17.09.2014 Views

ELMA DENİZ KARAKURT

Create successful ePaper yourself

Turn your PDF publications into a flip-book with our unique Google optimized e-Paper software.

S a y f a | 27<br />

– Hakanla görüşmek istiyorum.<br />

– Aslında geç oldu ama biraz bekleyin de sorayım.<br />

SARAY<br />

Hakan yüksekçe bir yerde bulunan ve çok da süslü olmayan tahtında oturuyor, bir<br />

yanında başveziri ve vezirleri, öteki yanında üst rütbeli komutanları, karşısında oğulları ile<br />

sarayın hekimbaşı ve diğer hekimler ayakta bekliyorlardı. Arkasındaki yaveri ise, eli belindeki<br />

hançerin üzerinde, bir beklenmedik durum karşısında hakanı korumak için harekete geçmek<br />

üzere tetikteydi her zaman olduğu üzere. Tahtın iki yanında dörder tane tuğ 33 , dörder tane de<br />

sancak diziliydi. Tam hakanın arkasında ise diğerlerine nazaran daha büyük bir tuğ ve sancak<br />

bulunuyor, toplam sayı herbirinde dokuz ediyordu. Tuğların da dokuzar tane kolu vardı ve her<br />

kolun ucundan dokuz kutlu hayvanın kuyruğu sallanıyordu. Kökü çok eskilere, tarih öncesine<br />

kadar giden bir devlet geleneğiydi bu.<br />

Bütünüyle kesme taştan yapılmış sarayın görkemli, yüksek ve geniş bir salonunda<br />

bulunuyorlardı. Tavan kubbe biçiminde inşa edilmişti. Büyük kubbenin etrafında küçük<br />

kubbeler, onun etrafında ise daha küçükleri vardı. Salonun ortasındaki şadırvanın sesi hem<br />

ortama huzur sağlıyor hem de dışarıdan dinlenilme olasılığına karşı sesleri birbirine<br />

karıştırıyordu. Tavanlarda devekuşu yumurtaları göze çarpıyordu, bunlar örümcekleri uzak<br />

tuttuğu için ağ oluşumuna engel olurlardı. Duvarlar değerli halılarla kaplıydı ve üzerlerinde<br />

tarihe ve söylencelere dair olaylar resmedilmişti; bir tanesinde korkunç bir gergedanı öldüren<br />

yiğit görünüyor, bir başkasındaysa o yiğit bir gölün ortasındaki ağaca doğru sandalla gidiyordu.<br />

Başka bir halıdaysa, içerisinde yine aynı kahramanın ve atlara binmiş kadınların da yer aldığı<br />

büyük bir savaş sahnesi betimlenmişti.<br />

Sessizliğin hâkim olduğu ortamda hakanın yüzünden derin bir üzüntü okunuyordu.<br />

Kapalıyken dümdüz duran ağzı ve hafif basık burnu, soğukkanlı ve ciddi bir hava veriyordu yüz<br />

ifadesine. Şu anda içindeki tüm sesler susmuş, derin bir sessizlik çökmüştü. Bilincinin içindeki<br />

bütün hareket ve orada dönen bütün evren durmuş karanlık, sonsuz bir boşluk oluşmuştu.<br />

Gözlerinin ağlamaktan kızarmış olduğu belliydi. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Sessizliği<br />

bozan hakan oldu;<br />

– Gidip o elmayı getirin bana, dedi.<br />

Kısa, kesin ve net bir emirdi bu ama öyle olması yalnızca buyurganlıktan<br />

kaynaklanmıyordu, biraz daha konuşsa neredeyse herkesin karşısında ağlayacaktı. Onlarca şehir<br />

kuşatmış, çoğunu ele geçirip ülkesine bağlamış, savaştan savaşa koşmuş, ölümün kol gezdiği<br />

33 Tuğ: Aşağıya doğru kolları olan ve uçlarından püsküller sarkan hakanlık sembolü.<br />

D e n i z K a r a k u r t<br />

<strong>ELMA</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!