yorum-ilkeleri
yorum-ilkeleri
yorum-ilkeleri
- No tags were found...
Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
SONUÇ<br />
Kemal Gözler, “Yorum Đlkeleri”, Kamu Hukukçuları Platformu Toplantısı, Ankara, 29.9.2012 77<br />
Yorum yapılırken yukarıdaki ilkelere uyulursa hâkim keyfilikten uzaklaşmış olur.<br />
Bu ilkeler objektif ilkelerdir ve herkes tarafından aynı şekilde uygulanabilirler. Dolayısıyla<br />
tartışmalı sorunlarda bu ilkeler uygulanarak önceden herkes tarafından tahmin<br />
edilebilen cevaplar verilebilir. Hâkimin <strong>yorum</strong> yaparken bu ilkelere uyması hâkimi de<br />
rahatlatır. Bu ilkeler uyarınca karar veren hâkimin siyasî mülahazalarla karar verdiğini<br />
iddia etmek çok zordur. Bu ilkelere uyarak karar veren bir hâkimin ne karar vereceği<br />
önceden tahmin edilebilir. Hâkimlerin kararlarının önceden tahmin edilmesi hukuk<br />
güvenliğini ve dolayısıyla hukuk devleti ilkesini güçlendirir.<br />
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız “<strong>yorum</strong> <strong>ilkeleri</strong>”, bireylerin davranışlarını düzenleyen<br />
ilkeler değil, hukuk uygulayıcılarına, özellikle de hâkimlere hitap eden ilkelerdir.<br />
Yukarıda gördüğümüz ilkelerden pek azının pozitif temeli vardır. Örneğin Türkiye’de<br />
“suçların ve cezaların kanunîliği ilkesi”nin hem anayasal (Anayasa, m.38), hem<br />
de kanunî (TCK, m.2) temeli vardır. Keza ceza kanunlarının uygulanmasında genişletici<br />
<strong>yorum</strong> ve kıyas yasağının kanunî temeli vardır (TCK, m.2). Keza bazı <strong>ilkeleri</strong>n,<br />
örneğin lex superior ilkesinin Anayasal ve kanunî temellerinin olduğu da söylenebilir.<br />
Örneğin Anayasamızın 11’inci maddesindeki “kanunlar Anayasaya aykırı olamaz”<br />
hükmünün lex superior ilkesinin pozitif temeli olduğunu söyleyebiliriz.<br />
Ancak bu tür istisnalar dışında yukarıdaki <strong>ilkeleri</strong>n bir pozitif temeli yoktur ve<br />
pozitif hukuk açısından hâkimi bağladıkları söylenemez. Bu <strong>ilkeleri</strong>n hâkimi bağlaması<br />
için, belki bunları, Mecellenin 2 ilâ 100 maddelerinde olduğu gibi, Medenî Kanunun<br />
ve Ceza Kanununun başlangıç kısımlarında saymak gerekir. Keza bu <strong>ilkeleri</strong>n<br />
bazılarını Anayasaya da almakta yarar olabilir. Bu şekilde bu ilkelere pozitif bir bağlayıcılık<br />
kazandırılabilir. Nitekim, Osmanlı döneminde bu <strong>ilkeleri</strong>n pek çoğu Mecellede<br />
sayılmıştı ve dolayısıyla bunlar, pozitif hukuk kuralıydılar. Aynı şey günümüzde<br />
de yapılabilir. Nasıl Mecellede “beraet-i zimmet asıldır” (m.8) ve “sıfat-ı arızada<br />
aslolan ademdir” (m.9) gibi hükümler yer alıyor ise, bugün de aynı hükümler Anayasaya,<br />
Medenî Kanuna ve Ceza Kanununa koyulabilir. Böylece bu ilkeler hâkimi de<br />
bağlayan pozitif hukuk kuralı hâline gelirler.<br />
Ancak şu an için bu <strong>ilkeleri</strong>n çok büyük bir kısmının pozitif temelden mahrum olduğunu<br />
itiraf etmek zorundayız. Dolayısıyla bunların ezici çoğunluğu birer pozitif<br />
hukuk ilkesi değildir. Bu ilkeler, birer pozitif hukuk ilkesi olmadıklarına göre, birer<br />
tabiî hukuk ilkesidirler. Ancak bunların tabiî hukuk ilkesi olmaları keyfi olmaları anlamına<br />
gelmemektedir. Nasıl matematik ve mantık <strong>ilkeleri</strong> kişiden kişiye değişen il-