17.09.2014 Views

ELMA DENİZ KARAKURT

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

S a y f a | 185<br />

açıktan bir hakaretti kendilerine karşı yöneltilmiş. Gerçekten de babalarının kulağına eğilerek<br />

olumlu yanıt verdiklerini görecekti birazdan.<br />

Yuluğ Han, başvezire dönerek;<br />

– Sen ne dersin? diye sordu.<br />

– Şehzadelerin düğünlerde cenk etmesi aslında eski bir gelenektir, uygun düşer bence.<br />

Yine de karar sizindir, diye yanıtladı o da.<br />

Şehzadeler hazırlanırken bir çığırtkan alanın orta yerine çıkarak, yiğitlerin üçünün aynı<br />

anda vuruşacağını ama ikiye karşı tek olma teklifinin hakanın oğulları tarafından kabul<br />

edilmediğini, herkesin kendisinden sorumlu olacağını defalarca tekrarlayarak tüm herkese<br />

duyuruyordu. Öylesi bir teklifin kabul edilmeyeceğini zaten Batur da biliyordu ama böyle<br />

yaparak bir taşla iki kuş vurmuş oluyordu. Hem vuruşma isteğinin yerine getirilmesini sağlama<br />

bağlıyor, hem de hasımlarının karşısında biraz da kibir denilebilecek seviyede kendine güven<br />

izlenimi bırakarak canlarının sıkılmasını sağlıyordu.<br />

Çok fazla sürmeden, üç kardeş yuvarlak alanda ayrı ayrı yerlere çekilmiş birbirlerine<br />

bakıyorlardı ve herkes bu yüzü görünmeyen kara savaşçının kim olduğunu merak ediyordu.<br />

Altlarındaki atlar toynaklarını yerlere sürtüyor, burunları geniş geniş açılarak soluyorlardı. Üçü<br />

de birbirlerini kollayarak bekliyor, rakiplerini gözlüyorlardı. İlk harekete geçen Uruk oldu; atını<br />

mahmuzlayıp alanın ortasına doğru sürdü, diğerleri de silahlarına davranarak aynı şeyi yaptılar<br />

bunun üzerine.<br />

Üç atlı yıldırım gibi birbirlerine girdiler. Nefesini tutup, atların birbirlerine ulaştığı<br />

noktaya kadar ses çıkartmayan halk, kılıçlar çekilip de birbirine değerken çıkardığı şıngırtıları<br />

kulaklarına ulaşınca aniden patlayan bir fırtına gibi ortalığı ayağa kaldırdı ve yoğun bir uğultu<br />

yükseldi. Çığlıklar, alkışlar, tezahüratlar her yeri inletirken üç dövüşçü de birbirlerine etrafında<br />

tezginerek 340 homurdanan atların üzerinde, insanlığın eski çağlarından beri var olan o ışıltılı<br />

silahlarını birbirlerine karşı kullanıyorlardı. Güneşin artık en zayıf, en güçsüz hâlini yaşayan<br />

ışıkları, kılıçları birer turuncu ve kırmızı alev yalımına dönüştürüyordu.<br />

Uşaklar koşuşturarak, karanlığa boğulmakta olan alanın çevresini meşalelerle donatmaya<br />

uğraşıyorlardı. Ortadaysa amansız mücâdele sürerken dövüşçülerin üçü de tüm yeteneklerini,<br />

eğitimlerini ve zekâlarını kullanmaya çalışıyorlardı. Güç konusunda Batur diğerlerine karşı<br />

kesinlikle şu anda üstün bir konumdaydı, aylarca süren yorucu serüvenler zinde kalmasını ve<br />

fiziksel olarak dayanıklılaşmasını sağlamıştı.<br />

Kendisini orada ölüme terk ederek, bir yıl boyunca sahte ve yapmacık yasını tutan bu iki<br />

ahlaksız şimdi karşısındaydılar. Onca zorlukları göğüslemiş, ölümlerden dönmüş, diyardan diyara<br />

340 Tezginmek: Etrafında dönmek.<br />

D e n i z K a r a k u r t<br />

<strong>ELMA</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!