10.07.2015 Views

49-50

49-50

49-50

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

türk tabipleri birliðim e s l e k i s a ð l ý k v e g ü v e n l i k d e r g i s itiri ve direniş” olarak nitelendirilir. Görünen budeğil midir zaten? Görüneni söylemek ne bilim nede felsefe sayılamayacağından bu kişiler, Gezisürecini çağın nosyonu olan “mekânın savunulması,mekân üzerinden örgütlenmedir… Onur, direnişinanlam kaynağı ise mekan da onun gerçekleştiğiestetik ve politik sahadır”(4) diyerek görünenden,ne işe yarayacağını anlayamadığımız felsefi birçıkarımda bulunurlar. “Bugün ‘her yer Taksim heryer direniş’ sloganında bütünleşen çağrı, bir zamanve mekan çağrısıdır” (5). Bu çevrelere göre kapitalizmin,kapitalist üretim ilişkilerinin sürekli yenidenüretimiyle var olduğunu sananlar yanılırlar,çünkü “Kapitalizm imajlar üzerinden var olur.Ama bir şeyin imajının var olabilmesi için bir hakikatede ihtiyacı vardır. Her şeyin hızla metalaştığıbir dünyada bu hız ve doyum kapasitesi o kadarartmıştır ki çok net bir ‘mekanın ele geçirilmesi’stratejisiyle karşı karşıya kalmış durumdayız…ormana, parka, suya, göle yapılan saldırı ‘imajını’toplumun bilincine yerleştirebilmiş değil. Buradabir mücadele var… Dolayısıyla çevrecilik hem birimaj hem de hakikat olarak anti-kapitalist mücadeleninbelki de merkez noktasıdır.” (6) Bu penceredenbakınca emek değil de orman, park, su vegöl “değer” kaynağı gibi görünür. Ve bu değer kaynaklarının(!) ele geçirilmesi hızlı metalaşmaçağında kendi imajını yaratamadığı için kapitalizminvarlığını tehlikeye sokmaktadır. Hız sorununedeniyle imaj oluşturamayan kapitalizmin bıraktığıboşluğu ise çevrecilik gibi anti-kapitalist mücadelebiçimleri alır. Bu kavramsal düzlemde neemek sermaye çatışması anlam bulabilir ne desınıfsal analizlere ihtiyaç duyulur. Tüm meselehakikat konusunda kapitalist imajlardan önce imajyaratma sorumluluğuna sahip olanların iradeleridir.“Olaya dair her değerlendirmenin bir şekildeulaşacağı nokta, direnişe katılan herkesin farklıfarklı dertlerinin olduğudur; doğrudur. Ama çoklukolmak ortak mefhumlar gerektirir.”(7) Gezieylemlerini gerçekleştiren kitleleri bir kalabalıkdeğil de “çokluk” yapan ortak mefhumlar, neMarksistlerin sandığı gibi üretim araçlarından yoksunolma, emek gücünü satmak zorunda kalmagibi sınıfsal bir nitelik taşımaktadır, ne de postmodernistlerinsavunduğu gibi “kimlik” kavramınaihtiyaç duyar. “Ortak mefhumlar, tepeden inmekurguların yahut hayallerin getirisi değildirler;imgelemle can bulurlar ama bizatihi gerçek vesomut olan ilişkilerin upuygun ürünleridirler-Deleuze bunlara ‘biyolojik fikirler’ diyor- yani birçarpıtma olmaksızın doğada nasıllarsa öylece etkinve öylece geçerlidirler. Nihayet bu upuygunlukbireylerin bileşiminin de gerçek zeminini sunar.İşte bu yüzden ortak mefhumların oluşması,bedenler ve zihinler arası farklı bir örgütlenmenin,bireylerin birbirlerini aynı bağlamda etkilemelerininyolunu açmaktadır”(7) Okur yukarıdaki alıntıdatotolojiye hızla savrulunduğunu fark edecektir.Ortak mefhumların oluşması için anlaşıldığı kadarıylaortak mefhumlar tarafından bedenler vezihinlerin farklı örgütlenme olanaklarına kavuşmasıen azından bunun kolaylaşması gerekmektedir.Bu ortak mefhum oluşunca ortaya çıkan çokluk yatopyekûn harekete geçecek ya da Holloway'inhayallerini süsleyen kapitalizmde çatlaklar oluşturacaktır.“Gezi Direnişi’nin olanağını duygular ayaklanmasında,etikte, otonom ve çokluk siyasetinde,yani ortak mefhumlar etrafında gerçekleşen vedirenişte saklı gücün sezilmesine yol açan karşılaşmalardabulabilir ve süresi yahut üretkenliğini debir etoloji meselesine hasredebiliriz.” Onlara göreeylemler “Apolitik değil anti-politik eylem, yaşanangündelik hayat faşizminin tamamen bilincindeolanların, dayatılan üretim tüketim-seyir döngüsünüartık yemeyenlerin, sistemin tüm politik oyunlarından,demokrasicilik tiyatrosundan gına getirenlerin,temsiliyet ilişkilerinin sahteliğinin farkındaolanların –ya da bütün bunların içinden herhangibirine öfkeli olanların- tamamen politik tavrıdır.”(8,s.81-82) İşçi sınıfının içki içmediğini vetakım tutmadığını sanan bu yazarlara göre “Türkiye’deşu an sınıf çatışmasının önüne geçen olgu,yaşam tarzı çatışmasıdır. (Gezi eylemlerinde) Kafebarmüdavimi ve içkisini içip tuttuğu takımınmaçına giden orta sınıf ön saflardaydı”. Kafasındakiişçi tahayyülü 18. Yüzyıl koşullarında takılıpkalmış olan bu zihniyete göre “politik eyleminpotansiyel güçlerinden biri –hâlihazırdaki durumiçin eğitimli gençler ve ücretli küçük burjuvazi(altını ben çizdim N.A)- gerici devlete karşı kendiadına ayağa kalkıyor.“ (9, s.<strong>49</strong>) ve “askere gitmiyorum,vergi vermiyorum, tüketmiyorum, emeğimisatmıyorum demek için, dayanışma ve takas ağları40Temmuz-Aralık 2013

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!