İslam Alimleri Ansiklopedisi 2
İslam Alimleri Ansiklopedisi 2
İslam Alimleri Ansiklopedisi 2
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
6) Mîzân-ül-i’tidâl cild-2, sh-44<br />
7) El-A’lâm cild-3, sh-17<br />
REBÎ’ BİN ENES:<br />
Tâbiînin tefsîr ve hadîs âlimlerinden. İsmi Rebî’ olup, el-Horasânî, el-Basrî, el-Bekrî, el-Hanefî<br />
lâkablarıyla da tanınır. Basra’nın Benî Hanîfe ve Benî Bekrî bin Vâbil kabilesine mensûbtur. Doğum târihi<br />
bilinmemesine rağmen, vefâtı 139 veya 140 (m. 757) seneleri olduğu rivâyet edilir.<br />
Sahâbe-i kirâmın büyüklerinden Abdullah bin Ömer, Câbir bin Abdullah, E’nes bin Mâlik, Tâbiînden<br />
Hasan-ı Basrî, Ebü’l-Âliye’nin (r.anhüm) sohbetinde bulundu. Onlarla görüşüp hadîs-i şerîf öğrendi.<br />
Çok yüksek derecelere kavuşarak, Tâbiînden oldu. Kendisinden Abdullah bin Mübârek, A’meş, Ebû<br />
Ca’fer-i Râzi, Îsâ bin Ubeyd el-Kindî, Mukâtil bin Hayyân, Süleymân bin Âmir el-Bezerî, Süleymân et-<br />
Teymî (r.anhüm) hadîs-i şerîf rivâyet etti. Haccâc bin Yûsuf’un valiliğinde Basra’dan çıkıp, Merv şehrinin<br />
bir köyüne gitti. Abbasîler zamanında Horasan’da arandıysa da ortaya çıkmadı. Tâbiînin büyük âlimlerinden<br />
Abdullah bin Mübârek (r.a.) Horasan’da yanına gitti. Ondan kırk hadîs-i şerîf dinledi. Abdullah bin<br />
Mübârek (r.a.) onu hürmetle yâd ederdi.<br />
Rebî’ bin Enes hadîs ilminde sika (güvenilir) bir âlimdir. en-Neseî, İbn-i Hıbbân, el-Iclî O’nun sika<br />
olduğunu söz birliği ile bildirmişlerdir. Ebû Hatim ise, “O, bana Ebü’l Âliye’nin hadîslerini rivâyet etmede,<br />
Ebû Halde’den daha sevgilidir” buyurmaktadır.<br />
Rebî’ bin Enes müfessir de olup, ikinci tabakaya mensûbtur. Hz. Ömer’in “Seyyidü’l-müslimîn” dediği<br />
Ensâr-ı kirâmdan Übey bin Ka’b’ın (r.a.) tefsîre ait sözlerini Tâbiînden Ebü’l-Âliye (r.a.) vasıtasıyla<br />
rivâyet etti. Kur’ân-ı kerîmdeki Tûr sûre-i celîlesindeki beşinci âyet-i kerîmedeki; “Yükseltilmiş semâya”<br />
lafzını “Arşü’r-Rahmân”, altıncı âyet-i kerîmedeki “Taşkın denize...” lafzını da “Arşın altında bulunan<br />
yüksek sudur” ma’nâsını çıkardığını müfessirlerden Ebu’ş-Şeyh bin Habbân nakleder. Kamer sûresinin<br />
kırküçüncü âyet-i kerîmesinin, “Ey ümmet! Sizin kâfirleriniz, geçmiş ilk asırlarda helâk etmiş<br />
olduğum mezkûr (adı geçen) kavimlerden daha hayırlı mıdır ki onları helâk etmiyeyim!” meâlinde<br />
olduğunu tefsîr ve hadîs âlimlerinden Ebû Ca’fer Muhammed bin Cerîr-i Taberî O’ndan nakleder.<br />
Tevbe sûresinin yüzbirinci âyet-i kerîmesinin tefsîrinde, iki kerre azabın birinin dünyâda olacağını, diğerlerinin<br />
