ili olarak “illumination” kelimesini kullanışlarıda bu rolü pekiştiriyor. Kelime, Latincenin “illuminare”fiilinden doğar <strong>ve</strong> aydınlatmak manasınagelir. Daha derinlere dalınca, bu fiilinkökünde nûr’u karşılayan “lumen” <strong>ve</strong> “luminis”kelimelerine de tesadüf edilecektir. Batılı düşünce,Delphos’taki Apollon Mâbedi’nin kapıüstündeki “Gnothi sauton” (bil kendini) yazısındanberi, alınlıkları bir manevi aydınlanma <strong>ve</strong>silesiolarak görür. Altından geçenlerin aklını <strong>ve</strong>ruhunu şekillendirmekteki etkileri tecrübe ilesabit görülmüş olmalı ki, sonraları Latinler debu mottoyu tercüme edip korniş üstlerine “Noscete ipsum” yazmaya devam ederler. Ne gariptir;ben ecdadımın hiçbir yapısının alınlığında “menarefe nefsehu fekad arefe Rabbehu” (kendini bilenRabbını bilir) hadisine tesadüf etmedim. Belkide bu hadis sahih midir gayr-ı sahih mi tartışmalarıylavakit öldürürken, cümledeki hikmetezihin yormaya <strong>ve</strong> hayata geçirmeye vakit bulamamışlardır.Rivayet ederler ki, Molla Câmî Mevlânâ’yıziyaret için altı kere Konya’ya gelmiş, ancakhuzura girememiştir. Yedinci gelişinde ruhsat<strong>ve</strong>rilince, başındaki dolağı meydana doğru fırlatarak,Kâbetü’l-uşşâk bâşed în makamHer ki nâkıs âmed incâ şod tamam [1]deyi<strong>ve</strong>rdiği anlatılır. Asırlardır dergâha girenler,önce kapının alınlığındaki bu levhayı okurlarda sonra içeri sağ ayaklarını atarlar.Böyle bir aydınlanıştan sonra, girdiği gibiçıkmak artık mümkün değildir; içlerinin ışıdığınıçıkanların yüzünden bile anlarsınız. Aynıhâli Nurıosmaniye Kütüphanesi’nde de hisse-1. Süleyman Nazȋf’e atfedilen tercümesi:Ȃşıkanın Kâbesidir bu makamKim ki nâkıs gelse bund’olur tamamderim. Binanın hümayun kapısının alınlığında“Utlubü’l-ilme mine’l-mehdi ile’l-lâhdi” (beşiktenmezara kadar ilim talep edin) hadisini okuyupda içeri bezgin, bıkkın girmek ne mümkün?Sırtım dikleşir, adımlarım sıklaşır, koltuğumunaltındaki kitaplara daha bir yapışırım <strong>ve</strong> ilk aydınlanmayıkapıdan geçerken yaşarım. O andabenim için, bina ile kitabın olduğu kadar, kapıile yazının da kaynaştığı bir bilgilenme gerçekleşmektedirartık.E<strong>ve</strong>t, “illumination” kelimesi aydınlatma’yıkarşılar; kendini bir “voyant” olmaya adayanArthur Rimbaud’nun Les Illuminations’u yahutkabalacı meraklarıyla boğuşan WalterBenjamin’in Illuminations’u gibi majör eserlerdederinden derine hissedilen de bu mistikaydınlanmadır. Lâkin “illumination” ile kökdaşolan “limunaris”in de pencere demek olduğu gözardı edilmemeli. Bir kapı alınlığındaki yazıylaaydınlandığımız doğru ise de bazen alınlığınbulunduğu yere bir pencere açılarak mahfelinaydınlatıldığı da olur. Burada artık manevi aydınlanmanınyerini, tamamen maddi bir ışıtmaalı<strong>ve</strong>rir. Büyük kısmı yarım ay biçiminde tasarlananbu küçük pencerelere takılan rengârenkcamlara gün ışığı vurdu mu, giriş bir renk cümbüşüile dolar; gökkuşağının ortasında yüzmeyebaşladığınızı hissedersiniz. Cildinin ortası delinerekilk yaprağına mini mini bir kapı açılankitaplarda da aynı hissi yaşadığınız <strong>ve</strong> kapağıçevirince renk renk kelimelerin uçuştuğu birmahfilde öylece kalakaldığınız olur.Unutmayalım, “illumination”un bir manasıda süsleme’dir. Hani bazı kapıların alınlığındagözleriniz bir kitabe arar da ağır bir tezyinattanbaşka şey bulamaz ya, işte orada süsün