nesnelerin düzenlenmesi ile değil de, özgürlüğünkullanılması ile sağlandığını görecektir. Ama buda, her şeye rağmen insanları çöküntü mahallelerineterk etmemiz ve haklarını orada kullanmalarınıbeklememiz anlamına gelmez.P.R.: Yani mimarlık kendi başına toplumsal sorunlarıçözmez mi?P.R.: Oysa insanlar sık sık insanları özgürleştirmekya da baskı altına almak için ütopyacı tasarımlarbulmaya çabaladılar.M.F.: İnsanlar özgürleştirme makinaları düşlediler.Oysa öyle tanım gereği özgürleştirme makinalarıM.F.: Sanırım mimarın özgürleştirici niyetleri ilehalkın özgürlüklerini kullanmaktaki reel pratikleriçakıştığında olumlu etkiler yaratılabilir veyaratılmaktadır.P.R.: Ama aynı mimarlık karşıt amaçlara da hizmetedebilir.M.F.: Tamamıyla başka bir örnek vereyim;Guise’deki (1859) Jean-Baptiste Godin’inFamilistere’i. Godin’in <strong>mimarlığı</strong> açık bir biçimdeinsanların özgürlüğünü amaçlıyordu. Bu; sıradanişçilerin güçlerini, becerilerini kullanarak sergilemeleriiçin bir katılım fırsatı idi. Bir grup işçininözerkliğinin önemli bir işareti ve aracı idi. Amaherkese görünmeden kimse içeri girip çıkamazdı-mimarinin tümüyle baskıcı olan bir yönü-. Fakatbaskıcılığı, sadece oradakilerin orada olmalarınıdiğerlerini gözlemek için kullandıkları zamanlardaortaya çıkıyordu. Aynı yerde sınırsız cinseladetleri olan bir topluluğu imgeleyelim. Aynı yeryine özgürlük yeri olacaktır. Sanırım, insanlar tarafındanözgürlüğü etkin bir biçimde uygulamaktoplumsal ilişkileri gerçekleştirmek ve bunlarınkendilerini içinde buldukları mekânsal dağılımıayrıştırmaya çalışmak bir parça keyfi bir yaklaşımolur. Birbirinden ayrıldıklarında anlaşılmalarıolanaksız. Her biri ancak diğeri aracılığı ileanlaşılabilir.Andre Godin ve E. Andre, familistereBentham, Panopticondosya <strong>mimarlığı</strong> <strong>“sosyolojik</strong> <strong>olarak”</strong> <strong>anlamak</strong>15
u türden bir kişi değil. Mimarın benim üzerimdebir gücü yok. Bana yaptığı bir evi yıkarım da,değiştiririm de, yeni birimler de koyarım, baca daeklerim, mimarın bir denetimi yok. Dolayısıylamimar başka bir kategoriye konmalı, ama buonun toplum içinde uygulanan tüm erk tekniklerininörgütlenmesine, gerçekleştirilmesine yabancıkaldığı anlamına gelmez. Mimarlığı kullanan bellierk tekniklerini <strong>anlamak</strong> için mimarı, projeleri kadarkimliği -düşünme biçimi, tavırları- ile de elealmak gerekir, ama doktorla, rahiple, ruh hekimiyleya da gardiyanla kıyaslanamaz.Turgot Planıyok. Bu, özgürlüğü uygulamanın mekânsal dağılımlahiçbir ilişkisi olmadığı anlamına gelmez,ama sadece belli bir çalışma olduğunda etkilenilir;sapma ya da çarpıtılma halinde de anındaamaçlananın aksine etkiler doğar. Guise’in heryeri gözaltında tutan özellikleri, onun büyük birrahatlıkla cezaevi olarak da kullanılmasına olanakverebilirdi. Daha basiti de olamazdı. AslındaFamilistere’in bir disiplin ve dayanılmaz bir grupbaskısı oluşturma aracı olarak kullanılabilirliğiaçıktır.P.R.: Dolayısıyla, bir kez daha, mimarın niyetiesas belirleyici faktör değil.M.F.: Hiçbir şey esas faktör değil. Toplumu çözümlemedeilginç olan bu. Bu yüzden de benitoplumda erkin temelleri ya da kurumsallaşma vb.