26.10.2014 Views

dogu-turkistan-raporu

dogu-turkistan-raporu

dogu-turkistan-raporu

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ETNİK VE DİNİ AYRIMCILIK<br />

Etnik ve Dini Ayrımcılık<br />

Etnik Ayrımcılık<br />

Türk kökenli toplulukların yoğun olarak yaşadığı<br />

bölgede dikkat çeken ilk hak ihlali, 1884 yılındaki<br />

işgalden sonra bölgenin isminin, Çince anlamı<br />

“yeni fethedilmiş topraklar” demek olan Sincan<br />

(Xinjiang) olarak değiştirilmesi ve “Doğu Türkistan”<br />

ismini kullanmasının resmî olarak yasaklanması<br />

ile başlar. Bölgede sadece Uygur Türklerinin<br />

bulunduğunu söylemek doğru değildir. Uygurlar<br />

bölge nüfusunun en büyük kısmını oluştururken<br />

en az onlar kadar kalabalık olan bir diğer topluluk<br />

da Hui adı verilen Çinli Müslümanlardır. Aralarındaki<br />

din bağına rağmen Huiler ile Uygurların ilişkileri<br />

neredeyse yok gibidir. Bir taraftan Çin devleti<br />

Müslümanlara ait resmî kurumlarda Huileri tercih<br />

ederek bu ayrılığı körüklerken diğer taraftan da kısmi<br />

serbesti ile yetinen Huiler Uygurları hak ve özgürlük<br />

taleplerinde yalnız bırakınca Çin’in işi daha<br />

da kolaylaşmıştır. Haklı mücadelelerinde yalnızlaşan<br />

Uygurlar aynı dili konuştukları batıdaki komşu<br />

devletlerin halklarıyla ilişkiler kurunca da haklı<br />

talepleri kolayca “dış güçlerin operasyonu” olarak<br />

isimlendirilebilmektedir. Huilerin varlığı bir şekilde<br />

Uygurlar tarafından kabullenilmiş olmakla beraber<br />

Çin devleti, bölgede asıl sorun kaynağı olan<br />

Han Çinlilerini, uygulamakta olduğu iskân politikasıyla<br />

bölgeye yerleştirmektedir.<br />

Bölgenin öneminin farkında olan Pekin yönetimi,<br />

bu iskân politikasıyla demografik yapıyı değiştirmeyi<br />

hedeflemektedir. Bugün resmî rakamlara<br />

göre, neredeyse Uygur Türkleri ile Han Çinlilerinin<br />

nüfusu birbirine yakın hâle gelmiştir. Han<br />

Çinlilerinin nüfusu her yıl ortalama %8’lik bir artış<br />

göstermektedir. Artış oranı 1980’lerde yirmi<br />

altı kat gibi inanılmaz bir rakama ulaşmıştır. Böylece<br />

1950’lerden itibaren başlayan asimilasyon çalışmaları<br />

öncesinde, bölgedeki nüfus yoğunluğu<br />

%75 olan Uygur nüfusunun oranı bugün yarı yarıya<br />

düşmüştür. Çin idaresinin yürüttüğü asimilasyonun<br />

bir diğer parçası da, Uygur Türklerinin<br />

bölgeden tasfiyesi ve nakli şeklindeki yoğun nüfus<br />

göçünü gerçekleştirmesidir. Bölgedeki nüfus<br />

hâkimiyetini elinde tutmak ve etnik nüfus yoğunluğunu<br />

arttırmak isteyen Çin, bu amaçla çeşitli yollar<br />

denemektedir. Örneğin Uygur çocuklar “Sincan<br />

Sınıfı” adlı bir program çerçevesinde Çin’in iç<br />

bölgelerine götürülerek asimile edilmeye başlanmıştır.<br />

Devamında 2003 yılından itibaren “iş gücü<br />

fazlasını başka bölgelere yönlendirme” politikası<br />

çerçevesinde özellikle genç Uygur nüfusu Çin’in<br />

iç bölgelerine taşınarak genel nüfus içerisinde eritilmeye<br />

çalışılmaktadır. Bu nakillerde Uygur kızlar<br />

öncelikli tercih edilmekte ve kızlar yeni yerleşim<br />

yerlerinde hayatta kalabilmek için kayıt dışı sektörlerde<br />

çalışmaya zorlanmaktadır.<br />

Dini Ayrımcılık<br />

Çin, azınlık haklarına dair geniş çaplı garantiler<br />

verilen 1982’de yürürlüğe giren anayasasının<br />

ve 1984’de yürürlüğe giren Milli Sınırlara Sahip<br />

Özerk Bölgeler Yasasının ilgili maddelerince<br />

her bir vatandaşına istediği dine inanma ve ibadet<br />

yapabilme özgürlüğünü vermiştir. Vatandaşlarına<br />

inanç özgürlüğü veren Çin hükümeti aynı zamanda<br />

dini cemaatlerin ve hayatın da kendi denetimi<br />

altında olmasını da garantilemiştir. Dini inanç<br />

özgürlüğüne dair 1982 anayasasının 36. maddesi<br />

şöyledir:<br />

51

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!