Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
andıran fakat bir çift kocaman boynuzla silâhlanmış bir yaratık gördü. Büyük boynuz - bu adla biliniyordu<br />
- büyük bir ihtimalle, avcının göremediği bir sürüye öncülük ediyordu ve şans eseri, hayvan, avcıyı<br />
görmemişti. Yüzükoyun yatarak tüfeğini bir kayanın üzerine koydu ve tetiği çekmeden önce uzun bir süre,<br />
avını kaçırmamak için özenle nişan aldı. Avcı, ateş ettiği zaman hayvan havaya sıçrayıp bir an için<br />
tepenin ucunda sendeledikten sonra, aşağıdaki vadiye yuvarlandı.<br />
Hayvan, kaldırılamayacak kadar ağırdı, bu yüzden, avcı, hayvanın bir budunu alıp, böğründen de bir<br />
parça kesmeye karar verdi. Ganimetini omzuna yükleyip, aceleyle kendi ayak izlerini aramaya koyulduğu<br />
sırada akşam karanlığıda bastırmak üzereydi. Ayak izlerini aramaya yeni koyulmuştu ki içinde bulunduğu<br />
güç durumun farkına vardı. Yolu şaşırmıştı ve tanıdığı vadileri çoktan geride bırakmıştı ve saptığı<br />
patikayı bulması hiç de kolay değildi. İçinde bulunduğu vadi, dar geçitlerle ikiye ayrılıyor ve bu geçitler<br />
de kendi aralarında birkaç yola ayrılıyorlardı. Bu dar geçitler birbirlerine o kadar benziyorlardı ki, birini<br />
diğerinden ayırt etmek imkânsızdı. Asla görmediğinden emin olduğu bir dağ akarsuyuna varana kadar<br />
yoluna birkaç kilometre devam etti. Yanlış yola saptığına inanarak, başka bir yolu denedi ama sonuç<br />
aynıydı. Gece süratle bastırıyordu ve bildiği bir geçide vardığında, neredeyse karanlık çökmüştü. Fakat<br />
ay doğmadığı için, çevrenin karanlık olması ve her iki yanındaki kayalıklar, ilerlemesini daha da<br />
zorlaştırdığı için doğru yolda ilerlemek hiç de kolay değildi. Yükünün ağırlığı altında ezilmiş ve uğraşları<br />
sonucu yorgun düşmüş bir halde sendeleyerek yürürken, her adımın kendisini Lucy’e biraz daha<br />
yaklaştırdığını ve yolculuklarının geri kalanında kendilerine yetecek kadar erzak taşıdığını göz önünde<br />
bulundurarak, cesaretini kaybetmemeye çalışıyordu.<br />
Avcı, sonunda yaşlı adamı ve Lucy’i bıraktığı geçidin ağzına varmıştı. Karanlıkta, ortaya çıkan ay<br />
ışığının sayesinde, geçidi çevreleyen kayalıkları seçebiliyordu. Beş saattir kayıp olduğu için dostlarının,<br />
kendisini merakla beklediklerini düşündü. Büyük bir sevinçle ellerini ağzına götürdü ve geldiğini haber<br />
vermek için yüksek sesle hey oradakiler, ben geldim diye bağırması, vadide yankılanmalara yol açtı.<br />
Duraksadı ve gelecek karşılık için kulaklarını dört açıp dinledi. Korkunç, sessiz vadilerin sessizliğini<br />
bozan ve kendi kulaklarında defalarca çınlayan bağırması dışında, hiçbir ses duyulmadı. Öncekinden daha<br />
gür bir sesle tekrar bağırdı fakat kısa bir süre önce, orada bıraktığı yol arkadaşlarından en ufak bir fısıltı<br />
bile gelmedi. Belli belirsiz, tarif edilemez bir korku kapladı benliğini ve duyduğu korkunç sıkıntıyla,<br />
kıymetli yemeği elinden bırakıp, deli gibi ileri atıldı.<br />
Köşeyi dönünce, ateşin yakılmış olduğu yer, gözler önüne serildi. Bir yığın odun hâlâ kor halinde<br />
yanıyordu ama ateşin, o ayrıldığından beri körüklenmediği ortadaydı. Aynı ölüm sessizliği, hâlâ tüm<br />
çevreye hakimdi. Tüm düşünceleri, tarifsiz bir endişeye dönüşerek, iyice meraklandı. Ateşin kalıntılarının<br />
yanında hiçbir canlı yoktu. Yokluğu sırasında, başlarına beklenmedik ve korkunç bir felâket gelmiş<br />
olabilirdi - büyük ve arkasında hiçbir iz bırakmayan bir felâket.<br />
Bu darbe karşısında şaşkına dönen ve aklı başından giden Jefferson Hope, başının döndüğünü hissetti ve<br />
düşmemek için tüfeğine dayanmak zorunda kaldı. Fakat aslında bir aksiyon adamı olduğu için, geçici<br />
acizliğinden hemen sıyrılmasını bildi. İçin için yanan ateşten, yarısı yanmış bir tahta parçası alarak<br />
meşale haline getirdi ve meşalesinin de yardımıyla kamp yerinin çevresini araştırmaya başladı. Her yerde<br />
atların ayak izleri vardı, bu da bir gurup atlının, dostlarını yakaladığına işaretti ve bıraktıkları izlerden,<br />
atlıların Salt Lake’e doğru döndükleri anlaşılıyordu. Atlılar, yaşlı adamla kızını da beraberlerinde geri<br />
götürmüş müydü? Jefferson Hope, kendini buna neredeyse inandırmıştı ki, bakışları, tüm bedeninin baştan<br />
aşağı titremesine neden olan bir yere takıldı. Kamp yerinin biraz ötesinde, daha önceden kesinlikle orada<br />
olmayan, kırmızı topraktan bir tümsek vardı. Bu tümseğin, yeni kazılmış bir mezardan başka hiçbir şey<br />
olmadığı belliydi. Genç avcı, mezarın yanına yaklaşınca, üzerine bir çubuğun dikili olduğunu ve çubuğun<br />
çatala benzeyen ucunda bir kâğıdın durduğunu gördü. Kâğıtta yazılanlar oldukça açıktı: