almaları gerekeni fazlasıyla alırken, busofradan mahrum kalanlar, aradıklarını Şems’tebulamadıklarını öne sürüp kıskançlık içindefitne tohumları ekmeye başlarlar. Esasen Şemsbunların farkındadır. Derin üzüntülerin içinedüşmekten başka yapacak bir şeyi yoktur neyazık ki. Derken bir gece aniden Konya’yı terkederek kayıplara karışır. On altı ay boyuncaŞems’den hiçbir haber alınamaz. Bu ayrılık süresinceMevlânâ, tekrar eski hâline gelmek, halka<strong>ve</strong> derslerine dönmek şöyle dursun, kimseyle görüşmez,konuşmaz, medresesini büsbütün bırakır,büyük bir hüzün içinde yalnızlığa çekilir <strong>ve</strong>nihayet hasta düşer. Ama bir gün Şam’dan gelenmektupla yeniden can bulur sanki. Şems ikincikez Konya’ya gelmiştir. Birkaç ay süren sohbetler,görüşmeler neticesinde yine fitneler, yinedüşmanlıklar baş gösterir. Bunun üzerine Şems,tekrar kayıplara karışır...Mevlânâ için yine ayrılık başlamıştır, coşkunbir aşk <strong>ve</strong> cezbe hâlinde aylarca gözyaşı döker, gazellersöyler, her gelenden onu sorar, yalan habergetirenlere bile üstünde ne varsa <strong>ve</strong>rir, doğru haberi<strong>ve</strong>rene canını teslim edeceğini söyleyerek...Bu arada fesat <strong>ve</strong> dedikodu çıkaranların çoğu, buyolla Mevlânâ’yı kendilerine döndüremeyeceklerinianlamışlardır. Bazıları da Şems’in kıymetinianlayarak pişmanlık içinde özür dilerler. Birkaçay sonra Şems-i Tebrizî’nin Şam’da olduğu haberigelince Mevlânâ, hâlini anlatan mektuplar gönderir,yalvarır, dualar eder. Nihayet üçüncü mektubaaylar süren bekleyişten sonra karşılık gelir.Şems de aynı coşkunlukla ona cevap gönderir.Bunun üzerine Mevlânâ, oğlu Sultan Veled’iŞam’a gönderip Şems’in yeniden Konya’ya dönmesinisağlayacaktır. Şems <strong>ve</strong> Sultan Veled, uzunbir yolculuktan sonra, Konya’ya yakın ZincirliHanı’na geldiklerinde babasına müjdelemek içinşehre bir derviş gönderir. Mevlânâ bu müjdeyiduyunca üstünde ne varsa çıkarıp dervişe <strong>ve</strong>rir.Konya halkına haber salıp emirlerden, bilginlerden,her kim gelirse, onu karşılamak isteyenlerintoplanmasını ister. Kendisi de ata binerek bütünKonya ileri gelenleri <strong>ve</strong> ahalisiyle birlikte Şems’işehre getirir.Bu defa da altı ay boyunca medresedeki birhücrede baş başa kalırlar. Selahaddin Zerkub<strong>ve</strong> Sultan Veled’den başkası yanlarına giremez.Mevlânâ’nın Şems’e bağlılığı bu son gelişte dahada artmıştır. Öylesine kaynaşmışlardır ki, artıkayrılık mümkün görünmez. Şems, himmet <strong>ve</strong>te<strong>ve</strong>ccühleriyle Mevlânâ’yı daha da olgunlaştırmışaşk ateşiyle pişirip Hakk’a vuslatı sağlamıştır.Önceleri Şems’e muhalefet edenler de gelipbirer birer özür dilerler. Onun rahat edebilmesi<strong>ve</strong> hizmetinin görülmesi için evde evlatlık olarakyetiştirilmiş Kimya adındaki genç <strong>ve</strong> güzel bir kızŞems’e nikâh edilir. Ancak bu sefer de müritlerarasında kıskançlık baş gösterir. Mevlânâ’nın diğeroğlu Alaeddin Çelebi bile edebi aşan birkaçdavranışıyla kıskançlığını dile getirir. Bu aradaŞems’i sevmeyenler de her fırsatta muhalefete,hakaret, iftira <strong>ve</strong> düşmanlık dolu hareketlere yönelirler.