levhagibi okunması gerekir. Sözün gelişi, bir kapıüstünde gözünüze çalınan Osmanlı devlet armasındakudret, nizam, adalet, saltanat, şecaat,on iki burç, sultanın tuğrası, kara <strong>ve</strong> deniz kuv<strong>ve</strong>tleriningücü gibi pek çok değer “okunabilir”.Böyle bir armayı bina kapıları dışında görebileceğinizyerlerin handiyse tamamı yine çeşmegibi, nişantaşı gibi sabit-kadem mekânlar iken,bunun önemli bir istisnası cilt kapaklarıdır. Binayıokumaya alınlığındaki armadan başlamakgibi, kitabı okumaya da cildindeki armadanbaşlanır. Zamane okumalarının “ex libris”ten22eylül-ekim-kasım2013
Nasıl ki, ziyarete gelen önce binanın alınlığı altındangeçerse, bir kitabı ziyaret eden de önce dış <strong>ve</strong> iç kapaktangeçmek zorundadır. Kitap da ziyaret mi edilir, demeyin.E<strong>ve</strong>t, kitaplar “ziyaret yerleri” gibi, aile büyüğümüz gibi,kapı komşumuz gibi ziyaret edilirler.başlaması gibi...Bazen, alınlık süslemeleri armalar kadaryüksek sesle konuşmazlar; fısıltılarını çözmekiçin gayret gerekir. O yüksek kapılara benzemezbir kapı görürsünüz; alnında hiçbir ziynet bulamayışınızdavakur bir sadelik yakalarsınız. Kimizaman, alçacık bir alınlıkta sadece küçük birmotife gözünüzün iliştiği olur; ya bir hayat ağacıya kırılmış bir nar ya da bir çark-ı felek... Zamanınsoldurduğu taş zeminin üstünde o motifleryepyeni dururlar; çünkü içeri her giren eliyleşöyle bir sıvazlamadan altından geçmemektedir.Her dokunuş aslında bir okumadır. Aklınız birkere daha kitaplara kayar. Hani bazı kitaplarvardır; size muhtevasından bahsederler de boşboş bakarsınız, okumadığınızdan eminsinizdir.Derken biri kitabı kucağınıza bırakır <strong>ve</strong> siz dahaona dokunur dokunmaz zihniniz aydınlanı<strong>ve</strong>rir;içinde ne olduğunu hatırlayıp bülbül gibişakımağa başlarsınız ya... Alınlıktaki motifleredokunmak da işte aynen öyle bir okumaktır.Kimi kapılar vardır, yüksek alınlığının altındanat üstünde azametle, başınız göklerde geçersiniz;kimi kapılar vardır, alçacık oluşu sizi deeğilmeye zorlar. Niye bütün dergâhların, hücrelerinkapısı hep böyle alçaktır? Çünkü kibrinizi<strong>ve</strong> azametinizi kapının diğer yanında bırakmayıbilmeden öyle dimdik girmeye çalışırsanız, alnınızınortasına öyle bir taştan yumruk yersinizki, “alınlık” kelimesinin alınla bir başka ilişkisidaha olduğunu acı acı öğrenirsiniz. Rica edeninboynu bükük gerektir. Müracaat kapısına dimdikgidildiğinde, alınlık bir “başvuru” mevkiinedönüşür. Necatigil’in deyişiyle,EğildiğimdendiAlçak kapılardan demin benim geçişimKitaplar karşısında yaşadığımız hâl de bundanpek farklı değildir. Kitap vardır, pek fiyakalıdır;kucağınızda bütün cazibesiyle otururama söyleyeceği hiçbir şey yoktur. Okumayabaşladığınızda yavaş yavaş oturuşunuz değişir,sırtınız düzelir, başınız yavaş yavaş doğrulmayabaşlar <strong>ve</strong> sonunda o kadar dikleşirsiniz ki, artıkkitap çok aşağılarda kalmıştır <strong>ve</strong> mağrur başınızsatırları göremeyecek kadar yukarılardadır.Kitap vardır; fersude cildine, sararıp eprimişsahifelerine bakıp da küçümseyerek elinize alırsınız.Yapraklarını çevirdikçe omuzlarınız düşer,boynunuz bükülür, satırlara burnunuzu dayayarakokumak ihtiyacını duyarsınız <strong>ve</strong> öyle biran gelir ki, aczinizi, hiçliğinizi tâ derununuzdahissedersiniz. Artık yapacağınız tek şey kalmıştır;kitabı öpüp alnınıza koyarak hem onu tebciletmek hem de fırsattan istifade alnınızı öptürmek...