19.01.2015 Views

Untitled - giriş

Untitled - giriş

Untitled - giriş

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Rahman, hırsızlık cezası ile ilgili ayete de aynı şekilde yaklaşılmasını ister. Fazlur<br />

Rahman’a göre, klasik hukukçular hadlere son derece cömert bir şekilde “şüphenin<br />

faydası” ilkesini uygulayarak ve hırsızlığın tarifini çok daraltarak bir “çıkış yolu”<br />

bulmaya çalıştılar. Hakikatte bu, suçlu olan kişilerin cezalandırılmadıkları anlamına<br />

geliyordu. Çünkü onların görüşüne göre diğer hiçbir ceza “hadd” cezasının yerine<br />

getirilemezdi. Hemen hemen hiç uygulanmayan bir kanun (hele hele ilahî bir kanun)<br />

varken bu ortamın meydana getirdiği ahlakî kötülük bariz olarak ortadadır. 304 Fazlur<br />

Rahman’ın bu ifadelerinden, farklı gerekçeler bulmak suretiyle hemen hemen hiç<br />

uygulanmayan el kesme cezası yerine, bir başka cezanın benimsenmesi gerektiği ve<br />

böylece kanûnî boşluğun yarattığı ahlâkî bozuklukların da ortadan kalkacağı neticesi<br />

çıkmaktadır. Fazlur Rahman’ın şüphelerle hadlerin düşürüldüğü yönündeki klasik<br />

hukukçulara yönelttiği eleştiri abartılı ve doğru değildir.<br />

El kesme cezasıyla ilgili düşüncelerini daha açıkça dile getiren bir düşünür de<br />

Hasan Hanefî’dir. Hanefî’ye göre bazı insanların zihninde Đslâm, bedenî cezalar<br />

sebebiyle, insan haklarıyla en az uzlaşan, tabiatın zıddı bir din olarak görülmektedir.<br />

Bir anlık zaafın sonucu olan hırsızlığın, el kesme cezasıyla cezalandırılmasının kalıcı<br />

bir sakatlığa sebebiyet verdiğini, halbukî bedene sahip olmanın tabiî bir insan hakkı<br />

olduğunu söyleyerek, eli kesilmiş bir kişinin toplumdaki konumu ve onurunu nasıl<br />

kazanacağı, tekrar eliyle iş görebilecek hale nasıl gelebileceğini sorgulayarak metne<br />

rağmen bu cezanın uygulanmaması gerektiğini ileri sürer. 305<br />

El kesme cezasını ayetin metnindeki illete göre değil de Kur’an’ın nüzûl<br />

dönemi tarihî sosyal ve kültürel şartlarıyla gerekçelendiren M. Abîd el-Câbiri’ de<br />

konuyla ilgili şu görüşleri ileri sürer:“Birincisi hırsızın elinin kesilmesi, Arap<br />

Yarımadasında Đslâm’ dan önce de uygulanan bir ceza şekliydi. Đkincisi, el kesme<br />

cezası, develeri ve çadırlarıyla bir yerden diğerine göç eden bedevî bir toplumda<br />

uygulanmıştır ve böyle bir toplumda hırsızın ‘hapis’ cezasına çaptırılması mümkün<br />

değildi. Zira o zaman, ne hapishane, ne duvar, ne mahkumların kaçmasını önleyecek<br />

otorite, ne de onların iaşe ve ibatesini sağlayacak bir teşkilat vardı. Öyleyse, yegâne<br />

çözüm yolu bedensel ceza olmaktadır. Böylesi bir toplumda hırsızlığın çoğalması,<br />

kaçınılmaz bir biçimde o toplumun varlığının yok olmasına sebep olacaktır. Çünkü o<br />

zaman, ne sınırlar, ne duvarlar, ne de servetin korunduğu güvenli yerler vardı.<br />

Dolayısıyla, şu iki hedefi amaçlayan bedenî ceza, zorunlu olarak kendisini ortaya<br />

koymaktadır. Tekrar çalma imkânını nihaî olarak ortadan kaldırmak ve insanların<br />

kolayca hırsızları tanıyacakları bir alameti kişide sürekli olarak bulundurmak.<br />

Kuşkusuz, elin kesilmesi de, bu iki amacı birlikte gerçekleştirir. Netice itibarıyla,<br />

304 Fazlur Rahman, İslâmî Çağdaşlaşma; Alanı, Metodu ve Altarnatifleri, s.318-319.<br />

305 Hanefî, Hasan, Soruşturma, İslâmiyat, c.1., sa: 4 , Ekim-Aralık 1998, s.287-288.<br />

88

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!