You also want an ePaper? Increase the reach of your titles
YUMPU automatically turns print PDFs into web optimized ePapers that Google loves.
S a y f a | 140<br />
Rüzgârların gücüyle şişen yelkenler gemiye sürekli hareket sağlıyordu. Bazen geminin<br />
önüne çıkıp Rüzgâr Tanrısı’na dua eden gemiciler ona şükranlarını bildiriyorlardı. Tıpkı Zada<br />
Han’a 251 yakaran kendi ülkesindeki bazı balıkçı şamanlarının yaptığı gibi.<br />
Batur Han, eğer kendisini arkada bekleyen birisi olmasaydı herhalde bu gemide kalarak<br />
hayatının geri kalanını denizlerde geçireceğini, bir daha geriye dönmek istemeyeceğini<br />
düşünüyordu. Aklındaki kanı bu yöndeydi çünkü sevdiği kızdan başka kimse kalmamıştı kendisi<br />
için. Kardeşleri bile kendisini ölüme terk etmişlerdi, tıpkı kuyuya atılıp sonradan oradan geçen<br />
bir argışın 252 bulduğu yalvaç 253 gibi. Kardeş öldürme de zaten yeryüzünün ilk kıyacılığı 254 değil<br />
miydi? Ama yapması gereken şeyler vardı ve burada kalamazdı.<br />
Havanın açık olduğu, Güneşin parlak yüzünü gösterdiği ender günlerde denize girip<br />
yüzüyorlardı hep birlikte. Suyun içinde sürüler hâlinde rengârenk balıklar, yarı saydam<br />
denizanaları dolanıyorlar, iri sivri kılıç gibi burunları olan insandan daha büyük balıklar<br />
sıçrayarak eğleniyorlardı. Bir seferinde de tıpkı o köy odasındaki adamın anlattığı gibi büyük<br />
balıklara rastladılar, hem de yedi sekiz tanesine birden. Kafalarının üzerinden bir ağaç boyu<br />
yükselen sular püskürtüyorlardı gerçekten de, şu an içinde bulundukları gemiden çok daha<br />
büyüktüler. Eski çağlarda yaşamış olan savacıyı 255 da herhalde böylesi büyük bir balık yutmuş<br />
olmalıydı.<br />
Ara sıra yetenekli tayfalar bellerine deri kırbaları 256 bağlayarak dalıyorlardı. Su altındaki<br />
dağların yüzeye yaklaştığı yerlerde sığlıklar buluyor, buralarda denizin tuzlu suyunun içinde<br />
tabandan kaynayarak çıkan tatlı su kaynaklarını bulup bu tulumlara doldurarak taze soğuk su<br />
çıkarıyorlardı yukarıya. Batur’da henüz yeterince acemi olmasına karşın balık tutmayı, ağ<br />
atmayı, toplamayı öğreniyordu günden güne. Emek vermenin, çalışmanın mutluluğunu<br />
duyuyordu hayatında ilk kez, alın teri döküyor ve gece yatağa yorgun girip çabucak uykuya<br />
dalıyordu.<br />
O gece, hissettiği sarsıntıyla birlikte yüreği sıkışarak uyandı. Nerede olduğunu anlamaya<br />
çalıştı, tahta bir odanın içerisindeydi. Gemi suya düşmüş bir ceviz kabuğu gibi sallanıyordu,<br />
bulunduğu yeri anımsaması da fazla sürmedi bu yüzden. Dışarıdan bağrışmalar duyulurken<br />
yataktan kalkıp üzerini giyindi ivedilikle, bir aksilik olduğu belliydi. Yukarıya çıktı.<br />
Karanlığın içinde kuduz bir yak 257 boğası gibi üzerlerine gelen dev dalgaları gördü, onların<br />
sırtlarında bir inip bir çıkıyorlardı. Gerçekten çok şiddetli bir fırtınaydı; dalgaların üst kısımları<br />
bazen gemiyi yalıyor, bazen de kendilerini yutup yeniden bırakıyordu. Geminin çatırdadığını<br />
251 Zada Han: Rüzgâr Tanrısı.<br />
252 Argış: Kervan.<br />
253 Yalvaç: Peygamber. [Hz. Yusuf kastediliyor. –Editör.]<br />
254 Kıyacılık: Cinayet. “Kıya” da denir. [Habil ve Kabil kıssası kastediliyor. –Editör.]<br />
255 Savacı: Peygamber, nebi. [Burada Hz. Yunus kastediliyor. –Editör.]<br />
256 Kırba: Deri matara. Su tulumu.<br />
257 Yak: Asya sığırı.<br />
D e n i z K a r a k u r t<br />
<strong>ELMA</strong>