You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
356<br />
Ortak Miras<br />
yapılan kaçamaklar, kısa bir süre sonra, toprakrantının<br />
tıpkı özel mülkiyet şeklinde olduğu gibi özel kişilere geçişi<br />
gibi durumlar vakıfların devletçe denetlenmesine sebep<br />
olan durumlardır. Cami, mescit, tekke, türbe, medrese,<br />
mektep, imaret gibi dinî kurumlar ile hayır kuruluşlarının<br />
masrafı karşılığı olarak belirli bir mülkün veya paranın gelirini<br />
tahsis etmek üzere vakfedilen şeyler satılmaz, miras<br />
olarak kalmaz, kimse tarafından müdahale edilmez ve<br />
devletin himayesi altında bulunurdu.<br />
Osmanlı devlet düzeninde toprak ve araziler üç ayrı kısımda<br />
değerlendirilir: Mirî, mülk ve vakıf. Vakıf arazileri, vergi<br />
gelirleri dinî, ilmî ve sosyal kurumlara tahsis edilen arazilerdir.<br />
Bu araziler,“vakıf reayası” adı verilen çiftçilerce işlenir<br />
ve denetimi de sonraki yıllarda Evkaf Nezareti tarafından<br />
yapılırdı. Vakıf arazilerinin kaynağı mülk arazileridir.<br />
Hayırsever mülk sahipleri, kendi mülkleri olan arazilerden<br />
elde edilen gelirleri, cami, mescit, imaret, medrese, zaviye<br />
gibi sosyal amaçlı kurumların masraflarının karşılanması<br />
için vakfetmişlerdir. Böylece mülkiyet vakfa geçmiş olur<br />
ve toprağın tasarrufu ve gelirinden faydalanma da vakfedilen<br />
maksada ait olurdu. Ömer Lütfi Barkan’ın yaptığı<br />
araştırmalara göre XVI. yüzyılın başlarında Osmanlı topraklarının<br />
beşte birinin vakıflara ait olduğu anlaşılmaktadır.<br />
Geri kalan toprakların da beşte biri padişah haslarına,<br />
beşte üçü ise dirlik sahiplerine ayrılmıştır. Bu da vakıf<br />
kurumunun zirai ve ekonomik hayattaki yerini göstermesi<br />
bakımından oldukça önemlidir.<br />
Osmanlı toplumunda kırsal alanlarda veya köylerde kurulan<br />
vakıflar da önemli işler başarmıştır. Zaviye vakıflar<br />
olarak adlandırılan bu tür vakıflar, genellikle ekilmemiş<br />
toprakları iskân etmek ve yol güzergâhında ve derbentlerde<br />
güvenliği temin etmek işlevini görüyorlardı. İlk gruba<br />
giren zaviyeler, çoğunlukla kendilerine verilen toprak<br />
üzerinde tarım yapmakta ve “su getirip bir zaviye bina<br />
edip bağ dikip” o yeri şenlendirdikleri için bazen öşürden<br />
bile muaf tutulmaktaydılar. İkinci tür vakıflar ise ıssız dağ<br />
başlarında, derbent yerlerde ve nehir kıyılarında “ayendeve<br />
revende”ye yani gelip geçenlere hizmet ettiklerinden, yerleştikleri<br />
yerler kendilerine verilmiş ve bir kısmı vergiden<br />
muaf tutulmuşlardır.<br />
Vakıf kurumu, Osmanlı’nın bilhassa son döneminde<br />
eğitim kurumlarında sadece fıkıh yani İslâmî hukuk<br />
çerçevesinde bir kurum olarak değerlendirilmiştir. “Ahkâm-ı<br />
Evkaf ” adı altında okutulan derslerde vakıf kurumu,<br />
köken itibariyle İslâmiyet’in başlangıç zamanına<br />
tarihlenmiş ve yalnızca “Bir şeyi daima durdurmak, bir<br />
malı mülkiyetten çıkarıp menfaatlerini müebbeden bir<br />
hayır işine tahsis ederek saklamak” şeklinde tarif edilmiştir.<br />
Vakıf, bu çerçevede “dinî” bir mesele olarak ele alınmış<br />