Şems <strong>ve</strong> Mevlânâ, sohbet <strong>ve</strong> irşadın sonmerhalelerini, en güzel dönemlerini yaşarken onlarda dışarıda kaynamaya, taşkınlık etmeye başlarlar.Artık Mevlânâ, istenen mertebeye gelmişŞems’in irşat vazifesi tamamlanmış, daha öncekendisine bildirilen hüküm gereğince “başınıfeda etme” zamanı da gelmiştir. Bu arada Şems’inhanımı Kimya Hatun da rahatsızlanıp <strong>ve</strong>fat etmiştir.Bu haberin şehre yayılmasından sonraonu ne pahasına olursa olsun Konya’dan uzaklaştırmak<strong>ve</strong> Mevlânâ’yı ondan ayırmak isteyenlerbir plan kurup bu iş için yedi kişi seçerler.1247 yılının Aralık ayında, aralarındaMevlânâ’nın oğlu Alaeddin Çelebi’nin de olduğurivayet edilen bu yedi kişi medresenin avlusundapusuya yatarlar. Bir derviş kapıdan seslenerekŞems Hazretlerini dışarı çağırır. Şems derhal yerindenkalkıp çıkarken Mevlânâ’ya: “Görüyormusun, beni dönüşü olmayan bir da<strong>ve</strong>tle dışarıyaçağırıyorlar!” diyerek <strong>ve</strong>dalaşır <strong>ve</strong> çıkar. Sonra,bir “Allah!” feryadı yankılanır gecede... Kapıaçıldığında ise ortalıkta kimseler yoktur. Sadecebirkaç damla kan lekesi görülür yerde... Başka dabir iz bulunamaz. Bu son ayrılıktır. Şu mısralarkalır geriye Mevlânâ’dan.Kulağını <strong>ve</strong>r, dinle,bak asesbaşı ne diyor:bu mahallede bizden bir gönül eri kayboldu,diyor,derken ansızın biri yolda izini buldu, diyor.Belirtilerini görün işte, diyor.70eylül-ekim-kasım2013
Ne zamandır onu aradık, yandık yakıldık.Ne zamandır onu arayanlar her yanda dövündüler.Ne üst kodular, ne baş.Âşıkların kanı hiç eskimiyor, unutulmuyor.Âşıkların kanı nasılsa hep öyle kalıyor.Hep öyle taze, öyle sıcak.Bu eski bir kan davasıdır deme sakınAtma kulağının arkasına sen şu lafı :Kan bir kere eskidi mi kararır, kurur ama,aşıkların kanı durmayacak, gönüllerinden biteviyeakacak.Bu bucağa sığınan senin bakışındır.O büyük sağnağı sunan senin nergis gözlerin.Sarhoşa gelen de onlar, gönüller çalan da onlar,adamı canevinden vuran da onlarO’nun ardından aylarca süren bir bekleyişiniçine düşer Mevlânâ. Diyar diyar gezip TebrizliŞems’i aramaya başlar. Ama O’nu maddi anlamdaolmasa da manevi olarak kendisinde bulduğunu;“Beden bakımından ondan uzağız amma;cansız bedensiz ikimiz de bir nuruz; İster O’nu gör,ister beni... Ey arayan kişi! Ben O’yum, O da ben”mısralarıyla dile getirecektir. Bu Leyla ile Mecnunaşkının hazin sonuna benzer!...Doğu şiirinin büyük ustalarından kemâlhocendî tebriz’de yatıyor.Tebriz benim canım gibidir.Onun zikri her zaman benim dilimdedir.Cerendab <strong>ve</strong> Kecil’in suyunu içmedikçekanlı gözyaşları (Surhâb) benim gözümden akacaktır.Rubai / Kemal HocendîHucend ya da Hocend nere, Tebriz nere demeyinefendim, hayat yolculuğunda hangi istasyondane kadar kalacağını kim bilebilir ki! NecipFazıl da “Büyük Randevu” adlı şiirinde öyledemiyor muydu; “Büyük randevu bilsem nerede,saat kaçta / Tabutumun tahtası bilsem hangiağaçta”. İşte Kemal Hocendî için de bu böyleolmuş. Hocend, Ma<strong>ve</strong>raünnehir bölgesinde,bugün Kırgızistan sınırları içinde kalmış bir kasaba.Babür Şah’ın hatıraları arasında yer <strong>ve</strong>rdiğiHocend’e dair şu malumatı hayli dikkat çekici.Diyor ki Babür, “Hatırat”ında, “Andican’dan garbadoğru yirmi beş yıgaç mesafede bir kasabadır.Hocend ile Semerkand’in arası da yirmi beş yıgaçtır.Eski şehirlerdendir. Şeyh Muslihiddin <strong>ve</strong>Hoca Kemal Hocendlidirler. Meyvası fevkaladegüzel olur. Narı meşhurdur.” Babür, uzunca anlatırHocend’i ama biz kısa keselim. İşte Hocendîburada doğmuş. Tam adı Kemaleddin MesudHocendî. Rivayetlere bakılırsa genç yaşta Hacyolculuğuna çıkmış, bu kutlu görevini yerinegetirip vatanına dönerken yolu Tebriz’e düşmüş.Böylece yolun son durağı olmuş Tebriz onuniçin. Vefatı 1401 yılındadır. Sufi şairler arasındaolduğu biliniyor, hatta şeyh olduğu söyleniyor,ama hangi tarikatın bağlısı ya da halifesiydi, orasımeçhul.Bugün yatmakta olduğu