«Allahaşkına,muhafazakâr düşünceyitemsilençıktığınız yolda,attığmız nutuktayazdığınız makaledeneyin muhafazasındanbahsediyorsunuz?Bunun günümüzdavranış bilimlerindensiyasîteorilerine, idarehukukundan, personelyönetiminekadar karşılıklarınıbekliyoruz...Milliyetçi düşüncenin fikrî kavgasında siyasî kanadı temsil eden birçokyorum ışığında yazılan eserler büyük bir cılızlığın örneği olarak halen kitaplıkvitrinlerinde durmaktadır. «Ocak» dergisinin o günkü ciddiyetininyanında, aynı meselelere vakıf Necmettin Hacıeminoğlu'nun hiçbirilim adamına nasip olmayan trajlar yapan kitablarım incelediğimizde, bütünmeselelerin ve problemlerin, başına «millî» kelimesi getirilerek halledildiğinigörürüz. Bu anlayış ister istemez şöyle doğrudur : «Bu (millî) kelimesinindilinden anlayan kadrolar vardır, bu kadrolar siyasî cehdlere dönüşecek, veeğitim meselelerini halledecek». Bunu, bu ifâdelerle açıklarsak doğrudur. Lâkin,hiçbir kültür kodu sosyal hayatta ve üniversite dilinde karşılıkları verilerekortaya konulamamıştır. Yine eğitim meselesini millî davranış ve tutumlarıslstematize eden bir bakış açısından yoksundur. Bu genelde birçok eserdeböyledir. Yaygın bir kanaattir. İşte bunlardan müştekiyiz.Bu arada hemen belirtmek istiyorum ki, «milliyetçi» fikrin girdiği dehlizlerdenen büyüklerinden biri de Ayhan Tuğcugil'in meşhur TMSF kitabıdır.Çağın gözleri önünde milliyetçiliği Aristo mantığından matematiğe kadarsoktuk, çıkardık. Fakat, reel dünyamızın sınırlarının genişlemesinde enbüyük katkıyı Taha Akyol beyin Hergün gazetesindeki yazılarıyla gördük.Bizler «Büyük millet», «Herşey Türk Milletinin Bekası İçindir» diye sevdalı olduğumuzgünlerde, Taha Akyol'un gayet sakin ve ince perdeden ve fakat ısrarla,bölge ve mezhep farklılıklarından», «gecekondulardan», «sanayileşmenin getirdiğikültür ve ahlâk değerlerinin parçalanmasına dair günlük istatistik! veaktüel örneklerden» vs. söz etmekteydi. Evet, şimdi «millî» kelimesini alıp,bütün bu problemlerin önüne geçmeyi nasıl başaracaktık..Zamanla millî karakterin çizilmesinde en önemli unsur şüphesiz İslâmiyetolmuştur, islâm dinine bakış tarzı bir nevî erime noktası hâline geldi.Fakat bugün, yukarıda izah etmeğe çalıştığımız kavramlara siyasî karşılıklarverenler, hâlâ «millî» kalesinin arkasındaki trübünde otururken, aynı kavramlarahayatlarında ifâdelerini bulan «kültür» kodlarıyla cevap vermek isteyenler«îslâm» kalesinin ardındaki tribünlere kayarak, kimliklerini oturtmayaçalışmaktadırlar.Tabela değiştirilirgibi kavramlardeğiştirilemez.İnandığımızkavramların bedeliinancımızdır.Ve bir kereinandık mı bütünhayatımızı bukavramlar etrafındadeğiştirmeyeiman biliriz...»Bu arada, şüphesiz, millî karakterin oturtulmasında birçok tarihî menkıbelergün ışığına çıkarılmış ve yeni nesle takdim edilmeye çalışılmıştır. Osmanlıasırlarına dayalı bir medeniyetin hayat telâkkisi, herşeyiyle nokta,virgül yayınlanmaya çalışıldı. Fakat, dürüstlük, doğruluk, namus anlayışı,devlet anlayışı, vs.; fert, aile toplum üçgeninde hemen her değerin pratik yansımalarınınortaya konulmasında çok çok eksik kalınmıştır. Kültür kodlarımızınortaya çıkartılmasında bütün bu mücadeleye rağmen Ömer Seyfettinkavganın daha başından beri yalnız ve tek büyük temsilci olarak kalmıştır.Aynı frekansta tarihi bugünün nesline, elekten geçirilmiş değerlerle takdimeden bir tek devamcısını bulmak zordur. Şiirde, hikâyede, romanda, piyesteyeni yetişen nesillere takdim edilecek millî değerler karşılıksız kalırken üniversitecamiasından beklenen ses hiçbir zaman çıkmadı.Ve bir zaman sonra, «batılılaşan» hayat karşısında ne kadar şansınız vardenildiğinde topluca «ne kadar mUslümansak o kadar» şeklinde cevap verilmektedir.Diğer kalenin arkasındakiler ise, hâlâ, siyasî kadrolarla, türlü ça.lımlarla hiçbir kültür probleminden habersiz kahramanlık savaşma Pal SokağıÇocukları romanındaki «Macun Biriktirenler Derneği» şeklinde devametmektedirler. Nemeçek (romanın kahramanı) hasta yatağında iken Millîkültür, millî değerler, millî karakter (karşıkoyan, başkaldiran, direnen, kendideğerlerini sosyal hayatta herşeye rağmen yaşayan şahsiyet) gitmiş, yerine«uzlaşan», «üste delen», «particilik» oynayan, «ne yapalım demokrasiningözü kürolsun» diyen anlayışlar oturmuştur.Ve kaç yıldır «milî», «kültür» vs. kelimeleri bu düşünce tarafından yetimve öksüz bırakılmıştır. Lâkin yine de bütün hesaplar bu kelimeler üzerineyapılmaktadır. İşte müşteki olduğumuz husus budur. Sosyal anket ve sosyalçalışmaların yapılmadığı bir mekânda, üniversite yayınlarına, TV'deki temsilcikadrolara, resmî ve özel yayınlara, gazete sütunlarına, dergi sayfalarına,
