kızdırıp gülüp geçeriz…Kim kimi idare ediyor bilinmez, onlar mıbizi yoksa biz mi onları…Necati Kanter Hocam bizim dostları yazmış,beni unutmuş, üzgün!... “O kitapta bir eksikvar, seni yazmayı unuttum,” dedi, üç gündürgülüyorum. Teselli etmek için, “Canın sağolsun bir dahaki sefer…” dedim. O da gülmeyebaşladı. Bu gün (18 Haziran 2013) kitap postadançıkıp geldi. Şöyle bir bakıp gülümsedim,beni yazmayı unutmayı bırak her sayfada beniyazmış!…Necati Kanter’in Bizim Şehrin Divaneleri”adlı hikâye kitabını inceden inceye okudum.Bu hikâyeler daha önce Bizim KülliyeDergisi’nde neşredildiğinden çoğunu biliyorum.Yalnız burada benim “inceden inceye”sözüm laf olsun diye değil. Bu kitap hakkındasöylenecek sözüm olsun diye böyle okuyorum.Elbette Hoca kendi üslubuyla <strong>ve</strong> hassasiyetiylehikâyeyi yazıyor! Bu konuda hem gözlemlerinihem de hayalini belli oranlarda kullanıyor.Düşünüyor, araştırıyor, unuttuğum bir şey kalmasınderken asıldan da uzaklaşmamak içindimağını dinç <strong>ve</strong> taze tutmak zorunda olmanınsorumluluğunu taşıyor.Hikâye olarak yazılanlar; yaşayan, var olanbir canlı, sokağımızda bizden biri…İşte bu tip belgesel hikâyeler yazmamalzeme, konu, kurgu olarak avantajlı olsa damerkezde kalma, hayal, yaratıcılık açısındanzordur. Yani hikâye soyut sanata benzemez.Yapılabilir mi yapılır ama sonuçta yazdığınız(o) olmayabilir. Eğer “O”na bağlı kalacaksanız<strong>ve</strong> bu hikâye olacaksa çevreyi yani “Bizim Şehri”unutamaz, göz ardı edemezsiniz. Onun içindiyorum ki bu zaman diliminde dimağınızısürekli taze tutmak zorundasınız. Burada yazarınhayalleri, yaratılıcılığı yaşanmış hayatınönüne geçemez. Çünkü ortada herkesin bildiğibir hayat var ama anlatılan o hayat değil, yazarınzihin süzgecinde yoğurduğu var olan fakatbaşkasının <strong>ve</strong> yaşayanın yaşadığı sürece farkındaolmadığı hayat.Şahane bir hikâye kitabı, “Bizim ŞehrinDivaneleri”. Türk edebiyatında benzerinihatırlamıyorum. Dünya edebiyatında, “BirDelinin Hatıra Defteri” Gogol’un sahneye deuyarlanan hikâyesini hatırlıyorum. “BuzlarÇözülmeden” (Deli Çavuş; “Ama bütün memleketbana deli diyor.” Kaymakam; “Ona bakarsanbir sürü zırdeliye akıllı diyen milyonlarca insanyaşıyor bu dünyada.) Bu cümlelerin sahibi CevatFehmi Başkut’un beyaz perdeye de KemalSunal tarafından aktarılan tiyatrosu; tamamenkurgu.Mutlaka bu konuda yazılmış başka edebiyateserleri de vardır fakat “Bizim Şehrin Divaneleri”isimden de anlaşılacağı gibi bu şehirdeherkesle yaşayan insanlar bunlar; ister “deli”deyin ister “divane”. İsterseniz bizim şehri böylekabul edin. “Kılık kıyafetlerinin düşkün oluşu,bakışlarındaki tedirginlikleri <strong>ve</strong> olağan dışıdavranışları ile şehrimizin en sevimli insanlarıydıonlar.” Sokağın bu insanlarındaki o “bakışlarındakitedirginlikleri” kaç kişi görebildi, kaçkişinin dikkatini çekti düşünen var mı hiç?...Necati Kanter’in “Bizim Şehrin Divaneleri”adlı hikâye kitabı “manas” yayınları arasındaçıkmış. Mükemmel bir kültür hizmeti... Bukitaptaki “Bizim Şehir” belli, Elazığ! Yalnızbu kitapta bir özellik var divaneleri kitaptançıkardığınız zaman bütünüyle Elazığ kültürü(Gazi Caddesi, Kapalı Çarşı, türküleri, gazelleri,kasketi, şalvarı, yiyecekleri, yardımlaşması,insan ilişkileri, konuşması, yaşantısı gibi.) bukitapta yer alıyor. Yani bu kitap Elazığ’ı esaslıbir şekilde kültür bütünlüğü içerisinde ele almış.Eğer bu oyunda her bölümü ayrı bir kişi(!) değil de bütün bölümlerde hep beraber yeralsalardı bu eser bir roman olarak karşımıza