28.01.2017 Views

BURSA’DA ZAMAN

Bursada-Zaman-s21

Bursada-Zaman-s21

SHOW MORE
SHOW LESS

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

araştırma / Bursalı Hâce Abdurrauf’un Hikayesi: Hikaye-İ Dendâniyye / Sefer GÖLTEKİN<br />

Karabük Üniversitesi’nce hazırlanan ‘Yeni<br />

Türk Edebiyatı II’ adlı yayında, Yrd. Doç.<br />

Dr. Türkan Gözütok da 16. yüzyılda yazılan<br />

Hikaye-i Dendaniye yazarının Edirne’li Vahdi<br />

Cafer Çelebi 8 olduğunu belirtiyor. Erdal<br />

Ceyhan, ‘Kentlere Destan 4: Edirne’ adlı<br />

şiirinde, “…Vahdi Cafer bir Edirne velisi, /<br />

Yerinde duramaz bir Allahın delisi / Gecesi,<br />

gündüzü belirsiz, bir ticaret ticanisi…”<br />

diyerek Vahdi Câfer’in Edirneli olduğuna<br />

değinir. Hace Abdurrauf’u, hikayede geçtiği<br />

şekilde Bursa’dan değil Edirne’den yola<br />

çıkarıp yolculuk sonrası tekrar Edirne’ye<br />

getirir. Hatta hikayenin aslında Vahdi<br />

Cafer’in başından geçtiğini, fakat kendi<br />

adını kullanmak yerine Hâce Abdurrauf<br />

adını kullandığını söyler: “İşte böyledir,<br />

Vahdi Cafer’in hikayesi, / Aslında o meseli<br />

Hace Abdurrauf adına okudu / Kimi kısmı<br />

unutuldu, kimisi de öykü oldu…” 9 Ancak<br />

Vahdî Câfer Çelebi’nin, 16. yüzyılda yaşamış<br />

olan bir şair olduğu, 16. yüzyıl divan edebiyatının<br />

önde gelen şair ve yazarlarından, II.<br />

Bayezit’in “nişancı”sı, özellikle Hevesnâme<br />

(1493) adlı eseriyle tanınan Tacizade Cafer<br />

Çelebi’nin akrabası, musahibi, onun yetiştirmesi<br />

olduğu biliniyor. 10<br />

Türkiye Yazmaları Toplu Katalogu çalışmaları<br />

sırasında Antalya Tekelioğlu yazmaları<br />

arasında bir mecmua içinde tespit edilen<br />

Hikaye-i Dendaniyye, 11 sayfalık bir hikayedir.<br />

Konusu kısaca şudur: Bursa’nın ünlü<br />

tüccarlarından Abdurrauf adlı bir tacir<br />

pek çok çeşit mal alarak birçok adamı ile<br />

birlikte yola çıkar, sonunda Şiraz’da karar<br />

kılar. Bütün malları satmıştır. 11 Öykünün<br />

başkişisi Bursalı Tüccar Hâce Abdurraûf,<br />

ipek ticareti için gittiği Şiraz’da kendini<br />

eğlenceye kaptırır. 12 Eğlence düşkünü birisi<br />

olduğu için de gece gündüz eğlenmeğe<br />

başlamıştır. Bu arada yalnızlıktan canı sıkılan<br />

Abdurrauf, Ana Bacı denen bir kadının<br />

aracılığı sayesinde güzel bir kadınla ilişki<br />

kurar. Eğlencelerin hızla devam etmesi<br />

ve tacirin su gibi para harcaması sonucu<br />

elindeki parası tükenir. Yeniden mal getirip<br />

satmak ve kazandığı paraları gönlünü<br />

kaptırdığı güzelle yemek amacı ile Bursa’ya<br />

dönmek isteyen Abdurrauf, yolculuğa<br />

çıkmadan yanında hiçbir şey olmadığı<br />

için sevgilisine yadigar olarak ağzındaki<br />

altın dişini çıkarıp verir, Bursa’ya gelince<br />

ailesine haramiler tarafından soyulduğunu<br />

söyleyen 13 Hâce Abdurrauf, iki yıl boyunca<br />

mal toplar ve tekrar Şiraz’a sefer eyler.<br />

Bânû’yu tekrar bulur. Fakat kız onu tanımazlıktan<br />

gelerek hiç karşılaşmadıklarını<br />

iddia eder. Abdürrauf, “yadigâr” olarak verdiği<br />

dişi hatırlatır. Bânû, cebinden bir avuç<br />

diş çıkarır ve “Bu dişlerden senin virdiğün<br />

diş kankısı bildürsen şayet ki biz dahi biliş<br />

çıkavuz” der. O an Abdürrauf’un ayakları<br />

suya erer. Kıza, “Zaman gelüp geçdükçe<br />

sen kal, heman biz gitdük esen kal” der ve<br />

Bursa’ya döner, ömrünün kalanını ailesiyle<br />

birlikte geçirir. 14<br />

Zaman, mekan ve olay örgüsü bakımından<br />

birbirlerine benzer gibi görünen bu hikayeler<br />

anlatıcıların/yazıcıların elinde bazen<br />

olduğu gibi günümüze ulaşmış bazen yeni<br />

bir anlatım biçimiyle şekillenerek bugünlere<br />

ulaşmıştır. Örneğin bizim incelediğimiz<br />

Hikaye-i Dendaniyye ile Binbir Gece<br />

Masalları arasında küçük de olsa hemen<br />

fark edilen bir benzerlik: “Şehriyar ile<br />