İşte “illumination” kelimesinin sonuncuanlamı olan “ilhâm”ın belirdiği yer de tam olarakburasıdır.Doğrudur, alınlık ilham <strong>ve</strong>rir. Kimi alınlıklarlevhasıyla, tezyinatıyla; kimi alınlıklarsa altındakoruduğu kapının sakinleriyle ilham <strong>ve</strong>ricidir.Aslında, ziyaret edip de ilham alınmak istenengenellikle alınlık değil, onun altından geçilerekgirilen yerdekidir; lâkin içerinin ilhamından ilkışıklar da alınlığa vurmuştur. Nasıl ki, ziyaretegelen önce binanın alınlığı altından geçerse,bir kitabı ziyaret eden de önce dış <strong>ve</strong> iç kapaktangeçmek zorundadır. Kitap da ziyaret miedilir, demeyin. E<strong>ve</strong>t, kitaplar “ziyaret yerleri”gibi, aile büyüğümüz gibi, kapı komşumuz gibiziyaret edilirler. Sözün gelişi Nâbî, hac yolundauğradığı Konya’da, Sadreddin-i Konevi’ninkütüphanesinde saklanan İbni Arabî hattıFütûhât-ı Mekkiyye’yi ziyaret eder. Şair, otuzdört ciltlik kitabın saklandığı dolabın önündehissettiklerini Tuhfetü’l-harameyn’de ifade ederken,“Bi-hamdillâhi teâlâ ol nüsah-ı şerîfe(...)ninabîr-i gîsû-yı hûrân-ı behişte râcih olan gubarla-23eylül-ekim-kasım2013
- Page 1 and 2: ÜÇ AYLIK KÜLTÜR ve SANAT DERGİ
- Page 3 and 4: Beş Şehir'in sırrıNAZIM PAYAMŞ
- Page 5 and 6: Kanallar değişiyordu. Su kesilmi
- Page 7 and 8: İHSAN FAZLIOĞLUile şehir ve kita
- Page 9 and 10: yazı kültürünün geliştiği, o
- Page 11: Çünkü kâğıt, dolayısıyla İ
- Page 16 and 17: ihtirası, çok ve çabuk kazanma a
- Page 18: Uzasan, göğe ersen,Cücesin şehi
- Page 21: önceleri hattatlar, sonraları mat
- Page 25 and 26: İsim-şehirKÖKSAL ALVERŞehirler
- Page 27 and 28: SABAH SÖZLERİGün sona erişmişs
- Page 29 and 30: Kitap ve hikmet üzerineVEFA TAŞDE
- Page 31 and 32: ye başlamıştır. Thomas Aquinas,
- Page 33 and 34: Mutlak İstenci sevmektir. Dolayıs
- Page 35 and 36: ilgili olduğu için, sosyal ve sı
- Page 37 and 38: Gökler bile dışımızda değilCE
- Page 39 and 40: tu. Burada bahsedilen göz, “ilah
- Page 41 and 42: dığında sakinliği insanı da sa
- Page 43 and 44: tüphanesi için: “Yeni Eflatuncu
- Page 45 and 46: Cami, Mekke, Medine, Tunus’taki Z
- Page 47 and 48: ham maddesi olan ketenin bulunduğu
- Page 49 and 50: Şimdi radyodan bir ses geliyor kul
- Page 51 and 52: Kimi zaman dile gelip aşkDudaktan
- Page 53 and 54: ŞAİRİN/ ŞİİRİNGAYRİRESMİ T
- Page 56 and 57: Şehir, medeniyet ve kitapD. MEHMET
- Page 58: Fethedilmeyen İstanbul: PeraBEYHAN
- Page 61 and 62: Turbo TimaPERVİN (AZERBAYCAN)çev.
- Page 63 and 64: diği için Turbo Tima çok heyecan
- Page 65 and 66: İKİ AYRINasıl mı diyorsun?Yüre
- Page 67 and 68: man olur bilemiyorum.” diyerek bi
- Page 69 and 70: si’ndeki medreseye geldiler. Bir
- Page 71 and 72: Ne zamandır onu aradık, yandık y
- Page 73 and 74:
dilinin gelişip zenginleşmesinin
- Page 75 and 76:
iri olmalı burası.Evet, “Şehri
- Page 77 and 78:
ZAMANI GELDİGönlümde yeşeren go
- Page 79 and 80:
hayrülhalef üç tane aslan gibi e
- Page 81 and 82:
Soldan sağa: Mustafa Yalçın, Öm
- Page 83 and 84:
Şehrimizde yeni kitaplarM. NACİ O
- Page 85 and 86:
Bizim şehir*MAHİR ADIBEŞ"... ins
- Page 87 and 88:
eğilecek olanlara ışık tutsun d
- Page 89 and 90:
ebiliyoruz. Bir de o günleri hiç
- Page 91 and 92:
"Harput'a adanmış bir ömür"İsh
- Page 93 and 94:
21. Hazar Şiir Akşamlarının ard
- Page 95 and 96:
YELİZ ÖZTÜRKBirleyerek OluşmakF