23.11.2017 Views

ortakmiras_23112017

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

doğa ile aktif ilişkisini yansıtan hayvan üslûbunun örnekleridir.<br />

Ayrıca, Saymalıtaş, Lena gibi Türk yerleşimlerinde<br />

tespit edilen petroglif ve heykeller de Türk inanç, duyuş,<br />

düşünce ve sanat anlayışının yansımalarıdır.<br />

Göktürklerin ardından, Uygur heykellerinde de Türk hayvan<br />

üslûbu devam etmektedir. 745’te, Ötüken Yaylası’nda<br />

Karabalgasun şehrini merkez alarak devletleşen Uygurlar,<br />

Göktürklerdeki balbal geleneğine dayanan gerçekçi ve yeni<br />

bir heykel sanatı yaratmıştır. Dans, müzik, tiyatro, el sanatları,<br />

edebiyat alanlarında oldukça ilerlemiş ürünler veren<br />

Uygurlar, eski Türk dünya görüşü, Budizm ve Maniheizm<br />

etkileriyle harmanlanmış bir sanat anlayışına sahipti. Yerleşik<br />

hayata geçmiş olan Uygurlar, şehirleşme ve tapınak<br />

mimarisinde oldukça ustaydı. Sivil ve askerî mimarinin iç<br />

içe olduğu Uygur şehirlerinde, örneğin Hoço yakınındaki<br />

Kumul civarındaki, Murtuk Vadisi’ndeki tapınaklarda<br />

kubbeli plan tekniği uygulamış ve daha sonra Selçuklu ve<br />

Osmanlı mimarisinde sıklıkla görülecek olan kare yapılı<br />

bir plan üzerine kubbenin oturmasını sağlayacak ve “Türk<br />

Üçgeni” olarak anılacak üçgen geçişlerden yararlanılmıştır.<br />

Stupa tarzında mimari örnekler verilmiştir. Yanı sıra<br />

Uygurlar, dikdörtgen veya kare biçimli oyulmuş mağara<br />

tapınakları yapmışlardır. Ordu- balık sisteminin görüldüğü<br />

şehirlerde, dörtgen planda, sur ve gözetleme kuleleriyle<br />

çevrili, tüm yolların idarecilerin mekânına çıktığı yaşam<br />

alanları kurulmuştur. Uygurlar Dönemi’nde Karabalgasun,<br />

Hoço, Beş Balık, Murtuk, Bezeklik, Kızıl şehirleri<br />

birer sanat merkezi haline gelmiştir. VIII. yüzyıldan IX.<br />

yüzyıl sonuna kadar uzun bir zamana yayılan Eski Türk resim<br />

sanatı, Uygur Dönemi ürünleri ile yepyeni bir çehreye<br />

kavuşmuştur. Eski Uygur şehir harabelerinde tespit edilen<br />

Budist ve Maniheist duvar resimleri ve minyatürler, VIII<br />

ve IX. yüzyıllara dayanmaktadır. Rahiplerin, müzisyenlerin<br />

tasvir edildiği, koyu mavi ve kırmızı yoğunlukta parlak<br />

renklere sahip bu resimler, sıralama halinde ve simetrik<br />

düzene göre kompoze edilmiştir. Böylece Türk resim sanatına<br />

yüz ifadesi, bireysellik taşıyan insan figürleri girmiştir.<br />

Uygurlardan kalan minyatürler, Maniheist kitap sayfalarında<br />

yer almaktadır ve dinî- dünyevî sahneleri canlandırmaktadır.<br />

Ayrıca Mani tapınaklarında muhafaza edilen ve<br />

ayinlerde kullanılan büyük resimli sayfalar ve sancaklar da<br />

bu dönemin resim sanatına ait ürünleridir. Büyük ve sade<br />

kompozisyonların, kızıl kahverengi tonlarında işlendiği<br />

Uygur minyatürleri, Türk İslâm minyatürünün temeli olmuştur.<br />

Bu minyatürleri yer aldığı Uygur kitapları, kendi<br />

imal ettikleri kâğıtlardan oluşuyor, kamış kalemle yazılıyordu<br />

(Esin 2003: 25- 114; Aslanapa 1992: 295- 309).<br />

İslâmiyet’ten önce İran’dan Doğu Türkistan’a kadar büyük<br />

coğrafyada Türklerin gerçekleştirdiği mimari ve sanatsal<br />

yapılanmayla başlayan gelenek ve gelişme, Anadolu Türk<br />

