17.09.2014 Views

ELMA DENİZ KARAKURT

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

S a y f a | 86<br />

karşısında muhteşem bir görüntü vardı. Sonra arkasını dönerek aşağıya sarktı, yüzeye tutunarak<br />

inmeye başladı. Ara ara aşağıya bakıp yüksekliği kontrol ediyordu, kendisini sakatlamayacak<br />

kadar azaldığını düşündüğü bir yükseklikten, vücudunu hafifçe geriye iterek atladı. Önce ayakları<br />

yere değdi, sonra dengesini yitirerek kalçalarının üzerine düştü.<br />

BAHÇE<br />

Adın, asla söylenmeyecek,<br />

Gizemli bir ezgi,<br />

Bir sır, kimseler bilmeyecek,<br />

Dilimde kilitli.<br />

Hiçbir zaman gidilmeyecek,<br />

Ve görülmeyecek,<br />

Söylencesel bir gül bahçesi.<br />

Olabildiğince geniş, akıl almaz büyüklükte ve güzellikte söylencesel bir gül bahçesi idi<br />

burası, tıpkı şairin sözlerindeki gibi. Bahçede uzun bir süre şaşkın şaşkın dolaştı. Kendisini<br />

cennette sandı; tüm yorgunluğu kayboluyor, içine bir enerji doluyordu. Ötedeki bir bulaktan 168<br />

duru bir su akıyordu, yanına varıp kana kana içti. Başını suyun altına soktu, dirseklerine kadar<br />

kollarını yıkadı. Çevresine bakındı. Her tarafta kızıl, ak, gökçe 169 güller açmış, bahçeyi rengârenk<br />

boyamışlardı sanki. Lalelerden oluşan tarhlar 170 çizgiler hâlinde alabildiğine uzuyordu. Ağaçlara<br />

pençeleriyle yavaş yavaş tırmanan, o güne kadar hiç görmediği kısa boylu, ayıya benzeyen bir<br />

hayvan dikkatini çekti. Bir süre onu izledi; ne kadar sakindi, dünyada hiçbir derdi tasası yokmuş<br />

gibi. Başka bir tarafta renkli, şişkin gagası kafasıyla orantısız bir biçimde büyük olan bir kuş<br />

gördü, o da bir dalın üzerine tünemiş çevreyi izliyordu. Ağaçların üzerinde her renkten<br />

papağanlar uzun kuyruklarını sallayarak ya eşleriyle ya da tek başlarına bekleşiyorlardı. Düzenli<br />

ve bakımlı bir yerdi, insan eliyle yapılmış olduğu belliydi. Çeşmeden akan su, ağaçların ve<br />

çiçeklerin arasında dolaşarak, ilerideki bir çukurda kaybolup gidiyordu. Değişik bitkiler, küçük<br />

büyük çiçekler her tarafa yayılmıştı. Bir yerde küçücük ağaçlar dikkatini çekti, gerçek birer<br />

ağaçtılar ama boyları çok kısaydı. Bir iki karış boyunda olanları, bir arşına yaklaşanları vardı, en<br />

büyüğü bel hizasını geçmezdi. Buraya nereden, nasıl ve niye geldiğini kısa bir süreliğine de olsa<br />

unutmuştu. Mağaranın duvarlarına tırmanan geniş yapraklı asmalardan, iri, yeşil ve kara<br />

üzümler sarkıyordu salkım salkım, ileride uzun sarı muzlar hevenkler hâlinde büyümüşlerdi<br />

ağaçların üzerinde, incir ağaçları çok kollu gövdelerini yayarak meyvelerini sarkıtıyorlardı.<br />

Rengârenk kuşlar şakırken, çiçeklerden ve güllerden inanılmaz keskin kokular yayılıyordu her<br />

yana. Yine aynı şairin dizeleri geldi aklına;<br />

168 Bulak: Pınar, çeşme.<br />

169 Gökçe (Göğçe): Mavi.<br />

170 Tarh: Bitkilerin art arda, dizi halinde ekildiği toprak bölümü.<br />

D e n i z K a r a k u r t<br />

<strong>ELMA</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!