Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
Kağan Destanı ve Dede Korkut Kitabı’ndaki hanların<br />
toylarında da asıl maksat budur. Dede Korkut Kitabı’nda<br />
örneklerini gördüğümüz han toyları dışındaki toylar da<br />
bu tanrısal eylemin model alındığı toylardır. Toylardaki<br />
“açları doyurmak”, “yalıncakları giydirmek”, “tepe gibi et<br />
yığmak, göl gibi kımız sağmak”, Tanrı’dan kut alan hanın<br />
uygulamaları olarak diğer toylarda model alınarak tekrar<br />
edilir. O halde konuk ağırlamak da, tanıdık olsun olmasın<br />
insanları hoşnut etmek, doyurmak, ikramda bulunmak ve<br />
hediye vermek gibi uygulamalar açısından bir tanrısal eylem<br />
olarak görülmelidir.<br />
Bir başka paralellik ise toplumun model insan algısı üzerinden<br />
inşa edilmiştir. Konargöçer, atlı ve akıncı Türk<br />
kültürünün model insanı olan alplar, konuklarıyla, konuk<br />
ağırlamalarıyla toplum içinde farklılaşırlar ve model teşkil<br />
ederler. Dede Korkut Kitabı’nda başta Bayındır Han<br />
ve Salur Kazan olmak üzere hanlar ve beyler, konuk ağırlama<br />
hususunda son derece hassastırlar. Beylerin, tanrısal<br />
bir eylem olan cömertliği yeryüzünde temsil eden ve uygulayan<br />
kişiler olması kuralı gereği cömertliğin bir başka<br />
yansıması sayılan konukseverliği de muhakkak göstermesi<br />
gerekmektedir.<br />
Misafire hürmet göstermeyen, konuk ağırlamaktan kaçınan<br />
kişiler toplum nezdinde kınanır. “Kapısı sürülü, sofrası<br />
dürülü” tabiriyle nitelenen bu tür kişiler mert sözünün<br />
karşıtı olarak “namert” kelimesiyle tanımlanırlar. Namerde<br />
misafir olmak da tavsiye edilen bir davranış değildir.<br />
Mahtumkulu “Malı çoktur diyerek namerde misafir olma,<br />
cömert her ne kadar fakir olsa da var eyler” diyerek konuk<br />
olunacak yeri ve kişiyi seçmenin de mertlik unsurlarından<br />
biri olduğunu vurgular:<br />
“Malı köp diyp, mıhman bolma namarda,<br />
Comart herçent gallaç bolsa, bar eyler.”<br />
Kısacası Türk milletinin inkıraz devrinin başladığı yıllara<br />
kadar model insanı olan “alp”, “yiğit” veya “mert” insanın<br />
temel vasıflarından birisi konukseverliğidir. Bu konukseverliğin<br />
nesilden nesle geçmesini sağlayan yöntem de<br />
görgüdür. Yani Dede Korkut Kitabı’ndaki ifadesiyle söylemek<br />
gerekirse “Kız anadan görmeyince öğüt almaz. Oğul<br />
atadan görmeyince sofra yaymaz.”<br />
Onuncu yüzyılda Türkistan’ı başta başa dolaşan ünlü seyyah<br />
İbn Fadlan’ın seyahatnamesinde en çok vurgu yapılan<br />
hususlar arasında Türklerin misafirperverliği önde gelir.<br />
Konuyla ilgili şahit olduğu birçok olayı anlatan Fadlan,<br />
“Bir Türk’ün yurdundan, tanımadığı bir kimse geçip ona<br />
“Ben senin misafirinim. Develerinden, hayvanlarından ve<br />
parandan (dirhemlerinden) şu miktara ihtiyacım var.” derse,<br />
Türk istediklerini ona verir.” diyerek Türklerin konuk<br />
karşısındaki tutumlarına çarpıcı bir örnek verir. Anadolu’yu<br />
