İslam Alimleri Ansiklopedisi 2
İslam Alimleri Ansiklopedisi 2
İslam Alimleri Ansiklopedisi 2
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
memektedir. 112 (m. 730) senesinde vefât etti. Ebû Zür’a Dimaşkî, Ebû Misher’den şöyle nakletmiştir.<br />
“O aslen Rumdur. İsmi Kostantin idi. Müslüman olduktan sonra ona Abdurrahmân ismi verildi.”<br />
Ubeyde bin Muhâcir Hz. Muâviye’den, Fâzıle bin Ubeyd’den, Üveys-i Karnî’den, Tebî’ el-<br />
Humeyrî’den, Ebü’l-Ahvas’dan hadîs-i şerîf işitip, rivâyet etmiştir. Kendisinden ise Sâbit bin Sevbân ve<br />
Abdurrahmân İbni Yezîd, Abdullah bin Büceyr Muhammed bin Ömer et-Tâî ve Sa’îd İbni Abdülazîz, gibi<br />
âlimler hadîs-i şerîf rivâyet etmiştir. Ubeyde bin Muhâcir’in rivâyet ettiği hadîs-i şerîfler, hadîs<br />
kitablarından Sünen-i İbni Mâce’de yer almıştır.<br />
Ubeyde bin Muhâcir zâhid, (dünyâya düşkün olmayan) bir zât idi. Çok parası olduğu halde gönlünü<br />
asla mala mülke bağlamamıştır.<br />
Abdullah bin Yûsuf’dan şöyle nakledilmiştir: “Ebû Abdürrab Ubeyde bin Muhacir, köleleri satın alır<br />
sonra da azad eder, serbest bırakırdı. Bir gün, Rum asıllı ihtiyar bir köle kadını satın aldı, serbest bıraktı,<br />
ihtiyar kadın, nereye gideceğim, nerede barınayım bilmiyorum dedi. Bunun üzerine o ihtiyar kadını kendi<br />
evinde kalması için evine gönderdi. Akşam evine gidince, o ihtiyar kadınla birlikte akşam yemeğini yediler.<br />
Sonra da kim olduğunu, nereden getirildiğini sormaya başladı. Kadın Rumca konuşuyordu, bir de<br />
baktı ki, o kadın annesi çıktı. Buna çok sevinip oralara çeşitli vesîleler ile getirilen ve kendisine kavuşan<br />
annesine müslüman olmasını söyledi. Fakat kadın ilk anda kabul etmedi. Ona çok iyilik ve ihsanlarda<br />
bulundu. Nihayet bir Cuma günü ikindi namazından sonra, annesinin müslüman olduğunu müjdelediler.<br />
Buna o kadar sevindi ki, şükür secdesine kapanıp, güneş batıncaya kadar secdede kaldı.<br />
Bir defasında ticâret için Azerbaycan’a gitmişti. Bir akşam vakti, gecelemek üzere nehir kenarına<br />
çekildiğinde şâhid olduğu bir hâdiseyi şöyle anlatmıştır: “Yakınımda devamlı Allahü teâlâya hamd eden<br />
birinin sesini işittim. Sesin geldiği yere doğru yaklaştım. Bir de baktım ki, çukur içinde hasıra sarılmış<br />
birini gördüm. Selâm verip, yaklaştım. “Sen kimsin? dedim, “Bir müslümanım” dedi. “Neden böyle buradasın”<br />
dedim. Dedi ki, “Ben Rabbime hamd ediyorum. Beni yarattı. Bana düzgün a’zâlar, (organlar) ihsan<br />
etti. Müslüman olmakla şereflendirdi. Sıhhat afiyet verdi. Ayıplarımı ve günahlarımı örtüyor. Bundan<br />
daha büyük ni’met olur mu?” dedi. Konakladığım yere gelip, yemek yemesi için da’vet ettim, teşekkür<br />
edip ihtiyâcı olmadığını söyledi. Ben bu adamın hâlinden çok ibret aldım...”<br />
İbni Câbir bir arkadaşının şöyle anlattığını nakletmiştir. “Bir elbiseciden elbise satın almak istedim.<br />
Yedi dank (o zamanki para birimi) istedi. Ben de “Altı dank olsun” dedim. Pazarlık uzayınca elbiseci bana<br />
