You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
42 / İKİNCİ GÜN II. OTURUM<br />
üzerine değil, güzel olaylar hakkında da haber vermek üzerine yoğunlaşmak. Bir önceki konuşmacı<br />
ile bu noktada aynı görüşte olduğumuzu söylemek istiyorum.<br />
Kırgızistan’da düzenlenen “Dünya Göçebe Oyunları”nın Türk halklarının uluslararası düzeyde gerçekleştirdiği<br />
bir organizasyon olduğuna inanıyorum. “Göçebe Olimpiyatları” gibi düşünebilirsiniz.<br />
Belki de burada bulunan ülkelerin hepsi bu organizasyona katılamadı. Tüm meslektaşlarımızı ve<br />
medya temsilcilerini “Dünya Göçebe Oyunları’nda” ağırlayamadığımız için çok üzgünüm. Böylesi güzel<br />
olayların geniş şekilde anlatılması için karşılıklı anlayış geliştirmeliyiz. Ortak köklerimizi aramamız<br />
ve ortak vizyonumuzu geliştirmemizin şart olduğunu düşünüyorum.<br />
Ayrıca, gazetecilerin etik ilkelerinin ciddi şekilde sınanacağı parlamento seçimlerinin gelecek yıl yapılması<br />
nedeniyle gündeme sık sık gelmektedir. Çünkü siyasi mücadelenin şiddetlenmesi kaçınılmazdır.<br />
Yayın organlarının okuyucularını objektif bir şekilde bilgilendirmesini, herhangi bir siyasi partinin<br />
çıkarından daha üstün görme anlayışını kazandırması çok önemlidir.<br />
Değerli meslektaşlarım, kabul edilmiş uluslararası gazetecilik kurallarının tümünü burada belirtmeyi<br />
bir kenara bırakarak şunları vurgulamak istiyorum. Bana göre her yayın gerçekleri aramak üzerine<br />
kurulmalıdır şüphesiz. Yazarın görüşü kendi isteklerine veya tercihlerine değil, gerçeklere dayanmalıdır.<br />
Kırgızistan, çatışmaların ne olduğunu çok iyi biliyor. 2010 yılının Haziran ayında çok kan döküldü.<br />
İki halkın çatıştığı yerde gerçekleri aramak mümkün olmuyor. Bu nedenle; bizler, medyanın negatif<br />
rol oynayabileceğinin farkındayız. Bu nedenle, Kırgızistan’da sürdürülebilir barışın korunmasında gazetecilik<br />
etiği önemli rol oynuyor. Bunlar boş laflar değildir, bu istikrara ya da çok büyük sorunların<br />
ortaya çıkmasına neden olan sorumluluklar anlamına geliyor.<br />
Ülkelerimize ve tüm halklarımıza barış ve refah diliyorum. Çünkü iki defa sarsıntı geçirdik ve inanın<br />
bunlar iyi şeylere vesile olmuyor. Ülkeyi geriye götürüyor. Bu nedenle, burada ele alınan bütün sorunlara<br />
çözüm bulunmalıdır. Çabalarından dolayı medya forum düzenleyicilerine teşekkür ediyorum.<br />
Hepinize çok teşekkür ederim.<br />
Etnik ve Mezhepsel Çatışmaların Çözümünde<br />
Medyaya Düşen Sorumluluk: Irak Örneği…<br />
Ersan SARIKAHYA<br />
İzin verirseniz kürsüden sunum yapmak istiyorum. Şunu fark ettim,<br />
ne yazık ki Şii ve Sünni kavramlarını birçok kişi iyi bilmiyor.<br />
Açıkçası bilgi kirliliği ya da eksikliği var. Irak’taki Sünni ve Şii<br />
örneğinden hareketle genel anlamda bir tanım yapmak istiyorum.<br />
Şiiler kimdir? Sünniler kimdir? Din tarihçisi olarak algılanmasın yorumum, tarihçiler beni mazur<br />
görsün. Ancak bir derleme sonunda bilgi vermeye çalışıyorum.<br />
Sünniler, malûmunuz dört mezhep, Abbasi döneminde gündeme gelen, kendilerini Şii gruptan ayırabilmek<br />
için ortaya çıkan ve ilerleyen dönemde dört mezhebe ayrılan bir gruptur, İslami taifedir.<br />
Şiiler ise (Şiianın anlamı cemaattir, Ali’nin cemaati demektir) Hz. Ali’nin ilk halife olması gerektiği teorisini<br />
savunan cemaattir. Peygamberimizin ve Hz. Ali’den sonraki 12 İmama inanan görüşe sahiptir,<br />
onların masum olduklarını savunan cemaattir. Ancak burada şunu beyan etmek isterim, Türkiye’de<br />
Şii ve Caferi arasında bir kavram kargaşası var. Sanki Caferiler ayrı bir grupmuş gibi veya ayrı bir kitleymiş<br />
gibi lanse ediliyor. Öyle bir şey yok. Sadece 6’ncı İmam Cafer El-Sadık’a bağlı olanlara Caferi<br />
grubu denmiştir. Dolayısıyla Caferi dendiği zaman Şii’dir, Şii dendiği zaman Caferi’dir. Bunlar, konuya<br />
geçiş yapabilmem için verdiğim bilgilerdir.<br />
Sünniler ve Şiiler, Irak’ta, nüfus olarak şöyle bir bilgi var; Türk toplumunu, orada yaşayan Türkmen<br />
toplumunu ayrı tutuyorum. Bunu tırnak arasında vurgulamak istiyorum. Sünniler -görüldüğü gibi-<br />
1997 Irak’ta Saddam tarafından resmî mezhebe dayalı bir sayım sonucu Sünni Şii nüfusu: Sünniler<br />
16.373.096 kişi olarak belirlendi. Şiiler ise 8.601.009 kişi olarak belirlendi. Peki, neden hep Şii ve<br />
Sünni sayım olarak farklı algılanmıştır? Sanki Şiiler çoğunluk gibi lanse edilmiştir. Onu da size haritadan<br />
açıklayabilirim.