23.04.2017 Views

Arthur-Conan-Doyle-Sherlock-Holmes-Kızıl-Soruşturma

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

ir düşmana karşı koymasına yardımcı olabilirdi ki? İğneyi yatak örtüsüne batıran kimse, onun hayatına da<br />

kastedebilirdi ve canına kıyan kişiyi asla öğrenemezdi.<br />

Ertesi sabah, siniri daha da bozuktu. Kahvaltıya oturduklarında, Lucy birdenbire bağırıp tavanı işaret<br />

etti. Tavanın tam ortasına büyük olasılıkla yanan bir çubukla 28 sayısı yazılmıştı. Bu, kızına anlaşılmaz<br />

geldi, Ferrier de, kızını olanlardan haberdar etmedi. O gece sabaha kadar silâhı elinde bekleyip nöbet<br />

tuttu. Ne bir ses duydu ne de kimseyi gördü ama sabahleyin kapısının dışına kocaman bir 27’nin, boyayla<br />

yazılmış olduğunu gördü.<br />

Günler böylece birbirini takip etti. John Ferrier, her sabah uyandığında, görünmeyen düşmanları,<br />

çiftliğin ya da evin bir köşesine, verilen sürenin bitmesine kaç gün kaldığını yazmış oluyorlardı. Ölümcül<br />

sayılar, kimi zaman duvarlara, bazen yerlere ve bazen de çiftliğin girişine ya da parmaklıklara tutturulmuş<br />

küçük kağıtlarda yazılıydı. John Ferrier, o kadar tetikte olmasına karşın, her gün gelen bu uyarıların kimler<br />

tarafından bırakıldığını bir türlü öğrenemiyordu. Bu uyarıları görünce, içini neredeyse batıl inanca varan<br />

bir korku kaplıyordu. En sonunda yorgun ve bitkin düştü, gözlerinden, kıskıvrak yakalanmış bir yaratığın<br />

endişeli bakışları okunuyordu. Hayatta artık tek bir ümidi vardı, o da genç avcının Nevada’dan<br />

dönmesiydi.<br />

Yirmi gün on beş güne indi, on beş gün de on güne fakat genç adamdan hiçbir haber yoktu. Sayılar her<br />

geçen gün daha da azalıyordu ve hâlâ bir haber yoktu. Ne zaman bir atlı yüksek sesle bağırarak yaklaşsa<br />

ya da bir arabanın sürücüsü, arabasına koştuğu atlarına bağırsa yaşlı çiftçi, yardımın en sonunda geldiğini<br />

düşünerek heyecanla çiftliğin girişine koşuyordu. En sonunda, beşinci gün bitti ve dördüncü güne gelindi<br />

ve dördüncü gün de bitip üçüncü güne gelindiğinde Hope’un geleceğine dair inancını iyice yitirdi ve tüm<br />

kaçış umutları suya düştü. Yerleşim alanını çevreleyen dağlar hakkında bilgisi az olduğundan ve tek<br />

başına kaldığı için güçsüz olduğunu biliyordu. Sık işleyen yolların, düşmanları tarafından sıkı bir şekilde<br />

gözetlenip korunduğunu da biliyordu ve Dörtlü Meclisinin emri olmadan hiç kimse bu yollardan<br />

geçemezdi. Ne yöne dönerse dönsün, kendisini bekleyen tehlikeden hiçbir kaçış yolu yok gibi<br />

gözüküyordu. Fakat yaşlı adam, verdiği karardan asla dönmeyecekti. Mormon’lar, kızına asla el<br />

süremeyeceklerdi. Bu uğurda canını vermeye hazırdı.<br />

Yaşlı adam, bir akşam, derin bir şekilde dertlerini düşünmeye dalmış, bu dertlerden kurtulmanın bir<br />

yolunu arıyordu. O sabah evinin duvarına iki sayısı yazılmıştı ve ertesi gün, verilen mühlet sona ermiş<br />

oluyordu. Peki sonra ne olacaktı? Belli belirsiz ve korkunç düşünceler geliyordu aklına. Ya kızı - o<br />

ölürse, tek başına kalan kızının başına neler gelecekti? Çevrelerini sarmış bu ölümcül ağdan kurtulmanın<br />

hiçbir yolu yok muydu? Başını masaya yaslayıp, içine düştüğü çaresizliği düşünerek ağlamaya başladı.<br />

Fakat o da neydi? Sessizlikte hafif bir gıcırtı duyuldu - kısık ama gecenin sessizliğinde kolayca duyulan<br />

bir gıcırtı. Ses, evin kapısından gelmişti. Ferrier sürünerek salona girdi ve kulaklarını dört açtı. Bir kaç<br />

dakika duraksadı ve kısık ses, tekrar duyuldu. Birisi yavaşça kapının aynalık tahtasına vuruyordu. Yoksa<br />

gelen, gizli mahkemenin kanlı emirlerinden birini uygulamakla görevli, bir gece yarısı katili miydi? Ya da<br />

verilen mühletin sonuna gelindiği yazmak için gelen bir casus muydu? John Ferrier, savaşarak ölmenin,<br />

sinirlerini laçka eden ve yüreğini ürperten gerilimden çok daha iyi olacağını düşündü. İleri atılıp<br />

sürgüsünü çekerek, kapıyı ardına kadar açtı.<br />

Dışarıda her şey sessiz ve sakindi. Gece güzeldi ve yıldızlar ışıl ışıl parlıyorlardı. Çitlerle ve giriş<br />

kapısıyla son bulan küçük ön bahçe, çiftçinin gözünün önündeydi ama, ne orada ne de yolda hiç kimse<br />

görülmüyordu. Rahat bir nefes alan Ferrier, sağa sola bakındı, ta ki kendi ayaklarının dibinde bir adamın<br />

yüzü koyun, yerde yattığını hayrete düşerek görene dek.<br />

Gördüğü manzara karşısında o kadar korkuya düştü ki, birden bağırmamak için elini ağzına götürüp

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!