25.03.2018 Views

İslam Alimleri Ansiklopedisi 2

İslam Alimleri Ansiklopedisi 2

İslam Alimleri Ansiklopedisi 2

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

Hz. Yûnus bin Ubeyd’in, Hz. Hasan’dan rivâyet ettiği hadîs-i şerîfte şöyle buyuruldu: “Sağdaki<br />

melek, soldakinin âmiridir. Kul, bir günah işleyince, soldaki melek (bunu yazayım mı?) diye<br />

sağdakine sorar. Sağdaki, (beş günah işleyinceye kadar yazma!) der. Kul beşinci günahı da<br />

işleyince soldaki melek yine (yazayım mı?) diye sorar. Sağdaki melek (Hayır yazma. Belki bir<br />

iyilik işler) der. Kul bir iyilik işlediği zaman, sağ taraftaki melek der ki: (Bize bir iyiliğin on misli<br />

yazılacağı emir verildi. Gel, bu yaptığı iyiliğin on misli sevabının beşini önceden işlediği beş<br />

günaha karşılık silelim. Beşini yazalım.) Bunun üzerine şeytan sıkılır. (Ben bu insanlarla nasıl<br />

baş edeceğim.) diye sızlanır.” Hz. Yûnus bin Ubeyd’in kıymetli sözlerinden ba’zıları şunlardır:<br />

“Uygunsuz bir sözü terk etmek, nefse bir gün oruç tutmaktan daha ağır gelir. Ben, çok sıcak bir<br />

günde, insanları çekişdirmemeği, insanlar hakkında uygunsuz sözler söylememeği, o gün oruç tutmak<br />

ile mukayese ettim. O sıcak havada oruç tutmanın dili tutmaktan daha kolay geldiğini gördüm.”<br />

“İki şey var ki, bunlar bir kimsede tamam olursa, o kimsenin diğer bütün hâlleri bu iki hâli sayesinde<br />

tamam olur. Birincisi, namazı vaktinde kılacak, ikincisi dilini kötü ve yersiz sözlerden koruyacak. Bir<br />

kimse dilini yersiz sözlerden koruyabilirse, Allahü teâlâ ona mutlaka diğer amellerini düzeltmesini ihsan<br />

eder.”<br />

“Vera”, şüpheli olan şeylerin hepsini terk edip, her an nefsini hesaba çekmektir.”<br />

“Nafileleri hafife alan bir kimse, farzları da hafife alır.”<br />

“Bir tek tesbihi veya tehlili (Ya’nî, Allahü teâlânın bütün ayıb ve kusurlardan uzak olduğunu, kendisinden<br />

başka ibâdet olunmağa lâyık ilâh bulunmadığını) bildiren “Sübhânallah” ve “Lâ ilâhe illallah” ulvi<br />

kelimelerini bilerek ve inanarak okumayı, dünyâdan ve dünyâda bulunan herşeyden daha hayırlı ve bereketli<br />

bilmiyen kimse, dünyâyı âhırete tercih edenlerdendir.”<br />

1) Hilyet-ül-evliyâ cild-3, sh-15<br />

2) Tehzîb-üt-tehzîb cild-11, sh-442<br />

3) Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-7, sh-360<br />

4) Miftâh-üs-se’âde cild-3, sh-123<br />

5) Mîzân-ül-i’tidâl cild-4, sh-482<br />

6) Vefeyât-ul-a’yân cild-2, sh-386, 469<br />

7) Tezkiret-ül-huffâz cild-1, sh-145<br />

8) Tehzîb-ül-esmâ ve’l-luga cild-1, sh-168<br />

YÛSUF BİN ESBAT:<br />

Hadîs, fıkıh ve kırâat âlimi. Tebe-i tâbiînin büyüklerindendir. Nesebi, Yûsuf bin Esbât bin Vâsıl es-<br />

Şeybânî, el-Kûfî. Künyesi Ebû Muhammed’dir. Haleb ile Antakya arasında bir köyde doğdu. Antakya’da<br />

yaşadı. 195 (m. 810)’de vefât etti. 196’da vefât ettiği de rivâyet edilmiştir.<br />

Âmir bin Şüreyh, Süfyân-ı Sevrî, Yâsîn ez-Zeyyât gibi zâtlardan hadîs-i şerîf rivâyet etti. Kendisinden,<br />

Ebu’l-Ahvas, Mahmûd bin Mûsâ, Müseyyib bin Vâhid ve Abdullah bin Habîb el-Antakî gibi âlimler<br />

rivâyette bulundular. Hadîs-i şerîf ilminde sika (güvenilir) bir zât olup, zamanının en üstünlerindendir.<br />

Haram ve şüphelilerden çok sakınır, çok ibâdet ederdi. Kendi hâlinde yaşar, hâlini belli etmezdi.<br />

Kalbinde dünyâ sevgisine yer yoktu. Nefsinin isteklerine hiç uymaz, her an Allahü teâlâyı hatırlardı. Helâlden<br />

lokma bulabilirse yer, bulamazsa sabrederdi. “Allahü teâlânın rızâsının onda dokuzu helâl<br />

rızıktadır” buyururdu. Dokumacılık yaparak nafakasını temin etmeye çalışırdı. Dünyâ malına ve lezzetlerine<br />

hiç iltifat etmezdi. Kırk sene müddetle iki gömlekle idare etti. Birini yıkar, diğerini giyerdi. Âhıretteki<br />

sonsuz ni’metleri terk edip de, dünyânın geçici, yalancı ve aldatıcı zevklerini tercih edenlerin zavallılıklarını,<br />

gafletlerini ve yakalandıkları bu hastalığın tehlikesini bildirmek için, Hz. Ali’nin şu sözünü sık sık<br />

söylerdi. “Dünyâ çöplük gibidir. Kim ona tâlib olursa sıkıntılarına katlanmaya hazır olsun.” Hastalandığında<br />

kendisinin haberi olmadan, sultanın doktorlarından birini çağırdılar. Doktor muayene edip gideceği<br />

zaman, Yûsuf bin Esbât oradakilere sordu, “Doktor muayene ettiği hastalardan, âdet olarak ne alır?”<br />

Onlar da “Altın alır” dediler. Bir kese çıkardı ve “Bunu ona veriniz” diyerek yanındakilere verdi. Baktılar,<br />

kesenin içinde onbeş altın var, “Bu çok fazladır” dediler. Bunun üzerine, “Olsun, ona verin. Böyle<br />

yapmakdaki maksadım, fakîrlerin, sultandan daha mürüvvetli olduğunu bildirmektir” buyurdu.<br />

Huzeyfet-ül-Mer’aşî’ye yazdığı bir mektubunda şöyle nasîhat etti: “Allahtan korkup takva üzere ol.<br />

Haramlardan sakın, öğrendiğin ilimle amel et. Kendi hâlinle meşgul olup, her an Allahü teâlâyı hatırla,<br />

ama bu hâlini Allahü teâlâdan başka kimse bilmesin. Her canlının mutlaka tadacağı ve kimsenin çâre<br />

bulamadığı ölüme şimdiden hazırlıklı ol. Çünkü ölüm geldikten sonra artık âh etmekten, pişman<br />

olmakdan başka bir şey yoktur. Vesselam.”<br />

Yûsuf bin Esbât hazretlerine sordular “Zühdün gayesi nedir?” O da “Sana ihsan olunan ni’mete<br />

şımarmamak, nasîb olmayan şeye de (niye nasîb olmadı) diye üzülmemekdir.” buyurdu. “Tevazunun<br />

- 300 -

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!