üzerine yapılan bu türden sorgulamalar -ki, bunlartanım gereği metafiziktirler- kadar rahatsız edenbir şey yok. Bunlar temel olgular değil, sadecekarşılıklı ilişkiler ve niyetlerin birbiriyle ilişkilerindekisürekli aralıklar söz konusudur.P.R.: Egemenlikle ilişkili siyasal biçimlerde doktorları,gardiyanları, rahipleri, hakimleri ve ruhhekimlerini ayrı bir yere koydunuz. Bu gruba mimarlarıda ekliyor musunuz?M.F.: Doktorlar ve benzerlerinden söz ederkenegemenlik kurucu kişilikler betimlemeye çalışmıyordum,daha çok erkin kimler aracılığıyla iletildiğiniya da erk ilişkileri alanında kimlerin önemliolduklarını anlatmaya çalıştım. Akıl hastanesineyatırılan bir hasta, Erving Goffman’ın çok iyi çözümlediği,oldukça karışık erk ilişkileri arasınabırakılır. Bir Hıristiyan ya da Katolik kilisesinin papazıda (Protestan kiliselerinde farklıdır) erk ilişkilerikümesindeki önemli bağlardan biridir. MimarP.R. “Post-modernizm” son zamanlarda mimarlıkçevrelerinde oldukça geniş bir ilgi topladı.Felsefede de üzerinde konuşuluyor, JurgenHabermas, Jean-François Lyotard kaydetmeyedeğer. Çağdaş bilgide (episteme) dil ve tarihselgönderme önemli bir rol oynuyor. Siz postmodernizmigerek mimarlık gerekse de onunaracılığıyla ortaya çıkan tarihi ve felsefi sorularaçısından nasıl değerlendiriyorsunuz?M.F.: Hemen şimdi olmuş olanın her zaman içinen temel baskı biçimi olduğu ve kurtulmamızgereken baş düşmanın o olduğu şeklinde, mücadeleedilmesi gereken yaygın ve kolay bir eğilimvar. Şimdi, bu basit tavır, peşinde bazı tehlikelisonuçlar getiriyor; ilki ucuz bir arkaizm arayışıeğilimi ya da geçmişte insanların sahip olduklarısanılan, ama aslında hiç sahip olmadıkları hayalimutluluk biçimleri. Örneğin, benim ilgimi çekenalanlardan biri de, çağdaş cinselliğin “ne denlikorkunç” diye betimlenişi. Artık sadece televizyonukapattıktan sonra ve seri üretilmiş yataklardasevişilebildiğinin düşünülmesi! “O eski mükemmelzamanlarda olmadığı gibi…” Peki, insanlarınonsekiz saat çalıştıkları ve bir yatağa sahip olanşanslıların, altı kişiyle aynı yatakta yatmak zorundaoldukları “o eski mükemmel zamanlara”ne demeli? Şimdiye ve yakın geçmişe duyulanbu nefretin de tümü ile efsaneye dayalı bir geçmiştenmedet umma gibi tehlikeli bir eğilimi var.İkinci olarak da, Habermas’ın ortaya attığı, Kantile Weber’in çalışmalarının terkedilmesi halindeörneğin akıldışılığın hatasına düşme riski var.Bununla tamamen hemfikirim ama aynı zamandabizim sorunumuz oldukça farklı. Bence eleştireldüşüncenin ve felsefenin, onsekizinci yüzyıldanberi ve şimdi ve umanın gelecekte de merkezi konusu,bu kullandığımız “Akıl”ın ne olduğu sorusudur.Tarihi etkileri nelerdir? Sınırlamaları nelerdir?Tehlikeleri nelerdir? Akılcı yaratıklar olarak içseltehlikelerle yolu kesilen bir akılcılığı nasıl yaşayabiliriz?Bu sorunun çok merkezi ve çözümünün16dosya <strong>mimarlığı</strong> <strong>“sosyolojik</strong> <strong>olarak”</strong> <strong>anlamak</strong>