17.09.2014 Views

ELMA DENİZ KARAKURT

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

S a y f a | 139<br />

GEMİ<br />

Gözlerini açtığında, kılları vücuduna batan bir battaniyenin altında, gıcırdayan tahta<br />

yatakta yatıyordu. Koyu kırmızı sakalları ve aynı renkte uzun saçları olan iri yarı bir adamsa<br />

karşısında sırıtarak kendisine bakıyordu. Sanki bir beşiğin içindeymiş gibi sallanıyordu her taraf.<br />

İçerisi tuz kokuyordu. Bütünüyle ahşap olan odanın yapıldığı tahtaların herbirinin uçlarında ve<br />

ortalarında çakılı olan iri çivi başları görünüyor, duvarda asılı büyük bir balık yüzgeci hemen göze<br />

çarpıyordu. Tüylü, iri sarman bir kedi ise yatağın üzerinde ayakucunda dolanıyordu. Yatağın<br />

yanında, yerde su dolu demir bir çanağın içerisinde bez parçaları görünüyordu, belli ki bunlarla<br />

ateşini düşürmeye çalışmışlardı.<br />

Az sonra tahta duvarlı odanın üstündeki bir deliğin ağzından, aşağıya uzanan<br />

merdivenlerden inerek içeriye kirli siyah düz sakalları olan başka bir adam daha girdi. Başının<br />

ortası tamamen açılmış, dazlak kısmı güneşten simsiyah yanmış olan bu yeni gelenle diğeri hiç<br />

bilmediği, duymadığı bir dilde birşeyler konuştular aralarında. Elini kolunu sallayan siyah saçlı<br />

olanı ara sıra gülüyordu. Bir iki kez dönüp kendisine baktılar. Batur’unsa tüm vücudu hâlâ<br />

titriyor ve ateşler içinde yanıyordu. Biraz sonra siyah sakallı adam tekrar yukarıya çıktı. Kısa bir<br />

süre ancak geçmişti ki, aynı adam elinde bir tas çorbayla geri döndü. Yataktaki hastanın ellerini<br />

kollarını kıpırdatacak bile hâli olmadığı için tahta bir kaşıkla veriyordu ağzına. İçerisinde balık<br />

etleri olan çorbayı güçlükle yutabiliyordu. O çorbayı yerken odayı, içerisinde koyu bir yağ<br />

bulunan, kalın bir ipliğin is yayarak yandığı cam lamba aydınlatıyordu.<br />

Birkaç gün içerisinde yavaş yavaş toparlanıp yukarıya çıktığında tahmininin doğru<br />

olduğunu anladı, içinde bulunduğu yer bir gemiydi. Artık güverteye çıkıyor ve nemli havayı<br />

ciğerlerine dolduruyordu, vücudu ise tuzdan yapış yapış oluyordu. Dillerini bile anlamadığı ve<br />

çoğu kızıl, sarı saçlı olan bu adamların yanında nereye dahi gittiğini bilmeden yol alıyordu içinde<br />

bulunduğu gemiyle birlikte. İçinin sürekli sıkılmasına neden olan hava boğuk ve kapalıydı<br />

çoğunlukla ve bir türlü açılmak bilmiyordu. Gemideki tayfalarla el kol işaretleriyle anlaşarak en<br />

azından temel gereksinimlerini karşılayabiliyordu ve birbirlerinin isimlerini de öğreniyorlardı<br />

yavaş yavaş. İlk gün, yatağının başında gördüğü adamın kaptan yardımcısı ve aynı zamanda<br />

hekim olduğunu öğrendi. Kaptan da tıpkı yardımcısı gibi uzun, kızıl saçlıydı. Üç direği olan bu<br />

büyük araç, tam olarak çözemiyordu ama galiba yolunu kaybetmiş bir balıkçı gemisiydi. Ancak<br />

bu kadar büyük bir balıkçı gemisine de hayatında hiç rastlamamıştı. Daha doğrusu bu kadar<br />

büyük bir gemiyi ilk kez görüyordu.<br />

Bir süre sonra sağlığı düzelerek diğerleriyle birlikte çalışmaya başladı, tamamen kendi<br />

isteğiyle. Gerçi belki de bir süre sonra gemidekiler isteyeceklerdi çalışmasını ama o buna gerek<br />

kalmadan ortama uydu. Bu durum bir yandan tayfalarla olan arkadaşlığını sağlamlaştırıp onlarla<br />

kaynaşmasını sağlıyor bir yandan da boş oturduğunda bir arı sürüsü gibi başına üşüşen<br />

düşüncelerin oluşumunu engelliyordu, can sıkıntısına kapılmıyordu böylece. Yavaş yavaş bu<br />

insanların dillerindeki bazı kelimeleri öğrenmeye, sözel iletişim kurabilmeye de başladı. Zaman<br />

geçtikçe bu gemicilerin aslında yeni topraklar arayan kâşifler olduğunu anlıyordu.<br />

D e n i z K a r a k u r t<br />

<strong>ELMA</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!