17.09.2014 Views

ELMA DENİZ KARAKURT

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

S a y f a | 15<br />

Ocağın dibinde yatan kedi kalkıp ağzını olabildiği kadar açarken belini çukurlaştırıp başını<br />

öne eğerek gerindi, sonra diliyle ayaklarını yaladı, arada ayağını yüzüne sürüyordu. Odanın<br />

dibindeki bir çanaktan içine ekmek doğranmış sütü içti, ekmeklere hiç dokunmadı bile. Sonra<br />

insanların ayaklarının arasından sürtünerek dolanıp, divanın altına girip kayboldu, biraz sonra<br />

başka bir taraftan geri çıktı. Divana sıçrayıp orada oturanlardan birisinin kucağına çıktı, belli ki<br />

adamı tanıyordu; o da kedinin başını ve çenesinin altını kaşırken hayvan mutluluğunu belli eden<br />

ritmik hırıltılar çıkarıyordu. Geceleri fosforlu iki çakmaktaşı gibi parlayan gözleri kapalıydı şu an,<br />

bir yandan da kuyruğunu sallıyordu. Binlerce yıl önce ataları dağdan inip, ambarlarda depolanan<br />

tahıllara zarar veren sıçanların kökünü kuruttuğu için insanlar tarafından evlere yerleştirilen bu<br />

hayvan da onlar gibi kendisini koruyabilmesini sağlayan pençelerini kullanmadığı zamanlar<br />

içeriye çekiyordu. Gerektiğinde kullanmaktan çekinmediği dişleri ise tıpkı yabandaki<br />

akrabalarınınki gibi sipsivriydi ama şu anda uysal, sakin ve huzurlu yatıyordu bu sıcak ve güvenli<br />

kucakta. Birkaç yıl sonra ev halkı köyü terk ettiğinde dağa çıkacak ve bir iki yıl da orada<br />

yaşayacaktı. Yabâni hayvanlar nasıl evcilleştirilebiliyorsa, evcil olanlar da mecbur kaldığında<br />

vahşi yaşama yeniden uyum sağlayabiliyorlardı ve bu yetenek onun içinde de vardı.<br />

– Haydi bakalım başlayalım, dedi Sargun Emmi.<br />

Kafasında boz bir kasket olan bıyıklı, yeşil gözlü adam ayağa kalkıp bağlamayı yeniden<br />

duvara astı, dönüp yerine oturduktan sonra kasketini çıkarıp dizinin üzerine koydu. Kimseden çıt<br />

çıkmıyordu, tüm dikkatlerini Koca Sargun’a vermişlerdi.<br />

I. BÖLÜM<br />

AKREP<br />

Beş altı yaşlarında bir kız çocuğu otların arasında sevinçle koşturuyor, rengârenk<br />

çiçeklerin birbirlerine karışan kokularından sarhoş olmuşçasına bahar güneşinin altında kendi<br />

hayal dünyasını gerçek dünyaya karıştırarak oynuyordu. Üzerinde, tıpkı aralarında koştuğu<br />

çiçekler gibi rengârenk bir elbise vardı, hayalleri nasıl gerçeğe karışıyorsa çocuk da öylece<br />

çiçeklere karışıyordu. Tüm çocukların becerebildiği gibi, anlamı olmayan sözlerden oluşan, o<br />

anda kendi bestelediği, basit, uydurma şarkılar söylüyordu. Arkadaşları ise daha ileride kendi<br />

aralarında oynuyorlardı. Herhalde sekiz dokuz çocuk vardı orada, küçük kız ise yanlarından<br />

gitgide uzaklaşmaya başlamıştı.<br />

Çocuklar bu alanda oynarlarken onların başında bekleyen iki bakıcı olurdu her zaman<br />

ama bakıcılardan birisi dün gece ayağını sakatlamış odasında yatıyordu. Bu nedenle bugün,<br />

mecburen diğerine nazaran yaşça daha genç olan bakıcı tek başına bulunuyordu. Bazen<br />

D e n i z K a r a k u r t<br />

<strong>ELMA</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!