07.10.2014 Views

17 ağustos 1999 marmara ve 12 kasım 1999 bolu-düzce depremleri ...

17 ağustos 1999 marmara ve 12 kasım 1999 bolu-düzce depremleri ...

17 ağustos 1999 marmara ve 12 kasım 1999 bolu-düzce depremleri ...

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

MARMARA VE BOLU DEPREMLERİ SONRASINDA TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ FAALİYETLERİ<br />

14<br />

MARMARA SALLANIYOR<br />

Dr.İlhan DİKEN<br />

<strong>17</strong> Ağustos <strong>1999</strong>, Marmara sallanıyor. Acı çok büyük, Türkiye ağlıyor. On binlerce can kaybı, on binlerce<br />

yaralı, büyük ekonomik kayıp, etkilenen milyonlarca insan... Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte gönüllüler<br />

ordusu, sivil toplum örgütleri, yabancı dostlar el ele, hep birlikte yardıma koşuyor, canla başla çalışıyor.<br />

Ülke içinden <strong>ve</strong> dışından Marmara’ya akın var. Zaman hızla ilerliyor, ölü <strong>ve</strong> yaralı sayısı da zamana bağlı<br />

olarak hızla artıyor. Varto’da, Erzincan’da, Lice’de, Dinar’da olduğu gibi, Marmara’da da insan çığlıkları<br />

göklere yükseliyor... Her tarafta yankılanıyor, devlet büyüklerimiz <strong>ve</strong> beş yüz elli adam, büyük bir ürpertiyle<br />

uykularından sıçrıyor, şoktadır, çaresizdir, hazırlıksız yakalanmıştır. Felaket bölgesinde devlet aranıyor,<br />

hiçbir yerde yok. Karayolları yıkılmış, telekomünikasyon sistemi sizlere ömür. Helikopterler de malum yerde...<br />

Devlet aranıyor, devlet nerede... Sonuçta, devlet, deprem enkazlarının altında bulunuyor... “Allah, halkımıza<br />

<strong>ve</strong> yabancı dostlarımıza zeval <strong>ve</strong>rmesin” elbirliğiyle enkaz altında Durmuş birini çıkarıyorlar, Durmuş<br />

duruma el koyuyor hemen bir inceleme, denetleme, asayiş berkemal, “kana ihtiyaç yok, doktora ihtiyaç<br />

yok, ilaca ihtiyaç yok... Ermeni yardımına, Yunan kanına, Amerikan ilacına ihtiyaç yok...” Var Durmuş bey,<br />

var... Bu ülkenin ırkı ayırmayan, farklı kültürlerle birlikte yaşamaya tahammülü olan insanlara, Sağlık Bakanlarına<br />

ihtiyacı var.<br />

Amerikanı, Yunanı, Ermeniyi, onu, bunu reddediyorlar. Bu redçi zihniyetin çürümüş idari yapının üzerine<br />

bir çizgi çekmenin, yeniden yapılanmanın, insana değer <strong>ve</strong>rilen, barışın, dostluğun, kardeşliğin <strong>ve</strong> demokrasinin<br />

temelleri üzerinde şekillendirilen bir Türkiye Cumhuriyetini inşa etmenin tam zamanıyken “değişen<br />

Devlet Bey” sessizliğini bozarak, günlerdir nerede olduğunun hesabını bile <strong>ve</strong>rmeden, “bu surda kimse<br />

bir gedik açamayacaktır, Durmuş Bey’in hizmetlerinin yanında <strong>ve</strong> arkasındayız” diye kükremeye başlıyor.<br />

Bir zamanların halkçı sosyal demokratı, “Durmuş bey, başarılı bir arkadaşımızdır” demeciyle, kendine<br />

yakışan tavrı sergiliyor. Sinirler alt-üst, konuştukça batıyorlar. Dünya tepkilerini dile getiriyor, bu konuşmalar<br />

karşısında, insanlar ayakta, medya ayakta. Dr. Durmuş beyden sonra, Çorum’dan bir ses yükseliyor. Dr.<br />

Denli hanım, densizliklerin en büyüğünü yaparak, afet bölgesinde yoğun ahlaki çöküntülerin olduğu <strong>ve</strong> zaten<br />

dönmelerin bulunduğunu pervasızca ortaya atıyor. Meslektaşımız, Tabip Odasını arıyor, “silin bunların<br />

üyeliklerini, bunlarla aynı örgütte yer almak istemiyoruz” diye haykırıyorlar.<br />

Marmara sallanıyor! İnsanlar ölüyor, insanlar kırılıyor, insanlar kurtarılmayı bekliyor, cesetler kokuyor,<br />

binlerce ceset çıkarılmayı bekliyor. Devlet elini uzatmıyor, konuşanları susturmaya çalışıyor, medyayı<br />

susturmaya çalışıyor. Ortaya Mesut Bey çıkıyor “devleti küçük düşürücü yayınlardan vazgeçin, bunun kimseye<br />

yararı olmaz. Yıkılan bir bina onarılabilir, ama yıkılan bir devlet geri getirilemez” diyor. Kimse, devleti<br />

yıkma peşinde değil Mesut Bey. Yıkılan, yok olan, yitirilen binlerce can var ortada. Onları geri getirebilir<br />

misiniz? Devlet, hiçbir şekilde izah edilemeyecek büyük bir organizasyon eksikliği <strong>ve</strong> büyük bir ihmalkarlık<br />

içinde. Kimse bunun hesabını <strong>ve</strong>rmeyecek mi? Kimse bunun hesabını sormayacak mı? Bir vatandaş olarak<br />

eleştirmeye kimsenin hakkı yok mu? Bu deprem, Turizm Bakanı’nın da belirttiği gibi, Türk siyasi <strong>ve</strong> idari<br />

yapısının iflas ettiğini gösteriyor. Marmara depremi bize gösteriyor ki, mevcut devlet yapısı, halkın çıkarlarına<br />

uygun bir çalışma göstermiyor. Ülkenin güneydoğusunda, on beş yıl süren bir savaşın getirdiği ekonomik<br />

çöküntü var, hala yıkılmadık ayaktayız edebiyatı var. Depremden kaynaklanan 700 trilyonluk ekonomik<br />

kayıp, ücretliden <strong>ve</strong> emekçiden çıkarılmaya çalışılıyor.<br />

Yıllardan beri, Türkiye’nin %90’ının deprem riski altında olduğunu bildikleri halde, peşpeşe yönetime<br />

gelen hükümetler, otuz yıldır bizi yönetenler, birinci derecede sorumludur. Afet bölgesinde görevlilerin kusuru<br />

vardır. Belediyelerin kusuru vardır, riski bölgeler imara açılmıştır, müteahhitlerin kusuru vardır.<br />

Devlet, zarara uğrayanların maddi manevi zararlarını ödemek zorundadır. Bu zararlar da vatandaştan,<br />

ücretten değil, sorumlulardan tahsil edilmelidir.

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!