Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
SALT LAKE SAKİNLERİNDEN<br />
4 Ağustos 1860’da öldü.<br />
Kısa bir süre önce geride bıraktığı azimli yaşlı adam, ölmüştü ve bu da onun mezar taşıydı. Jefferson<br />
Hope, ikinci bir mezar olup olmadığını görmek için çılgınca etrafa bakındı ama ortalıkta başka bir<br />
mezardan eser yoktu. Lucy, önceden belirlenmiş kaderine boyun eğip, Yaşlıların, oğullarından birinin<br />
hareminde köle olmak üzere, korkunç takipçiler tarafından geri götürülmüştü. Genç adam, kızın<br />
mahvolmaya mahkûm olduğunun ne kadar kesin olduğunu fakat kendisinin bunu önleyecek gücü olmadığını<br />
görünce, yaşlı adamın yanında sonsuz ve huzur dolu uykusunda, aynı şekilde yatıyor olmayı diledi.<br />
Fakat, hareketli ruhu, ümitsizlikten kaynaklanan uyuşukluğu üzerinden bir an önce atmasına yardımcı<br />
oldu. Kendisine hiçbir şey kalmamış olsa bile, en azından hayatını intikam almaya adayabilirdi. Yılmaz<br />
bir sabrın ve azmin yanı sıra, Jefferson Hope, bir zamanlar <strong>Kızıl</strong>derililerin arasında yaşarken edindiği<br />
kinin, insana sağladığı eşsiz bir güce de sahipti. Terkedilmiş ateşin yanı başında dururken, acısını<br />
dindirecek tek şeyin, düşmanlarına kendi eliyle adam akıllı bir ceza vermek olduğunu düşündü. Güçlü<br />
iradesi ve bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle, bu uğurda mücadele etmeye karar verdi. Merhametsiz<br />
yüzü bembeyaz olmuş bir halde, yemeğini bıraktığı yere geri döndü ve için için yanan ateşi körükleyerek<br />
kendisine birkaç gün yetecek kadar et kavurdu. Yiyeceğini bir sırt çantasına koydu ve yorgun argın bir<br />
şekilde, İntikam Meleklerinin peşine düşerek dağlardan geri dönmeye koyuldu.<br />
Beş gün boyunca, önceden at sırtında geçmiş olduğu geçitlerden, şimdi yaya olarak geçtiği için ayakları<br />
şişti ve bitkin düştü. Geceleri, kayaların arasına uzanıp birkaç saat uyuyordu ama, sabahın ilk ışıklarıyla<br />
da yola çıkmış oluyordu. Altıncı gün talihsiz kaçışlarına başladıkları Kartal Kanyonuna vardı. Oradan<br />
Mormon’ların topraklarını görebiliyordu. Yorgunluktan bitkin düşmüş bir halde tüfeğine dayandı ve<br />
aşağısında uzanan geniş şehre, kin dolu gözlerle bir süre baktı. Şehre bakarken, bazı ana sokaklarda<br />
bayrakların asılı olduğunu ve büyük bir festival hazırlığının olduğunu gördü. Bir atın toynaklarından çıkan<br />
takırtıyı duyup da bir atlının kendisine doğru geldiğini gördüğünde, tüm bunların ne anlama gelebileceğini<br />
düşünüyordu. Kendine yaklaşan bu atlının, ara sıra yardım ettiği Cowper adında bir Mormon olduğunu<br />
hatırladı. Bu yüzden, adamın yanına gittiğinde, Lucy Ferrier’in, başına neler geldiğini öğrenmek için ona<br />
selâm verdi.<br />
“Ben, Jefferson Hope,” dedi. “Beni hatırlarsın.”<br />
Mormon, eskiden tanıdığı Jefferson’a, hiç benzemeyen bu adama, şaşkın bir vaziyette baktı. Kim derdi<br />
ki, eskiden giyimine özen gösteren bir zamanların genç ve yakışıklı avcısı, paçavralar içinde, saçı başı<br />
dağınık, dehşet verici bembeyaz bir yüzü ve vahşi gözleri olan bir serseri kılığında görünecek diye. Fakat<br />
avcıyı tanımasıyla birlikte şaşkınlığı endişeye dönüştü.<br />
“Buraya gelmekle delilik ettin,” diye bağırdı. “Seninle konuşurken görülmek, benim hayatım için de<br />
tehlikeli. Ferrierler’in kaçmasına yardım ettiğinden dolayı Kutsal Dörtlü, yakalanman için emir çıkarttı.”<br />
“Ne onlardan ne de verdikleri emirden korkmuyorum,” dedi Hope, kızgın bir şekilde. “Bunun böyle<br />
olduğunu bilmeni isterim, Cowper. Şimdi sevdiklerin aşkına, birkaç sorumu cevaplaman için senden riza<br />
ediyorum. Her zaman için iyi arkadaş olduk. Tanrı aşkına, cevap vermeyi reddetme!”<br />
“Nedir?” diye sordu Mormon, tedirgin bir şekilde. “Çabuk ol. Yerin kulağı var.”<br />
“Lucy Ferrier’ e ne oldu?”