Türkiye’de Mühendisler - <strong>Mimarlar</strong>:Bazı HipotezlerAli Artun1975 yılında, <strong>Mimarlar</strong> <strong>Odası</strong>’na mühendis vemimarların toplumsal formasyonlarıyla ilgili kapsamlıbir alan araştırması yapılmasını önerdim. Buönerinin kabul edilmesi üzerine başlayan çalışmalar1978’de sonuçlandı ve bu sonuçlarla ilgili verilerMühendisler <strong>Mimarlar</strong>… başlığıyla <strong>Mimarlar</strong><strong>Odası</strong> tarafından yayınlandı. Kitap, alt başlığındada belirtildiği gibi, bu veriler dışında başka bölümlerde içeriyordu: Ekonomik İlişki ve ToplumsalBilinç Göstergeleri, Yüzyıl Ortalarından SonrakiTezlere Bir Bakış, Türkiye’de Mühendisler-<strong>Mimarlar</strong>: Hipotezler. Aşağıdaki yazı, alt başlıktakibu son bölüm. Alan araştırmasına yön verenkimi hipotezleri kapsıyor.Mühendisler <strong>Mimarlar</strong>… 1999 yılında yenidenbasıldı, ama bu kez başlığı farklıydı: Fordizminve Mühendisin Dönüşümü. Çünkü bu ikikitabın yayın tarihleri arasındaki yirmi beş yılda,mühendislerin/mimarların çalışma koşullarındabir çığır açan dönüşümler gerçekleşmişti ve bende bu köklü dönüşümleri vurgulamak istemiştim.Ayrıca, ikinci baskının başına bu konuda birbölüm ekledim: Mühendis:1975-2000.Şimdi aradan bir on iki yıl daha geçti ve “postfordist”,“post-endüstriyel” olarak anılan bu yenidöneme özgü emek süreçlerinin örgütlenmesiyleilgili ilişkiler iyice kurumsallaştı. Siyasal bloklardöneminde, her iki blokta da baş tacı edilenmühendis,“endüstri-sonrası” dönemde otoritesinikaybetti. Bu otoriteyi finansman, işletme ve iletişimuzmanları devraldı. Buna karşın, 20. yüzyılbaşında fütürizm, konstrüktivizm, pürizm veBauhaus gibi sanat hareketleriyle birlikte mühendisliğe,makinelere ve Taylorizme öykünen mimarlık,yüzyıl sonunda sadece mühendisliği değil,diğer sanatları da gerilerde bırakan bir etki kazandı.Tabii bunda tasarımın dijitalleşmesinin yarattığıdeğişim önemli bir rol oynuyordu. Aslında mühendisinve mimarın bulunduğu geleneksel bütünemek süreçlerindeki parçalanmada dijitalleşmeöncü bir dinamik oluşturuyordu. Mekanik süreçlerindijitalleşmesinin yanı sıra, uzmanlaşmanınesnekleşmesi ve iletişimin çalışmanın bir bileşenihaline gelmesiyle birlikte emeğin kültürelleşmesinide (prekarite) kaydetmek gerekir. Bütün bugelişmeler, emeğin her zamankinden daha baskıcıbir denetim altına alınmasına, sömürünün dahada yoğunlaşmasına, bütün hayatı çalışma hayatınaçeviren biyo-polikaların etkinleşmesine ve sonunda,Richard Sennett’in tabiriyle, bir “karakterçürümesi”ne yol açtı.İşte aşağıdaki “hipotezler”, onlar etrafındaderlenen verilerle birlikte, geçtiğimiz 30-40yıldosya <strong>mimarlığı</strong> <strong>“sosyolojik</strong> <strong>olarak”</strong> <strong>anlamak</strong>21
zarfında yaşanan emeğin bu büyük yapısaldönüşümünün irdelenmesi bakımından haladeğerlidir sanıyorum.HİPOTEZLER 1IMühendisler, mimarlar, onları toplumda diğerlerindenfarklı bir toplumsal grup olarak ayırt edebilecekve kendi içlerinde genelleştirilebilecek ortaktoplumsal özelliklere sahip değildirler. Ekonomikilişkiler içinde farklı konumlarda, hatta farklı üretimtarzlarına bağlı olarak yer alırlar.IIÜretimin belirli alanlarında sermayenin birikimi,süregelen ekonomik ilişkilerde temel bir değişim,bir sıçrama yaratacak, egemen üretim tarzınınkapsamı dışındaki ilişkilere son verecek bir ölçeğeerişememiştir. Bu ilişkiler bütünüyle ‘kalıntı’olarak nitelendirilemez; bir çok marjinal alanda,kapitalistleşmenin özgün yapısına bağlı olarak,böyle ilişkilerin ‘yeniden üretildiği’ gözlemlenebilir.Zanaatkârınkini andıran bu ilişkilerin, birikimsürecinin etkisi dışında ‘bağımsız’ olarak varlıklarınısürdürebilmeleri elbette söz konusu değildir;önemli bir bölümü bu sürecin doğrudan denetimialtında gelişir ve biçimlenir. Mimar