dolaşan İbni Battuta, Seyahatname’sinde “Yabancı<br />
konukları ağırlayan, eşkıyaya karşı savaşan, dünyada başka<br />
bir eşi bulunmayan, temiz kalpli, iyi ahlaklı, yiğit gençler”-<br />
den övgüyle söz etmektedir. Günlük kazançlarını başkanlarına<br />
veren, yiyecek giyecek satın alındıktan sonra kalanla<br />
hayır işleri yapan, konuk ağırlayan bu gençlerin amaçları,<br />
yardımlaşma, dayanışma, güvenlik ve barış sağlamak olarak<br />
tanımlanır. Hiç şüphesiz bütün kaynaklarda konukseverlik<br />
övülen bir tutum olarak ele alındığı gibi konuğun<br />
gelmeyişi veya layık olduğu biçimde ağırlanmaması da<br />
eleştirilen bir davranış olarak ele alınmıştır. Dede Korkut<br />
Kitabı’nda toparlayıcı ve genelleyici bir ifadeyle anlatılan<br />
konukseverlik, Türkmen klasik şairi Mahtumkulu’nun şiirlerinde<br />
de oldukça ayrıntılı olarak işlenmiştir.<br />
Her ne kadar “Dede Korkut dilinden ozan” söylese de kadınların<br />
dört gruba ayrıldığı soylamada da konukseverlik<br />
konusu ele alınmaktadır. Yerleşik hayatın kadını toplumsal<br />
anlamda öne çıkarmaya başladığı çağların izlerin taşıyan<br />
bu sözlerde “evin dayağı” şeklinde olumlu kadın tiplemesinden<br />
bahsedilirken “Yazıdan yabandan eve bir konuk<br />
gelse, er adam evde olmasa, o onu yedirir içirir ağırlar azizler<br />
gönderir. O Ayşe Fatıma soyudur hanım. Onun bebekleri<br />
yetsin. Ocağına buncılayın avrat gelsin” denir. Aynı<br />
soylamada olumsuz kadın tiplemelerinden “nice söylersen<br />
bayağı” şeklinde ele alınan kadın da “Öte yazıdan yabandan<br />
bir odlu konuk gelse, er adam evde olsa, ona dese ki:<br />
Kalk, ekmek getir yiyelim, bu da yesin dese, pişmiş ekmeğin<br />
bakası olmaz yemek gerektir; avrat der: Neyleyeyim,<br />
bu yıkılacak evde un yok elek yok, deve değirmeninden<br />
gelmedi der; … O Nuh Peygamber’in eşeği aslıdır. Ondan<br />
dahi sizi hanım Allah saklasın, ocağınıza buncılayın avrat<br />
gelmesin” sözleriyle eylem eksenli bir tasvirle tanımlanır.<br />
Görüldüğü üzere her ne kadar “söz dinlemez” kadın tiplemesini<br />
tasvir etse de burada da ölçü konukseverlik üzerine<br />
kurulmuştur. Konukseverlik ve buna bağlı ikram ve<br />
izzet gibi erdemler, erkeğin olduğu gibi kadının da değer<br />
ölçüleri arasında ilk sırada yer almaktadır. Ancak burada<br />
“neden kadın?” sorusu da gayri ihtiyari akla gelmektedir.<br />
Dolayısıyla herhangi bir hükme varmadan birkaç bilgi vermeyi<br />
gerekli görüyoruz.<br />
İbn Battuta, XIV. yüzyılda Anadolu Beylikleri Dönemi’nde<br />
Kayseri’de Emir Alâüddin Eretna ve Osmanlı Beyi Orhan<br />
Bey’in eşleri ile görüştüğünü anlatırken, bu kadınların<br />
beyleri evlerinde olmadığı halde İbn Battuta ve arkadaşları<br />
için sofra hazırlattıklarını ve onlarla birlikte yemek yiyerek<br />
sohbet ettiklerini belirtir. Hatta misafirleri ayrılırken<br />
de, Seyyah’a hediyeler vererek ikramda bulunmuşlardır.<br />
Bu durumu Türk kültür ve tarihinde kadının konumu ve<br />
409<br />
Misafir ve Misafirperverlik