24.12.2014 Views

TARİHÇE - Kültegin Ögel

TARİHÇE - Kültegin Ögel

TARİHÇE - Kültegin Ögel

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

TARİHÇE<br />

Meyhane kültürü<br />

Eski İstanbul meyhaneleri 8-10 masa, bir içki tevzi tezgahı, küçücük bir mutfak<br />

ve dört duvardan oluşan bir mekandır. Meyhaneler, masaları, iskemleleri,<br />

gramofonları, mezeleri ve çiçekler, taze ceviz içicileri, bademcileri, karidesçileri,<br />

lavaboları, tuvaletleri, tuvaletlerindeki musluk ve maşrapaları, mutfaklarındaki<br />

helezonik sineklikleri (sinekkapanları) geleneksel teldolapları ile yaşayarak<br />

günümüze kadar gelmiştir.<br />

1875-1880 yıllarına kadar meyhanelerde masa kullanılmamıştır. Kafeşantanlar<br />

ve meyhanelerin alafrangası olarak nitelenen – gazinoların gece eğlence hayatında<br />

yer almaya başlamasından sonra meyhaneler de yeniden yapılanma safhasına<br />

girmiş, masalar kullanılmaya başlanmıştır. O yıllarda kadar rahle gibi açılır- kapanır<br />

iskemleler üzerine bakır veya ağaç siniler konularak sofra kuruluş, sofrada kısa<br />

ayaklı hasır örgü iskemleler kullanılırdı. Sofra kurulduğunda da sofranın uğur ve<br />

bereketini temsilen sofraya önce ağaçtan oyma tuzluk getirilirdi.<br />

Osmanlı döneminde meyhanelerde “tezgahçı” içki tevzi tezgahında görev yapar,<br />

sofradaki konuklara ise “saki” (ortacı) hizmet ederdi. Sakilerin konuklarına cilve<br />

yaptıkları, bel kıvırdıkları, göz süzdükleri bilinir. Osmanlı döneminde meyhanelerin<br />

yanı sıra, özel toplantılarda, içkinin yasak olmadığı tekkelerde içki sunumu “saki”<br />

denen görevliler tarafından yapılıyordu. Saki hakkında anlatmaya çalıştığımız<br />

bilgilerden de anlaşıldığı gibi, meyhanelerde görev yapan sakilerin görevi yalnızca<br />

“mey sunma” ile kalmamıştır. O dönemlerde meyhane müdavimlerine seksi birer<br />

gösteri de sunmuşlardır. Bunu yalnızca sakiler değil, zaman zaman “ateş oğlanları”<br />

yapmıştır.<br />

Meyhane idarecileri olan “meyhane ustaları”na veya “usta meyhaneci” lere ise<br />

“barba” deniliyordu. Barba, aslında İtalyan’ca bir kelime, sakallı erkek, sakallı ihtiyar<br />

anlamına geliyordu.<br />

Genellikle meyhanelerde şaraplar büyük fıçılarda bulundurulurken, küplü<br />

meyhanelerde şarap ve rakılar için özel küpler kullanılırdı. Bir rivayete göre rakı<br />

küplerinin üzerinde bulunan aslan kabartmalarından esinlenerek rakıya “ aslan sütü “<br />

adı verilmişti. Bu tür meyhaneler “ “Humhane” olarak da adlandırılmıştı. “Hum”<br />

Acemce “ küp “ anlamına gelmekteydi (Zat, 2002).<br />

1950’li yıllara kadar rakı kadehi şimdiki kadehlerin dörtte biri ölçüsünde ve avuç<br />

içerisinde tutulduğunda, avuç kapatıldığında içerisinde bir şey olduğu belli<br />

olmayacak ölçüdeydi ve buna “yüksük kadeh” denirdi. Yüksük kadeh susuz fondip<br />

yapılırdı ve bu kadehler 4-5 cl yani tek ölçü rakı alırdı. Sonra daha büyük olan “leylek<br />

boynu” kadehler çıktı. Bunların dip kısmı dar konik olduğundan karlık saplanırdı. İçi 8-<br />

10 cl yani “duble” rakı alırdı. Rakı, içerisinde sıkıştırılmış kar olan “karlık” ta<br />

soğutulurdu. Masada rakı şişesinin görülmesi istenmiyorsa, yarım ufak rakı alan<br />

“karafaki” denilen sürahilere koyulur ve masaya getirilirdi. 1950-60 yılları arasında o<br />

sırada limonata bardağı olarak kullanılmakta olan bardakları meyhanelerde rakı<br />

bardağı olarak kullanılmaya başlandı (Sevengil, 1985).<br />

Rakı sofrası (çilingir sofrası) meyhaneden çıkmıştır. Oysa ki meyhane kelimesi<br />

“şarap içilen yer” anlamına gelir. Osmanlı döneminde daha çok şarap içilirmiş<br />

25

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!