ülkemin saygıdeğer aydını...ülkemin ısaygıdeğer aydını, Cumhuriyetten günümüze, yaptığıbütün konuşmalarda, yazdığı bütün makalelerde, çağrıldığı bütüntoplantılarda, sıkıntılarını dile getirirken, hep şu cümleleri kullanıyordu:«imanlı ve millî nesiller yetişecek ve bütün problemlerionlar çözecek, aydınlık yarınlar için imanlı ve millî nesiller yetiştirmeliyiz.»Bugün yine, dergilerden, gazetelerden, basından gözlüyoruz.Yine bütün problemlerin ve güçlüklerin üstünden nasıl gelineceksorusu aynı cümlelerle karşılanmaktadır: «İmanlı ve millî nesileryetişecek» ...Peki, nasıl yetişecek? îşte ülkemin saygıdeğer aydını,bu soruya rasyonel (!) çözümler bulabilmek için inancından,doğrularından dahi taviz vermek zorunda kaldı. Çok geçmedi;Ve bugün,Türk Dil kurumunun yönetimindeBakanlıklarda, üniversitede, devlet tiyatrolarında, TRT'de görevde,Öğretmen, dekan, rektör,Yayıncı, başyazar,Kültür müeseselerinin yürütücüsü, başkanı, v.s. oldu.Aynı problemleri, aynı güçlükleri bir masa başı toplantısındayetkili olarak tartışırlarken hâlâ aynı çözüm yolunu tekrarlıyorlar:«İmanlı ve millî nesiller yetişecek. Bütün problemleri imanlıve millî nesiller çözecek, aydınlık yarınlar onlarla mümkün.»Ülkemin saygıdeğer aydını bu ve benzeri konuşmalarını yaparken,yetişen nesiller, kitapçı vitrinlerinde, üniversite yayınlarıarasında, kütüphanelerde, gazete haylilerinde, televizyon programlarındakendi güçlüklerine, problemlerine ve fikrî sıkıntılarınadâir «eserler» arıyordu. Ve hâlâ yeni yetişen nesil «eser» arıyor.Ve ülkemin saygıdeğer aydını, listeler delen politikacılar aynıkonuşmasına devam ediyor...
MİLLİYETÇİLİĞİMİZNihat GENÇFotoğraf ve alt yazılarla, bizim hikâyemiz. Ve biz bize konuşuyoruz.Duygularımızla, fikirlerimizi hâlâ ayırtedebiliyor muyuz?İnsandan, fikirden, • sokaktan, camiden, manevî değerlerden, kültürdenvs. cinayetin ve katlin her türlüsünü yaşadık.Önümüzde upuzun uzanan koca bir ovaya terkedilmiş üç dört kelime;bütün bir ovayı, balta girmemiş bir orman kadar, her yönüyle vahşi ve esrarengizyapmaya yetiyor. Kültür; belki de üzerinde en çok konuşulan bir kavram.Teknoloji, medeniyet, batılılaşma; artık düşüncemizin beynimizle ilettiğişeyler değil, ses tellerimizin hemen yanma yerleştirilmiş otomatik, mekanik«sesler oldular. Siyasî, sosyal her sahada rahatça kullanılan, rahatçaçalımlar atılabilen ve herkesin üstadı olduğu kavramlar. Kültür denilincehâlâ hiçbir sosyal antropolog altından kalkamıyor, lâkin her yazar herkonuşmacı kendi icadı kuklalar gibi; ağzını, burnunu istediği şekilde rendeleyip,çizmeleriyle bu kavramların boğazlanmış cesetlerinin üstüne çıkıp, hemenher siyasî ve sosyal tartışmada, kahramanlı, hazlı ifdelerle ne kadarrahat kullanıyor.«Millî» kavrami da aynı kahramanın üzerine çıktığı bir başka plastisitaedilmiş kelimelerden diğeri. Batılılaşma karşısında hemen her fenomeni değerlendirirkenbolca cümlelerin ve makalelerin başına serpiştirdiğimizde, herşeyin«milî» renge bürünüp millîleşeceğine şahit olabilirsiniz. Meselâ, eğitimnasıl düzeltilir? Cevap: Millî eğitimle. Televizyon? Millî programlarla.. Sinemanasıl düzeltilir? Cevap: Millî Sinema anlayışıyla.. Peki, roman, pekişiir., vs. çoğaltmaya gerek yok. Millî kelimesi her kalemi eline alan veya herağzını mikrofona dayayan aydın için, tılsımlı, sihirli, batının dehşet ahlakîbuhranlarını saniyede halleden maymuncuğumuz.Peki, «millî» olan nedir? Neyin adına «millî» diyoruz? 1985 Türkiye'sindesosyal hayatta pratik karşılıkları olan bir şekliyle ifâde edebilir misiniz?Siyasî yapılanmaların uygun gördüğü davranış kodlarının ışığında lütfentercümesini yapar mısınız? Bu açıklamalarınızı yaparken, kitabî bilgilerimizide unutmayalım, yani, kıymet hükümlerinizle, şen'iyet hükümlerinizi karıştırmadancevap vermelisiniz. Duygularımızla fikirlerimizi ayırtedemediğimizbir dünyada bu kelimenin üstadları bizlere, Sait Halim Paşa'nm ve Gökalp'-in sözlerini zihin dairelerimizden biri yapmayı _öyle veya böyle başardılarçünkü...23 Nisan çocuk, bayramında sembolik bir şekilde bakanlık koltuklarındanbirini de birkaç dakika biz oturalım. Şu bir dakikada Mevlâna HazretlerininMesnevîsi'ne başladığı ilk beyitte «Ayrılıktan müştekiyim» dediği gibi,bizler hem «ayrılıktan müştekiyiz» ham de bu kelimelerin arka plânlarınıbilmeyen, açıklayamayan, anlatamayan, yaşayamayan aydından, ilim adamındanmüştekiyiz, deyip söze başlayalım.Sonra, Rönesans'ın hâlâ çözülemeyen, anlaşılamayan ünlü ressamıBosch gibi cennet ve cehennemlerimizi atalım ortaya. Görün maymunlarımızı,görün meleklerimizi..FOTOĞRAFLARHerşey Gökalp'in şu sözleriyle başladı: «Batılılaşacağız, lâkin millî de.ferlerimizi muhafaza edeceğiz»..Ve öncelikle zihnimizdeki fotoğraflarla başlayalım.Belki Mohaç'ta savaşamadık, belki Enver Paşa'yla Türkistan'a kadar gidemedik,belki Suriye cephesinde, Yemm'de ülkemiz için, toprağımız içinkan dökemedik, belki.. Lâkin bütün bir gençliğimiz, «milliyetçi» duygularla«...Osmanlı asırlarınadayalı birmedeniyetin hayattelakkisi herşeyiyle,nokta, virgülyayınlanmayaçalışıldı. Fakat,dürüstlük, doğruluknamus anlayışıdevlet anlayışıvs.; fert ailetoplum üçgenindehemen her değerinpratik yansımalarınınortaya konulmasındaçok eksikkalınmıştır...» 57