Bölüm 1: meslekMimarlık veya DevrimLe Corbusier 1Sanayinin her dalında yeni sorunlar ortaya konduve bunları çözümleyecek gereçler yaratıldı. Eğerbu gerçeği geçmişle kıyaslarsak bu bir devrimdir.Bina yapımında parçaların seri üretimine başlandı;ekonomik gereksinimler sonucu yapıda hemayrıntı öğeleri, hem de bütüne ilişkin yeni öğeleryaratıldı: Ayrıntıda ve Bütünde kesin sonuçlaraulaşıldı. Eğer bu durumu geçmişle kıyaslarsak,girişim yöntemleri ve bolluğu açısından bu birdevrimdir.Mimarlık tarihi yüzyıllar boyunca strüktürel özelliklerve bezeme konularında yavaş yavaş gelişirken,demir ve çimento elli yıl içinde, büyük biryapım gücünün ve kuralları altüst olmuş bir <strong>mimarlığı</strong>ngöstergesi olan kazançlar sağladı. Eğerbu durumu geçmişle kıyaslarsak, “biçemlerin1bizim için var olmadığını, çağın kendi biçeminihazırladığını görürüz; demek ki bir devrim oldu.Hepimiz bilinçli veya bilinçsiz olarak bu olaylarınfarkına vardık; gereksinimler bilincimize bağımlıveya ondan bağımsız olarak doğdular.Yerinden oynamış olan toplumsal çark, tarihselönemi olan bir ıslah ile bir yok olma arasında gidipgelmektedir.Tüm canlı varlıkların başlıca içgüdüsü bir barınaksahibi olmaktır. Toplumun çeşitli üretken sınıflarının-ne işçisinin ne aydınının- artık oturmayaelverişli barınakları yoktur.Günümüzün bozulmuş toplumsal dengesinin çözümündeyatan bina sorunudur: Mimarlık veyaDevrim.Sanayinin her dalında yeni sorunlar ortaya konmuşve bunları çözümleyebilecek gereçler yaratılmıştır.Daha önceki dönemlerle bizim çağımızarasında oluşan kopukluk yeterince anlaşılamamaktadır;bu çağın büyük değişiklikler getirdiğikabul ediliyorsa da gerçekte işimize yarayacak tekşey, kişinin kendi düşünsel, toplumsal, ekonomiketkinliğini sadece 19. yüzyıl başlangıcından öncekidönemle değil, genelde uygarlık tarihiyle kıyaslamasıdır.Böylece, toplumsal gereksinimlerinkendiliğinden kışkırtıcısı olan gereçlerin şimdiyekadar yavaş bir gelişim süreci sonucunda ortayaçıkan küçük değişimlerinin, çok kısa bir süreönce, inanılmaz bir hızla, bir çırpıda gerçekleştiğifarkedilecektir. Gereçler her zaman insanın elininaltındaydı: Bugün tümüyle yenilenen bu gereçler,denetimimizden geçici olarak kaçıyor. İnsan denenyaratık, nasıl tutacağını bilmediği yeni gereçkarşısında nefessiz, soluk soluğa kalıyor; gelişmedosya <strong>mimarlığı</strong> <strong>“sosyolojik</strong> <strong>olarak”</strong> <strong>anlamak</strong>7
Le Corbusierona övülmeye değer olduğu gibi, tiksinti vericide görünüyor; zihninde her şey bulanıyor; kendinidaha çok çılgın olayların buyruğunda tutsakhissediyor ve özgürlüğüne kavuşma, rahatlama,iyileşme duygusundan yoksun. Büyük bir bunalım,özellikle törel bir bunalım dönemi. Bunalımıatlatmak için olup biteni kavrayabilecek bir anlayışyaratmak, insan denilen yaratığa gereçlerinikullanmasını öğretmek gerekir. Bu yaratık yenikoşumlarını taktığı ve kendinden ne tür bir çababeklendiğini anladığı zaman, her şeyin değiştiğinin,iyileştiğinin farkına varacaktır.Geçmiş üzerine bir söz daha. Çağımız sadece son50 yılıyla, akıp gitmiş olan 10 yüzyılın karşısınadikiliyor. Geçtiğimiz 10 yüzyıl boyunca insan,yaşamını “doğal” olarak nitelenen sistemlere göredüzenledi; kendi işini kurup, tüm karar mekanizmalarındasöz sahibi olduğu küçük işletmesinibaşarıya doğru götürdü; güneşin doğuşuyla kalkıpkaranlık basınca yatardı; gereçlerini, bitmek üzereolan işinin ve ertesi gün yapacaklarının kaygısı ileterk ederdi. Kendi evinde, dükkân olarak kullandığıküçük bir bölümde çalışırdı ve ailesi her zamançevresinde bulunurdu. Kabuğunda yaşayanbir salyangoz gibi, tümüyle kendi ölçülerine göreyapılmış bir barınakta yaşardı; sonuçta yaşantısıylayeterince uyumlu olan bu durumu değiştirmesiiçin, onu doğal olarak hiçbir şey özendirmezdi.Aile yaşamı doğal