BURSA’DA ZAMAN
Bursada-Zaman-s21
Bursada-Zaman-s21
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
araştırma / Dini Hayatta Bidat ve Hurafe / Prof. Dr. Cağfer Karadaş<br />
yapılıp oradan ezanların okunması sayılabilir.<br />
Çirkin/kötü bidatler ise itikad ve ibadet<br />
alanında olmak üzere ikiye ayırabilir. İtikadî<br />
alanda çirkin bid’atlere örnek olarak şunları<br />
sayabiliriz: Allah’tan başkasına tevekkül etmek,<br />
ölülerden medet bekleyerek kabirleri<br />
ziyaret etmek, ölüden ve kabirlerden korkutmak,<br />
kabirlerde dünya hayatına benzer<br />
bir hayatın olduğunu iddia etmek, keramet<br />
gösterme iddiasında bulunmak, muska<br />
yazdırmak ve ondan medet ummak, cinci,<br />
falcı, büyücü ve medyumlardan yardım<br />
istemek… İbadet alanında ise örnek kabilinden<br />
şunları sayabiliriz: Kitap ve sünnette<br />
olmayan ibadetler ihdas etmek, ibadet<br />
maksadıyla yatır ziyaretlerinde bulunmak,<br />
mezara karşı namaz kılmak, kabirlerin<br />
etrafında dolaşmak/tavaf etmek, ölünün<br />
kırkı ya da ellisinin anılmasını şart koşmak<br />
ve böylesi günlerde merasim düzenlenmesini<br />
gerekli görmek.<br />
BİDATIN TESPİTİ VE KAPSAMI<br />
Bidat konusu hassas bir konudur. Bu yüzden<br />
bir uygulamanın bidat olup olmadığını<br />
tespit işinde son derece dikkatli olmak<br />
gerekir. Sözgelimi dinî alanda bir hususun<br />
dinî hüküm olabilmesi için yol ve yöntem<br />
belirlenmiştir. Bu çerçevede temel mürâcaat<br />
kaynakları, dört delil denilen kitap,<br />
sünnet, icma ve kıyastır. Anılan dört esas<br />
delilin yanında uzmanlarınca bilinen bazı<br />
tali deliller de mevcuttur. Bu delillere başvurularak<br />
ortaya konulan hükümler bidat<br />
olarak değerlendirilemez. Bu bakımdan<br />
İslam alimlerinin yaptıkları içtihatlar da,<br />
söylediğimiz metot çerçevesinde olduğundan<br />
bidat sayılmaz. Diğer bir deyişle içtihat<br />
yapılmak suretiyle ortaya konulan uygulamalar<br />
bidat kapsamına sokulamaz. Bununla<br />
birlikte hüküm kaynağı olarak görülmeyen<br />
rüya, ilham, keşif ve benzeri kişisel verilerle<br />
bir takım hükümler koymak, adet ve gelenek<br />
başlatmak bidattır. Çünkü rüya, ilham<br />
ve keşif gibi sübjektif veriler dinde hüküm<br />
kaynağı değildir. Hem kişisel bazda hem te<br />
toplumsal bazda bunlara dayanılarak bir<br />
takım uygulamalara gidilemez ve bunlara<br />
uyulması zorunlu hale getirilemez.<br />
Örf ve adete gelince, bu türünden uygulamalar<br />
da bidat kapsamına dahil edilemez.<br />
Hayat son derece değişken ve dinamiktir.<br />
Her yeni gelişmeyle ilgili hükmü Kur’an<br />
ve Sünnet’te aramak doğru olmadığı gibi<br />
hayatın içinde ortaya çıkan her soruna<br />
bunlarda cevap bulmak da mümkün<br />
değildir. Böyle bir yaklaşım, hayatı sınırlar<br />
ve sıkıcı hale getirir. Çünkü dinde emirler<br />
ve yasaklar belirlenmiştir. Bunun dışında<br />
mübah denilen ve yapılması ve yapılmaması<br />
insanın tercihine bırakılan çok geniş bir<br />
alan vardır. Bu alanda düzenleme yapmak<br />
insana bırakılmıştır. Bu şu demektir: İnsan<br />
mübah alanda kişisel veya toplumsal bir<br />
takım düzenlemeler yapabilir. Bu şekilde<br />
yapılan düzenlemeler ve tasarruflar bidat<br />
kapsamına dahil edilemez.<br />
SÜNNET VE BİDAT FARKI<br />
İkinci bir hassas nokta ise, bazı uygulamaların<br />
sünnet adı altında dine dâhil edilmesi,<br />
buna karşılık bazılarının da bidat adı altında<br />
yasak kapsamına sokulmasıdır. Özellikle<br />
bazı dinî gruplar kendi önderlerinin uygulamalarını<br />
sünnet adı altında dindenmiş gibi<br />
gösterme yoluna gitmektedirler. Hadîs adı<br />
altında uydurma bir takım sözlere dayanılarak<br />
sünnet ihdas etmek de bunun gibidir.<br />
İmam Rabbanî’nin dediği gibi her bidat,<br />
Hz. Peygamber’in bir sünnetinin ortadan<br />
kaldırılmasına sebep olmaktadır. Sözgelimi<br />
bid’at olan uzun uzun secili sözlü namaz<br />
niyetleri, sünnet olan cemaatle namaza<br />
erken katılmayı engellemektedir (Mektûbât,<br />
I, 159-160, 186. Mektup). Bu noktada<br />
Hz. Peygamber’in şu uyarısı çok önemlidir:<br />
“Kim benden sonra terkedilmiş bir sünnetimi<br />
