Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
İKİNCİ GÜN<br />
III. OTURUM<br />
/<br />
71<br />
değil. Herhangi bir insan olsaydı herhâlde bunları yapmaya imkânı olmazdı. Çünkü kendisini ayakta<br />
tutacak öz geliri ve itibarı var. İtibarı için Mirzalık o zaman önemli bir faktör. Hem bundan doğan Müslüman<br />
tahsilini ve Müslüman çevresini görüyor, Rusya’ya gidiyor. Varanej’de, Moskova’da kalıyor.<br />
Hakikaten kaderin cilvesi çok ilginç insanların yanında kalıyor. Mesela bunlardan birisi Mihail Nikiforoviç<br />
KATKOV. Dönemin çok ünlü, tam manasıyla Pro-Slavist diyebiliriz. O Rus konservatif düşüncesinin<br />
çok önemli isimlerinden biri. Onun yanında adeta ona adapte olmuş çocuğu gibi yetişiyor,<br />
küçükken daha. Rus Harbiye Mektebi’ni görüyor. Oradan Osmanlı memleketine geliyor. Bir müddet<br />
orada dolaşıyor, İstanbul’u tanıyor, 1860’ların İstanbul’unu tanıma imkânı oluyor. Oradaki psikolojiyi<br />
görüyor. Oradan uzun bir maceradan sonra Fransa’ya gidiyor. Fransa tamam meşhur Fransa ancak<br />
bunun yanında bir özelliği de var o yıllarda, özellikle 19. asrın ikinci yarısında Rus diasporasının,<br />
entelektüel siyasi diasporasının son derece yoğunlaştığı bir yer. Çünkü Çarlık istibdadından kaçan<br />
her türlü fikir, siyaset, yer altı ve edebiyat adamları Paris’e geliyor. Ve Paris’te genç İsmail’in sermayesinde,<br />
mektepten de okuduğu iyi kötü Fransızcası ve Rusçası var tabii ki. Bu ona sermaye oluyor,<br />
orada Fransızca-Rusça tercümanlık yapıyor.<br />
Ve yine kaderin büyük bir tesadüfü yanında sekreterlik yapmak için iş bulduğu adam da kim dersiniz?<br />
İvan Sergenyeviç TURGENYEV, meşhur TURGENYEV. Onun yanında sekreterlik yapma, çalışma<br />
imkânı buluyor. Ve sonra Kırım’a geliyor. Hem şarkı hem garbı muhtelif yönleriyle tanıma imkânı<br />
oluyor hasbelkader, hayatın cilvesi diyelim. Bunlarla Kırım’a geliyor ve bu şekilde, hani Azerbaycan<br />
Türkçesinde söyleyeyim “formalaşıyor”.<br />
AKPINAR<br />
Bir şeyi ilave etmek istiyorum. Özellikle okuyucuyla Tercüman’ın ve GASPIRALI’nın ilişkisi üzerine.<br />
Okuyucuları aynı zamanda gazetenin muhabirleri oluyor. Yani nerede gazeteyi okuyorlarsa onlar aynı<br />
zamanda o bölgede olup bitenler hakkında Tercüman’a haber gönderiyor. Ve bunlar Tercüman’ın<br />
mektuplar kısmında yayımlanıyor. Hatta çoğu zaman adam istemiyorsa ismini vermiyor GASPIRALI,<br />
ilk harflerini koyuyor. Veya açık istiyorsa meselâ Sibirya’dan ENVEROV’un dünya kadar yazısı var.<br />
Dolayısıyla, o dönemde ajans yok, Türk dünyasında olup bitenleri ne ile duyacaksınız? Bu insanlar,<br />
okuyucular mektup yazarak kendi muhitlerini anlatıyor. Doğu Türkistan’dan gelen dünya kadar mektup<br />
var. İran’dan gelen mektuplar var. Onlara ayrıntı olduğu için giremedim, dolayısıyla okuyucusunu<br />
muhabire dönüştürüyor. Hatta hangi yıldır bilemiyorum kelime başı haber gönderene para veriyor.<br />
Bir de o tarafı var o çok ilginç. Bazen uzun uzun yazıyorlar kelime başına para veriyorlar diye ama bu<br />
kadar da uzun yazmayın diyor, kısa öz şeyler yazın. Böyle tarafları da ayrıntısıyla burada konuşamıyoruz<br />
tabii. Dolayısıyla bunlar atlanıyor.<br />
Ahmet YEŞİLTEPE<br />
NTV (Türkiye)<br />
Yavuz Bey, Hocam ile tanışmış olmaktan çok büyük memnuniyet<br />
duyuyorum. Hakan Hocamı izlemek üzere Dil-Tarih ve Coğrafya<br />
Fakültesi’ndeki bir sunumuna günübirlik uçakla gidip gelmiştim.<br />
O kadar zenginleştirdi ki beni referandum döneminde<br />
Kırım’da hem program hem de haber yapmak üzere maalesef<br />
kötü olaylar sırasında diyelim o tesadüfü yaşamıştım. Yani kendisiyle<br />
zenginleşmiştim. Yavuz Hoca ile de kendisini uzaktan tanıyordum ama bugün itibarıyla gerçekten<br />
bir medya mensubu olarak çok eksik kaldığımı hissettim. GASPIRALI’nın matbaasını görmüş,<br />
orada program yapmış, Türkiye’ye tanıtmak için gayret içerisinde olmuş televizyonculardan birisiyim.<br />
Burada özellikle katkı değil altını çizmek istediğim bir konu var. Kendi programımda da dile getirdim.<br />
Yaklaşık üç yıldır Türk dünyasında kişisel çaba ya da hobi belki demek daha doğru olacak Orhun<br />
Vadisi’nden başlayıp Türkiye’ye kadar uzanan bir maceranın içerisindeki gazetecilerdenim. İdeolojik<br />
saik ya da maddi amaç yok bunun içinde. Sadece Türk dilinin peşindeyim. Bir program yapıyorum,<br />
adı “Türklerin İzinde”. İkinci sezonu bu yıl NTV televizyonunda gösterildi.<br />
Kırım’a gitme şansım ama diğer yandan da şansızlığım oldu. Çünkü gittiğimde malûm olaylar yaşanıyordu.<br />
Tam üstüne denk geldik. Tabii bir habercinin çok arzu ettiği o gürültü patırtının içerisindesiniz<br />
ama insani olarak ve tabii ki bir Türkiyeli olarak akraba bir ulusun yaşadığı sıkıntıları yakından görmek