You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
88<br />
Ortak Miras<br />
otağa, kızı olanlarınsa kızıl otağa oturtulması bu duruma<br />
örnek olarak verilebilir. Halk şiirinde yer alan “allar giymek”<br />
ifadesi de kadınlar için kullanılır (Ergin 1997: 78).<br />
Bunu yanı sıra, bu rengin cinsiyet ayrımı olmaksızın kullanıldığına<br />
dair pek çok bilgi de mevcuttur. “Kırmızı renkli<br />
başlığın Orta Asya’dan Anadolu’ya kadar Osmanlılar dâhil<br />
Türkmenlerde giyildiği düşünülmektedir” (Çoruhlu<br />
2000: 187).<br />
Al rengin adı olan “al” sözü kutsal olduğu kabul edilen<br />
güneş, ateş, ışık ve ısı ile ilişkili olmalıdır. Bu düşünceden<br />
hareketle “al” sözünün anlamının “değiştiren ve dönüştüren<br />
tanrıdan gelen kutsal ışık ve ısı” olduğu söylenebilir.<br />
Bize göre bu kutsal ışık ve ısı varlıkları ve nesneleri değiştirme<br />
ve dönüştürme kapasitesine sahiptir. Bu durum<br />
“elma/alma” sözünde çok açık bir şekilde gösterilebilir. Bu<br />
meyvenin ilk ve olgunlaşmamış durumu için “gök” sözü<br />
kullanılmaktadır ki, bu durum onda var olan tanrısal özü<br />
ifade etmektedir. Ne zamanki bu meyveye tanrıdan geldiği<br />
kabul edilen kutsal ışık ve ısı ulaşır, işte o zaman meyve<br />
olgunlaşır ve “al renge” dönüşür ve “alma/elma” olur.<br />
Al rengin “değiştiren ve dönüştüren tanrısal ışık ve ısı”<br />
şeklindeki ilk anlamı, Hunlar dönemindeki bayrakların<br />
rengi olması, daha sonra “kızıl” renk ile ilişkisi ve her iki<br />
rengin de “dişilik” sembolü olarak kullanılması hakkındaki<br />
bu genel açıklamalardan sonra, al rengin olumlu ve<br />
olumsuz kullanımları hakkında bilgi verelim.<br />
Al rengin kötü veya olumsuz, şeytani bir ruh adı olarak<br />
kullanılması durumuna “al” veya “albastı” birleşik sözünde<br />
rastlamaktayız. Özellikle İslamiyet’i kabul eden Türk<br />
boyları tarafından “Albastı (Türkiye ve Balkan Türkleri),<br />
“Albız (Osmanlı Türkleri), Albarstı, Alvasti, Albosti,<br />
Yalmavuz, Yalmaguz (Orta Asya Türkleri).” Türk boyları<br />
arasındaki halk inanmalarına göre, “alkarısı” veya “albasması”<br />
adı verilen bu kötü ruh yeni doğum yapmış kadınlara,<br />
loğusalara ve çocuklarına musallat olmakta, onların<br />
ciğerlerini yemeye çalışmakta veya kanlarını emerek onları<br />
öldürmeye çalışmaktadır. Bu kötü ruhun eski Türk inanç<br />
sistemindeki koruyucu ruh al ruhu ile aynı varlık olduğu<br />
düşünülürse, eski inanç sistemindeki olumlu ruh, İslamiyet’in<br />
kabulünden sonraki dönemde şeytanileştirilmiş,<br />
olumsuz ve kötü bir varlığa dönüştürülerek ondan uzaklaşmaya<br />
çalışıldığı açıktır (İnayet 2007: 15-17; İnan 1998:<br />
259).<br />
Eski Türklerin Al ruhu etrafında şekillenen inançlarıyla<br />
bağlantılı olan Albastı, Mitolojik Ana kompleksinin<br />
Gök Tanrı inanç sisteminin yoğun baskısıyla arka plana<br />
atılmasından sonra demonik bir özellik kazandığını söylemek<br />
mümkündür. “Zamanla Al Anası veya Albastı’nın<br />
cin inancı ile karıştığını da görmek mümkündür. Nitekim<br />
