23.04.2017 Views

Arthur-Conan-Doyle-Sherlock-Holmes-Kızıl-Soruşturma

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

andıran fakat bir çift kocaman boynuzla silâhlanmış bir yaratık gördü. Büyük boynuz - bu adla biliniyordu<br />

- büyük bir ihtimalle, avcının göremediği bir sürüye öncülük ediyordu ve şans eseri, hayvan, avcıyı<br />

görmemişti. Yüzükoyun yatarak tüfeğini bir kayanın üzerine koydu ve tetiği çekmeden önce uzun bir süre,<br />

avını kaçırmamak için özenle nişan aldı. Avcı, ateş ettiği zaman hayvan havaya sıçrayıp bir an için<br />

tepenin ucunda sendeledikten sonra, aşağıdaki vadiye yuvarlandı.<br />

Hayvan, kaldırılamayacak kadar ağırdı, bu yüzden, avcı, hayvanın bir budunu alıp, böğründen de bir<br />

parça kesmeye karar verdi. Ganimetini omzuna yükleyip, aceleyle kendi ayak izlerini aramaya koyulduğu<br />

sırada akşam karanlığıda bastırmak üzereydi. Ayak izlerini aramaya yeni koyulmuştu ki içinde bulunduğu<br />

güç durumun farkına vardı. Yolu şaşırmıştı ve tanıdığı vadileri çoktan geride bırakmıştı ve saptığı<br />

patikayı bulması hiç de kolay değildi. İçinde bulunduğu vadi, dar geçitlerle ikiye ayrılıyor ve bu geçitler<br />

de kendi aralarında birkaç yola ayrılıyorlardı. Bu dar geçitler birbirlerine o kadar benziyorlardı ki, birini<br />

diğerinden ayırt etmek imkânsızdı. Asla görmediğinden emin olduğu bir dağ akarsuyuna varana kadar<br />

yoluna birkaç kilometre devam etti. Yanlış yola saptığına inanarak, başka bir yolu denedi ama sonuç<br />

aynıydı. Gece süratle bastırıyordu ve bildiği bir geçide vardığında, neredeyse karanlık çökmüştü. Fakat<br />

ay doğmadığı için, çevrenin karanlık olması ve her iki yanındaki kayalıklar, ilerlemesini daha da<br />

zorlaştırdığı için doğru yolda ilerlemek hiç de kolay değildi. Yükünün ağırlığı altında ezilmiş ve uğraşları<br />

sonucu yorgun düşmüş bir halde sendeleyerek yürürken, her adımın kendisini Lucy’e biraz daha<br />

yaklaştırdığını ve yolculuklarının geri kalanında kendilerine yetecek kadar erzak taşıdığını göz önünde<br />

bulundurarak, cesaretini kaybetmemeye çalışıyordu.<br />

Avcı, sonunda yaşlı adamı ve Lucy’i bıraktığı geçidin ağzına varmıştı. Karanlıkta, ortaya çıkan ay<br />

ışığının sayesinde, geçidi çevreleyen kayalıkları seçebiliyordu. Beş saattir kayıp olduğu için dostlarının,<br />

kendisini merakla beklediklerini düşündü. Büyük bir sevinçle ellerini ağzına götürdü ve geldiğini haber<br />

vermek için yüksek sesle hey oradakiler, ben geldim diye bağırması, vadide yankılanmalara yol açtı.<br />

Duraksadı ve gelecek karşılık için kulaklarını dört açıp dinledi. Korkunç, sessiz vadilerin sessizliğini<br />

bozan ve kendi kulaklarında defalarca çınlayan bağırması dışında, hiçbir ses duyulmadı. Öncekinden daha<br />

gür bir sesle tekrar bağırdı fakat kısa bir süre önce, orada bıraktığı yol arkadaşlarından en ufak bir fısıltı<br />

bile gelmedi. Belli belirsiz, tarif edilemez bir korku kapladı benliğini ve duyduğu korkunç sıkıntıyla,<br />

kıymetli yemeği elinden bırakıp, deli gibi ileri atıldı.<br />

Köşeyi dönünce, ateşin yakılmış olduğu yer, gözler önüne serildi. Bir yığın odun hâlâ kor halinde<br />

yanıyordu ama ateşin, o ayrıldığından beri körüklenmediği ortadaydı. Aynı ölüm sessizliği, hâlâ tüm<br />

çevreye hakimdi. Tüm düşünceleri, tarifsiz bir endişeye dönüşerek, iyice meraklandı. Ateşin kalıntılarının<br />

yanında hiçbir canlı yoktu. Yokluğu sırasında, başlarına beklenmedik ve korkunç bir felâket gelmiş<br />

olabilirdi - büyük ve arkasında hiçbir iz bırakmayan bir felâket.<br />

Bu darbe karşısında şaşkına dönen ve aklı başından giden Jefferson Hope, başının döndüğünü hissetti ve<br />

düşmemek için tüfeğine dayanmak zorunda kaldı. Fakat aslında bir aksiyon adamı olduğu için, geçici<br />

acizliğinden hemen sıyrılmasını bildi. İçin için yanan ateşten, yarısı yanmış bir tahta parçası alarak<br />

meşale haline getirdi ve meşalesinin de yardımıyla kamp yerinin çevresini araştırmaya başladı. Her yerde<br />

atların ayak izleri vardı, bu da bir gurup atlının, dostlarını yakaladığına işaretti ve bıraktıkları izlerden,<br />

atlıların Salt Lake’e doğru döndükleri anlaşılıyordu. Atlılar, yaşlı adamla kızını da beraberlerinde geri<br />

götürmüş müydü? Jefferson Hope, kendini buna neredeyse inandırmıştı ki, bakışları, tüm bedeninin baştan<br />

aşağı titremesine neden olan bir yere takıldı. Kamp yerinin biraz ötesinde, daha önceden kesinlikle orada<br />

olmayan, kırmızı topraktan bir tümsek vardı. Bu tümseğin, yeni kazılmış bir mezardan başka hiçbir şey<br />

olmadığı belliydi. Genç avcı, mezarın yanına yaklaşınca, üzerine bir çubuğun dikili olduğunu ve çubuğun<br />

çatala benzeyen ucunda bir kâğıdın durduğunu gördü. Kâğıtta yazılanlar oldukça açıktı:

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!