“Sen nerelisin?” dedi. Ben de “Dımaşk’tanım” (Şam) dedim. “Sen hiç Dımaşklılar gibi değilsin. Dün<br />
buraya Dımaşklı bir zât geldi. İsmi Ebû Abdürrabdır. Benden her biri yedi danka yediyüz elbise satın<br />
aldı. Sonra “Onları yükle” dedi. İşçilerimi gönderip yüklettim. Benden aldığı bu elbiseleri tamamen fakîrlere<br />
dağıttı, hattâ evine bir elbise bile götürmedi” dedi.<br />
Çok zengin idi. Bütün malını mülkünü satıp sadaka olarak dağıttı. Kendine sadece oturacak bir ev<br />
kalmıştı. Şöyle derdi: “Ey Dımaşklılar, şu nehir altın ve gümüş dolu olarak aksa, herkes ondan kapışsa<br />
ben dönüp bakmam.” Vefât ettiğinde sadece tekfîn ve techîzine yetecek kadar parası kalmıştı.<br />
1) Hilyet-ül-evliyâ cild-5, sh-160<br />
2) Tehzîb-üt-tehzîb cild-12, sh-152<br />
UBEYDULLAH BİN UTBE:<br />
Tâbiînden olup, Fukahâ-i Seb’a’dan (yedi büyük âlimden) birisi. Künyesi Ebû Abdullah’dır. 98 (m.<br />
716) senesinde vefât etti. 103, 104 yılında da vefât ettiği bildirilmiştir. Hüzelî kabîlesindendir. Hüzelîler,<br />
büyük bir kabiledir. Mekke’ye bitişik olan Nahle vadisi sâkinlerinin çoğunu bunlar teşkil ederdi. Babasının<br />
ismi Abdullah olup, hicretin seksenaltıncı senesinde vefât etti. Dedesi Subh bin Kâhil, câhiliye devrinde<br />
kabilesinin reisi idi. Ubeydullah bin Utbe hazretleri Medine müftisi idi. Vâkıdî onun; âlim, fakîh, hadîs<br />
ilminde sika (güvenilir) olduğunu, çok hadîs-i şerîf rivâyet ettğini, aynı zamanda şairliği de bulunduğunu,<br />
söyler. Iclî de onun; sâlih, geniş ilme sahip ve Abdülazîz’in hocası olduğunu nakleder. Taberî ise, onun<br />
dînin hükümlerini, helâl ve harâmı bilmekte önde gelen âlimlerden ve aynı zamanda iyi bir şâir olduğunu,<br />
bildirir. İbn-i Abdilberkân, Ubeydullah biri Utbe (r.a.) için, “O, takva ve ihsan sahibi idi. Bugüne kadar<br />
bildiklerim arasında, ilmi çok, hem şâir ve hem de fakîh olanlardan biridir” der. Ömer bin Abdülazîz,<br />
“Ubeydullah bin Utbe el-Huzelî’nin sohbetinde, meclisinde olmak, benim için dünyâdan daha kıymetlidir.<br />
Eğer satılmış olsaydı, Ubeydullah bin Abdullah’ın ilim ve sohbet gecelerinden bir geceyi, Beyt-ül-mal’ın<br />
bin dînârı ile satın alırdım” dedi. Yanındakiler, “Bunu gerçek mi söylüyorsun?” dediklerinde, “Siz ne<br />
diyorsunuz? Vallahi, onun nasîhati ve tavsiyesi bana milyonları, milyarları bulan Beyt-ül-mal hakkında<br />
daha titiz ve daha dikkatli olmamı te’mîn ediyor. Çünkü, böyle sohbetler, insana tecrübe, kalbe rahatlık<br />
verir. Üzüntü ve kederi giderip, edeb ve ahlâkı güzelleştirir. Eğer ben, çok sıkıntılı bir hâle düşseydim. O<br />
sıra da Ubeydullah bin Utbe (r.a.) bana gelmiş olsaydı, bu sıkıntılarımın ağırlığı bana hafif gelir, onları<br />
unuturdum” buyurur. Zührî ise, ilim hususunda derya gibi olan dört kişiye yetiştim: Sa’îd bin Müseyyib,<br />
Ebû Bekir Abdurrahmân bin Hâris, Ubeydullah bin Utbe, Urve bin Zübeyr’dir demiştir.<br />
- 281 -