Create successful ePaper yourself
Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.
S a y f a | 116<br />
gibi kokuyor. Ağaçları inceliyorum, hangisi işe yarar diye bakıyorum. En iyisini bulayım<br />
istiyordum. O ara nasıl oldu, nereden gördüysem ileride bir geyik gözüme çalındı. Ama ne<br />
geyik... Boynuzları çatal çatal; bir adam kollarını iki yana açsa, o kadar rahat var. Aha şu<br />
tesbihden daha koyu bir rengi olan tüyleri parlıyordu, aklım başımdan gitti sanki. Düştüm peşine<br />
yukarılara doğru çıkıyorum, o çıkıyor ben de onun peşi sıra. Bazen kaybettim sanıyorum sonra<br />
yeniden görüyorum. Dönüyor bana, gözlerimin içine bakıyor. Ağacı falan unuttum, elimde yay<br />
geyik kovalıyorum. Atsam belki de vuramam, avcı değilim ki ben. Yayı, oku, kılıcı yanıma belki<br />
gerekir de kendimi korumak için kullanmak zorunda kalırsam diye almışım zaten. Yoksa ben ne<br />
anlarım ok atmaktan. Ama hayvan öyle güzel ki, çekiyor seni peşine. Bayağı bir çıkmışım dağa<br />
farkında olmadan, çıktığım yer de Kanak Dağları ha! Giden gelmez derler, insanın içini bir karaltı<br />
kaplar oralarda. Sonra aklım başıma geldi. Baktım bu işin önü sonu yok, vazgeçtim geyikten.<br />
Kovala kovala nereye kadar?<br />
Bıraktık geyiğin peşini bırakmaya ama bir de baktık ki çoktan kaybolmuşuz. Dolanıp<br />
duruyorum, sanki dağın içine girmişim. Kayaların, koyakların arasında yol arıyorum,<br />
bulamıyorum. Geceyi orada geçirmek zorunda kaldım. Hayatımda bir o gün korktuğumu bilirim<br />
lâyıkıyla. Hele bir de gece uyandım ki. O daha beter… Düşün ıssız bir dağın başındasın, yerini<br />
yurdunu bilen yok, başına birşey gelse. Dalmışım sonra yeniden, sabah erkenden de uyanmışım.<br />
“Aşağılara doğru ineyim de elbet bir çıkacak yer bulurum,” dedim kendi kendime. Biraz<br />
ilerlemiştim ki, yukarıdaki kayalıkların üzerinde az önce senin gösterdiğin büyüklükte bir taş<br />
gördüm. Yumurtaya benziyor tıpkı. Merakımı yenemedim, tırmandım kayaya. Yanına<br />
vardığımda anladım ki, taş falan değil, gerçekten yumurta… Hem de tam sekiz tane. Onları<br />
incelerken bir baktım ileride bir mağara var. Girdim içeriye. Buz gibiydi hem de karanlıktı. İyice<br />
bakındım etrafa, işte ileride dört tane daha var, daha ötede yedi tane… Ama onların arasında bir<br />
tanesi gözüme çarptı. Yerlerdeki taş yığınlarının, kemiklerin üzerinden atlayarak oraya vardım.<br />
Bir yumurta çatlamış, yavru içinden kafasını çıkarmış ama o vaziyette ölmüş, öylece kurumuş<br />
kalmış orada. Önce o yumurtayı tümüyle kırdım, gördüm ki bu bir ejder yavrusu; kertenkeleye<br />
benziyor biraz ama kanatları da var. Bir başka daha kırdım, onun içinden de yine bir ölü yavru<br />
çıktı. Yumurtaların içindeki herşey kurumuş. Daha ileriye yürüdüm, mağara aşağıya doğru<br />
inmeye başlıyor. Kar dolu içerisi, daha da ötesi tamamen buz. Karların içinden baş kısımları<br />
görünen, bana yakın olan birkaç yumurta daha gördüm. Artık üzerine bastıkça çıtır çıtır ezilen<br />
karların üzerinde yürüdüm. Yumurtaların yanına vardım, salladım hepsinden ses geliyor, belli ki<br />
bunların içinde yavru falan da yok. Herhalde bunlar donmuşlar da geri çözülmüşler, orasını<br />
bilemiyorum artık. Yani o yüzden öyle sapasağlam kalmışlar. Hiç olmazsa birkaç tanesini eve<br />
götüreyim dedim. Ancak iki tanesini yüklenebildi bizim katır. Sağlamca bağladım ikisini de, usul<br />
usul düştük yeniden yola.<br />
Buldum bir yolunu çıktım. O dağlar tehlikelidir. Altan Han’ın 217 yaşadığı Altın Dağ gibi<br />
güzel ama bir o kadar da zorludur. O yüzden fazla durmamak gerekir oralarda. Ben de bir an<br />
önce uzaklaşmaya baktım. Daha doğrusu bizim katır yolu buldu çıkardı kendini de, beni de<br />
oradan. Sonra da ağacımı bulup kestim, onu da yükledim hayvana. Ardından da döndük evimize.<br />
217 Altan Han: Bir mitoloji kahramanı. Altın Dağ’ın koruyucusudur.<br />
D e n i z K a r a k u r t<br />
<strong>ELMA</strong>