Tebriz’in FerahbahşMahallesi’ndeki kabrini ziyarete gittiğimizdeçevrede hummalı bir restorasyon çalışmasınaşahit olduk. Gelecekte kazanacağı görünümünçok çok iyi olacağı muhakkak, ama şu hâliyle KemalHocendî <strong>ve</strong> çevresinin hâl-i pür melâli bizibiraz rahatsız etmedi değil yani. İran’da bu türmekânların âdeta bir gülistana dönüştürülmüşolmasına alıştığımız için bu dağınıklık bizi tedirginetmiş olmalı. İyi olur inşallah.Burada Kemal Hocendi’nin hemen yanı başındayatmakta olan bir büyük şahsiyet dahavar. Bir nakkaş. Doğunun o çağlarda yetiştirdiğien büyük minyatür sanatkârlarından birisi bu.Hocendî’nin adaşı, Kemaleddin Bihzad Heratî.E<strong>ve</strong>t, Kemal Hocendî’den yaklaşık bir asır sonrayaşamış olan meşhur Bihzad. Osmanlı şairlerininşiirlerine kadar ulaşmış olan Bihzad. Ya da bizdekiimlasıyla Behzat. İşte size bir örnek, hem deBahayi Muhammed Efendi’den.“Güzel tasvir edersin hal ü hatt-ı dilberi ammaFüsun u fitneye geldikde ey Bihzad neylersin ?”E<strong>ve</strong>t, şimdi biri Heratlı, biri Hucendli bu ikibüyük zat, iki Kemaleddin bu dergâhın haziresindeyan yana yatmaktalar. Mevlam kabirlerininurlandırsın ikisinin de.Babür Şah’ın hatıraları arasında yer <strong>ve</strong>rdiğiHocendî’den Orta Asya şuara tezkiresi yazarlarındanDevletşah da uzun uzadıya bahseder. Ve71eylül-ekim-kasım2013
- Page 1 and 2:
ÜÇ AYLIK KÜLTÜR ve SANAT DERGİ
- Page 3 and 4:
Beş Şehir'in sırrıNAZIM PAYAMŞ
- Page 5 and 6:
Kanallar değişiyordu. Su kesilmi
- Page 7 and 8:
İHSAN FAZLIOĞLUile şehir ve kita
- Page 9 and 10:
yazı kültürünün geliştiği, o
- Page 11:
Çünkü kâğıt, dolayısıyla İ
- Page 16 and 17:
ihtirası, çok ve çabuk kazanma a
- Page 18:
Uzasan, göğe ersen,Cücesin şehi
- Page 21 and 22: önceleri hattatlar, sonraları mat
- Page 23 and 24: Nasıl ki, ziyarete gelen önce bin
- Page 25 and 26: İsim-şehirKÖKSAL ALVERŞehirler
- Page 27 and 28: SABAH SÖZLERİGün sona erişmişs
- Page 29 and 30: Kitap ve hikmet üzerineVEFA TAŞDE
- Page 31 and 32: ye başlamıştır. Thomas Aquinas,
- Page 33 and 34: Mutlak İstenci sevmektir. Dolayıs
- Page 35 and 36: ilgili olduğu için, sosyal ve sı
- Page 37 and 38: Gökler bile dışımızda değilCE
- Page 39 and 40: tu. Burada bahsedilen göz, “ilah
- Page 41 and 42: dığında sakinliği insanı da sa
- Page 43 and 44: tüphanesi için: “Yeni Eflatuncu
- Page 45 and 46: Cami, Mekke, Medine, Tunus’taki Z
- Page 47 and 48: ham maddesi olan ketenin bulunduğu
- Page 49 and 50: Şimdi radyodan bir ses geliyor kul
- Page 51 and 52: Kimi zaman dile gelip aşkDudaktan
- Page 53 and 54: ŞAİRİN/ ŞİİRİNGAYRİRESMİ T
- Page 56 and 57: Şehir, medeniyet ve kitapD. MEHMET
- Page 58: Fethedilmeyen İstanbul: PeraBEYHAN
- Page 61 and 62: Turbo TimaPERVİN (AZERBAYCAN)çev.
- Page 63 and 64: diği için Turbo Tima çok heyecan
- Page 65 and 66: İKİ AYRINasıl mı diyorsun?Yüre
- Page 67 and 68: man olur bilemiyorum.” diyerek bi
- Page 69: si’ndeki medreseye geldiler. Bir
- Page 73 and 74: dilinin gelişip zenginleşmesinin
- Page 75 and 76: iri olmalı burası.Evet, “Şehri
- Page 77 and 78: ZAMANI GELDİGönlümde yeşeren go
- Page 79 and 80: hayrülhalef üç tane aslan gibi e
- Page 81 and 82: Soldan sağa: Mustafa Yalçın, Öm
- Page 83 and 84: Şehrimizde yeni kitaplarM. NACİ O
- Page 85 and 86: Bizim şehir*MAHİR ADIBEŞ"... ins
- Page 87 and 88: eğilecek olanlara ışık tutsun d
- Page 89 and 90: ebiliyoruz. Bir de o günleri hiç
- Page 91 and 92: "Harput'a adanmış bir ömür"İsh
- Page 93 and 94: 21. Hazar Şiir Akşamlarının ard
- Page 95 and 96: YELİZ ÖZTÜRKBirleyerek OluşmakF