You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
“Babasını öldüren ben değildim,” diye bağırdı.<br />
“Ama onun o masum kalbini kıran sendin,” diye haykırıp, ilâç kutusunu çıkardım. “Yüce Tanrı,<br />
ikimizden birini cezalandıracak. Bir hap seç ve yut. Haplardan birinde ölüm diğerinde ise hayat var!<br />
Senin yutmadığın hapı ben yutacağım. Dünyada adalet var mı yok mu yoksa her şey şansa mı kalmış<br />
göreceğiz.”<br />
“Korkudan yere çöküp deli gibi çığlık atarak merhamet dilendi ama bıçağımı çektim ve bana itaat edip<br />
hapı yutana kadar bıçağımı boğazına dayadım. Ardından, ben de öbür hapı yuttum ve birkaç dakika<br />
sessizce ayakta durup, kimin yaşayıp kimin öleceğini görmek için birbirimizin yüzüne baktık. İlk<br />
sancıların etkisiyle, zehrin kanında dolaştığını fark edince, yüzünde beliren o ifadeyi asla<br />
unutamayacağım. Yüzündeki ifadeye kahkahalarla güldüm ve Lucy’nin alyansını gözünün önünde tuttum.<br />
Ölümü ani olmuştu çünkü alkaloit kana hızlı karışmıştı. Acıdan tüm bedeni kasıldı; ellerini ileri uzatıp<br />
sendeledi ve ardından, boğuk bir ses çıkartarak yüzükoyun yere düştü. Ayağımla onu sırtüstü çevirdim ve<br />
elimi kalbine götürdüm. Nabzı atmıyordu. Ölmüştü!<br />
“Bu sırada, burnumdan sürekli kan gelmekteydi. Akan kanımla duvara yazı yazmak düşüncesi, aklıma<br />
nereden geldi hatırlamıyorum. Belki de polisi yanıltmak için bunun muhteşem bir düşünce olduğunu<br />
düşünmüştüm. Kendimi çok neşeli hissediyordum. Bir kuş kadar hafiflemiştim. Bir süre önce New<br />
York’ta, saldırıya uğrayan bir Alman’ın, üzerine RACHE yazılmış bir halde ölü bulunduğunu hatırladım<br />
ve o zamanlar, gazeteler bunu gizli örgütlerin yapmış olabileceği iddiasıyla çalkalanmıştı. New<br />
York’luların aklını karıştıran olayın, Londralıların da aklını karıştıracağını düşündüm ve parmağımı kendi<br />
kanıma batırıp duvarda kolayca görünür bir yere o sözcüğü yazdım. Ardından, arabama doğru yürüdüm ve<br />
dışarıda hiç kimsenin olmadığını ve gecenin hâlâ fırtınalı olduğunu gördüm. Arabama binerek biraz<br />
ilerlemiştim ki elimi Lucy’nin yüzüğünün durduğu cebime atınca yüzüğün orada olmadığını gördüm. Bunun<br />
üzerine yıldırım çarpmışa döndüm çünkü o yüzük, Lucy’den bana kalan, tek hatıraydı. Drebber’ın,<br />
cesedinin üzerine eğilirken düşürmüş olabileceğimi düşündüğüm için arabayla geri döndüm ve arabamı<br />
bir ara sokağa bırakıp büyük bir cesaretle eve doğru yürüdüm - yüzüğü kaybetmektense her şeyi göze<br />
alırdım. Eve vardığımda, evden çıkan bir polis memuruyla karşılaştım ve birden telâşlandım ama, bu<br />
telâş fazla sürmeden kendimi toparladım sarhoş numarası yaparak elinden kurtulmayı başardım.<br />
“Enoch Drebber’ın hayatı böyle son buldu. Tek yapmam gereken, Stangerson’a da aynı şekilde cezasını<br />
verip John Ferrier’e olan borcumu kapatmaktı. Halliday Otelinde kaldığını bildiğimden, tüm gün, evin<br />
civarında dolanıp durdum. Drebber’ın geri dönmediğini görünce bir şeylerden şüphelenmiş olabileceğini<br />
düşündüm. Stangerson kurnaz bir adamdı ve her zaman tetikteydi. Fakat evden çıkmayarak benden<br />
kurtulacağını sanıyorsa çok yanılıyordu. Yatak odasının penceresinin hangisi olduğunu, çok geçmeden<br />
öğrendim ve sabahın erken saatlerinde, otelin arka sokağındaki merdivenlerden faydalanarak daha gün<br />
ağarmadan odasına girdim. Onu uyandırdım ve uzun zaman önce, haksız yere canını aldığı adam hakkında<br />
hesap verme saatinin geldiğini söyledim. Drebber’ın nasıl öldüğünü anlattım ve ona da zehirli haplarla<br />
ölme fırsatını tanıdım. Kendisine sunduğum, acı çekmeden ölme fırsatını kabul edeceğine, yatağından<br />
fırlayıp boğazıma sarıldı. Kendimi korumak için bıçağımı kalbine sapladım. Ölüm ister zehirle, ister<br />
bıçakla olmuş, hepsi birdi benim için. İlâhî Adaletin pençesinden, kimse kurtulamazdı!<br />
“Söyleyeceklerim bitmek üzere, zaten isteseniz de daha fazla konuşamam çünki, bugün çok yoruldum.<br />
Amerika’ya dönmeme yetecek kadar para biriktirmeyi düşünerek arabayla yolcu taşımaya birkaç gün daha<br />
devam ettim. Meydanda duruyordum ki pejmürde kılıklı genç bir serseri, boş bir araba aradığını ve<br />
arabanın Baker Sokağı, 22IB’de oturan bir beyefendi tarafından istendiğini söyledi. Hiçbir şeyden<br />
kuşkulanmayarak geldim ve gözümü açıp kapayana kadar, bu genç adam kelepçeleri bileklerime geçirmiş<br />
ve beni kolayca yakalamıştı. Tüm hikâyem bu kadardır, baylar. Bir katil olduğumu düşünebilirsiniz ama