07.10.2014 Views

17 ağustos 1999 marmara ve 12 kasım 1999 bolu-düzce depremleri ...

17 ağustos 1999 marmara ve 12 kasım 1999 bolu-düzce depremleri ...

17 ağustos 1999 marmara ve 12 kasım 1999 bolu-düzce depremleri ...

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

13<br />

EY SİVİL RUH, GELDİYSEN KAPIYA İKİ KERE VUR!<br />

Dr.Hakan ŞEN<br />

Önündeki cam kırıklarını görünce, ani bir fren yaparak sağa yanaştı Metin. Birdenbire geliş <strong>ve</strong> gidiş<br />

yönüne iyice yanaşmış <strong>ve</strong> orta hattı tamamen boş bırakmış halde tek sıra bir konvoya girdik. Yol boyunca<br />

gitgide cam kırıkları artıyordu. Ne olduğunu anlamaya çalışırken, orta şeritte birden karşımıza çıkan bir<br />

elindeki kalınca sopayı tehditkar bir şekilde sallayan delikanlının “sağa yanaş, sağa!...” diye bağırdığını<br />

duyduk. 20-30 m kadar sonra elinde bir levye demiriyle aynı işi tekrarlayan birini daha gördük. Kocaeli’nden<br />

Adapazarı’na varıncaya kadar bu zincir devam ediyordu <strong>ve</strong> tek bir polis görünmüyordu. Kocaeli-<br />

Adapazarı arasında yol civarındaki yerleşim birimlerinin gençleri kendi bildikleri bu yöntemle (aslında hiç<br />

de yabancı olmadığımız) orta şeridi boşaltarak yardım konvoylarının <strong>ve</strong> ambulansların geçişini sağlıyordu.<br />

Aslında çok yaşamsal bir işlevi inanılmaz bir uyum <strong>ve</strong> disiplin ile yerine getiriyorlardı. Yardım konvoyları <strong>ve</strong><br />

ambulanslar rahatlıkla ilerliyorlardı. Bu trafikle Adapazarı’na ulaşmamız, Adapazarı devlet hastanesini<br />

bulmamızdan daha kısa sürdü. Adapazarı’nı bildiğim halde yıkılan binaların yolları kapatması <strong>ve</strong> ekibimizde<br />

bu görüntülerin yarattığı şok nedeniyle Devlet Hastanesi’ni bulmamız bir hayli uzun sürdü.<br />

“Duyar duymaz atladım geldim” diyordu, biri Adapazarı Devlet Hastanesi’nin bahçesinde karşılayan<br />

Erzurumlu intern doktor. Gelir gelmez morgun başına oturmuş <strong>ve</strong> en zor görevlerden birini üstlenmişti. Bahçeye<br />

koyduğu masasında elinde ölenlerin listesi, cesetleri sahiplerine teslim ediyordu. Masanın yanı başındaki<br />

soğutucu tırların kapıları açıldıkça, ölümün soğukluğu, o katlanılması zor kokuyla üzerimize siniyordu.<br />

Aynı gün İzmir’den gönüllü gelen bir Halk Sağlık uzmanı, çeşitli illerden gelen ambulanslara yardım malzemeleri<br />

koydurarak, ayakta kalan sağlık ocaklarına ulaştırmaya çalışıyordu. Tamamen gönüllü olarak gelen,<br />

sayılarını <strong>ve</strong> uzmanlık alanları bilmediğimiz birçok hekim Devlet Hastanesi’nin bahçesinde gelen hastalara<br />

müdahale ediyordu. TTB acil durum tespit ekibi olarak bölgeye gittiğimizde yaşadığımız Adapazarı kesitleriydi<br />

bunlar. Daha sonra TTB Merkez Konseyi bu bölgelerde; TTB Deprem Bölgesi Koordinasyon Merkezleri<br />

açmaya karar <strong>ve</strong>rdiğinde, Adapazarı bölgesinde çalışmak istedim.<br />

TTB Deprem Koordinasyon Merkezinde birkaç gün aralarla değişen yaklaşık 5 hekim çalışıyorduk. Biri<br />

koordinasyon görevini üstlenmek üzere, çadırkentler <strong>ve</strong> sağlık ocakları dolaşılıyor, kriz masasında temsil<br />

ediliyor, diğer sivil toplum örgütlerinin kurduğu il koordinasyon toplantılarına katılıyorduk.<br />

Bir gün il Koordinasyon toplantısı sırasında yorgunluktan sandalyesine yığılan mimar isyan ediyordu.<br />

yedi gündür tek başına gönüllü olarak hasar tespitinde gece yarılarına kadar çalıştığını <strong>ve</strong> 338 binaya<br />

oturulamaz raporu <strong>ve</strong>rdiğini anlatıyordu. Gönüllü olarak gelmiş <strong>ve</strong> yedi gün olmasına rağmen ikinci bir<br />

mimar ya da mühendis bulunamamıştı. Elinde hasar tespiti olmayan bina sahiplerinin enkazları temizlendikten<br />

sonra tazmin için bir hak iddia edemeyeceklerini düşünerek, tüm tükenmişliğine rağmen direniyordu.<br />

Ertesi gün karşılaştığımızda yüzünde muzip bir gülümsemenin izleri vardı. Israrla sağlam olduğu iddia edilen<br />

vilayet binasının boşaltılmasını sağlamıştı.<br />

Zor bir günün akşamında, çadırımızın önünde değerlendirme toplantısı yaparken, henüz yağmış yağmurun<br />

kapladığı puslar arasında, yıkıntıların içinde sarı puanlı elbiseleri <strong>ve</strong> kırmızı burunlarıyla iki palyaço<br />

çıkageldi. Masalda yaşıyor gibiydik. Yorgunluğun getirdiği bir yanılsama olmadığını, biraz daha yaklaşınca<br />

anladık. Amatör tiyatrocu gençler İstanbul’dan gelmişler, örselenmiş çocukları biraz olsun eğlendirmeye<br />

çalışıyorlardı.<br />

Şu sivil ruh denen şey uyanmıştı galiba. Ey sivil ruh geldiysen kapıya iki kere vur!...

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!