mimarisinin, temeli olmuştur. İslâmiyet, VIII. yüzyıldan<br />

itibaren, Türk yerleşiminin batı bölgelerinden ilerleyerek<br />

Horasan yoluyla Türklere nüfuz etmeye başlamış, X. yüzyılda<br />

Müslümanlığı devlet dini olarak kabul eden Karluk<br />

Türkleri, Karahanlı adını almış ve XIII. yüzyıl başlarına<br />

kadar hüküm sürmüştür. Örneğin, bugünkü Özbekistan’da,<br />

Tim’de yer alan 978 tarihli “Arap Ata Türbesi”, Karahanlılar’dan<br />

kalan en eski eserdir. Gelişmiş cephe yapısı,<br />

yonca biçiminde üç dilimli köşe geçişleri ile yenilikçi bir<br />

yaklaşımla inşa edilen bu eser, imar faaliyetinde Anadolu’yu<br />

Türk yurdu yapmaya katkı sağlayacak mimarlara düşünsel<br />

bir miras bırakmıştır. Özkent’teki 1012 tarihli Nasr<br />

bin Ali Türbesi, 1152 tarihli Celâleddin Hüseyin Türbesi<br />

ve 1187 tarihli Muhammed bin Nasr Toğrul Türbesi<br />

süslemeleri ve kitabeleri; aynı zamanda kare plan üzerine<br />

kubbeli tuğla yapılanması ile sonradan gelecek tek kubbeli<br />

cami ve türbelerin ilham kaynağı olmuştur. Mihrap önünde<br />

ibadet edilen her iki kısım genişliğinde kubbe, Selçuklulardan<br />

önce Gazneliler Dönemi’nde Bust yakınında Sultan<br />

Mahmud’un Leşker- i Bâzâr Ulu Camii’nde çıkmıştır.<br />

Selçuklular, bu önemli gelişmeleri dikkate alarak mihrap<br />

önü kubbesi ile dört eyvanlı planın görüldüğü abidevi bir<br />

cami mimarisi yaratmışlardır. Selçuklu Dönemi’yle birlikte<br />

Anadolu’nun idarî, ekonomik, edebi, dinî, ilmî bakımdan<br />

Türkleşmesinin ciddi adımları atılmış, cami, mescit,<br />

medrese, türbe, han gibi çeşitli ve büyük bir yapı faaliyeti<br />

de gerçekleşmiştir. Bu yapılarda Selçukluların başlıca malzemesi<br />

taştır. Taş, dinî ve sivil mimaride eşsiz bir ustalık ve<br />

ince bir zevkle işlenmiştir. Orta Asya bezeme geleneğini<br />

taşıyan figüratif ve hareketli sahneler, zamanla stilize olarak,<br />

dönüşerek soyutlaşmış ve Anadolu Selçuklu sanatında<br />

“rûmî” adlı bezeme unsurunu meydana getirmiştir (Esin<br />

2003: 21). Rûmî, hayvan figürlerinin ve birbirine girişik<br />

hayvan mücadele sahnelerinin kıvrımlı, iç içe yapraklar ve<br />

filizler şeklinde yoğun üslûplaşmış devamıdır. Selçuklu taş<br />

süslemesinde rûmî anlayışı yanında, hayat ağacı temsili,<br />

üç dilimli palmet motifi, bitkisel ağlar sık görülür. Yarım<br />

ve tam palmetlerin uçlarında oluşan düğüm benzeri kıvrımlar<br />

Türk bezeme sanatının belirgin özelliğidir. Bordür<br />

olarak zincir benzeri veya lotusa benzer yaprak uygulamaları<br />

boldur (Öney 1992: 11- 12). Selçuklu taş işlemeciliğinde<br />

hayvan figürleri sembolik anlam taşır. Örneğin<br />

kartal, boğa, ejder ve aslan, yapılarda güç sembolü olarak<br />

yer alır. Nitekim, çift başlı kartalı sultanlığının simgesi<br />

olarak seçen Alaeddin Keykubad’ın Beyşehir’de yaptırdığı<br />

Kubad- Âbad Sarayı’ndaki bir çinideki kartal gövdesi<br />

üzerinde “es sultani” yazısı, düşünce ve inanç sistemindeki<br />

kartal sembolizminin görünürlük kazandığı örneklerden<br />

biridir. Konya Alâeddin Camii, Malatya Ulu Camii, Diyarbakır<br />

Ulu Camii, Kayseri Hacı Kılıç Camii, Dunaysır<br />

Ulu Camii, Divriği Ulu Camii Selçuklu Dönemi dinî<br />

383<br />

Geleneksel Sanatlar

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!