23.04.2017 Views

Arthur-Conan-Doyle-Sherlock-Holmes-Kızıl-Soruşturma

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

yazıhanesine uğrayarak kendime hemen bir iş buldum. Her hafta, kazandığım paranın belli bir kısmını<br />

patronuma verecektim ve arta kalan parayı da kendime ayıracaktım. Paranın arta kaldığı çok nadirdi ama<br />

yine de parayı denkleştirmeyi güçbelâ başardım. İşin en zor kısmı, yolları öğrenmekti çünkü bu şehir,<br />

görmüş olduğum tüm labirentler içinde en karmaşık olanıydı. Fakat yanımda bir harita taşıyordum,<br />

böylece belli başlı otellerin ve istasyonların yerini öğrendikten sonra işim oldukça kolaylaştı.<br />

“O iki alçağın nerede oturduğunu bulmam pek uzun sürmemişti. Ama, onlara rastlayana kadar haklarında<br />

epey bir araştırma yaptım. Camberwell’de, nehrin karşı kıyısındaki bir pansiyonda kalıyorlardı. Nerede<br />

kaldıklarını öğrendiğimde artık biliyordum ki, her ikisinin kaderi benim merhametime kalmıştı. Sakalımı<br />

uzatmıştım ve beni tanımalarına imkân yoktu. Elime bir fırsat geçip de işlerini bitirene kadar peşlerini<br />

bırakmayacaktım. Onları elimden kaçırmamaya bu kez kararlıydım.<br />

“Londra’da nereye giderlerse gitsinler, peşlerinden hiç ayrılmıyordum. Onları bazen arabamla bazen de<br />

yürüyerek takip ediyordum ama arabayla takip etmek, en iyisiydi çünkü böylece, onları gözden<br />

kaybetmiyordum. Sabahın erken saatlerinde ya da gece yarısına doğru çok az para kazanabildiğim için<br />

patronumla aram açılmıştı. Peşinde olduğum adamlar, elimin altında oldukları sürece, bu, benim için hiç<br />

önemli değildi.<br />

“Fakat onlar da çok kurnazlardı. Takip edildikleri ihtimalini göz önünde bulundurdukları kesindi çünkü<br />

ne akşam karanlığında ne de tek başlarına sokağa çıkmıyorlardı. İki hafta boyunca, her gün arabamla<br />

onları takip ettim ama onları bir kez olsun tek başlarına yakalayamadım. Günün her saati onları takip<br />

ediyordum ama elime en ufak bir fırsat bile geçmiyordu fakat, umudumu kaybetmemiştim, çünkü içimden<br />

bir ses, intikam saatinin geldiğini söylüyordu. Tek korkum, göğsümdeki bu hastalığın vaktinden evvel<br />

canımı alıp bu dünyadaki görevimi yarım bırakmama neden olmasıydı.<br />

“En sonunda, bir akşam Torquay Terrace’de - kaldıkları pansiyonun bulunduğu sokağın adı buydu - bir<br />

aşağı bir yukarı dolanıyordum ki, bir arabanın kapılarında durduğunu gördüm. Arabaya birkaç bagaj<br />

yüklendi ve bir süre sonra Drebber ve Stangerson arabaya bindiler ve araba yola koyuldu. Ben de<br />

arabama binerek peşlerine takıldım ve onları gözden kaybetmedim, içimde büyük bir sıkıntı vardı çünkü<br />

kaldıkları şehri terketmelerinden korkuyordum. Euston İstasyonunda indiler ve atımın başında bir çocuğu<br />

bırakıp onları, perona kadar takip ettim. Liverpool treninin gelip gelmediğini sordular ve kondüktör,<br />

trenin az önce kalktığını ayrıca diğer trenin gelmesine daha birkaç saat olduğunu söyledi. Stangerson,<br />

bunu duyunca biraz bozuldu ama Drebber, durumdan oldukça memnun görünüyordu. İnsan kalabalığının<br />

içinde, onlara o kadar yaklaştım ki aralarında geçen her sözü duyabiliyordum. Drebber, yapacak ufak bir<br />

işi olduğunu söyledi. Kendisini beklemesini Stangerson’dan rica etti. Arkadaşı ona itiraz etti ve<br />

birbirlerinin yanından asla ayrılmamaya karar verdiklerini hatırlattı. Drebber, meselenin çok hassas<br />

olduğunu ve tek başına gitmesi gerektiğini söyleyerek karşılık verdi. Stangerson’un bu sözlere ne karşılık<br />

verdiğini duyamadım ama Drebber küfürler ederek öfkeden deliye döndü ve Stangerson’un parayla tuttuğu<br />

basit bir hizmetkar olduğunu ve ona emir vermeye devam etmemesi gerektiğini hatırlattı. Bu sözler<br />

üzerine, sekreter, içinde bulunduğu olumsuz durum içinde en akıllısını yaparak, eğer son treni kaçırırsa<br />

kendisiyle Halliday Otelinde buluşacağını söyledi; Stangerson’un bu teklifini kabul eden Drebber, saat on<br />

birden önce peronda olacağını söyleyip istasyondan ayrıldı.<br />

“Beklediğim an, en sonunda gelip çatmıştı. Ezeli düşmanlarım artık elimdeydi. Birlikteyken birbirlerini<br />

koruyabilirlerdi ama tek başlarına oldukları vakit, benim merhametime kalmışlar demekti. Fakat aşırı<br />

heyecana kapılmadım. Plânlarıma çoktan şekil vermiştim. Kurbanın, kendisini neyin vurduğunu fark<br />

edecek zamanı olmazsa ve neden cezalandırıldığını anlamazsa, intikam almanın hiçbir zevki kalmaz. Ben,<br />

peşinde olduğum adamın, işlediği eski suçun peşini bırakmadığını anlamasını sağlayacak şekilde bir plân<br />

yapmıştım. Şans eseri, birkaç gün önce, Brixtone Sokağındaki bazı evlere bakan bir beyefendi, evlerden

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!