adliye koridorlarına bakarak bir değerlendirme yapıyoruz, şüphesiz objektifliğişüphe götürür.MÎLLÎ DERKEN?!Şimdi, çok sesli konuşabiliriz :«Millî» ve «kültür» ve «medeniyet» ve "batılılaşma" ve "teknoloji" gibikavramlar etrafında çok rahat konuşanlara sesleniyorum: Bizim neslimizbunun acısını yeterince çekti. Şimdi «millî» derken, «milliyetçi» derken neyianlatmak istiyoruz? Hangi, direnen, başlkaldıran, karşı koyan bir kültürü,kimler ve biz ne kadar temsil ediyoruz? Bu kelimelerin fert ve toplum hayatındakarşıladığı davranışlar var mı? bunları kitapta ve günlük hayatta karşılıklarınıyaşıyormuyuz, yazıyor muyuz? Bugünün Türkiye'sinde kapitalistinbaşına «namuslu», (onilliyetçi» ekini koyarak kendi düşüncemizi hayata geçirdiğimizimi sanıyoruz? Çağdaş Sağ, Yeni sağ, millî nesiller, derken, artıkbizler birer sosyal antropolog kadar, bir sosyolog kadar titiz ve hassasız, sizlerde lütfen o kadar net ve açık konuşun. Herhangi bir siyasî kadronun başınave sonuna aynı kelimeleri ekleyerek yine kendi kültürümüzün hangi unsurlarınıkendimize ve kitlelere tekrar ettirmek istiyoruz?Allahaşkına, «muhafazakâr» düşünceyi temsilen çıktığınız yolda, attığınıznutukta, yazdığınız makalede, neyin muhafazasından bahsediyorsunuz? Bunun,günümüz davranış bilimlerinden, siyasî teorilerine, idare hukukundan,Personel yönetimine kadar karşılıklarını bekliyoruz? Genç nesil, nedense zihniyleyüreğini hep bir düşündü. Bu yüzden tabela değiştirir gibi kavramlardeğiştirilmez. Yukarıdan beri bahsettiğimiz kavramların bedelleri inancımızdırve bir kerre inandık mı bütün hayatımızı bu kavramlar etrafında değiştirmeyi«iman» biliriz.«...Zaman içindealabildiğince 'eklektik've 'genelanlayışlarla' birlikçabası güdensiyasi aksiyon erdüşünce hizegöre tarihî yanlışlarındanenbüyüğünü yapıyordu.Ve buyüzden bugün,'millî' 'millîkültür', 'millîdeğerler' gibikavramlarınsiyasî karşılıklarıvardır, lâkinsosyal hiçbiralanda karşılıklarıreel ölçeklerleoluşmamıştır...»Tamamen zihnimizin sınırları içinde kalan, baştan aşağı, dürüst kültürümüzünson çığlıklarını, hangi politik anlayışlara benzetmeye, veya araçlı,tiîkili oyunlarda rulet misali şans denemeye çalışıyoruz? Millî değer derkenartık yaşanıImaİL, artık konuşulmamalı. Millî değer derken artık alt yazısıolsun istiyoruz.Dünyanın çok yerinde olduğu gibi siyasî milliyetçiler hâlâ batıcı değerlerinkarşısında eski hissi>yatlarıyla ve yine sosyal realitenin inadına hergünbiraz daha renklerini kaybetmektedirler. 1985 Türkiye'sinde teknolojinin getirdiğideğerler karşısında bütün bu değişmeyi kontrol altına alabileceğinisöyleyenler, niçin hâlâ politikacılar ve particiler oluyor. Bu kelimelerin bizatihidoğduğu yer üniversite olduğu halde, hiçbir aydınımızda niçin karşılıklarıyoktur.Evet, Modernleşme her türlü değeri kâğıt gibi yırtınıştır. Bütün kültürdeğerlerimiz teknolojinin veya sanayileşmenin getirdiği değerler karşısındahallaç pamuğu gibi atılmıştır. Yeryüzünde hiçbir millî kültür, aynı siyasî endişelerleyola çıktığı için bu engeli aşamamıştır. Teknoloji kendi değerlerinide birlikte getirerek ve hatta ülke siyasasına kendi varlığının şart olan yapılanmalarıda mecbur kılmıştır. Bu Arjantin'ten, Güney Kore'ye böyle olmuştur,ve böyle olmaya devam ediyor.Türkiye'de fikrî hareketlerin hemen hepsinin çekirdeğini oluşturan, batıteknolojisini, nasıl alalım, neresini alalım sorusu henüz sosyoloji kitapla.rında tartışılmadan, anlaşılmadan, iktisat kitaplarındaki tartışmalar galipgeldi. Millî olacak, montaj olacak, şöyle transfer edilmeli, böyle plânlanmahdemeden, şehrin göbeğine yüzbinlerce gecekondu çakıldı. Bütün kültür değerlerimizcan havliyle yırtma yırtma çağın en büyük katlinin göstergeleriolarak halen gazete sütunlarında, adliye koridorlarında gözlerimizin önündedir.Aziz Nesin'in Medeniyet'in Yedek Parçası adlı hikâyesindeki Hamit Ağa'nın oğlunun traktör macerası; siyasî, sosyal, kültürel bütün bu çelişkilerimuazzam bir espriyle anlattığı için olacak bu facianın karşısında «değişme»