17.09.2014 Views

ELMA DENİZ KARAKURT

You also want an ePaper? Increase the reach of your titles

YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.

S a y f a | 143<br />

bile görülebiliyordu bu mücâdele; su karanın içine girmek istiyor, ileriye doğru atılıyordu tıpkı<br />

vuruşan koçlar gibi ama o da buna izin vermiyor engel oluyordu.<br />

Ne yapmalıydı, ne yana gitmeliydi? Hiçbir fikri yoktu bu konuda; öylece kalakalmıştı<br />

burada, hiç bilmediği bir yerde. Koca Dünya’ya sığamamış, yedi gökle dokuz yerin arasında<br />

sıkışıp kalmıştı.<br />

Terkedilmiş köyün arkasında dümdüz bir tundra 262 uzanıyordu. Bu düzlük bir bozkırı<br />

andırıyordu ama bildiklerinden biraz farklıydı. Bodur çalılıklar, ot kümeleri, küçük basit çiçeklere<br />

benzeyen mantar öbekleri, sarı ve turuncu likenler 263 görünüyordu her tarafta. Koyu yeşil<br />

yosunlar göze çarpıyordu taşların üzerinde. Az yapraklı, kısa, sırsıl bitkiler bulunuyordu çevrede<br />

yalnızca. Katı toprak yaşamı tükenmekte olan, ölüme hazırlanan, can çekişen bir varlığı<br />

andırıyordu, içerisine bir kasvet işlemişti sanki. Yapabileceği birşey yoktu, o yöne doğru<br />

yürümekten başka. O da öyle yapıp yola koyuldu.<br />

Saatlerce yürüdü. Burada, bu ıssız tundradan başka birşey yok gibiydi. Her yer anlaşılmaz<br />

bir biçimde nemli bir kuraklığa boğulmuştu sanki. Yakınlarda deniz vardı ama hiç tatlı su<br />

görünmüyordu. Toprakta da aynı şekilde belirgin fakat alışagelmişin dışında bir çoraklık göze<br />

çarpıyordu. Adını koyamıyordu lâkin nemli, katı bir çoraklıktı bu; belli ki aylardan beri yağmur<br />

düşmüyordu, yine de havanın nemi yerdeki bu otsu canlıları besliyordu. Bu arada birşey daha<br />

dikkatini çekiyordu; hava hâlâ alacakaranlıktı. İndiğinden bu yana sanki hiçbir değişiklik olmamış<br />

gibiydi. İçini bir huzursuzluk kaplıyordu. Oldu bitti sevmezdi boğuk, kapalı havaları. Susamaya da<br />

başlamıştı ancak etrafta ne bir su kaynağı, ne bir akar göremiyordu.<br />

Nihayet çok da fazla kullanılmadığını tahmin ettiği bir yol gördü. Ama en azından bir<br />

yoldu, onu izleyecekti. Gökyüzünde bir değişiklik olmadığı için ne kadar süredir yol aldığını da<br />

kestiremiyordu. Güneş ne doğuyor ne batıyordu bunca zaman geçmesine karşın, ortam tan<br />

vaktinden hemen öncesi gibi loş bir karanlığa gömülüydü. Yol dümdüz uzanıyor, ufka kadar<br />

erişiyordu. Hiç bitmeyecekmiş gibi görünen bir yol… Yavaş yavaş susuzluğu artıyordu. Gemiden<br />

inerken bir yerleşim yerine gireceğini düşünerek yanına ne yiyecek ne de su almamıştı.<br />

Arkadaşları geri dönerken de, ne kendisinin ne de onların aklına gelmemişti yanına azık alması<br />

gerektiği. Hava sürekli alacakaranlıktı ve insanı içten içe deliye dönderiyordu, sürekli nasıl<br />

yaşanırdı böyle? “Hiç mi gün doğmuyor acaba?” diye düşündü. Güneş doğmaz, ay çıkmaz bir<br />

ülkeydi burası galiba. Tedirginlik ve huzursuzluk kaplıyordu insanın yüreğini. Doğadaki bu kasvet<br />

insanın içine yansıyıp bunalımlı bir ruh hâli oluşturuyordu. O da derin bir ümitsizlik duygusuna<br />

dönüşüyordu.<br />

En sonunda ileriden evler görünmeye başlamıştı tek tük. Bir kenarda oturup dinlendikten<br />

sonra yeniden kalkıp yola devam etti. Şehrin içine girildiğinde bayağı kalabalık bir yer olduğunu<br />

hemen anlaşılıyordu. Her tarafta insanlar yan yana oturmuşlar, ayakta bir araya gelmişler,<br />

262 Tundra: Küçük çalılar ve kara yosunları bulunan düzlük arazi.<br />

263 Liken: Yosun ve mantarın ortak yaşamıyla ortaya çıkan bir bitki türü.<br />

D e n i z K a r a k u r t<br />

<strong>ELMA</strong>

Hooray! Your file is uploaded and ready to be published.

Saved successfully!

Ooh no, something went wrong!