08.05.2014 Views

Sayı 149 - YDİ Çağrı

Sayı 149 - YDİ Çağrı

Sayı 149 - YDİ Çağrı

SHOW MORE
SHOW LESS

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

Her halükarda AKP’nin parti olarak, “gizli gündemi”<br />

olan şeriatçı bir parti olduğu değerlendirmesi yanlıştır.<br />

Evet Türkiye’de Şeriatçı güçler de vardır. Fakat<br />

onların partisi AKP değildir. AKP içinde gizli gündemli<br />

şeriatçılar da olabilir. Fakat partinin siyaseti<br />

bunlar tarafından belirlenmiyor. Şeriat tehlikesi bağlamında:<br />

Türkiye’de toplumun bu gelişme aşamasında,<br />

şeriat, Kurana dayalı yönetim, gerçek bir iktidar<br />

alternatifi değildir. Bir azınlık görüşüdür ve azınlık<br />

görüşü ve örgütlenmesi olarak varlığını sürdürecektir.)<br />

Sorunun böyle konması sahtekarlıktır. Çünkü<br />

Türkiye Cumhuriyeti hiçbir zaman gerçek anlamda<br />

laik olmadı! O daha kuruluşunda, İslamın Sünni/hanefi<br />

Kemalist devlet dinini temel alan bir din devleti<br />

idi, din devletidir. Türkiye hiçbir zaman sosyal devlet<br />

olmadı. Özel sermayenin güçsüzlüğü nedeniyle, sonuçta<br />

özel sermayeli burjuvazi yaratmak programı ile<br />

biraz da zorunlu olarak yaratılan devlet işletmeleri,<br />

“sosyal”liğin değil, devlet kapitalizminin göstergesidir.<br />

Kapitalizm ve “sosyal”lik yan yana olmaz! Türkiye<br />

hiçbir zaman hukuk devleti olmadı. Hukuk adına<br />

konuşanlar, zaten özünde burjuvazinin çıkarlarına<br />

uygun olan yasaları hep kendilerinin parçası olduğu<br />

“kurulu devlet düzenini” sürdürmeye, iktidarlarını<br />

sürdürmeye yönelik biçimde yorumlayıp uyguladılar.<br />

Türkiye hep guguk devleti olageldi. Türkiye Cumhuriyeti<br />

burjuva demokrasisi anlamında bile hiçbir zaman<br />

demokratik bir ülke, bir devlet olmadı. Burjuvazinin<br />

yönetiminde açık terör -belli çok kısa dönemler<br />

dışta tutulduğunda- hep esas yöntem oldu, demokrasi<br />

adına uygulanan hep değişik tonlarda ve biçimlerde<br />

faşizm oldu. Bu yüzden, şimdi egemenler arasındaki<br />

iktidar mücadelesinde iktidardan uzaklaştırılanların<br />

“faşizme” gidiliyor yaygarası, güya demokrasiye sahip<br />

çıkmaları sahtekarlıktır.<br />

Yoktur aslında birbirlerinden farkları. Birinin ötekine<br />

göre “iyiliği” kötüler içinde anda daha az kötü<br />

olması biçiminde bir “iyiliktir”. O da an için geçerlidir.<br />

Bugün ehven-i şer olan, yarın iktidarı tam olarak<br />

eline geçirdiğinde roller değişir!<br />

Ama her iki yanın söylediklerinde de bir nebze gerçek<br />

payı da vardır. Şöyle ki:<br />

KK/T de, faşizm kapitalizmin gelişmesine, özel sermayeli<br />

burjuvazinin emperyalist sistemle daha sıkı<br />

entegrasyon taleplerine, uluslararası konjonktüre ve<br />

KK/T’de işçi emekçi hareketinin, en başta Kürt Ulusal<br />

Hareketinin gelişmesine bağlı olarak bir çözülme<br />

süreci yaşıyor. Bu çözülme sürecinde, özel sermayeli<br />

büyük burjuvazinin taleplerinin sözcülüğünü üzerlenen<br />

AKP, hükümete geldiğinden bu yana, bu sürecin<br />

en önemli siyasi aktörü olarak hareket ediyor. Yani<br />

AKP, rakibi olan egemen sınıf partileri ile karşılaştırıldığında<br />

“ehven-i şer” olan.<br />

Diğer yandan fakat AKP dalaş içinde olduğu kesimin<br />

kalelerini birer birer yıkıp, ele geçirdikçe; iktidara<br />

yerleştikçe ceberrutlaşıyor. Kazandığı her seçim<br />

ertesinde, çoğulcu değil çoğunlukçu olduğunu; çoğunluğu<br />

ele geçiren, her şeyi yapabilir, yapma hakkına<br />

sahiptir biçimindeki bir “demokrasi” yorumuna<br />

sahip olduğunu gösteriyor. AKP’nin bu gerçek yüzünün<br />

kavranması ve teşhiri, buna karşı mücadele o<br />

iktidara yerleştiği ölçüde daha fazla öne çıkmak zorundadır.<br />

AKP’ne Alternatif Arayışları ve “Yeni” CHP:<br />

Hangi saiklerle olursa olsun, darbecilere karşı yürüyen<br />

bir dizi operasyon, onların teşhirinde, olası bir<br />

askeri darbeye karşı toplumsal tepkinin gelişmesi, bu<br />

bağlamda kamuoyu oluşmasında önemli bir rol oynadı.<br />

O kadar ki, açıkça darbe savunmak bayağı güçleşti.<br />

Ergenekon’u hiçleştirmeye yönelik kimi medya<br />

kampanyalarına rağmen oldu bu. Bu kadarla da kalmadı,<br />

Ergenekon ve onunla bağlantılı bir dizi operasyon<br />

darbecilerin alt yapısına da oldukça zarar verdi.<br />

Bu dava başladığından bu yana “Faili meçhul”lerin<br />

durmuş olması bunun bir göstergesi olsa gerekir.<br />

Şimdi uluslararası konjonktürün de askeri darbeye<br />

uygun olmadığı şartlarda, AKP hükümetinin darbeyle<br />

iş başından götürülmesi olasılığı anda hemen<br />

hemen sıfırlanmış durumda. (Bu tabii darbe girişimlerinin<br />

bundan böyle hiç olamayacağı anlamına<br />

gelmiyor. ) Askeri darbe ihtimalinin ortadan kalktığı<br />

ve tehditlerin de artık pek fazla sonuç vermediği, tam<br />

tersine tepki toplayıp, AKP’nin işine yaradığının görüldüğü<br />

şartlarda (Gül’ün Cumhurbaşkanlığı seçimi<br />

dönemindeki 27 Nisan muhtırası ve sonrası bunun<br />

örneği), yüksek yargı bir süre neredeyse ordunun rolünü<br />

üstlendi. Şimdi yüksek yargıda, yukarıda ortaya<br />

konduğu gibi adım adım AKP’ne muhalefet odağı<br />

olmaktan çıkıyor, son kaleler kuşatılıyor. Direnişe<br />

rağmen düşürülmeleri artık çok uzun süreceğe de<br />

benzemiyor. Bu durumda yerleşik devlet iktidarını<br />

80 yılı aşkın süre dek elinde bulunduranlar açısından,<br />

bürokrat devlet burjuvazisi açısından AKP’ni<br />

“demokratik yollar” üzerinden iktidardan götürmeye<br />

çalışmaktan başka bir yol kalmıyor. Bu bağlamda<br />

tabii en büyük ümit “Ana Muhalefet Partisi”<br />

CHP’de. Fakat CHP’nin kadim ve kendi istemezse<br />

gündem<br />

39

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!