diriltirse, onunla amel eden herkesin<br />
ecri kadar o kimseye sevap verilir. Hem de<br />
onların sevabından hiçbir şey eksiltilmez.<br />
Kim de Allah ve Peygamberinin rızasına<br />
uygun düşmeyen bir bid’at ihdas ederse,<br />
onunla amel eden insanların günahları<br />
kadar o kişiye günah yükletilir. Hem de<br />
onların günahlarından hiçbir şey eksilmez”<br />
(Müslim, “İlim” 6; Tirmizî, “İlim” 16).<br />
Sünnet ile bidatın karıştırılmasının sebebi,<br />
bazı hususlarda bu ikisi arasında çok ince<br />
bir ayrımın bulunmasındandır. Bu ayrımı<br />
bazen fark etmek mümkün olamamaktadır.<br />
Örneğin, mezar ziyareti sünnettir, ama<br />
mezardan dünyevî veya uhrevî bir beklenti<br />
içine girmek bidattır. Mezar ziyareti ölümü<br />
hatırlamak ve mezarlıkta yatanlara dua<br />
etmek için olmalıdır. Bunun dışında dünyevî<br />
çıkar amaçlı bir ziyaret haline getirilmesi<br />
doğru değildir. Çünkü kabir hayatına intikal<br />
ile ‘amel’ dönemi kapanmıştır. Bundan<br />
dolayı ölülerin dirilere bir faydasından<br />
bahsedilemez.<br />
BİDAT VE KÜLTÜR<br />
Öte yandan adet ve alışkanlık kabilinden<br />
bir takım kişisel ve toplumsal uygulamaların<br />
bidat kapsamına alınması da toplum<br />
içerisinde huzursuzluğa yol açmaktadır.<br />
Hatta bu gibi uygulamaların kaldırılması<br />
birçok kültürel değerlerin ve uygulamaların<br />
yok olmasına neden olmaktadır. Bu<br />
nedenle kültürel unsur ile bidatı birbirinden<br />
ayırmakta yarar vardır. Sözgelimi Hz. Peygamberle<br />
ilgili şiirler, mersiyeler yazılması,<br />
bunların müzik eşliğinde okunması kültürel<br />
birer değerdir. Mevlit merasimleri de, bu<br />
kapsamda değerlendirilebilir. Kişiler, bu gibi<br />
uygulamaları zorunlu dinî uygulama yani<br />
farz, vacip, sünnet türünden ibadet haline<br />
getirmedikleri takdirde, yapılmasında<br />
bir sakınca olmasa gerektir. Öte yandan<br />
inananların Allah rızası için yaptıkları,<br />
dinen yasak kapsamına girmeyen her güzel<br />
etkinlik ibadet olarak görülür. Bu çerçeveden<br />
bakıldığında mevlit okunması, kültürel<br />
bir etkinlik olmasının yanında bir nevi<br />
ibadettir. Ancak buradaki ince nokta bu<br />
etkinliği dinî bir emir olarak görmemek ve<br />
zorunlu hale getirmemektir. Gönüllü olarak<br />
bir merasim yapıp Allah’ın anılmasının ve<br />
Hz. Peygamberin övülmesinin dinî açıdan<br />
bir sakıncası olamaz. Ancak ölünün kırkıncı<br />
veya elli ikinci günü, doğan bir bebeğin kırkıncı<br />
günü mevlit merasimi düzenlenmesini<br />
zorunlu görmek, bu yönde bir beklenti içine<br />
girmek, insanları buna zorlamak, yapılmamasını<br />
günah saymak apaçık bidattır.<br />
BİDAT ADINA KÜLTÜR TAHRİBATI<br />
Öte yandan bidatı ortadan kaldırmak adına<br />
tahribat yapmak da doğru değildir. Hatta<br />
zararlı sonuçlara yol açabilir. Sözgelimi<br />
kabirleri sade kılmak adına yüzyıllar önce<br />
yapılmış, tarihi ve sanat değeri bulunan<br />
türbe ve mezarların yıkılması bu anlamda<br />
doğru değildir. Çünkü yaşadığımız topraklar<br />
üzerindeki türbe ve mezar taşları bugünün<br />
dünyasında o toprakların bize ait olduğunun<br />
tapu senetleri gibidir. Topraklarımızda<br />
hak iddia eden düşmanlara karış bunları<br />
birer tarihî vesika olarak gösterebiliriz. Ayrıca<br />
bu yapılar sanat ve kültür adına birer<br />
kıymettirler. Zaten dinde zararın zararla<br />
telafisi söz konusu değildir. Yeni yapılan bir<br />
mezarın sade yapılmasına özen gösterilebilir<br />
ama yüzyıllar önce yapılmış bir mezarın<br />
tahrip edilmesi doğru değildir.<br />
Sözgelimi bir tarih kenti olan Bursa’da<br />
yüzyıllar öncesinden yapılmış türbeler,<br />
mezarlar ve mezar taşları bulunmaktadır.<br />
Bunların tarih adına ve Bursa’nın Müslüman<br />
bir milletin toprağı olduğunun göstergesi<br />
olarak korumak, dinî, tarihî ve siyasî bir<br />
sorumluluktur. Emir Sultan, Üftade, Molla<br />
Fenari ve daha bir nice ilim ve maneviyat<br />
önderlerinin kabirleri Bursa Müslüman<br />
halkının zihin dünyasını, tarihin ötesinden<br />
6 <strong>BURSA’DA</strong> <strong>ZAMAN</strong> | Ocak 2017 | Sayı 21