları retrospektif olarak incelendi.<br />

Anestezi indüksiyonunu takiben bütün pulmoner rezeksiyon olguları endobronşiyal çift<br />

lümenli tüple entübe edildi. Kliniğimizde olgular kontrendikasyon olmadıkça operasyon<br />

bitiminde ekstübe edilip YBÜ’nde izlenmekte postoperatif 1. günde ise servise transfer<br />

edilmektedir. Rutin olarak postoperatif ağrı kontrolü yapılmaktadır.<br />

BULGULAR: 2407 olgunun 1767’sine torakotomi, bunların da 1128’ine (%63.8) pulmoner<br />

rezeksiyon yapıldı. MV gereksinimi olup yaş ortalaması 57.9 ¹ 14.5 ve ortalama anestezi<br />

süresi 212.8 ¹ 77 dk olan 46 olgunun 35’i erkekti. 41’ine torakotomi, 27’sine pulmoner<br />

rezeksiyon uygulanmıştı. 33’ünün en az bir yandaş hastalığı, 27’sinin sigara alışkanlığı vardı.<br />

19’u ameliyattan entübe çıktı; 2’si operasyon günü, diğerleri ise ilerleyen günlerde servisten<br />

alınarak entübe edildi. 30’unun MV gereksinimi 1 günden azdı; diğerlerinin ortalama MV<br />

süresi 11.6 ¹ 8.9 gündü. 46 olgunun 25’i eksitus oldu (mortalite oranı: % 54.3). Eksitus<br />

olanların ise 15’ine rezeksiyon yapılmıştı. Olguların, ortalama YBÜ yatış süresi 6.4 ¹ 9.2<br />

gündü.<br />

TARTIŞMA VE SONUÇ: 2 yıllık torasik anestezi olgularımızın retrospektif incelemesinde<br />

postoperatif solunum yetmezliği gelişenlerin mortalite oranı literatürle benzerlik<br />

göstermektedir. Göğüs cerrahisi olgularının preoperatif değerlendirme / hazırlık ve<br />

intraoperatif izlem kadar, postoperatif dönemde de solunumsal komplikasyonlar açısından<br />

yakın izlem ve solunum desteği ile ilgili ekipmanların hazırlanması yönünden özellikli<br />

olduğunu düşünüyoruz.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!