kardeşi Şah-ı Zenan haremlerinden gördükleri<br />

ihanetten daha kötüsü var mıdır<br />

acep diyerek keşfe çıktıkları sırada bir dev<br />

görürler. Dev sandıktan bir güzel çıkardı ve<br />

başını onun dizlerine koyup uyudu. Bunu<br />

fırsat bilen kadın devin başını dizlerinden<br />

alıp yere bıraktı. Sonra da gezintiye çıktı.<br />

Sonra da Şehriyar ile Şah-ı Zenan’ı görüp<br />

yanına çağırdı. Görüşme sonrası onlardan<br />

birer nişan olarak yüzüklerini istedi. Sonra<br />

da sayıyı yüze tamamladım deyip cebindeki<br />

diğer yüzükleri gösterdi. İki kardeş<br />

bu kadının ihanetini de gördükten sonra<br />

bir daha hiçbir kadına güvenmemek üzere<br />

ülkelerine döndüler…” 15<br />

Binbir Gece Masalları’ndan alıntıladığım,<br />

bu metnin benzer versiyonu Hikaye-i<br />

Dendaniyye’de de karşımıza çıkıyor. İhanet<br />

eden yine kadındır ancak bu kez kadının<br />

kendisine sevdalananlardan aldığı nişan<br />

yüzük değil, ‘diş’tir ki, Banû’nun “Bu dişlerden<br />

senin virdiğün diş kankısı bildürsen<br />

şayet ki biz dahi biliş çıkavuz” demesiyle<br />

Hace Abdurrauf’un memleketine dönmesi<br />

bir olur.<br />

Türk edebiyatının gelişiminde masalların,<br />

halk hikayelerinin, meddah hikayelerinin,<br />

mesnevilerin, çeviri hikayelerin, telif hikayelerin<br />

ve uyarlama hikayelerin her birinin<br />

önemli bir yeri vardır. Doğu/İslam klasikleri<br />

olarak karşımıza çıkan bu eserler arasında<br />

özellikle dikkat çektiğimiz Vahdî Câfer<br />

Çelebi’nin ‘Hikayet-i Anabacı’ eseri biçim,<br />

teknik ve kıvam özellikleri bakımından ilk<br />

özgün öykümüzdür. 16<br />

Hikaye-i Dendaniye’den bölümler:<br />

Müzekkiran-ı ‘acayib-dîde-i devran ve<br />

mu’abbirân-ı garâyib-şunîde-i ezman<br />

sehhaare-i dehr-i lu’bet-bazun vakı’atından<br />

şöyle hikâyet ve mekkare-i<br />

devr-i ‘illet-sâzun hâdisâtından böyle<br />

rivayet kılmışlar ki zaman-ı sabıkda<br />

şehr-i Burusa hâcelerinden idrak ve zeka<br />

ile mevşüf Hace ‘Abdurra’ûf dimekle<br />

meşhür ve ma’rûf bir mubaşşır-ı ‘âlem<br />

var idi ki her cânibinden bâb ı başiret<br />

âna mekşüf idi. Gayetli sâhib-firâset<br />

ehl-i kemâl ve nillayetle mâlik-i mal ü<br />

menal idi…<br />

Hace ‘acüzeye nazar kıldı, gördi ki<br />

envâ’-ı kemâlatla mükemmel, elleri mühennâ,<br />

gözleri mukehhal, sahîhü’l-lisan,<br />

elinde bir tesbîh-i mercan, yeşil abalar<br />

ile mülebbes, bülbül-âvaz, tûtî-nefes bir<br />

‘azîzedür ki her kişi görincek canı gibi<br />

sever; elini öpmedin ayagına düşmege<br />

iver. Hemandan Hâce Hazretleri, Ana<br />

Bacı’ya bir garrâ yeşil Frengi kemhâ<br />

teşrîf-i kudûm içün teklif buyurup<br />

zekat akçesinden harçlık in’âm idüp<br />

pes i’lam-ı hale ikdam eyleyüp, eyitdi:<br />

“İy mâder-i müşfika, nola ben ‘âşık-ı<br />

muhrika ‘inayet ü himmet ve şefâ’at ü<br />

merhamet kılup şehrimüzün güzellerinden<br />

‘âdimü’l misl ve bi-bedellerinden bir<br />

mümtazına ve ser-efrâzına bu bende-i<br />

efgendenüzi mülâki kılup şîrîn leblerini<br />

dil-teşneye sâkî kılmağa ba’is olunuz<br />

8 Yrd. Doç. Dr. Türkan Gözütok, Yeni Türk Edebiyatı II, KBUZEM, 2007<br />

9 Erdal Ceyhan, Kentlere Destan 4: Edirne, DESTAN-I ŞEHRÜL ŞUERA -EDİRNE KENTİ ŞAİRLERİNE DESTAN-antoloji.com<br />

10 Nahit Kayabaşı, AKATALPA ÖYKÜ, Eylül 2009 - Sayı 1<br />

11 Günay Kut, Yazmalar Arasında II, Osmanlı Araştırmaları Dergisi, 1988, sayı 7-8<br />

12 Şaban Akbaba, A.g.e.<br />

13 Günay Kut, A.g.e.<br />

14 Nahit Kayabaşı, A.g.e.<br />

15 Elfü Leyletin ve Leyle Hikayeleri, Binbir Gece Masalları Bursa Nüshası, Bursa Büyükşehir Belediyesi Yayınları, Ocak 2016, Sy: 53-54<br />

16 Şaban Akbaba, A.g.e.<br />

94 <strong>BURSA’DA</strong> <strong>ZAMAN</strong> | Ocak 2017 | Sayı 21

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!