antihomofobikitabi3
antihomofobikitabi3
antihomofobikitabi3
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
150 ANTİ-HOMOFOBİ KİTABI / 3<br />
memişliklerine’ süslü, bol çiçekli ve müstakil<br />
zengin evlerde, pahalı mobilyalı arabalı yaşamlarla<br />
teselli bulmaktadırlar. Bu yaşam tarzına<br />
(Amerikan güzeli de budur aslında) karşı çıkan<br />
âşıkların kaçması gereken merkez ise tabii ki<br />
herkesin kaynaşarak ‘görünmez olduğu’ New<br />
York metropolüdür. İstanbul’un ve ondaki merkezlerin<br />
en seçkini Taksim ve İstiklâl Caddesi’nin<br />
popüler kültürde mabetleşmesi/ikonlaşması da<br />
bundandır.<br />
6. LGBT kimlikliler bu filmlerdeki yanlış kullanılan<br />
klişe ve örüntüler aracılığı ile marjinalleştiriliyorlar,<br />
hatta banalleştiriliyorlar. Egemen<br />
eğlence ve itaat kültürü, LGBT yaşam tarzlarını<br />
karşıt ve varlığı onanası bir kültür gibi göstermek/işlemek<br />
yerine aykırı, sapkın ve ‘toplum<br />
düzeni’ için tehlikeli (ahlâka mugayir) göstererek<br />
‘olmazlarsa da bir şey yitirmeyiz’ düşüncesine<br />
zemin hazırlanıyor. Bu doğrultuda,<br />
önce dilde başlayan ya da kendini dışavuran<br />
ötekileştirmeli düzen içerisinde ve bu düzeni<br />
yansıtan filmlerde LGBT kimlikliler çoğunlukla<br />
kendilerinin sömürgeleştirilmesine göz yuman,<br />
umarsız ‘tipler’ olarak yansıtılıyor. Kısacası cennet<br />
mekân panopticonda hoşgörülen tehlikesiz<br />
ya da bahtiyar tutsaklar olarak resmediliyorlar.<br />
Her anlatı gibi, yapılan filmler de yorum içerir,<br />
temsili anlatı ‘polisemiktir’--belirsiz ve anlamında<br />
istikrarsızdır—(Riggins, s.2)<br />
7. Daha önceki bir yazımda ‘geviş torbası’<br />
diye nitelendirdiğim bir bellekten beslenen<br />
dizge, LGBT kimlikli kişileri bilinen kalıplardan<br />
(örüntülerden) yararlanılarak yapılan ‘box office’<br />
kaygılı filmler aracılığı ile metaya dönüştürülen<br />
‘tipler’ olarak işlemektedir. Edebiyat ve<br />
sinema çalışanlar bilirler ‘tipler’ değişmezler;<br />
örneğin adam cimri ise hep cimridir. ‘Yuvarlak’<br />
da denen karakterler ise eser boyunca değişim<br />
ve dönüşüm geçirirler. Bu tipler yüzünden<br />
LGBT kimlikliler acınası, en iyi olasılıkla da trajik<br />
yücelik kazanmak üzere telef edilen ya da<br />
hastalık, cinnet, dolapta gizlenmek gibi yollarla<br />
güçlükle ve ikiyüzlüce ayakta ve hayatta kalabildiklerine,<br />
hatta şizofrenik bir hayat izlemeye<br />
mahkûmdurlar fikri korku tüneli gibi karşımıza<br />
dikilmektedir. Bu ‘eğlencelik sektörün’ cazibesine<br />
ve tuzaklarına LGBT kimlikli sanatçıların, izleyicilerin<br />
de düştüklerine tanık oluyoruz. ‘Tuhaf’<br />
ya da ‘sapkın’ hangi sıfat yakıştırılırsa yakıştırılsın,<br />
en azından kimliklerini yadsıyan, medyada<br />
maymun edip toplumsal hayat içinde görmezden<br />
gelmeyi ikiyüzlülükle görev bilen bir toplumun<br />
yüzüne bir şekilde duran ve böylelikle de<br />
‘intikam’ aldıklarına inanarak geçici rahatlama<br />
yaşadıklarına inanıyorum. Bu filmler bir başka<br />
deyişle, ‘zanax’ etkisi yapmaktadır. Doğal olan<br />
tüm kimliklerin varlıklarının kabul edilmesi<br />
zorunluluğu, hatta diğer kimliklerle kardeşçe<br />
kaynaşma zorunluluğu, bunun vaktinin gelip<br />
geçtiği meselesi karşıda duvarda tezek gibi<br />
yapışık durmakta, sorunun sahibi toplum ise<br />
zanax yutmuş o meseleye bakmakta, dumur<br />
halindeki bakışlar ise o sorunun rahatsızlığını<br />
geçici etki ile (katarsis vb. gülüp ağlayıp arınarak)<br />
attığına inanıp soruna yabancılaşmayı sürdürmekte,<br />
hatta yaşam biçimi haline getirmektedir.<br />
Kısacası, yapılan filmlerin çoğu sorunun<br />
çözümü için yol kat edilmesine büyük bir katkıda<br />
bulunmamaktadır. Başka alanlarda, insanlara<br />
umut vermeyi adet edinmiş Hollywood, bu<br />
konularda (Brokeback Mountain gibi) Oskarlı<br />
örneklerinde bile azizleştirilmiş kurbanlar sunmaktadır.<br />
8. Lawrence Kramer’e göre “Homofobi, Ödipal<br />
bir kurumdur”. Öyle bir kurum ki bu kurum<br />
“aracılığı ile erkekler kendi maskülenliklerinin<br />
bir savunma mekanizması olduğunu yadsıyabilirler”.<br />
Kramer, aynı zamanda homoseksüel<br />
bedenin sergilediği, sergileyebilmeyi esirge-