You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
S a y f a | 79<br />
çalarak uçup, boynuzunun çatalları çok da büyük olmayan bir geyiğin böğrüne 146 saplandı. Bu ok<br />
başları savaş alanlarında düşmanın moralini bozması için hedefe giderken ıslık çalacak biçimde<br />
imal edilirlerdi. Kalın bir çığlık sesi çıkaran hayvan acıyla havaya sıçrayarak yere düştü, ölümcül<br />
bir noktaya isabet ettirmişti oku Uruk; bu gerçekten hüner gerektiren bir atıştı. Yanına<br />
vardığında hayvan hâlâ debeleniyordu. Belindeki bıçağı çıkarıp boğazını keserek acısını sona<br />
erdirdi.<br />
Çevredeki ağaçlardan kestikleri kurumuş dallarla ateş yakıp, yemeklerini hazırladılar.<br />
Kımızla 147 birlikte et yiyip karınlarını doyurdular. Gökyüzündeki bulutların şekli bir deve<br />
sürüsünü andırıyordu; en önde iri hörgüçleriyle buğralar 148 görünüyordu, dişilerin yanında ise<br />
torumlar 149 .<br />
Kanak Dağları’nın eteklerine vardıklarında insanı etkileyen bir görüntüyle karşılaştılar.<br />
Dağlar sanki göğe yükseliyordu; aylar sürerdi oraya tırmanmak, üst kısımlar bembeyaz karla<br />
kaplıydı. Kayalar sanki iç içe geçiyor tekrar ayrılıyor, çıkıntılar oluşturuyor, aralarından daha<br />
büyükleri yukarıya doğru uzanmaya devam ediyordu. Ve dağlık alan alabildiğine uzuyor,<br />
yayılıyordu, görkemli bir kaleyi andırıyordu bu sıradağlar. Kimselerin bir türlü rastlayamadığı<br />
cadıların veya ulu bilgelerin yaşadığı yerler buralar olmalıydı. Büyük Deniz vardı bu dağların<br />
ardında. Köy odasında rastladıkları adamı hatırladı Batur, o adamın savladığının 150 aksine Büyük<br />
Deniz geçilemezmiş derlerdi. O kadar enginmiş… Öyle anlatılırdı. Verev 151 bir dağ yamacındaki<br />
yeşil otları yiyen bir elik 152 belli belirsiz seçilebiliyordu, bir insanın öylesi sarp bir yüzeyde böyle<br />
rahat hareket edebilmesi mümkün değildi ama o hayvan için sıradan bir durumdu. Eliğin<br />
çevresinde görünen büyük kaya parçaları belki de bir depremden sonra yuvarlanarak takılıp<br />
kalmışlardı oralara. Yarık yarık görünen dikey oyuntular ise sel akaklarıydı, yağmurlar<br />
başladığında oralardan boğalar gibi böğürerek inen seller aşağılarda birleşerek ırmaklara<br />
karışıyorlardı. Bazen bir ırmak normaldeki su yüksekliğinin üç dört katına ulaşabiliyordu o<br />
zamanlar.<br />
Biraz sonra gök gürlemeye şimşekler çakmaya, dağın doruklarına mavi yıldırımlar<br />
düşmeye, arkasından da inci gibi parlak ve düzgün biçimli, bıldırcın yumurtası kadar iri tolu 153<br />
taneleri dökülmeye başladı. Atlarla birlikte kaçacak, sığınacak bir yer bulamadan deli gibi sağa<br />
sola koşturup durdular bu geniş ve açık alanın ortasında. Sonra Uruk, hayvanların birisinin<br />
arkasındaki çadırı çıkardı da başlarının üzerine tutarak bir parça da olsa korunmayı başardılar bu<br />
taş gibi tolulardan. Ama atlar için yapacak birşey yoktu, güçlükle zapt edebiliyorlardı canları<br />
yanan hayvanları. İliklerine işleyen bir soğuk çökmüş üçünü de titretirken, yağış başladığı gibi<br />
birden kesildi. Yerlerdeki kocaman tolu taneleri yavaş yavaş eriyerek kaybolmaya başladılar.<br />
146 Böğür: Karın, göğüs. Göğsün yan tarafı.<br />
147 Kımız: Kısrak sütünden yapılan, hafif alkollü, ekşimsi doyurucu içecek.<br />
148 Buğra: Erkek deve.<br />
149 Torum: Deve yavrusu.<br />
150 Savlamak: İddia etmek, öne sürmek. (Sav: İddia, tez.)<br />
151 Verev: Dik, eğimli yer. Halk ağzında “Verep” de denir.<br />
152 Elik: Dağkeçisi.<br />
153 Tolu: Dolu. (Halk ağzı ve Asya şivelerinde.)<br />
D e n i z K a r a k u r t<br />
<strong>ELMA</strong>