çıkabilirdi.Necati Kanter, bu şehrin sakinlerini zatenyadırgamıyor, “Onlar bulunduğu mekânın çocuğudur.”diyerek yaklaşıyor. “Delilik, <strong>ve</strong>lilikya da dâhilik arasında ince bir bağ olduğunusöyleyenler vardır.” Sözleriyle de bu ayrımınkolay yapılamayacağını daha doğrusu böylebir ayrımın yapılmayacağını anlatıyor. Bunu,“Delilerle <strong>ve</strong>liler arasında bir ruh akrabalığı olduğusöylenir.” sözleriyle de pekiştiriyor. Yaniyazar burada iki tane giriş yazarak bizi akrabalarımızayakınlaştırdıktan sonra hikâyelerinebaşlamış. Bu iki girişle de ileride bu konuya86eylül-ekim-kasım2013
eğilecek olanlara ışık tutsun diye olmalı bencede iyi bir yaklaşım. Yazar aslında çok önemlibir konuya da dikkat çekmiş bu kitapla. TürkEdebiyatı’nda delilere, divanelere bu kadar yer<strong>ve</strong>rilmesine rağmen bu konuda yeterince ayrıcalıklıyazılmamışlardır.Necati Kanter, her davranışı bir bütününparçaları gibi algılamış. Hikâyelerinde o kadarmerhametli, hoşgörülü, duygusal, se<strong>ve</strong>cenyaklaşmış ki bu farklı düşünüp, davranan insanlarlailetişim kurmak sanırsınız ki bu kadarkolay! Tabi, onları anlamaya ya da kendinizebenzetmeye çalışırsanız iş zor, yok eğer olduğugibi kabullenirseniz mesele daha anlaşılır <strong>ve</strong>kolay…Bu kitaptan anlıyoruz ki; insanların akıl,davranış geçişleri arasında, biz her ne kadartek tip (mertebe) görsek de aklın üstünde <strong>ve</strong>altında olmak üzere iki kısmı var. Bu iki kısımbizimle farklılık yaşadığı gibi kendi aralarındada çok uyumlu gözükmüyor. Hatta bu üçmertebe bir kişide zaman zaman görülebilir.Şehbenderzade Ahmet Hilmi bu konuda görüşünüşiirle ortaya şöyle koyuyor: “Erenlerinçoktur yolu/Cümlesine dedik deli/Ko desinler bizedeli/Usludan yeğdir delimiz.” Edebiyatta bunlardaha çok mantık ölçüsünde değerlendirildiğigibi şiir, mani, türkü, hikâye, aşk söylemlerinde(delikanlı, delioğlan, deli âşık, deli divane,kitap delisi gibi) benzetme açısından da kullanılmıştır.Deli Musto, Nüzhet Dede, Fehmi Baba,Rüviyeti Baba, Mehti Metin, Şavaklı HacıVeli, Apbo Molla, Cevdet Baba, Recep Gakgo,Dono, Yusuf Efendi, Aliye Bacı, Küçük Hanım,Fethiye Sultan, Münir Baba <strong>ve</strong> diğerleri...Şimdi isimleri burada geçince bir an durupdüşünelim! Birçoğu tanıdık. Şehrimizde birdönem bunlar da vardı. Kimine deli dedik kimineermiş, içinde şair, müzisyen olan bile vardı.Aralarında Alevi, Sünni, Hıristiyan olduğugibi inanmayanlar da vardı. Bizim şehir bunlarıhiç ayrı tutmadı. Dono, Ermeni asıllı birvatandaşımız, “Benim Allah’ım ne kilisede ne decamide…” derken bu deli bizim akıl tutsaklarınane güzel tasavvuf dersi <strong>ve</strong>rmiş. Nüzhet Dedeşiirleriyle edebiyatın içinde:“Bu mülkün sahibi kimdir düşünmez mi ahmaklarÇekil artık yeter ey kahbeler, kancıklar, alçaklar”“Bizim Şehrin Divaneleri”, yazıldığı yerinkültürüyle haşir neşir olup Türkçeyi Elazığağzıyla çok güzel kullanan bir kitap. Kitapmüzikal seslere sahip hikâyeleri içeriyor. HeleTürkçeye kazandırmaya çalıştığı yörenin ağzındavar olan kelimeleri zenginliğimiz değilde nedir? “Tuman (don), üsküre (bakır tas), teşt(büyük bakır leğen), çedene (yabani fıstık), gıdık(çenenin altı), seko (palto), dib (pancar), çağa(çocuk), fistan (entari), hırik (eski ayakkabı), poto(kısa boylu), gıldırlanmak (yuvarlanmak), fosso(içi boş), süyünk (toprak damın saçağı).” Bu kelimeleranlatıma bir değer <strong>ve</strong> zenginlik katıyor.Buradaki kişiler yaklaşımla, bütün şehirlerdeolsa da ilk defa Necati Kanter’in uzun birgözlem <strong>ve</strong> öz<strong>ve</strong>rili çalışmasıyla ortaya çıktı.