10.07.2015 Views

İZZETPAŞA VAKFI ADINA SAHİBİ ve YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ NİHAT ...

İZZETPAŞA VAKFI ADINA SAHİBİ ve YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ NİHAT ...

İZZETPAŞA VAKFI ADINA SAHİBİ ve YAZI İŞLERİ MÜDÜRÜ NİHAT ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

ilgili olduğu için, sosyal <strong>ve</strong> sınıfsal bir ayrıcalıkgerektirmez. Özgür <strong>ve</strong> soylu bir kişi hikmet sahibiolabileceği gibi, özgür <strong>ve</strong> soylu olamayan birkişi de hikmet sahibi olabilir. Burada bireyin sosyalsınıf <strong>ve</strong> statüsü değil, hikmete olan duyarlığı<strong>ve</strong> yatkınlığı dile gelir. Sözgelimi bir kişinin hikmetsahibi olabilmesi için soylu, zengin bir kişiolması gerekmez. Hikmet kişiyi seçer <strong>ve</strong> bulur.İnsanlar gündelik deneyimlerini, duygu <strong>ve</strong> düşüncelerini“hikmetini anladım”, “her şeyin birhikmeti vardır” sözlerinde de olduğu gibi hikmetsözcüğü ile ifade ederler. Bu durumda, hikmet,bir yanıyla entelektüel yaşantı <strong>ve</strong> deneyimi ifadeederken, bir yanıyla da pratik yaşantıdaki zihinselaydınlanmayı dile getirir; bu şekilde sadeceözsel bilgiyi değil, erdemli yaşantıyı da ifadeeder. Bu nedenle hikmet temelli toplumlarıntefekkür <strong>ve</strong> düşünce gelenekleri praxis ile kaynaşmışdurumdadır. Pratik hayattan kopuk, saltbilmeye yönelik düşünce gelenekleri yoktur. Bukültür içinde, kişi bilerek yaşar, yaşayarak bilir.Bilgi <strong>ve</strong> düşünce hayattan çıkar, hayatı besler,yine hayata döner. Varoluş sırrı üzerine tefekkür,hikmetin beslenme kaynaklarından biridir.Kişi varlığın yaratılış hikmeti üzerine düşünerek,kendisi, içinde yaşadığı evren <strong>ve</strong> bütün bunlarıntanrısal irade ile ilgili bağıntıları konusunda derinbir kavrayışa erişir. Evreni estetik olarak algılayanbir bilincin, onu bilgi <strong>ve</strong> düşünce olarak dakavraması beklenir. Bu anlamda hikmet bir yönüyledoğa bilimi, bir yönüyle toplum bilimi, biryönüyle felsefe, bir yönüyle, sanat, bir yönüyleteknoloji, ama hepsinden önce ahlaktır. Bir duyarlık,bir sezgi, bir varlık <strong>ve</strong> varoluş bilincidir.Muhammed İkbal’in aklın <strong>ve</strong> gönlün, bilimin <strong>ve</strong>aklın birleştirilmesi görüşü, bu bilinçten gelenbir çağrıdır. Bu kavrayışın, yalnız insanın içindekalması hikmeti oluşturmaz. Onun söze dökülmesi,yazıya geçirilmesi, başkalarına ulaştırılmasıda gerekir. Ancak bu yazılı <strong>ve</strong> sözlü ifade biçimindedüşünce berraklaşır, görünür hale gelir.Dolayısıyla, sözün <strong>ve</strong> düşüncenin gerçek anlamdahikmet haline gelebilmesi için ifade edilmiş,başkalarına ulaşmış, başkalarının idrakiyle karşılamışolması da gerekir. “Kalemle yazmak” daöğretilen bir şey olarak, hikmetin zaman içindebirikmesine, başkasına ulaşmasına <strong>ve</strong> süreklilikgöstermesine aracılık eder. “Okuma” eylemininkonturlarından biri de kişinin kendisine ulaşanhikmeti okuması, anlaması, kendi benliğindetecrübe etmesidir. Bu durumda hikmet, bir kişininanladığıdır. Ama aynı zamanda başkalarınaulaşarak oları dönüştüren <strong>ve</strong> onlarının idrakindeçoğalandır da.Bu nedenle, hikmet, esas olarak her bir kişiyekendisini açması <strong>ve</strong> her bir kişinin bizzat görmesigereken bir şeydir. Toplu olarak gelmez, tümden<strong>ve</strong>rilmez. Aşama aşama, peyderpey gelir. Belilibir idrakte, belirli bir bilinçte ortaya çıkar, bellibir bilincin ürünüdür, belli bir bilince hitapeder, o bilinç üzerinden insanlığa ulaşır. Buradahiç kimse bir başkasının yerine görmez, birbaşkasının yerine bilmez, bir başkasının yerinedüşünmez. Aynı şekilde bu felsefede de böyledir.Felsefede de herkes kendi sorusunu sınar, kendicevabını <strong>ve</strong>rir. Hiçbir filozof bir başkası adınacevap <strong>ve</strong>rmez, kendi adına cevap <strong>ve</strong>rir. Hiç kimsenincevabı bir başkasının cevabının yerine geçmez.Soruyu bir kişinin cevaplamış olması, onudiğerleri adına da cevaplanmış kılmaz, soruyuortadan kaldırmaz. Dolayısıyla felsefe <strong>ve</strong> hikmet,her bir anda, her bir yaratılışta, her bir kişininbakışında kendini tazeleyen, yineleyen bir şeyolduğundan, tüketilip ortadan kaldırılamaz. Ohep orada, insanı hayrete düşürmeye, sormaya<strong>ve</strong> soruşturmaya devam eder. İnsan o kadar sorarsoruşturur, cevap <strong>ve</strong>rir, kitap yazar ama soruyuyine de bitiremez. Bu tüketilmeyen kaynak karşısındaancak şunu söyleyebilir: “Hikmetindensual olunmaz.” Bu ifade sormanın soruşturmanınyolunu kesen değil, açan niteliktedir. O, biryandan insan zihni açısından “bilinebilir” olanısormayı <strong>ve</strong> soruşturmayı önerirken bir yandan dayaratılıştaki sır unsuruna, gaip olana saygıyı ifadeeder; sorunun her bir açılışı, ifşası karşısında duyulanhayranlığı dile getirir.“Hikmetinden sual olunmaz” derken, insanınbilgi <strong>ve</strong> bilme yetisinin sınırlarına işaret edilir,yaratılışın insan idrakine kapalı “sır” öğesineişaret edilir. Buna göre yaratılış, bütün olarakinsanın kavrayabileceği bir nitelik göstermez.Hikmetinden sual olunmaz sözü, bir yandanhikmetin tam <strong>ve</strong> kesin olarak nihai anlamda bilinemeyeceğini,onun her bir anda, her bir bakıştavarlığın yeniden tazeleneceğini, farklı bir aşamayageçeceğini, bu nedenle yeniden keşfedilmesi35eylül-ekim-kasım2013

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!