BURSA’DA ZAMAN
Bursada-Zaman-s21
Bursada-Zaman-s21
You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
araştırma / Rıza Tevfik’in İlk Bursa Seyahati / Prof. Dr. Abdullah UÇMAN<br />
bir divanı vardır ve birçok yerlerini<br />
sair nüshalarla karşılaştırılmış<br />
ve tashih etmişimdir.<br />
Hemen ümmî denilecek derecede<br />
-hüdâ-yı nâbit- bir şair zannolunan<br />
Yunus vâkıa âdî mânâsıyla<br />
“okumuş” adam değildir. Ma’ruf-ı<br />
Kerhî, Mevlânâ-yı Rûmî, Mevlânâ<br />
Câmî ve bunlar gibi kibâr-ı<br />
sûfîyenin ta’limâtına tamamiyle<br />
âgâhtır. Binâenaleyh bir şair-i<br />
İlâhî olmak haysiyetiyle hakikaten<br />
yüksek bir mertebede görünür.<br />
Açmış olduğu Türkçe şiir çığrında<br />
bütün Türk şuarâ-yı sûfîyesi bu<br />
koca Türkmen’in câzibesine tutulmuş<br />
ve izinden ayrılamamıştır.<br />
Türkçe nefes söyleyenler, gerek<br />
tavr-ı ifadeyi, gerek tarz-ı tefekkürü<br />
Yunus’tan öğrenmişlerdir.<br />
Hattâ onun tâbirât ve teşbihâtı<br />
ahlâfına sermaye olmuştur.<br />
Şüphe yok ki bu adam bir dehâ-yı<br />
mahsus sahibidir. Taklidi pek<br />
güç olan edâ-yı lâubaliyânesini<br />
yalnız Kaygusuz ile Azmî Baba’da<br />
görebiliriz.<br />
Lisanına gelince, tamamen o<br />
zaman konuşulan Türkçenin<br />
düzgüncesidir. Yunus, söylemek<br />
istediği şeyleri ifade için bu dili<br />
kifayetsiz bulmamıştır; bilâkis<br />
kaba saba, görünen bu lisanın,<br />
ifade-i mecâzîyeye ne derece<br />
kabiliyeti olduğunu –hayret-bahş<br />
bir surette- ispat eylemiştir.<br />
Kinaye ile söz söylemek marifetinin<br />
anahtarı Yunus’un elindedir.<br />
Vâkıa divanında, bugün herkesin<br />
kolay kolay anlayamayacağı birçok<br />
unutulmuş eski kelimeler var.<br />
Meselâ “sayru-hasta”, “esrük-sarhoş”,<br />
“tapşurmak-îsâl etmek”,<br />
“sımak-kırmak”, “kancaru-her<br />
nereye” gibi… Fakat beis yok;<br />
lisan lisandır. Yunus zamanında<br />
lisanını söylemiş ve teşbihât ve<br />
istiârât ile müzehher ve mülevven<br />
bir üslûb-ı mecâzî nümûnesi<br />
arzetmiş. Edâsı bugün bile şirin,<br />
hattâ -kim ne derse desin- bana<br />
Fuzûlî’ninki gibi mûnis geliyor.<br />
Meselâ mahiyet-i zâtiyesi akl-ı<br />
Devletlû Doktor Rıza Tevfik Beyefendi Hazretleri Hesabı:<br />
Kuruş Para<br />
HOTEL SPLENDİD<br />
Agop Dernigosyan<br />
Bursa-Çekirge<br />
21 Mayıs 330<br />
756 15 Mayıs 330 tarihinden itibaren yedi gün yevmiye iki pansiyon<br />
ekstralar (108X7)<br />
10 Bir pansiyon misafir hanımefendi için 15 Mayıs 330<br />
15 Bir öğle yemeği misafir hanımefendi için Mayıs 330<br />
1 20 Altı kartpostal 17 Mayıs 330<br />
5 10 Posta pulu 17 Mayıs 330<br />
-----------------------<br />
788 05 Yekûnu (Salaire) yedi yüz seksen sekiz kuruş beş paradır<br />
3 20<br />
_______________<br />
791 25<br />
Yukarıdaki fatura-kâğıdın arkasında Rıza Tevfik’in el yazısıyla şöyle bir not<br />
bulunmaktadır:<br />
“Bursa’ya ilk seyahatimizde Agop Dernigosyan Efendi’nin otelinde misafir<br />
olmuşuz. 15 Mayıs 330’da gelmiş, yedi gün kalmışız. Bu pusula o yedi günün<br />
masrafıdır. “Bir Meçhuleye” yazdığım şiirin tarihini gösterir.”<br />
beşeri acz ve hayrete ilka eden<br />
hakikata karşı, aklının ye’sini<br />
gönlünün aşkı ile tazmîn<br />
ederek:<br />
Ey vay!.. Tana kaldım tana!..<br />
Yani “eyvâh, hayrette kaldım,<br />
hayrette!”<br />
Âşık oldum Allah sana!..<br />
diyor. Ne güzel, ne de hâlisâne<br />
bir edâdır!..<br />
Sakingil, yârin gönlün; -sırçadırsımayasın!<br />
Sırça sınıcak, girü bütün olası<br />
değil.<br />
diyor. Ne iyi, ne iyi!..<br />
Güzel şiirlerinden biri iki<br />
mükemmel misal vereyim ki<br />
Devlet-i Osmâniye ile beraber<br />
doğan bu mühim adamın neler<br />
düşünüp neler söyleyebildiği<br />
anlaşılsın; şu manzumeye<br />
bakınız:<br />
Andan beru gönderildim; aşk ile<br />
bile geldim.<br />
Bu âleme çıkıcak, bir aceb hâle<br />
geldim.<br />
Gör ne yuvadan uçtum!.. Halka<br />
râzımı açtım;<br />
Aşk tuzağına düştüm; tutuldum<br />
ele geldim.<br />
Geldim uş 10 yine gidem, yine<br />
Rahmânım bulam.<br />
Sanurlar beni bunda altuna,<br />
mala geldim.<br />
…………………………....<br />
Kudret sûret yapmadan,<br />
ferişteler tapmadan,<br />
Âlemi halk tutmadan, ilerü yola<br />
geldim<br />
Çün dost açtı gözümü, gösterdi<br />
kendüzümü,<br />
Gönüldeki râzımı söyledim dile<br />
geldim.<br />
Tuzaktayım; ne gülem!.. Ne<br />
hâldeyim, ne bilem?<br />
Bir garibce bülbülem, ötmeğe<br />
güle geldim.<br />
Tuzağa düşen gülmez, âşık hiç<br />
rahat olmaz;<br />
Kimse hâlimden bilmez, bir aceb<br />
10 “Uş” işte veyahut hemen demektir.<br />
11 “Yüce makamlardan inip sana geldi.”<br />
12 “En iyi söz, az ve öz olandır.”<br />
13 “Doğruyu söyle!” (Kehf sûresi, âyet 29).<br />
14 “Kâbe, Âzer’in oğlu Halil İbrahim’in yapısıdır; gönül ise Cenâb-ı Hakk’ın tecellî ettiği yerdir.”<br />
76 <strong>BURSA’DA</strong> <strong>ZAMAN</strong> | Ocak 2017 | Sayı 21