“Bizim Şehrin Divaneleri” Türk edebiyatındailk <strong>ve</strong> sanırım şehir kültürü açısından “divaneler”irdelendiğinde de dünya edebiyatında tekörnek sayılabilir. Belki deliler hakkında çokeser yazılmış olsa bile bu kadar şahane şehirkültürüne katkısı olan bir esere bir daha rastlamakzor. Yazar çok kişinin aklına gelmeyenbir yönü ele almış. Belki nesneleri yazmak, buruhu, bedeni, şekli olan adamları yazmaktandaha kolay olsa gerek. Elazığ halk kültürününrenkli simaları haline gelen bu insanları NecatiKanter, “Bizim Şehrin Divaneleri” adlı hikâyekitabında ölümsüzleştirmiş. Şimdi şehrimizinsesini daha doğru işitip <strong>ve</strong> daha doğru okuyupanlayabiliriz. Şehrimizin rengârenk desenleri,güzellikleri, hüznü, acıları, kahkahaları, kokularıvarmışta biz farkında değilmişiz. Bu şehir,sizin gibi düşünüp davranmayan canlılarla beraberyaşadığınız şehir!...Necati Kanter, Münir Baba hikâyesini ZekeriyaBican’a ait iki beyitle bitirmiş dilersenizbiz de onunla son <strong>ve</strong>relim.“Aslında ne hısımdı ne akrabaydı toplumdaonlarBir yerde hısımdan, akrabadan daha yakındılarAliye Bacılar, Deli Cevdetler, Münir BabalarŞimdi bu güzel şehrin tablosunda donupkaldılar”■87eylül-ekim-kasım2013
- Page 1 and 2:
ÜÇ AYLIK KÜLTÜR ve SANAT DERGİ
- Page 3 and 4:
Beş Şehir'in sırrıNAZIM PAYAMŞ
- Page 5 and 6:
Kanallar değişiyordu. Su kesilmi
- Page 7 and 8:
İHSAN FAZLIOĞLUile şehir ve kita
- Page 9 and 10:
yazı kültürünün geliştiği, o
- Page 11:
Çünkü kâğıt, dolayısıyla İ
- Page 16 and 17:
ihtirası, çok ve çabuk kazanma a
- Page 18:
Uzasan, göğe ersen,Cücesin şehi
- Page 21 and 22:
önceleri hattatlar, sonraları mat
- Page 23 and 24:
Nasıl ki, ziyarete gelen önce bin
- Page 25 and 26:
İsim-şehirKÖKSAL ALVERŞehirler
- Page 27 and 28:
SABAH SÖZLERİGün sona erişmişs
- Page 29 and 30:
Kitap ve hikmet üzerineVEFA TAŞDE
- Page 31 and 32:
ye başlamıştır. Thomas Aquinas,
- Page 33 and 34:
Mutlak İstenci sevmektir. Dolayıs
- Page 35 and 36: ilgili olduğu için, sosyal ve sı
- Page 37 and 38: Gökler bile dışımızda değilCE
- Page 39 and 40: tu. Burada bahsedilen göz, “ilah
- Page 41 and 42: dığında sakinliği insanı da sa
- Page 43 and 44: tüphanesi için: “Yeni Eflatuncu
- Page 45 and 46: Cami, Mekke, Medine, Tunus’taki Z
- Page 47 and 48: ham maddesi olan ketenin bulunduğu
- Page 49 and 50: Şimdi radyodan bir ses geliyor kul
- Page 51 and 52: Kimi zaman dile gelip aşkDudaktan
- Page 53 and 54: ŞAİRİN/ ŞİİRİNGAYRİRESMİ T
- Page 56 and 57: Şehir, medeniyet ve kitapD. MEHMET
- Page 58: Fethedilmeyen İstanbul: PeraBEYHAN
- Page 61 and 62: Turbo TimaPERVİN (AZERBAYCAN)çev.
- Page 63 and 64: diği için Turbo Tima çok heyecan
- Page 65 and 66: İKİ AYRINasıl mı diyorsun?Yüre
- Page 67 and 68: man olur bilemiyorum.” diyerek bi
- Page 69 and 70: si’ndeki medreseye geldiler. Bir
- Page 71 and 72: Ne zamandır onu aradık, yandık y
- Page 73 and 74: dilinin gelişip zenginleşmesinin
- Page 75 and 76: iri olmalı burası.Evet, “Şehri
- Page 77 and 78: ZAMANI GELDİGönlümde yeşeren go
- Page 79 and 80: hayrülhalef üç tane aslan gibi e
- Page 81 and 82: Soldan sağa: Mustafa Yalçın, Öm
- Page 83 and 84: Şehrimizde yeni kitaplarM. NACİ O
- Page 85: Bizim şehir*MAHİR ADIBEŞ"... ins
- Page 89 and 90: ebiliyoruz. Bir de o günleri hiç
- Page 91 and 92: "Harput'a adanmış bir ömür"İsh
- Page 93 and 94: 21. Hazar Şiir Akşamlarının ard
- Page 95 and 96: YELİZ ÖZTÜRKBirleyerek OluşmakF