de kabir azâbı olduğunu söyledi.<br />
Yine İbn-i Abbâs’dan rivâyet ettiğine göre İbn-i Abbas (r.a.) buyurdu ki: “Peygamber efendimiz<br />
zamanında güneş tutulmuştu. Bunun üzerine Resûl-i ekrem (s.a.v.) Eshâb-ı kirâma namaz kıldırdı. Namazda<br />
birinci rek’atte uzun sûrelerden (Bekara, Âli İmrân, Nisa, Mâide, En’âm, A’râf, Tevbe gibi) birisini<br />
okudu. Beş rükû’ ve iki secde yaptılar. Sonra ikinci rek’ata kalktılar. Bu rek’atte yine uzun sûrelerden bir<br />
tanesini okudular, iki secde yapıp namazda oturur gibi kıbleye karşı oturarak, güneş tutulması geçinceye<br />
kadar, duâ ettiler.”<br />
1) Tehzîb-üt-tehzîb cild-3, sh-238<br />
2) Miftâh-üs-se’âde cild-2, sh-69, 75, 590<br />
3) El-Menhel-ül-azb-ül-mevrûd cild-7, sh-29<br />
REBÎ’ BİN SABİH:<br />
Hadîs âlimlerinden. Künyesi Ebû Bekr’dir. Ebû Hafs Basrî’de denilmiştir. 160 (m. 776) senesinde<br />
vefât etmiştir. Sünen-i Tirmizî’de, Sünen-i İbni Mâce’de ve Sahîh-i Buhârî’nin ta’likatlarında rivâyetleri<br />
yer almıştır. Hadîs-i şerîf işitip, rivâyet ettiği zâtlar Hasan-ı Basrî, Humeyd-üt-tavîl, Yezîd Rekkâşî, Ebû<br />
Zübeyr, Ebû Gâlib, Sâbit el-Benânî, Mücâhid bin Cebr (r.aleyhim) ve diğer hadîs âlimleridir. Kendisinden<br />
hadîs-i şerîf işitip rivâyet edenler; Süfyân-ı Sevrî, İbni Mübârek, İbni Mehdî, Vekî’ bin Cerrâh (r.aleyhim)<br />
ve diğer âlimlerdir.<br />
Rebî’ bin Sabîh’in ilim alıp, kendisinden hadîs-i şerîf rivâyet ettiği meşhûr âlimlerden biri de Hasanı<br />
Basrî’dir (r.a.). O, Hasan-ı Basrî’den şöyle nakleder: Biz bir defasında Hasan-ı Basrî’ye bize va’zu nasîhatte<br />
bulun dedik. Bunun üzerine şöyle buyurdu: “Şüphesiz sıhhatli olanınız hastalanır, genç olanınız<br />
ihtiyarlar, ihtiyarlayan da ölür. Akıbet dediğim gibi değil midir? Yarın ruh bedenden ayrılmayacak mı?<br />
İnsan malından mülkünden ayrılıp, kefene sarılmayacak mı? Yarın mezar çukuruna terk edilmiyecek<br />
mi? Bir gün ölüp gidince, kendileri için çalışıp sıkıntıya düştüğü kimseler onu unutur, sevgisi kalblerden<br />
silinir. Ey insanoğlu! Ölüm sana yaklaşmaktadır. Fakat sen geleni görmüyorsun? Gidişin bir ziyâret gidişi<br />
değil, geri gelmeyeceksin. Yakında konuşamaz olacaksın, ölüp gidince artık bir dost olarak bilinmeyeceksin.<br />
Çağrılırsın, cevap veremezsin, duyarsın akıl erdiremezsin. Beldeler harab oldu. Kabileler dağıldı.<br />
Evlâdlar yetim kaldı. Gözlerin akdı. Nefsinle baş başa kaldın. Dişlerin kenetlendi. Dizlerinin bağı çözüldü.<br />
Evlâtların başkalarının yanında garip kaldı.”<br />
Rebî’ bin Sabîh’in rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden ba’zıları şunlardır:<br />
- 235 -