You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
406<br />
Ortak Miras<br />
Batılılaşmayı teknolojik ve bilimsel gelişmelerin yanı sıra<br />
kültürünün de alınması anlamında algılayan Abdullah<br />
Cevdet gibi bazı isimler, konukseverlik gibi Türk kültür<br />
değerlerini “bedevi” bulmuşlar ve değişmesi gerektiğini<br />
beyan etmişlerdir. Abdullah Cevdet, konukseverliği örnek<br />
vererek şöyle demektedir: “Türklerin daha umumi<br />
muhit bir tabirle, Osmanlının en ziyade mucib ve mevzu-u<br />
iftihar addettiği ananelerinden biri de “misafirperverlik”tir.<br />
Misafirperverlik hiç şüphe yok bedeviyet devrinin<br />
fazail-i zaruriyesinden idi... Avrupa bedeviyetten pek<br />
çok merhaleler uzaklaştığı için artık o fazilet-i bedeviyeyi<br />
unuttu. O şimdi bu yirminci asr-ı medeniyette kürre-i arz<br />
üzerinde gayr-ı mütemeddin kavimlerin bedevi olarak misafir<br />
kalması imkânına açılan kapıları şiddetle kapamakla<br />
meşguldür...”. Hatta 1920’li yıllarda devrin anlayışı gereği<br />
alafranga nezaket kurallarına daha fazla ağırlık veren<br />
“Teşrifat ve Âdâb-ı Muaşeret” isimli bir kitap yazmış ve<br />
söz konusu kitabı birkaç baskı yapmış olan Lütfi Simavi,<br />
“misafirperverlik” kısmında olumsuz örneklerden yola çıkarak<br />
misafirlerin aşırılığına ve ev sahiplerinin çektikleri<br />
sıkıntılara değinerek bilhassa “davetsiz misafirler”den yakınır.<br />
Oysa yabancı gezgin ve araştırmacıların Türklerde<br />
fark ettikleri en belirgin özellik konukseverliktir. Mesela<br />
İngiliz tarihçi Geofrey Lewis, “Türk portresi” çizerken<br />
Türkleri çekingen ve saygılı insanlar olarak Doğu’nun<br />
İngiliz centilmenleri benzetmesiyle tanıtır. Aynı yazar, ölçülü,<br />
hata yapmamaya çalışan, mahcup, 600 yıllık dünya<br />
imparatorluğunun sorumluluk sahibi, ağırbaşlı varisleri<br />
olan Türklerin konuksever ve kibar olduklarını vurgulayarak<br />
somut bir örnek verir ve “Siz bizim konuğumuz oldunuz,<br />
gerekçesiyle, yabancı müşterisinden para almayan tok<br />
gözlü otel sahibi dünyanın başka hangi ülkesinde, nerede<br />
bulunur?” diye sorar.<br />
Konukseverliğin göçer kavimlerde yüksek bir değer olarak<br />
kabullenildiği bir gerçektir. Ancak günümüzde birey<br />
veya toplum olarak insanlığın sorunlarına çözümler arayan<br />
Batılı felsefe ve düşünce insanları “antropo-etik” veya<br />
“etno-etik” değerlere yeni yüklemeler ve güncelleştirmeler<br />
yapma yolunu da bir alternatif olarak değerlendirmektedirler.<br />
Batılı düşünürler, bu tür kültürel kodları estetik,<br />
etik, politik ve hukukî alanlara taşımakta, yeni karşılaşılan<br />
ve küresel boyuta yükselen sorunlara çözüm önerileri<br />
sunmaktadırlar. Bu çerçevede Batılı, özellikle de Alman<br />
ve Fransız felsefecilerin Kant’tan Heidegger’e, Levinas’tan<br />
Derrida’ya kadar üzerinde durdukları en temel kavramlardan<br />
biri de “konukseverlik”tir.<br />
Her ne kadar yukarıda da sözünü ettiğimiz gibi, Türk kültüründeki<br />
bazı değerlerle birlikte konukseverlikte de bir<br />
takım aşınma ve bozulmalar söz konusu olsa da geleneksel<br />
kültür kodlarını ve değerlerini dikey ve yatay düzlemlerde<br />
takip edebildiğimiz bir ortak Türk kültürü vardır. Daha<br />
açık bir ifadeyle kavim dönemini yaşayan bir boy ile değişik<br />
medeni seviyeleri yaşamış ve aşmış rafine bir kültür<br />
ve medeniyet unsurunu, eşzamanlı olarak tespit etmemiz<br />
Türk kültür coğrafyasında halen imkân dâhilindedir. Elbette<br />
misafir odaları ve kadın günleri gibi konukseverliğin<br />
değişik güncellemeleri de vardır ve bu husus da ayrıca ele<br />
alınması gereken konulardandır.<br />
Türkçede “konuk” sözü İslâmiyet’in tesiriyle Arapça misafir<br />
sözüyle birlikte kullanılmaya başlanmış, kimi zaman<br />
dar bir alanda da olsa Farsça “mihman” kelimesi de kullanımda<br />
olmuştur. Türkçenin değişik dönem ve şivelerinde<br />
elbette konuk anlamında başka sözler de kullanılmıştır.<br />
Türk kültüründe konukları iki başlık altında toplamak<br />
mümkündür. Bunlar çağrılı yani davetli konuklar ile “Tanrı<br />
misafiri” ya da “davetsiz misafirler”dir. Nitekim Dede<br />
Korkut Kitabı’nda konuk sözünün bu iki anlamda kullanıldığı<br />
dikkati çeker. Bunlardan ilkinin, mukaddimede<br />
kadın tipleri anlatılırken “yazıdan yabandan eve bir konuk<br />
gelse” ifadesinde geçen şekliyle “yazıdan yabandan gelen”,<br />
yani öteki, yabancı, meçhul kişiler olduğu açıktır. Bu kalıp<br />
ifade, kadın tiplemelerinden bir diğeri anlatılırken “Öte<br />
yazıdan yabandan bir odlu konuk gelse” şekline bürünür.<br />
Buradaki “öte” sözü, “konuk”u en azından mekânsal anlamda<br />
biraz daha uzaklaştırıp yabancılaştırırken “odlu”<br />
sözü “konuk”a soyut anlamda değer arttıran bir anlam