Untitled - giriÅ
Untitled - giriÅ
Untitled - giriÅ
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
yani Đslâmî nasslar üzerinde düşünmekten veya Đslam toplumunda görülen siyasî<br />
toplumsal olaylardan zuhur ettiğinden söz edilirken diğer taraftan dış tesirlerden söz<br />
edenler de mevcuttur. 56 Bu dış tesirlerin de Yahudilik, Hristiyanlık ve Yunan<br />
felsefesi olduğu belirtilmiştir. 57 Her iki görüşü mezceder bir şekilde Đslâm’ın kendi<br />
içinden kaynaklanıp, Hristiyanlardan etkilenilmiş olabileceği ihtimali üzerinde de<br />
durulur. 58<br />
Mu’tezile’nin halku’l-Kur’an’ı kabul etmesini Hristiyanlığa bir tepki olarak<br />
görmek mümkündür. Đsa Mesih’in kıdemine inanan Hristiyanlara karşı Allah’ın<br />
kelamının kadim olması tevhide aykırı görülmüştür. Buradan Đsa Mahluk olduğu<br />
gibi, Kur’an’ın da mahluk olması gerektiği neticesine varılmıştır. Mu’tezile, ayetlerin<br />
zahirî anlamı Kelamullah’ın kıdemini çağrıştırsa bile bunları bu kıdemi nefyedecek<br />
bir şekilde te’vil etmiştir. 59 Mu’tezilî âlimlerin önde gelenlerinden Kâdî<br />
Abdulcebbar(ö.415/1024), “sıfatları kabul eden Sünnilerle, Allah tek cevherdir ve<br />
aynı zamanda üç uknumdur(unsur, esas), ezelî hayata sahip, ezeli kelamla<br />
mütekellimdir diyen Hristiyanlar arasındaki fark ifade şeklinden başka bir şey<br />
değildir” 60 der. Abbasî halifesi Me’mun, Halku’l Kur’an’ı tartışırken Kur’an’ın<br />
mahluk olmadığını savunanları, Allah’ın kelimesi olan Đsa’ya mahluk değildir diyen<br />
Hristiyanlara benzemekle suçlamış, Allah’ın dışındaki her şeyin mahluk olduğundan<br />
hareketle Kur’an’ın mahluk olduğunu iddia etmiştir. 61 Mu’tezile, yaratılmış bir Đsa<br />
tasavvuruyla yaratılmış bir Kur’an tasavvurunun bir paradoks oluşturmayacağı<br />
düşüncesinden hareketle, Kur’an’ın yaratılmışlığını iddia etmiştir. Ve böylece<br />
Hristiyanlarla rahat ve tutarlı bir şekilde mücadele etme imkânı bulunacağı<br />
kanaatindedir<br />
Kâdî Abdulcebbar’a göre sıfatlar önce şahidde bilinir, anlaşılır, sonra<br />
benzerinin gaibde olduğuna hükmedilir. Şahidde ispatlanmamış bir hükmün gaib için<br />
geçerli olması imkânsızdır; bu bilinmeyen bir şeyin iddiası olur. Sıfat şahidde başka,<br />
gaibde başka olamaz. 62 Bu temel metottan hareketle Kâdî Abdulcebbar, kelamı,<br />
biizm bildiğimiz kelamın nitelikleriyle niteler. ‘’Bir şeyi tanımlamak o şey hakkında<br />
bilgi sahibi olmanın bir bölümüdür; çünkü onu tanımlamadaki amaç, efradını cami’<br />
ağyarını mani’ bir çerçeve belirlemektir, bunun için işe kelamın tanımıyla başlamak<br />
56 Corbin, Henry, İslâm Felsefesî Tarihi, çev: Hüseyin Hatemi, İletişim Yayınları, İstanbul 1994, s.213.<br />
57 Tritton, A.S., İslâm Kelâmı, Çev: Mehmet Dağ, AÜİF Yayınları, Ankara 1983, s.59.<br />
58 Watt, W. Montgomer, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri, çev: E. Ruhî Fığlalı, Umran Yayınları, Anakra 1981<br />
s.313.<br />
59 Corbin, Henry, İslâm Felsefesî Tarihi, s.212.<br />
60 Kâdî, Abdulcebbar, Ebu’l- Hasen b. Ahmed el-Hemedânî, Şerhu’l-Usuli’l Hamse, nşr. Abdulkerim Osman, Kahire<br />
1965, s.295.<br />
61 Taberî, Ebu Cafer Muhammed b. Cerir, Tarihu’t –Taberî, thk. Muhammed Ebu’l Fazl İbrahim, Daru Suveydan,<br />
Lübnan trs. VIII, 635.<br />
62 Kâdî, Abdulcebbar, el-Muğnî fi Ebvabi’t-Tevhid ve’l Adl (Halku’lKur’an), thk.İbrahim el-Ebyârî, Matbaatü Dari’l<br />
Kütüb, 1. Baskı, Kahire 1380/1961, VII,53.<br />
46