düzeninde akıp giderdi. Babaçocuklarını önce beşikte, sonra da dükkândadenetlerdi. Gücün ve kazancın bölüşümü, ailedüzeni içerisinde sürtüşmesiz yapılırdı; aile çıkarınıorada bulurdu. Aile çıkarını orada bulduğuzaman, toplum dengelidir ve aynı düzen içindesürekliliğini sağlayabilir. Bu durum, aile çekirdeğininiçerisinde örgütlenmiş 10 yüzyıllık birçalışmanın öyküsüdür; hatta 19. yüzyıl ortalarınakadar, geçmiş tüm yüzyılların öyküsüdür.Bugünkü aile işleyişine şöyle bir bakalım. Sanayiseri üretime yöneldi; makineler, insanlarla tambir işbirliği içinde çalışıyor; zeki kişilerin seçimişaşmaz bir güvenlikle yapılıyor. Vasıfsız ve vasıflıişçiler, ustabaşılar, mühendisler, müdürler, yöneticiler,herkes olması gerektiği yerde; bir yöneticiniteliğine sahip vasıfsız işçi uzun süre vasıfsızişçi olarak kalmaz; bütün mevkilere ulaşılabilir.Uzmanlaşma kişiyi makinesine bağlar; herkestenkusursuz bir işçilik istenir çünkü üretilen parçanınyanlışları, parça bir sonraki işçinin eline geçtiğindegiderilemez, düzeltip ayarlanamaz; parçanınayrıntı görevini şaşmadan sürdürebilmesi içinkesinlikle doğru olması, bir bütüne kendiliğindenuyması gerekir. Artık baba, oğluna küçükmesleğinin sayısız gizlerini öğretmez; yabancı birustabaşı, sınırlı ve özlü çalışmanın gerektiği gibiyapılıp yapılmadığını ciddi olarak denetler. İşçiaylar boyunca, belki de yıllar boyunca, hatta tümyaşamı boyunca hep aynı küçücük parçayı yapar.İşinin sonucunu sadece, fabrikanın avlusundanteslim kamyonlarına doğru götürülen parlak, cilalıve yalın, bitmiş üründe görür. Artık küçük dükkananlayışı değil, kolektif bir anlayış vardır. Eğer işçiakıllıysa işinin amacını anlayacak ve bundan haklıbir gurur duyacaktır. Auto dergisi herhangi birarabanın saatte 260 km. yaptığını yayımladığındaişçiler toplanıp, “Bu hızı yapan bizim arabamız”diyeceklerdir. Bu, göz önüne alınması gerekenruhsal bir etkendir.Sekiz saatlik iş günü. Fabrikada sekiz saatten üçvardiya! İşçiler takımlar halinde vardiyalara ayrılır.Akşamın onunda işe başlayan sabahın altısındabitirir; bir diğerinin işi akşamüzeri ikide sona ere.Yasa koyucu işgününü sekiz saate göre ayarlarkenbunu sonucuyla ilgili ne düşünmüştür? Sabahınaltısından akşamın onuna, akşamüzeri saat ikidenertesi sabah altıya kadar serbest kalan işçi ne yapacaktır?Şimdiye kadar işçilerin zamanlarını geçirebilecekleribir tek bistrolar vardı. Bu koşullar altındaaileye ne olur? Barınak, insan denen yaratığıkarşılayıp misafir etmek için vardır ve işçi, özgürolduğu bunca saati değerlendirebilecek kadar kültürlüdür.Fakat hayır, hiç de değil, konut son dereceçirkindir ve insanlar bunca boş zamanı verimlikullanabilecek eğitime sahip değildirler. O haldeşöyle yazabiliriz: Mimarlık veya Ruhsal Çöküntü,Ruhsal Çöküntü ve Devrim.Başka bir noktayı inceleyelim:Bizi zorunlu olarak fazlasıyla düşündüren günümüzsınai etkinliği, saat başı, gözümüzün önüne,gerek doğrudan gerekse gazete ve dergileraracılığıyla, nedeni kafamızı kurcalayan, hoşnutkılan veya kaygılandıran, şaşırtıcı yeni nesnelerkoymaktadır. Modern yaşamın tüm bu nesneleri,uzun dönemde modern bir anlayış yaratır.Gözlerimizi korkuyla salyangoz kabuğu konutumuza,günlük, çürümüş, yarasız ve verimsiz ilişkileriylebizi sımsıkı saran eski, kokuşmuş nesnelereçeviririz. Her yerde bir şey üretmeye yarayan veürettiğini hayranlık uyandıran bir yalınlıkla ortayaçıkaran makineler görürüz. Şu anda içinde yaşadığımızmakine, içi verem mikrobuyla dolu eskibir guguklu saattir. Fabrikadaki, bürodaki, bankadakisağlıklı, yararlı ve üretken günlük etkinliklerimizle,her aşaması özürlü bir duruma dönüşenailevi etkinlikler arasında bir köprü kurmuyoruz.Her yerde aileyi öldürüp, ruhumuzu, çağa8dosya <strong>mimarlığı</strong> <strong>“sosyolojik</strong> <strong>olarak”</strong> <strong>anlamak</strong>