17.09.2014 Views

ELMA DENİZ KARAKURT

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

S a y f a | 103<br />

Gülümsemişti ama kafasının içinde bin türlü soru uçuşuyordu şu an. Kendisinden çok da<br />

farklı bir durumda olmayan kardeşi de aynı şekilde, biraz da zoraki gülümsedikten sonra;<br />

– Başaramazsak?... dedi; “Acaba istesek vermezler mi?”<br />

– Doğru diyorsun, verirler. Gidince de deriz ki; “Biz bu yörenin en ünlü at hırsızlarıyız”.<br />

Kardeşi boynunu düşürüp başını önüne eğdi, hırsızlığından ömrü boyunca ilk kez utanç<br />

duyuyordu; daha önce hiç sorgulamamıştı bile yaptığı şeyi. Ağabeyi biraz önce sorduğu sorunun<br />

yanıtını gecikmeli olarak verdi;<br />

– Çalacağız tabi atları (…) Onları çalarken kızları da kaçırırız. Herşey olacağına varır.<br />

– Ya kızların bizde gönlü yoksa… Gönülsüz olmaz.<br />

– Niye olmasın? Sanki babalarının kendilerini vereceği başka adamlara gönülleriyle<br />

varacaklar. Hem görmedin mi, bize nasıl baktıklarını?<br />

Akşamüzeri diğer kardeşleriyle birlikte yola bakan tepenin ardındaki küçük bir inin<br />

girişinde oturmuş planlarını yapıyorlardı. Bu kovukta kendilerini bekleyen öteki kardeşleriyle<br />

birlikte toplam yedi kişiydiler. Obaya, beyin yanına gidenlerin birisi en küçüğün bir büyüğüydü,<br />

diğeri de onun iki büyüğü. Tartışmalardan sonra varabildikleri tek nokta, anlaşabildikleri tek<br />

husus şuydu; atların ve kızların yerini biliyorlardı ve gözleri kararmış iki âşık kızları kaçırırken<br />

diğerleri de atları çalacaktı. Nasıl yaklaşacak, nöbetçileri nasıl atlatacak, nasıl kaçacaklardı hiçbir<br />

fikirleri yoktu.<br />

O gece yedi kardeş sessizce obanın içerisine süzüldüler, artık uzmanlık alanları hâline<br />

gelmiş olan bu işi yıllardır yapmanın verdiği rahatlıkla hareket ediyorlardı. Tüm nöbetçilerin<br />

yerlerini tespit ederek, aynı anda ve görünmeden davranıyorlardı. Çadırların arasından çıt<br />

çıkarmadan bir gölge gibi kayıyor, en ufak bir kıpırtıda, herhangi bir küşüm 184 verecek belirtide<br />

karanlıkların içine girerek kayboluyorlardı. Biraz sonra kardeşlerden beşi atların olduğu tarafa<br />

giderlerken diğer ikisi de kızların çadırına vardılar. Çevreyi kollayarak çadırın arka tabanının<br />

kumaşını kaldırıp içeri girdiler. Herhangi bir şüphe uyandırmaması için girişteki kapı yerine<br />

kullanılan kalın bezi hiç zorlamamışlardı. En iyisi arka taraftı.<br />

İçeride yalnızca kızlar vardı ve bu işlerini daha da kolaylaştıracaktı. İkizlerden hangisinin<br />

kendi müstakbel yavuklusu olacağını bir bakışta anlamışlardı ikisi de hiç karıştırmadan. Birlikte<br />

kızların başlarında çömelmiş bir vaziyetteyken ellerini aynı anda ikizlerin ağızlarına kapayarak,<br />

ikisini de uyandırdılar. Ağızları kapalıyken belki de kâbus gördüklerini ya da karabasan<br />

çöktüğünü sanan iki genç kız da bağırmaya çalışıyor ama başaramıyorlar, bir yandan da<br />

debeleniyorlardı. Delikanlılar parmaklarını dudaklarına götürerek susmalarını işaret ediyorlardı.<br />

184 Küşüm: Kuşku, şüphe.<br />

D e n i z K a r a k u r t<br />

<strong>ELMA</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!