You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
TARİHÇE<br />
Çünkü artık yeni ürünler ülkeye girmişti ve bunların pazardan çekilmek gibi bir<br />
niyetleri yoktu. Bu nedenle piyasayı iyi bir reklam kampanyasıyla girdiler. Daha sonra<br />
reklamlar yasaklansa bile, artık her şey için çok geçti. Tüm bakkalların, büfelerin adı<br />
sigara markaları olmuştu. İsim tabelalarını bedava yaptırmalarından dolayı heryere<br />
kendi isimleri de girmeye başladı. Örneğin “Marlboro Şen Bakkal Marlboro” gibi<br />
(Erdinç, 2004).<br />
Konuyla ilgili biyolojik araştırmalarda ülkemizde yaygınlaştı. Profesör Hikmet<br />
Koyuncuoğlu 1990 yılında “Sıçanlarda Presipite Yoksunluk Sendromunun Ketamin<br />
ve Dekstrometorfan Tarafından Süpresyonu” başlıklı bu çalışmasıyla Eczacıbaşı Tıp<br />
Ödülü kazandı.<br />
1990’lı yılların başında madde kullanıcılarının tedavisini kolaylaştıran bir<br />
yasanın çıkması, aslında önemli bir dönüm noktası olarak kabul edilebilir. Daha<br />
önceleri madde kullanıcısı tedavi olmak istese bile, bu bir suç olarak görüşülürken,<br />
bu yasa sonrası kullanıcı yakalanmadan önce kendi isteğiyle tedaviye başvurursa,<br />
hakkında herhangi bir yasal soruşturma yapılmamaktadır. Bunun sonucu tedavi için<br />
başvuranların sayısın da önemli artış olduğunu söylemek herhalde gereksiz olacaktır.<br />
1995 yılında üçüncü büyük bağımlılık dalgası ortaya çıktı. Kamuoyunun haberi<br />
aşırı dozdan ölümler sayesinde oldu. 17 yaşındaki Vildan Kutlular eroin yüksek<br />
dozuna bağlı öldü. Babasının bir cemaat lideri olması büyük sansasyona yol açtı. Bu<br />
günlere ilişkin olarak söylenebilecek çok şey var. 1996 yılında yayınladığım<br />
“uyuşturucu maddeler ve bağımlılık (Ögel, 1996)” kitabının önsözünün iyi bir özet<br />
vereceğini düşünüyorum.<br />
‘Uyuşturucu madde’ kavramı ülkemizde son yıllarda giderek artan bir dozda<br />
gündeme girmeye başladı. Gündeme sokan basındı. Birkaç genç sokak arasında<br />
öldü. Ölmeden önce kimsenin dikkatini çekemediler. Hiçbiri de dikkat çekmek için<br />
ölmedi. Ancak, eroin damarlarının asil sahibi kanın akmasını durdurunca “haber”<br />
oldular. Anmayı bile istemediğimiz “uyuşturucu maddeler” gözümüz ve kulağımızın<br />
içine çöreklendiler.<br />
Kimilerine göre bu kadar gündemde olmayı haketmemişti “uyuşturucu<br />
maddeler”. Olay büyütülmekteydi. Bir başka grup ise basının yanında yeraldı. Hatta<br />
olay yeterince önemli bir derecede yansıtılmamaktaydı. Tüm bu olup bitenleri izlemek<br />
ile mükellef izleyiciler, yani halkın kendisi, ne olduğuna tam olarak karar bile<br />
veremediği “uyuşturucu maddeler” hakkında derinlemesine yorumların tacizine<br />
uğradı. Televizyonlarının “prime time” larını uyuşturucular ve bağımlılık sorunu<br />
doldurdu. Halk, bir taraftan ölen gençlere üzülüyor, öte taraftan “sıcağı sıcağına”<br />
mantığının ötesinde olayı merak ediyordu.<br />
Aslında merak etmesi ile birlikte, eşzamanlı olarak konunun uzmanlarını<br />
karşısında buldu. Uzmanlar her gece televizyonda “uyuşturucu maddeler”i<br />
tartışıyordu. Sayıları da pek fazla olmadığı için, her gece aynı uzmanlar başka bir<br />
frekansta oturuyordu.<br />
Olayın boyutları pek bilinmiyordu. Ancak tehlike duygusu dalga dalga yayılmaya<br />
başladı. Sorun, haline geldi. Sonunda herkes soruna çözüm bulmaya karar verdi.<br />
45