ve mali ibadetler arasında sayılmıştır. Bu klasik tanım<br />
dışında bir de“bir mülkü ammenin menafiine veya bir<br />
cihet-i hayriyeye te’biden terk eylemek” şeklinde kanunî<br />
tanımı yapılmıştır. Oysa vakıfların birde belediyecilik ve<br />
imarcılıkyönü vardır. Vakıf kavramıyla imaret kavramı<br />
birbiriyle bağlantılı iki kavramdır. Vakıf sistemi sayesinde<br />
imaret yapmak, tamir etmek, memurlarına maaş ödemek<br />
ve idare etmek gibi hususlarda hükümet bütçesinden herhangi<br />
bir kaynak harcanmaz, üstelik halk da imaret eserlerinin<br />
her türlü hizmet ve yardımından ücretsiz istifade<br />
ederdi. Hükümet, imaretler için halktan herhangi bir vergi<br />
de almazdı. Türklerin imaret sistemi ve bu sisteme dâhil<br />
olan imaret eserlerini, hayır sahipleri yapar, idarelerini temin<br />
eder ve memuriyetlerini idame için de yanlarında ve<br />
daha başka yerlerde birçok irat ve akar yaptırarak bu suretle<br />
hem kendi imaretine varidat bulurlar hem de şehir ve<br />
kasabaların imarına hizmet ederlerdi.<br />
İmaret sayılabilecek cami, medrese, bimarhane, aşevi,<br />
tabhane, kervansaray, mektep, kütüphane, muvakkithane,<br />
hanikâh, kalenderhane, türbe, imalathane, arasta, kapalı<br />
çarşı, han, su tesisatı, hamam, umumi hela, meşruta evler,<br />
kahve ve kıraathane, bayram, pazar ve panayır yerleri gibi<br />
çok çeşitli vakıf eserleri yapılmıştır. Ayrıca şehir kuruluşları<br />
da çoğunlukla vakıf marifetiyle gerçekleştirilmiştir. Her ne<br />
kadar Türklerin Asya bozkırlarında konar-göçer bir hayat<br />
tarzı olduğu tarihen gerçekse de aynı coğrafyada şehirler<br />
kurdukları da özellikle son yıllarda yapılan araştırmalarla<br />
pekişmektedir. Türklerin imarcı ve şehir kurucu bir millet<br />
olup olmadığı tartışması bir yana eskiden kurulmuş olan<br />
şehir ve kasabalarda Türklerin inşa ettirdiği imaretler,<br />
hatta yeni baştan kurulan şehir ve kasabaların varlığı açıktır.<br />
Osmanlı Türkleri ise fethettikleri şehir ve kasabaların<br />
imaret sistemini ve şehir tekniğini değiştirmişler, şehirlere<br />
kendilerinden önceki milletlerin tarzı, üslûbu ve işlevinden<br />
bütünüyle başka bir şekil vermişlerdir. Nitekim Osmanlı<br />
Türkleri Avrupa ortalarına kadar yayıldıkları zaman<br />
geçtikleri ve yerleştikleri eski şehir ve kasabalarda yapmış<br />
ve bırakmış oldukları imaretler oralardan çekildikten sonra<br />
o şehirlerin eski sahipleri tarafından birer bahane ile<br />
mesela meydan ve yol açmak bahanesiyle yok edilmeye<br />
başlanmıştır. Osmanlı Türkleri yalnız eski şehir ve kasabalarda<br />
böyle münferit imaretler yapmakla kalmamışlar,<br />
yayıldıkları yerlerde kısmen veya tamamen şehirler ve kasabalar<br />
dahi vücuda getirmişlerdir.<br />
Vakıf marifetiyle yapılan yapılardan en dikkat çekicilerinden<br />
biri meşruta evlerdir. Meşruta evler, günümüzde lojman<br />
olarak karşılık bulan ve modern şehirlerdeki bir fabrika,<br />
işletme veya kurum için orada çalışacak işçi, memur<br />
gibi görevlilerin barınabilmeleri ve işe gelip gitmede<br />
zaman ve emek kaybına yol açmamak üzere yapılan konut-