İslamiyet’in kabulünden sonra ‘hal-cin’ ifadesi ortaya çıktığı<br />
gibi Albastı’nın yeraltı dünyada yaşayan cinlerin anası<br />
olduğu da var sayılmıştır” (Bayat 2007: 322-326).<br />
Eski Türklerdeki “dört unsur”un Alevilik-Bektaşilik’te ve<br />
Türk tasavvufunda yaygın olarak görülen “anasır-ı erbaa”<br />
(dört ana unsur) şekline dönüştüğü görülür. Burada da<br />
ateş (kızıl) olarak simgelenmiştir. Alevi-Bektaşi inanç sisteminde<br />
kızıl renk, “ocak” ile ilişkili bir simge olarak da<br />
yaygın olarak kullanılır. Bu durum, ocak ile ateş arasındaki<br />
ilişki ile açıklanabilir. Renkler Alevi ve Bektaşi inanç sisteminde<br />
kutsal olanı simgelemek için kullanılmıştır. Buna<br />
göre; ak (beyaz) Hz. Muhammed’i, al (kırmızı) Hz. Ali’yi,<br />
siyah Hz. Fatma’yı, yeşil ile sarı Hz. Hasan’ı ve açık kırmızı<br />
ile yeşil Hz. Hüseyin’i temsil eden renklerdir. Alevi-Bektaşi<br />
kadınlarının alınlarındaki çekinin rengi de onların<br />
sosyal durumlarını gösterir. Bunlar içerisinde al (kırmızı)<br />
çeki, evliliği ifade eder. Yeşil ve al (kırmızı) çekinin bir<br />
arada bulunması, kadının hem evli hem de ocak soyundan<br />
(seyyid) olduğunu gösterir (Birdoğan 1994: 538-542).<br />
Mevlevi ve Bektaşilerde al renkte olan post, mürşit (şeyh)<br />
makamıdır. Alevi-Bektaşilerde halifeye “çar alâmet” yani<br />
“dört işaret” verilir. Bunlar sofra, bayrak, çırağ ve posttur.<br />
Post, halk arasında da makam ifade eden bir kelime olarak<br />
karşımıza çıkar ve dervişler arasında da manevi makamı<br />
ifade eder. Diğer taraftan Bektaşi tarikatını simgeleyen<br />
renkler al ve yeşildir. Nitekim bu renkler Alevi inanç sistemi<br />
içerisinde de özel bir durum gösterirler. Bunların<br />
dışında Hz. Hüseyin’in Kerbela’da şehit edilmesi onun al<br />
(kırmızı) renk ile özdeşleşmesine sebep olmuştur. Halk<br />
arasında Kızılbaş sözcüğündeki “Kızıl” renginin nereden<br />
geldiği hususunda Hz. Ali, Hz. Hüseyin ve Şah İsmail Hatayî<br />
ile ilgili birçok anlatma mevcuttur. Ayrıca Alevi-Bektaşi<br />
cemlerinde on iki hizmet ehlinin bellerine al veya yeşil<br />
kuşak bağladıkları, başlarına ise çoğunlukla (al) kırmızı<br />
çeki sardıkları görülür. Bunlar dışında al (kırmızı) renginin<br />
yastan çıkma ve gaza rengi olarak düşünüldüğü de<br />
görülmektedir (Gölpınarlı vd. 1991: 205).<br />
Al veya kızıl renk bir yön adı olarak da kullanılmıştır.<br />
Türklerin dört yönü renklerle karşılama fikrinin oldukça<br />
eski dönemlere dayandığı açıktır. Dört yönü karşılamada<br />
kullanılan renklerden birinin “al” renk olduğu düşünülürse<br />
de bunun daha sonraları yaygın olarak kullanılan “kızıl”<br />
renkle yer değiştirdiği görülür. Dünya modelinin yatay<br />
düzeyinde Hun döneminde kır renk doğuyu, al veya kızıl<br />
renk güneyi göstermiştir. Göktürk yazıtlarından çıkarılan<br />
sonuca göre prehistorik çağdan 7. yüzyıla kadar durum<br />
fazla değişmemiştir. Orhun-Yenisey yazıtlarında Türklerin<br />
oturduğu merkez ve merkeze dost durumda olan doğu kır