ve mühendislerinbir bölümü böyle zanaatkârca ilişkiler içindefaaliyetlerini sürdürürler.Kapitalist toplumda birleşme değil, ayrılma, üretimaraçlarının emekçiden ayrılıp emeğin karşısınabağımsız bir güç olarak, sermaye durumunda dikilmesi,olağandır. Sermayenin birikim sürecindeküçük üretimin, küçük sermayenin, küçük işletmeninvarlık koşullarını giderek ortadan kaldırmasıve üretimin her alanında emek sürecinin kapitalistörgütlenişini gerçekleştirmesi egemen olan eğilimdir.Ancak, egemen olan tarz, farklı, öncekibir tarzın kapsamındaki ilişkilerle bir arada varolabilir ve egemen eğilime rağmen, üretimin belirlialanlarında bu tür ilişkiler yaygın olabilir. Bubirlikte varoluşun koşulları, biçimlenişi, varoluşsüresi, vb. bağımlı bir ülkede bağımlılık ilişkileritarafından belirlenir. Dolayısıyla metropollerdekikapitalist gelişme modellerini yansıtmaz. Kaldı ki,bu modellerin de küçük üretimin yok oluşununkesin bir ‘son’a ulaştığı saf tekelci modeller halinialması mümkün değildir. Mimarlık, mühendislikbürolarında yaygın olan ilişkiler bu genellik içindebelirlenir ve bu genellik içinde açıklanabilir.Küçük mühendislik ve mimarlık bürolarındakiüretim süreci, kapitalist bir sürecin özelliklerindençok, bir zanaatkârınkinin özelliklerini taşır. Bu bürolarınbüyük bir bölümünde ücretli mimar veyamühendis, gene önemli bir bölümünde herhangibir ücretli yoktur. Büro sahibinin emeği belirleyicidir.Büro sahibi, üretim araçlarının sahibi olarakhem bir kapitalist, hem de kendi kendinin ücretliişçisidir. Kendi üretim araçları ile çalışarak kendiişgücünü yeniden ürettiği gibi, yarattığı artı-değerinbir bölümüne de sahip çıkar. Sermayesi modernsermayeden çok, bir zanaatkârın zanaat içingerekli araçlarından, işyerinden, vb. oluşan doğalsermayesi özelliğindedir. Büroların çoğunluğundabir sermaye birikimi oluşmaz; işyerinde kapitalistişbölümünden eser yoktur. Bir ya da birkaç ücretlininvarlığı, kendi başına, bu durumda temeldenbir değişimi belirlemez.Küçük mühendislik, mimarlık bürolarının 70’liyıllara kadarki gelişme hızı, bu yıllarda özellikleyapı üretiminde gerçekleşen büyük şirketleşmeler,bununla birlikte modern teknolojilerin ithalive geleneksel yöntemlerin etkinliğinin kırılmasıyladüşmeye başlamıştır. Bu durum, küçük bürolarınyenilerinin kurulmasında set çekerken, mevcutolanların yaşamları üzerindeki baskıyı arttırmakta,kendi içlerinde zaten var olan rekabeti şiddetlendirmekte,ücretlileri ve büro sahiplerini daha güçekonomik koşullara zorlamakta, öte yandan ücretlileşmeyibelirgin bir duruma sokmaktadır.IIIFaaliyet alanlarında sermayenin merkezileşmesive yoğunlaşmasının tehdidi altındaki küçük bürolarınayakta kalabilmelerinin bir koşulu da nitelikliveya yarı-nitelikli ama ucuz bir işgücü pazarınınvarlığıdır. Bu pazarda yer alanlar, işsizlikle, küçükbürolardaki düşük ücretli işler arasında gidip gelengenellikle yeni mezunlardan oluşur.Küçük bürolarda işlerin düzensizliği, sürekli birücretli kadrosunun varlığını önler. Bu bürolardakiücretlilerin bir bölümü çalışma yasaları dışındaistihdam edilirler. Mesleki öğrenimleriyle kazanılmışolduğu varsayılan niteliklerle bir ilintisi olmayangörevler üstlenebilirler. Ücretlilerin küçük vedağınık birimlere yayılmaları, bu birimlerde yaygınolan ekonomik ilişkilerin gösterdiği özelliklerve bunun ücretliyle büro sahibi arasındaki ilişkiyeve bilinçlerine yansıması sendikalaşmayı ve etkilibir ekonomik mücadeleyi engeller.IVEsas olarak sermaye birikiminin yeterli bir ölçeğeulaşamaması nedeniyle, emek sürecinin kapitalistörgütlenişinin henüz yerleşmediği, zanaatkârlıkilişkilerinin önemli ölçüde korunduğu bir alanyapı üretimidir. Küçük büro sahipliğinin ve böyle22dosya <strong>mimarlığı</strong> <strong>“sosyolojik</strong> <strong>olarak”</strong> <strong>anlamak</strong>